1-Kitap Kapağı

2-Giriş

                                                                               KİTAP NO:   5

 

 

                                          BU KİTAP’TA

 

            Bu kitabı da diğerleri gibi çok ilgi ile okunması gereken konular işlenmiştir, göreceksiniz  bitinceye kadar elden bırakılmayacak altın  bilgiler mevcuttur,  konular şunlardır.

 

     1--D U A

 

     2--SALAVAT

 

     3--BELÂ VE MUSİBET

 

     4--BİD’AT

 

      5--EMRİL’BİL-MAARUF

 

                Bilgi  ve” İLMİ “yönünden İnanın emsali bulanmayan kitaplardır. Okudukça eksikliklerinizi his edip ilmi yönünden mükemelliğe ulaşacaksınız, İnşallah.

 

 

                                

                                                                                          NAİF GÜNAŞAN

                                                                                      

 

                                                                                              BİTLİS -- HİZAN

3-DUÂ

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

Ey Muhammed! De ki: “ Duânız ( ibadetiniz ) olmasa Rabbim

size ne diye değer versin”  ( Furkan Süresi ayet 77 )

 

                        Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur.

                        “Allah Teâlâ katında dua’dan daha kıymetli bir şey yoktur.”

 

 

 

   D  U  Â

 

        Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                “ Şayet kullarım beni senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını kabul ederim; O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve bana layıkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.(Bakara:  ayet 186 )

 

 

                      Hüreyre (r.a.)Rivayet ediyor. Peygamber Efendimiz (s..a.v.) Şöyle buyurdu:

                “Allah Teâlâ katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” (T.3370, Tirmizi Deâvat  1, İM3820 İbni Mâce, dua,1, ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle islam  cilt2 Sayfa :47) 

 

 

          Ubâde ibnu’s Sâmit (r.a.) anlatıyor. Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki:

 

“ Yeryüzünde. Mâsiyet veya sıla-ı rahmi koparıcı olmamak kaydı ile  Allah’tan bir talebte bulunan bir müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin.” ( Tirmizi, Da’avât 126,(3568) ve Kütüb-i Sitte 5/494 ) 

4-

    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Kudsi’de şöyle

buyurmuştur.

                                “Adem oğlu sen bana duâ ve ricada bulunduğun zaman, sendeki günahları kayıtsız bağışlarım. Günahların göklerin arasını dolduracak duruma ulaşsa, Ben’den bağışlanmayı istediğin zaman Ben, seni bağışlarım.

                Âdemoğlu! Bana ortak koşmadıktan sonra yer yüzünü dolduracak ölçüde günahla karşıma gelsen, yer yüzünü dolduran bir afla karşılık verir, seni affederim.” ( Duâların esrarı Sayfa,.9.)

 

 

                AÇIKLAMA :

                Yukarıdaki hadisi kutsi den anladığımız, Allah Teâlâ’nın rahmetinin ne kadar çok ve büyük ve engin olduğunu; fakat, Allahü âlem bundaki sır kul kulluğunu bilecek kesin olarak Nesuh tövbesini yapacak günahlardan arınacak ve inanarak ibadetine kusursuz devam edecek ve yukarıdaki Hadisi kutsi de bildirilen müjde den inşallah faydalanacaktır. En doğrusunu Allah-ü Teâlâ bilir.

            Efendimiz  ( s.a.v.) Başka bir hadis-i Şerifte   

                           “Duâ ibadetlerin iliği  ( özü ) dür. Allah’tan hiçbir şey istemeyen kimseye Allah kızar.” buyurmuş ve sonra şu âyeti kerime’yi okumuştur.        ( Müslim Buhari )

               

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

              “Rabbiniz şöyle buyurdu. “ Bana dua edin ki size karşılığını vereyim. Çünkü bana kulluk etmeyi  büyüklüklerine ( kibirlerine ) yediremeyenler aşağılık bir halde cehennem’e gireceklerdir.) ( Mü’min süresi ayet 60 )

 

                Açıklama :

           Şimdi âyet ve hadislerde duâlarımıza Cenâb-ı Hakk’ın icabet edeceği hususunda verilen kesin te’minat ve garantiye nefisleri iyice ikna için şöyle bir soru soralım?

         “Madem Allah Teâlâ söz vermiş, Resülü kesin bir ifade ile mükkerer hadislerinde  te’yid etmiş, öyle ise, inanmamanın veya tereddüt etmenin sebebi ne?”

 

       “Allah hâşa  va’dinde, sözünde yalancımı, bizi aldatmak mı istiyor?”

               “Yoksa Allah Teâlâ, (haşa)vaadini yerine getirmekten aciz mi?“

                           O celle şânuhu, her kusurdan mubbera, her şeye kadir olduğuna göre,

                           vaadi haktır. Resülullah (s.a.v.) ‘in garantisi ayni haki  kattır.

 

                           

5-

                Her duamıza ya aynen cevap verilmek, yahut da günahlarımızın affı veya

        sevaplarımızın artması suretiyle icabet etmektedir. Yeter ki hak şey yani meşru

olan şeyler talep edilsin, ihlâsla istenilsin. (  Asla gayri meşru şeyler istenmesin. (Dua’ya başlarken )

 

“Ya Rabb! Va’dine istinâden Resul-i Ekrem (s.a.v.) ini,  İsm-i Azâm’ını,

Kitab-ı Mübini’ini ve sana duâ eden melaike-i izâm ve Enbiya-ı kirâm  Şefaatçi yaparak dua ediyoruz.)   ( Kütüb-i Sitte c. 5. sayfa 495 )

 

   Resülullah ( aleyhissalâtu vesselâm) pek çok hadislerinde müminleri duâya

teşvik eder.

                                “ Allah indinde duâ ‘dan daha kıymetli bir şey yoktur.”

                                “ Allah kendinden istenmeyene gadab eder.”

“ Allah’ın fazlından isteyin, zira Allah istenmesini sever.”

“ Duâ rahmettin anahtarıdır.”

“ Duâ mü’minin silahı, dinin direği, semâvat ve arzın nurudur.”

“ Duâ kazayı def eder.”

“ Duâ gelmiş olan musibet için de henüz gelmemiş olan musibet

içinde faydalıdır. “( Kütüb-i Sitte cilt 5, sayfa 484 )

 

                   Buna çok dikkat edelim. “Dua edenin zihni / aklı, Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe Allah’a dua etmiş olmaz /sayılmaz.”      

        Fahrüddin er- Razi, Tefsir- i  Kebir. )

 

                   Kalbin, beynin, dilin birleşerek dua etmeli, kalp başka yerde, beynin başka   yerde    dilin dua’da, bunda büyük eksiklik var böyle dua edilmez.

 

                       Şu Hadis-i Şerifi de hiç unutmayalım!.

                 Efendimiz şöyle buyuruyor.

                “ Ferah / huzurlu / mutlu günlerinde Allah’a dua et ki, zor    

 günlerinde de O sana yardım etsin, dua’nı kabul etsin.” ( Ebu Derda )

                      

                                Yüce Allah şöyle buyuruyor.         

                        “Sana fayda da zarar  da vermeyecek Allah’tan başkasına duâ

          (ibadet) etme,” ( Yunus: 106 )   

 

                     “Duâ“nın Anlamı !

 

Kulun bütün benliğiyle Yüce Yaratana yönelerek ondan istek ve

dilekte bulunması anlamında dini terim ve bu amaçla icra edilen bir ibadet, Kur’ân-ı Kerim’de yirmi yerde geçen dua kelimesi bu ayetlerde Allah’a yakarma istek ve ihtiyaçlarını arz ederek O’nun lütfünü dileme çağırma seslenme davet etme, ibadet etme, yardıma çağırma, bir durumu (veya acil durumu ) arz etme Allah’ın birliğini 

6-

tanıma , ıstan / idda ia, etme , O’ndan başka yardım edecek kimsenin olmadığına bilmek ve kesin inanmaktır.

               

                Duâ  Nedir   :

 

                Duâ   : Çağırmak manasınadır.

                Duâ   : Mü’min’nin dilinde âsây-ı Musâ’dır.

                Duâ   : İbadettin ruhudur.

                Duâ   :  Kulluk vazifesi ve insanlık borcudur.

                Duâ   : Hâlık-ı zülcelâl’e yalvarmaktır.

                Duâ   : Cenab-ı Hak’kı anmaktır.

                Duâ   : Behlik ve enaniyeti terk etmektir.

                Duâ   : Cenab-ı Hakk’tan yardım istemektir.

                Duâ   : Kulun, arzularını Rabbine bildirmesidir.

                Duâ   : Hak’ka tam teslimiyettir.

                Duâ   : Dilek ve hacetleri Hâlik-ı  Âzam’a arz etmektir.

                Duâ   : Allahü Azimüşşan’a Hamd etmektir.

                Duâ   : Rabimizin verdiği nimetlere şükür etmektir.

                Duâ   : Ruhun cilâsıdır.

                Duâ   : Mü’minin silahıdır.

                Duâ   : Rahmet ve merhameti davettir.

                Duâ   : İbadettir.

                Duâ   : Kalbi vasıtasız Cenab-ı Hak’kka rabdetmektir.

                Duâ   : İzhâr-ı ubudiyettir.

                Duâ   : Bir ızdırap çığlığından, bir yardım talebinden ibarettir.

                Duâ   : Yaratana, yalvarıp yakarma ile yaklaşmadır.

                Duâ   : Hayır, yardım ve merhameti dileğinde bulunmandır.

                Duâ   : Sevenin sevdiğine niyâzıdır

                Duâ    : İmanın gıdasıdır.

                                Duâ    : Kul Rabbini bilmektir, O’ndan başka sığınacak bir yeri

olmadığına idrak etmek tir.

 

                “Duâ “  denen sır !

 

                         Deyim olarak bir şeyin olmasını veya olmamasını, Allahu Teâlâ’ya Hamd ve senâ ederek, Resulüllah sallallahu aleyhi vesselem  Efendimize’e selât ve selam getirerek, kulun zillet ve ihtiyacını ifade eden bir dille, Allahu Teâlâ Hazretleri’nden yardım dilemektir.

 

                                Duâ ; kulun, Cenab-i Hakk’a ubüdiyetini arz etmesi; O’ndan dünya ve ahiret-i ile ilgili istekte bulunmasıdır. 

7-

 Duâ ; kişinin, Allahu Teâlâ’ya kul olduğunu idrak etmesi ve bu inancın ilâhi huzur’da itirafta bulunmasıdır.

                 Duâ , kişiyi:

                Allahu Teâlâ’ya kulluğa,

                O’na teslimiyette,

                                Alçakgönüllüğe, ve kişinin kendini, Allahu Teâlâ’ya karşı zelil görmek noktasına çağırır ve duâ ehlini o noktaya alır götürür.

            

             Allahu Teâlâ’ya teslim olan :

 

             Sâdece O’na yönelik, ancak O’ndan ister.

                   Ondan gayri ne varsa, onlara karşı duyduğu korku ve ürpermeyi da aklından çıkarır sadece Cenâb-i Hak’dan korkar.

                 O halde duâ; kişinin hâlini Allahu Teâlâ’ya“arz etme ve isteklerini sıralama“dan öte bir  şeydir.

                 Kul; duâ ile kâinâtın Yaratıcısı,  Tek ve Mutlak Hakimi Allahu Teâlâ’ya ;

O’nu sevdiğini,   Verdiği nimetlere şükrettiğini, O’nun iradesi doğrultusunda her zaman

         hareket etmeye hazır olduğunu gösterir.

               

                 Hz. Enes (r.a.) anlatıyor..Bir adam şöyle dua etmişti.

                                “Ey Allah’ım, Hamd’lerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzın celâl ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayümsun (kâinatı  ayakta tutan hayat sahibisin. Bu isimlerini şefkatçi yaparak senden istiyorum!.”

                                Bu duayı işiten Resulüllah (s.a.v.) sordu:

                                “ Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor biliyor musunuz?”

                               

                                “Allah ve Resulü daha iyi bilir?”

                               

                                “ Nefsimi kudret elinde tutan Zât’a yemin ederim ki , o Allah’a, İsm-i Âzâm’ı ile dua etti. O ism-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder. onunla istenirse verir.” ( Tirmizi, Daavat, 109 (3538) ; Ebü Davüd, Salat 358, (1495); Nesâi, Sehv 57,(3,52) Kütub-i Sitte 5/535)

 

                İnsanların duâlarını iki gurupta toplayabilirsiniz.

 

             1--Avâmın duâsı :  Bencil insanların duâsıdır

                Çünkü bunlar;

                Ya borçludur, borcunu ödemek için yardım istemektedir.

 

                Veya hastadır( yahud hastası vardır.) şifa talep etmektedir. 

8-

Veyahud işleri bozuktur, düzelmesini istemektedir. .

 

                 2--Ariflerin duâsı : Samimi duâlardır, Zirâ Allahu Teâlâ’nın ârif kulları, O’nun huzurunda bulunmaktan târif edilemez derecede zevk alırlar.

                Allahu Teâlâ Hazretleri  kimin duâsı olursa olsun mutlaka kabul eder.

 

                 ( Yeter ki duanın şartlarını Âdâblarını yerine getirelim. ) 

                               

                DUÂ’NIN ÂDÂBI

 

                   Duâ bir ibadet olduğu için bir takım âdâbı vardır. Hüccetü’l –İslâm İmâm Gazali rehmetullahi aley’e göre, duanın on adabı vardır. bunlar sırasıyla şunlardır.

                  

                   1-  Şerefli gün ve vakit gözetmek.

                    2- Şerefli ve mübarek hâl gözetmek.

                    3- Kıble’ye dönmek,

                    4- Hafif sesle dua etmek.

                    5- Duâ’ya Allahu Teâlânın ismiyle başlayarak, ( Allah’a Hamd ve Sene etmek, Peygamberimize Salât ve Selâm okumak. ) istek kısmını biraz ertelemek,

                     6- Tevâzu ve huşü ile duâ etmek ,

                     7- Duâ’nın kabul olacağına tam mânâsıyla inanmış olarak Allah-u Teâlâ’nın yardımına inanmak,

                     8-  Isrâr ile isteğini üç defa tekrar etmek.

                     9-   Duâ’nın  Secili ( Seçici cümleler ) olmasına gayret göstermek.

                     10- İç temizliği; Yani, tevbe etmek, haksız bir şekilde başkasından aldıklarını geri vermek ve bütün varlığı ile Cenâb-ı Hakk’ın Kulluğuna yönelmek.

                   El- Hısnu’l Hasin’den  Ebü Süleyman el- Derani duanın edabını şöyle tarif etmiştir.

                   ---Allah’tan bir talebin olduğu zaman :

 

                   ---Önce Resulüllah (s.a.v.) salat okuyarak başla,

 

                   ---Sonra, dilediğin talepte bulun,

 

 

                   ---Sonra, duânı Resulüllaha (s..a.v) Salât ve Selâmla sonra erdir. 

9-

                   Duanı iki Salât ve Selâm arasında yapmalısın. Zira Cenab-ı Hakk keremiyle bu iki salatı kabul eder. iki makbul olan salât arasında yer alan talebini reddetmek O’nun keremine muvafık düşmez.”

 

                    Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

                   “ Duâ sema ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça Allah’a yükselmez.” ( Tirmizi alât 352 ( 486 Kütüb-i Sitte 5/  512)

 

 

 Dua  Adabını  daha geniş izahata çalışalım

                          

                    Ekva oğlu Seleme diyor ki:

              Resulüllah’ın “ Sübhane Rabbiyel aliyyil a’lal vehhab .” demeden hiçbir dua’ya başladığını duymadım”

 

                   1- Abdestli olarak,  Duâ’ya Besmele ile başlamak:

 

                   Duâya Eüzü-Besmele , Hamd ve Salvele ile başlayıp, Hamd ve  Salvele ile bitirmek Sünneti Sanniye’dendir.  Cenâb-ı Hakk, Aleyhi’s-sal^t-ü ve’s-selâm Efendimize olan selavatı kabul buyurur. Duânın evveli ve sonu kabül olunca, ortasında istenen şeyin de kabul edilmesi, red edilmemesi umulur.

                   2- Kıble’ye yönelmek: ( Sakin bir yere çekilmek )

                Kıble, Kâbe-i Muazzama ‘nın bulunduğu yöndür. Duâ ederken de kıble’ye yönelmek pek güzel bir davranıştır.

 

                3- Duânın kabül edileceğine kesinlikle ve gönülden inanmak:

                   ( Duâ’nın kabul olunmasında esas olan ( batini) gizli edebi ve hal hareketi / oturuşuna dikkat etmek)

                4-  Duâ ederken: Allahu Teâlâ Haz retlerinin güvensizlik manasına gelebilecek söz ve davranışlardan sakınmak; isteğini hemen kabul edilmesine ve karşılığının bu dünyada verilmesine dair bir arzuya kapılmamak gerekir.

 

                Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

                “Kabül olunacağına yakinen inanmış bir halde duâ edin. Gafil kalbden kopup gelen hiçbir duâ’yı Allahu Teâlâ Kabul etmeyeceğini iyi bilin!” (Duâların Esrarı Sayfa 22 )

                    

                O hâlde dua ettim kabul olmadı!” deyip de güven hissini sarsmadıkça, isteğin hemen verilmesi hevesine kapılıp da sabırsızlanmadıkça, 

10-

dualar kabul olunur. Çünkü böyle olduğu olduğunu Resül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz müjdelemiştir.

                  

                   5-   Helâl kazanmak, helâl yiyip içmek:

                   Malda ve midede haram olmaması gerekir. zirâ Allahu Teâlâ Hazretleri, Nisa ayetinin 10.uncu âyetinde

 

                   “Helâl ve Temiz rızıklar yiyip, ameller işleyin.” Buyurmuştur.

Aziz kardeşim şunu belisin ki: Dua eden kimsenin midesine haram lokma inmiş olmamalıdır. Çünkü haram lokma duanın kabul edilmesine engel olur. nitekim bir gün Saad b. Ebü Vakkas (r.a.) Peygamberimize Salât ve Selâm üzerine olsun  “ Ya Resulullah Allah’a duâ ediyorum fakat duam kabul olmuyor  Neden? Diye sorunca;

  Resulüllah, ona şöyle buyurdu:

“ Ya Saad, harâmdan kaçın. çünkü midesine haram lokma giren kimsenin duası kırk güne kadar kabul olmaz.” ( Tenbihi’l Gafilin sayfa 532  )

 

                   Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) bir gün Resulüllah (s.a.v.)

                   “ Ya Resulüllah, duâ buyurun da Allahu Teâlâ benim duâmı kabul etsin.” dedi.

                   Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu.

                   “ Duânızın kabul olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimseler vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp dua ederler! Böyle dua nasıl kabul olunur?”( Duaların esrarı S.23)

 

                          6-  Günahları terk etmek; Tövbe etmek, günah işlememek:

                   Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

                   “ İnsanların en ahmağı, günah üzerinde ısrar ( işlemeye devam)ettiği halde, Allah-u Teâlâ ‘ya tövbe eden kimsedir.”(Duâların esrarı s. 23)

 

                         

7-- İsteklerini kesin bir şekilde belirtmek:

                        Duâ ederken : Allahım! Şu isteğimi dilersen ver denmez! “ kesin bir dille “ “ Allah’ım şu isteğimi ver! “ demelidir. Çünkü Allahu Teâlâ Hazretleri her şeye kadirdir. Tek ve mutlak Hâkim’dir

                  

                   8-  Kafiyeli cümleler Dua yapmaya uğraşmamak:

                   En güzel dua, gönülden geldiği gibi samimi bir şekilde dua etmektir. Kâfiyeli cümleler yapmaya uğraşıldığında, bu samimiyettin bozulmasından korkulur.

                  

 

                   9--Bağırıp çağırmadan, hafif sesle duâ etmek: 

11-

dualar kabul olunur. Çünkü böyle olduğu olduğunu Resül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz müjdelemiştir.

                  

                   5-   Helâl kazanmak, helâl yiyip içmek:

                   Malda ve midede haram olmaması gerekir. zirâ Allahu Teâlâ Hazretleri, Nisa ayetinin 10.uncu âyetinde

 

                   “Helâl ve Temiz rızıklar yiyip, ameller işleyin.” Buyurmuştur.

Aziz kardeşim şunu belisin ki: Dua eden kimsenin midesine haram lokma inmiş olmamalıdır. Çünkü haram lokma duanın kabul edilmesine engel olur. nitekim bir gün Saad b. Ebü Vakkas (r.a.) Peygamberimize Salât ve Selâm üzerine olsun  “ Ya Resulullah Allah’a duâ ediyorum fakat duam kabul olmuyor  Neden? Diye sorunca;

  Resulüllah, ona şöyle buyurdu:

“ Ya Saad, harâmdan kaçın. çünkü midesine haram lokma giren kimsenin duası kırk güne kadar kabul olmaz.” ( Tenbihi’l Gafilin sayfa 532  )

 

                   Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) bir gün Resulüllah (s.a.v.)

                   “ Ya Resulüllah, duâ buyurun da Allahu Teâlâ benim duâmı kabul etsin.” dedi.

                   Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu.

                   “ Duânızın kabul olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimseler vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp dua ederler! Böyle dua nasıl kabul olunur?”( Duaların esrarı S.23)

 

                          6-  Günahları terk etmek; Tövbe etmek, günah işlememek:

                   Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

                   “ İnsanların en ahmağı, günah üzerinde ısrar ( işlemeye devam)ettiği halde, Allah-u Teâlâ ‘ya tövbe eden kimsedir.”(Duâların esrarı s. 23)

 

                         

7-- İsteklerini kesin bir şekilde belirtmek:

                        Duâ ederken : Allahım! Şu isteğimi dilersen ver denmez! “ kesin bir dille “ “ Allah’ım şu isteğimi ver! “ demelidir. Çünkü Allahu Teâlâ Hazretleri her şeye kadirdir. Tek ve mutlak Hâkim’dir

                  

                   8-  Kafiyeli cümleler Dua yapmaya uğraşmamak:

                   En güzel dua, gönülden geldiği gibi samimi bir şekilde dua etmektir. Kâfiyeli cümleler yapmaya uğraşıldığında, bu samimiyettin bozulmasından korkulur.

                  

 

                   9--Bağırıp çağırmadan, hafif sesle duâ etmek: 

12-

15-  Meşru şeyler istemek :

                   Meselâ  “ Allah’ım! Bana   Ali’nin  evi gibi bir ev ver! Bir araba veya başka bir şey ver diye dua etmek caiz değildir. Daha iyisini ve hayırlısını iste, ama başkasını örnek gösterme, çünkü Yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor. Allah’ın  lütuf ve keremiyle kuluna verdiğini yoksa kıskanıyor musunuz.

 

                Hem kendiniz, hem de başkaları için çok daha iyi şeyler istemek,(ayrıca dua’da yapmacık sözlerden sakınmak gerikir.)

                   Bedduâ ( Allahu Teâlâ’nın intikam, gazabı ve cezasını isteyerek duâ etmek ) Caiz değildir. cevaz verildiği haller  (Allah-u alem ) çok azdır.

                  

                   16 Sağ iseler: Ana babanın dualarını almak ve onlara iyi davranmak onlara dua etmek, ( Vefat etmişler ise onlara Allah’tan afve mağfiret dileyip duâ etmek )

 

                   Bu Allahu Teâlâ’nın emridir. İsrâ Süresinin 23. ayetinde şöyle buyurmuştur.

                   “ Rabbin celle şânüh kat-i olarak hüküm buyurdu: Allahu Teâlâ’dan gayriye ibadet etmeyin! Ananıza babanıza iyilik edin. Şayed biri veya her ikisi eline baktıkları sırada ihtiyarlarsa, sakın onlara “ Öf “ deme. ( Bıkkınlık gösterme, gücendirme ağır konuşma ) Azarlama, sözün tatlısını ( gönül alıcısını ) söyle.”

                  

                   17- Gösterişten, uzak , sırf ilâhi Rıza’yı gözeterek tevazu ve huşu içinde dua etmek :

                   Kul kendini aciz, muhtaç, günahkar görmelidir. Zira her an Allah-u Teâlâ’nın rahmetine mağfiretine muhtaçtır.

                   Çenab-ı Hakk, kendisine dua edip boyun bükenleri, yalvarıp sızlayanları sever. Kula düşen; sıhhat afiyet, mağfiret için yalvarmaktır.

                   Allah Azze ve Celle Hazretleri’nin Rahmetinin çıkış kapısı her zaman açıktır. Ancak bu Rahmettin giriş kapısı olan kalpler, herkeste açık değildir. işte, bu kapının açılması için dua edilmelidir.

 

                   18- Korku ve Ümid ile duâ etmek:

               Yüce Allah şöyle buyuruyor.

                   “ Onlar iyi işlerde yarışırlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi.”   ( Enbiya S.Ayet: 90 )

                                                                                                                                                                           

 

 

                   Duâ ederken “ Korku”  ile “Ümit” birlikte olmalıdır. Çünkü sadece korku: kişiyi Allah’ın Rahmetine güvenmeye ve neticede insanı “ tükenişe götürür. Sadece ümit ise, ruh hayatını tembelleştirir.

13-

 

                   19- İsteği ısrarla üç kere tekrarlamak:

 

                   İbnu Mes’ud (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.” ( Ebü Davud , Salat, 361,(1524 )

 

                   Resulüllah (s.a.v.) Efendimizin duâ ettikleri zaman; üç, bazen de yedi defa tekrarladıkları ve buna yedi vakit devam ettikleri rivayet edilmiştir.

 

                   20- Uzun ve teferruatlı dua etmemek:

                   Buna “ itnabdan kaçınmak“ denir. Resul-i Ekrem Efendimiz; itnab-ı,  “ duada azgınlık” olarak nitelendirmiştir.  Çünkü dua;

 

                   Kelime ve ses işi değil,

                   Rüh ve samimiyet işidir.

 

                   Ceneb-ı Hakk; gönlümüzdeki Allah aşk’ına ve samimiyete bakar. O halde dua ederken dökülecek “ bir iki damla samimi gözyaşı ile kazanılacak şey”, saatlerce dua etmekten daha çok / ve makbuldür. 

 

                    Başka bir Hadiste:

1780 Hz. Âişe (rediyellahu.anha.). anlatıyor.

     “ Resulüllah (s.a.v.) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.”

( Ebü Dâvud Salat, 358(1482 kütüb-i sitti 5/ 520 )

 

                   21- Netice için acele etmemek:

                   Dualar karşılıksız kalmaz, duada istediğiniz şey gecikiyorsa ;

                   “Ya kendinizde bir noksanlık  vardır, onu arayıp bulmak ve gidermek lazımdır.”

                   Veya, bu gecikmede bir ilâhi hikmet vardır. çünkü dualar ya hemen kabul olunur, veya kişi için Ahret azığı olur. yahut kişinin başından büyük bir musibeti uzaklaştırılır.

                  

                   Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur.

                   ”Sizin her birinizin duası acele etmediği taktirde kabul olunur. Kul, acele ettiği için “ Rabbime dua ettim de kabul etmedi.” der.”   ( Buhâri ve Müslim )

 

 

 

                   Müslim’in başka bir rivayeti şöyledir.

 

                   “ Kul, günahı ve akrabası ile dargınlığı gerektirecek bir şey istemedikçe ve bir de acele etmedikçe duası her zaman kabul olunur.”  

14-

 

                   22-Her halu’karda (her halinde ) duâ etmek :

 

                   Kul, her zaman Yüce Yaradan’ı  Allah Teâlâ Hazretlerine muhtaçtır. O halde  sıkıntılı zamanlarında olduğu gibi bolluk, rahat ve sıhhat dolu günlerinde de duâ etmelidir. her halükarda dualarını eksik etmemelidir ki, yaptığı dualar  Allah-u Teâlâ’nın yanında makbul olabilsin, yoksa ihtiyacın olduğunda dua et sağlıklı ve zengin olduğunda duayı bırak bu adaba sığmaz mü’mine yakışmaz.   Allah-u âlem Allah Teâlâ yanında da makbul sayılmayabilinir, çok dikkat etmeliyiz.

 

                   23- Gönülden  gizlice ve hafif sesle  Duâ etmek:

 

                   Yüce Allah Şöyle buyuruyor.

                   “ Andolsun ki, insanı Biz yarattık, nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini Biliriz ve Biz ona habl-i verid’den  ( şah damarından ) daha yakınız.)  ( Kaf süresi ayet: 16 )

 

                          Başka Ayet’te:

                   “ Rabbinize gönülden ve gizlice duâ edin. O, aşırı gidenleri sevmez.” (Â’raf Süresi ayet 55)

 

 

                          Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

                   “ Ey insanlar, duâ ettiğiniz   ( Allah ) ne kayıptır nede sağırdır. )

 

                   Başka bir Hadiste :

                   “ Gelecekte duâ ederken haddini aşan topluluklar türeyecektir.” ( Nura doğru 4/2220-2221)

 

                   24-Şerefli gün ve vakitleri gözetmek:

                   Seher vakti, Cuma günü, Arefe günü ve Ramazan-ı Şerifi duâ etmek için bir fırsat bilmelidir.

                   25- Şerefli ve mübarek halleri gözetmek:

                   Ezan ile kamet arası, oruçlu iken ve secde de dua etmek kaçınılmaz birer fırsattır.

 

                   26-- Allahu Teâlâ’ya samimiyetle yönelmek :

 

 

                   Cenâb-ı Hakk’a yalvarırken, O’ndan isterken; ihlâs  ve samimiyet göstermek gerekir. Zira ihlâs, duanın canı gibidir, ihlâstan yoksun olan dua  ruhsuz cesede benzer. 

15-

Dua edebinin dili başka, kalbi başka şey söylememeli, duasını gönülden hissetmeli ve davranışlarıyla gönlünde hissettiğini göstermelidir.

 

 

                   27-Duâ bitince ellerle, yüzü mesh etmek:

 Cenab-ı Hakk’a açılan ellere feyz ve bereket indirildiği için, bundan faydalanmak için, ellerle yüzü mesh etmek gerekir.

 

                   28-- “ Şayet bir duâ “ âmin / kabul et Ya Rabbi,” lafzı ile son bulursa, o kimseye cennet vâcib olur.”

                    Ebü Müsebbih el-Makrâi, Ebü Züheyr en- Nümeyri (r.a.) ‘den naklen anlatıyor. :

“ Bir gece Resulüllah (s.a.v.) ile beraber çıktık, derken bir adama rastladık. Sual ( ve Allah’tan talep)  hususunda çok ısrarlı idi. Resulüllah (s.a.v.) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:

                        “Eğer duayı sonlandırırsa vâcib oldu! “ buyurdu Kendisine :

“ Ne ile sonlandırırsa ey Allah’ın resulü,” denildi.

“ Âmin ile “ dedi, uzaklaştı. Adama:

“ Ey filan ! duanı âmin ile tamamla ve gözün aydın olsun.” dedi.

( Ebü Dâvud, Salât 172, ( 938 Kütüb-i Sitte Cilt 5, sayfa 16 )

 

Açıklama :

Hadiste geçen “ Vacip oldu” tabiri “ Cennet vacip oldu ”

demektir Kaütüb-i Sitte )                                                                                                    .

 

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor.

“ Sizin dua ettiğiniz Yüce Zat: Rahmeti çok bol  Cimrilik etmeyen cömert halim ve  unutmayan âlimdir. “ ( Gunyet’üt Talbin Sayfa 698 )

 

 El Gıfari’ye göre; “ Yemek için tuz ne ise iyi ameller için de dua odur.”           

Şiir Kitabımdan  konuyla ilgili bir Şiir okuyalım mı?

 

 

         DU    NEDİR

 

Dua, çok, çok  farklı  ve  ilim ötesi  bir olaydır,

ALLAH  ile kul arası, kalp yaşayış hal işidir,

Dua kelime  manasıyla Rabbine ihtiyaçlarını arz etmektir,

ALLAH duâ edenin duasını kabul ederim  buyurmuştur.

 

Kul, dua ile, ALLAH’a Hamd’ni  onu sevdiğini,

Yüce  Rabbine  teslim olduğunu ona yöneldiğini,

ALLAH’a arz ediyor, dünya ahiret isteklerini,

 

ALLAH duâ edenin duasını kabul ederim buyurmuştur.    

16-

Avamın  duası, bencil insanların duasıdır,

Bunlar  ya borçlu ya hasta, yada  hastası vardır,

Veya işleri bozuktur, düzeltilmesini, istemektedir,                     

ALLAH  duâ edenin duasını kabul ederim buyurmuştur.

 

Oysa, Ariflerin duası, çok samimi kurtuluş dualardır,

Resulullah  S.A.V. buyurdu, dua ibadetin özüdür,

Araf süresinin  56. ayetinde, korkarak umarak dua edin,

ALLAH  duâ edenin duasını kabul ederim buyurmuştur.  

 

Dua, ruhsal, bedensel, sinirsel, olarak insanı rahatlatır,

Dua, kişinin  karakterini davranışlarını, etkiler,

Dua, cesaret, umut, güven ve niyazdır, bayanlar, baylar,

ALLAH duâ edenin duasını kabul ederim buyurmuştur.

 

İhtiyaç, anı değil, her zaman Rabbimize dua  etmeliyiz,

Yüce ALLAH  buyuruyor, huşü ve tezellül  ile dua ediniz,

Şüphesiz  Yüce ALLAH, haddini  aşanları sevmez biliniz,

ALLAH  duâ edenin duasını kabul ederim buyurmuştur.

 

En makbul dua, sıkıntı  ve mutlu günlerinde, Hamd  edenlerdir,

Kula düşen görev,  ALLAH ’a her zaman dua edip anmaktır,

Dua, biz   kuldan, hayır  ve şer  ALLAH ‘ tan  dır, bilmektir,

                       ALLAH  duâ ede’nin duasını kabul ederim buyurmuştur.

 

               NOT:  Bu şiirle ilgili  faydalandığım ayetler,  Mü’min Süresi ayet 60,  El Bakara suresi ayet  l86    Araf  suresi   55 .56 )

 

 

 

 

Dua ederken.

 

“ Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver; âhirette iyilik ver; bizi cehennem azabından

koru”    (Bakara 201)

 

 

Allah Teâlâ’nın  ( Lütf-i Keremiyle, ) Bir kimse, bu duayı okur ise.. Allah-ü Teâlâ onun fazlından ve rahmetinden bol haz ve nasip verecektir.

 

Yalnız dünyalık değil ahirettin de iyiliğini istemek gerekir. aşağıda yazacağımız ayet bu hususta dikkat  çekmekte ve ;

17-

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.

“ İnsanlardan bazısı vardır ki; şöyle der: Rabbimiz bize dünyada ver. “ ( Bakara 200  )

 

                     Böyle dua eden kimsenin hemen her şeyde niyeti dünyadır. Dünya için harcar, dünyalık için çalışır, bütün gayesi dünyadır, ancak, Allah Teâlâ durumu  anlatıldığı gibi olan kimse için şöyle buyurdu.

                “ Artık onun için âhirette bir nasip yoktur.” ( Bakara 200 )

 

Bundan sonra gelen ayet-i kerimede ise, Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Halbuki onlardan bazıları da şöyle derler. Rabbimiz bize dünyada iyilik ver ahrette de iyilik ver; bizi cehennem azabından koru.”  ( Bakara 201  )

 

Bu duayı okuyanlar başta, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere tüm müminlerdir.

Bir kimse bu duayı okur ise, Allah-ü Tealâ ona fazlından ve rahmetinden bol haz ve nasip verecektir. yalnız dünyanın değil ahretini de iyiliğini istemek gerekir.

İlim sahipleri üsteki ayet-i kerimede geçen dünya ve ahret için istenen iyilik üzerinde durmuşlardır. Bu manalarda değişik görüşler illeri sürmüşlerdir.        

                       

                     Hz. Âişe (rediyellahu.anha.). anlatıyor.

“ Resulüllah (s.a.v.) özlü duaları tercih eder, diğerlerini

bırakırdı.” ( Ebü Dâvud Salat, 358(1482  )

 

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

 Sizden biri dua edince “ Ya Rabbi dilersen beni af et! Ya Rabbi

dilersen bana rahmet et” demesin. Bilakis azimle ( kesin bir üslubla ) istesin.   Buhâri, Daavât, 21 Tevhid, 31; Müslim Zikir 7, (2678-79);  Muvatt, Kur’ân 28 (1,213)  Tirmizi, Daavât 79( 3492)  Ebü Dâvud, Salât 358,(1483) İbnu Mâce, Duâ 8,(3554  ve Kütüb-i Sitte Cilt 5 Sayfa 517 ) ) 

 

 

Hz. İbnu Kes’ud (r.a.) anlatıyor.

“ Resulüllah (s.a.v.)duâ veya istiğfarı üç kere yapmakta

hoşlanırdı.” (Ebü Dâvud, Salât 361, (1524)

 

Başka bir Hadis:

Enes’den   (r.a.) ‘den rivayetle:

“ Dua etmekte acizlik göstermeyin. Şüphesiz dua eden hiç kimse

 

helak olmayacaktır.” ( Hakim’in Müstedrikkinden C. Sağir cilt 6 sayfa 1642 )

18-

Duâlarımız kabul edilmiyor diyenlere cevap :

 

Ehl-i hikmetten bir zâta sordular “ Allah duâ ediniz dualarınızı kabul

ederim” buyurduğu halde bizler dua ediyoruz fakat dualarımız kabul olmuyor neden?”

Hakim ( bilge’ye) bu soruyu soranlara ( şöyle cevap verir. )

“ Çünkü yedi özelliğiniz var ki, bu nitelikler dualarınızı göğe

çıkarmasını( kabul olunmasını) önlüyor dedi.

 

Soru soranların: O yedi özellik nelerdir. diye sorması üzerine, Hakim sözlerine şöyle devam etti. 

                        1--Allah’ı öfkelendirdiğiniz halde arkasından rızasını almaya girişmiyorsunuz. Yani Allah’ın öfkelenmesine yol açacak hareketler yaptığınız halde bu yoldan dönerek yaptıklarınıza pişman olmuyorsunuz( Günahlarınızdan Tövbe) etmiyorsunuz.)

 

2-“Allah’ın kullarıyız”  diyorsunuz, ama kullara ( kölelere)

yaraşır davranışları benimsemiyorsunuz. Kul (köle) Efendisinin sözünü yerine getirir. onun emrinin dışına çıkmaz. Ama biz bazılarımız Rabbimizin emirlerini yerine getiremiyoruz.

 

3-Kur’ân-ı okuyor onun dediklerine bağlı kalmıyorsunuz Yani saygı duyarak ve düşüne,düşüne anlayarak ( meali ile ) Kur’ân okumuyor ve

onun emirlerini yerine getirmiyorsunuz.

 

4-“ Biz Hazreti Muhammed’in ümmetiyiz “ diyorsunuz. Ama

O’nun sünnetine uygun davranmıyorsunuz. Yani haram ve şüpheli

kazançları yiyor, bunların hiç birisinden uzak durmuyorsunuz.

 

5-Dünya Allah’ın nazarında bir sinek kanadı kadar değeri

yoktur.” diyorsunuz. Ama ona aşırı derecede bel bağlıyorsunuz.

6- Sözde “ Dünya geçicidir.” Diyorsunuz. Ama hep dünyada

kalacakmış gibi hareket ediyorsunuz. ( Mal mülk yığıyorsunuz. )

 

7- “ Âhiret dünyadan daha hayırlıdır! Diyorsunuz, ama âhiret’i

kazanmak için kılınızı kıpırdatmıyor ve böylece dünyalık için çok çaba sarf ediyorsunuz, dünyayı âhirete tercih ediyorsunuz.

 

 

Biz hep  Allah Teâlâ’ya  dua ederken,  “ Allah’ım hakkımızda

hayırlısını ver bizim vekilimiz Sensin, niğmel vekil, diye yalvarıyoruz, ama;

 

 Yüce Allah hakkımızda hayırlısını verdiğinde biz beğenmiyoruz.

19-

 Çok zenginlik istiyoruz Yüce Allah normal bir geçinecek kadar iş

veya sermaye verir. bizim gözümüz daha, daha üstte çünkü biz fabrika veya çok para makam istemiştik, Allah Teâlâ bildiğini verince biz diyiyoruz ki dualarım kabul olmadı.

Belki senin ve ailen hakkında böyle hayırlı idi, sen demedin mi?

HaspünAllah niğmel vekil.  Sen Allah Teâlâ’yı vekil tayin ediyorsun ve ondan sonra sana verdiği rızkı veya eşi, vesairi beğenmiyorsun.Hani senin niğmel vekil dediğin. Bunun anlamı bildiğiniz gibi Allah’ım benim vekilim kefilim sensin.

Allah Teâlâ’da sana hayırlısını verince de beğenmemeğe

kalkışıyorsun. Konumuzla ilgili gerçek bir

 

HİKAYE 

Bitlis de ablam gilin bir komşusu vardı isimini yazmayacağım çünkü

rahmetlik oldu Allah Teâlâ bin defa rahmet etsin.  Tekrar konumuza dönelim,

bu kardeşimiz devlet memuru idi personel şefi olması için yanıp, yanıp tutuşuyordu, beni hep gördüğünde ben şef olmak istiyorum o kadar dua ediyorum bir türlü duam kabul olmuyor. Ne yapmam lazım,

            Şöyle cevap verdim, Her şeyin hayırlısını iste, verdiği cevap yahu her kes bana ayni lafı söylüyor, bırak ben şef olayım da hayırsız olsun hayırlısı olmasın, oysa adam dinine bağlı birisi idi ama şeflik makamı için yapamayacağı şey yoktu.

        Nihayet aradan bir yıl geçmeden Ankara dan şeflik kadrosu geldi, adamda iznini kesip Bitlis’e geldi, Pazartesi günü personel şefi olarak işe başlayacak o ailesi ve tüm komşular o kadar heyecanlıdırlar ki sorma mahallede sanki bir düğün havası var.

        Tabi ki orası küçük bir il büyük şehirlerin bir mahallesi gibi ama orada birlik beraberlik, huzur komşu hak ve hukukuna çok dikkat ve riayet ederler, komşuyla beraber ağlar, komşuyla beraber gülerler,

        Yeni şef olan adam pırıl pırıl yeni giydiği şef elbiseleri yeni kıyafetiyle, arabaya binmiş ilk gün ve ilk şeflik makamına gidiyor. Eviyle işi yeri arası tahminen bir buçuk ile iki kilometre arası, şef olan adam yolun yarısında karşıdan gelen bir tır ’ın altında kaldı şef olarak makama giden adam o kadar ezildi ki tanınmayacak halde maalesef mezara gitti,

        İşte hayırsız istenen şeyin bir örneğini anlattım, her şeyin hayırlısını Allah Teâlâ’dan isteyeceğiz, O’nun verdiklerine de  her halükarda, Hamd ve şükür edeceğiz demek ki hakkımızda böyle hayırlı imiş. Allah-u Teâlâ’ya sığınacağız,

       

         Anlatıldığına göre İbrahim b. Edhem’e şöyle bir soru sorulmuş,

 

Halimiz nice olacak, çok dua ederiz dualarımız makbul / kabul

 

olmuyor. Onlara cevap olarak şöyle dedi…

20-

1 –Siz, Yüce Allah’ın verdiği tüm nimetleri yiyorsunuz, tüm nimetlerden

faydalanıyorsunuz,  (örneğin, güneşinden, havasından, suyundan, toprağından kısacası bütün nimetlerinden faydalanıyorsunuz, kulluk görevinizi yapmadığınız gibi Hamd, şükür ve tövbe  de yapmıyorsunuz / etmiyorsunuz.)

 

                        2 –Siz Allah’ın Resul’ü-nü elçisini biliyorsunuz. Ama, onun sünnetine tabi olmuyorsunuz.

                        3 -Cenneti biliyorsunuz, cenneti kazanmak için hiç bir gayret göstermiyorsunuz.

 

                         4 –Cehennemi de biliyorsunuz, ama, ondan hiç çekinmiyorsunuz, ondan kurtuluş için çaba sarf etmiyorsunuz.

 

5 –Ölümün geleceğini mutlaka biliyorsunuz; o acıyı tadacaksınız ama onun

için hiçbir hazırlık yapmıyorsunuz.

 

6 –Ölülerinizi götürüp gömüyorsunuz, ama bundan hiçbir ibret

almıyorsunuz. Sanki o öldü de siz ölmeyecekmişsiniz gibi umursamıyorsunuz )

 

7 –Kendi ayıplarınızı bırakıp onun bunun ayıplarını deşifre etmeye çalışıyorsunuz gıybet, su-izan, çekememezliklerle uğraşıyorsunuz

 

( Bu kadar kabahatlerle, duâlar kabul olunur mu? ) 

 

İki kıta şiir okumaya ne dersiniz ?

 

     Ey kardeşim, öfkelenmek, küsmek, kızmak sende,

     Baş olma, koltuk sevdası, emir verme hevesi sende,

     Çekememezlik, kötü zan, iftira dedikodu, cimrilik sende,

     Halkın ayıpları ile meşgulsün, kendi ayıplarını gönmüyormusun?

                                     .

      Ey kardeşim Amellerini  gösteriş için değil, Allah için yap,

      Bütün ibadetlerini, riyadan, şirkten, ücüpten, çok uzak yap,

      Dua ve  ibadetlerinin Allah’tan kabulünü iste, hem de gösteriş yap, 

 

      Halkın ayıpları ile meşgulsun, kendi ayıplarını gönmüyormusun?

21-

İsterseniz Duâ ile ilgili birkaç Hadisi Şerif-i  okuyalım.

 

“ Allah katında Duâdan daha değerli hiçbir şey yoktur.“

(Tirmizi, D.1 İbni Mâce Dua,1, Müsned 2,362 )

 

“ Musibete uğramış mü’minin duasını ganimet bil.” (Ebü’ş Şeyh’ten)

 

“ En faziletli Duâ kişinin kendisi için yaptığı duadır.” ( Hakim’in Müstedrik’inden)

 

“ En faziletli Dua, “ Hamd Allah’a mahsustur..”  demektir.  ( İbni Mâce, Edeb, 50,) z

 

“ Duâ ederken diz üstü oturun “ Ey Rabbim, ey Rabbim,” deyin.

           (Ebü Avane ve Bağavi’den)

 

“ Belanın gelmemesi için dua ediniz.”( Tabarani’nin kebiri ‘i Ebü Nuym’ın Hılyesi ve Hatib’in Tari’inden)

 

“ Ezanla kamet arasındaki dua kabul edilir. O haldeyken dua ediniz,” Ebü Davud, Tirmizi, Salat35)

 

“ Şüphesiz dua, başa gelmiş ve gelecek olan şeylere faydalıdır. Onun için ey Allah’ın kulları, duaya sımsıkı sarılın.” Tirmizi, Daavat 102  İbni Mâce Mukaddime 10.)

 

 

                       Dua ederken şu dört konuya çok dikkat edelim ki dua makbul olsun.

 

                        1 -İhlasla due etmek, (tam teslimiyetle) edeple,kulluk görevini yapmakla,.

2 -Dua’nın er geç mutlaka kabul olunacağına inanmak.

3 -Dua ederken riya’dan asla ve asla uzak durmak,

4 –Zenginken de, fakirken de, sağlıklı iken de hasta iken de, gençlikte de, yaşlılıkta da  her halimizde Allah’a dua edip yalvarmak duanın makbul

olacağına vesile olur. İNŞALLAH.

                              

 

 Bir Hikaye :

 

 

Horasan da bir gece  jandarmaların geceleyin yaptıkları kontrol ve baskında beş altı tane hırsız yakalıyorlar, karakola götürelim derken bu hırsızların birisi kaçıyor. Jandarmalar onu kovalıyor ama hırsız bir köşede gizleniyor tam o sırada demircilik yapan adam oradan evine gitmek isterken jandarmalar işte kaçan hırsızı yakaladık derler ve konuyu valiye bildirirler, vali emir verir hepsini zindana atın,

22-

Demirci neye uğradığını bilmiyor tek bildiği bir şey evine giderken onu jandarmalar yakalayıp zindana attıklarını biliyor.

Sabah olunca komşularına ailesine, ne diyecek, insanlık kariyeri esnaflık kariyeri sıfırın altına düşecek ve demirci ağlayarak durumunu komutana arz ediyorsa da oradaki yetkili komutan biz böyle şeyleri çok duyduk, hırsızlık yapan adam ben hırsızım demez, ben hırsızlık yaptım hiç demez. Ben suçsuzum, ben oradan geçiyordum filan falan, sen o şeyleri geç benim külahıma anlat ve çeneni kapat içeriye gir yarın derdini mahkemede anlatırsın.

Demirci perişan oluyor,  tanınmış bir müslümanın bir esnafın bir komşunun kalkıp hırsızlık yapmış diye zindana atılması ve mahkemeye çıkarılması beklide hırsızlıktan ceza yemesi demircinin sonu olur, ne yüzle ailesinin, komşu ve dostlarının yüzüne bakacak 

Demirci, komutana der ki ben namaz kılmadım abdestim de var bana bir seccade gönderin de vakit namazımı eda edeyim. bu teklifi komutanca uygun görülür kendisine bir seccade gönderilir.

Demirci namazını kılar ve Allah’a  dua eder. Ya Rabbi benim suçumun olmadığını yalnız ve yalnız sen bilirsin, ben suçsuzum, ve buraya suçsuz olarak düştüm ve ben mazlumum der, ve dua eder de eder, öyle bir içten yalvarır ki, öyle bir dua eder ki, Allah’ın lütuf ve ihsanı ile o ilin vali’si, şöyle bir rüya görür, dört kişi valinin makamını tutmuşlar ters çeviriyorlar valinin başına tahtını yıkıyorlar.  Vali uyanır, tövbe eder abdest alır gece / teheccüt namazı kılar duasını yapar tekrar, vali tekrar uyumaya başlar ve  yine ayni rüyayı görür kalkar üstünü giyer karakola gelir vali çok adaletli bir Vali dir her kes onun adaletiyle bahis etmekte ve onu taktir etmektedirler.

Vali, bu gece bir mazlumun, bir suçsuzun yakalandığını ve onun vebali ve ah’ı tuttuğunu kesin tahmin eder

Vali komutanı çağırır bu akşam zindana attıkları kişiler hakkında bilgi ister, komutan demircinin konusunu vali’ye  anlatır ve o kişi suçunu kabul etmediğini ben işimden eve gidiyordum tam o sırada beni jandarmalar yakalayıp buraya getirdiklerini söyledi ise de biz inanmadık ve sonra dan bizden  namazlık istedi ben abdestliyim dedi ve orada hep namaz kılıp dua ediyor dedi.

Vali o adamı acele bana getirin dedi. hemen adamı huzura çağırırlar, vali ile demirci arasında şöyle bir sohbet olur.

Vali demirciden özür diler, bazen böyle yanlışlıklar oluyor.  şu kese altını da al bize hakkını helal et, ayrıca bundan böyle senin ne arzun olursa bana söylemeyi de ihmal etme.

Demirci bu jeste bu şöyle cevap verir.  Senin özrünü kabul ettim, seni helal da ediyorum, kese dolu altını da benden acil ihtiyacı olana ver, ama benim bir işim olursa sana asla gelmem.

 

Bu cevaba Vali şaşırır neden gelmezsin?

23-

Demirci şöyle der. Benim gibi bir fakir gariben mazlum kişi için, bu gece  senin gibi sultanın tahtını birkaç defa ters çeviren, sultanı / valiyi uyutmayan ta yanıma kadar getiren  sahibimi  bırakıp da isteklerimi, dileklerimi başkasına söylemek kulluğuma yakışmaz, bu yaşıma kadar rızkımı verdi eş çocuk verdi sağlık afiyet verdi beni kimseye muhtaç etmedi ve beni her türlü sıkıntılardan kurtardı. Ben nasıl olurda bir  başkasına sığınır, ondan istekte bulunurum,   bu nasıl kulluk olur.

Yüce Rabbim nihayeti olmayan rahmeti hazinesinden kapısını ihsan sofrasını her kese açmış iken ben başkasına nasıl giderim.

 

Bir Dakika Tefekkür edelim mi ?

 

Kim edeple istedi ve kulluk görevini yapıp da  vermedi, kim istedi eli boş döndü, istemesini bilemezsen alamazsın, Allah’ın huzuruna edeple çıkamazsan rahmetine kavuşmazsın,

Edeple kulluk görevimizi yaparsak, zaten o Rabbimiz lütfünü esirgemiyor. Ve sultanı Vali’yi senin ayağına getiriyor.

 

Duâ etmeyenlerin Hali!

 

Allah-ü Teâlâ’ya duâ etmemek; O’na kulluk etmeye tenezzül etmemek olur. bu konuda

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Rabbiniz buyurdu ki: Bana duâ  (ibâdet ) edin, duânızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler. Yakında hor ve zelil olarak Cehennem’e gireceklerdir.”(Mü’min ayet,60)

 

 

Başka bir ayet:

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

Ey Muhammed! ( kafirlere ) De ki: “ Duânız ( ibadetiniz ) olmasa Rabbim size ne diye değer versin”  ( Furkan Süresi ayet 77 )

 

Ebü Hureyre’den (r.a.) rivayetle, Hadisi Kudsi :

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor. “ Bana duâ etmeyene gazap ederim.” ( Askeri’ninel- Mevâiz’inden. Camü’s-Sağir cilt,3 , Sayfa 128

 

Ya Kafirlerin durumu:

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“ Gerçek dua ancak O’nadır; O’ndan başka yalvarıp durdukları ise, onlara hiçbir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye 

24-

suya doğru iki avucunu açan kimseye benzer ki, su ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.(Ra’d Süresi ayet 14 )

 

İsterseniz bir dakika tefekkür edelim mi?

 Kâfirlerin, yaptıkları Put veya heykele veya buna benzer kendilerinin yaptığı taptıklarına  sabahtan akşama kadar,  dua edip, ağlayıp sızlasa, yalvarıp yakarsa, o putların, heykellerin o’na ne faydası  olabilir. Veya ineğe buzağa, yılan’a  ateş’e tapanlar , gece gündüz duâ edip yalvarsalar ağlayıp kendilerini parçalasalar onların sesini Allah’tan başkası kim duyar bilir. o taptıkları inek, güneş ay,  buzağ,yılan, ateş vesaire o kafirlere ne faydası olabilir!

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ İlahınız bir tek ilahtır.  O’ndan başka ilah yoktur. O, Rahman’dır Rahimdir.”(Bakara 163)

 

                                Yüce Allah şöyle buyuruyor.

                                “ Sana fayda da zarar  da vermeyecek Allah’tan başkasına dua  (ibadet ) etme,”       ( Yunus  Süresi ayet 106 )

                                  

Başka Âyetlerde Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. :

 

“ Allah’tan başka İlah yoktur. “  (Âl’i İmran Süresi Ayet : 18 )

 

“ Allah Kendisinden başka hiçbir İlah bulunmayandır. “

“ Şüphesiz ben Allah’ım Benden başka hiçbir İlah yoktur.”Tâ- hâ Süresi Âyet ,14 

 

                   Bir Din adamı olan Hüseyin……..

        Allah Teâlâ Kendisinden bin defa razı olsun bir vaazın de şöyle vaiz veriyordu: çok hoşuma gittiği için o vaazından alıntı olarak buraya yazdım.

 

                   4 – Çeşit dua vardır.

 

                   1--Rağbet duası el açarak: İçten gelen dua yapılır.

 

                        2--Rehbet duası :  Bela ve musibetlerin def’i için el ayası yere doğru açılır, yani ( eller ters çevrilerek ) dua edilir.

 

                        3--Tazarrü: Göz yaşları ile eller kenetleyerek yapılır.

                       

 

                        4- Hâfi duâ: El ve dil ile gönülden geçirilen dualar istekler yapılır.

25-

        ( Hangi duayı isterseniz / yaparsanız yapın dualar edeple istenir. Edebe, ar’a uymayan duaları istemek edep dışıdır, kul olduğumuzu unutmayalım, Rabbimizden meşru olan her dua rahatlıkla istenir, her gün her zaman günde sayısızca el açılıp yalvarılır, ama meşru olmayan duaları istemek Müslümanlığa yakışmadığı gibi Allah Teâlâ’nın da hoşuna gitmez. )

 

 

Duâ’nın Kabul Olunması için ilk şart :

 

 

“ Dua’nın kabul olması için öncelikle ve özellikle ağzımıza gireni

ile ağzımızdan çıkanına çok,  çok dikkat etmemiz lazım,” sen ne yediğini bilmezsen helal mı haram mı ayırt etmezsen,  ağzına gelenini konuşursan, gerek gıybet / dedikodu etmekten, iftira etmekten, kalp kırmaktan, kötü zanlardan, kötü şakalardan diline sahip olmazsan, duanın kabul olmaması veya gecikmesi nedenini kendimizde aramalıyız.  

 

İhlâs  ( gönülden gelen dostluk, dostluk, doğruluk, samimiyet,

bağlılık) ve kalb huzuru ile duâ etmek, ilk şarttır. Çünkü Â’raf süresinin 55. âyetinde meâlen şöyle buyurulmuştur.

“ Rabbinize huşu ve tezellül ile yalvararak, gizlice dua edin.

Şüphesiz ki Allah, hadi aşanları sevmez.”

 Rabbimiz,  A’raf : 56.ayete de:

“ Korkarak ve umarak duâ edin..” buyurmuştur. 

 

Hz. Ebü Hüreyre  (r.a.) anlatıyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Allah’a duâ’yı size icabet edeceğinden emin olarak (dua ) 

yapın. Şunu bilin ki Allah Celle Şânuhu (bu amaçla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez.”  ( Tirmizi, Daavât,66 (3474 Kütub-i Sitte c.5 sayfa 509)

 

Açıklama :

Bu hadis, duanın makbul olmasında gerekli olan mühim adapların

dan birkaç tanesini belirtmektedir.

Duâ ederken, kalbin gâfil olması, Allah’ı veya istediği şeyi

düşünmemesi, yaptığı dua fiilinin tam şuurunda olmaması demektir.

Yani dua eden kimsenin kalbi, zihni aklı, hayali, kısacası letâif denen

bütün mânevi duygu ve cihazları Allah’tan istendiğinden başka bir şeyle meşgul olmamalıdır. Aksi halde, sadece dille, gâfilâne yapılacak bir kısım taleplerin makbul olmayacağını, Resulüllah (s.a.v.) açık bir üslupla beyan etmektedir. ( Kütub_i 

26-

    Başka bir Hadiste

Enes (r.a.)’den rivayetle:

“Allah bir kula duâ etmesini müyesser kılmışsa, mutlaka kabul

etmeyi de müyesser kılmıştır.” ( Ebü Nuyam’ın Hılye’sinden ve C. Sağir cilt 1 sayfa 227 )

 

Ne zaman duâ edilir :

 

“Şu vakitte duâ “ edilir. Diye kesin bir kayıt yoktur.( her zaman duâ edilir.)  ancak duâların daha makbul olacağı haber verilen zamanlar vardır.

 

Seher vakti  :

Gecenin son üçte birlik kısmıdır. Allahu Teâlâ Hazretleri  Zâriyât süresinin 17 ve 18. ayetlerinde seher vakitlerinde duâ edenleri haber vermektedir.  

 

Beş vakit namazın ardından :

Namazı özürsüz olarak kılmayanların dualarının kabul olunmayacağı rivayet edilmiştir. Namaz kılmanın farz olduğu kesinlikle unutulmamalı ve 5 vakit namaz kılınmalıdır.

Sadece namazlardan sonra dua edip, diğer zamanlarda dua etmemek de olmaz. Her zaman, özellikle kişinin kendisini aciz his ettiği kalbinin yumuşadığı ve dua etmeye yatkın olduğu zamanlarda dua etmelidir.

 

Ezan ile kamet arasında yapılacak dua: Bak. ezan bölümüne;

 

Secde’de iken  :

Secde hâli, kulun Allahu Teâlâ’ya  mânen en yakın olduğu andır.

 

 Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki,

“ Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise ( Secde) de Duâ’yı çok yapın.” ( Müslim Salât 215, (482) Ebü Dâvud, Salât 152,(875 ve Kütüb-i Sitte 5/ 503 ) ;

                        

AÇIKLAMA :

 

  Bildiğiniz gibi farz namazlarda secde de,  Süphane Rebbiyel âlâ dan başka bir şey okunmaz, ancak, kul isterse  nafile namazlarda, yani teheccüt, duha, /işrak, kuşluk, evabin, şükür gibi nafile namazlarda meşru ve adaba uygun olan dualar secdede yapılır, secde de kulluk görevlerimizi yapamadığımız için ve diğer isteklerimizi de ağlayarak dua etmek ve isteklerde bulunmak çok güzel  inşallah yukarıdaki hadisi şerife uygundur. 

27-

Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece ve Cuma günü :

Cum’a günü içindeki bir zaman parçasında dua eden müminin duasının kabul olunacağı bildirilmiştir. Ancak, bu vakit kesin olarak açıklanmamıştır. Bunun da bir hikmeti vardır.

 

Zi’l-hicce’yi   1  Muharrem’e bağlayan gece :

Bu gecenin ismi Hicri yılbaşı’dır.

 

Aşüra günü  :

On muharrem günü’dür.

 

Mevlid Kandili’nde :

Rebiü’l-Evel’in 12. gecesidir.

 

Regaib Kandili’nde :

Recep’in ilk Perşembesini cumaya bağlayan gece.

 

Mirâc Kandili’nde   :

Receb’in 27. gecesi

 

Beraat Kandili’nde  :

Şa’ban’ın 15. gecesi

 

Kadir gecesi   :

Ramazan-ı Şerif’in 27. gecesi,

 

Ramazan bayramı gecesi:

 

 Arefe günü     :

Dokuz Zi’l-hicce gününden kurban Bayramının birinci günü güneş doğuncaya kadar geçen zaman .

Oruçluyken ve iftar ederken.

 

İhlasla yapılan bir amelden sonra :

 

İlâhi Azamet’e işaret eden, seher vaktinde, fırtına/ rüzgar yıldırım, yağmur gibi semavi olaylar sırasında .

 

 

Cemaatle kılınan namazda, imamın sesli okuduğu fâtiha süresinin hitamında “ Âmin “ demek suretiyle. 

28-

Duâ etmek için makbul olan yerler  :

 

Her yerde duâ edilir. Zira Resulüllah salallahu aleyhi vesellem Efendimiz:

“Bütün yeryüzü benim için temiz bir ibadetgah kılındı” buyurmuştur. 

Aşağıda belirtilen yerlerde duâ etmenin daha makbül olduğu da rivayet edilmiştir.

 

Kâbe-i Şerif, Makam-ı İbrahim, Mescid-i Haram, Arafat, Mina, Safa, Merve, Cebel-i Kuzah, Müzdelife gibi Hac’da ziyeret edilen mukaddes topraklarda

 

Mescid-i Nebevi’de,

Mescidler’de,

Harb saflarında ,

 

İKAZ ! ( Dikkat  ) kabir ve türbe ziyaretlerinde, oradaki yatır-ı kasd etmek şirktir, ancak yatır’a teveccüh  ( yönelme yakınlık duyma) ve o’nu vesile bahane) edinmek câizdir. Kabir ziyaretlerinde Allahu Teâlâdan orada meftun sevgili kulu hürmetine dilekte bulunulabilir. Ve o muhterem zâtın hürmet ve bereketiyle dileğin ihsân edilmesi ümit edilir. Bu konuda çok dikkatli olmak gerekir.

 

Çünkü: Hacetler ancak Allahu Teâlâ’dan istenir, kişinin murâdını vermek de ancak O’nun izniyle olur.

 

Duâ’sı makbul olanlar  :

 

Çeşitli rivâyetlerde, aşağıdaki kişilerin duâlarının müstecâb olduğu haber verilmiştir.

1 – Ana- babaların duası:

2—Bir mümin hakkında gıyâben yapılan duâ:

3—Mazlumun duası,

4—Oruçlunun iftar edinceye kadar geçen zaman içinde yaptığı dua:

5—Hastanın iyileşinceye kadar geçen zaman içinde yaptığı dua:

6—Ana- babasına saygılı olanın duası:

7- -Allah korkusundan ötürü meşru olmayan yollara tevessül etmeyenlerin duası:

 

8—Hacıların geri dönünceye kadar yaptıkları dualar:

29-

9—Yolcunun geri dönünceye kadar yaptığı dua:

10- Gâzinin savaştan dönünceye kadar yaptığı dua:

11- Musibete uğrayanın sıkıntı içindeyken yaptığı dua:

12- İyilik görenin, iyilik eden hakkındaki duası:

13- En az üç kişi den meydana gelen cemaatin duası .

14- Kur’ân-ı Kerim’i ezbere okuyup, ilmi ile amel eden mes’üd kimselerin duası.

15- Buluğ çağına gelmemiş ( sabi ) çocuğun duâsı .

16- Sağır dilsizin duası.

17- Allah’tan bir şey isterken O’nun yüce ve güzel isimleri olan esmaü’l-Hüsna aracılığı ile dua edilmelidir.

18- Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ En güzel isimler Allah’ındır. O’na en güzel isimleriyle dua edin.” ( Â’raf süresi ayet 180)

 

 Duaya başlarken üstteki uyulması ve  İki rekat  namaz kılınır. Allah’a Hamd-ü Sena edilir, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) salat ve salam getirilir,  İsmi Â’zam okunur.  Yüce Allah’ın Esmaü’l Hünsada geçen bildiğimiz güzel isimleri okunarak o isimlerin hatırına duanın kabul olunması istenir.  Duadan sonra  ( veya önce anne babasının duasını almak veya hoşnutluğunu kazanmak) yoksullara sadaka vermek  veya yetimleri, dulları sevindirmek, hayvanlara yiyecek vermek, bunlardan hiçbirini yapmaya gücü yetmeyen için, çiçekleri sulamak, duanın kabul edilmesi için bir vesiledir.

 

Duâların kabul edildiğine dâir Alametler:

     

Duaların indi ilahide kabul edildiğine dair bazı alâmetler vardır. bu hususta büyükler şu beyan da bulunmuşlardır. Dua ederken kimseye dua içinde veya duadan sonra aşağıdaki hallerden birinin vâ’ki olması, duâ’nın kabul alâmetlerindendir.

Bu haller:

 

1- -Duâ edene, elinde olmayan bir sebeple huşu gelmesi,

2—Ağlama arzusu gelmesi,

3- -Ağırlık basması ,

4—Dua edenin aksırması,

5-  Dua edenin terlemesi,

6—Dua edenin titremesi,

7—Dua edenin ateşlenmesi,

 

8—Dua edenin üşümesi,

30-

9—Dua edenin yük altından çıkmış gibi halleri kendisinde gören kimselerin Allah-ü Teâlâ’ya Hamd ve şükür etmesi lazım.

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

Ey Muhammed! ( kafirlere ) De ki: “ Duânız ( ibadetiniz ) olmasa Rabbim size ne diye değer versin”  ( Furkan Süresi ayet 77 )

 

Bu âyeti celile duânın değerini ne kadar güzel ifâde ediyor. Duâ ve ilticacı olmayana, Cenab-ı Hak’kın kıymet vermediği beyan ediliyor. Zira duâ Hak’kı tanımaktır.

 

BAZI DUALARIN SEBEPLERİ OLUŞMASI GEREKİR

 

Örneğin,  daha sen bekarsın, hayırlı bir eş isteyeceğine, “Ya RABBİ, “ çocuklarımı bağışla diye dua etmek, şartı oluşmamıştır. Sen tahsilin şartların çok, çok  yetersiz, ama “Ya RABBİ “  Beni filan ile vali, tayin et, veya  milletvekili, Bakan, Başbakan olamam için bana yardım et. Buna benzer dualar gibi,  Senin şartın oluşmamış bu duayı niçin yapıyorsun.

 

                        Duâ ediyorum duâlarım kabul edilmiyor? deme :

 

                   Yüce Allah şöyle buyuruyor.

                   “ Bana duâ edenin duâsını kabul ederim. O halde emrime icabet etsinler.” ( Bakara 186 )

                              

Başka bir ayette : 

 “ Bana dua ediniz ki, kabul edeyim.“ ( Mümin süresi,  Ayet : 60 )

 

Hasan Basri Allah ondan razı olsun anlattığına göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün :  “Kul, acelecilik göstermedikçe hayırdadır.” buyurdu.   

Sahabiler “ Ya Resulüllah, kul nasıl acelecilik gösterir? “  diye sorunca Resulüllah onlara şöyle buyurdu.  

“ Kul ,” Allah’a duâ ettim, fakat duâmı kabul etmedi!” der! ( Tenbihu’l Gafilin  Sayfa 530  )

 

                        Bir  Hikaye  :

 

 

                         Bir gün Hasan-ı Basri hasta olan Ebü Osman Nehli’yi ziyaret etmiş, orada bulunan bir kişi hasta olan Ebu Osman’a  “ Ya Ebü Osman bize duâ et. Biliyorsun ki hastaların duâlarının kabul edileceği belirtilen rivayetler var” dedi. 

31-

                    Bu istek üzerine Ebü Osman, Allah’a Hamd ü senâ edip birkaç ayet okuduktan ve Peygamberimize salat ü selâm getirdikten sonra ellerini kaldırıp bir süre duâ etti. duâyı bitirince ziyaretçilerine dönerek:

“Size müjdeler olsun, Vallahi Allah duâlarımızı kabul etmiştir.” dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basri, ona: “ Allah’ın sözcüsü vekiliymişsin ki, böyle kesin konuşuyorsun?” diye sorunca o da Hasan-ı Basri’ye  “ Evet eğer sen bana bir şey desen sana inanırdım. O halde Allah dua ediniz duanızı kabul edeyim dediğine göre; O’nun sözüne nasıl inanmam.” diye cevap verdi.

Not;  Bak. Bakara,  Ayet :186 )

 

Anlatıldığına göre: Haüzreti Musâ Selâm üzerine olsun—Allah’a;

“ Ya Rabbi duâmı kabul etmen için sana günün hangi saatinde duâ edeyim?” diye sordu Yüce Allah da   o’na;

“Ya Musâ sen benim kulumsun. Ben de senin Rabbinim, ne zaman duâ edersen et. Kabul ederim.” diye cevap verdi.

Fakat Hazreti Musâ bu soruyu birkaç kere/ defa tekrarlayınca  Yüce Allah kendisine şöyle buyurdu:

“Bana gece yarısı dua et çünkü gece yarısı bana kim dua ederse duasını kabul ederim.

Ebü Hureyre (r.a.) rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Müslümanın her duası mutlaka kabul olunur. Fakat isteği ya ivedilikle dünyada veya ertelenerek Âhiret’te karşılanır. Yahud’da duası kadar günahı silinir. Yalnız Müslümanın dua ederken günah olan bir şeyi dilememesi veya akrabalık bağlarını çiğnemiş biri olmaması şarttır.” ( Nesei   )

 

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Bir kimse, duâda bir kapı açar ise, Allah-ü Teâlâ onu kabulde ( icabette) nice kapılar açar…” ( Gunyet’üt – Talibin sayfa 721 )

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

Ey Muhammed! ( kafirlere ) De ki: “ Duânız ( ibadetiniz ) olmasa Rabbim size ne diye değer versin”  ( Furkan Süresi ayet 77 )

 

Süfyan bin Uyeyne diyor ki :

 

“Kusurlarınız sizi duâ etmekten alı koymasın. Zira Yüce Allah en kötü yaratık olan şeytanın bile duasını kabul etmiştir.

 

Şeytan rahmet kapısından kovulduğu zaman.

32-

“ Rabbim, (insanlar ) dirilinceye kadar bana süre ver.” diye dua edince;

 Yüce Allah  şöyle buyurdu:  “ Öyle ise sen kıyamete kadar süre verilmişlerdensin.” buyurdu.    (Â’raf Süresi Ayet: 14-15 )

 

Bu ayet’ten ibret almamız lazım ve sakın, sakın ümitsizliğe kapılmayalım, zaten Yüce Allah bir ayetinde; şöyle buyurmuştur. “ Ancak Kafirler Allah’tan ümidini keser.) ( Yusuf : 87 )

 

Ubade b. Samit (r.a.)  rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“ Dünyada hiçbir müslüman yoktur ki, Allah’a dua etsinde, Allah ona dilediğini veremsin  veya duasına karşılık bir kötülüğü ondan uzaklaştırmasın. “

Yanında bulunanlardan biri,

“ Öyleyse çok dua ederiz” dedi. Resulü Ekrem’de

“ Allah’ın ihsanı daha çoktur.” buyurdu.

 

HZ. selman (r.a.)  anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

“ Rabbiniz hayi’ydir, kerimdir. Kulu duâ ederken kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder.” ( Tirmizi, Daavât 118,(3551); Ebü Davud, Salât, 1488 ve  Kütüb-i Sitte 5/ 508)

 

 

Açıklama   :

Hayiy, çok haya eden, fazlaca utanan demektir. 

 

Enes (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

“ Sizden her kes ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.”Tirmizi Davâ, 149,(3607) (3607, 3608 ) ve Kütub-i Sitte 5/ 525

 

Ebü Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

“ Acele etmediği müddetçe her birinizin duası icabet olunur: Ancak şöyle diyerek acele eden var: “ Ben Rabbime dua ettim kabul etmedi.” ( Buhâri, Daavât 22, Müslim, Zikr 92, (2735)  Muvatta, Kur’ân 29, (1, 213,)  Tirmizi, Daavât, 145, (3602   3603 Ebü Dâvud,Salât, 358,,(1484 ve kütub-i Sitte 5/ 523)

 

 

Tirmizinin bir diğer ( Hadis )  rivayetinde  şöyledir. “ Allah’a duâ eden her kese  Allah icâbet eder. Bu icâbet , ya dünyada peşin olur, ya da ahrete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”  ( Kütub-i Sitte 5/ 523)

33-

Açıklama :

Resulüllah (s.a.v.) bu hadislerinde dua eden insanların bir zaafına dikkat çekmektedir. “İsti’ca, yani acelecilik, bir başka ifade ile duanın hemen karşılığını görme arzusu,” Müslim’in bir rivayetinde,“ Ya Resulüllah İsti’ca nedir. ?”diye sorulunca, şu açıklamayı yapar.

“ Dua ettim, ettim de  hiç bir neticesini görmedim.” Der ve duayı terk eder. şu halde Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) duanın terkine sevk edecek bir aceleciliği hoş görmüyor. Bu sebeple, her hâl-u kaârda dua etmeye devam edilmesi için, duanın mutlaka netice vereceğini kesin bir dille ifade ettikten sonra bu kabulünü şu suretlerde olacağını belirtir.

1- Ya isteğe uygun olarak dünyada görülecek bir şekilde makbul olur.

2- Ya âhirette verilmek üzere sevap takdir edilir.

3- yahut günahları affedilir.

Şu halde, bu hadis, neticeye hiç aldırmadan dua etmeye, Allah’tan hayırlı şeyler istemeye devam etmeye teşvik etmektedir.( Kütub-i  Sitte 5/ 224 )

 

Hz. Âişe’den rivayetle :

 Kul “ Ya Rabbi, ya Rabbi” diye Allah’a duâ ettiğinde Allah şöyle buyurur: “ Duana icâbet ediyorum. iste ki sana verilsin.” ( İbni Abi’d Dünya’dan, Câmiü’s-Sağir cilt 1, sayfa 226 )

 

                  (Açıklama )

 

   Bir insandan bir defa bir şey istediğinde verir, fakat birkaç defa tekrarlandığında bundan hoşlanmayabilir, red cevabı dahi verebilir. Ama Allah öyle değildir. Kul, Allah’tan ne kadar çok isterse, Allah ondan o kadar çok hoşnut olur. hatta bir hadiste ayakkabımızın bağına kadar her şeyimizi Ondan istememiz buyrulur.

                İster küçük ister büyük ne olursa olsun Allah’tan istemeye başladığımızda, Allah bundan o kadar hoşnut olur ki, hemen ona mukabele eder. Daha kul ellerini kaldırıp, “ Ya Rabbi ya Rabbi! “ der demez. Cenab-ı Hak. “ Duanı kabul ediyorum. iste ki sana verilsin.” buyurur. 

                Bir âyette de Cenab-ı Hakk, “ Duâ edin cevap vereyim.” buyurmuştur.Evet Allah her duaya muhakkak cevap verir. Ama bu cevap her duânın karşılığını aynen vermek demek değildir. bu konuda ( Bedüzzaman Said Nursi’nin ) sözler de güzel bir örnekle mesele şöyle anlatılır.

 

                        “ Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her duâ için cevap var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu  ( isteği  aynen ) vermek Cenab-ı Hakkın hikmetine tabidir. Mesela hasta bir çocuk çağırır: ‘ Ya hekim! Bana bak! Hekim “ lebeyk” ( buyur) der. Ne istersin? cevap verir. çocuk ‘ şu ilacı 

34-

ver bana’ der.  Hekim ise; aynen istediğini verir yahut onun maslahatına ( faydasına) binâen ondan daha iyisini verir. yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. işte Cenab-ı Hak; Hakim-i Mutlak, hâzır, nâzır olduğu için, abdin ( kulun) duasına cevap verir vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir., fakat insanın hevaperastane ve heveskârâne ( Nefsinin arzu ve isteklerine bağlı olarak ) tahakümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasını verir veya hiç vermez .

                Sonra duânın bir ibadet olduğu ve neticesinin âhirette verileceği düşünülürse, yine dua neticesiz kalmamış, kabul edilmiş olacaktır.

                ( Ayrıca yukarıdaki 1782 nolu hadisi ve devamını tekrar gözden geçirirseniz, konu daha açık ve net olarak anlarız  inşallah.)

 

     Başka bir Hadiste

Enes (r.a.)’den rivayetle:

“Allah bir kula duâ etmesini müyesser kılmışsa, mutlaka kabul etmeyi de müyesser kılmıştır.” ( Ebü Nuyam’ın Hılye’sinden ve C. Sağir cilt 1 sayfa 227 )

 

Başka bir  Hadiste :

Ebü Hüreyre (r.a.) rivayetle:

Biriniz acele edip de “ Ben duâ ettim de kabul olmadı” demedikçe duâsı kabul edilir.” ( Buhâri, Daavât,22;   Müslim, Zikr, 90,91;   Ebü Davud vitir 23,   İbni Mâce, Dua,7;   Teberanni, Kur’ân 29;  Müsned, 2: 487 )

 

Şemsi Tebrizi,  Hz. Şöyle diyor:

Olmadı diye sızlandığın duâ’ya  gün gelir olmadı diye Allah-u Teâlâ’ya şükür edersin, (sevinirsin ).

 

Yüce Allah Teâlâ bir ayetinde.

“Hoşunuza gitmediği halde, hakkınızda hayırlı olan ve sevdiğiniz halde hakkınızda şer olan nice şeyler vardır. Siz bunları bilemezsiniz, Allah bilir” ( Bakara süresi ayet 216 )

 

Korkunç Belâ !

 

Kulu, Allah-u Teâlâ’ya ibadet etmekten, duâ etmekten uzaklaştıran korkunç bir bela vardır: (buda)  Refah, mutluluktur ve şehvettir!

Akıllı olan kul: dünya mutluluklarının zirvesinde olduğu gün de ibadetlerini yapmayı, duâ etmeyi asla bırakmamalıdır. Aksine daha çok ibadet edip dua etmelidir. Çünkü Yüce Allah Teâlâ o zenginliği utluluğu ona ikram etmiş lütf etmiştir.

Halbuki kulların çoğu, yoksulluk ve sıkıntı içinde  bulundukları bir felaketle karşılaştıkları zaman  duâ ediyorlar. Mutlu oldukları zaman yapacakları duaların daha makbül olduğunu unutuyorlar.  Mescit ve camilere 

35-

baktığımızda ekseri (çoğunluk ) fakir ve orta halli Müslüman kardeşlerimizi camilerde mescitlerde görürüz. Müslüman kardeşler bunu bilmelidir ki, Allah Teâlâ o zenginliği o mutluluğu belki o’na sınav olarak vermiştir. şu kulum bu nimetlere şükür edecekmi, ibadetlerini eksiksiz yapacakmı diye, ayni şekilde fakirlikte bir sınav olduğunu unutmayalım, Yüce Allah fakirlik verince yine bir sınav olduğunu bilelim, acaba benim kulum verdiğim fakirliğe, sabır edecek mi? başkasanın malını mülkünü kıskanacak mı? yani bunu bilmeliyiz ki her yaşantımız, zengin olalım, fakir olalım, hasta olalım, sağlıklı olalım, genç olalım yaşlı olalım, huzur ve mutluluk içinde olalım veya  musibetler içinde olalım, bütün hayatımız Allah-u alem birer sınavdır. Onun için kulluğumuzu bilelim. Her halukarde Yüce Allah’a Hamd ve şükür edelim ayrıca sabır etmesini de gönülden bilelim.

 En doğrusunu Yüce Allah-u Teâlâ bilir.

 

 Sâdece ihtiyaç olduğu zaman değil, her zaman Duâ etmek gerekir. 

 

Cenab-ı Hak’ka sadece ihtiyacımız olduğu zaman duâ etmek, hiç samimi olmayan bir davranıştır. Nitekim, Yunus süresinin 12. ayetinde

 

Yüce Allah şöyle buyurmuştur.

“ Ne zaman bir insana ( hastalık, keder, sıkıntı gibi) bir zarar erişse ( o zararın izalesi için ) yatarken, otururken, ayaktayken bize duâ eder. fakat Biz o zararı kendisinden kaldırdık mı, yine eski yoluna döner gider. ona erişen zararın def’i için bize yalvarmamış gibi geçer gider.

 

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Cennet’e ilk çağrılacak olanlar; Allahu Teâlâ’ya hem sıkıntılı hem mutlu zamanlarında Hamd edenlerdir.”

O halde kula düşen vazife; Allah-u Teâlâ’yı her zaman anmak; O’nu hiçbir zaman unutmamaktır. Zaten Zâriyât süresinin 56. ayetinde buyurduğu gibi yaradılış görevimiz de budur.

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.”

 

Duâ kaderi değiştirir mi?

 

Resuli Ekrem Efendimiz (s.a.v)

“ Kazayı Duâ’dan başka bir şey çeviremez. Ömrü iyilikten başka bir şey uzatmaz. buyurmuştur.

 

Bu sorunun cevabını vermeden önce : “ Kader “ ve “ Kaza “ nedir onu belirleyelim.( gerçi konu bu kitabın  “ Velkaderihi “ bölümünde çok uzun 

36-

ve genişçe anlatılmıştır. Ama yeri gelmiş iken kısaca tekrar değinelim daha geniş bilgi bak. Velkaderihi bölümüne.)

KADER ; kâinatı idare eden ilâhi kanun’dur. Allah-u Teâlâ Hazretleri, Ezel’den Ebed’e kadar olacak her şeyin zamanını, mekânını, her türlü özelliklerini ezel’den bilip dilediği şekilde tahdid ve takdir buyurmuştur.

 

KAZÂ ise ;  “ Kader “ denilen ilâhi kanun’a göre yapılan yaratma ( Tenfiz) dir.yani Allah-u Teâlâ’ nın Ezel’deki irâde ve taktirine uygun olarak yaratmasıdır. 

 

Kaza iki kısımdır :

1-- Mübrem ( önlenmez kaçınılmaz ) Kazâ : bu kısma giren kazâ, mutlaka yerine gelir; bunu hiçbir şekilde değiştirmek mümkün değildir.

 

2-- Muallak ( Bir şeye bağlı ) Kaza; bu kısma giren kaza, şarta bağlı olarak gerçekleşir. Duâ bu çeşit kazâyı engelleyebilir.

 

Bu konuda Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 “ Muallak kazayı duâ’dan başka hiçbir şey değiştirmez.”

“  Duâ, gelen ve gelecek olan  belâlara karşı fayda verir. Ey Allah’ın kulları! Size duâ etmenizi tavsiye ederim. Duâ etmeyi ihmal etmeyin.” ( Duâların EsrArı kitabından, sayfa 15 )

 

O halde, duâ, belânın geri çevrilmesi için bir sebebtir. Ve rahmet vesilesidir. İyi ameller yapıp da duâsı kabul edilen kulun Levh-i Mahfüz’daki mualâk kazâsı değişir. Ancak duâ’nın belâyı def etmesi de “ Kaza ve Kader” dendir.

 Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse nefsindendir.” (Nisa ayet 79 )

 

Âdabına uygun olarak yapılan duâlar:

Dünyevi âfetleri önler.

 

“Âhiret’de ; Allah-u Teâlâ, duâ sahiblerine Meleklerin eliyle hediyeler verip, onlara;

 

“ İşte dünyadaki duâlarınızın karşılığı!” buyuracaktır. 

37-

     Yağmur yağması için duâ okuyanlardan birkaç örnek

 

Yahya Gassani diyor ki      :

 

  “ Davud (A.S.) zamanında kuraklık oldu. Halk dua için aralarında üç alimi seçti, bu üç âlim duâ için çöle çıktılar.

   Birincisi:

   Allah’ım, kitabında bize zulm edenleri affetmenizi bildirdin işte nefislerine zulm eden bizler, huzuruna geldik, Senden af diliyoruz, bizi affet rahmetinle bizleri zevindir”  dedi.

   İkincisi “ Allah’ım kitabında köleleri azad etmemizi bize emrettin. İşte kul olarak huzuruna geldik, bizi azad et ve bize rahmet et,  dedi.

   Üçüncüsü de :

“ Allah’ım sen kitabında: kapınıza gelen dilenciyi boş çevirmeyin” buyuruyorsun. İşte biz de dilenci olarak huzuruna geldik., senden rahmet diliyoruz, bizi boş çevirme ve bize rahmet et,” diye ağlayıp dua edince yağmur, yağmaya başladı. 

 

Başka bir Yağmur duâsı  :

 

Canlı Bir Hikaye :

 

Ben bir Cuma namazını  Ankara da bir Camide kılarken, caminin vaizi şöyle bir vaiz verdiğine şahit oldum.

Vaiz şöyle anlatıyordu.

Ben yeni bir ana dolunun köyüne görevlendirilmiş Resmi bir imamım, bir gün köylüler geldiler bana dediler ki, Hocam, biliyorsun bu yıl hiç yağmur yağmadı her yer kurudu, yanıyor, yarın Yağmur duasına hep beraber çıkacağız, bende tabi ki, kabul ettim.

Sabah oldu köylüler geldiler ben de onlara katıldım gittik bir düzlük alana, hep beraber duâ ettik, ağladık sızladık vallahi bir yumurta kadar dahi gökte bulut görmedik, daha yapacak bir şey yok dedim hadi dönelim dedim, tam o sırada köyün delisi geldi, hoca ne yapıyorsunuz, dedi, bende ona kalbi kalmasın birazda imam olduğum için hoş görüşlü davranayım diye köy delisinin dediklerine güzel cevaplar veriyorum,

Deli adam tam o sırada bana şöyle dedi: Hocam birde beraber duâ edelim ha, ne dersin, bende delinin kalbi kalmasın köylüler beni yadırgamasın diye olur dedim,

 

Deli ellerini kaldırdı, sizde ellerinizi kaldırın ve âmin deyin dedi, özetle deli şöyle duâya başladı.

38-

Allah’ım biz günahkar isek, haşa isyankar değiliz, biz zalim isek bile hâşa şirk koşmuyoruz, biz kulluk görevimizi yapamıyoruz, sana karşı yüzümüz yoktur, bizler mahcubuz, zayıfız, cılızız, cahiliz ve günahkarız. Allah’ım bizleri Rahmetinle affet

Allah’ım biz günahkarız ama, Çocukların,günahı ney, beli bükülmüş saçı sakalı ağarmış yaşlıların suçu ney. deyip, deyip ağladı. Onların hatırına bize Rahmet et/ yağmur yağdır. Diye dua ediyor ama yağmur gibi de hüngür, hüngür ağlayıp göz yaşları döküyordu. Ve o deli dediğimiz adam duaya devam ediyor.

 

Rabbim, Hayvanların günahı ney, onların ne dili, ne kini, ne gıybeti, ne adam öldürmesi, ne hırsızlığı, hiçbir günah işlemiyorlar Allah’ım onların hatırına bize Yağmur

 

yağdır,  sen Rabbimizsin, başka kime el açacağız, kime yalvaracağız, güzel sözler dedikçe ağladı ve bizleri de ağlattı, ağlattı, ağlattı,

Vâiz devam ediyor, diyor ki, Vallahi  gökte bir yumurta kadar bulut yok iken köy delisi duâ’ya başlar başlamaz, bulutlar yığıldı, daha deli adam aslında veli adam, duâsını bitirmeden bir yağmur yağdı evimize zor kaçtık Yüce Rabbim bize büyük rahmet edip bol yağmur gönderdi          

İşte deli deyip kimseyi alay etmeyelim kimin deli, kimin veli olduğu, kimin duası çabuk kabul olduğu veya olmadığı bir Rabbimiz bilir.

 

Başka bir yağmur Duâsı :

 

Ka’bül Ahbâr diyor ki:

 

“ Musâ (A.S.) zamanında büyük bir kuraklık ve kıtlık olmuştu Musâ (A.S.) İsrail oğulları ile beraber üç gün yağmur duasına çıktığı halde duası kabul olmamıştı. Yüce Allah “ içinizde koğuculuk yapan kimse bulunduğu sürece, dualarınızı kabul etmem. buyurdu, 

“ Musâ onun kim olduğunu bize bildir de onu aramızdan çıkaralım.” Deyince,

Bunun üzerine, Yüce Allah:

“ Ey Musâ ben size koğuculuk yasaklarken, kendim mi, koğucu olayım. ?” buyurdu,

 

Bunun üzerine Hz. Musâ (a.s.)

 

Kendi taraflarına hepiniz koğuculuktan tövbe edin.” Buyurdu. Hepsi tövbe ettikten sonra Yüce Allah onlara yağmur verdi. 

39-

 

Başka bir yağmur Duası :

Ebu Sıdık Naci diyor ki :

 

Süleymen (a.s.) yanındakilerle birlikte yağmur duâsına çıktı, yolda sırt üstü uzunmış ayakları havada bir karınca gördü: ( Karınca duâ ediyordu. )

“ Allah’ım bende senin yarattıklarından biriyim, Senin Rahmetine ve Senin bana vereceğin rızka muhtacım. Sen bizi başkasının suçundan dolayı yok etme.” diye duâ ediyordu.

Bunu gören Hz. Süleyman (a.s.) ( Yanındakilerine, “ Geri dönelim yağmur için gerekli duâ yapılmıştır.” dedi.

 

 

Bu duanın başka bir rivayeti ise şöyledir;

Hz. Süleyman Peygamber birkaç yandaşları ile birlikte Yağmur duasına çıkmışlar. Dua etmişler ancak yağmur yağmamış, tam dönecekleri zaman, Hz. Süleyman bakıyor ki karıncalar Yağmur duası yapıyorlar. onlar dua ettikçe, Hz Süleyman âmin diyor, ve dua biter bitmez Yüce Allah Teâlâ bol yağmur yağdırır. Ve oradaki insanlar Ya Süleyman, sen o kadar dua ettin yağmur yağmadı ama, karıncalar dua edince yağmur yağmaya başladı. Bunun sırrı ne;

Hz. Süleyman, Ben dua edince sizler amin dediniz. Ama karıncalar dua edince ben amin dedim sır budur.

 

Duâsı makbul olan üç kişi  :

 

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdular.

“( Allah’ın kabul ettiği ) üç müstecab duâ vardır. bunlar icâbete mazhariyetleri hususunda bir şekk yoktur.

 

> Mazlumun duâsı,

 

> Misafirin duâsı ,

 

                >Babanın evladına duâsı.” ( Tirmizi, , Birr 7, (1906); Cennet 2, (2528) Daavât, 139,(3592) Ebü Dâvud,Salât, 364, (1536) İbni Mâce, 11, Duâ,(3862) ve Kütüb-i Sitte cilt 5. Sayfa 502)

 

Ebü Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Üç kişi vardır ki dualarını geri çevirmemek Allah üzerine bir haktır. Orucunu açıncaya kadar oruçlu, Hakkını alıncaya kadar mazlum, evine dönünceye kadar misafir.”(Bezzar’danC.Sağir 860)

 

Başka bir Hadiste: Hadis no 1764 Abdullah ibnu Amr ibni’l Âs  (r.a.) anlatıyor.

 

Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

40-

“ İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duâ’dan daha sür- atli olanı yoktur.”(Tirmizi, Birr 50,(1981) Ebü Dâvud, Salât, 364,((1535); Müslim, Zikr 88,((2733) Buhâri , Mezalim 9. Kütüb-i Sitte 5/ 503 )

 

Açıklama :

 

Bu Hadise göre, Yüce Allah’ın derhal kabul buyuracağı biri de, mü’min kimsenin mü’min kardeşi için gıyabında yapılacak duâdır.

 

Bu hususta Müslim’in bir rivayeti daha açıktır.

 

“ Müslüman kimsenin, kardeşi gıyabında yaptığı duâ müstecâbdır. Duâ edenin başucunda ona müvekkel bir melek vardır. kardeşi için hayır dua yaptıkça bu melek: “  istediğin şeyin bir misli sana olsun der.” 

 

Duâsı kabul olmayanlar  :

 

Abdullah bin Abbas (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:

“ Zulme uğradığı halde kendisi de başkasına zulmetmiş olan bir kimsenin duâsını kabul etmemeye Allah kesin karar vermiştir.”( İbni Adiyy’in el-Kamil’inden Câmiü’s-Sağir cilt 3 sayfa 908 )

 

 

Çok Tefekkür etmemiz gereken Hadisi Şerifler:

 

Muâz bin Cebel (r.a.)’den Rivayetle,

“ Eğer Allah’tan gerçek manada korksaydınız, yanında cahilliğin barınamayacağı bir ilimle âlim olurdunuz. Eğer Allah’ı hakkıyla tanısaydınız, dualarınızla dağlar yerinden oynardı. ( Hekim’den, Camiü’s-Sağir cilt 4. sayfa 1430 )

 

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

“ Bütün iyilikleri işleme ibadettin yarısı, dua da öbür yarısıdır. Allah bir kulu için hayır murat ederse kalbini duaya meylettirir.”  ( İbni Mâce’den C. Sağir cilt 3. / 1206)

 

Başka bir Hadis de:

İbni Abbas( r.a.) ‘den rivayetle:

 

     “ Duâ edenle âmin diyen sevapta ortaktırlar. Okuyan ve dinleyen sevapta ortaktırlar. Âlim ve talebe sevapta ortaktırlar.” Deylemi’nin Müsnedü’l Firdevs’inden C. Sağir C. 3 Sayfa 1004 ) 

41-

                     İbni Ömer’den (r.a.) rivayetle:

                “ Şüphesiz duâ başa gelmiş ve gelecek olan şeylere faydalıdır. Onun için ey Allah’ın kulları duâ’ya sımsıkı sarılın. “  ( Tirmizi, ,Daavat,102, İbni Mâce, Mukaddime,10, C. Sağir cilt3 sayfa 1008 )

                    

                Ali (r.a.) rivayet ediyor.

                “ Muhammed ve O’nun Ehl-i Beytine salavât getirilmedikçe, duâ ile Allah arasında bir perde vardır. “  ( Ebü’ş Şeyh’ten C. Sağir C. 3 Sayfa 1009 )

 

 

                     Başka bir bir Hadisi Şerifde

                - Yahya bin ebi Kesir, (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

 

                “ Allahu Teâlâ şu üç hasleti size çirkin görmüştür.

                1- Kur’ân okurken boş llaf etmek,

                2- Duâ’da sesi yükseltmek,

 

                3- Namazda eli  fazla aşağıdan bağlamak.   ( Abdürrezak’ın Cami’inden C. Sağir c. 2 / 479 )

 

                     Başka bir Kudsi Hadiste :

                Selman-ı Farisi (r.a.) rivayet ediyor:

                “Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor. “ Ey Âdemoğlu! Üç şey vardır ki bunlardan birisi Benim, birisi senin, birisi de Benimle senin aranda ortaktır. Bana ait olan, Bana kulluk yapman ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmaman; sana ait olan, her ne amel yaptıysan karşılığını vermemdir. Şayet affedersem Ben bağışlayıcı ve merhamet ediciyim. Benimle senin aranda ortak olan ise, sana düşen dua edip istemek, Bana düşen de kabul edip vermektir.”(Tabarani’nin Kebirinden, Camiü’s- Sağir 3/ 1283-1284 )

 

                Ebü Zer (r.a.) rivayet ediyor.

                “ Şüphesiz Allahu Teâlâ Bakara Süresini Arş’ın altındaki hazinesinden alıp bana verdiği iki ayetle bitirmiştir. Dolaysıyla onları öğreniniz. Kadınlarınıza  ve çocuklarınıza öğretiniz. Çünkü onlar Rahmet, Kur’ân ve duâdır.“

( Hâkim’in Müstedrek’inden Camiü’s-Sağir 2/ 471 )

 

 

        Not: Bu iki ayet Bakara süresinin 285-286.  ayetlerdir yani Amenna Resulidir.

42-

 

                Sakın Be’dua etmeyiniz ve ah almayınız! 

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Ashaptan Muâz b. Cebel’i (r.a.) Yeimen’e vali olarak gönderirken ona şu direktifi vermişti.

“ Sen kitap ehli bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’a ibadet olsun Allah’ı tanıdılar mı,  kendilerine Allah’ın zekatı farz kılmış olduğunu, zenginlerden alınıp fakirlere dağıtılacağını onlara haber ver.  onlar buna itaat ederlerse kendilerinden zekâtı al. Zekâtı alırken  halkın (nazarlarında ) kıymetli olan mallarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasından kork. Zira onun bu bedduası ile Allah arasında perde yoktur.

 

 Enes (r.a.) rivayetle;

“Kâfirde olsa mazlumun bedduasından sakının. çünkü onun aziz ve celil olan Allah’a ulaşmasına engel olacak hiçbir perde yoktur.” ( Semevvileden C. Sağir 2/ 746 )

 

Başka bir Hadiste :  Hz. Âişe rivayet ediyor.

Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o, ancak Allah’tan hakkını almasını ister. Muhakkak Allah hiçbir hakkını geri çevirmez.” ( Hatib’in Tarihinden, C. Sağir 1/ 61 )

 

 

                Hz. Aişe(Radıyallâhu anhâ ) anlatıyor. Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki :Her kim kendine zulmedene beddua ederse ondan intikamını almış olur. (Tirmizi, Daavat 115 ,(3547 Kütüb-i Sitte cilt beş sayfa 529 )

      

Beş dakika Tefekkür etmeye ne dersiniz?

 Duâ bölümünü yazarken hiç tefekkür etmedik konunun sonuna geldik artık beş dakika beraberce tefekkür’e ne dersiniz!

  Baktığımızda, Yüce Allah-u Teâlâ her insana beş özelik vermiştir. Ayni şekilde bütün canlı ve cansız yaratıklarına da beş ortak özellik vermiştir. İsterseniz biraz konuyu açalım!

Yüce Allah, her insana verdiği beş özellik, şunlardır.

 

1-  Parmak izi,  dünyada hiç kimsenin parmak izi hiç kimseye benzemez.

 

2-  Yüz hatları ( yüzü / sureti ) bildiğiniz gibi kimsenin yüz hattı kimseye benzemez, mutlaka bir farklılık vardır.

43-

3-  Ses tonu, ( konuşması ), kimsenin sesi kimseye benzemez. On yıl on beş yıl bir tanıdığını görme alo deyince hemen sesini tanırsın.

4- D N A : Dena testi yapıldığında çocuklarını bile tesbit ediyor ölmüş ise kemiklerinden alınan parça laboratuarda  kim olduğu tespit ediliyor. Kimsenin DNA  sı kimseye asla benzemiyor.                   

5- Saç kılları, mutlaka televizyonlarda duymuşsunuz, saç kıllarından binlerce cinayetler çözülmüştür veya cesetler tespit edilmiştir. Normal gözle baktığımızda saç, saçtır. Ama,Mikroskopta baktığımıza kimsenin saçı kimseye benzemez.Hepsi DNA testinde birleşir.

Diyeceksiniz ki bu tefekkür konumuzla ne alakası var. sabır ederseniz konuyu hep beraberce tefekkür edip  sonunda anlayacağız.

 

Tekrar konumuza geçelim ve Yüce Allah’ın tüm kullarına verdiği beş özellikten sonra ve tüm canlı varlıklara ortak olarak verdiği beş özeliği okuyalım.

 

1—Toprak  :  Yüce Allah Teâlâ toprağı bütün canlı ve cansız varlıkların hizmetine sunmuştur, kimse bu kainat benimdir diyemez, istediğin kadar gez, yolları kullan dağları kullan, gördüğümüz bütün nimetler toprak mahsulleridir, ekmek, et, ot,  demir, ağaç, sebze, meyve, altın, gümüş aklına ne gelirse gelsin hepsi topraktan  bu nedenle toprak her kesin ortak malıdır,  ha, bazı tapulu arsalarım veya tarlalarımız var ama oda bizim değil geçicidir, kısacası topraklar bütün insanların hatta bütün canlıların ortak malıdır.

2--  Hava  : İstediğiniz kadar hava alın, kimse sizden hesap soramaz, istediğiniz kadar evinizi iş yerlerinizi havalandırın, kimse sizden hesap soramaz, para isteyemez, çünkü yüce Allah Teâlâ toprak gibi hava’yı’ da insanların ve hatta bütün canlıların hizmetine sunmuştur. Yüce Allah’ın kullarına yaratıklarına lütfüdür.  Bilirsiniz ya, havasız hiçbir canlı yaşamaz .

3--  Güneş   :  nasıl topraksız, havasız yaşanmıyorsa güneşsizde yaşanmaz, bütün canlı varlıklar da güneşe ortaktırlar. İstediğin kadar güneşlenin, istediğiniz kadar evinizde, iş yerinizde memleketinizde vatanınızda güneş enerjisinden faydalanın hiç kimse sizden para isteyemez. Ayni toprak gibi hava gibi güneş’te Yüce Allah’ın lütfü.

4--- Su   :  Baktığımız da Yüce Allah bütün suları yani okyanusları denizleri, gölleri nehirleri dereleri, pınarları, yağmur suları  ve kaynakları, tüm insanların ve tüm canlı varlıkların hizmetine sunmuştur. Her kes istediği kadar okyanuslardan veya diğer tüm kaynaklardan faydalansın yüzsün, içsin  bütüan canlı varlıklar suya ortaktırlar. Ama, belediyenin aldığı su bedeli değil suyu evimize kadar getirdiği için hizmet bedelidir.

 

5- Duâ ediniz  : Önce bir ayet okuyalım.

44-

  “ Şayet kullarım beni senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını icabet ( kabul ) ederim.”    ( Bakara süresi ayet 186 )

 

 

Yüce Allah bu ayet’te bütün insanlara kâfir olsun müslüman olsun, ayrımı yapmadan, tıpkı , toprak gibi, hava gibi, güneş gibi, su gibi, dua’da da bütün insanları ortak etmiştir.

Örnek olarak: her zaman olduğu gibi bu teşbih at’ ta da Yüce Allah’a sığınıyorum, Cumhur Başkanı,  Başbakan veya her hangi bir devlet üst yetkilisi telefonunu bize verirse siz sıkışınca beni arayın derse. Ne kadar seviniriz, belki çevremize hava atarız, bak işte şu devlet adamı benim adamımdır, bana telefonunu vermiş, bir işin veya sıkıştığın bir nokta olursa beni ara demiş.

                 Devlet adamı o kişiye telefonunu verdiği halde, o kişi de gerçekten o devlet adamına  çok ihtiyacı olduğu halde ona bir türlü telefon açamaz, ayıptır der onu rahatsız etmeyeyim der, veya telefon açar bir türlü özel kalem müdürlerinden, özel sekterlerinden o zata yetişemez, veya farz edelim bir kez yetişebildi, ikinci kez asla onu daha aramaz veya arayamaz, ben ikide bir o zatı rahatsız etme hakkım yoktur, çok ayıp olur, bir sefer aradım o işimle ilgilendi, ikinci kez  artık hayır, hayır asla olmaz saygısızlık olur, zaten o zat’da  daha ilgilenmez her şeyin bir usulü raconu vardır der.

                Ama, Yüce Rabbimiz, bütün insanlara telefonunu veriyor, müslüman kâfir ayrımı yapmadan  A…dan  Z…e.. kadarbütün ihtiyaçlarınızı,  benden isteyin buyuruyor . ve tabiri caiz ise, Rabbim’e sığınıyorum, bize telefonunu veriyor. İşte ayet:

 

    Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

  “ Şayet kullarım beni senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını kabul ederim,” buyurmaktadır.

 

Ve istediğiniz kadar duâ edin,  Yüce Allah ne usanır, ne telefonunuzu yüzünüze kapatır, ne sekreteri, ne özel kalem müdürü var, Kul, direk Ya Rabbi, Ya Rabbi, diye duâ edip yardım ister.Yüce Allah her yerde, her zaman  hazır ve nazırdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) her hususta olduğu gibi  bu hususta da şöyle buyuruyor. 

-- Hz. Âişe’den rivayetle :

 Kul “ Ya Rabbi, ya Rabbi” diye Allah’a duâ ettiğinde Allah şöyle buyurur: “

 

Duâna icâbet ediyorum. iste ki sana verilsin.” ( İbni Abi’d Dünya’dan, Câmiü’s-Sağir cilt 1, sayfa 226)

45-

  “ Şayet kullarım beni senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını icabet ( kabul ) ederim.”    ( Bakara süresi ayet 186 )

 

 

Yüce Allah bu ayet’te bütün insanlara kâfir olsun müslüman olsun, ayrımı yapmadan, tıpkı , toprak gibi, hava gibi, güneş gibi, su gibi, dua’da da bütün insanları ortak etmiştir.

Örnek olarak: her zaman olduğu gibi bu teşbih at’ ta da Yüce Allah’a sığınıyorum, Cumhur Başkanı,  Başbakan veya her hangi bir devlet üst yetkilisi telefonunu bize verirse siz sıkışınca beni arayın derse. Ne kadar seviniriz, belki çevremize hava atarız, bak işte şu devlet adamı benim adamımdır, bana telefonunu vermiş, bir işin veya sıkıştığın bir nokta olursa beni ara demiş.

                 Devlet adamı o kişiye telefonunu verdiği halde, o kişi de gerçekten o devlet adamına  çok ihtiyacı olduğu halde ona bir türlü telefon açamaz, ayıptır der onu rahatsız etmeyeyim der, veya telefon açar bir türlü özel kalem müdürlerinden, özel sekterlerinden o zata yetişemez, veya farz edelim bir kez yetişebildi, ikinci kez asla onu daha aramaz veya arayamaz, ben ikide bir o zatı rahatsız etme hakkım yoktur, çok ayıp olur, bir sefer aradım o işimle ilgilendi, ikinci kez  artık hayır, hayır asla olmaz saygısızlık olur, zaten o zat’da  daha ilgilenmez her şeyin bir usulü raconu vardır der.

                Ama, Yüce Rabbimiz, bütün insanlara telefonunu veriyor, müslüman kâfir ayrımı yapmadan  A…dan  Z…e.. kadarbütün ihtiyaçlarınızı,  benden isteyin buyuruyor . ve tabiri caiz ise, Rabbim’e sığınıyorum, bize telefonunu veriyor. İşte ayet:

 

    Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

  “ Şayet kullarım beni senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını kabul ederim,” buyurmaktadır.

 

Ve istediğiniz kadar duâ edin,  Yüce Allah ne usanır, ne telefonunuzu yüzünüze kapatır, ne sekreteri, ne özel kalem müdürü var, Kul, direk Ya Rabbi, Ya Rabbi, diye duâ edip yardım ister.Yüce Allah her yerde, her zaman  hazır ve nazırdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) her hususta olduğu gibi  bu hususta da şöyle buyuruyor. 

-- Hz. Âişe’den rivayetle :

 Kul “ Ya Rabbi, ya Rabbi” diye Allah’a duâ ettiğinde Allah şöyle buyurur: “

 

Duâna icâbet ediyorum. iste ki sana verilsin.” ( İbni Abi’d Dünya’dan, Câmiü’s-Sağir cilt 1, sayfa 226)

46-

Ey üzüntüsünden kendisinden geçenlerin inlemelerini işiten,

Tohum ve çeltikleri yarıp, sümbüllendiren her şeyi yaratan yalnız sensin sen.

 

Kalpler ancak Allahu Teala’yı anmakla huzura kavuşur,

Rabbimiz, övmemiz yalnız ve yalnız sana mahsustur,

Hepimizin ilahı, bir tek ilahtır, ondan başka ilah yoktur,

           Allah’ım kulların dualarını kabul eden yalnız sensin sen

 

Zengin olmak ve işiniz gücünüz rast gitmesini isterseniz.

1-      Yüce Allah’ın Esmâ’ü-l  Hüsnada geçen şu mübarek isimlerini

her  gün kılınan farz namazın dan sonra   on defa  “ YA ĞANİYY -- YA  MUĞNİ 

Celle Celâllühü zikrini okumaya  devam ediniz. (Cübbeli Ahmed’in  Dualar kitabından)

          2-SÜPHANELLAHİ AZİM, VE SÜPHANNELLAHİ BİHEMDİHİ ESTAĞFURULLAH

Anlamı .Büyük Allahü Teâlayı bütün eksikliklerden tenzih ederim.  Şanı Büyük  Yüce Allah-ü Teâlâ’yı bütün noksanlıklardan tenzih eder,   O’na Hamd eder ve bütün günahlarımdan O’na tövbe ederim.,

Bu zikri şerifi her sabah sünnetinden sonra 100 defa sabah namazından sonra 100’er defa okuyun.  ( okumaya devam ederseniz İnşallah dünya peşinizde koşacaktır.)

 

            3  -HESBİYALLAHU  L  İLLÂHE  İLLA HUVE ALEYHİ TEVEKELTÜ  VE HÜVE  REBÜL ERŞÜL  ÂZİYM.  ( Tövbe süresi ayet 129

   Manasi :   “ Bana Allah yeter. O’ndan başka hiç bir ilah yoktur. Ben ancak  O’na  Tevvekül ettim ( güvenip dayandım ) O, büyük arşın sahibidir.   

             Her sabah ve her akşam namazından sonra inanarak ve yukarıda ki manasını düşünerek ne dileyin varsa düşünerek okuyun. ( Ahmed cübbeli hocanın dualar kitabının 135 sayfasından)

 

               4-  Allah rızası için İki Rek’at Nafile namazı kılındıktan sonra bir oturuşta 313 defa  “Ayetül Kürsü “yü okuyan inşallah kısa zamanda Allah Teâlâ onu darlıktan kurtarıp rahat bir yaşantı verecektir. ( Cübbeli Ahmet hocanın dua kitaplarından)

 

 

 

47-

 

Borcunuzun ödenmesi kolaylaşması için yapılacak dualar

 

1-  Enes b. Malik (r.a.) der ki: Resulüllah (s.a.v.) (Sahabe olan )Muaz’a

Sana uhud dağı kadar borcun olsa, okuduğunda Allah’ın ödettireceği bir dua öğreteyim mi?”  buyurdu ve “ Ey Muaz ! şöyle dua et.” dedi:

“Ey Mülkün sahibi Allah! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir ve dilediğinden alırsın. Dilediğinin kadrini yüceltir ve dilediğini alçaltırsın.  Her türlü iyilik senin kudret elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla kadirsin.” ( Al’İ-İmran süresi ayet 26 )  (Teberani Rivayet etmiştir.)

 

            2 –Ebu Said el-Hudri (r.a.) anlattı: Resulüllah (s.a.v.) bir gün mescide girdi. Bir de gördü ki, Ensar’dan E b u Ümame orada oturmakta.

“Ey Ebu Ümame !  namaz vakti dışında niçin seni mescide görüyorum? Buyurdu.  E b u   Ü m a m e :

        “Düçar olduğum keder ve borçlardan dolayı, Ya Resulüllah” dedi. Resulüllah (s.a.v.)

“Sana okuduğunda Allah—azze v celle ‘in kederini giderecek ve borçlarını ödettirecek bir dua öğreteyim mi? “ dedi. ( Ümame evet Ya Resulüllah dedi.)

          Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “ Sabah ve akşam şu duayı oku..”

          “ Allah’ım  keder ve dertten Sana sığınırım. Güçsüzlük ve tembellikten Sana sığınırım. Korkaklık ve cimrilikten Sana sığınırım. Borç altında kalmaktan ve düşmanın galebesinden Sana sığınırım.” ( Bu Hadisi Ebu Davut Rivayet etmiştir.)

 

             3- Hz. Ali’den rivayetle: Efendimiz şöyle buyurdu:

Üzerinde Sabir dağı kadar borç olsa dahi, Allah’ın seni ondan kurtaracağı bir sözü sana öğreteyim mi? şöyle de:”Allah’ım helâlinden vererek haramdan koru !   Lütfünle Senden başkasına beni muhtaç etme ! ” ( Tirmizi dua, 110 )

 

             4–Efendimiz,(s.a.v.) Esma binti Umeys (r.a.)‘a “Sıkıntı anlarında şöyle de buyurdu:

                “Allah Rabbimdir. O’na hiçbir şeyi ortak etmem” ( Ebu Davud, Vitir,26

 

 

1-  Kur’ân-ı Kerimde geçen bazı duâlar :

 

( Bildiğiniz gibi  )  Fatiha Süresi duâdır.

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor: 

 

Ey Rabbimiz, Peygamberlerinle bize va’d  ettiklerini ver. Kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma. Şüphesiz Sen. Sözünden caymazsın.” ( Â’li İmran süresi ayet 194 ) 

48-

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“Rabbimiz bizi doğru yola çıkardıktan sonra kalplerimizi saptırma. Katından bize rahmet ihsan eyle.  Şüphesiz ki çok bağışlayansın.” ( Â’li İmran süresi ayet: 8 )

 

Başka ayetler de ise : Yüce Allah şöyle buyuruyor.

 

 “ ( Habibim) de ki : “ Rabbim, müminleri bağışla, merhamet et. Sen Merhamet edenlerin en hayırlısısın.” ( El- Mü’minun süresi ayet: 118 )

 


“Rabbim! Bana  hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.” (Şuara süresi ayet: 83 )

 

Öyleyse Ey müminler Sizde şöyle deyin. “ Rabbimiz sana tevekkül ettik. İbadet etmek için sana yöneldik. Ve dönüş yalnız sana olacaktır.( Mümtehine süresi ayet: 4 )

 

“ Rabbim ilmimi artır.” ( Tâ-Hâ süresi ayet 114 )

 

“ Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.”       (Bakara süresi ayet :201 )                                                                                                                                                                                    

 

 

 “ Rabbim! gönlüme ferahlık ver.işimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” ( Tâ-Hâ Süresi ayet 25-28)

 

 

“ Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat.Rabbimiz! duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, ana babamı ve insanları bağışla.” ( İbrahim süresi ayet 40-41)

 

“ Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara süresi ayet: 25-28 )

 

2-  Peygamber (s.a.v.) tavsiye ettiği bazı duâlar :

 

Bildiğiniz gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bize tavsiye ettiği veya bizzat  kendisi Yüce Allah’tan talep ederek duâ ettiği binlerce dualar vardır. biz bu dualardan bazılarını toplu olarak yazmaya çalışalım.

 

 

        Peygamber Efendimiz (s.a.v.’min bir duasını okuyalım

49-

            Şeddâd ibnu Evs (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) namazda şu duayı okumamızı  öğretiyordu :

                “Allah’ım! Senden işte ( ve dinde ) sebat etmeyi doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, Sana güzel ibadette bulunmayı talep ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. Allah’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden Sana sığınıyorum. Bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan Sana istiğfar ediyorum. (Tirmizi, Daavât, 22, (3404) Nesâi Sehv,61  Kütub-i Sitte 6/ 62 ) 

 

Camiü’s-Sağir Hadis kitaplarından alınan hadislerden bazıları. Efendimiz Şöyle buyurmuştur.

 

Her sabah akşam, şöyle de : “ Dinim Canım, evlâdım, âilem ve malım için bismillah.” ( İbni Âsakir’den )

 

 

Şöyle de: “ Allah’ım ben zayıfım, bana kuvvet ver. Ben zelilim beni aziz kıl ben fakirim, beri rızıklandır.” ( Hâkim’in, müsdedrikinden )

 

Şöyle De: “Allah’ım, Senden, Sana kavuşmaya iman eden, hükmüne razı olan ve verdiğine kanaat getiren mutmain bir nefis diliyorum.”( Teberan’nin Kebirinden )

 

 Şöyle de: “ Allah’ım, Senin bağışlaman benim günahımdan daha geniştir. Rahmetin benim yanımda amelimden daha çok ümit vericidir.” ( Hakim’in Müsterrik’inden)

 

Şöyle de: “ Allah’ım iç dünyamı, dışımdan daha hayırlı eyle. Dışımı da Salih eyle. Allah’ım, Senden insanlara verdiğin mal, âile ve sapık  ne de saptırıcı olmayan evlât gibi nimetlerin faydalı olanlarını dilerim.” ( Tirmizi , Daavat :123 )

 

 Şöyle de : “Allah’ım günahlarımı bağışla, bana merhamet et, bana âfiyet ver ve beni rızıklandır. “ Şüphesiz bunlar dünyada ve âhirette senin için faydalı olan şeyleri içine alıyor. ( Ebü Dâvüd  Salat 135)

 

Şöyle de  : “ Allah’ım şüphesiz ben nefsime çok zulmettim. Ve yine şüphesiz günahları senden başka kimse bağışlayamaz. Beni katından bir mağfiretle bağışla. Bana merhamet et. Şüphesiz sen bütün günahları bağışlayan ve merhamet edensin.”  ( Buhâri, Müslim, İbni Mâce, Tirmizi, Nesei,)

 

 

                        “ Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzelleştir.”

50-

    “ Allah’ım!  Günahlarımı bilgisizlik yüzünden yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı! Benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla.”

 

                “ Allah’ım kendimi Sana teslim ettim. yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Sırtımı Sana dayadım. Ümit bağladığım Sen, korktuğum da Sen’sin.”

                “Ya Rabbi! Sen affedicisin. Affetmeyi seversin. Bütün insanları affet.”

  “ Allah’ım! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan, cimrilikten, ihtiyarlayıp başkasına muhtaç olmaktan ve kabir azabından Sana sığınırım. Allah’ım! Bana Sana karşı gelmekten sakınma duygusunu kazandır. Nefsimi günahlardan arındır; çünkü onu en iyi arındıracak Sen’sin. Nefsimin sahibi ve Efendisi Sen’sin. Allah’ım! Faydasız bilgiden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmez nefisten, kabul olmayacak duadan Sana sığınırım.” ( Son beş hadisi Diyanet işleri Başkan lığının yayınları Dinimizi öğreniyoruz  kitabından alınmıştır sayfa 59 )

 

Miraç dönüşünde  Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin ümmetine getirdiği hediyelerden birisi de

Bakara süresinin son âyetleridir.

 

Bu ayetler hakkında Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur.

“ Allah Bakara süresini, bana arş’ın altındaki bir hazineden verdiği iki âyetle

tamamladı.

Bunları öğreniniz. Kadınlarınıza ve oğullarınıza da öğretiniz. Çünkü bunlar, hem salat’tır, hem Kur’ân’dır. hem de duâ’dır( Tirmizi,Fedailü’l- Kurân,3 ve Sürelerin fazileti  41)

 

 

Mi’râc gecesi’nde vasıtasız olarak vahy olunan  bu iki ayeti kerime Resulullah Efendimizin müjdelediği iki nurdan biridir. Diğeri de Fatiha süresidir.

 Bu ayeti kerimeleri her gece okuyanın serveti eksilmez. Lütfedilen ni’metler de devamlı olur.

Bakara süresinin son iki ayetini  (Âmene’r-Resülü ), Yatsı namazı’ndan sonra okumanın gece ibadeti için yeterli olacağı rivayet edilmiştir. ( Duaların esrarı S. 390- 430-431)

 

İbni Mes’ud rivayet ediyor.  

 

Geceleyin bakara süresinin son iki ayetini (Amener- Resülü) okuyan kimseye bu yeter.”           (Buhari, Megazi:12; Fezâilü’l Kur’ân 10,27,34.Müslim Misafirin 255,256. Ramazan 9.Tirmizi, Sevabü’l Kur’ân :4 )

51-

 

      3--  Kur’ân-ı Kerimde (bazı Peygamberlerin yaptıkları ) Duâlar ..

 

----Âdem aleys’s-selâ ile Hz. Havva nın duâsı:

“ Rabbimiz! Biz; kendimize zülmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.”           (Â’raf süresi  Ayet 23 )

 

Nüh aleyis’-selâm’ın duâsı :

“ Rabbim! Beni, anamı, babamı, inanarak evime gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zâlimlerin de sadece helâkini çoğalt. ( onların köklerini kurut ) “   ( Nüh Süresi ayet 28 )

 

( Ayrıca) Hüd süresinin 47. ve Mü’minün süresinin 26-29 âyetleride Nüh aleyi’s-selâm’ın duâlarıdır.

 

Lüt aleyhis’s-selâm’ın  duâsı :

 

        “ Rabbim beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.” ( Şuarâ Süresi ayet 169 )

( ayrıca )  Ankebut süresinin 30. âyeti de Lüt aleyi’s-selâm’ın duâsıdır.

 

İbrahim  aleyhi’s-selâm’ın duâsı :

 

“ Rabbim! Beni ve zürrüyetimden bir kısmını namazı kılan yap; Rabbimiz duâlarımızı kabul buyur. Rabbimiz, hesâbın görüleceği gün; Beni anamı, babamı, ve mü’minleri bağışla.” ( İbrahiem 40-41 )

 

 

( Ayrıca) Şuarâ süresinin 83-85, 87-89 ve Mümtehine süresinin 4 ile 5. âyetleri de İbrâhim aleyi’s-selâm’ın duâlarıdır.

 

İbrâhim aleyi’s-selâm ile İsmâil aleyi’s- selâm’ın duâsı:

 

        “ Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Şüphesiz Sen işitensin, Bilensin” ( Bakara 127 )

 

 

Yusuf aleyi’s-selâm’ın duâsı  :

 

“ Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da Âhiret’te de benim yârim Sensin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni iyilere kat !” ( Yusuf  süresi ayet 101)

 

( ayrıca ) 33. ayet de Yusuf  aleyi’s-selâm’ın duâsıdır. 

52-

Şuâyb  aleyi’s-selâm’ın duâsı  :

 

“ Ey Rabbimiz!  Bizimle kavmimiz arasındaki iş gerçekle açığa çıkar. Muhakkak ki, Sen gerçekleri açığa çıkaranların en iyisisin.” ( Â’raf süresi ayet 89 )

 

 

Musâ aleyhi’s-selâm’ın  duâsı :

 

“ Bize dünyada da iyilik yaz, Âhiret’te de, biz Sana yöneldik.”

( Ayrıca ) Â’raf , 155, Mâide 25,  Tâ-hâ  25-35,  Yünus 85,88, Kasas 16-21, 24, öe Mü’min süresinin 27. âyetleri de Müsâ aleyis-selâm’ın duâlarıdır.

 

Yünus  aleyi’s-selâm’ın duâsı  :

 

“ Senden başka ibadet edilecek  ilah/ Rab. Yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, Yücesin ben zalimlerden oldum.”( ( Enbiyâ süresi ayet 87  )

 

 

 

Zekeriyyâ  aleyi’s-selâ’mın duâsı  :

 

“Rabbim! Beni tek bırakma ( Bana bir çocuk ver. ama vermesen de gam yemem. Çünkü) Sen, varislerin en iyisisin  ( her şeyim sana kalacaktır.)”Enbiya süresi ayet 89 )

 

 

Âl-i İmrân 38 ve Sâffât süresinin 100. cü ayeti de Zekeriyâ aleyi’s-selâm’ın Duâlarıdır.

Süleymân aleyi’s-selam’ın duâsı :

 

              “ Rabbim! Bena anneme, babama lütfettiğin nimete şükretmemi! Senin beğeneceğin faydalı bir iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kullarının arasına sok”

( Neml süresi ayet: 19 )

 

Sâd süresinin 35. ci ayeti de  Süleymân aleyi’s-selâm’ın duâsıdır.

 

İsâ aleyi’s-selâm’ın duâsı   :

 

        “ Bizi rızıklandır. Sen rızık vericilerin en hayırlısısın.”( Mâide süresi ayet : 114 )

 

        Ayni sürenin 115-118.nci âyetleri de isâ aleyi’s-selâm’ın duâsıdır. 

53-

Yüce Allah şöyle buyuruyor..

 

        “Belki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.” ( Hadid süresi âyet:

 

 

            Bildiğiniz gibi hiç bir dua örneği yazmadım, her kes kendi gönlüce, kalp’ten gelen sese, işarete, bilgiye, ihtiyaca, göre dua etsin,  ayrıca Kur’ân’da geçen Yüce Rabbimizin bize öğrettiği bazı dualar ile bazı Peygamberlerin yaptıkları ve yine Kur’ân’da geçen bazı duaları yazdık.   

 

            Şimdi ise,  Hz. Ali, İmam-ı Azam Ebu Hanife, ve Hz. Rabiâ yaptıkları örnek dua’yı  okuyalım! ve başka konuya geçelim.

           

            Biz bazen Allah Teâlâ’ya  dua ederken,  “ Allah’ım hakkımızda hayırlısını ver diye yalvarıyoruz, ama;  Yüce Allah hakkımızda hayırlısını verdiğinde biz beğenmiyoruz.

Oysa; 

            Hz. Ali (r.a. ) Şöyle dua edermiş,  “ Allah’ım gönlümde olanı, hakkımda hayırlı eyle hakkımda hayırlı olanları da gönlüme razı eyle.” 

           

            İmam-ı Azam ebu Hanif bir duasını da Allah Teâlâ’ya şöyle yalvarmış.

            Allah’ım gerektiği gibi kulluk görevimi yapamadım biliyorum. Ama gerektiği gibi sana tam ve eksiksiz inandım ve teslim oldum demiş.

 

            Şimdi ise Hazreti, Rabiâ Hatuun duası

 

           bunu her okuyuşumda dehşete düşüyorum.

 

            Yaptığı ve Yüce Rabbimize münacat’ta bulunduğu  örnek olarak bir duâ yazıp   dua konusunu kapatıp başka konuya geçeceğim İnşallah.

            İlkin çok kısa öz olarak Rabiâ Hatun Hazretlerini tanıyalım, Bu Hatun zat çok takva sahibi, Hz. Hasan-ı Basri zamanında yaşamış, Hasan-ı Basri onunla evlenmek istemiş, o evlenme teklifini şöyle cevap vermiş, ben dokuz nefsime sahip çıkarken sen bir nefsine sahip çıkamıyor musun,  Ben kendimi Allah’a adadım, benim bütün hayatım Yüce Allah’a ibadetle geçti ve bundan sonra da daha sıkı bir şekilde Allah’a ibadet etmekle ömrümü tamamlayacağım inşallah der, ve evlenme teklifini nazikçe kabul etmez.

            Rivayete göre; kerametlerini bir birlerine göstermek için;namaz zamanı gelince Hasan-ı Basri Hazretleri namazlığı yerden bir metre yüksekliğe serer namaz-ı havada  kılar. o  Rabiâ Hatun da namazlığı azgın nehrin üstüne serer namazını su üzerinde kılar, ve ne suya batar ve ne de su onu alıp götürür, daha 

54-

doğrusu sanki, beton üstüne namaz kılmış gibidir. Onun hayatı bir kitap olur. Allah o’na milyon defa rahmet etsin ve ondan razı olsun. 

 

            Râbia Hatun şöyle dua ediyor:

 

 Yâ Rabbi, eğer ben yaptığım ve yapacağım ibadetleri, rızan için değil de cennet girmek için yapıyorsam, bana ebediyen cennet kokusunu koklatma,

 

            Yâ Rabbi, eğer ben yaptığım ve yapacağım ibadetleri, rızan için değil de  cehennemden kurtulmak için sana ibadet yapıyorsam beni ebediyen cehennem’den kurtarma,

 

            Yâ Rabbi, yaptığım bütün ibadetler yalnız ve yalnız senin rızanı kazanmak için yapıyorum,

 

            Yâ Rabbi, Cennet’e senin Cehennem’de senin, takdir de senindir. Ben Senin kulun Sen benim RABBİM’sin

 

            İki Dakika Tefekkür edelim mi?

            İsterseniz hiç bir yorum yapmadan her okuyucu kardeşim iki dakika kişisel olarak tefekkür etsin.

 

Bir ip ucu.

 

Bir bizim yaptığımız duaya bakın, bir de Allah C.C. dostlarının / Salih kullarının yaptıkları dualara bakın, farka bakın takvaya bakın, teslimiyete bakın, ilme bakın,  ihlasa bakın, işte ibadet böyle olur, biraz  tefekkür edelim.

 

            Allah Taâlâ Hepsinden ve hepimizden razı olsun.

 

         BUNU OKUYANDAN, BAŞKASINA OKUTANDAN, BUNU YAZIP

HAZIRLAYANDAN  MAİL /  İNTERNET KANALI İLE BİRBİRLERİNE GÖNDRENDEN  FOTOKOPİ ÇEKİP ÇEVRESİNE DAĞITANDAN YÜCE RABBİM BİN DEFA RAZI OLSUN MEKANI CENNETİ FİRDEVS OLSUN  YÜCE ALLAH HER TÜRLÜ  KAZA VE  BELADAN KORUSUN. AMİN…..

 

                             DUALARINIZI  BEKLERİM.

55-

 

          Bu mübarek aylarda,  gecelerde  ve her zaman Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e çok salavat okumalıyız.

         Çünkü:

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِي

                                                                      

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

 

    Yüce Allah Şöyle buyurmuştur.                                                                        

     Şüphesiz ki , Allahu Teala ve melekleri O peygamber’e  çok salat ederler. Ey iman edenler! sizde O’na salat edin, tam bir teslimiyet içinde selam verin. “   ( Ahzap suresi Ayet 56)

 

  S A L A V A T

    ---------------------------------------------------:

 

             Konuya iki Ayetle başlayalım.

 

      Yüce Allah Taâlâ şöyle buyuruyor.

      “ Kim Peygambere itaat ederse,  Allah’a itaat etmiş olur. “ ( Nisâ süresi ayet 80 )

 

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor 

>> Resülüm : De ki : Eğer  Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın .<<( Al-i İmran süresi  ayet 32

 

 

      SALAVAT ANLAMI NEDİR :

 

      Bazı âlimlerin görüşü: 

“ Rabbin Peygamberine salatı, O’nun şerefini yüceltme ve takrim ( kiymet verme, değer verme ).

 

       Meleklerin salâtı onun mükeremmiyetinin izhârıdır; 

56-

       Ümmetin salâtı da onun şefaatini talep dir.( saygıdır, saygıyla anmadır.) demişlerdir.

       Râgıba göre salat, lügat olarak  dua, tebrik, ta’zim manalarına gelir.

       Mücâhid’e göre  : Selat, Tevfik ve ismettir..  ( Kütub-i Sitte 6/133 )

 

            ÂL-İ MUHAMMED ( ANLAMI NEDİR) :

 

            Resulüllah’a okunan salât da sâdece Efendimiz’e değil, onun âline de salât ve selam ediyoruz.

 

            Acaba: Âl-i Muhammed kimlerdir. 

 

            Bu mesele de ulemâ ihtilaf eder, bir görüşe göre ( ehl ) kelimesinden kökünden  gelen âl kelimesi, aile manasına gelir.

            Ahmet ibnu Hanbel: “ Teşehhüd hadisindeki   Âl-i Muhammed’den murad ehl-i beytidir” demiştir.

            Âl-i Muhammed’den muradın Resülullah’ın zevceleri ve zürriyeti olduğu da söylenmiştir.

            Bazı rivayetlerde, ( Âl-i )  sâdece zürrüyet sözüyle husüsen Hz. Fatıma ‘nın nesli kastedilmiştir. 

            Âl-i Muhammed bütün kuruyştir diyende olmuştur.

            Âl-i den murad, “ Bütün ümet“ tir diyende olmuştur.

            Bu sonucu görüşü: İmam Mâlik’in Ezheri’nin bir kısım Şâfiilerin benimsediğini; Şerhu müslim’de Nevevinin tercih ettiği, el- KâdıHüseyin ve Ragıp gibi bazılarının ittikâ ile kayıtlıyarak “ Ümmetten muttaki olanlar” dediklerini belirtirler.

            Bu görüşü te’yid eden ayet ve hadisler zikr edilmiştir.

 

            Yüce Allah  C.C. şöyle buyuruyor.

            “ Onun dostları ancak muttakilerdir.”  (Enfâl süresi ayet 34 )

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

            “ Sizden benim dostlarım,  muttaki olanlarınızdır.” Buyurmuştur.

 

            SALAVAT OKUYUŞ ŞEKLİ :

 

       Peygamber Efendimiz (s.a.v(‘e çok çeşit selat ve selam okunuş şekli vardır biz bazı selat ve selam okunuş şeklini ve anlamını yazmaya çalışalım.

 

      Halk arasında En çok okunan Salavat şekli;  

 


1- “ Allahümme salli ala Muhameddin ve ala al-i Muhammed “

57-

 

 

Anlamı:

“  Allah’ım ! Peygamberimiz Muhammed aleyhi’s-selam’a ve  O’nun yakınlarına

salat eylemek demektir.

 

- Ayrıca Peygamber Efendimiz anıldığı zaman yukarıdaki salavatı okuruz kısaltılmışı 

( s.a.v. ) yani  “ Salla’llahu aleyhi ve selem “  bu  Salavati şerifi halk arasında çok  okuruz. Bununda;

 

   Anlamı :

 ( Allah Teâlâ  O’na salat etsin, şanını yüceltsin, selam ve selamet versin. Her

türlü kusurdan  uzak  kılsın. )

 

         Başka bir salat okuma şekli  ise ;

 

    3 -  “ Es-selatü ve’s-selamü aleyke ya  Resulullah “  bununda ;

 

  Anlamı :

-------( Ey Allah’ın Resulü, salat ve selam sana olsun ! ) 

 

 Başka bir salat okuma şeklide;                       

4 -   “ Es-selamü  aleyke ya eyyühe’n-Nebiyyü  ve rahmetullahi ve berakatühü “ bununda ;

 

Anlamı :

           ( Ey Allah’ın nebisi !  Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun

 

            Başka bir Selavat okuyuş şekli,

5-         Allahümme salli ala Muhammedin ve alâ al-i Muhamedin kemâ saleyte ala ibrahime ve alâ âl-i İbrahime inneke hamidun mecid.

 

            Anlamı :

            Allah’ım Muhammed’e, Muhammed’in âline selât et. Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in aline selât ettiğin gibi, SEN Hamid ve Mecidsin.

 

            Başka bir salavat okuyuş şekli :

 

      6-   Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve ashâbihi ve ezvacihi ve zuriyetihi ve etbaihi.

58-

            Anlamı:

            “ Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in âline, sahâbelerine, zevcelerine, nesline, ve ümmetine salat ( ve rahmet ) et.”

 

         Tabi ki bunu çoğaltabiliriz, fakat halk arasında en çok okunan salat ve selam  bu altı çeşit ten ibarettir. Bunlarında okuyuş şekli ile anlamını  (açıklamasını da ) yazılmıştır,                     

 

          Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) salat ve selam okuduğunuz zaman  yukarıda yazmış

olduğumuz Salavatların anlamını da düşünürseniz o zaman bilinçli olarak salat ve selam

okursanız daha çok sevap alacağınızı da  biliyorsunuz. Yüce Allah  Kur’an-ı Kerim de hiç bilenle

bilmeyen bir olur mu buyurmaktadır.  İlleri ki satırlarda bu konulara geniş şekilde değinilecektir.

Peygamber Efendimiz ’in ismi anılınca salat ve selam getirmek vacib’tir. Bu  hususta

 

Yüce Allah Şöyle buyurmuştur.                                                                

Şüphesiz ki , Allahu Teala ve melekleri O peygamber’e  çok salat ederler. Ey iman edenler! sizde O’na salat edin, tam bir teslimiyet içinde  selam verin. “   ( Ahzap uresi Ayet 56 )                     

 

     Resulüllah  (s.a.v. ) Efendimiz şöyle buyurmuştur.                              

>>Hakiki cimri o adamdır ki,  Ben yanında anılırım da, bana salat etmez.<<

              “ Nerede olursanız olun, bana salat ve selam edin, Zira sizin salatınız bana ulaşır.”

“ Kim Bana bir kere salat ederse ; Allahü Teala  O’na on salat eder, O’nun on günahını bağışlar derecesini on kat yükseltir.”  ( Duaların Esrarı kitabından)

 

               Yüce Allah, Musa Peygambere şöyle vahyetmiştir:

>>Ey Müsa ! ..Sana ağzından çıkan sözden, vücudunda taşıdığın kalbinden, gözdeki göz bebeğinden, kulağınla duyduğun sesten daha yakın olmamı istiyorsan :  Muhammed’e bol,   bol salat’ü selam getir.<<(Dürret-ül Vaizin )

 

            Ebü Hüreyre (r.a. ) Rivayetine göre Resulüllah (s.a.v. ) şöyle  buyurmuştur.

 

       >> Yanında zikir edildiğim halde (İsmim söylendiği )halde bana salat okumayanın burnu yerlerde  sürünsün .<<İmamı Nebevi Edebler l68

59-

Yine Ebu Hüreyre’ (r.a.) rivayetle Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

              “Bir topluluk toplanır, Allah’ı zikretmeden, Resulüllah’a salavat getirmeden dağılırsa bu meclisleri onlar için kıyâmet günü bir hasret ve pişmanlık vesilesi olur. ”( Müsned,2-389,446,494, 515,521( Camiu-s-Sağir Hadis No:7780,)           

 

               Ebü Hüreyre (r.a. ) rivayet ediyor:

>> Bana salavat getirin. Çünkü bana getirdiğiniz salavatlar sizin için berekettir.<<

Cemiü-s-Seğir 3/ll24

               Ebü Hüreyre (r.a. ) dan rivayet Efendimiz (s.a.v. ) şöyle buyurmuştur:

            >> Bana salavat getiriniz ki Allah ’da size merhamet etsin.<<(İbni adiyyin el kamilinden )

 

    Konuyla ilgili kitabımdan bir şiir yazayım.       

 

BİN DEFA BİN SALAT VE SELAM SANA

 

Bir Hadiste; kim insanların en şereflisi olmak isterse Allah’tan korksun,

Kim insanların en güçlüsü olmak isterse, Allah’a dayansın güvensin ,

Kim ki insanların en zengini olmak isterse elindekine değil Allah’a bel bağlasın,

Sana bin defa salat, bin defa bin selam  olsun. Ey Büyük Peygamber.

 

Başka bir hadiste nimet içinde oldun mu, çok şükür etmelisin,

Yokluk ve zahmet içinde olduğunda, sabır etmesini bilmelisin,

Haşr gününe daima hazır olmalı, çok hayır ve hasane yapmalısın,

Sana bin defa bin salat, bin defa bin selam olsun. Ey büyük Peygamber.

 

Başka bir hadiste ebedi oturamayacağınız eve fazla emek sarf etmeyiniz,

izin olmayan şeye asla haset ve çekememezlik yapmayınız,

Mutlaka ayrılacağınızı bildiğiniz şeye, gönül bağlamayınız,

Sana bin defa bin salat, bin defa bin selam olsun,Ey Büyük Peygamber.

 

Yine, Peygamber  Efendimiz, (  s.a. v. ) bir Hadisinde

Zerre kadar kibirli olan, asla Cennet’e giremez,

Zerre kadar imanı olanda, asla cehennemde kalamaz,

Sana bin defa bin salat, bin defa bin selam olsun Ey Büyük Peygamber.

 

 

            Yine konumuzla ilgili Ayetlerle hadislerle konumuza devam edelim.

60-

 

            Ebü Hüreyre  (r.a. den rivayetle Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu:

            >>Allah’a Hamd ve bana salavat ile başlanmayan her önemli iş hayırlı sonuç vermez. neticesizdir ve her bereketten mahrumdur.<<Camiü-s-Sağir 4/132

 

Ali (r.a. ) rivayetle: Efendimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu :

>> Bana salavat getirene Allah bir kirat sevap yazar. Kirat ise uhud dağı kadardır.<<    .

(Abdulrezak’ın el Camiinden, C. Sağir , 4/ 1576, )

 

 

Başka bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır.

                  “ Dua eden bir kimse Peygambere selat okumadığı müddetçe duası perdelidir. (Hedefine ulaşamaz)  ( Kütüb-i Sitte Cilt 6 sayfa 137 )   

 

 

     HİKAYE

-----------------------------------------:

 

                Bir salavat dünya dolusu iyiliğe bedeldir.

 

Allah dostlarından biri bir gün namaz kılarken son oturuşta “Ettehiyyatu “ yü okuduktan sonra salavatları okumayı unutur. O gece bir rüya görür. Rüyasında Peygamber (s.a.v.) kendisine iyice çıkışır ve şöyle der. “Namazını dosdoğru kıldın, her şeyi yerli yerinde yaptın da bana salavat getirmeyi unuttun. O yüzden sana kızgınım.”

               Bunun üzerine Allah dostu boynu bükük, mahcup bir durumda yalvaran bakışlarla ,” Ey Allah’ın resulü !..der. “ Öyle sine ibadete dalmış, Allah’ı hamdü sena etmekle O derece meşguldüm ki size salavat getirmeyi unutuvermişim. “

             Ardından Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur : Ey eren !.. Sen benim şu sözlerimi duymadın mı ? Ben dedim ki, Bana salavat getirmedikçe işlenen amaller, edilen dualar  mevkuf ve mahpustur.

               Eğer kişi kıyamet günü Allah’ın huzuruna dünya dolusu iyilikle çıksa fakat bana arasıra salavat getirmeyi unutsa, şüphesiz ki bütün iyilikleri geri çevrilir ve yüzüne vurulur. (Zübdetül vaizin)

.                                                                                                                                                             

Başka Hadiste

“Kim bana salavat okumayı unutursa, Cennetin yolunu terk etmiş olur.”

( Kütub-i Sitte cilt 17 sayfa 14. hadis no 6262)   

 

Efendimiz şöyle buyuruyor :

 

            “ Cuma günleri bana yüz defa salavat getiren kimse kıyamet günü Allah’ın huzuruna bir nur ile birlikte varacaktır ki, o nur, bütün yaratıklar arasında üleştirilse (Bölüştürülürse ) yine tek,  tek hepsine yeter.”(Nura Doğru  Aydın yayın evi )

61-

               Peygamberimiz (s.a.v. ) buyuruyor ki :

>Bence kıyamet günü en değerli insan bana en çok salavat getiren kişidir.<(Dürret-ül Vaizin )

 

 

                 A v f oğlu Abdurrahman (r.a. ) derki : Resulüllah (s.a.v. evinden çıktı onu takip ettim . Nihayet bir hurma bahçesine girdi ve secde etti. Secdeyi öyle uzattı ki. Hatta Allah’ın ruhunu kabzetmesinden korktum. Bu sebeple ona bakmak üzere yanına geldiğimde başını secdeden kaldırdı ve :

                Ey Abdurrahman sana ne oluyor, niçin yanıma geldin?  Buyurdu. Bende olanları kendisine anlatınca Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu :     ,  >>Cebrail  (a.v. ) bana dedi ki, seni müjdeliyorum . Allah –azze ve celle ---şöyle buyurdu : Kim sana salavat getirirse , ben  onu bağışlarım ve kim sana selam verirse, bende ona selam veririm.<<

 

       Bu rivayette şu ilave vardır : Resulüllah ( s.a.v. ) :

>>Bunun üzerine Allah’a şükretmek  için secdeye kapandım<<buyurmuştur.

                                                                                                                                                               (Tergip ve Terhib 3/507)

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor 

>> Resulüm : De ki : Eğer  Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın .<<( Al-i İmran süresi  A.  32

 

             ALLAH Buyuruyor ki :

>> Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının .<<

Haşr suresi ayet, 7)

 

             Allah buyuruyor  ki:

>>Allah’ a  ve Resülüne itaat edin .<<(  Al-i İmran suresi ayet)

 

           Bu ayetlere göre onu örnek almak , O na tabi olmak, o nun emrine itaat etmek, onu görsün görmesin, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın görevi;

            Allah’a inanan  ve itaat eden bir müslüman Resulüllah’a inanmak ve itaat etmek zorundadır. .

             Biliyoruz ki Allah’a itaat  O’nun emrettiklerine uymak, yasakların dan kaçmak demektir. Peygambere itaat ise , O’nun sünnetine uymak, tebliğ ettiği her şeyi benimsemek demektir.       

 

 

            Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) me,   bol bol salavat getirip onun sünnetine uymamak daha kötüdür.           

62-

               Peygamberimiz (s.a.v. ) buyuruyor ki :

>Bence kıyamet günü en değerli insan bana en çok salavat getiren kişidir.<(Dürret-ül Vaizin )

 

 

                 A v f oğlu Abdurrahman (r.a. ) derki : Resulüllah (s.a.v. evinden çıktı onu takip ettim . Nihayet bir hurma bahçesine girdi ve secde etti. Secdeyi öyle uzattı ki. Hatta Allah’ın ruhunu kabzetmesinden korktum. Bu sebeple ona bakmak üzere yanına geldiğimde başını secdeden kaldırdı ve :

                Ey Abdurrahman sana ne oluyor, niçin yanıma geldin?  Buyurdu. Bende olanları kendisine anlatınca Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu :     ,  >>Cebrail  (a.v. ) bana dedi ki, seni müjdeliyorum . Allah –azze ve celle ---şöyle buyurdu : Kim sana salavat getirirse , ben  onu bağışlarım ve kim sana selam verirse, bende ona selam veririm.<<

 

       Bu rivayette şu ilave vardır : Resulüllah ( s.a.v. ) :

>>Bunun üzerine Allah’a şükretmek  için secdeye kapandım<<buyurmuştur.

                                                                                                                                                               (Tergip ve Terhib 3/507)

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor 

>> Resulüm : De ki : Eğer  Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın .<<( Al-i İmran süresi  A.  32

 

             ALLAH Buyuruyor ki :

>> Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının .<<

Haşr suresi ayet, 7)

 

             Allah buyuruyor  ki:

>>Allah’ a  ve Resülüne itaat edin .<<(  Al-i İmran suresi ayet)

 

           Bu ayetlere göre onu örnek almak , O na tabi olmak, o nun emrine itaat etmek, onu görsün görmesin, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın görevi;

            Allah’a inanan  ve itaat eden bir müslüman Resulüllah’a inanmak ve itaat etmek zorundadır. .

             Biliyoruz ki Allah’a itaat  O’nun emrettiklerine uymak, yasakların dan kaçmak demektir. Peygambere itaat ise , O’nun sünnetine uymak, tebliğ ettiği her şeyi benimsemek demektir.       

 

 

            Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) me,   bol bol salavat getirip onun sünnetine uymamak daha kötüdür.           

63-

Sünnet hadiscilere göre : Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile ilgili söz; fiil fitri veya gayri fitri ve sıfatların tümüne sünnet denir.

 

               Fıkıh alimleri ise: Farz ve vacip dışında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘in yaptığı ibadetlere sünnet denir.

 

       Bazı Müjdeli Hadisler  :

   

   Peygamber Efendimiz Diyor ki ;

   Bir gün baş meleklerden  Cebrail, israfil, mikail  ve Azrail, Bana gelerek  sırasıyla şunları söylediler.

 

Cebrail   >>  Ey Allah’ın elçisi !... Her gün sana on defa salavat getiren kimsenin ,Kıyamet günü elinden tutarak onu sırat Köprüsünden geçireceğim.<

 

           Mikail  :(Her gün sana on defa salavat getiren kimseye )>Ben Kevser Havz’ından su vereceğim . <

 

            İsrafil :> ( Her gün sana on defa salavat getirene ) Ben Allah’a secde edeceğim . da Allah O kimseyi affetmedikçe   Başımı secdeden kaldırmayacağım.       

 

           Azrail :>Bende  Her gün sana on defa salavat getiren kimsenin ruhunu Peygamberlerin ruhu gibi, hiç acı duyurmadan alacağım.      (Tefsir-i lübab  )      

 

 

                Not: Bazı din adamları her bir müjde için on Salavat getir demiş, günde kırk salavat okumamız  gerekir, bazısı ise hayır toplam on salavat okunursa bu lütuflara mazhar olur denilmiştir.

 

                En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

 

  Peygamberimis (s.a.v. ) Diyor ki ;

>> Bir gün bana Cebrail ( A.S. ) gelerek “Ey Muhammed “.. dedi . Sana salavat getiren her mü’mine yetmiş bin melek dua eder. Meleklerin dua ettiği kimseler ise Cennetliklerden olacaktır..    (Dürret-ül  Vazin 1/143 )

 

        Sevgili Peygamberimiz (s.a.v. ) anlatıyor.

 

       Mirac gecesi arş’ta dolaşırken bir nehir gördüm.  Suyu baldan daha tatlı , Buzdan dahi savuk, misk kokusundan daha nefis kokulu idi. Beni gezdiren Cebrail’e  bu nehir kimlere hazırlanmıştır. Acaba ? diye sorunca, o’da  “Recep ayın da sana Salavat getirenlere “diye cevap verdi . Dürret-ül Vaizin  

64-

 

            Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu :

           Bana bol bol salavat getirinz.çünkü getirdiğiniz O salavatlar                               günahlarınızın affına vesile olacaktır. Benim için Cennette Makam’ı Mahmud’u  isteyiniz. Çünkü benim Makam-ı  Mahmud’a kavuşmam, Rabbim katında size şefaat etmemi sağlıyacaktır.<<( Camiu-s-Sağir  )

 

          Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor.

       “ Bana sevgi ve saygı duyarak salat ve selam getiren kimse için Yüce Allah kıyamete dek kendisine dua ve istiğfar etmeye memur bir melek görevlendirir.” (  Zübdettül Vaizin.  ve Dürrettül Vaizin ll33 )

 

Amr İbni Rabia (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurudular ki)

“ Bana Salâvât okuyan bir mümin yoktur ki: Melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu bana salavat okuduğu müddetçe devam eder. öyleyse kul bunu, ister az ister çok ( salavat okusun)yapsın.” ( Kütüb-i Sitte  17/ 19)

 

             Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu  :

         Tüm peygamberlere selat-ü selam getirin , Çünkü Yüce ALLAH beni olduğu gibi onları da aydınlık hak yolu göstermek için göndermiştir.( Dürret-ül Vaizin)

 

 

 

   Bir Hikaye

----------------------------------------------:

            Dünyadan el- etek çekerek kendini Allah’a  ibadete adamış abidlerden biri bir gece rüyasında sevgili peygamberimizi görür.

   Hz. Peygamberimiz (s.a.v. ) abid ile karşılaşır. Fakat kendisine yüz vermeden ve tanımazdan gelir.

            Bu duruma üzülen abid , sebebini merak ederek ,” Ey Allah’ın elçisi !..”  Beni görmezden geldiniz  tanımadınız ; >>ben flanca Abidim. yoksa bana kızgın msınız? öğrenmek istiyorum<<

             Ben alimlerimizden ana-babanın evladını tanıdığı gibi peygamberin ümmetini tek tek tanıdığını duymuştum.

             Hz. Peygamber (s.a.v.) ise abide şu karşılığı verdi : Ey abid!...  Alimler doğru söylemişler . evet, Ben ümetimin fertlerini ana –babanın evladını tanıdığından daha da iyi tanırım. Fakat seni tanımıyorum. Çünkü Ben, Bana salatü selam getirerek beni tanıdığını ispat edenleri tanıyor ve sayarım . Sen ise arasıra bana salavat getirmeyi unutuyordun İşte yüzüne , bakmayışımın, ve seni tanımayışımın gerçek  sebebi budur,   ( Zehrett-ür Riyaz ve  Dürret-ül Vaizin)                                                                               

 

      Hz. Ayşe (Allah ondan razı  olsun ) anlatıyor :

 

Hz. Peygamber (s.a.v. ) bir gece bana şunu tasfiye etti :

65-

>>Ey Ayşe ! Geceleri şu dört şeyi yapmadan yatıp uyuma :

 

a)      Kur’anı kerimi hatim etmeden ,

b)     Kıyamet günü peygamber’lerin şeffafına erişmeden,

c)      Mü’minleri kendinden hoşnut etmeden,

d)     Hac etmeden,

 

    Bunları söyledikten sonra  Hz,Peygamber (s.a.v. ) namaza durdu .ben de namazını bitirinceye kadar yatağımda o’nu bekledim.bitirip yanıma geldiğinde

    Ey Resulüm dedim . Anam babam sana feda olsun .bana bu dört şeyi yapmamı emrediyorsun . yalnız onları ben o kadar cık kısa bir zamanda  nasıl yapabilirim.      

  Peygamber  (s.a.v.) gülümseyerek şu cevabı verdi :

>>Üç   defa --- Kulhüvellahü  ehad’ı okursan. Baştan sona bütün Kur’ânı Kerimi hatmetmiş sayılırsın.   Bana ve Peygamberlere salavat getirirsen, kıyamet günü şeffatımıza erişirsin.

             Allah’tan müminlerin affını dilersen, hepsinin de hoşnutluğunu kazanmış olursun.

  Süphanallah, Elhemdü’lillah,,La ilahe illallah ,Allahu ekber dersen hac etmiş sayılırsın. <<Buyurdu : Dürret-ül  Vaizin  Tefsir—i  Hanefi

 

          Teberanİ’nin Sagir Evsat’ındaki  rivayet şöyledir. Resulullah (s.a.v.)    

>> Kim bana bir salavat getirirse, Allah ona on mağfiret ihsan eder.  Kim bana on salavat getirirse,  Allah ona yüz mağfiret ihsan eder. Ve kim bana yüz salavat getirse, Allah onun gözleri önünde münafıklıktan bir berat ve cehennem ateşinden bir berat

 (kurtuluş tezkeresi ) yazar ve kıyamet gününde onu şehitlerle beraber bulundurur. << buyurmuştur.   (Tergip ve Terhib Hadis kitaplarından)

 

 Ebü Hüreyre ‘den (r.a. )  Rivayetle :

>> Bir topluluk toplanır, Allah’ı zikretmeden, Resulüllah’a salavat getirmeden dağılırsa, bu meclisleri onlar için kıyamet günü hasret ve pişmanlık vesilesi olur.<< ( Camiu-s-Sağir Hadis kitaplarından )

 

 

            -- Ebu Said (r.a.) rivayet ediyor ki:

Bana Cebrail geldi. “ Rabbim ve Rabbin, ‘Seni nasıl yücelttiğimi biliyor musun?’diye soruyor” dedi. Ben, “ Allah daha iyi bilir.” dedim.

 

Cebrail şöyle dedi: 

66-

“ Allah benim ismim anıldığı her yerde senin ismini de anarak (anılacak) buyuruyor.”

Dikkat edilirse kelime-i şahadette  Allah’ın isminden hemen sonra Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ismi gelir. Allah’a Hamd-ü senadan hemen sonra da Peygamber Efendimize salat ve selâm getiririz. Gerek Ezanda gerekse Namaz ikametinde  ayni kelimeler hep tekrar edilmez mi? Şüphesiz bu sebepsiz değildir. her şeyden önce Allah C.C. kendi ismiyle birlikte Peygamberimizin  ismini zikir etmiş, hatta namazda bile Ettehiyatu’yu ve sali barekteleri okurken de Kelime-i şahadetten sonra salat ve selam okuruz,

En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.  

 

Ayrıca:

 Kur’ân-ı Kerimde geçen 93. süre  Duha süresi ile 94. İnşirah süresinin meâlini inceleyiniz. Konuyla ilgili daha çok,  çok bilgi sahibi olacaksınız.

 

     Yüce Allah Şöyle buyurmuştur.                                                                       

 Şüphesiz ki , Allahu Teala ve melekleri O peygamber’e  çok salat ederler. Ey iman edenler! sizde O’na salat edin, tam bir teslimiyet içinde selam verin.

 

 

HADİS ÖĞRENMENİN ÖNEMİ

 

   Efendimiz (s.a.v. ) Şöyle buyurdu:                  

       >>Kim benim sünnetimi canlandırırsa, yaşar ve yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Beni seven ise, cennette benimle beraber olacaktır.<<

 

  Efendimiz )s.a.v. ) Bir hadisinde  :

        “Kim kendisine faydalı olacak iki hadisi öğrenir veya başkasına iki hadisi öğretirse,  bu yaptığı iş, faydalanacağı altmış yıl ibadet etmesinden daha hayırlıdır,” Buyurmuştur.

 

          Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu :

>>Ümmetimin fesade düştüğü zamanda sünnetimi yerine getirene yüz şehit sevabı vardır.<<

 

           Efendimiz ( s.a.v. ) şöyle buyurdu .

            “Benden sünnetimle ilgili  kırk hadisi rivayet eden kimse kıyamette Peygamberlerle beraber haşr olunur.”( 24 saat kitabından )                                                      

 

                                                   ***

67-

            Yüce Allah Tâlâ bizleri gerçek kulluk ve ümmetlik görevini yapanlardan eylesin ve biz müslümanları Rahmetiyle af etsin .  Peygamberimiz (s.a.v. ) şefatından mahrum bırakmasın.

 

       Salatın Ehemiyeti

 

               İ b n  A b b a s  (r.a.) dan şöyle rivayet edildi : Hz. Peygamber minbere çıktı ve üç defa “amin” dedi. sonra :

   “Niye amin dedim biliyor musunuz? “ buyurdu.

            “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedim. Kendisi şöyle buyurdu:

       “Bana Cebrail (a.s.) geldi ve : Senin ismin anıldığında duyan sana salavat getirmezse, Allah onu rahmetinden uzaklaştırsın ve helak etsin”dedi. Bende “ amin “ dedim. Cebrail (a.s.) “ kim ana babasına veya onlardan birine sağ iken yetişir de onlara itaat etmeyip cehenneme girerse, Allah onu rahmetinden uzaklaştırıp kahretsin. Ben de “ amin “ dedim. Cebrail (a.s.) “ Kim Ramazana kavuşurda bağışlanmayarak cehenneme girerse, Allah onu rahmetinden uzaklaştırsın ve perişan etsin” dedi ben de “amin “ dedim.

                                                                                              ( Teberani Leyin isnadla rivayet etmiştir. Tergib ve Terhib 3/ 525)

 

            Hz. Ali’nin oğlu   Hüseyin (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

           “ Yanında anıldığım halde bana salavat getirmede yanılan kimse cennetin yolunda yanılır.”    Tergib ve Terhib 3/528 ve Teberanni, ve yine Teberenni Mhuhammed bin Hanefiyye ‘den mürsel olarak rivayet etmişlerdir,

 

           Hüseyin (r.a.) Resulüllah şöyle buyurduğunu rivayet etti:

       “ Cimri kimse, yanında anıldığım halde bana salavat getirmeyen kimsedir.”                                        

( Tergib ve Terhib 3/529 )

 

 

              Ebü Rafi (r.a.) ‘den rivayetle.

Birinizin kulağı çınladığında beni hatırlayıp bana salavat getirsin ve şöyle desin. “Allah’ım beni hayırla ananı SEN de an.” ( Ukayli’nin Zuafa’sı, Teberani’nin Kebiri ve ibni Adiyyi’in el- Kamilinden.)

 

       Peygamber efendimizin Salavatla ilgili bazı hadisleri.

 

           Ebu Derda’dan (r.a.) rivayetle :

 

“ Kim Sabah ve akşam bana on defa salavat getirirse, kıyamet günü şefaatim ona ulaşır.”

68-

Ebu Hürreyre (r.a. ) rivayet ediyor: “ Kabrimin yanında bana salavat getirenin sesini işitirim. Uzaktan bana salavat getirenin salavatı ise bana ulaşır. “

 

       Amir bin Rabia’den (r.a.) rivayetle:

         Bir kul bana salavat getirdiği sürece melekler de onun için istiğfar ederler. Artık kul bunu ister az yapsın ister çok.”

 

        Ebu Hüreyre’(r.a.)  den rivayet ediyor.

       “” Namaz sırat köprüsü üzerinde nurdur. Kim ki, Cuma günü bana seksen defa salavat getirirse seksen yıllık küçük günahları af fedilir.”

 

       İbni Mes’üd  (r.a. ) rivayet ediyor:

       “ Kıyamet gününde insanlar içerisinde bana en yakın olan bana en fazla salavat getirendir. “

 

       İbni Ömer(r.a.) den rivayetle :

           “Sohbet meclislerinizi bana getireceğiniz salavatlarla süsleyiniz. Şüphesiz bana getireceğiniz salavatlar, sizin için ışıktır. “

 

       Ebu Hüreyre (r.a.)’den konu ile ilgili peşpeşe iki hadis rivayet ediyor:

         “Bana salavat getirin. Çünkü bana getirdiğiniz salavatlar sizin için berekettir.”

       “Bana salavat getiriniz ki Allah’da size merhamet etsin.”

 

       Ebü Telha (r.a.) ‘den rivalet ediliyor:

          “Bana Rabbimin katında bir melek geldi ve şöyle dedi: “Ümmetinden kim sana bir salavat getirirse Allah bundan dolayı ona on sevap yazar ve on günahını siler. Derecesini on kat yükseltir. ve getirdiği salavatın aynisiyle karşılık verir.”

            “Adımı duyup salavat getirmeyen bana cefa etmiştir. “

            “ Kıyamet günü büyük bir ecir almak isteyen üzerime salavat getirsin.”

      

       Ebü Ümame (r.a.) rivayet ediyor:

       “ Cuma günleri bana çok salavat getirin Çünkü ümmetimin salavatları her Cuma günü bana sunulur. Ümmetimin bana en yakın olanları en çok salavat getirenleridir.”       

(Yukarıdaki  Hadis-i Şerifler. Kutub-i Sitte Camiü’s- Sağir , Nura Doğru ,ve Kimya’yı Saadet kitaplarından alınmıştır ).

 

            Resulüllah (s.a.v. ) Şöyle buyurdu :

       “Kim bilerek benim  üzerimde yalan uydurursa cehennemdeki yeri 

 

hazırlasın.” (İbni  Mace)

69-

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِي                                                                       

            Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

 

             Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Allah’ın yazdığından başkası başımıza gelmez. O, bizim Mevla’mızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır.” (Tövbe süresi ayet : 51 )

 

En büyük musibet :   Dinini, Vatanını, evladını, aklını gözünü kayıp etmektir.

 

    BELA VE MUSİBET

 

            “ Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir suretle zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zülüm ediyorlar.”( Yunus süresi ayet 44 )

 

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            Eğer ALLAH, insanları, yaptıkları ( her ) haksızlıkla cezalandırsaydı, yer yüzünde tek canlı bırakmazdı.”   ( Nahl Süresi ayet: 61 )

 

              Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Evet Mü’mine eziyet veren, onu üzen her şey, onun için bir musibettir. Cami’us Sağir

 

                Bela ve Musibet Nedir :

 

         Musibet : Genellikle kendi iradesi dışında ve beklenmediği şekilde karşılaştığı vahim bir durum.

Örneğin: Dinden çıkmak, günahlara dalmak, aklını veya gözünü kayıp etmek, vatanını kayıp etmek, Ağır hastalıklar, kıtlık, zarar ziyan, yangın, sel, deprem, trafik kazaları gibi afetler, sevdiği yakınının birinin ölümü ve  sıkıntı veren şeyler ’e musibet denir.

 

                Tüm olaylar, ölüm de dahil olmak üzere musibetler hayatın bir parçası, tabii ve kaçınılmaz gerçekleridir. İnsanın hiçbir musibetle karşılaşmaması için hiç var olmaması gerekir. 

70-

Musibet Kelimesi: Kur’ân-ı Kerimde on ayette geçmektedir. Ayrıca atmış dört yerde de  ölüm, fitne, kötülük, bela, yaşlılık, azap, aşırı susuzluk, yorgunluk,  deprem, şiddetli rüzgar, tufan ve açlık gibi olumsuzlukların başa gelmesi konulara değinmiştir.

 

         Her istemediğiniz şeye Musibet demek yanlıştır:

Çünkü :

           Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Belki de hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki de hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Siz bilemesiniz. Allah bilir.” ( Bakara 216)

 

            Bedüzzaman Said Nursi derki:

            Geçici dünyaya ait musibetlerin sonları genelikle ferahlı ve hayırlı oluyor. (13 Şua) 

            BELA VE MUSİBET NİÇİN GELİR:

 

         Musibet kendi kendine gelecek değil ya, Tabi ki, Yüce Allah’ın bilgisi dışında hiçbir bela musibet başımıza gelmez. İşte ayet:

 

            Allah-u Teâla buyuruyor.

            “Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet başa gelmez.” ( Tağabun süresi ayet 11 )

 

         Yüce Allah Teâlâ başka bir ayette  de şöyle buyuruyor

            “ Siz kendinizi başı boş mu zan ediyorsunuz.,”

.

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Hiçbir şey için” bunu yarın yapacağım” deme. Ancak ALLAH dilerse

yapacağım” de.”( Kehf süresi ayet: 23-24 )

 

         Her şeyi, ben bilirim, ben yaparım, benim, param, çevrem var, benim dediğim dediktir, sözüm, sözdür, yarın şu işi mutlaka yapacağım, benim hiç yalan attığımı gördün mü, bana güven gibi laflar edinmeyin. Yüce Allah buyuruyor ki, her söz verişinizde  “ Allah dilerse,”  “İnşaallah “ cümlelerini söyle. En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

 

            “ Allah insanlara hiç zülm etmez, fakat insanlar kendi kendilerine zülüm ediyorlar.”  ( Yunus süresi ayet 44 )

 

            Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

 

            “ Ey müminler sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün darlığı ile deneyeceğiz. Habibim sabırlılara müjde ver.  

71-

O sabırlı kimseler ki bir musibete uğradıklarında, “ Biz Allah’ın kuluyuz ve ( öldükten sonra) yine O’na döneceğiz.” derler.

            O teslimiyeti gösterenler, Rablerinden mağfiret, rahmet ve (cennet ) vardır. Onlar doğru yolu bulanlardır.” Bakara süresi ayet 155-156-157 )

 

            Yüce Allah buyuruyor.

            Başınıza gelen her hangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. Allah hatalarınızın bir çoğunu da affeder.” ( Şura süresi ayet: 30)

 

            Allah Teâlê Şöyle buyuruyor.

            “ İyilik ve lütuf Allah’tan, kötülük ise bir hatanın neticesi olarak kendin-dendir.” (Nisa süresi ayet:  79 ) 

 

                Özet açıklama:

           Bize gelen bütün iyilikler, lütuflar, ikramlar, Allah Teâlâ’dandır, ama gelen musibetler yaptığımız hatalardandır, ya mazlumun ahını almışız, ya Allah’a tevekkül etmemişiz. ya Devletimize nankörlük yapmışız, ya kulluk görevimizi gereği gibi yapmamışız, ya Allah-u Teâlâ’nın verdiği tüm nimetlere Rabbimize gereği gibi Hamd ve şükür etmiyoruz, ya yaptığımız ibadetlere riya karıştırmışız, ya onu bunu çekiştirmişiz veya iftira atmışız, ya kan dökmüşüz veya müsebbibi / kan dökme vesilesi olmuşuz, ya kibirlenmişiz, ya zekatımızı vermemişiz, fakirlere sahip çıkmamışız, ya  Helal ve Haram-ı da karıştırmışız. Ya, aile yaşantımız İslam’a uygun olmadığı için ya faiz yemişiz, ya kıskançlık / çekememezlik. yapıyoruz, ya zina yapıyoruz, ya içki içiyoruz, yalan atıyoruz ,  ya,  Kısacası bir günah işlemişiz ki bize musibetler geliyor ki, Yüce  Allah Teâlâ “ Size gelen kötülük ise yaptığınız hatalardandır.”

           Tabiri caiz ise biz açık, açık hata yapıyoruz ve açık, açık Allah Teâlâ bizleri uyarıyor.  hata yapıyorsunuz En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.  

 

             Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Evet Mü’mine eziyet veren, onu üzen her şey, onun için bir musibettir. Cami’us Sağir

 

           Çok Dikkat Kibir,  Bela ve Musibettin Yolunu Açar:

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Yer yüzünde kabara, kabara yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin.” ( İsra süresi ayet 37 )

 

            Başka bir ayette:

                        “ RABBİN ona dedi ki, “ Ey iblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alı koyan nedir?  büyüklükmü? tasladın yoksa yücelerden mi oldun?” dedi: “ Ben ondan iyiyim. Beni ateşten onu çamurdan yarattın.  ( Rabbimiz ) ” 

72-

Buyurdu ki, “haydi çık oradan sen kovuldun! Ta ceza gününe kadar lanettim üzerinedir.”( Sad süresi ayet: 75—78 )

 

            Bildiğiniz gibi Şeytani lane, kibirlendiği içen şeytan oldu, Allah Teâlâ ona en büyük musibeti verdi. “ Ta ceza gününe kadar lanetim senin üzerindedir.” Buyurdu

Başka bir ayet de:

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Allah’a ibadet edin ona hiçbir şey ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşularınıza, yakın arkadaşlarınıza, yolda kalmışlara ve kölelerinize iyilik edin, Allah kibirlenenleri ve öğünenleri sevmez.” ( Nisa süreszi ayet 36 )

 

         Allah Teâlâ bir kavime / topluluğa bela verdimi her kese isabet eder

 

            Allah-u Teâlâ Şöyle buyuruyor.

         “ Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.”( Bakara süresi ayet 191)

 

 

 

 

                Başka Bir ayet de:

            “Bir mümin-i kasden öldürenin cezası, içinde ebedi olarak kalmak üzere cehenneme atılmaktır. Allah ona azap etmiş, lanet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa süresi ayet:  93 )

                                             

 

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Öyle bir fitneden sakın ki,  aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz, hepinize erişir. ( Enfal suresi ayet : 25 )

 

 Sayın okuyucular işte canlı, canlı gözümüzün önünde, işte Suriye, Irak, Libya ve Türkiye’deki fitne çıkarmak isteyen örgütler, Biz Müslümanlara düşen Dua etmek Yüce Rabbimiz Vatanımızı her türlü kötülüklerden, fitne ve belalardan korusun.

 

             Güç ve kuvvet versin, fitne fesat çıkarmak isteyenlere de Allah Teâlâ onlara fırsat vermesin.  Onlara kendi bildiğini yapsın. biz eğer fitnecilerin yanında yer alırsak, haksızların, hayınların yanında yer alırsak tabiî ki bize de bela ve musibet yetişecek, bulaşacak ve bu kaçınılmazdır. Ha, bu gün değil yarın, sen değil senin çocuğun, birde bu günün yarını da var ölümde var zaten o İllahi adalet mutlaka ve mutlaka yerini bulacaktır. Bu gün bunu yaptım bana kar kaldı, veya delil yok ip ucu yok deme, senin bütün yaptığın ilahi kameralar salise, salise kayıt ediyor.

73-

  Tabi ki, hiçbir müslümanın böyle şeylere gireceğine / yapacağına inanmak istemiyorum. Çünkü dinimize aykırıdır. Fitne çıkaranlar varsa Allah Teâlâ ıslah etsin ıslah olmuyorlarsa Allah Teâlâ onun hakkında bildiğini yapsın.

 

         Efendimiz  (s.a.v.)şöyle buyuruyor:

            Allah, bir kavme azap indirdi mi, o azap o kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. (Kiyamet gününde ) Her kes niyetlerine ve amellerine göre diriltirler. (mükafatlarını veya cezalarını alırlar. ( Buhâri, )

 

            Başka bir hadis de:

            Yüce Allah Teâlâ Elyas’ Peygambere şöyle vahiy etti.

            Senin kavmine büyük musibet vereceğim, inananlardan yetmiş bin kişi,  inanmayanlardan da yetmiş bin kişiyi helak edeceğim.

 

            Hz. Elyas’a Emir senindir, emrine sual olunmaz ama, Sana inanan benim ümmetimin suçu nedir?

            Yüce Allah  şöyle buyurdu. onlar müşriklerle beraber yiyip, beraber kalkıyorlar, onlarla arkadaşlık yapıyorlaronlarla sus pus kalıyorlar, onların yaptığı ve işledikleri günahları hoş görüyorlar onaylıyorlar, onlar da onlar gibi olmuşlar..

 

 Konu ile ilgili ALLAH’ım Yalnız Sensin—Sen kitabımdan bir şiir okuyalım mı?

 

AĞLAYA, AĞLAYA  FİGAN EDERSİN

 

Ey Müslüman, şu ağlanacak halimize gülmeyin, ağlayın,

Çocuğun ölürse üzerine kıyamet koparır, ağlaya, ağlaya figan edersin,

Dinin her gün ölüyor, can çekişir, sen umursamıyor ve ağlamıyorsun,

Ölen, yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınımızda var.

 

Din önce evimizde, çevremizde ve memleketimizde can çekişiyor,

Kendimiz dini kurallara uymuyoruz, dinin ölmesini adeta seyrediyoruz,

Çocuklarımızın modadan haberi olduğu gibi, dinden haberi olmuyor,

Ölen yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınlarımızda var.

 

Çevre kötü sokağa çıkamıyoruz, sokaklar, caddeler yüz karası,

Ah ah evlerimize kadar girmiş bel açık, karnın açılması,

Aileler biz çağdaşız hoş görü gösteriyoruz, buda yüz karası,

Ölen, yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınlarımızda var.

 

Kemikleri sızlıyor Geylani’nin, Akşemseddin’nin, Mevlana’nın, Said-i Nursi’nin

 

Aile fertleri dini yaşamıyor ki, çocuklar dini yaşasın ve öğrensin,

74-

  Tabi ki, hiçbir müslümanın böyle şeylere gireceğine / yapacağına inanmak istemiyorum. Çünkü dinimize aykırıdır. Fitne çıkaranlar varsa Allah Teâlâ ıslah etsin ıslah olmuyorlarsa Allah Teâlâ onun hakkında bildiğini yapsın.

 

         Efendimiz  (s.a.v.)şöyle buyuruyor:

            Allah, bir kavme azap indirdi mi, o azap o kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. (Kiyamet gününde ) Her kes niyetlerine ve amellerine göre diriltirler. (mükafatlarını veya cezalarını alırlar. ( Buhâri, )

 

            Başka bir hadis de:

            Yüce Allah Teâlâ Elyas’ Peygambere şöyle vahiy etti.

            Senin kavmine büyük musibet vereceğim, inananlardan yetmiş bin kişi,  inanmayanlardan da yetmiş bin kişiyi helak edeceğim.

 

            Hz. Elyas’a Emir senindir, emrine sual olunmaz ama, Sana inanan benim ümmetimin suçu nedir?

            Yüce Allah  şöyle buyurdu. onlar müşriklerle beraber yiyip, beraber kalkıyorlar, onlarla arkadaşlık yapıyorlaronlarla sus pus kalıyorlar, onların yaptığı ve işledikleri günahları hoş görüyorlar onaylıyorlar, onlar da onlar gibi olmuşlar..

 

 Konu ile ilgili ALLAH’ım Yalnız Sensin—Sen kitabımdan bir şiir okuyalım mı?

 

AĞLAYA, AĞLAYA  FİGAN EDERSİN

 

Ey Müslüman, şu ağlanacak halimize gülmeyin, ağlayın,

Çocuğun ölürse üzerine kıyamet koparır, ağlaya, ağlaya figan edersin,

Dinin her gün ölüyor, can çekişir, sen umursamıyor ve ağlamıyorsun,

Ölen, yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınımızda var.

 

Din önce evimizde, çevremizde ve memleketimizde can çekişiyor,

Kendimiz dini kurallara uymuyoruz, dinin ölmesini adeta seyrediyoruz,

Çocuklarımızın modadan haberi olduğu gibi, dinden haberi olmuyor,

Ölen yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınlarımızda var.

 

Çevre kötü sokağa çıkamıyoruz, sokaklar, caddeler yüz karası,

Ah ah evlerimize kadar girmiş bel açık, karnın açılması,

Aileler biz çağdaşız hoş görü gösteriyoruz, buda yüz karası,

Ölen, yalnız dinimiz değil, evlatlarımız, yakınlarımızda var.

 

Kemikleri sızlıyor Geylani’nin, Akşemseddin’nin, Mevlana’nın, Said-i Nursi’nin

 

Aile fertleri dini yaşamıyor ki, çocuklar dini yaşasın ve öğrensin,

75-

            Bela vermek de, belayı gidermek de Allah’u Teâlâ ’nın elindedir. Hem derdi hem de davayı indiren /veren O, dur.

 

            Bilirsiniz! İmanın altı şartından biriside Hayri’h-i ve şeri’h-i’dir. (Hayır da şer’de Allah’tandır).

 

            İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor:

            Bir gün Resulüllah ( aleyissalatu vesselâm)  yanımıza gelip şöyle buyurdular:

            “ Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman ( artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhurundan Allah’a sığınırım.  ( Beş şey şunlardır.)

            1- Zina : Bir millette zina ortaya çıkar ve aleni işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette tâun ( Kanser/ kolera  ) hastalığı yaygınlaşır. Ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.

            2- Ölçü- tartıda hile :  Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın zulmüne uğrar.

            3- Zekat vermemek: Hangi millet mallarının zekatını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.

   Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Karada ve denizde telef olan mallar, sırf zekat vermedikleri için telef olmuştur.” ( Tergib ve Terhib )

            4- Ahdin bozulması:  Hangi millet Allah ve Resulünün ahdini ( Yani dost veya düşmanla yaptığı anlaşmayı ) bozarsa, Allah Teâlâ hazretleri o millete kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servetlerin ) bir kısmını onlar alır.

            5- Kitabullahla hükmetmeyi terk:  Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terk ederek  Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır. “ ( Kütüb-i Sitte Cilt 17, sayfa 557-558 )

 

            Belalar kula Cenab-ı  Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir.

            Belalara, niçin ve nasıl diyerek belalara öfkelenmeyin.

            Hoşlanmadığınız o belalar ( belki ) sizin hayrınızadır. Eğer belalara sabır ederseniz  gizli ve açık bütün günahlardan temizlenirsiniz. ( Cilâu’l Hâtır )

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Belki de hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki de hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Siz bilemesiniz. Allah bilir.” ( Bakara 216)

 

 

76-

Başka bir ayette;

            “ İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir.”     ( İsra süresi ayet: 7

 

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Dünyada bir bela ile karşılaşan bir kul yoktur ki, bu bir günahı sebebiyle olmasın. Allah ise kerim ve af yönüyle çok büyüktür ve o günahı sebebi ile kıyamet gününde tekrar ona hesap sorsun, bu olmaz.”( Ramuz-el Ehadis Bela ve musibet s.41 )

 

   Gösteriş riya yapmayınız Musibet – Bela yalnız bu dünyada değil,

 

            Ka’b bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor.

            “ Her kim ki, âlimlere karşı övünmek, cahillerle cedelleşmek veya insanların sevgisini kazanmak için ilim öğrenirse onun âkibeti cehennemdir. “

( Hâkim’in Müstedrek’i ve Beyhaki’nin Şuabü’l- İman’ından C. Sağir C.4. s. 1518)

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ İnsanlardan kimi de ALLAH’a bir kenardan ibadet eder.  eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzura kavuşur sevinir. eğer başına bir kötülük gelirse yüzüstü döner dini kötüleyerek ondan vazgeçer. (O dünyayı da ahireti de kayıp etmiştir. İşte apaçık ziyan budur.”Hac Süresi Ayet 11 )

 

            Özet  açıklama yapalım mı?

 

            Ben Bu Ayetten şöyle anlıyorum Allah Teâlâ’yı sığınarak yazıyorum. Bazı insanların, hastadır veya hastası vardır, işleri kötüye gidiyor, fakirdir zengin olmak

istiyor, veya makam sahibi olmak istiyor. Vesaire, işte ihlaslı / takvalı olmayan zayıflar. Rabbimiz buyuruyor ki “Allah’a bir kenardan ibadet eder.” yani bazen namaz kılar, oruç tutar, sadaka verir gibi, ayet devam ediyor.” Eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzura kavuşursa sevinir.”Yani, isteği duası kabul olursa sevinir, yok duası kabul olunmaz isteği yerine gelmezse ayet devam ediyor “ “Eğer başına bir kötülük / musibet gelirse yüz üstü döner dini kötüleyerek ondan vazgeçer. İşte Allah’a tevekkül etmediği için sabır etmediği için, ibadetinde ihlaslı ve takvalı olmadığı için Allah Teâlâ’ya sığınıyorum içten pazarlıklı olduğu için ayetin sonunda:” O dünyayı da ahireti de kayıp etmiştir. İşte apaçık ziyan budur.” İşte hem dünyada hem de ahret de  büyük bir Musibetlerden bir tanesi de budur, musibet yalnız bizim bildiğimiz dünya musibetleri değildir, Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde onlarca ayet  En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

 

            Rabbim bizleri hem dünya hem de ahiret musibetlerden koru, sabrımızı

77-

deneme, alamayacağımız yükü bize yükleme. Şayet musibet verirsen bize verdiğin hükme musibete sabredenlerden eyle.  Sen bizim Rabbimiz’sin biz ise Senin aciz ve zayıf kulunuz. Allah’ım Sen bizim kalbimizdeki gönlümüzdeki geçeni biliyorsun. Biz senden Huzur ve afiyet istiyoruz Tüm musibetlerden yalnız ve yalnız Sana sığınıyoruz  bize vereceğinh musibeti hayırlara tebdil eyle “ Ümmü kitap “ sendebizleri her türlü musibetlerden muhafaza et, musibet verdiklerin müslüman kardeşlerimize de Sabrı cemil eyle.   

.           Nankörlük  yapan musibetlere maruz kalır.

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız? “ ( Sebe süresi ayet: 17 )

 

            Maalesef, insan oğlu nankördür, Yüce Allah Teâlâ buyuruyor  “İnsan oğlu çok zalim ve nankördür.” Bizler, Allah Teâlâ’nın bize lütuf ettiği nimetlere gereği gibi Hamd ve şükür etmiyoruz, veya ibadetlerimizi aksatıyoruz, veya yapmıyoruz,  Allah Teâlânın bize verdiği  saymakla bitmeyen nimetlere, Rabbimize  Hamd ve şükür etmeyerek nankörlük ediyoruz. Biz biri birimize bile nankörlük ediyoruz, Devletimize nankörlük ediyoruz, milletimize nankörlük ediyoruz, arkadaşımıza nankörlük ediyoruz, çalıştığımız yere nankörlük ediyoruz,  kimimiz babalarımıza annelerimize nankörlük ediyoruz, yine kimimiz eşlerimize nankörlük ediyoruz 

            Allah Teâlâ’ya sığınıyoruz Allah C.C. bizleri nankörlerden eylemesin,

 

            Başka bir ayette de:

            “Andolsun Şükrederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğer nankörlük ederseniz azabım pek çetindir.” ( İbrahim süresi ayet 7 )

 

  Bela ve musibetler insanın hatalı yoldan döndürmek için bir uyarıdır.

 

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.
            “Ant olsun biz, firavun ailesini tuttuk, öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlıkla ve ürünlerini azaltmakla sıktık.” ( A’raf Süresi ayet 130 )

78-

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Kendilerini her yıl bir iki defa sınadıklarını görmüyorlar mı? yine de tövbe etmiyor, öğüt almıyorlar.” ( Tevbe süresi Ayet :126)

 

             Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Başa gelen her musibet Allah’ın izniyledir. Kim ALLAH’a inanırsa ALLAH onun kalbini doğru düşünceye iletir.”( Teğabun süresi ayet 11 )

 

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “ Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız. Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve onunla birlikte inananlar: ALLAH’ın yardımı ne zaman? Diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.”(Bakara süresi ayet 214

 

            Cinsel sapıklık ve fuhuş bir bela ve musibet nedenidir.

           

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Lut’u da gönderdik. Kavmine de ki: “ Siz sizden önce dünyalarda hiç kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Ve üzerlerine bir taş yağmuru yağdırdık; bak, işte suçluların sonu nasıl oldu!” ( A’raf süresi ayet: 80-84 )

 

            Namuslu kadına iftira atmak bir Bela ve Musibet nedenidir.

           

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Namuslu bir şeyden habersiz, inanmış kadınlara zina, iftira edenler, dünyada da ahirette de lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.”(Nur süresi ayet 23 )

                                          

            Kadın, Allah’ın yaratmış olduğu en üstün varlığı oluşturan iki cinsten biridir.  Kadınlar ikinci sınıf değil tam aksine Hz. Muhammed (s.a.v.) Veda hutbesinde belirttiği üzere ( Kadınlar Allah’ın erkeklere bir emanetidir. Ve bu değerli emanettin en üstün öncelliği / özellği ve kişiliği namusudur. Bu iki özellik kadını orta malı olmuş cinsel bir meta halinden çıkarır, “ Saygın “ kılar o nedenle kadının  kişiliği ve namusu özenle,” Dokunulmazlık”  zırhına sokulmuştur. (  musibet sayfa.78 ) 

 

          Anne ve babasının hakkını çiğnemek bela ve musibet getirir.

 

             Enes ( r. a. ) rivayet ediyor. Efendimiz .(s.a.v. )

 

>>Anne babasını razı eden  Allah’ı razı etmiştir. Anne babasını kızdıran Allah’ı  kızdırmış olur.<< buyurmuştur.    ( İbnün  necardan, Camiü’s-Sağir l535

79-

 

           Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  şöyle buyuruyor

“ Kul, anne ve babasına dua etmeyi terk ettiğinde ondan rızık kesilir.”( Ramuz el- Ehadis

            Bu konuyu, sadece  dua etmekle sınırlı görmemek gerekir, Hz. Muhammed (s.a.v.) başka hadislerinde anne – baba hakkının çiğnenmesini insanları helak eden yedi günahtan biri saymıştır. O nedenle yukarıdaki hadiste geçen ceza / yaptırımı “ sadece dua etmeyi terk ettiğinde bile rızık kesiliyor. Ya bir de evlad daha büyük zülüm ve haksızlıklara kalkışırsa neler olur?” şeklinde anlamak gerekir.

            Ayrıca dikkatle hatırda tutulmalıdır ki, Kur’ân evladın, anne babasına karşı sesini yükselterek “ Öff “ bile demesini kesin bir ifade ile yasaklamaktadır.  

 

  Ahlaksızlığı, teşvik etmek yaymak, bela ve musibet nedenidir.

 

                Allah Teâla şöyle buyuruyor.

            “ İnananlar içinde edepsizliğin yayılmasını isteyenler için dünyada da, ahrette de, acı bir azıp vardır. 

 

             Esbehani’nin  cezire’li  bir adamdan yaptığı rivayetle, Mihram oğlu Meymun da Resulüllah (s.a.v. ) şöyle dediğini nakleder.

                     >>Allah katında kötü huydan daha büyük günah yoktur. Çünkü huyu kötü olan kimse, bir hatadan kurtulmadan öbürünü işler.<< (Tergib ve Terhib. )

 

 Başkasına  musibet gelmişse ona gülme senin başına da gelebilir.

 

            Vâsile (r.a.) rivayet ediyor:

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu

            “ Din kardeşinin musibetine gülme. Yoksa Allah ona merhamet eder ve (o bela musibet) senin başına verir.”   ( Tirmizi , Kıyame:54 C. Sağir C.4. S. 1641 )

 

            Hz. Aişe buyurdular ki :    “ Felakete uğramış bir adam, kadınlardan oluşan bir topluluğa rast geldi de, onlar bununla alay ederek gülüştüler. Bu hareket-lerinden dolayı o kadınlardan bir kısmı felakete uğradı.” ( Edebül Müfred )

 

            Hani: Halk arasında meşhur bir söz var, Gülme komşuna gelir başına.

 

            “Dua etmemek  Bela ve Musibete sebeptir! “

 

              Dua etmemek, ( Yüce Yaratıcımızdan hiçbir dilekte bulunmamak) sanki     

             Allah Teâlâ’nın rahmetine yardımına lütfuna ihtiyacı yokmuş

 

              Yüce Allah şöyle buyuruyor.

 

              De ki:Dualarınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” Furkan, 77)

80-

Çünkü dua etmemek demek ki, onun  Allah’a ihtiyacı yoktur. kendisini son derece güçlü ve her yönüyle Allah Teâlâ’ya muhtaç his etmediğine dair bir nevi isyandır. Baş kaldırmadır,

            Çünkü Yüce Yaratana dua eden kişi :  İçten veya gizli talep / istek el açan her kişi  şöyle demek istiyor özet olarak:

            “ Aman Ya Rabbim, ben zayıf cılız bir kulunum, Senin yardımın, lütfün olmasa, ben kendi, kendi mi bile asla idare edemem, sen bana yardım etmezsen ben  parmaklarımı dahi oynatamam, bütün işlerimi sana havale ediyorum, Sen bütün kainattın Rabbi olduğu gibi benim de Rabbim’sin ihtiyaçlarımı benden daha iyi bilirsin,  buyurduğun gibi Sen şah damarlarımızdan bile daha yakınsın, güç kuvvet sende, taktirde senindir, ihtiyaçlarımı gider beni özellikle kulluğuna ve dualarımı kabul et . Dünyada da ahirettede, ihtiyaçlarımızı gider, bizi kendinden başka kimseye muhtaç etme. Sen bütün kainatın  Rabbi olduğun gibi bizim de Rabbimizsin bize merhamet et acı, günahlarımızı ve kusurlarımızı bağışla.

 

 

    İbadetlerde noksanlıkları  önemsememek bela musibet sebebidir

 

İ M A N

 

Yüce Allah’u Teâlâ buyuruyor.

“ Ey iman edenler. Allah’a Peygamberine (Allah’ın ) Peygamberine indirdiği kur’an’a daha önce indirdiği kitaplara olan inancınız da sabit edin / kalın. Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki doğru yoldan uzak bir sapıklığa düşmüştür.) (Nisa, ayet:136)

Namazın bir hedefi bir stratejisi vardır. Bu hedefi Cenab-ı Hak çiziyor.

 

        Namaz

 

           Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Rasulüm! Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Muhakkak sahih namaz kılanın akıl ve dinin reddettiği, kabul etmediği iğrenç, aşağılık ve bayağılık saydığı bütün kötülüklerden alıkoyar. (Ankebut Süresi ayet 45 )

Ayet o kadar açık ki her kesin anlayabileceği şekildedir. Bunu okuduğum zaman içim titriyor beynim duruyor.Özet olarak : Resulüm:  Kur’ân-ı oku namaz kıl, Salih namaz  kılanın, akıl ve dinin reddettiği kabul etmediği kısacası Kur’ânda geçen bütün haramlardan ve 

81-

ahlaksızlıklardan ve kötülüklerden sakınır. İşte biz bunları gücümüze göre, bilgimize göre, ilmimize göre yapamazsak, musibet sebebidir.

 

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “Kul amelinde noksanlık yaptığında Allah Teâlâ onu üzüntüye ve kuruntuya müptela eder.” ( Ramuz el- Ehadis )

 

        Zekat:

 

                Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Karada ve denizde telef olan mallar, sırf zekat vermedikleri için telef olmuştur.” ( Tergib ve Terhib )

 

         Oruç

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Ey İman edenler, oruç, sizden öncekilere farz edildiği  gibi.. size de farz edildi, ta ki korunasınız.”( El- Bakara Süresi Ayet: l83 )

 

      Ayette işaret edilen “ Sizden öncekiler” den maksat sadece Yahudi ve Hıristiyanlar değildir.  Hz. Adem’den beri, çünkü Hz. Adem’de eyam-i Bild yani her kameri ayın 13.14.15. günlerde  oruç tutmuştur. Bazı Peygamberler zamanında Aşure ve Muharrem de   üç gün oruç tutarlardı,  Ayrıca yer yüzüne gelen bütün insanlar ve dinler kast edilmektedir. Zira dinler tarihi hemen, hemen bütün dinlerde bir nevi orucun varlığından söz edilmektedir.  Ayrıca ayetin devamı olan “ Ta ki Korunasınız. “Allah-u Alem ateşten korunma, tüm kaza ve belalardan korunma, Şeytan’dan korunma, günahlardan korunma, müşriklikten korunma,  bütün kötülüklerden korunma,  kast edilmektedir, ben böyle anlıyorum.

      Biz oruç tutmazsak, ne olur, bu ayete göre korumasız kalıyoruz, dünyada da ahrette de, çünkü emre muhalif davranıyoruz.

    En doğrusunu Allah bilir.

 

 

 

      Hac      

 

        Yüce Allah Teâlâ buyuruyor,

 

        “İnsanlara Haccı ilan et ( Onları Hacca davet et) gerek yaya olarak gerek uzak yoldan binek üzerinde gelsinler.”   (El Hac suresi Ayet: 27 )

82-

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

        “ Bir kimse yiyecek ve kendisini Kabe-i Muazzama’ya kadar ulaştıracak bir binek bulurda haccetmez ise, İster Müslüman olarak, ister Yahudi olarak, ister hırıstıyan olarak ölsün bir şey lazım gelmez.           ( İhya Ulumi-Din )

 

       En Büyük Musibet Dinine ve Vatanına Gelen Musibettir.

 

            Yütce Allah Teâlâ buyuruyor.

            Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adını anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? bunların oralara korka, korka girmeleri gerekir. Başka türlü girmeğe hakları yoktur. bunlar için dünyada rezillik ahirette de büyük azap vardır.”  ( Bakara süresi ayet : 114

 

            Başka bir hadis de; Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Bir kula dininin gitmesinden sonra gözlerinin gitmesinden daha büyük musibet olamaz. Gözü gidip de sabreden kimse muhakkak cennetliktir. ( Sabr etmeyen için de musibettir.)”  ( Ramuz el- Ehadis )

 

 

            Bir dakika tefekkür edelim mi?

 

Bize, veya yakın aile akrabalarımıza bir musibet gelince ağlar, öfleyip pöfleriz, sabır etmeyiz Allah korusun bilinçsiz isyan ederiz.

             Bizler yani benim gibi avam tabakası musibeti özet olarak şöyle bilir. Eşi, veya evladının ölümü, iş hayatında iflazlar, önüne çıkan kazalar, çeşitli belalar, aile ferdlerinden birisinin veya birden fazlasının deli veya yatalak oluşu, işlerinin ters gidişi meyve ağaçlarının veya tarladaki mahsuller ürün vermemesi gibi şeylere biz musibet diyiyoruz elbette bunlarda musibettir ama esas musibet

            Efendimiz (s.a.v.)’min buyurduğu gibi gerçek musibet dinin gitmesinden sonra gözün gitmesinden daha büyük musibet olamaz.

            Yüce Rabbimiz, musibetlerle sabrımızı denemesin, alamayacağımızı yükü bize yüklemesin. (amin ) 

 

            Bediüzzaman Said Nursi Hz. leri de:  Gerçek musibet dine gelen musibettir. diye dikkat çekmiştir.

 

            Bir Din adam der ki: En büyük musibet, Dinini, Vatanını, gözünü, aklını, ve evladını kayıp etmektir.

 

 

83-

 

            H İ K A Y E

 

            Aliyül—Nesefi  zat. Merkebini kayıp etmişti. Aramaya çıktı yolda bir kâfir ile karşılaştı, adamdan yolda eşek görüp görmediğini sorar, adam ben vatanımı, eşimi  iki çocuğumu kayıp etmişim sen eşeğini arıyorsun.  Eşek sahibi derhal aramayı durdurup, evine geri dönerek( Şükür ) secdesine kapandı. Secdede;

            İlâhi ben eşeğimi kayıp ettim bu kâfir  Vatanını, eşini, çocuklarını kayıp etmiş, onun musibeti benim musibetimden çok çok büyüktür Sana sonsuz olarak Hamdi sena ederim ki, benim musibetimi onun ki kadar büyük kılmadın.

            Ben birkaç liralık eşeğimi kayıp ettim.  onu aramaya çıktım, o kâfir bütün dünyadan daha kıymetli İslam dinini, nı kayıp ettiği halde arayıp bulmakla uğraşmamakta, gafil davranmakta ve gaflet üzere gitmektedir. Onun musibeti milyar kat benimkinden beterdir.  Ben eşeğimi kayıp etmeye razıyım yeter ki dinimi ve imanımı Vatanımı sevdiklerimi bana kayıp ettirme.  Büyük musibetlere düşürme beni onlardan eyleme…Y a Rabbi..der.   Hamd ve şükür secdesi yapar ve çok dua eder.

 

 

            İKİ DAKİKA TEFEKKÜR EDELİM Mİ?

 

            Ya Rab.. benim de dinimi ve imanımı kayıp ettirme asil büyük ve çok büyük kayıp musibet gerçek inancını imanını, dinini  kayıp etmektir.

            Bazı düşünemeyen kişiler paralarını arabalarını, veya makamlarını kayıp edince çok üzülürler günler, aylar, yıllarca kayıplarını didik, didik ararlar ve kayıp ettiklerine üzülürler. Fakat ibadetsiz geçen günlerine, yaratanın emirlerine uymamalarına, gafil bir yaşantı içinde olmalarına, tabiri caiz ise boş   geçen musibetliyıllarına, aylarına günlerine, üzülmezler ve araştırmazlar. Biz bu dünyaya neye geldik, görevimiz nelerdir, ecdatlarımız, dedelerimiz hani nerededirler, bizde yarın onların halleri gibi istesek’ de istemesek’ de, halleneceğiz,(öleceğiz)  bu hallerini tefekkür etmezler, akıllarına bile gelmediği  gibi düşünmek bile istemezler. Çünkü :  Musibete kapılmışlar haberleri bile yoktur.   

            Oysa “ Havas “ zatlar Allah’ın has kulları Allah rızası için Hak yolunda olanlar, gözlerine ne mal, ne evlat, ne miras, ne makam, ne rütbe, nede zenginliğe, bir çöp kadar değer vermezler.    

           

 

            Onlar yalnız dünya malına değil, Âhirete, cennet’e bile temâh  etmezler (istemezler) onların maksadı yalnız “ Allah Teâlâ’nın rızasıdır. Başka şeyler havadır ( boştur. ) bunun bilinci içindedirler. İşte bizler ve onlar.!

84-

Nefsine sahip olamazsan musibetlerden kurtulamasın

 

             Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “ Ey iman edenler! Siz kendi nefsinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz.”( Maide Süresi ,Ayet : 105

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

         “ Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder.”( Yusuf süresi ayet: 53 )

 

Nefsimize sahip olamıyorsak, ona frenlemiyorsak dünyada da aihirette de rezil olmamak elde değildir..

Peygamber Efendimiz bir  hadisinde şöyle buyuruyor.

            “ Vallahi Ben vefatımdan sonra Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefsinize uymanızdan korkuyorum.”( Buhâri 

 

 

                        Dikkat et,  Nefsimiz aç kurtlar gibi her şeye saldırıyor,

                        Ve  biz nefsimize engel olamıyoruz, hep dediklerini yapıyoruz,

                        Vahşi hayvan terbiyecisi bir yılda hayvanı terbiye ediyor,

                        Bazılarımız bunca yıldır nefsimizi bile terbiye edememişiz.

 

Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “Kim inanır nefsini ıslah ederse, onlara hiç korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” ( En’am, ayet: 48 )                                                                                   

 

 

 

        Nazar  ( Göz değmesi ) de bir musibettir.

 

            Hadis no : 983: Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

     “Nazardan Allah’a sığınınız. Çünkü nazar haktır.” ( İbni Mace,Tıp:32 C.Sağir c.1 s.282)

           

            Başka bir hadiste:

            Hadis N=. 5745:  İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor.

            “ Göz değmesi haktır. Dağı bile yıkar.” Müsned, 1,274, 294 C. Sağir c,3, s,1227)

 

            Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:        “Şüphesiz ümmetimin başına gelen musibetlerin üçte biri nazar değmesindendir.” ( Hakim’den ve Câmi’üs-Sağir C.1, Sayfa 362 )

 

                        Başka bir hadisten de öğrendiğimize göre “Nazar, insanı mezara Deveyi kazana, götürür.”   bu  kadar tesirli olabilmektedir Bu gün ilim de nazarın, diğer adıyla göz değmesinin etkilerini kabul etmeye başlamıştır. Bir şeye aşırı bir 

85-

hayrınlık veya kıskançlıkla bakıldığında, gözden bir kısım ışınlar çıktığı ve bakılan nesne üzerinde olumsuz tesirler bıraktığını söylemektedir.

            Nazar değmesi insanda değişik şekillerde etkisini gösterir. Bedeni kırgınlıklara, can sıkıntısına, huzursuzluğa sebep olabilir. Hasta edip yatağa düşürebilir. Bazen bir kısım musibetleri dahi üzerine çekebilir hatta insanın ölümüne dahi sebep olabilir.

            Böyle bir tehlikeye sebep olmamak için,bakan kimsenin hayranlık duyduğu bir şeye Maşallah, ( veya Maşallah Berekellah lâ hâvle velâ kuvveti illa billâhi’l aliyi’l âzim )  diyerek bakması gerekir.

            Haset gözüyle bakmak zaten müsaade edilmemiştir. Mânevi mesüliyet-i vardır. 

            Nazara hedef olan kimsenin de nazar duası, Fatiha,  Ayetü’l-kürsi, ihlas, Felak, ve Nas sürelerini okuyarak korunmaya çalışması gerekir. Bilinmelidir ki, Allah dilemedikçe, hiçbir kimse başkasına zarar veremez. O’na sığınmak ve O’ndan yardım dilemekten başka yapabileceğimiz bir şeyde yoktur. (Câmi’ü’s Sağir C.1.s.362)

 

 

            Not: Bu nedenle, dualar ve ayetleri okuyoruz.

 

                        Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden bütün kelimelerin yüzü suyu hürmetine, Allah’a sığınıyorum.” ( Buhari )

           

            Nazar (göz değmesine) karşı alınacak tedbirler.

 

            Resulüllah (s.a.v.) göz değmesinin hak olduğunu beyan edince, ondan korunmanın çaresini de beyan etmesi tabiiydi.

            Nitekim hadislerde buna yer verildiğini görürüz. (Tasfiyeleri )

·        Muvazayten okumak,  ( İhlas, Felak, Nas süreleri okumak. )

·        Fatiha süresi ve Ayete’l Kürsi okumak.

·        Resulullah’ın öğrettiği bazı duaları okumaktır. ( Kütüb-i Sitte C.11 S. 116 )

Efendimiz şöyle dua etmiştir. “ Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem

gözlerden bütün kelimelerin yüzü suyu hürmetine Allah’a sığınıyorum.(Buhâri )

 

            BELA VE MUSİBETTEN NASIL KORUNULUR.

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Sakın zulmedenlere dayanmayın, sonra size ateş dokunur.” Hud süresi 113)

 

 

            Nesuh tövbesi (kati/ kesin) tövbe yapalım bir daha günah işlememeliyiz. 

86-

 Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Ya Rabbi bizi af et, deyin ki, bizde sizin hatalarınızı bağışlayalım.” Bakara 58)

 

            Tevazu sahibi olmak Bela ve Musibette karşı korunmaktır.

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Nihayet karanlıklar içinde kalıp: “ Senden başka İlah yoktur senin şanın yücedir. Ben zalimlerden oldum! ”  diye yalvardı. Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız.” Enbiya süresi ayet: 87—88)

 

            Yüce Allah Teâlâ bu ayet de: Hz. Yunus Peygamberin balık karnında iken yaptığı pişmanlık ve duasını kabul ettiğini ve onu tasadan kurtardığını buyuruyor.

 

Kul hakkından ve zulümden Uzak durmak bela ve Musibetten de uzak tutar.

 

         Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “ Allah insanlara hiç zülüm etmez, fakat insanlar kendi kendilerine zülüm ediyorlar.”  ( Tevbe süresi ayet 44 )

 

             Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “… Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara 195 )

 

            Başka ayet de.

            “ Kim Allah’ın yasaklarından sakınırsa Allah Teâlâ ona bir çıkış yolu yaratır. onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim ALLAH’ a dayanırsa O, ona yeter.” Telak süresi ayet : 2-3 )

 

                Başka bir ayet de:

            “Kötülük  yapmayı kuranlar Allah’ın kendilerini  yerin dibine geçirmeyece-ğinden yahut hiç ummadıkları bir yerden kendilerine azabın gelmeyeceğinden emin midirler.!

 

 

                Başka bir ayet de:

                .”..Kötü tuzak ancak sahibine dolanır…( Fatır ayet 43 )

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

 

            “ Sabırla, namazla  Allah’tan yardım dileyin.”( Bakara süresi ayet 45 )

87-

Ayetin  anlamı, bela ve musibetle karşılaşıldığı ilk anda Allah Teâlâ’ya sabır etmeli namaz ve ibadete sarılmalı, Allah Teâlâ’ya sığınmalı,

 

  

  Her durumda doğru sözlü olmak İnsanı bela ve musibetten korur.

 

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Ey insanlar Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.”     ( Ahzap süresi ayet: 70- 71 )

 

Allah’a Hamd ve Şükür edip, israf etmemek Bela ve Musibetten korur.

 

            Yüce Allah buyuruyor.

            “ Eğer şükreder iman ederseniz, Allah size niye azap etsin? ( Nisa, Ayet :147)

 

            Zünun el- Mısri diyor ki :  Nimetlerin değerini bilmeyen kişinin elinden, ansızın beklemediği ve anlamadığı bir şekilde çekilip alınır.

 

   Riyasız ve haramsız sadaka vermek Bela ve Musibetten korur.

 

             Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Ey Müminler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda mallarınızı sarf etmiyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin tek mirasçısı Allah’tır.”(Hadid ayet, 10

 

            Rafi b. Hadic (r.a.) ‘den rivayet edildiğine göre Resulüllah (s.a.v.)

            “ Sadaka yetmiş kötülük kapısını kapatır.” Buyurmuştur.( Teberani, Tergib ve Terhib  2/312,)

 

 

                Hadis No:  2045:  İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor .

            “ Sadaka ancak malı çoğaltır.“ ( İbni Adiy’yin el-Kâmil’inden C. sağir 2/551 )

 

 

            Ebi b. Ebi Talib (r.a.) den Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.      

             “ Sadaka vermeye koşunuz. Çünkü bela sadakayı geçemez.” ( Sadaka sahibini bela ve musibetlerden korur.) ( Taberani,  rivayet etmiş Rezin de Camii’inde zikr etmiştir. )

 

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde, “ Yarım hurmada olsa sadaka verip kendinizi ateşten koruyunuz buyurmaktadır. 

88-

  Bir dakika tefekkür edelim mi?

            Yüce Allah’a sığınıyorum,Hadisten şunu anlıyoruz.

            Bir adamın sadaka verecek hiçbir gücü yoksa yalnız elinde, evinde bir hurması varsa o hurmayı ikiye bölüp sadaka verirse, kendisini ateşten korumuş olur, çünkü o kişinin bütün varlığı bir hurmadır, o adam da tüm malının yarısını sermayesinin yarısını sadaka vermiş oluyor bunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

            Hangimiz malımızın yarısını sadaka olarak veriyoruz. Çok yönlü tefekkür etmemiz lazım

           

   BELA VE MUSİBETE KARŞI OKUNACAK  BAZI DUALAR:

 

  Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            De ki, “ Bana Allah yeter. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. ben ancak O’na (tevekkül ettim ) güvenip dayandım. O , büyük arşın sahibidir. (ve Rabbidir )” (Tevbe süresi ayet: 129 )

 

            Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki ,

            Her kim sabah ve akşam yedi kere ( yukarıdaki ayeti tövbe süresi 129’u ) okursa Allah onun sıkıntısına yeter.” ( Ebu Davud, Bela ve musibet )

 

 

            Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Allah’ın yazdığından başkası başımıza gelmez. O, bizim Mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır.” ( Tövbe süresi ayet : 51 )

 

            Başka bir ayetde:

            “ Allah’ım ey mülkün sahibi, sen dilediğine mülkü verirsin dilediğinden mülkünü alırsın, dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Hayır / sevap senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.” ( Al-İmran ayet- 26  )

 

            1-Bela ve Musibetten korumanız için şu duaları okursanız Allah’ın yardım ve izni ile size hiçbir bela ve musibet yanaşamayacaktır.

            Sabah namazından sonra, hiç kimseyle dünya kelamı konuşmadan bir defa Eüzü, yirmi bir defa Bismillahirrahmanirrahim, bir Ayetül kürsü okunup dua edilir.

            2-Her sabah ve akşam namazlarından sonra üç ihlas, üç, felak, üç ihlas, üç ayetül kürsü okuyun,

                        3- Her sabah Yukarıda yazılı tövbe süresi süresinin 51ve 129 ayetlerini ezberleyin sabah akşam yedi defa okuyun. Ayrıca Yunus süresi ayet 107, Hud süresi ayet 56, Ankebut süresi ayet 60, Fatır süresi ayet. Ayet 2, Zümmer süresi ayet 38.  her sabah bu yedi  ayetleri inanarak okuyan Allah’ın izniyle o günü her 

89-

türlü dert ve kederden kurtulacağı gibi her türlü, dert keder, ihtiyaç, bela ve musibet lerden de Yüce Rabbimiz onu korur inşallah  .

            4- Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle bir dua etmiştir. “Allah’ım önümden arkamdan, sağımdan solumdan, gökten ve yerden gelebilecek bütün afetlerden beni koru.” ( Ebu Davud )

               

            5- Peygamber Efendimizin (s.a.v.)’in bir duası:

  Allah’ım biz seni siper ediyoruz. Onların şerrinden de Sana sığınıyoruz.”

( Ebu Davud )

 

         Buna çok dikkat edelim. “Dua edenin zihni / aklı, Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe Allah’a dua etmiş olmaz /sayılmaz.” Fahrüddin er- Razi, Tefsir- i  Kebir. )

 

                Kalbin, beynin, dilin birleşerek dua etmeli, kalp başka yerde, beynin başka yerde dilin dua’da, bunda büyük eksiklik var böyle dua edilmez.

 

                Şu Hadis-i Şerifi de hiç unutmayalım!.

            Efendimiz şöyle buyuruyor.

            “ Ferah / huzurlu / mutlu günlerinde Allah’a dua et ki, zor günlerinde de O sana yardım etsin, dua’nı kabul etsin.” ( Ebu Derda )

               

 

         Bela ve Musibeti ( muallak kaderi ) ancak dua çevirir.”

 

            Bir hadiste;

            Musibete uğrayan bir kimsenin okuyacağı bu dua, tavsiye edilmiştir.

 

             Efendimiz (s.a.v.) şöyle dua etmiştir.

            “ Ya Rabbi! ancak rahmetini ümid ederim. Beni göz açıp kapayacak kadar bir an bile kendi nefsime bırakma. Benim Senden başka dayanacağım yoktur.” ( Ramuz el- Ehadis bela ve musibet 125)

 

 

            Yüce Allah Şöyle buyuruyor. 

            Şayet kullarım Beni Senden sorarlarsa gerçekten ben çok yakınım, Bana dua edince duacının duasını kabul ederim.” ( Bakara süresi Ayet: 186 )

 

            Başka bir Ayette:

            “ Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman da yalnız O’na yalvarırsınız.” ( Nahl süresi ayet: 53 )

 

 

            Ayet bir sıkıntı ile karşılaşıldığında ( o sıkıntıdan) kurtulmak için gerekli maddi ve 

90-

( hatır) nedenlerine baş vurulsa bile yalvarıp yakarmanın sadece Allah C.C. ait olmasına dikkat çekiyor.  İnsanlardan istenilebilir, rica edilebilir, fakat yalvarma / yakarma  sadece ALLAH’ C.C. karşısında olur. ( Kul’a yalvarma yakarma asla, olmaz,

 

            Konu ile ilgili:  Şiir kitabımdan yalnız iki dörtlük şiir okuyalım mı ?

 

Bil ki şükrü edilmeyen mal mülk sahibi için bir musibettir,

Aynı şekilde sabırsızlık, darlık, sıkıntı zamanında isyan etmek musibettir,

Şükür edersen, sana verilen nimetleri artırır, seni Rabbine yaklaştırır,

Rabbinize gizlice yalvarıp, yakararak, dua edin.  Ayet 7/55

 

Sakın nefsini kadere itirazla meşkul etme, Allaha dua et,

Nefsini Allah’a dua ile meşkul et, zikir ve salatla meşgul et,

Dua et ki duanın bereketiyle bela ve musibetler bertaraf olsun,

            Yüce Allah dua edicinin duasını kabul ederim buyurmuştur. Ayet 2/186

 

 

            Enes İbni Mâlik (r.a.) rivayetine göre , Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Allah Teâlâ bir kuluna ailesi, malı ve çocukları ile ilgili bir ni’met verdiği zaman: Mâşâ Allâhu lâ guvete illâ billah. ( Bu Allah’ın istediğidir. Kuvvet ancak Allah’tandır. ) derse, bunlar, ölümden başka bir Afet görmeyecektir.” ( İbnn-i Sünni, ve İmamı Nevevi dualar ve zikirler s. 184)

 

                                              

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Sabredenlere müjde et. Onlar ki, bir musibete uğradıklarında “ Biz (dünyada) Allah’ın     ( teslim olmuş kulları) yız ve biz  ( âhirette de ) ancak O’na dönücüleriz.” derler. Rablerinin mağfiret ve rahmeti onlaradır. O’nun yolunda olanlar da onlardır.” ( Bakara süresi ayet 154-155-156 )

 

 

Resülullah ( aleyhissalâtu vesselâm) pek çok hadislerinde müminleri duâya teşvik eder.

                                “ Allah indinde duâ ‘dan daha kıymetli bir şey yoktur.”

                                “ Allah kendinden istenmeyene gadab eder.”

“ Allah’ın fazlından isteyin, zira Allah istenmesini sever.”

“ Duâ rahmettin anahtarıdır.”

“ Duâ mü’minin silahı, dinin direği, semâvat ve arzın nurudur.”

“ Duâ kazayı def eder.”

 

“ Duâ gelmiş olan musibet için de henüz gelmemiş olan musibet içinde faydalıdır. “( Kütüb-i Sitte cilt 5, sayfa 484 )

91-

   Konuyla ilgili Peygamber Efendimizin birkaç tane Hadisi Şerifini yazalım mı?

 

                Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “Mallarınızı zekatla temizleyin, Hastalarınızı sadakayla tedavi edin ve musibetlere dua ile hazırlanın.” (Hilyetü’l—Evliya )

            Musibet gelmeden önce edilecek dua, en az musibet sırasındaki kadar önemlidir.

               

                Başka bir Hadis de:

  “Şüphesiz dua, inmiş ve henüz inmemiş şeylere karşı fayda verir.“(Tirmizi )

 

 

Duâ kaderi değiştirir mi?

 

Resuli Ekrem Efendimiz (s.a.v)

“ Kazayı Duâ’dan başka bir şey çeviremez. Ömrü iyilikten başka bir şey uzatmaz. buyurmuştur.

 

Bu sorunun cevabını vermeden önce : “ Kader “ ve “ Kaza “ nedir onu belirleyelim.( gerçi konu bu kitabın  “ Velkaderihi “ bölümünde çok uzun ve genişçe anlatılmıştır. Ama yeri gelmiş iken kısaca tekrar değinelim daha geniş bilgi bak. Velkaderihi bölümüne.) inşallah ileriki bir tarihte size göndereceğim.

KADER ; kâinatı idare eden ilâhi kanun’dur. Allah-u Teâlâ Hazretleri, Ezel’den Ebed’e kadar olacak her şeyin zamanını, mekânını, her türlü özelliklerini ezel’den bilip dilediği şekilde tahdid ve takdir buyurmuştur.

 

KAZÂ ise ;  “ Kader “ denilen ilâhi kanun’a göre yapılan yaratma ( Tenfiz) dir.yani Allah-u Teâlâ’ nın Ezel’deki irâde ve taktirine uygun olarak yaratmasıdır. 

 

Kaza iki kısımdır :

 

1-- Mübrem ( önlenmez kaçınılmaz ) Kazâ : bu kısma giren kazâ, mutlaka yerine gelir; bunu hiçbir şekilde değiştirmek mümkün değildir.

 

2-- Muallak ( Bir şeye bağlı ) Kaza; bu kısma giren kaza, şarta bağlı olarak gerçekleşir. Duâ bu çeşit kazâyı engelleyebilir.

 

Bu konuda Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 “ Muallak kazayı duâ’dan başka hiçbir şey değiştirmez.”

 

“  Duâ, gelen ve gelecek olan  belâlara karşı fayda verir. Ey 

92-

              Allah’ın kulları! Size duâ etmenizi tavsiye ederim. Duâ etmeyi ihmal etmeyin.” ( Duâların EsrArı kitabından, sayfa 15 )

 

                  O halde, duâ, belânın geri çevrilmesi için bir sebebtir. Ve rahmet vesilesidir. İyi ameller yapıp da duâsı kabul edilen kulun Levh-i Mahfüz’daki mualâk kazâsı değişir. Ancak duâ’nın belâyı def etmesi de “ Kaza ve Kader” dendir.

 

 

           Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Kaderin bazı olayları belli şartlara bağlıdır. O şartların varlığına göre gerçekleşir. Ya da gerçekleşmezler. Dua da bu şartlardan biridir. Bazen edinilen bir dua nedeniyle gelecek olan musibet kaderden silinir ve gerçekleşmez.” (Müsned)

 

        Bela ve Musibet İnsan-ı  Allah Teâlâ’ya yaklaştırır.

 

         Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yoluna harcarlar.”( Hac, S. ayet 35 )

 

            Başka ayette de:

            “Senden önce de ümmetlere elçiler gönderdik, inkarlarından dönüp bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırmıştık.” (En’am ayet: 42)

 

            Allah-u Teâlâ mümin kullarına belayı yetiştirmeyi üstlenir.

            Nasıl ki bir babanın evladına hayır iyilik yetiştirmek istemesi, ve yine onu, bir  hastaya yemek perhizi yaptırdığı gibi dünyadan korur.

 

            Peygamber Efendimiz buyuruyor ki,

            Hz. Musa dedi ki, Ya RABBİ   Hz. Adem Sana nasıl şükretti?

            Buyurdular ki,

      Başına gelenin benden olduğunu bildi. Bu onun şükrü oldu.”Ramuz el-Ehadis)

 

            Bir kısım bela ve musibetler, gerçekten Allah’tan gelen birer uyarıdır. Nasıl ki, “Otlağın dışına çıkan koyun sürüsünün geri çevirmek için çobanın attığı taşlara hedef olan bir koyun, beden diliyle biz çobanın emri altındayız. O bizim iyiliğimizi bizden daha çok düşünür. Madek ki onun rızası yoktur, dönelim der. Kendisiyle beraber sürüde döner.

                        Ey nefis! Sen o koyundan daha asi ve şaşkın değilsin. Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman. “ Biz Allah içiniz ve biz ona döneceğiz,  

93-

( Bakara 156 ) gerçek dayanağına dön, imana gel, üzülme O seni senden daha çok düşünür.” (Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi Nuriye )

 

            “ Öyle musibet gibi görünen çok olaylar vardır ki, gerçekten Rabbimizden bize gelen bir uyarıdır. “ 

 

            Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Ey müminler sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün darlığı ile deneyeceğiz. Habibim sabırlılara müjde ver. 

            O sabırlı kimseler ki bir musibete uğradıklarında, “ Biz Allah’ın kuluyuz ve ( öldükten sonra) yine O’na döneceğiz.” derler.

            O teslimiyeti gösterenler, Rablerinden mağfiret, rahmet ve (cennet ) vardır. Onlar doğru yolu bulanlardır.” Bakara süresi ayet 155-156-157 )

 

            Sayın okuyucu : İsterseniz konuya başka bir pencereden de bakalım. çok bildiğim ve bire bir duyduğum kişiler, Allah Teâlâ onları bazı musibetlere uğratarak nasıl hidayete geldiklerini, şöyle anlatırlar,

 

            Örnek  1 - Ben içkici bir kişiydim, gece gündüz serhoş gezerdim, oğlum ile bir komşumun çocukları benim yüzümden çok kötü kavga ettiler. Çok şükür o kavga o musibet beni tövbe etmeme ve ibadete yönelmeme yetti. Çünkü o kavgada ben veya  çocuğum ölebilirdi veya katil olabilirdik, Yüce Allah beni uyardı ve hemen tövbe ettim  bu kavgada ölen ve cezaevine giden olmadığı için, Allah Teâlâ’ya Hamd ve şükür ederek tövbe ettim o günden bu güne gücümün yettiğince Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için ibadetlerime devam ediyorum. O musibet benim için büyük bir uyarı oldu ve beni RABBİM ’e yaklaştırdı. Allahu Teâlâ’ya sonsuz Hamd ve şükür ediyorum.

 

            Örnek 2 –Çok kişilerden duydum, işim şu şehirde hiç dönmedi iflas ettim,çok musibetlere muhatap oldum, başka Vilayete  göç ettim /  hicret ettim, dürüst çalışacağıma ibadetimi aksatmayacağıma Rabbim’e söz verdim ve öylede yaptım ve devam ediyorum,  orada işim çok iyi Allah Teâlây’a Hamd ve şükürler olsun o musibet benim yollarımı / önümü açtı, malımı kayıp ettim ama dinimi kayıp etmedim, imanımı kayıp etmedim, kendime geldim, ibadetimi yapıyorum ve kayıp ettiğim mallarımı da kazan mak üzereyim. Rabbime  Hamd ve şükürler olsun o musibet beni Rabbime yaklaştırdı tövbe etmeme vesile oldu.

 

 

            Örnek 3—Çok kişilerden duydum ben çok ağır hastaydım, Allah Teâla bana bir şans ver diye yalvardım, Allah Teâla bana sıhhat afiyet verdi, bende, sağlığıma kavuşunca ibadetime, başladım o ağır çektiğim hastalık o büyük musibet beni Allah’a  yönlenirdi çok şükür şimdi Allah Teâlâ’nın emirlerine uymak için hata yapmamak için elimden geleni yapıyorum.

94-

Örnek: 4- Yine çok kişilerden duydum, çok feci trafik kazası atlattık, çok büyük bir musibetti, çok şükür can kaybımız olmadı, hepimiz ölebilirdik, bu musibet bize verilen bir uyarı idi, tövbe ettik çok şükür kulluk görevimizi yapıyoruz, Rabbimiz bizi hidayet etti Hamd ve şükürler olsun.

            Buna benzer binlerce örnekler verebiliriz, bazısı depremden sağ kurtulmuş, yakınları ölmüş, bazısı yangından sağ kurtulmuş, bütün malı mülkü yanmış, kimisi, iki hısımların ateş arasında kalmış sağ kurtulmuş, gözü önünde cinayet işlenmiş, kimisi iflas etmiş, kimisi dolandırıcılara kapılmış bütün sermayesi bitmiş, vesair, o musibetleri hidayete kavuşmaya vesile olmuştur.

           

            Hani atalarımızdan kalma meşhur bir söz vardır. Bir musibet bin nasihatten iyidir.

 

            Bir müslüman her hangi bir musibete uğrarsa, bu musibettin Allah Teâlâ tarafından başa geldiğini mutlaka bilir. Ve  bunun bir sınav / imtihan olduğunu imtihanın da kazanması için de çok sabır gerektiğini idrak ederek o musibetten kurtulması ve daha çok zarar görmemesi için kul, Allah Teâlâ’ya sığınır, tevekkül eder, sabreder. İsyan ederse, sevap ve sınavı kazanamadığı gibi, günah kazanır sınavını da kayıp eder. daha büyük musibetlerin gelmesine vesile olur ve tehlikesine de girebilir.  En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

 

            Rabbimiz C.C. şöyle buyuruyor.

            “ Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine Kendisinden başka açacak yoktur.”   ( En’âm Süresi ayet: 1 )

 

            Allah Teâlâ soyut öğütlerden ders almayacağını bildiği için, dünyanın sevgisini terk etmeni kolaylaştırmak için sana sıkıntı ve belayı tattırdı.( İbni Abdullah İskenderi )

 

            BİR KISSA

 

            İstanbul da oturan büyük abim anlatıyor. Bir arkadaşım, kısa zamanda çok ama çok anlatılmayacak şekilde zengin oldu, Abim der ki, ben o ………      kişiye söyledim ki: Allah Teâlâ sana ne büyük lütuf verdi kısa zamanda seni sayılır zenginlerin arasına koydu. Mal, mülk araba, villa, iş yerleri ve  paranın hesabını bile belki bilmiyorsun dedim,

            Zengin şımarık adam bana dedi ki, hayır, benim Allah’la bir işim yok. Ben şöyle yaptım, bunu böyle yaptım, şunu şu şekilde düzenledim, kafamı çalıştırdım. Zengin oldum. Allah’ın bu işimle ne ilgisi var söylüyordu.

 

            Aradan üç dört sene geçti, o kısa zamanda zengin olan kişi, o büyük sözlerden ve nankörlükten sonra, kısa zamanda da ekmeye muhtaç oldu şimdi onun bunun zekatıyla hayatını idame ediyor.

95-

Abim der ki.  o kişiye sordum, ne oldu kısa zamanda milyarder oldun, yine kısa zamanda züğürtler arasına girdin ne oldu sana,

            O zengin olup da fakir olan insan şöyle demiş, ben çok zengin oldum ama, Allah benden aldı.

 

           İki dakika tefekkür edelim mi?

 

            Adamın pişkinliğine bak nankörlüğüne bak, zengin olunca, ben kafamı kullandım, şunu şöyle bunu böyle yaptım zengin oldum. Allah’ın benimle işi yoktur gibi ukala ve şımarık sözler eder, ama iflas edince, de Allah Benden aldı diyor. Şu ayetleri hatırlamamak mümkün değil, Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.“ İnsan oğlu çok nankör ve zalimdir.” başka ayette : “Allah’ın bilgisi dışında yaprak dahi düşmez.” Başka bir ayette de: ”Size gelen lütuflar Allah’tan, size gelen musibetler yaptığınız hatalardandır.” ( Nisa ,79 )

 

 

MÜMİN MUSİBETE  HAMD VE ŞÜKÜRLE SABREDERSE GÜNAHLARINI TEMİZLER:

 

            Kısacası mümin kişi bütün musibetlerin Allah’tan geldiğini bilmelidir.

            Çünkü:

            Allah-u Teâla buyuruyor.

            “Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet başa gelmez.” ( Tağabun süresi ayet 11 )

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  bir hadiste imanın yarısı sabırdır. Buyurmuştur bu nedenle, musibetlere, belalara, hastalıklara ve fakirliğe  çok sabırlı olmalıyız.

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Allah Teâlâ Hazretleri ferman etti: “ İzzetim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlardan temizlemeden, dünyadan çıkarmayacağım.” ( Rezzin, Belâ ve musibet S.28 )

 

            Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

            “ Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk bir hastalık, bir üzüntü hatta bir tasa isabet edecek olsa, ALLAH onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını bağışlar.”   ( Buhâri )

 

Peygamber Efendimiz (b.a.v.) bir hadiste şöyle buyurmuştur.

 

            “ Mü’min erkek ve Kadın’ın nefsinde, çocuğunda malında belâ eksik olmaz. Ta ki hatasız olarak ALLAH’a kavuşsun.” ( Muvatta, Bela ve Musibet sayfa 27 )

96-

Başka  hadisler de: “Allah Teâlâ sevdiği kullarını zaman, zaman  imtihan edeceğini. “ buyuruyor  (Buhari, Merda, 1,Tirmizi, Zühd 57 ) Belirtmekte ve musibetlere sabır edip çekilen acılar karşısında Allah Teâlâ’dan büyük ecir / sevap beklemenin faziletine işaret edilmektedir. ( Mesela, bak. Müsned. 1,177,182,  Tirmizi Cenaiz, 36, Nesai, Cenaiz 22)  Müslümanın başına gelen her türlü musibetlerin, yorgunluk, yaşlılık, tasa ve kederden ayağına diken batmasına kadar, günahlarına kefaret olacağı müjdesi verilmektedir.”

( VI,114.120, Buhâri, “Merda”3 Müslim, birr 49)

 

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Başa gelen her musibet Allah’ın izniyledir. Kim ALLAH’a inanırsa ALLAH onun kalbini doğru düşünceye iletir.”( Teğabun süresi ayet 11 )

 

            Başka bir hadiste;

            “ Mü’mine isabet eden hastalık ve baş ağrısı ile günahı Uhud dağı kadar olsa bile onlardan arınıp tertemiz olur- bir hardal tanesi kadar kalmaz.” ( Müsned )

                      

            Sabrederse, Bela ve musibet ahirette ödül olarak sahibine geri döner.

 

            Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “ Musibet, yüzlerin kararacağı günde sahibinin yüzünü ağartır.” (Rumuz el- Ehadis, Bela ve Musibet s. 31 )

 

            Sahbere’den ( r.a. ) rivayetle:

            Kendilerine musibet verildiğinde sabreden, nimet verildiğinde şükreden, zulme uğradığında bağışlayan, haksızlık yaptığında af dileyen kimseler emniyete kavuşanlar ve hidâyete erdirilenlerdir.” ( Teberâni’nin Kebir’i ve Beyhaki’nin Şuabü’l İman’ından. C. sağir cilt4. sayfa 1519 )

 

            Bunu da iyi bilmeliyiz ki, Yüce Allah Teâlâ’nın verdiği musibetlere Hamd ve  şükür ederek sabır etmeliyiz ki, sevap alabilelim,  kısacası Allah’Teâlâ’nın rızasını kazanabilelim, yoksa üflersek, püflersek, Allah beni mi buldu gibi sözler sarf edip, isyan edersek bırak sevap almayı, Allah’ın rızasını kazanmayı artı günah alırız, Allah Teâlâ’nın kızgınlığını alırız. Allahu Teâlâ korusun bizleri.

 

            Şeddad bin, Evs’den rivayetle: Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

            “ Allahu taala şöyle buyurdu: Mümin kullarımdan birine bir bela ve hastalık verdiğimde Bana Hamd eder ve verdiğim bela ve hastalığa sabır gösterirse, yatağından kalktığında annesinden doğduğu günkü gibi günahlardan temizlenmiş olarak kalkar. Allahu Taala Havza meleklerine şöyle buyurur. “ Ben bu kulumu yatağa esir ettim ve ona bela verdim. O halde ondan önce sıhhatteyken kendisine yazmış olduğunuz  sevapları yazmaya devam edin. “            ( C. Sağir. Ve Müsned )

97-

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Gözün kör olması günahlara mağfirettir, kulakların sağır olması da günahlara mağfirettir. İnsanın vücudundan kayıp ettiği her şey günahlarına mağfiret seebidir.” ( Ramuz el- Ehadis)

 

            Başka hadisde  de:

            Allah Teâlâ fermen etti; İzzetim hakkı için mağfiret etmek istediğim hiç kesmeyi bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahları temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım. ( Rezin )

 

           Allah’tan Bela ve musibet değil, Afiyet istenilir.

 

            Yüce Allah-u Teâlâ’nın kudreti, ilmi, gücü rahmeti ve iradesi sonsuzdur,

  O nedenle, asla bela ve musibet istenilmez. Bela Musibet geldiğinde de Allah’a tevekkül edilerek, O’na sığınılır ve sabredilir. Kulun yapacağı başka hiçbir şey yoktur.

             Kulun duası daima,

            “ Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ve iyilikler ver. Ahirette de güzellik ver.  bizi cehennem azabından koru.!”  (Bakara 201  )

 

            Ebu-  Derda (r.a.) şöyle anlatıyor.

            Efendimiz şöyle buyuruyordu “ Kim belaya musibete uğrayıp da sabır edip, şükrederse, Allah Teâlâ’nın ona vereceği çok sevaptan ve afiyetten söz ediyordu.

            Ben, Ey Allah’ın Resulü, Afiyete sahip olup şükretmek, musibete uğrayıp sabretmekten bana daha sevimli geliyor dedim.

            Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:

            “Allah’ın elçisi de senin gibi afiyeti seviyor.” buyurdu. ( Mucemmus Sağir )

 

 

Bunu bilmeliyiz ki:   Bela ve musibet bir kulluk ve sabır sınavıdır.

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadisi kudsi’yi şöyle buyuruyor.

            “ Benim hükmüme razı olmayan ve benim verdiğim musibete sabretmeyen kişi, kendine benden başka bir RAB arasın.”   ( Mucemus Sağir, ve Camü’s-Sağir 1269, Teberani’nin Kebirinden)

 

            Bazı Din Adamlarının Musibetlerle ilgili veciz sözleri:

 

           Mevlana Celaleddin- Rumi Hz. leri der ki:

 

           Her şeye canını sıkma ey gönül, ne bu dertler kalıcı, nede bu ömür.

98-

 

            Hz. Lokman oğluna şöyle bir Nasihat etmiştir

            Ey Oğlum! Helal kazanarak yoksulluktan korun, yoksul düşen üç musibetle karşılaşır.

 

           1 -Din zayıflığı; Çünkü fakirlik, insanı kötülüğe sürükler.

            2 -Akıl zayıflığı : Çünkü ihtiyaç düşüncesi insanı şaşırtır.

            3 -Mürüvvet ve insanlığı kaybolur: Bunlardan daha büyüğü de insanların maskarası olur.

 

            Bediüzzaman Said Nursi Hz. leri der ki:   “ Musibetler, Allah’ın dergâhına yönlendirmek için birer kader kamçısıdır.” ( Barla Lahikası )       

 

            Abdülkadir Geylani Hazretleri der ki:   “  İlahi! İnsanlar seni nimetlerin için sevdi, ben ise belaların için sevdim.”   ( Cilâu’l Hâtır  )

 

            Bediüzzaman Said Nursi Hz. leri der ki:    “ Cenab-ı  Hak bir kulunu severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.”   ( 23. Mektup )

 

            Eyyüb—i - Sahtiyani Hz. leri der ki:   “ Kişi şu iki özellikle üstün olur. biri insanlardan bir şey beklememek, diğeri insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır.”

 

            Bediüzzaman Said Nursu Hz. leri diyor ki: “ Başkası hakkında kötü düşünen, kötü düşünceye uğrar. Mü’min kardeşinin davranışları kısa bir sürede kötü yorumlara konu olur, cezasını çeker.” (28. Lem’a ) 

 

            Fudeyl b, İyaz  Hz. leri der ki:   “  ALLAH’a itaatsizlik ettiğimi, eşeğimin ve hizmetçimin bana itaatsizlik ettiklerinden anlarım.”  ( Tezkiretül Evliya )

 

            İ.Hakkı Bursevi Hz. leri diyor ki : “ Hak uğruna harcanmayan her şeyin iki katı batıl yolda gider.”

           

            Mevlana Celaleddin – i  Rumi Hz. leri der ki :  “ Yitirdiğiniz şeylere acımayın, hatta kurt gelse de keçinizi yese bile.” Çünkü o bela, büyük belaları giderir; o kayıp daha çetin kayıplara engel olur.” ( Mesnevi )

 

  Bela ve Musibet’ten üzüntü duymak ağlamak:

 

 

                        Musibetlerden dolayı üzüntü duymanın göz yaşı dökmenin günah olmadığını; Ama: Feryat, figan etmek, dövünmek, üstünü başını yırtmak, yüzünü gözünü parçalamak, dizine, yüzüne, göksüne, başına vurmak hoş olmayan abartılı 

99-

metih, övgü aslına uygun olmayan ağıtlar yakmak (söylemek) ayrıca; sürekli halinden şikayet etmek taşkınlıklardan sakınmak gerektiğini bildiren ve metanetli olmayı öğütleyen Peygamber Efendimizin Hadislerin yer aldığı çok bölümler bulunmaktadır. ( Müsned<4/ 205, C. Sağir 4/617, ve Wensinc, el-Mucem, “şvb” md, ve çok  kaynaklar.

                Resulüllah’ın oğlu İbrahim’in vefatı sırasında yadırgayan bazı sahabilere,  “Bu bir Şevkattir; kalp üzülür göz yaşı döker,  ancak bizim ağzımızdan Rabbimizin razı olmayacağı hiçbir söz çıkmaz demesi.Buhari,Cenaiz 44, Müslim,Fezail 62)

 

                      Peygamber Efendimizin bu hadisi, musibetler karşısında üzülüp ağlamanın,  sakıncası bulunmadığını, delil olarak gösterilir.

 

  Tüm afetlerden, Ona buna dert yanmayın, Allah Teâlâ’ya  sığının:

 

            İhtiyarlar, dindarlar, çocuklar ve hayvanlar bütün toplumun kalkanıdır yani bir nevi ana sigortasıdır.

 

          Başka bir Hadis’de

            “ Allah’ın rükuda kulları, emzikli çocuklar ve otlayan hayvanlar olmasaydı, Allah azabı üzerinize dökerdi de taş gibi olurdunuz.”      Ramuz el- Ehadis Bela ve Musibet s. 118

 

            Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

“Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize dökülecekti”  (Kenzül’l um’mal,  Bela ve musibet )

           

            Enes b, Malik (r.a) Rivayet ettiğine göre; efendimiz (.s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Kim dünya ile ilgili bir musibetten dolayı üzgün olarak sabahlarsa, Rabbin’den kırgın olarak sabahlamış olur.

            Kim başına gelen bir musibetten dolayı şikayetçi olarak sabahlarsa, Allah’tan şikayetçi oluyor demektir.” ( Tenbihü’l-Gafilin sayfa 353 )

 

            Allah kimseye haksızlık etmez:

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Allah zerre kadar haksızlık (ve zülüm ) etmez. “ ( Nisa süresi ayet 40)

 

            “ Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir suretle zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zülüm ediyorlar.”( Yunus süresi ayet 44 )

 

 

            “ Sadece yaptığınız işlerle cezalandırılıyorsunuz.” ( Saffat süresi ayet 39 )

100-

“ İyilik ve lütuf Allah’tan, kötülük ise bir hatanın neticesi olarak kendin-dendir.” ( Nisa süresi ayet:  79 )

 

            Bela ve Musibete Sabır göstermek :

 

            Başka bir ayet de : Rabbimiz üzerimize sabır dök. Ayaklarımızı sağlam tut ve o kafir millete karşı bize yardım et.!”( Bakara süresi ayet 250 )

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Azim sahibi Peygamberler nasıl sabretti ise sende öyle sabret.”

(Ahkaf süresi ayet: 35)  

 

               

                Beş dakika  Tefekkür edelim mi?

           

            Baktığımızda; Yüce Allah Teâlâ, Peygamberleri çok büyük sınavlarla / imtihana tabi tutmuştur.

            Örneğin:

Hz. Adem Peygamber’in, Öğrendiğimiz iki sınavı.

Birinci: Sınavı veya musibeti , Cennetten kovularak, kendisi dünyanın bir köşesine, Havva annemiz de bir köşesine atılmış bir rivayete göre üç yüz yıl bir birlerine kavuşamamışlar, hep ağlamışlar.       

İkinci Sınavı,  iki oğlu kavga eder, Habil kabili öldürür, bunları Kur’ân’dan öğrendiğimiz, başka musibetlerini Allah Teâlâ bilir.

 

            Nuh Peygamber’in öğrendiğimiz bazı sınavları,

 

Birinci, Sınavı  : Nuh Peygamber, Kendisi Peygamber olduğu halde, oğlu, Kenan iman getirmeyerek, kafir oldu, Hz. Nuh’un gözü önünde oğlu Kenan Nuh  tufanın da boğulmak üzere iken, Nuh, Peygamber şöyle  Dua etti, Ya Rabbi, o benim oğlum, Yüce Allah Teâla o senden değildir, Senin Rabbini tanımayan seni tanımayan senden olamaz, fiziki yönden senden  ise manevi yönden senden değildir. Ve oğlu Kenan, Babası olan  Nuh Peygamberin gözü önünde helak olur gider.

 

            İkinci, Sınavı / Musibeti: Allah Teâlâ, Nuh Peygamberin inanan rivayete göre inanan yetmiş kişi kavmini, bir gemide korumaya aldırır, diğer. Tüm kavmini yağmur yağdırarak, Nuh Tufanı adı altında tufan oluşturur inanmayan rivayete göre altmış bin kişiye yakın bütün kavmini helak eder.  ve Nuh peygamber ile korumaya alınan kavmi yıllarca deniz üzerinde yaşarlar,

 

 

            İbrahim Peygamber’in öğrendiğimiz bazı sınavları:

101-

Birinci Sınavı : Hazreti İbrahim’in Babası inananlardan değildi.

 

            İkinci  Sınavı, Nemrut kâfiri, haftalarca ateş yakıp,  Hz. İbrahim-i mancanuk ile şimdiki kuşları avlamak için kullandığımız sapang’ın büyüğü bir insanı yüz metre ilerliye atacak kadar büyük sapangla ateşe atması, ve ateşe atılmak üzere iken Hz. Cebrail’in yanına gelip, senin benden bir şey istediğin var mı? “ Hz. İbrahim, Hz. Cebrail’e hayır senden hiçbir şey istemiyorum. Allah Teâlâ beni görüyor, biliyor ya O bana yeterdir.” der  

            Beyler tevekküle bakın, teslimiyete bakın, iman gücüne bakın, Hz. Cebrail soruyor benden bir şey istiyor musun Hz. İbrahim’in Cibrail’e verdiği o muhteşem emsalsiz cevap’a bakın. ben olsam ağlarım, aman Cebrail, beni cehennem gibi ateşe atıyorlar ben gittim öldüm, beni buradan kaçır derdim, Tabi ki, benden bu cevap beklenir. Hz İbrahim Peygamber den de o muhteşem cevap beklenir.

            Tabiki, Nemrut kâfiri  Hz. İbrahim’i ateş’e atınca, Allah-u Teâlâ ateşe şöyle bir emir verdi, “ Ya, ateş İbrahim için serin ve selamet ol “ ve Hz. İbrahim kendisini bir cehennem ateşi içinde değil de,  sanki Cennet bahçesinde gülük gülüstanlık bir yerde görür.

            Üçüncü  Sınavı : Tek oğlu ve çok sevdiği Hz. İsmail’i kurban edilmesi için, Allah Teâlâ o’na vahiy yoluyla veya gördüğü rüya yolu ile verilen emir üzerine oğlunu dağa çıkarıp tam kesmek üzereyken, Allah Teâlâ kendisine Cebrail vasıtasıyla bir koç gönderip, Ya İbrahim sınavı kazandın, İsmail’in yerine şu kurban-ı kes.

            Değerli okuyucular tasavvur edebilir misiniz, kendimizi onun yerine bırakalım acaba bize öyle bir sınav teklif edilecekse biz, yapabilecek miyiz, Hz. İbrahim kesin oğlunu kesmek için götürüyor.  O’nun hiçbir şeyden haberi yok en sonunda Allah Teâlâ o’na ve Hz. İsmail’e lütuf ederek Hz. Cebrail vasıtasıyla ona bir koç gönderiyor.

Onların ihlasını, tevekkülünü samimiyetini takva ve yakini okuyup öğrendiğimde ben Müslümanlardanım demeye utanıyorum. Çünkü kulluk yapamıyorum.

 

Hz. İsmail Peygamberle ilgili öğrendiğimizSınavı :

 

Hz. İbrahim’in oğlu olan , Hz. İsmail, Daha on üç on dört yaşındaki çocuk iken, babası kendisine, onu Allah Teâlâ yolunda kurban edeceğine dair, emir aldığını söyler.

 

 Hz İsmail Peygamber, Babasına sana emir olanı yap beni sabır edenlerden bulacaksın. beni yüzü koyu yatır ki, yüzüme bakıp babalık merhameti seni Allah’ın emrinden alıkoymasın,  elimi ayağımı bağla ki elimde olmayarak çırpınıp da seni üzmeyeyim, üstümdeki gömleği çıkar ki, kan fışkırıp gömlek kana bulanmasın, annem görüp feryat edip  üzülmesin. 

102-

Tabiî ki babası hepsini uyguluyor, oğlunu kurban etmek için bıçak atıyor, bıçak kesmiyor, yanındaki kocaman kayalığa atınca kayalık ikiye bölünüyor. İşte o arada yukarıda yazdığımız gibi Hz Cebrail koç getiriyor.ve Hz İbrahim’e şöyle hitap ediliyor, Yüce Allah seninde, Hz. İsmail’in de, Hz Hacer ’in de

 

Hz. Lut  Peygamberin, bildiğimiz sınavı: Allah-u Teâlâ kendisine meleklerle vahiy gönderdi, senin azgın sapık taraftarların olsun olmasın hepsi helak olacaktır eşini almadan, iki kızını al bu beldeden hiç arkana bakmadan çek git, ve Hz. Lut da öyle yaptı, daha tepeyi aşmadan büyük bir gürültü ile Yüce Allah o beldenin altını üstüne getirdi bütün halkı helak oldular. 

Bak. Araf  ayet: 80.84  yukarıda 8. sayfada

 

Hz. Yakup Peygamberin bildiğimiz sınavı : :özet olarak, Hz Yakup’un on iki oğlu vardı Hz. Yakup en çok Yusuf oğlunu sevdiği için, kardeşleri onu kıskandılar, ve hepsi bir olup kardeşlerini su kuyusuna attılar. Ve kardeşler babasına şöyle dediler kardeşimizi kurt yedi, dediler, babası gece gündüz ağladı, çok üzüldü her ki gözü kör oldu, ama hiç metanetini ve umudunu yitirmedi, bir gün mutlaka Yusuf ‘um gelir diye hep söylenip durdu, tabi ki Allah-u Teâlâ bildirmezse Peygamber de olsa gaibi bilmez,

Yıllarca Hz, Yakup dertler içinde yusuf’un aşkı ile evladıyla yanıp tutuştu ama bir gün bir an olsun dahi haşa gafil olmadı umutsuz olmadı, hep Yüce Allah Teâlâ’ya Hamd ve şükür etti. Sabır etti, tevekkül etti teslimiyet gösterdi ve Sınavını başarı ile verince çok sevdiği oğlu Hem Peygamber hem de Mısır Sultanı  / Maliye Bakanı olan Yusufu’na kavuştu

.

Hz. Yusuf Peygamber’in bildiğimiz sınavı :

Bildiğiniz gibi Yusuf Peygamber yukarıda sözü ettiğimiz, Hz. Yakup Peygamber’in oğludur, Hz. Yusuf’u kardeşleri onu kıskandılar, Su kuyusuna attılar, oradan geçen bir kervan su almak isterken Hz. Yusuf u görüp kuyudan çıkarıp, götürüp Mısır da sattılar. Onu köle olan o zamanın yetkilisi veya hükümdarının hanımı Hz. Yusuf’a iftira attı.hükümdar olan o ağası Hz. Yusuf’u zindana atar Hz. Yusuf yedi yıl Zindanda kalır.

 

Tabi ki sınavı başarı ile verince Yüce Allah Teâlâ onu mısır’ın Sultanı, /  tabiri caiz ise maliye bakanı ve yetkilisi yaptı

.

Hz. Yunus Peygamber’in bildiğimiz sınavı :

Çok özet olarak: Hz. Yunus kendi kavminden kaçar, gemiye biner, gemide fazlalık olunca  gemi yürümez, içindekiler, bir kişi fazla, kendi aramızda kura çekelim kim çıkarsa, kura denize atacağız derler, üç defa üst üste kura çekilir her üçünde de Hz.Yunus çıkınca oradaki halk tutar yunusun kolundan denize atarlar, Yunus balığı onu hemen yutar, Balığın karnında ne kadar kaldığını bir Allah Teâlâ 

103-

bilir, sonunda Hz. Yunus tövbe eder, “ Senden başka  ilâh yoktur. Senin şanın yücedir ben zalimlerden oldum.”  diye yalvarır. Enbiya süresi ayet: 87-)

 

 

Bir dakika Tefekkür edelim mi?

            İnsan oğlu Allah- Teâlâ’ya tövbe ederse, Sabır ederse Allah’a Tevekkül ederse Balık karnında yıllarca da kalsa zarara uğramadan selamete kavuşur.

 

Hz. Muhammed’in Bazı sınavları.

 

Müşriklerle  çok savaş yaptı, birçok Eshabe’ler şehit oldu, Çok sevdiği amucası Hz. Hamza gözü nünde şehit oldu. Müşrükler fazla sıkıştırınca nur dağındaki mağaraya sığındı, sıkıntı devam edince, Medine’ye hicret etti.

Hz. Muhammed’in toplam yedi çocuğu oldu, Kasım, Zeynep, Abdullah, Ümmü Gülsüm, Fatıma, Rukiye ve İbrahim. bu çocuklarından Hz. Fatma dışında hepsinin ölümlerini gördü yani altı defa evlat acısı çekti.

 

Baktığımızda hemen hemen Kur’ân’da ismi geçen bütün Peygamberler ağır sınavdan geçmişlerdir, ama; hiç birisi haşa, ve haşa isyan etmemiştir, hepsi tam teslimiyet, sabır ve tevekkül etmişlerdir. diğer Peygamberlerin durumlarından Allah-u Teâlâ Kur’ân’da bilgi vermeyince onların durumlarını / sınavlarını yalnız ve Yalnız Allah-u Teâlâ bilir.

Bunu da unutmayalım, bu sınavlar çeza değildir, yüce Allah Teâlâ bütün kulunu sınav eder. Bunu unutmayalım musibetler yalnız ceza niyetiyle değil, kimler musibet’e sabır, Allah Teâlâ’ya tevekkül yapacak o büyük sevapları alacak,  veya kul  hatalı şeyler yapınca Rabbi  tarafından uyarma niyetiyle de olur. Kul, ibadetini yapmazsa Rabbini tanımasa, helal haram-ı bilmez ise, günahı sevabı birbirinden ayırmazsa, mazlumlara haksızlık yaparsa, haksız yere kan dökerse, kul haklarını yemeye devam ederse, içki, zina günlük hayatın parçası olursa, tabii ki Allah-u Alem ceza niyetiyle de ve uyarma niyetiyle de musibet gelebilir, En doğrusunu Rabbimiz bilir.

 

 Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

 “Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır,

Hakikaten de güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”(İnşirah süresi ayet: 5-6 )

 

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

 

            “ Kendilerini her yıl bir iki defa sınadıklarını görmüyorlar mı? yine de tövbe etmiyor, öğüt almıyorlar.” ( Tevbe süresi Ayet :126) 

104-

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Başa gelen her musibet Allah’ın izniyledir. .”( Teğabun süresi ayet 11 )

 

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “ Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız. Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve onunla birlikte inananlar: ALLAH’ın yardımı ne zaman? Diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.”(Bakara süresi ayet 214

 

              Başka bir Ayette:

            “ Hiç şüphesiz sabredenler mükafatları hesapsız olarak verilecektir.” ( Zümer: ayet: 10

 

            İbn-i Abbas (r.a.) şöyle diyor.  Bir gün, Peygamberimiz (s.a.v.) bana:

           

            “ Yavrum ( veya yavrucuğum) sana Allah’ın faydalanmana vesile kılacağı birkaç cümle  öğreteyim mi ? ”  buyurdu.

 

Ben : Tabii. Ya Rasulüllah! Deyince:

            Resulüllah şöyle buyurdu :

            “ Allah’ı gözet ki, O da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki, O’nu yanı başında bulasın.   Rahatlık ve geniş günlerinde Allah’ı tanı ki O da sıkıntılı günlerinde seni hatırlasın.”

            Bir şey isterken ( sadece) Allah’dan ise, yardım dilerken sadece Allah’dan dile, çünkü olacak şeyler hakkında Allah’ın kader yazısı kesinleşmiştir. Eğer bütün insanlar Allah’ın hakında taktir etmemiş olduğu bir konuda sana yararlı olmak isteseler, o işe yapamazlar. Buna karşılık, yine bütün insanlar Yüce Allah’ın anlına yazmamış olduğu bir zararı sana ulaştırmak isteseler bunu başaramazlar.

            Kesin imanla ve şükrederek Allah için amel işle, bilesin ki hoşuna gitmeyen bir olay karşısında sabretmek senin hakkında çok hayırlıdır. Sabrın sonu zafer, sıkıntının sonu ferahlık, ve zorluğun arkası kolaylıktır. “ Tenbihiü’l-Gafilin Sayfa 338)

 

ALLAH SABR EDENLERİ SEVER

 

Allah’ın sana verdiği nimetlere karşılık, başkasına teşekkür ediyorsun,

Eğer tüm nimetleri Allah’tan biliyorsan, nerede hamd ve şükrün,

Nerede kulluğun, hani emirlerine itaatin, hani musibetlere sabrın,

 

“Hiç şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”       Bakara Ayet  /53

105-

Yüce Allah, sevdiği kuluna azap, sıkıntı vermez, onu imtihanla sabır ettirir,

Sıkıntı ve belalara sabır ettiği sürece, Allah’a olan yakınlığı artar,

Allah’ın emirlerine itaat ettiğin sürece ona sevgin artar,

“Hiç şüphesiz Allah sabır edenlerle beraberdir.”

 

Analarımızı, babalarımızı diğer yakınlarımızı ölümünü görmediniz mi?

Devlet büyüklerinin, para babalarının ölümüne bizzat şahit olmadınız mı?

Onlardan az da olsa öğüt almaz mıyız, bugün onlar yarın bizleriz,

“Hiç şüphesiz ki Allah sabır edenlerle beraberdir.”

 

Sen kamil iman sahibi olduğunu, nasıl iddia edebiliyorsun,

Sabrın yok, Yüce Allah’ı tanıdığını nasıl söyleyebiliyorsun,

 Takdiratına rızan yok, kuru iddialarla olacak şey değil biliyorsun,

“Hiç şüphesiz ki Allah sabır edenlerle beraberdir.”

 

Ey Müslüman boş hevesleri, batıl emelleri terk ediniz,

Aziz ve celil olan yüce Allah’ı zikri ile meşgul olunuz,

Faydalı şeyler konuşun, zararlı şeylerden sükut ediniz,

“Hiç şüphesiz ki Allah sabır edenlerle beraberdir.”

 

Ey Müslüman, amel etmeden yalnız lak lakla olmuyor,

Nefse asla müsamaha gösterme, onun isteklerine uyup yüzüne gülme,

Bin sözünden, bir sözüne cevap ver, o zaman felah bulursun,

Nefsini mahkum et, zevklere şevklere şehveyi arzulara mahkum et sabra alışsın,

“Hiç şüphesiz ki Allah sabır edenlerle beraberdir.”

 

 

            Hasan Basri Hazretlerinin anlattığına göre:

            Bir defasında   Hz. Müsâ—selam üzerine olsun Allah’a:  Yâ Rabbi, hastayı ziyaret edene ne mükafat vereceksin? Diye sordu.

            Yüce Allah  O’na :“ Onun tüm günahlarından sıyırarak annesinden doğduğu günkügibi yaparım.”  buyurdu.  

            Hazreti Müsâ : “ Peki. Ya Rabbi cenazeyi uğurlayana ne mükafat

vereceksin? ” diye sordu.

             Yüce Allah da o’na   “Ölürken o kimseyi kendisini kabre kadar uğurlayacak bir gurup melek gönderirim. buyurdu .

            Hz. Müsâ :   “ Peki. Ya Rabbi, başına bir bela gelen kimseyi teselli edene ne mükafat vereceksin? “

 

            Yüce Allah: “ Benim Arş’ımın gölgesinden başka hiçbir gölge kalmayacağı gün o’nu arş’ımın gölgesi altına alırım.” buyurdu. ( Tenbihü’l –Gafilin Sayfa: 355 )

106-

 

             SONUÇ OLARAK:

 

            Bela ve Musibet sana gelirse, Allah’a sığın ve sabır et, başka gideceğimiz yer yoktur, başka sığınacağımız yer yoktur. teşbihte hata olmasın. Allah Teâlâ’ya sığınıyorum: bir anne çocuğunu döverse, çocuğu kime sığınacak yine annesine sığınacak.  Bizim de tek sığınacağımız yer Yüce Allah Teâlâ dır. O bizim Rabbimiz’dir. başka sığınacak yerimiz asla yoktur. O bizim rabbimizdir, O kimseye zulm etmez.

            Kulluk görevimizi yapalım, Allah C.C.  emirlerine Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sünnetlerine uyalım ki, Yüce Rabbimiz yanında yüzümüz olsun sığınacak yerimiz olsun. Duaalırımız kabul olsun. biraz tefekkür edelim, mi? yoksa?, yoksa,?, yoksa?

 

            Günde en az kırk defa namazda okuduğumuz,  Allah’ım “ Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım bekleriz.” ( Fatiha <süresi  )

            Fatiha süresinin bu ayetini okuyan kişi özetle şöyle demiş oluyor:

 

            “ Ya Rabbi! benim yanımda hazır olarak her zaman olduğu gibi yalnız sen varsın. Ey benim halimi bilen ve bana yakın olan, Rabbim, Ey beni müşâhede etmekte olan! “ (Rabbim)  ben Sana teslim olan kullardanım, beni gerçek Sana teslim olanlardan emirlerine itaat edenlerden eyle. bütün kaza bela ve musibetlerden yalnız sana sığınır, dünya da da ahirettede yalnız senden yardım beklerim.

 

            Bu yukarıda ki,  ayeti günde kırk defa değil bin defada okursak yine azdır. Ama anlamını bilerek, düşünerek, öyle ezbere ne dediğini bilmeyerek okursak muteber olmayabilir, hiç olmazsa, mealini okuyup öğrenelim, namazda da ne dediğimizden emin olalım ki sevabından mahrum olmayalım, Yüce Allah buyuruyor. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? elimizden gelinceye kadar bütün ibadetlerimizi bilinçli yapalım, kulaktan dolma,babam, annem, böyle yapıyordu, dedem amcam şöyle yapıyordu, onları taklit etmeyelim.  Araştıralım, öğrenelim, takliti Müslüman değil de tahkiki müslüman olalım,bilinçli müslüman olalım. Peygamber Efendimiz, (s.a.v.)bir Hadisinde: “ Allah’la Konuşmak istiyorsan namaz kıl, Alah-u Teâlâ’nın seninle konuşmasını istiyorsan, Kur’ân oku,” C. Sağir

 

            Peki biz ne yapıyoruz, Biz namaz kılıyoruz Allah’la konuşuyoruz, ne dediğimizi bilmiyoruz, Kur’ân okuyoruz, Allah-u Teâlâ bizimle konuşuyor, Allah’ın ne dediğini de bilmiyoruz. İlla Arapça öğrenmemiz farz değil, Türkçe mealini okuyup, öğrenelim, namaz kılarken ne dediğimizi öğrenelim, Kur’an-ın orijinalini okurken mealini  de okuyup Rabbimizin ne buyurduğunu özet olarak öğrenelim.

107-

  Bela ve musibet gelmiyorsa  daima Allah Teâlâ’ya Hamd ve Şükür edelim . Bela ve musibettin gelmemesi için Allah’a sığınalım bol, bol dua edelim, sadaka verelim, musibet- lerin gelmesi için çağrı yapmayalım hata yapmayalım, yakınlarımıza ve hiçbir Müslüman-a beddua ’a etmeyelim, çünkü: Beddua iki başlıdır.  o bedduayı hak etmemiş ise günahsız ise o senin yaptığın beddua sana geri gelebilir .

 

             Çünkü.

            Yüce Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “ Sadece yaptığınız işlerle cezalandırılıyorsunuz.” ( Saffat süresi ayet 39 )

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ İyilik ve lütuf Allah’tan, kötülük ise bir hatanın neticesi olarak kendindendir.” ( Nisa süresi ayet: 79)

 

 

 

             Cenab-ı Hak, haşa, sümme haşa, zalim değildir. Bil’akis  Cenâb- Hakkın merhameti, bir annenin evladına olan merhametinden milyarlarca defa daha  çok, çok üstündür.

 

                        “ Allah insanlara hiç zülm etmez, fakat insanlar kendi kendilerine zülüm ediyorlar.”  ( Tevbe süresi ayet 44 )

 

            “ Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine Kendisinden başka açacak yoktur.”   ( En’âm Süresi ayet: 1 )

 

 

        Bir batılı düşünürün, bilim adamının, diliyle ifade edilen şu değişteki inceliği de unutmadan yazalım bilim adamı şöyle demiş:

             Yüce Allah C.C. yardımı genellikle son anda gelir fakat asla geç kalmaz.

 

       Not:

 

            Okuyun anlatın ve başkasına mutlaka okutturun. Mail çekin, foto kopi çekin   Allah Teâlâ sizlerden bin defa razı olsun. Hepimizi ve vatanımızı her türlü bela ve musibetlerden korusun.

108-

 

    B İ D ’ A T      

 

            Bid’at’ın anlamı :

            Asrî Saadet’ten sonra ortaya çıkan şer-i bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakında kullanılan bir terim’dir.

 

            Cabir’den (r.a.) rivayetle :

            Şüphesiz en doğru söz Allah’ın kitabıdır. En güzel yol, Muhammed’in yoludur. En çirkin iş dinde sonradan uydurulan şeylerdir. Dinde her sonradan uydurulan şey bid’a dır. Her bid’a da sapıklıktır. Her sapıklık cehennemliktir.

            (  Buhari, Edep, 70, İbni Mâce, Mukadime 7; Müslim, Cumua:43 Nesei, İdey:22 C.Sağir c.1. S. 432 )

 

 

            Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz bid’at ehline lânet etmiş; şöyle buyurmuştur.

            “ Bir kimse dini değiştirmek kasdı ile yeni bir şey çıkarır ise. .. yahut o niyetle çıkarılmış bir şeye sığınır ise.. Allah’ın meleklerin ve tüm insanların lâneti onun üzerine olsun. ..

            Bu duruma gelen birinin, ne farz ibadeti makbul olur; ne de nafile.”

 

             Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Benim ve sahabilerim zamanında olmayıp ta sonra dan islama sokulan adet ve

ibadetlerden kaçınınız. Çünkü. Dine sonra dan giren her şey uydurmadır. Her uydurma sapıklığa götürür.  Her sapıkta da cehennemi boylayacaktır.”

 

Başka bir hadiste de Peygamberimiz s.a.v.) şöyle buyuruyor.

“İşlerin kötüsü sonradan uydurulmuş olanıdır.”

(Yukarıdaki her iki Hadis Mecelisür- Rumi ve Dürret’ül Vaizin)

 

 

  Mugayre yolu ile gelen rivayette, İbn-i Abbas (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı:

109-

“Allah-ü Teâlâ bid’at sahibinin emelini kabul etmek istemez. Taa, yaptığı bid’at işi bırakıncaya kadar. “

            Fudeyl b. İyaz Süfyan b. Uyeyne’den şöyle dinlediğini anlattı.

            --Bir kimse bid’at ehli birinin cenazesine gider ise.. taa ondan dönünceye kadar Allah’ın hışmına uğramış kalır.

 

            Bid’at ‘ın  sebepleri:

 

            Bid’at’ın birtakım sebepleri vardır. bazıları şunlardır.

            1- Günahlardan korunmuş  (s.a.v.) ‘den başkasına teslim olmak.

            2- Dinde bilgisizce konuşmak ve bunu yapanı kabul etmek,

            3- Hevaya uymak,

            4- Sünnet’i bilmemek.

            5- Arapça dilinin usübünden cahil olmak,

            6- Âlimlerin bid’atlarla amel etmeleri,

            7- Sâlihlerin bid’atlarla amel etmeleri,

            8- Alimlerin ve davetçilerin bid’atlar karşısında susmaları ve onaylamaları.

            9- Yöneticilerin bid’atları benimsemeleri.

 

 

            Bid’at’ı yok etmek :

 

            Bid’atları yok etmek için şunlara uymamız şarttır.

            1- Sünnetleri yaymak,

            2- Ferdlerin yaşamalarına, cemaatlara ve hükümetlere sünnetleri yerleştirmek,

            3- Bid’at sebeplerini ortadan kaldırmak,

            4- Bid’at ehline karşı çıkmak, 

            5- Bid’at ehli ile tanışmak,

            6- Onun yanlışlığını ortaya koymak,

            7- Ona vaaz ve nasihatte bulunmak,

            8- Onu terk etmek, yapayalnız bırakmak gibi tedbirler almak. ( Taa ki, bid’at’ten vaz geçinceye kadar.)

 

            Bid’at’ın alanları :

 

            Bid’at şunlarda gerçekleşir.

 

            1- İnanç meseleleri,

            2- İbadet tarz ve biçimi,

            3- Dinde olmayan şeylerin onda nisbet edilmesi,

 

            4- Dinimize kafirlerden geçen ibadetler, 

110-

 

 

 

            Bir dakika Tefekkür edelim mi ?

 

            Bilindiği gibi bid’atı hasene var, ( sevaplı güzel bid’at)  birde bid’at’ı seyie var ( günahlı kötü bid’at,)  bunlara da çok öz olarak değinirsek;

           1.Örnek : İyi güzel bid’at Kur’ân-ı bir müshafta toplamak,

teravih namazını cemaatle kılmak, minare inşa etmek, minarelerde höperlörle okunan

ezanlar, mikrofonla, höperlörle kılınan namazlar. vesair bunlar  her ne kadar bid’at ise de  güzel (sevaplı bid’attır. Kısacası bazı bid’at-ı hasene kaçınılması mümkün olmayan ve hasene bir ihtiyaçtır bu bid’atı hasene’yi  yani iyi bid’at’ı  çoğaltabiliriz. .

 

            Bid’attı seyie/ kötü bid’at ise:

            2.  örnek olarak şunlardır, Ramazan veya Kurban bayramı namazından önce bayram’a ait  ezan okumak, veya vaciplere, sünnetlere uymamak, dinde dayanağı olmayan şeyleri icad etmek uygulamak ve uygulatmak,  fal’a, bakmak, mezarlıklara, ip, bez, asmak mezarda yatandan yardım istemek, gayipten konuşmak, her türlü hurefaya uymak bid’at-ı seyiedir. (kötü bid’attır).

            En doğrusunu Allah bilir.

 

                        Hadisi rivayet eden Ukbe bin Âmir’den (r.a.) rivayetle:

            “ Ey İnsanlar! Sözlerin en doğrusu, Allah7ın kitabıdır. En sağlam kulp Kelime-i şehadettir. En hayırlı millet Hz. İbrahim7in milletidir. Yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. Sözlerin en değerlisi Allah’ı zikretmektir. Kıssaların en güzeli, şu Kur’ân’dır. işlerin en hayırlısı farz olan amallerdir. Her şeyin en kötüsü sonradan ortaya çıkan bid’alardır.” İbni Asakir ve Beyhaki’nin Delailinden C.Sağir c.1. Sayfa 437 )  

 

              Abdullah İbni Mes’ud (r.a.) anlatıyor.

            Resulüllah (s.a.v.) Arafat’ta kulakları kesik gibi küçük olan devesinin üstünde olduğu halde şöyle buyurdular.

            “ Bu gün hangi gün olduğunu, bu ay hangi ay olduğunu, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz? ”

            Halk :  “Burası haram beldedir, bu ay haram ayıdır. Bu gün kurban günüdür. Diye cevap verdiler.”

                        Aleyhisselâtu vesselâm şöyle devam ettiler. “ Bilesiniz! Şurası muhakkak ki mallarınız, kanlarınız birbirinize karşı haramdır, tıpkı şu ayınızın, şu belde ve şu gündeki haramlığı gibi bilesiniz! ( Kıyamet günü )  havz’ın başında hepinizden önce ben geleceğim. Ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı 

111-

iftihar edeceğim.sakın benim yüzümü kara çıkarmayın. Haberiniz olsun! ben pek çok kimseyi ( şefaatimle)  ateşten kurtaracağım. Bazı kimseler de benden kurtarılacak (zebaniler onları götüreceklerdir.) Ben Ey Rabbim! ( Zebaniler benden kaçırdıkları ) benim sahabeciklerimdi ( niye cehenneme götürüyorlar? ) diyeceğim. Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyuracak. “ Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini sen bilmiyorsun! “

 

            Enes (r.a.) rivayetle:

            “ Bid’at ehli yaratıkların  ve mahlukatın en kötüleridir.”(Ebu Nuaym’in hilyesinden, C. Sağir c.2.s.707)

                                                                      

            İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor ki.

            Allah bid’atçının amelini bid’attından vaz geçinceye kadar kabul etmez.”

( İbni Mâce, Mukadime: 7. C. Sağir. C1. s. 35, b,  Kütüb-i Sitte c.16 s. 463 ) )

           

            Ahmed ibnu Hanbel7in Mürsel’inde yer alan bir hadis.

          “ Yeni bir Bid ’at ihdas eden her kavm onun bir mislini sünnet’ten kaldırıyor demektir.”           

(  Kütüb-i Sitte cilt 1. sayfa 183 )

 

            Bazılarımız bilinçsiz de olsa, riya, bid’at dışında ibadete adet gözü ile bakıyor.

 

            Bildiğiniz gibi ibadet Allah Teâlâ’nın emirlerini Peygamber Efendimizin tasfiye ve buyurduklarını yerine getirmektir. Yüce Allah Teâlâ Necm sürisinin 3.ayetinde“O kendi arzularına göre konuşmuyor.”buyuruyor. Bu ayetten anlayacağımız, Allah Teâlâ’nın bütün ayetlerine ve Peygamber Efendimizin bütün hadis ve sünnetlerine aynen uyacağız.

           Kısacası: 

            Din evrenseldir. Din bize değil biz dine uyacağız.

            İsterseniz bir iki örnek verelim.

            Örnek: 1- Bir kişi şöyle derse dedem veya babam, her ezan okuyuşunda camiye gidip cematle namaz kılmayı adet edinmişti. Bende o adeti elimden gelinceye kadar devam ettiriyorum, çocuklarıma da vasiyet etmişim onlarda bu adeti devam ettirsinler.

            Örnek 2- Ben her kurban bayramında kurban kesmeyi adet edinmişim, bu geleneği dedelerimden babalarımdan öğrendim derse; Bu ibadet olurmu? Tabi ki ibadet olmaz. Belki bu yaptıklarından günah kazanmaz ama hiçbir sevapta kazanmaz, çünkü bu ibadeti “ Allah için değil de adet gelenek/ görenek için yapmıştır.

 

            Aziz okuyucular. Bütün ibadetlerimiz bütün yaşantılarımız Allah Teâlâ için olacak Allah-ü Teâlâ için olmayan her ibadet boştur tabiri caiz ise havanda su dövmektir. 

112-

Bu nedenle uyanık olalım, ibadetlerimize asla ve asla riyaya yapmayalım ve adet haline getirmeyelim.

            Yapacağımız her ibadeti Allah Teâlâ’nın emri peygamber efendimizin buyurduğu için biz bu ibadeti yapıyoruz bunu bilinçli olarak bilmek ve uygulamaktır. 

            Bir Hadis-i Şerif de şöyle buyruluyor.  “Ameller niyetlere göredir.” niyetin ne ise amelinde odur.

 

Not:

 Allah Teâlâ hepinizden razı olsun, bunları okuyun ve okutun, Çünkü: Yüce Allah buyuruyor ki, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”

 

Peygamber Efendimiz de : Alimin uykusu cahilin ibadetinden üstündür.” Başka  bir Hadisinde: “Âlimin, kıldığı iki rekat namaz, cahilin kıldığı bin rek’at namaza bedeldir.” Çünkü alim bilinçli uyuyor ve bilinçli ibadet ediyor cahil ise kısacası cahildir.

113-

 

EMR-İ  MA’RUF VE NEHY-İ MÜNKER

 

 

            “(O peygamber) onlara ma’rüfu  (iyiliği ) emreder ve onları kötülükten alıkoyar.”        (A’râf süresi ayet: 157 )

 

            Peki, emr-i ma’ruf ve nehy-i münker anlamı nedir:

 

            Emr-i ma’ruf     :  Allah Teâlâ’nın emirlerini bildirmektir.

Nehy-i münker :  Kötülüklerden men etmektir.      

 

Başka bir açıdan anlamı:    Kısacası “ ma’rûf “ ’tan maksat Allah’ın emir ve tafsiye ettiği söz, fiil ve davranışlardır, diyebiliriz. buna göre, ma’rüf, farz, vacib nafile mendup hükmünde olan her ameli içine almaktadır. Mesela beş vakit namaz, edeb ve rükünlerine uymak / bilmek,  zekat, sadaka gibi belli ibadetler ile anne ve babaya iyilik etmek, insanlarla iyi geçinmek “ ma’rüf “ kapsamında yer alır. kısacası ma’rüf hayrın faziletin hakkın ve fazilettin kendisidir. Allah’ın ve Resulüllah’ın emir ettiği her şeydir.

Dinde ve insanların âdetlerinde kötü olmayan şey, nefsin kabul edip sükün bulduğu, aklen ve dinen güzel olduğu kabul edilen söz ve davranış, iman, itaat, insanların genel düşünce çerçevesinde aklın kabul edip reddetmediği şeylerdir.

Ayni şekilde “ münker ” de hırsızlık, zina, iftira, cana kıymak, gıybet dedikodu yapmak gibi açıkça yasaklanan işler ile insan tabiatının hoş karşılamayacağı, toplumun ve bireylerin huzur ve sükûnuna zarar verecek her türlü söz davranış ve işleri kapsamı içine alır.

 

Buraya kadar söylenenlere hareketle “ ma’rüf “ un islâmın ön gördüğü davranışlar bütünü, hayat tarzı, “ Münker “ ‘in de bunun aksine, islam’ın tasvip etmediği davranışlar ve hayat tarzı olduğunu ifade etmek mümkündür.                                                                      

114-

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“(O Peygamber) onlara ma’ruüfu (iyiliği ) emreder ve onları kötülükten alıkoyar.”     (A’raf süresi ayet: 157 )

 

Bilindiği gibi, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak Peygamberlerin temel görevidir.

Peygamberler, Allah ’tan aldıkları emirleri olduğu gibi kendi toplumlarına iletmek ve duyurmakla görevli olduklarına göre ümmetlerde ayni görevi üstlenmiş olmaktadırlar. Yüce Allah Peygambere hitaben :

 

“ Senin görevin ancak tebliğ etmektir. “ ( A’li İmran süresi ayet: 20 )

 

Tebliğin özünü, “ Emr-i bil- ma’rüf ve nehy-i ani’l-münker “ oluşturur. Bu gerçeği vurgulamak üzere büyük İslam bilgini İmam Gazâli şöyle der:

“ Şayet tebliğ ortadan kaldırılıp, ilim ve amel de ihmal edilseydi, Peygamberlik adalete çöküntüye uğrar, ihtilaflar çoğalır, sapıklık yayılır cehalet ortalığı kaplar, fesat her tarafı etkisi altına alırdı.

Bundan dolayıdır ki, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ilâhi emir ve yasakların insanlara iletilmesi en önde gelen dini görevlerden birisidir. Yüce Allah bu görevin yerine getirilmesini, “Müslümanlara farz kılmış ve onları, bundan sorumlu tutmuştur.”  ( Diyanet Başkanlığı kürsüden öğütler S. 312- 313 )

 

 

Kur’ân-ı Kerim de;

“ İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun, işte kurtuluşa erenler onlardır.” Âl-i İmrân ayet : 104

 

 Dinde ve insanların adaletinde 

Bilmeliyiz ki,  Emr-i ma’ruf ve nehy-i münker farzdır. Özürsüz emr-i ma’rufu ve nehy-i münkeri bırakan Allahü Teâlâ’ya âsi olur. (Kimya’yı Saadet S.342)

            Emr-i ma’ruf ve nehy-i münker “ farz “  olduğunu bu ayeti kerime gösteriyor. Fakat farz-ı kifâyedir. Bir kısmının bu. nunla uğraşması kâfidir. Ama hiç yapılmazsa bütün insanlar günah işlemiş olur 

 

            Örneği: Bir cem mata bir kişi selam verirse o selam bütün cem mata farzdır,  fakat bir kişi o selamı alırsa o farz hepsinden kalkar. Başka bir örnek. Bir memlekette bir cenaze olursa; o cenazenin namazı kılmak için bütün o memlekete farzdır. Fakat bir kişi  onun cenaze namazını kılarsa o farz herkesin üzerinden kalkar. Veya bir camide veya her hangi bir yerde, Kur’ân okunuyorsa orada bulunan her kese Kur’ân dinlemesi farzdır. Ama bir kişi  okunan Kur’ân-ı dinlerse o farz her kesin üzerinden kalkar. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.  

115-

            (fakat ) bu ayeti Kerime sözü dinlenen, doğru yolu gösteren, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk oluşturmasında bütün müslüman- ların sorumlu oldukları açıkça bildirmektedir. Böyle bir topluluğun  oluşturması, imandan sonra Müslümanların önde gelen görevlerinden biridir. Bu görevi yerine getiren Müslümanlar hakkında;

 

 

  Yüce Allah;  

            “ İşte onlar kurtuluşa erenler onlardır.”  buyurmuştur.

           

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Onlar  ( o mü’minlerdir ki ) eğer kendilerine yer ( yüzün) de bir iktidar mevkii verirsek dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emr ederler, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar.( Hac süresi  ayet : 41 )

 

            (Dikkat edersek) âyet-i kerimesinde, emr-i ma’rufu, namaz ve zekatla bir yerde bildiriyor ve din sahiplerini böyle tanıtıyor.

 

            Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

Şu hadis Emr-i bi’l ma’ruf yapınız, zamanında yapılmadığı taktirde cemiyettin maruz kalacağı ızdırabın sonradan çok zor telafi edileceğini ifade eder.

 

            “Ey mü’minler, yalvar yakar olmanıza rağmen dualarınız kabul olmayacak durumlara düşmezden önce iyiliği ( Ma’rufu ) emir kötülükten men ediniz.” ( Kütüb-i Sitte c.1. sayfa 231 )                                                                

 

Başka bir hadiste ise; Huzeyfe (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v)’min şöyle dediğini anlatıyor.

Peygamberimiz buyurdular ki: “Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ya ma’rüfu emreder ve münkerden nehy edersiniz yahut Allah size açık azap gönderir, sonra Allah’a yalvarırsınız, fakat o zaman duanız da kabul olmaz.” ( Tirmizi, Fiten, 9, IV,468)

 

Tebliğ etme konumunda olup da bu görevlerinde kötü uygulama ya da istismarda bulunanların da uyarılması emr-i bi’lma’rûf görevinin kapsamında yer almaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in bu konuya vurgu yapan bir hadisi şerifi şöyledir.

 

Abudllah İbni Mesud, (r.a.) Resulüllah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor.

“ Allah’ın benden önceki ümmetlere gönderdiği her nebinin ümmeti içerisinde sünnetine uyan ve emirlerini yerine getiren bir takım yardımcıları ve 

116-

arkadaşları vardır. Nebilerden sonra gelen yapamayacakları şeyleri söyleyen ve mr olunmadıkları işleri yapan bir takım nesiller zuhur etti. işte kim bunlara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele ederse, işte onlar mü’mindir. Bunun ötesinde ( ki davranışlarda) ise hardal hardal tanesi kadar bile iman ( göstergesi ) yoktur.” ( Müslim, İman, 20,1,70. )

 

İbni Abbas’tan gelen bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz;

“ Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen; iyiliği emredip, kötülüğü de yasaklamayan bizden değildir.”  buyurmuştur.

                                                                   ( Tirmizi birr, 15,IV,322 )

 

Başka bir hadiste :

“ Sizden biriniz bir münker gördüğünüzde eliyle, gücü yetmezse diliyle, onada muktedir olmazsa kalbiyle tavrını belli etsin. Bu sonuncusu imanın en zayıf mertebesidir.” Buyurmuştur. ( Kütüb-i Sitti c.1, s, 231 )            

 

            Resulüllah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor.

            “ Hayır nefsimi kudret elinde tutan zat’a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz,( sizde rızaya eremezsiniz.) ( Ebu Dâvud,Melahim 17, (4336) ; Tirmizi,Tefsir, Maide, (3050)  İbnu Mace, fitne 20, (4006) ve Kütüb-i Sitte.c.1,s.235 )

 

            Başka bir hadiste

            Urs ibnu Amire el-Kindi (r.a.) anlatıyor. Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Yer yüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şâhid olan bunu takbik ederse ( kötü olduğunu te’yid ederse) o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahit olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kims, sanki şâhid olmuş gibi mânen zarar görür.”  (Ebu Davud, Melahim 17, ( 4345 ve Kütub-i Sitte 1/236)                

           

Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker prensibi insanı nemelazımcılığa düşmekten kurtarır ferd ve toplum kendisini yenilemesine ve aksayan taraflarının giderilmesine sebep olur. Gazal’nin ifade ettiği gibi “ Ferdin kendini düzeltmesi asıl başkasını düzeltmesi ise fer’i dir.”( Gazâlî II,312 )

 

Buraya kadar ifade etmeye çalıştıklarımızdan hareketle şunu söyleyebiliriz. iyiliği emretmeyen, kötülükten kaçındırmayanlar Allah’ın rahmetinden uzak kalmayı hak edecek bir tutum sergilemektedirler. Öyle ise, Hz. Peygambere ümmet olma şerefine ulaşmış olan bizler, bu şerefe

 

 

layık olmanın bilinci ve gayreti içinde olmalıyız. Şu ayette Allah Teâlâ bir yandan bize ve temel görevimizi hatırlatmakta, bir yandan da bizi Emr-i bi’l-ma’ruf  teşvik etmektedir: ( Diyanet Başkanlığı kürsüden öğütler s. 316)  

117-

“ Siz insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyilikleri emreder, kötülüklerden vazgeçirmeye çalışır ve Allah’a iman edersiniz.”

( Âl-i İmrân süresi ayet 110)

           

            Müslümanları niteleyen, ayni kapsamdaki diğer iki ayet-i Kerime de şöyle buyurmuştur.

           

            “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler ve kötü-lüklerden vazgeçirmeye çalışırlar. Hayır işlerinde de birbirleri ile yarış yaparlar. İşte onlar Salihlerdir.” (Âl-i İmran süresi ayet 114 )

 

            Başka bir ayette :

            “ Mümin erkekler de mü’min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve yardımcılarıdır.) Bunlar insana iyiliği emrederler, kötülükten men ederler.” (Tevbe süresi ayet 71)           

 

            Sorumlulukta Eşitlik

Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker konusunda kadın erkek her mü’min, üzerine düşen görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Bu konuda kadın –erkek ayrımı söz konusu değildir.

 

            Yine başka bir ayette de, şöyle buyrulmaktadır,

            “ İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın.” ( Maide ayet 2 )

 

Şiir kitabımdan bir şiir okumaya ne dersiniz?

 

           İSLAM KAYITSIZ VE ŞARTSIZ

 

İlim amel içindir, ezberlemek insanlara anlatmak için değildir,

Önce öğren öğrendiğinle amel et, sonra başkalarına tavsiye edilir.

Önce öğrenir sonrada amel edersen sendeki ilim ilimdir,

İhlası bulunmayan bir amel, içi boş kurtlu bir cevizdir.

 

Önce İslamı olduğu gibi ve doğru olarak dinle ve anla,

İslam kayıtsız ve şartsız, Allah’a teslimiyet ve itaat demektir,

Dünya başına yıkılırsa maneviyatında asla taviz vermemektir,

İhlası bulunmayan bir amel, içi boş kurtlu bir cevizdir.

 

Önce mazeretimiz vardı çocukluk, gençlik, cahildik derdik,

Hakikati bilmiyorduk, Allah’a giden yolu bilmiyorduk,

Şimdi her türlü dini kitap, her camide hatip, TV-de sohbet mevcut,

 

İhlası bulunmayan bir amel, içi boş kurtlu bir cevizdir.

118-

 

Takva sahipleri ve büyüklerle arkadaş ol, cahillerden kaç,

Onlar senin yanına gelirlerse, çok iyi muamelede bulun kalbini aç,

Allah’a ibadetini ve takvanı çoğalt dilin ve kalbinle zikir et,

İhlası bulunmayan bir amel, içi boş kurtlu bir cevizdir.

 

Gaflet ağacı, cehalet suyu ile, tövbe ağacı pişmanlıkla büyür,

Uyanıklık ve marifettullah ağacı, fikir ve tefekkürle büyür,

Allah sevgisi ağacı, takdiri ilahiye teslimiyetle büyür,

İhlası bulunmayan bir amel, içi boş kurtlu bir cevizdir.

 

            Emr-i ma’ruf ve nehy-i münker ile ilgili hadisleri tek tek değil de peş, peşe birkaç hadis yazıp bilginize sunmaya çalışacağım.

 

Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor.

“ Emr-i Ma’ruf yapınız. Yapmazsanız Allahü Teâlâ en fenanızı size musallat eder, o zaman en iyinizin de duası kabul olmaz.”

 

Bekri’s-Sıddık (r.a.) bildirir Efendimiz (s.a.v.)

         “ Günah işleyip de iyileri onlara nahy-i münker yapmadıkları insanlara Allahü Teâlâ en kısa zamanda bir azâb gönderir! “

           

Yine buyurdu:

            “Bir kimsenin zulümle öldürdüğü veya dövüldüğü yerde oturmayınız. Çünkü orada bulunpta men etmeyene lânet yağar.” Yine buyurdu.

            “ Şeraite uymayan bir işin yapıldığı yerde durmak doğru değildir. Şayet orada olursa nehy-i münker yapmalıdır.  Nehy-i münker ne ölümü öne alır, ne de rızkı azaltır.”

 

            Yine buyurdu: ^Allahü Teâlâ, Yûşa bin Nûn aleyhisselâma vahiy gönderip,  “ Senin kavminden yüz bin kişiyi helak edeceğim. Seksen bini iyilerden, yirmi bini kötülerdendir.” ( Yüşa) “ Ya Rabbi, iyileri niye helak ediyorsun? diye sordu.

            Allahü Teâlâ, “ Diğerlerine düşman olmadılar, yemekte, içmekte, oturup kalkmakta ve alış veriş etmede onlardan sakınmadılar.” buyurdu.

           

Yine buyurdu:

            “Allahu Teâlâ, ameli Peygamberler gibi olana on sekiz bin kişinin bulunduğu bir şehirde bunların hepsine azâb gönderdi. “ niçin Ya Resulüllah dediler, Buyurdu ki: “ Zirâ öbürlerine Allah için kızmadılar ve nehy-i münker yapmadılar.”  

 

            

119-

Yine buyurdu:

“ Bütün iyi işler Allah yolunda harp etmenin yanında denizden bir damla gibidir. Allah yolunda harp etmek de emr-i ma’rû’fun yanında bir damla gibidir.”                                      (  Kimya’yı Saadet İmamı Gazali S. 342-343 )

           

            ( Tabiki ), bu önemli görev yerine getirilirken, birtakım güçlüklerle karşılaşılacaktır. Bu tabii bir şeydir. İşte Kur’ân bu noktada da çıkış yolunu gözler önüne sermektedir. Nitekim Yüce Allah, Lokman (a.s.) oğluna yaptığı nasihat üzerinden bize şu mesajı vermektedir.

 

            “ Yavrum Namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret, bunlar yapılması gereken işlerdir.”   ( Lokman süresi ayet 17 )

 

            Bu ayeti-i Kerime ile iyiliği emredip kötülükten men edenlerin sıkıntıya düşebileceklerine işaret edilirken sabırlı olmaları da ayrıca öğütlenmektedir

 

            Dikkat edilmesi gereken:

           

Hadis : No:  5265 Enes (r.a.) rivâyet ediyor:

            “ İlim öğrenmek her Müslüman üzerine farzdır. İlmi layık olmayana öğreten domuzun boynuna yakut, inci ve altın takan kimse gibidir.”

( İbni Mâce, Mukadime: 17 Camiü’s-Sağir, cilt 3, sayfa 1154 )

           

Ferdi olarak bir dakika tefekkür yapalım mı?

           

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hadislerde bir benzetmek yapmaktadır. İlim, lâyık olana, o ilmin değerini bilene öğretilir. Peygamberimiz, yukarıdaki layık olmayanlara ilim öğretmeyi ( domuzların boynuna yakut, inci ve altın takan ) kimseye benzetmektedir. Layık olmayanlara dinlemeyenlere, ilme önem vermeyenlere, ayet okumak, hadis okumak gibi.

 

            Bediüzzaman Said Nursi de şöyle demektedir.

 “ Aslan’a ot, At’a et atmayın.” Diyerek her kese ilminden lâyık olduğu (kişiye öğretmesi )  ve ihtiyacı olan şeyi öğrenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.

           

                       

            Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyuruyor.

 

            “Ey Peygamberim! Rabb’nin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et ( tartış) . Rabb’in elbette yolundan sapanları da doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.” ( Nahl Suresi Ayet: 125 ) 

120-

Allah’ın yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmanın gereklerinden biri de gerektiğinde affedici olmaktır.

            Bu ayet-i Kerimde;

            “ Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”  ( A’raf ,Ayet: 99 )

 

Konuyla ilgili Allah’ım Yalnız Sensin- Sen Şiir kitabından iki kıta  okuyalım mı?

 

BU NE HIRSTIR, BU NE KİBİRDİR

 

Bu ne hırstır, ne mal mülk sevgisidir, kendimizi dünyaya adamışız.

Sanki hiç ölmeyecekmişiz, sanki sırat köprüsünden geçmeyecekmişiz,

Sanki Allah huzuruna hesaba çekilmeyecekmişiz mahşere gitmeyecekmişiz,

Bu ne hırstır! Bu ne kibir! Bu ne mal mülk, dünya sevgisidir.

 

Sanki malı mülkü hep sen yarattın, böbürlenip övünüp durursun,

Sanki ruhu sen yarattın, kendini sen yarattın, kendinle hep övünüyorsun,

Sanki rızkı veren sensin, kainatı idare eden sensin, hep kibirleniyorsun,

Bu ne hırstır! bu ne kibir! ne mal mülk, dünya sevgisidir.

 

 

            Yüce Allah buyuruyor.

         “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır.” ( Nisa Suresi A. 126 )

 

  Başka Ayet’e :                           

            “İnsanları Allah’a davet edip Salih amel işleyen ve: “ Ben Müslüman-lardanım.” diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir.” ( Fussilet Suresi ayet 33 )

 

 

 

            İbni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti.

            “ Küçüklerimize sevgi, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği söylemeyen ve kötülükten sakındırmayan bizden değildir.” ( Ahmet, Tirmizi, İbn Hıbban” Sahih”inde rivayet etmişlerdir.

(Metin Tirmizi’ye aittir, Tergib ve Terhib c. 4. s. 520 )

 

            Tabii ki, insanlara iyiliği tavsiye ettiğimizde, hayra davet ettiğimizde kötülükleri men edip, onları uyardığımız da çok temkinli ve dikkat etmeliyiz,

            1-Karşıdakinin gururunu halk içinde veya yalnız iken kırmamalıyız, 

2- Bilinçsizlikle itham etmemeliyiz,

            3- Kendimizi bilgiç, görüp karşı kişiyi cahil görmemeliyiz,

 

            4- Her şeyi ben bilirim, havasına girmemeliyiz,

121-

            5- Her kesinde hatası olabilir, bizimde hatamız mutlaka vardır unut-mamalıyız ve karşıdaki kişiye de his ettirmeliyiz,

            6-Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker Rabbimizin emrini  yerine getirdiğimizde, çok tavvazu içinde olmalıyız,       

 

            BİR HİKAYE

 

            Zamanında bir kral varmış, o kral atını çok severmiş, bütün yanındaki sorumlulara, şöyle bir ferman göndermiş,

            Kim bana atın öldü derse onun kellesini alırım. Demiş.

            Gel, zaman git zaman o kralın atı ölmüş, hiç kimse krala anlatmaya cesaret edemiyormuş, çünkü, kralın fermanı var kim atın öldü derse onun kellesini uçururum diye fermanı varmış,

            Bir adam ben Kral’a anlatacağım ve sizinde kellenizi kurtaracağım demiş,

            Bu müjdeye her kes çok memnun olmuş;

            O adam Kral’ın yanına gitmiş, Krallım demiş;

            Kral   :  Efendim, demiş,

Adam : şimdi ben senin atın yanından geliyorum.

Kral    :  Evet demiş,

Adam  : Senin atın uzanmış yerde cansız yatıyordu, çok sinekler etrafında uçuşuyordu, 

Kral    :  Eevet demiş,

Adam  :  Atın gözleri yarım kapalı, hiçbir şey görmüyordu.

Kral    :  Evet demiş,

Adam  : Senin atın hiç nefes alıp vermiyordu demiş,

Kral    :  oğlum söylesene atın ölmüş,

Adam  :   o sözcüğü ben değil sen kullandın demiş ve hem kendini hem de oradaki tüm yetkilileri ölümden kurtarmış. 

 

Bu nedenle üsluba çok dikkat etmeliyiz. Emr-i bi’l Ma’rüf  ile nehy-i münker görevini yaparken çok edepli, bilgili ve sabırlı olmalıyız, kalb kırmadan gururu incitmeden, karşıdaki kişiyi bilgisizlikle itham etmeden, kendini bilgiçlikle övünmeden kısacası Yüce Allah’ın rızasını gözetelim ve Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır ata sözünü de unutmamalıyız ki, Emr-i bi’l Ma’rüf  ile nehy-i münker görevini yaparken tüm niyetimiz halis olmasıdır. Yani Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır hiçbir çıkar veya her hangi bir menfaata dayalı olmamalıdır.

Yoksa kaş yapalım derken göz çıkarırız.                  

 

Bunun için Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.

“Emir ve nehyettiği şey’i bilmeyen emri ve nehyi hilm ile söylemeyen, emri ve yasağı rıfk ile yumuşaklıkla bildirmeyen nehy-i münker yapamaz.”

 

(Kimyâ-yı Saadet İmamamı gazali kitabı s.354-355 )

121-

Hasan Basri Hz. der ki: “ Yapılmasını isteyeceğin şey’i, amel etmiş olmak için önce sen yapmış olmalısın.” 

 

Başka bir hadiste :

“ Sizden biriniz bir münker gördüğünüzde eliyle, gücü yetmezse diliyle, onada muktedir olmazsa kalbiyle tavrını belli etsin. Bu sonuncusu imanın en zayıf mertebesidir.” Buyurmuştur.             ( Kütüb-i Sitti c.1, s, 231 )

 

   Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker ile ilgili birkaç örnek verelim mi?

 

Eğer biz Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker-i yapıyorsak,

1--Öncelikle yanlış yapan kişinin halini bilmek gerekir.

2--Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i münker-i -  yapan müslüman kardeşimin,

karşı kişinin yakinen ve hakikaten günah üzere olduğunu yaptığı ibadettin şer-i hükümlere uymadığını bilmelidir. Nitekim bazı köylüler camide namaz kılarlar, rükün ve secdeleri tamam yapmazlar. Böyle namazın doğru olmaya- cağını bilseler, yapmazlar. O halde böylelerine öğretmek lazımdır. Öğretirken de tatlı ve yumuşak söyleyip kişiyi üzmemelidir. Yoksa onu cahillikle, bilgisizlikle itham etmek son derece yanlıştır, Kendisine emr-i bi’l-Ma’rüf yapıldığı zaman özür dilemeli ve kendisine şu hadisi okuyarak hatırlatmalı.

 

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde birisinin eksiğini görüp de kendisini uyarmasan/ söylemesen kıyamete kadar (sen de )  onun yaptığı hatanın- günahın ortağısın buyurmaktadır.

 

Her kesin de eksiği var benimde senden daha çok eksiğim var ama, ben senin şu, veya şu, şu eksiğini gördüm şöyle değil de şöyle, şöyle olması gerekir, ayetlerle, Hadislerle, veya müştehid alimlerin görüşleri ile ikna etmesi gerekir. 

            Başka bir örnek:

            3- adamın biri ipek bir gömlek veya benzeri bir ipekli şey giymiş ise veya, boynuna altın kolye veya parmağına altın yüzük takmış ise bu adamı da ayni yukarıdaki şekilde hilm üzerine çok yumuşakça onu mümkün olduğu kadar yalnız iken görüp kendisine ipekli elbiselerin giymesi ve altın takması erkeklere haramdır, diye uyarılmalıdır, bu konuda hadisler okumalıdır. Adamı ikna etmelidir, ayrıca uyarıcı adamda ipekli giymemiş ve altın takmamış olmalıdır.

            4- Camide toplanıp hesaplaşmak, (mal bölüşmek) camileri seyir haline getirmek, camide gıybet etmek, dedikodu etmek, boş sözler veya fıkra anlatıp gülmek, camide sigara içmek, haramdır. Böyle yapanları uyarılmak gerekir.

 

            5- Ayrıca dedikodu, gıybet nerede yapılırsa yapılsın, her yerde ve her zaman haramdır, her yerde yapılan dedikodu veya gıybet edenleri uyarılması gerekir. 

122-

 Bu örnekleri çokça çoğaltabiliriz.

 

             Konuyla ilgili birinci sayfada azda olsun deyinmiştik tekrar konuyu gözden geçirin.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdu:

Kötülük işleyen kimseye, etrafında bulunan kimseler ellerinden geldiği halde engel olmadıkları taktirde, ölümlerinden önce mutlaka Allah tarafından bir musibete çarptırılırlar.” ( Nura Doğruc. 4 sayfe 2423 )

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“(O peygamber) onlara ma’rüfu  (iyiliği ) emreder ve onları kötülükten alıkoyar.”        (A’râfsüresi ayet: 157 )

 

            Her konuda olduğu gibi Nehy-i Münker hususunda da Peygamber Efendimize uymak gerekir.

            Peygamber Efendimizin yanına bir genç gelip: “ Ya Resulüllah, bana izin ver zina yapayım.” dedi. Ashab-ı kiram hemen kızıp bağırarak galeyana geldiler. Peygamber Efendimiz: “ Onu bırakın.” buyurdu; sonra yanına çağırdı. Dizi dibinde oturtup sordu : “ Ey genç, birisinin anenle bu işi yapmasına razı olur musun? ” genç, “ hayır ”  dedi. Peygamber Efendimiz: “ İnsanlarda razı olmazlar.” Buyurdu, tekrar sordu: “ Kız kardeşinle, yahut halanla veyahut teyzenle böyle bir iş yapmalarını doğru bulur musun? “  Genç “ Hayır” dedi. Peygamber Efendimiz : “ diğer insanlar da doğru bulmazlar” buyurdu ve sonra elini gencin kalbi üzerine koyarak şöyle devam etti: “ Ya Rabbi, bunun kalbini temizle, tercihini koru ve günahını affet.” O genç oradan ayrıldı ve ondan sonra zinaya düşman olduğu kadar hiçbir şeye düşman olmadı.

 

            Sözün davranışa ters düşmesi :

           

            Beyhaki’nin diğer bir rivayetinde Allah’ın Resulü (s.a.v) buyuruyor ki

            “ İsra gecesi ateşten makaslarla dudakları kesilen bir topluluğun olduğu yere götürülünce :

 

            “ Bunlar kim Ya Cebrail? “ diye sordum.

            “ Senin ümmetin yapamadıkları şeyi konuşan, Allah’ın kitabını okudukları halde onu iş ve yaşantılarında uygulamayan hatiplerdir. “ dedi.

                                                                     ( Tergib ve Terhib c.4. Sayfa 524 )

 

            Ukbe oğlu Velid ‘den rivayet edilen Hadiste, Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

 

            “ Cennette olanlar, cehennemde olanlara şöyle seslenirler.”

123-

“ Hangi sebepten cehennem’e düştünüz? Vallahi biz cennete sizden öğrendiklerimizle ( öğrenip) öğrendiklerimizi uygulamakla cennete girdik.”      

Onlar da:

            “ Bizde söylüyorduk fakat yapmıyorduk.( Onun için cehenneme girdik.)“ dediler. ( Teberani “ Kebir”inde rivayet edilmiştir Tergib ve Terhib c.4.sayfa 525 )  

 

            Bu hadisi ikinci kez mükkerer olarak okuyalım her hadis gibi bu hadis te çok önemli olduğu için beş dakika da tefekkür edelim.

 

 “ Sizden biriniz bir münker gördüğünüzde eliyle, gücü yetmezse diliyle, onada muktedir olmazsa kalbiyle tavrını belli etsin. Bu sonuncusu imanın en zayıf mertebesidir.” Buyurmuştur.             ( Kütüb-i Sitti c.1, s, 231 )

 

            Bu hadis ile ilgili Bazı kişilerden şöyle duyuyorum.

 

            Efendim bu zamanda elimizle, dilimizle, Emr-i Bi’l Mar’uf veya Nehy-i münker yapamayız veya yapamıyoruz, elle ile ancak devlet, dil ile Alimler yapar elimiz den gelinceye kadar kalben kalbimizle tavrımızı belli ediyoruz, dediklerini çok duydum.

            Bana sorarsanız her kes yani her müslüman bilgisine, takvasına ilmine göre gerek elle, gerek dil ile gerek ise kalbiyle, Emr-i Bi’l Mar’uf veya Nehy-i münker

yapabilir. Çünkü: her canlı kendi midesine göre su içer bazı canlı iki varil su içer bazı canlı bir damla su içer, demek istediğim her kes kendi ilmine göre, maddi durumuna göre takvasına göre  Emr-i Bi’l Mar’uf veya Nehy-i münker yapabilir.

            Şöyle ki: Her müslüman evinde akrabalarında, yemek yerken su içirken emri-i Bi’l Mar’uf yapabilir, mesele, her yemeğe  veya su içmeye başlarken, azıcık sesli olarak Bismillahirahmanir’rahim, derse yedikten veya içtikten sonra, Elhemdülillah, derse, yatarken kalkarken kanepede oturken, arabayı kullanırken, dışarıya çıkarken, evine girerken, iş yerini açarken veya giderken Bismillahi Rahmanırrahim  derse, işte buda yanındakine bir mesajdır ve buda emril bilmaaruf tur  

            Ayrıca: Her müslümanın en azından  Eliyle yapabilecek,  Emr-i Bi’l Mar’uf veya Nehy-i münker. Kendi eliyle kazandığı paradan, ilim öğrenme ve öğretme yuvalarına yardım yapabilir,

            Her müslüman en azından, bir toplulukta gıybet, dedikodu yapılıyorsa o cam atı ikaz edip dedikodunun haram olduğunu söyleyebilir. Camide konuşuluyorsa onları diliyle ikaz edip camide konuşmak haramdır, diyebilir. İlmine göre takvasına göre camide, kitapta televizyonda dini bilgi öğrendiğini, eşine, çocuklarına, arkadaşlarına, sevdiklerine aktarabilir, paylaşabilir. Bir yakını arkadaşı veya komşusu içki içiyorsa onu güzel lisanla uyarır, içkinin cana mala ve ahirete hem zararlı ve hem de haram olduğunu anlatabilir, namaz kılmayanlara, veya namaz kılıp da şartını yerine getirmeyenler. oruç tutmayanlara, hac’a, 

124-

gitmeyenlere, zekat vermeyenlere, yakınları yarı çıplak sokaklarda gezenlere kısacası Allah’ın emrine ve Peygamberimizin sünnetine uymayanları şu ayetle ve başka ayet ve hadislerle korkutup diliyle uyarır. Ve böylece  Emr-i Bi’l Mar’uf veya Nehy-i münker emrini yerine getirmiş olur. tabi ki, süreklilik ister. Ayet şudur.

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor. ,

            “ O gün yüzleri ateş içinde evrilip çevrilirken: “ Eyvah bize: keşki Allah’a itaat etseydik.”  diyecekler.

           “  Ey Rabbimiz, doğrusu bizler reislerimize ve büyüklerimize uyduk. Onlarda bizleri yanlış yola götürdüler.”

           “ Ey Rabbimiz, onlara azabın iki katlısını ver ve onları büyük bir lânetle, lânetle (Rahmetinden koğ)   (diyecekler. ) ( El- Ahzap süresi Ayet: 66-67-68 )

 

 

 

 

            Sonuç:

 

            Emr-i bi’l-mar’rüf ve nehy-i ani’l-münker yerine getirenlerin hiçbir maddi beklentisi olmamalıdır. Çünkü onun maddi ve manevi gıdası ihlas ve samimiyettir, tek amacı Allah rızasıdır, O’nun rızasını kazanmaktır. 

İçerik