1-Kitap Kapağı

2-Kitap ozeti

1—NO’LU,  BU KİTAP’TA
Yüce Rabbimin bana verdiği lütuf ve yardımı ile yaklaşık yüzlerce kitaplardan faydalanarak araştırıp yazmakta olduğum ve sizlerin okunmasına sunduğum  bu kitaplar eliniz de, eviniz de, iş yerinizde ve arabanızda olması gereken , her kesin seviyesine göre okunması ve anlaşılması çok kolay ve sade dil tercih edilip, bilgi küpü bir kitaplar olarak hazırlanmıştır.

1--“ E Ü Z Ü “ Düşmanımız olan şeytan-ı çok iyi tanımamız için oldukça çok, çok geniş bilgi içermektedir.

Yüce ALLAH Teâlâ bir ayetinde şöyle buyuruyor.
> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz.<  ( Fâtır süresi ayet 6 )

 2--“ BESMELE “ nin açıklanması ve detayı  hiç bir kitapta bulunamayacak kadar bilgi doludur.

 3--“MÜSLÜMAN “ Nasıl olmalıdır, tefekkürle okunması gereken bir kitaptır.

4--“ S E L A M “  Kimlere Selam verilir kimlere Selam verilmez  selam ile ilgili çok geniş bilgi  içermektedir.

NAİF GÜNAŞAN
BİTLİS / HİZAN

3-NAİF GÜNAŞAN KİMDİR

Naif Günaşan Kimdir: Özet:

1949 yılında Bitlis ili Hizan ilçesinde doğdu. Öğremini Hizan ve Bitliste yaptı. Fotoğraf ve terzilik sanatları ile uğraştı. Uzunyıllar Hizan belediyesinde katiplik, başkatiplik, muhasebe md. Yazı işleri müdürlüğü, ayrıca ek görev olarak, son havadis gazetesinde, Hürriyet gazetesinde, TRT’de ve Anadolu ajansında yıllarca muhabirlik yaptı.

Bölgede bir çok yeniliklere öncülük yaptı, bir çok belediye kuruluşunda hizmetler yaptı, bir çok kültürel sosyal faaliyetlerde yer aldı. Belediyeden ve diğer hizmetlerinden bir çok ödül aldı.

1996 yılında emekli olan ve Ankara’ya yerleşen şair ve yazarın Emekli olduktan sonra dini konular üzerinde yoğun araştırma yaptı ve  yaklaşık  2250 sayfa  kitap yazdı bunları bölüm lere ayırarak 15 kitap haline getirip tüm Müslümanların hizmetine sunmuştur.  Ayrıca yine dini konu içerikli  3 Şiir kitab-ı yayınlamıştır,  şiir kitapları ile birlikte  18 kitab-ı var yine araştıram ve yazma devam etmektedir . Naif Günaşan evli ve dört çocuk babasıdır.

E-mail:     naifgunasan13@hotmail.com

4-Giriş

G İ R İ Ş

Ya RABBİ, bu kitapları bana lütf edip yazdırdığın için  SENİN  rızan oluncaya kadar SANA Hamd ve şükür ediyorum, Hz. Muhammed’e ne kadar layık ise o kadar o’na Salat ve selam eyle.

YA RABBİ, SENİN  lütuf ve yardımınla  vesile olup yazdığım içindeki konulara göre isim verdiğim toplam 2250 sayfayı geçen toplam 18 kitap naciz eserlerimizi okuyan, okutan, dinleyen bütün ümmeti muhammed’in kalplerini, kabirlerini ve beyinlerini nurlandır, mekanlarını cennet-i âlâ eyle her iki cihanda onları mutlu ve huzurlu eyle.  Yüce Rabbimin bana verdiği lütuf ve yardımı ile yaklaşık dört yüzlerce kitaplardan faydalanarak araştırıp yazmakta olduğum ve sizlerin okunmasına sunduğum  bu kitaplar eliniz de, eviniz de, iş yerinizde ve arabanızda olması gereken , her kesin seviyesine göre okunması ve anlaşılması çok kolay ve sade bir dil  olarak hazırlanmış her müslümanın okuması ve okutması  ayni zamanda tatbik etmesi gerekir.

Bu kitap yaklaşık 1000 bin  dini kitapların özüdür. Nasıl bir arı çiçeklerin özünden  bal topluyorsa, bende teşbih de hata olmasın, o çok kıymetli dini kitaplardan sabırla, özveri ile, Allah Teâlâ’nın lütuf ve yardımıyla  Allah Teâlâ’nın emirlerinden, Peygamber Efendimizin ( s.a.v. ) tavsiyelerinden çıkmadan haddimi  aşmadan fetva işlerine de girmeden her kesin evinde, elinde, iş yerlerinde olması gereken bir  dini bilgi küpü 18 kitap olarak hazırlandı.  

Tabiî ki, zaman zaman kendi görüşlerimi de katmışımdır, yaklaşık 19 yıl dini konular üzerinde araştırma yapan   bunca yıl ve ömrü kütüphanelerde geçen ve  yüzlerce kitap okuyup inceleyen ve yazan kişi kim olursa olsun tabi ki görüşleri kırmızı çizgiyi aşmadan,  Allah’ın ve Peygamberin rızası doğrultusunda  bazı konulara yorum yapması veya tefekkür niyetiyle yaklaşması yazması  doğaldır / tabiidir. Zaten o olmazsa olmazdır.

 Allah Teâlâ bana az veya çok,  lütuf ettiği ilmi sizinle içtenlikle paylaşmak istiyorum.

Çünkü:

Yüce  Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim de Şöyle buyuruyor.;

“ İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun, işte kurtuluşa erenler onlardır.” Âl-i İmrân ayet : 10

 Benim tek amacım,  Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak ve sizlerin duasını almaktır.

            Ayrıca :  Titizlikle hazırlanan bu kitaplar her yaştakine, hitap ettiği gibi her nesle ve her kültür seviyesine de hitap edecek şekilde hazırlanmıştır.

Hatalarım yanlışlarım olabilir, bunlardan da ALLAH’ Teâlâ’ya sığınıyorum. bunların giderilmesi için Yapıcı ve faydalı,  tavsiye ve önerilerinizi de her zaman beklerim. Bu kitapları okudukça ilmimiz ve bilgimiz artıkça YüceRabbimize Hamd ve şükür edeceğiz, RABBİMİZİN  ne kadar Rahmeti çok olduğunu düşünüp tefekkür ederek,kulluk görevimize bilinçli bir şekilde sarılıp,ihlaslı olarak kulluk görevimizi yapacağız İnşallah.

Bu günleri Rabbim bana gösterdiği için O’NA milyar defa Hamd ve şükür ediyor.Allah Teâlâ’nın rahmeti berekiti yardımı hepimizin ve bütün Müslümanların üzerinde olsun. 24.10.2016

 

Saygılarımla.

Naif Günaşan

5-Takdim

T  A  K  D  İ  M

Yüce Allahu Teâlâ’ya Hamd, Resülüne ve Ali’ne selat ve selamlar olsun.

Rabbimin ıslah-ı ve hidayeti bütün insanlara nasip olsun ve ilahi Rahmeti bütün Müslümanların üzerine olsun                                                                                                                                                                               

Sayın okuyucular !

Elinizdeki bu eserin yazarı Naif Günaşan’ı çocukluğundan beri tanımakta ve sevmekteyim. Özüne ve sözüne güvenmekteyim.

Şöyle ki: Benim amcam oğlu ve hocam olan uzun yıllar dini tedrisatta bulunan Merhum Hüsamettin Saruhan’ın 1951-- l961 yıllarında okurken, henüz ilk okul çağında olan Naif Günaşan, ilim tahsiline çok meyilli ve  çok severdi. , asil ailesinden almış olduğu terbiye ile saygı gösteriyordu. İlme ve okumaya olan aşkı ve heycanı geleceğini yansıtıyordu.

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra gördüm ki ona karşı olan sezgim umudum / tahminim gerçek olmuştur.

Yüce Allah Teâlâ’ya Hamd olsun Naif’imizin saçlarına kar yağmış, okumuş bir çok kamu hizmetinde bulunmuş, emekli olmuş, kaleme sarılmış Yüce Allah’ın lütfüyle bir çok eserler yazmıştır.  

İnsan oğlunun; doğumundan ölümüne kadar madden ve manen çaba göstermesi kendisini geliştirmesi kendisini ilme vermesi tabii hakkıdır.

 İnsan oğlu gayri ihtiyari hatalı olabilir. Yeterki kasıtlı olmasın. Niyeti yalnız Allah’ın  rızasını kazanmak, ilim yaymak insanlara faydalı olmak için olsun.

Yazılan eserler her kesim okuyucunun seviyesine hitap etmektedir. Gerçekten  Araştırma çok derin ve çok yönlü yapılmış, çok çok dikkat ve titiz davranması dikkatten kaçmamıştır. Bilakis, önemli konuların kaynaklarını  ayetlere ve hadislere dayatması, kadar güzel bir şey yoktur. diğer dökümanları da büyük alim ve müctehidlerin kitaplarından faydalanması Bu eserler Kimisine göre sadece bir hatırlatma bilgisini perçinleştirme, kimisine görede çok faydalı çok yönlü ilmi bilgi verilmiştir, çok rahatlıkla diyebilirim ki, bu kitaplar ilim ve bilgi hazinesi olduğu gibi, kitabın okunması da bıktırıcı değil tam tersine çok akıcı ilgi ve tefekkürle  okunacak bir kitaptır. 

Bu vesile ile Kardeşim Naif Günaşan’ı bu çalışmalarından dolayı en samimi duygularımla tebrik eder bundan sonraki çalışmalarına da başarılar diliyorum.

 Hizmetlerinin rızayi ilahiye  muvafık olmasını niyaz ediyorum.

Tevfik Yüce Allah’u Teâlâ’dan dır.  2016. 24.Mart saat  -15-30               

Bitlis’li  Mahmut SARUHAN   Emekli Müftü.

6-BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM

BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM

Sayın Okuyucu,

                  ALLAH TEÂLÂ’ya HAMD OLSUN  bu kitap çok yönlü yazılmıştır, birinci yönü dolu, dolu AYETLER, ikinci yönü, Sahih HADİSLER  üçüncü yönü, İSLÂMİ İlmihal, dördüncü yönü AKAİD, beşinci yönü FIKIH, altıncı yönü, tefekkür, alimlerin görüşleri şiirler ve gerçek  hikayelerle yaklaşık binlerce  dini kitaplar araştırılıp bilgilerinden çok büyük ölçüde faydalanılmıştır.

                   Yıllardır hayalim olan dini kitap yazma arzu ve isteğimi, Yüce RABBİM bana lütf etti yaptığım dini konular araştırmalar. Sonunda,  kafamdaki veya hayalimdeki 1000 sayfa yazmayı planladım RABBİM bana  2250 sayfalık 18  bilgi küpü kitap yazmayı nasip etti, Bu kitap her kesin evinde çantasında arabasında elinde olması gereken bir kitap olacak inşallah,  Rabbimden isteğim budur.

             Olur ki Yüce Allah Bu kitabın vesilesiyle hem beni hem de okuyanı, okuduğunu tatbik edeni,dağıtanı, bu hususta her türlü hizmet edeni af eder.

             Yüce Allah Yusuf Süresinin 87. ayetinde şöyle buyurmuştur.

         Kafirlerden başka hiç kimse Allah’dan ümüdünü kesmez. “ Buyurmuştur. Bizde ümütliyiz, inşallah BU KİTAPLAR kurtuluşumuza vesile olabilir inşallah..                                                 

         Her yönü ile ALLAH bana yeter. ALLAH, dünyada ‘da âhirette de bütün aleme ve bana kafidir. Ben O’na teslim olmuş O’NA  içtenlikle NİĞ’MEL VEKİL  demiş  bir kulluyum   SAYGILARIMLA

          Naif Günaşan     

 

7-Münaccaat –DUA

        ALLAH TEÂLÂ’YA KISSA BİR  MÜNACAAT / DUA EDELİM Mİ?

 

          YA RABBİ, SENİN YARATTIĞIN VE YARATACIIN BÜTÜN CANLI VE CANSIZ VARLIKLARIN SAYISI VE AĞIRLIKLARINCA,  SANA HAMD VE ŞÜKÜR EDİYORUZ,

          YA RABBİ,  YAĞDIRDIĞN VE YAĞDIRACAĞIN YAĞMURLAR, KARLAR, DOLULARIN SAYISI VE AĞIRLIKLARINCA, NOTRÖN VE ATOM SAYILARINCA DA SANA HAMD VE ŞÜKÜR EDİYORUZ.

          YA RABBİ,  BU SAYILAR VE AĞIRLIKLAR KADAR DA HZ. MUHAMMED’E VE BÜTÜN PEYGAMBERLERE SELAT VE SELAM EYLE.

          YA RABBİ, BİZE HAKKI GEÇEN TÜM KULLARINDAN RAZI OL VE ONLARI SEN RAZI ET.

          YA RABBİ, AKİBETİMİZİ, HAYIR EYLE, BİZLERİ MÜMİN OLARAK YAŞAT, MÜMİN OLARAK, VEFAT ETTİR, MÜMİN OLAR DİRİLT.

           YA RABBİ, BİZ HEP SENİN MESCİTLERİNE GELİP YALNIZ SANA İBADET EDER YALNIZ SENDEN YARDIM BEKLERİZ, YALNIZ SENİ TEK İLLAH BİLİRİZ, BİZLERİ ŞEYTANIN ŞERRİNDEN, NEFSİMİZİN ŞERİNDEN ,SANA SIĞINIYORUZ.

           YA RABBİ, ANNEMİZİ BABAMIZI VE TÜM AKRABALARIMIZA, BU KİTAPLARI OKUYAN HER KESE RAHMETİNLE MUAMELE ET, ONLARI CENETİNLE CEMALİNLE SEVİNDİR.

           YA RABBİ EVİMİZE GELEN MİSAFİRE  BİZ İKRAM EDİYORUZ, RABBİM BİZ SENİN MESCİDİNE  HUZURUNA GELİYORUZ, SANA MUHTAÇ  ELLERİMİZİ AÇIP ACİZ VE BİR HİÇ OLDUĞUMUZU VE  SENDEN, BİZİ AF VE MAĞFFİRET İLE CEHENNEM’DEN KURTULUŞ, CENNETLE BİZİ SEVİNDİRMEN İÇİN İKRAMINI BEKLİYORUZ.

             YA RABBİ, BİZ GÜNAHKARIZ, AFFINA GELDİK, AĞLIYORUZ, İNLİYORUZ RAHMETİNE SIĞINIYORUZ, GÜNAHLARIMIZI İTİRAF EDİYORUZ, AMA HAŞA BİZ İNKARCI DEĞİLİZ, İSYANCI DEĞİLİZ, SENDEN  YİNE SANA SIĞINIYORUZ.

             YA RABBİ, SEN ŞAHİT OL Kİ,” EŞHEDÜ ENLÂİLÂHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN EBDUHU VE RESÜLUHU KELİME-İ ŞAHADET GETİRİYORUZ,

           YA RABBİ SENİN TÜM NOKSAN SIFATLARDAN TENZİH EDERİZ.

           YA RABBİ, SANA HAKKIYLA KULLUK GÖREVİMİZİ YAPAMADIK, SANA HAKKIYLA ŞÜKÜR EDEMEDİK, SANA HAKKIYLA ZİKİR EDEMEDİK, SENİ HAKKIYLA BİLEMEDİK, ,  AMA,  SENİ HAKKIYLE TEK RABBİMİZ TEK İLLAH OLARAK  BİLDİK, BUNA İNANDIK VE SANA İBADET ETTİK VE EDECEĞİZ. BİZ KULLUZ BİLEREK VEYA BİLMEYEREK  GÜNAH İŞLEDİK BİZLERİ AF EYLE

          YA RABBİ,  RİYAKARLIKTAN, MÜNÜFIKLIKTAN, FASIKLIKTA VE  KİBİRLİKTEN RIZAN OLMAYAN BÜTÜN HAREKETLERDEN SANA SIĞINIYORUM, AYRICA NEFSİMİN VE ŞEYTANIN HİLELERİNDEN YİNE SANA SIĞINIYORUM.

            YA RABBİ, BİZ DUA ETMESİNİ BİLMİYORUZ, DUALARIMIZI KÂBEDE YAPILAN, MESCİD-İ  HAREM DE MESCİD-İ AKSADA, MESCİD-İ NEBEVİ DE, VE TÜM MESCİDLERDE YAPILAN VE  YAPILACAK DUALARA İLHAK VE MÜSTECAP EYLE.

            YA RABBİ, DUALARIMIZI, BÜTÜN VELİLER, EVLİYALAR HATIRINA, BÜTÜN MELEKLER HATIRINA, BÜTÜN PEYGAMBERLER HATIRINA, HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’MİN HATIRINA, KUR’ÂN-I KERİM VE KUR’ÂN-I KERİMDE GEÇEN İSMİ-İ AZAM HATIRINA, ESMA-İ HÜSNADA GEÇEN 99 ADIN SIFATIN HATIRINA, VE ALLAH C.C. MÜBAREK İSMİN HATIRINA YAPTIĞIMIZ VE YAPACAĞIMIZ DUALARI VE İBADETLERİ KABUL VE MAKBUL EYLE, GÜNAHLARIMIZA DA BAĞIŞLA . 

            ALLAH’IM CENNET’TE SENİN CEHENNEM DE SENİN TAKTİR DE SENİNDİR,

(AMİN )       (   EL-FATİHA )  

8-EUZÜ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla   

Yüce ALLAH  nahl süresinin 98.ayetinde, şöyle buyuruyor.

 Kur ân’i Kerim-i okumak istediğin   zaman, evvela kovulmuş şeytan-ın ( vesvesesinden ) ALLAH’a sığın.”  (Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim  de. ) 

   E U Z Ü

 Şeytan, cinlerdendir. Amali ile meleklerin hocası durumunda idi,  adı da  “ Haris “ idi, neden şeytan oldu, konu ile ilgili bazı ayetlerin meâlini okuyup, ön bilgi sahibi olduktan  sonra,  çok detaylı genişçe mel’un, şeytan, iblis’i tanımayla ilgili  konumuza ayatlerin meali ile başlayalım.

            Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

            Gerçek şu ki, önce sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: “ Adem’e secde edin!” dedik; hemen secde ettiler, ancak iblis secde edenlerden olmadı.”

            Allah: “Sana emrettiğim halde secde etmemene ne engel oldu.”dedi. “Ben ondan hayırlıyım beni ateşten yarattın,onu ise çamurdan.” dedi.

            Allah: “ Hemen in oradan, orada büyüklük taslamak ne haddine, haydi çık çünkü sen alçaklardansın!” buyurdu.

            İblis: “Dirilip kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver! dedi.”

            Allah: Haydi mühlet verilenlerdensin.”buyurdu.

            İblis : ”Öyle ise andolsun ki, beni azdırmana karşılık bende onları saptırmak için her halde senin doğru yoluna oturacağım.

            Sonra onlara önlerinden arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sende çoğunu şükredici bulmayacaksın.” dedi.

            Allah : “Çık oradan yerilmiş, kovulmuş olarak! Andolsun ki, onlardan her kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi tamamen sizinle dolduracağım.

            Ve ey  Âdem, zevcenle birlikte cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin ve şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın!”dedi.

9-EUZÜ

 

           Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp açmak için ikisinede vesvese verdi ve: “ Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.” dedi.

            Ve: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi istiyenlerdenim.” İkisine de yemin etti.

            Bu şekilde onları kandırıp / aldatı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de  ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerine üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara : “ Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?” diye seslendi.

            Onlar: “ Rabbimiz biz kendimize zülm ettik; eğer Sen bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.

            Allah: “ Kiminiz kiminize düşman olarak ininiz! “buyurdu. ( Â’raf süresi ayet: 11,den 24,e-  kadar )

            “ Yalnız iblis ( şeytan )  kibirlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.” Sâd Süresi ayet: 74 )

 Allah:  “O, halde çık oradan; çünkü sen artık kovulmuşsundur. Ve bu lanet ceza gününe kadar üzerindedir.” dedi. ( Hicr süresi ayet 34-35)

Yüce Allahu Taâlâ’ya karşı gelen ve bütün Müslümanların düşmanı olan şeytan-ı tanımaya çalışalım. Yüce Allahü Teâlâ  Kur’ân-ı Kerimde ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şeytanı bize nasıl tanıtmışlarsa öyle tanımaya çalışacağız çünkü en büyük kaynağımız, Kur’ân ve hadislerdir, bunun yanında müctehid alimlerin görüşlerinden ve elimizdeki diğer kaynakları araştırıp, şeytanın bütün pis yüzünü ne kadar mü’minlerin düşmanı olduğunu ne vesveseler ürettiğini, nice, nice insanları kandırıp helak ettiğini  yazmaya bilgilenmeye çalışacağız inşallah.

            Şeytan-ı her müslümanın çok iyi tanıması lazımdır.çünkü Allah Teâlâ gizlide ve aşikarare de taatte ve masiyette onunla savaşma emrini vermiştir. Savaşacağımız şeytanın iç ve dış yüzünü bilmek nasıl tedbir alacağımızı öğrenmek, nasıl kendimizi o lanetiden muhafaza edeceğimizi vesveselerinden uzak kalmamız  için şeytan ile ilgili her türlü bilgiye sahip olmamız gerekir. 

            Çünkü iki Devlet dahi savaşmaya kalkarlarsa, birbirlerinin silahlarını, tanklarını, uçaklarını, savaş gemilerini, askerlerini ekonomik durumlarını vuracakları mevzi ve hedeflerinini belirlemek ve tesbit etmek durumdadırlar, yoksa gözü kapalı, git üç tane bom ba at, gel askerini gözü kapalı gönder onlarıda vursunlar o savaş öyle olmaz ve o savaşta asla kazanılmaz. Kısacası karşındaki düşmanının bütün durumunu bileceksin ona göre tedbir alıp savaşacaksın o zaman bilinçli savaş olur

            Bu nedenle şeytanla ilgili savaşı kazanmamız için imkanlar içinde ayetlerle, hadislerle büyük müctehid alimlerin görüş ve tasfiyeleri ile şiirlerle hikayelerle, o lanetlinin hile ve vesveselerini bütün çirkin yüzü ile bilgilerinize sunmaya çalışacağım.  Düşmanımızı çok iyi tanıyalım ki tedbirimizi alalım ve  o düşmanımız olan melun şeytan-ı lane ile  yapacağınız savaşı kazanalım .yoksa, onun arkadaşı oluruz Allah Teâlâ bütün Müslümanları şeytanın şerrinden vesvesesinden ve kötülüğünden korusun. Şeytanla yapılan savaşı dilerim Allah’tan bütün müslümanlar kazansın.   

            Şunu hiç unutmamalıyız ki, her müslüman daima şeytandan kaçmalı ve onun şerrinden korunmak için Yüce Allah’a sığınmalı ve bol dua etmelidir. Çünkü şeytandan korunmak yine Yüce yaratanımızdan gelen bir  emir gereğidir. İşte ayet:

            “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’rrâf Süresi ayet 200 )

10-Şeytanın başka isimleri

Kur’ân-ı Kerim de  on sekizi çoğul olmak üzere seksen sekiz yerde şeytan on bir yerde de iblis kelimesi yer almaktadır.

            Şeytan, Allah’ın rahmetinden kovulmadan önce adı  Haris “ idi. Yukarıdaki ayette belirtildiği gibi şeytan Allah’ın emrini kibrine yediremidiği içn Adem’e secde etmediği için kâfirlerden oldu. Ve bu nedenle Allah’ın rahmetinden kovuldu ve şeytan / lanetli oldu.

Şeytan’ın başka isimleri ise : İblis, İfrit, Garür, Habis, Tağüt, Marid, Müflis, ve lânetli,

            Şeytan: ( Şeytân veya şeyâtin ) ve yukarıda tüm isimlerinin özet anlamı: Genel olarak yahudi ve hırıstıyan geleneklerine göre de: Şeytan aldatıcı, sınayıcı, yalancı, ayartıcı, âsi, yer altı dünyasının, cehennem Efendisi, Allah’ın insanın kadim düşmanı, ruhu satın alan, tefecilik düzeni tavsiye eden normu ve ahlakı bozan anarşiyi telkin eden, (her) kötülüğün kaynağı somut bir varlık olumsuz özellikler atf edilmiş olarak kabul edilmektedir. ( Türkiye Diyanet vakfi  C.9.Sayfa 100-101 )  

                                    Yüce ALLAH  nahl süresinin 98.ayetinde, şöyle buyuruyor.

 Kur ân’i Kerim-i okumak istediğin   zaman, evvela kovulmuş şeytan-ın ( vesvesesinden ) ALLAH’a sığın.”  (Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim  de. )  

        “ Eüzü’ nun  anlamı :

             Eüzü kelimesi bilnidiği gibi Arapça bir kelimedir, yine Arapça olarak şu manaları taşır ve ayrıca şeytanın korktuğu şunlardır.

              İstiâze, İsticare, İltica,  Maazellah :   Bu dört kelimenin birleşik açıklamasını yapalım!

               İstiâze :  Neüzü billah, el-iyâz-i billâh diyerek doğrudan doğruya Allah’a sığınmak  ve ondan acilen koruma talebinde bulunmak, Allah Teâlâ’nın yardım ve imdadına sığınma. Allah’ın merhametine sığınmaktan başka çare yoktur. başka anlamı, birinden kaçıp, Allah’a sığınma,

  Allah Teâlâ benim kurtarıcımdır. Tüm kötülükleri benden atandır. Tüm korktuğum şeylerden  tek sığınağım, Yüce Allah ‘dır

   Bir müslüman  İstiâze, etmek istediği zaman “ Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim.”   derse/ okursa, Yüce Rabbimizin koruması altına girmiş olur.

.             Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

  “ Sana şeytandan ( şeytâni ) bir dürtü olacak olursa, hemen Allah’a sığın”( Fusilet süresi Ayet 36)

Ayrıca “(Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim.)” de,

         Resullulah S.A.V. Efendimizden bir hadiste Cebrail Aleyhi-s selam bana,

   ”Eüzü bi-llahi mine-ş-şeytani-r-racim. “  de buyurdu. oda levh-i mahfüz dan ona böyle öğrettildi.

11-Eüzübillahi minneşeytani—r-racim’in ANLAMI

(Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim.) ‘in

Anlamı :   

   Racim, lanet olunandır, başka bir mana ile şu anlama gelir. ALLAH Teâlâ, Adem peygamberi yaratınca, secde etme emrini, iblis terk   ederek, emre karşı gelmiş ve bu yüzden ALLAH-ın lanetine uğramıştır. Yüce dergahtan lanetlenip atılmıştır, Onun bu durumu karşısında, melekler dahi, onu kovmuşlar gökten yere fırlatıp atmışlardır. Lain iblise, Allah’a sığınma durumundan daha zor gelen hiçbir şey yoktur. biz de     Eüzü bi’llahi mineşeytani-racim”  deyip, “  Allah Teâlâ’nın huzurundan rahmetinden kovulmuş ve taşlanmış olan   Şeytan aleyhil’lâ’ne’nin şerrinden Allahu Teâlâ’ya sığınalım başka sığınacağımız yer veya yapacağımız bir şey yoktur. Zaten Allah bize ve tüm kainata da yeter. Biz Allah Teâlâ’ya güvendik ve O’na tevekkül ettik. O bizim Rabbimiz ve bizim koruyucumuzdur O bize de yeter,  bütün kainata da yeter.             

            Sözlükte Şeytanın anlamı;  Şeytanca, / İblis’lik Hile, fitne, fesad ve vesvese vermek, lain lanetle kovulup atılmıştır. .

            Yüce Allah Teâla şöyle buyuruyor. 

>> Gerçek şu ki, iman edip de Rabbin Tevekkül edenler üzerinde onun(Şeytanın ) hiçbir

hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. << ( Nahl süresi ayet 99-100 )

            Şunu bilmeliyiz ki: İblis/ şeytan  tüm Müslümanların  düşmanıdır. Allah Teâlâ’nın tüm yarattıklarının içinde ilk isyan eden de o şeytan-ı lane’dir. ilk isyan ettiği için ilk ölen de odur. Zira bir kimse, Aziz Celil Allah’a  asi gelir ise… o ölüdür. Bu manada gelen bir  kudsi hadiste; Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur.

            “ Halkımdan ilk ölen iblistir. “

            Ayni zamanda, Allah Teâlâ’nın sevdiği kullarından, Peygamberlere, sıddıklara, halkı arasında seçtiği kullara  hemen her kese  ( her müslümana ) düşmandır.

            Bir kul üzerinde iblisten daha zorlu bir şey yoktur. hepimizin çok, çok sakınması gerekir. şayet sakınmaz ise gideceği yer helaktir yani cehennemdir.  Şayet sakınır da cihadı bırakmaz ise ( yani şeytanla , nefsiyle savaşır ise Rabbinin emirlerine uyarsa ) Allah-u Teâlâ’nın fazlı ve rahmeti ile kurtulur.

            Allah-u Teâlâ bizi ve bütün Müslümanları iblis’in ve onun ordusunun şerrinden korusun

            Lâ havle velâ guvvete illâ billah,  ( Güç ve kuvvet ancak Yüce Allah Teâlâ’dandır.

            Şunu  kesin bilmeliyiz ki, şeytanın varlığı, meleklerin ve cinlerin varlığı gibi kesindir. Melekler, insanın hayır ve iyiliğe kavuşmasını isterler. Şeytan ise, nevsin gözüne şirin  gözüksün diye, hep şer ve kötülükleri süslü gösterir ve insanı hayır işlemekten, güzel ve faydalı ameller yapmaktan alıkoymaya çalışır. 

Gelelim, daima insanlığı kötülüye sürükleyen şeytan-ı laneyi iyice tanımaya:

Şimdi konumuza ayetle devam edelim.

12-Şeytanın sevdikleri ve sevmedikleri_okuyup ibret alalım

Yüce ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Ey İnsanlar, haberiniz olsun ki,  Allah’ın va’di muhakkak gerçektir. Sakın ha o dünya hayatı sizi aldatmasın ve sakın o aldatıcı şeytan, sizi Allah’a karşı aldatmasın!”

 >> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz. çünkü o, etrafında toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder.”      

                                                                                                                                                                                                ( Fâtır süresi ayet,5- 6 )

           Yüce Allah her şeyi ve konuyu bize açık, açık bildirmektedir, ama biz bazılarımız hala uyanamadık, hala gafiliz, hala dünyalık işlerle daha çok meşguluz, hala, kulluk görevlerimizi ihmal ediyoruz, hala şeytanın uşuğı ve piyonuyuz, Allah bütün müslümanları hidayet etsin, şeytanın şerrindern ve vesvesesinden korusun.

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Meleklere: Âdem’e secde edin! Dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler. o secde edenlerden olmadı.” ( Â’râf süresi ayet 11)

            “Allah buyurdu ki : “ Haydi defol! Onlardan her kim sana uyarsa, biliniz ki cehennemde sizin cezanızdır. Hem de mükemmel bir ceza!” ( İsrâ süresi ayet 63) 

“ Yalnız iblis ( şeytan )  kibirlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.” Sâd Süresi ayet: 74 )

                Görülüyor ki iblis  Allah-u Teâlâ’yı inkar ettiği için değil, Allah’ın emrine itaat etmediği için kâfir olmuştur.

            Şeytan Âdem Aleyhisselam’dan üstün olduğunu iddia ederken melekler arasındaki yerini de kayıp etmiştir.

            Allah-u Teâlâ’nın bu gadabı karşısında şeytan korktu,  son çare olarak kıyamete kadar kendisine mühlet verilmesini istedi.

            “ Rabbim! Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.” ( Sad,79 Hicr, 36 )

            Yüc e Rabbimiz, şeytanın bu isteğini kendisine verdi ve şöyle buyuyurdu:

            “ Sen mühlet verilenlerdensin.” ( A’raf süresi ayet 15  )

            Biz müslümanlar, şeytani laneden , Allahü Teâlâ’ ya sığınma:

            Evelâ Allah (c.c.)’a sığınma,  himayesine girme, bu mevzuda en önemli olan bir husstur. Allahü Teâlâ Kur’ân’ı Kerim’de kullarına emrettiğide budur.

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Sana şeytandan ( şeytâni ) bir dürtü olacak olursa, hemen Allah’a sığın”  (Yâni “ Eüzü billahi mine’ş-şeytâni’r-racim ” de.”   Fusilet süresi Ayet 36)

            Başka ayette ise, Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ De ki: Rabbim, şeytanların kışkırtmalarından ( vesveselerinden ) sana sığınırım.”

            “ Rabbim onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”

                                                               ( El-Mü’minün süresi Ayet 97-98  )

Bu üç ayeti ezberlemeyi de ihmal etmeyiniz Ayrıca;. İleri ki, sayfalarımızda konu detaylı izah edilmeye çalışılacaktır. İnşallah.

13-Efendimiz soruyor, Söyle mel’un ümmetim arasında kaç düşmanın var

Şeytanın sevdikleri ve sevmedikleri kimlendir?  Okuyup öğrenip ibret alalım!

         Enes bin Mâlik (r.a.) ve   Vehab b. Münebbih (r.a.) anlattıklarına göre

            Bir gün, Eba Eyyub’ün hanesinde, Reasulüllah (s.a.v.) Efendimizle sohbet ediyorduk, bir ara / aralık dışarıdan gayet çirkin bir ses duyuldu:

Ya Resulüllah içeriye girmeme izin varmıdır.

 Efendimiz hazır bulunan bizlere sordular:

Bu sesin sahibini tanıdınız mı?

Allah ve Resulü bilir dedik.

Efendimiz bu sesin sahibi iblistir / şeytandır. Buyurdular. 

Hz. Ömer ayağa kalkarak, : Ya Resulüllah müsaade buyur, şu hainin kafasını koparayım

 halkı onun şerrinden kurtarayım, dedi.

Efendimiz kendisine: Bunu yapmaya kadır değilsin, Ya Ömer, buyurdular. zira, kıyamete kadar mühleti vardır. ona hiç kimse bir şey yapamaz buyurdular.

Hepimiz susmuş ne olacağını bekliyorduk.

            Efendimiz: bu buraya gelmezdi. Her halde bu bir sırra mebnidir buyurdular. ve şeytanın huzuruna gelmesine izin verdiler.  

Şeytan içeri girdi. Eli değnekli bir ihtiyar kılığında Yüzü gayet çirkindi. Bir gözü kördü ve çenesinde birkaç kıl vardı, söze başlarken emr-i Hak ile geldiğini beyan etti ve : 

Gelmeseydim Allah Teâlâ beni dünyada iken azab ederdi. Bana sualer soracaksınız bende size cevap vereceğim dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Efendimiz İblis’e şeytan’a sordular:

“ Söyle,  Melun! Söyle bakalım ümmetim arasında kaç düşmanın var? “

 İblis cevap verdi: Benim düşmanım, on beş sınıf kimsedir.

 Birinci  Baş düşmanım :   Sensin ve bütün enbiyâ dır, ( Peygamberlerdir.)dedi.

Resulüllah (s.a.v.) doğru söyledin, buyurdular. Ben de seni sevmem ve bütün nebiler de seni sevmezler. Benim de Enbiyâ’nın da en büyük düşmanı sensin.

Şeytan düşmanlarını saymaya devam etti.

İkinci  düşmanım       :  Allah’tan korkan, İlmiyle âmil olan âlimlerdir. dedi. onlar hem öğrenirler, hem öğretirler, hem de öğrendikleri ile amel ederler. 

Üçüncü düşmanım     :  Kur’ân okuyan ve okuduğu kur’ân ile ahlâklanan Sâlihlerdir.

Dördüncü Düşmanım  : Allah için müezzinlik edenlerdir.

Beşinci düşmanım        : Dürüst Tüccar ve Hallerine razı olan fakirlerdir.

Altıncı düşmanım        : Tövbesinde duran tövbekar ve Merhametli olanlardır.

Yedinci düşmanım      : Herkes uykuda iken kalkıp ibadet yapan ve Cömert olanlardır.

Sekizinci düşmanı.       : Sabah ( ve diğer ) namazını vaktinde kılanlardır.

14-Fendimiz soruyor, söyle iblis, ümmetimden senin dostların kimlerdir

Dokuzuncu düşmanım : Halka nasihat edenler ve halkı Allah’a çağıranlardır. halkı islah edenlerdir.

Onuncu Düşmanım       : Haram yemekten sakınan ve zinâdan kaçınanlardır.

On birinci düşmünom   : Daima abdestli ve ibadete hazır bulunanlardır.

On ikinci düşmanım     :  Ehl-i hayâ  ve  Zekatını verenlerdir.

On üçüncü düşmanım   : Allah’a  tevekkül edenlerdir.

On dördüncü düşmanım: Fakirleri ve yoksulları sevindirenlerdir.

On beşinci düşmanım     : Daima Allah’u Teâlâ’ya ibadetle meşgul olanlardır ki onlara “ Zâhid ve Âbid  ( Zuhâd ve Ubbâd. )   “ derler.

Efendimiz İblise Tekrar sordu?     

Söyle,  iblis Ümmetimden, senin dostların kimlerdir ?  hangi sıfatlara sahip olanlar, senin dostlarındır?

İblis şu cevabı verdi :

Yâ Resül. Benim dostlarım da on sınıf kimsedir bunlar:

Birincisi  dostlarım  :  Zalim hükümdar ve beylerdir, halkın üzerinde amir olanlardır.

İkinci  dostlarım      :  Kibirlilerdir. ( İbadetlerini yapmayan veya geciktirenlerdir )

Üçüncü dostlarım    :  Zalimlere uşaklık eden, onlara hak sözü söylemeyerek, haksız sözleri

ni tastik eyleyen ve hak sözü gizleyen âlimlerdir.

Dördüncü dostlarım :  Alışverişte halka hıyanet eden, ( Helal haram demeden yiyen ) hile  yapanl ardır.

Beşinci dostlarım      :  İçki içenler,  Zina yapanlardır.

Altıncı dostlarım       : Halkı aldatanlar ve karaborsacılık yapanlardır.

Yedinci dostlarım     :  Gıybet (dedi kodu) edenler nemmame, (söz taşıyıcılık) yapanlardır.

Sekizinci  dostlarım  :  Tefecilik yapan, faiz ve yetim malı yiyenlerdir.

Dokuzuncu dostlarım: Yalancılar ve küfürbazlardır.

Onuncu dostlarım     :  Gammazlık, ( münafıklık / riyakarlık )  edenler halkı birbirine çekiştirenler bir dostu bir dosta birbirine düşürenler halkı birbirlerine düşman edenlerdir. 

                                                                                        ( Tenbihü’l-Gafilin 808-809,  ve İrşad cilt 3 sayfa 86-87 )    

Şeytan ile ilgili yukarıdaki konunun devamını Muhyiddin-i Arabi’nin  “Seceret’ül Kevn” adlı eserinden bazı seçmeler alınmıştır.

15-Y A L A N

Konumuza devam edelim.

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) ( İblis’ten ) sordu:

“ Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir..?”

Bu soruya İblis şu cevabı verdi : Bilmezmisiniz Ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını  ( lirasını ) sever.. (se ) o Allah için bir ihlasa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını  (TL.sini ) sevmez; övülmekten metihedilmekten hoşlanmaz bilirim ki o ihlas sahibidir.

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edenlerdir.

İblis bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini ( şöyle anlattı)

Y A L A N :

Bilmezmisin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.

Her kim yalan söylerse.. o benim dostumdur.

Her kim yalan yere yemin ederse o’da benim sevgilimdir.

Şeytan dedi ki çünkü yalan benim gönlümün eğlencesidir.

Bilmezmisin Ya Muhammed, ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına and içtim, çünkü yalan yemin gönlümün eğlencesidir.

Konuyla ilgili Kur’ân-ı Kerimde.

Yüce Allah Teâlâ,  şöyle buyurdu.

“ Ve ey Âdem zevcenle birlikte cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin ve şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın!” dedi. ( Â’raf süresi ayet 19  )

Derken şeytan kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: “ Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti” dedi. ( Â’raf süresi ayet 20  )

“Ve ben gerçekten sizin iyiliğinizi istiyenler denim” diye (şeytan ikisine de yalan yemin etti.)  ( Â’raf süresi ayet 21  )

“ Bu şekilde onları kandırdı.  Bunun üzerine o ağacın meyvesi tattıklarında, ikisinin de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerine üst üste cennet yaprakları ile yamamaya başladılar. Rableri onlara: “ Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? haberiniz olsun bu şeytan size düşmandır, demedim mi? “  diye seslendi. ( Â’raf süresi ayet 22   )

Şeytan sözlerine  devam ediyor.

Ya Muhammed, Namazı an beyan  (bile, bile mazeretsiz ) tehir edene gelince onu da anlatayım.

O, her ne z aman ki, namaza kalkmak isteyeni o’nu, tutarım, ona vesvese veririm.

16-Şeytan konuşmalarına Tuzaklarına devam ediyor

Derim ki:

Heniz vakit var sen de meşgulsün  hele şimdilik işine bak, sonra kılarsın, böylece o : vaktin dışın da namazını kılar ve ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse beni mağlup ederse, ona insan şeytanlarından birine yollarım, böylece onun vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar.

O bundan da beni mağlup ederse, bu sefer onun hesabını namazda görmeye bakarım. O namazın içinde iken :

Sağa bak sola bak, derim o da , bakar. O ki, böyle yaptı .. yüzünü okşar alnından öperim.

Sende bilirsin Ya Muhammed, her kim namazda, sağa ve sola çokça bakarsa Allah onun namazını kabul etmez.

Bundada ona mağlup olursam, yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim, ve ona çabuk namaz kılmasını emrederim. Oda başlar namazını çabuk çabuk kılmaya tıpkı horoz gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi ..

Bu işi ona yaptırmakta da başarılı olamazsam, bu sefer cematle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada onun başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden, rükü’den kaldırırım. İmamdan evel de secde ve rükü yaptırırım.

İşte o böyle yaptığı için kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse, bunda da beni yenerse.. bu  defa namazda parmaklarnı çıtlamasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya çalışırım.

Bunda da, mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince o esnemeye (ve uyku halıne)  başlar.

Şeytan, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa , onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır.

İşte bundan sonra o kimse: hep bize itaat eder. dediklerimi yapar.

 Şeytan, konuşmalarını tuzaklarını anlatmaya devam ediyor.

Ya Muhammed : Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki? Ben onlara ne tuzaklar kurarım ne tuzaklar.

Miskinlerine, çaresizlerin ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emir ederim. Ve onlara derim ki :

Namaz size göre değil, o Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra da Hastalara giderim.

Namaz kılmayı bırak. derim. İiyi olduğun zaman çokça kılarsın. Ve böylece o namazı bırakır, hatta küfre de gidebilir.

Şayet o hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse, Allah’ın huzuruna çıkarken Allahü Teâlâ’yı öfkeli bulur.

   Gıybet – Koğuculuk :

Şeytan diyor ki, gıybet ve koğuculuğa gelince .. onlar benim meyvelerim ve şenliğimdir.

Resulüllah (s.a.v.) bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu.:

“ Ya lain, senin kalbini ne kırar?”

-Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi …

17-HİKAYE / KISSA

“ Peki senin cismini ne eritir.?”

Tevbe edenlerin tevbesinde sabit / sözünde durması..

“ Peki ciğerini ne parçalar, ne çürütür.?”

Gece ve gündüz, Allah’a yapılan bol, bol istiğfar.

“ Peki yüzünü ne buruşturur?”

Gizli sadaka.

“ Peki gözlerini kör eden nedir.?”

Gece namazı..

“ Peki başını eğdiren nedir?”

Çokça kılınan cematle namaz.

            Resulüllah (s.a.v.) tekrar başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu:

”Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?”

Namazlarını bilerek kasden bırakanlar ( kılmayanlar)                                                           

“ Peki seni işinden ne alıkoyar.?”

Ulema meclisleri.

İki dakika tefekküre ne dersiniz?

Şeytanın düşmanları ile dostlarını birer birer yazdık ve okuduk, kısacası ibadet edenler  şeytanılane’nin düşmanı  ibadet etmeyenler her türlü haltı karıştıranlar da şeytanın dostlarıdır. O halde, kendisi yani şeytan-ı lâne Allahu Teâlâ’ya ibadet etmediği gibi asi olduğu gibi ibadet etmek isteyen inancı zayıf, veya tabiri câiz ise imanı zayıf  kimseleri de engelliyor, çünkü gücü onlara yetiyor, onların boynuna binmiş, İstediği gibi onlarda at koşturuyor. Söz hakkına sahip oluyor, öyle müslümanlar şeytanın elinde oyuncaktan öte birer piyondur. Ama gerçek mü’min ve  takva sahiplerinin üzerinde iblis / şeytan’ın hiçbir hakimiyeti yoktur ve söz konusu da olamaz işte ayet:

Yüce Allah Teâla şöyle buyuruyor.  

>> Gerçek şu ki, iman edip de Rabbin Tevekkül edenler üzerinde onun(Şeytanın ) hiçbir

hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. << ( Nahl süresi ayet 99-100 )

Başka ayette :

“ Şeytan onlara vaadte bulunur, kuruntu ve ümitlere düşürür. Fakat şeytan kuru ve

aldatmadan başka ne va’deder.” ( Nisa 112 )

H  İ  K  A  Y  E   :

Beyazid-i Bestami hazretlerinin müridleri şeytandan şikayet etmişler ve:

Şeytan bizim imanımızı alıyor, demişler.

Hazreti şeyh şeytanı çağırmış ve azarlamış :

Ey iblis.. sen insanların imanını alıyormuşsun, buyurmuş. İbliste kendisini müdafaa etmiş :

18-Bir ŞİİR okuyalım mı?

Ya Şeyh, demiş, ben kimseye zorla bir şey yaptıramam, kimsenin zorla bir şeyini almak hususunda da Allah’tan korkarım. ne var ki, insan oğlu çok basit sebeplerle imanlarını atarlar bende onların attıkları imanlarını alırım,

Evet şeytan cehennem ehline hitaben sözlerine devam etmiş:

Benim vazifem siz ( Müslümanları ) aldatmaktı zevk ve safaya düşürmek, haktan gaflete sürüklemek en önemli işlerimdendir, çoğunuzun boyunlarına birer boyundurluk taktım. Kiminizi, iymanından, kiminizi namusundan ettim, ben ne dedim ise siz aynen yaptınız.

 Allahu Teâlâ’ya ve Peygamberlerine inanmadınız da bana inandınız. Şimdi de utanmadan bana levm ( beni kötülüyorsunuz.)  tamamiyle haksızsınız. Bana levm etmeyiniz kendi nefislerinize lanet ediniz.  Yüce Allah ve Peygamberi çok ayae ve hadislerde Şeytan sizin düşmanınızdır, sizi cehennemlik etmek için çırpınıyor  buyurdular sizleri uyardılar siz yine inanmadınız beni dost edindiniz benim yalanıma inandınız. şimdi ise berabarce cehennemde cezayı çekeceğiz

Şeytanın bu ağır ithamlarına,şeytana uyanlar verecekleri cevap bulamazlar ve hepsi başlarını önüne eğerek sustular.  

             Yüce ALLAH bir ayetinde

 >> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz. çünkü o, etrafında toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder.<<  ( Fâtır süresi ayet 6 )

            Allah’ım Yalnız Sensin Sen Şiir kitabından yalnız üç dörtlükbir şiir okuyalım mı?

               Sanki toprak olmayacaksın, sanki bir damla sudan yaratılmadın,

               Sanki yağmurları, karları, doluları gökten sen yağdırmaktasın,

               Sanki güneşi, ayı, geceyi, gündüzü kainatı idare eden senmişsin,

               Bu ne hırstır! Bu ne kibirdir! Ne mal mülk, dünya sevgisidir.

 

               Ey Müslümanlar kendimize gelelim, kul olduğumuzu unutmayalım!

               Kibri, nefsi, böbürlenmeyi kalbimizde yok edelim, sakın asi olmayalım,

               İblis bir defa, Yüce  Allah’ın emrine uymadı, şeytan oldu bilelim.

               Bu ne hırstır! Bu ne kibirdir! Ne mal mülk, dünya sevgisidir.

 

               Sakın güvenme koluna, pazuna, gücüne, kuvvetine,

               Eninde sonunda mutlaka sende bineceksin imam kayığına,

               Kibir ve havai nefislerinden vazgeç kibir senin neyine,

               Bu ne hırstır! Bu ne kibirdir! Bu ne mal mülk, dünya sevgisidir.


            Şeytani laneti bizim düşmanımız olduğuna dair Yüce Rabbimiz, bizi açık açık, düşünmeye tefekkür etmeyi ve şeytandan sakınmayı emir ediyor. İşte ayet:

             Yine Rabbimiz başka bir ayetinde

 “Gerçekten. şeytan. sizden çok kimseleri saptırdı. Hala aklınız ermiyormu.”(Yâsin süresi ayet: 62 )    

    Şeytan ile yapılan savaşta  ve onu zararsız hale getirmek için en büyük yardımcı ihlas cümlesini ( Muvazateyn )  yani ihlas, felek ve nas, sürelerini çok okumaktır ve Aziz Celil Rabbı’nı  daima anmaktır. O  Rabbimiz, Yüce Allah-ı  zikir etmektir.

19-LÂ İLÂHE İLLALLAH

    Başka ayet .

<<Her kim O, Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı mussalat ederiz.  Artık o ona (ayrılmaz ) arkadaş olur.<<   ( Zuhruf süresi ayet 36 )

  Allah bütün Müslümanları korusun, dilerim Rabbim’den şeytani lanetliyi, hiçbir müs lümana mussalat etmesin,  ama  kişi şeytana arkadaş oldumu, artık dünya da da ahirette de onunla ( şeytanla ) birlikte olur. O kişi şeytanın oyuncağı haline gelir, şeytan o kişiyi dünyada istediği her türlü sapıklığıa ve kötülüğe sevk eder, kişi ; Alla-u Teâlâ’nın hidayetine erişmezse ve böylece kişinin arkadaşlığı kabre kadar sürüp, kıyamet gününde de onunla birlikte cehenneme girer.  

Allah Teâla şöyle buyuruyor.

 “ Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zan ederler.”   ( Zuhruf 37 )

Nitekim; Allah bütün Müslümanları korusun ama;  çok kişilerin durumu böyledir şeytani vesveselerin tesiri altında kalarak ne kadar sapıklıkta bulunmuş olduklarını anlayamazlar.

Ahiret gününde huzur-u İlâhi’ye çıkarıldığında ise, pek âlâ anlayacaklar ve şöyle diyecekler. 

“ Ey şeytan! Keşke benimle senin aranda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü arkadaşmışsın sen.” ( Zuhruf süresi ayet 38 )

         Bu gibi kimseler kabirlerinden çıkarıldığında şeytanlardan olan arkadaşları ile eşleştirilir. Cehenneme götürülünceye kadar birbirinden ayrılmazlar. Dünyada iken küfür ve isyanı beraberce irtikap etmiş oldukları için, cehennemde beraberce azap göreceklerdir.

            Kıyamet gününde onlara taraf-ı ilâhi’den şöyle buyrulur:

            “ İkinizde zalim olduğunuz için, bu gün ( nedamet) size bir fayda sağlamaz. Şüphesiz ki azapta da ortaksınız.” ( Zuhruf 39 )

            Sizlerde ayni azaba çarptırılacaksınız. her biriniz azaptan nasibinizi bol bol alacaksınız.

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler.”(A’raf : 30 )

“Allah buyurdu ki : “ Haydi defol! Onlardan her kim sana uyarsa, biliniz ki cehennemde sizin cezanızdır. Hem de mükemmel bir ceza!” ( İsrâ süresi ayet 63)  

            Şeytanlar delâlet yollarını onlara süslü göstererek (onlarda uydular, yaptıkları her kötü ve sapık hareketleri tasvip ettiler ),  böylece şeytanlara kapıldıkça kapıldılar. aldandıkça aldandılar, sapıldıkça sapıldılar.

           Resullulah S.A.V.Efendimiz bir kudsi hadis-i şerifinde Yüce ALLAH şöyle buyurdu.  

          >>LA  İLLAHE İLLALLAH ..(Allah ‘tan başka illah yoktur.)

          Kelimesi benim kalemdir. Bunu okuyan benim kaleme girer. Kaleme giren de azabımdan emin olur.<<

         Resullüllah  S.A.V. efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu .          

20-Şeytanın Tuzakları Şiir

      >>Bir kimse, içten gelerek:  (inanarak )  LA İLAHE İLLALLAH ..(Allah’tan başka ilah yoktur.) Kelime-i tevhidini okur ise.. cennette girer.<( Guyet’üt TalibinSayfa  303 )

       Bunu bilmeliyiz ki, şeytan azap sebebidir. Bir kul da, üst te anlatılan kelime-i tevhidi okur ve onun gereklerini yani Rabbimizin emirlerini yerine getirir; yasaklarından da kaçar ise ..şeytan onu bu halde gördüğü zaman uzaklaşır. RABBİNE  ittaat eden kul da şeytanın fitnesinden kurtulmuş olur.

       R esullülah S.A.V. başka bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu.           

      “ La  illahe  illellah’ı ve günahlarınız dan mağfiret dilemeyi ihmal etmeyin. onları çokça söyleyin. çünkü iblis (şeytan) şöyle der. İNSANLAR GÜNAH YÜZÜNDEN HELAK OLURLAR. beni de  “LA İLAHE  İLLALAH “ve istiğfarla helak ederler.”

       Başka bir hadis-i şerif te Resullülah S.A.V. şöyle buyurdu. 

       “Şeytanın süsleri ve tuzakları vardır süs ve tuzakların bir kısmı şunlardır: Allah’ın verdiği nimetlerle şımarmak, Allah’ın ihsan ettiği şeylerle övünmek,  Allah’ın kullarına karşı büyüklük taslamak, Allah’ın rızasını bırakıp nefsinin gayr-i meşrü isteklerine uymak.”


                     ŞEYTAN’NIN    TUZAKLARI

Şeytan hep cahil kişilerle buluşur ,

İnancı zayıf olanın kan damarların da dolaşır,

İtikatı az olanlarla  çabuk anlaşır,

ALLAH’ım şeytanın her türlü tuzağından sana sığınırım.

 

Şeytanın sevdikleri, yersiz öfkelenen kişi,

Hep hata yapıp, nefsine uyan sorumsuz kişi,

Boş yere para harcayıp, israf eden  kişi,

ALLAH’ım, Şeytanın her türlü şerinden sana sığınırım.

 

Ey Müslüman, Cennet zorlukla elde edilir

Cehenneme, şehvet ve  sonsuz arzularla gidilir,

Şeytana uydukça, kaçınılmaz yol zaten bellidir

ALLAH’ım, Şeytanın her türlü şerinden sana sığınırım.

 

Akıllı Müslüman’ın çok düşünmesi gerekir,

Beyinsizler ise şeytanın sürekli arkadaşlarıdır,

Bu kısa ömürde Müslümanlar şeytana kapılmamalıdır

ALLAH’ım, şeytanın her türlü şerinden sana sığınırım.

 

Ey arkadaş, şeytanın adı üstünde tahmin edersiniz

Sakın şeytana hiç uymayın hep lanet ediniz,

Şeytan her iki dünyada da sizi felakete yollar bilirsiniz

ALLAH’ım, Şeytanın her türlü şerinden sana sığınırım.

21-Şeytanın Tuzakları Şiir

             Başka bir hadiste Peygamberimiz S.A.V.şöyle buyurdu.

“Şeytan  ağzını Ademoğlunun kalbi üzerine koymuştur. kişi Allah’ı zikrettiğin de geri çekilir. Allah’ı unuttuğunda ise kalbini yutar.”

      Başka bir hadis-i şerifte. “Şüphesiz şeytan namaz kılanların kendisine kulluk etmelerinden ümidini kesmiştir. Fakat onları biribirine karşı kışkırtma konusunda hala ümütlidir.”

      Yine başka bir hadisi şerifte .şöyle buyurmaktadır,

      “Şüphesiz şeytan  Ademoğlunun bedeninde, kanın  bedende dolaştığı gibi dolaşır. “

       Yine başka bir hadis-i şerifte Resulllülah S.A.V. şöyle buyurmaktadır.

        Kul bir husus da “Hayır vallahi bu işi asla yapmıyacağım” derse, şeytan mutlaka bütün işini bırakır, yapmam dediği şeyi yaptırmak suretiyle onu günahkar edinceye kadar peşine düşer.     

       Peygamber efendimiz S.A.V. başka bir hadis-i şerifte şöyle buyur mak ta dır.

        “Yarın yaparım, ertesi gün yaparım” gibi düşünceler şeytanın perensibi dir. O müminlerin

kalplerine (sürekli vesvese )atar. (Tövbelerini ve işlerini hep geciktirir.)”

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

>> Gerçek şu ki, iman edip de Rabbin Tevekkül edenler üzerinde onun Şeytanın ) hiçbir

hakimiyeti yoktur. <<  ( Nahl süresi ayet 99 )

                                                      ***

        Yani :onlar. Yüce Allah’ın ilminde mümindirler. Onları (inananları) şirke düşürüp hidayetten saptıramaz.   ( Yani :  ALLAH’a sığınanlara Tevvekül edenlere şeytan’nın hiçbir hükmü geçmez.

           Hemen akabinde, Nahl süresinin 100. ayetinde ise Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

        >>Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. <<

        Onlar : işlerini şeytan’a bırakırlar; şeytan da onları (istediği yöne çevirir) Dinlerinden döndürür: kötü yola saptırır.                        

        Yüce ALLAH bütün müslümanları şeytanın her türlü kötülüklerinden  vesvesesinden  ve hilesinden korusun. Amin.

                    Konuyla ilgili İki dörtlük okumaya ne dersiniz.

 

         Ey  müslüman ,Cennet, Yüce Allah’a ibadetle  elde edilir,

         Cehennem’e Allah’a asilik, şehvet ve sonsuz arzularla gidilir,

         Şeytan’a uydukça kaçınılmaz yol, göz önünde zaten bellidir,

         Allah’ım şeytanın her türlü şerrinden, vesvesesinden yalnız sana sığınırım.

 

        Akıl’lı müslüman’nın,  çok tefekkür edip düşünmesi gerekir,

        İslam dininden haberi olmayan, şeytan’nın arkadaşlarıdır,

        Sakın, bu kısa ömrü, ebedi hayat’a tercih edilmemelidir,

        Allah’ım şeytan’ın her türlü tuzağından, vesvesesinden sana sığınırım.

22-Şeytanlaşmış insanlar

Şeytanlaşmış insanlar :

          Konuya ayetle başlayalım.

            Allah Taâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Bırak onları, yesinler, içsinler, keyif sürsünler ve emel kendilerini oyalasın; sonra bilecekler.” ( Hicr süresi ayet 3 )

            Allah Taâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Şeytanların kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?

            Günaha kendini kaptırmış her bir sahtekar üzerine inerler.

Onlar (şeytanlara ) kulak verirler ve çoğu da yalan söylerler.” ( Şuarâ ) süresi ayet 221-222-223 ).               

         İnsanlara kötülük telkin eden şeytanlar olduğu gibi, şeytanlaşmış insanlar da vardır. nitekim.

         Allah-u Teâlâ ayet-i Kerime’sinde  şöyle buyuruyor.

        “ Şeytan kendilerini istila etmiş ve kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdırlar. Uyanık ol ki, şeytanın yandaşları hep hüsrana düşenlerdir.” (Mücadele 19)        

            O Kerim zat’ı zikretmekten, O’nun ilâhi hükümlerine riâyet etmekten onları gâfil bulundurmuştur.

İşte şeytan boyundurluğu altına aldığı kimselere böyle yapar.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

İnsanlardan kimi de var ki Allah hakında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer.”  ( Hacc Süresi ayet 3 )

Bunlar Hakk’tan yüz çeviren,Allah-u Teâlâ’nın Resulüne göndermiş olduğu apaçık doğruyu bırakarak saptırıcı liderlere kendi arzu ve hevesleri ile bâtıla çağıranlara uyan kimselerdir.

Şeytan ismi Âyet-i kerime’de  “ Merid “ sıfatıyla anıldığı için, cin şeytanı değil, insanlardan çok merid olan, yani fitne ve fesada hazır bekleyen her kişi de bu ismin şumuline girer.

Şeytana ve şeytanlaşmış şahıslara uyanları doğru yoldan saptıracakları ve cehenneme sürükleyecekleri Allahu âlem, kesin bir akibettir.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ebuzer (r.a)’e

“ Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığındın mı? “ diye sordu. 0 ise : İnsanın da şeytanları varmıdır.” dedi.

Buyurdu ki:

“ Evet! Hem de onlar cin şeytanlarından daha şerlidir.” ( Ahmed bin Hanbel )     

         Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

         “ Şeytanın kardeşleri ise, bunları sapıklığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar.”

                                                                                                        ( Â’râf Süresi ayet: 202 )

            Yüce Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

23-Konuyla ilgili bir kıssa / Hikaye

“ Evet Rabbine yemin ederim ki, Biz onları ve o şeytanları mutlaka ve mutlaka mahşerde toplayacağız, sonra da onları kesinlikle cehennemin etrafında diz üstü hazır bulunduracağız.”

                                                                                                                               ( Meryem süresi ayet 68 )

Amr İbn-i Şuayb dedesinden rivayetine göre, Resulüllah (s.a.v.) korku içinde olanlara şu kelimeleri öğretirdi.

“Eüzü bikelimâtillâhittâmmenti min ğazabihi ve şerri ıbaddihi ve min hemezâtişşeyâtıyni ve en yahzurün.”

( Kendi gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve bana uğramalarından Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.” ( Ebü Dâvüd ve Tirmizi, )

         Allah Teâlâ  En- Nâs süresinin 4-5-6. ayetlerinde şöyle buyuruyor.

“ De ki : Gerek cinden ve gerek insten olsun, insanların kalplerine vesvese veren o sinsi şeytanın şerrinden, İnsanların Rabbi yegâne halıkı ve maliki, Mâbudu Allahu Teâlâ’ya sığınırım.

         Başka ayetlerde::

            “ Hükümranlık o gün elbette  Rahman’nındır; kâfirler için ise çok zorlu bir gün olur.”

            O gün zalim kimse ellerini ısıracak ve şöyle diyecek:” Eyvah! Keşke Peygamberin maiyetinde bir yol tutsaydım!

            Eyvah! Keşke flancayı dost edinmeseydim!

            Bana geldikten sonra  Kur’ân, vallahi o beni saptırdı.” Öyle ya şeytan insanı yapayalnız, yardımsız bırakır. “ ( Furkan süresi ayet: 26-27-28-29 )

         Konuyla ilgili Hikaye

 Kölelik devrinde, adamın biri kölesini pazara götürüp satmak istemiş, bu köleye bir müşteri çıkmış, alıcı satıcı arasında şöyle bir muhabbet geçer, alıcı der ki, bu köle çalışkan mı? satıcı evet gerçekten çok çalışkan, onun üzerine çalışan köle tanımam! Alıcı peki mademki öyledir sen neden bu köleyi satıyorsun. Satıcı adam der ki bu kölenin tek bir kusuru var laf taşıyıcı ve ortalığı karıştırıcıdır. Başkada bu kölenin hiçbir kusuru rok, ne versen yer, nereyi göstersen orada yatar sadık, genç, saygılı yani hiçbir kusuru yok yalnız dediğim iki kusur onda olduğu için bu nedenle, ben de bu köleyi satlığa  çıkardım.

Alıcı adam gülüyor yahu bu kadar kusur her ketse de var laf taşıyıcı ve ortalığı karıştırıcı ise bana ne zararı olur, lafına itibar etmeyiz, ayrıca yanında bir şey konuşmayız o kadar der ken kendine mırıldanır, ve köleyi satın alır.

Köle, yeni efendisinin yanında üç beş ay hiç bir kusur işlemeden çalışır görevini yapar. Hiçbir yaramazlık yapmaz.

Hanım, ocasını deliler gibi seviyor, ayni şekilde kocası da hanımını deliler gibi seviyor.

Köle bakar ki, Efendisi ile hanımı çok mutlu ve birbirlerine aşıkdırlar, köle bir gün hanımına şöyle der.

Hanımım, senin kocan çok iyi adam ama onun gözü başka kadınlarda, ne yaparsan yap, onu frenle yoksa kocanı  başkasına kaptırırsın.

Hanım çok tedirgin olur, köleye derki ne yapmam gerekli bana yol göster.

Köle, onun kolay yolu var. kocan yatarken  ustura ile çenesinin alt kısmından on onbe tane kıllarını traş et getir benim teyzem nuskacı, o kıllardan ona nuska yapar, o zaman senin kocan sana deliler gibi aşık olur ve bir daha gözü, kalbi, beyni  başka yerlere kaymaz. Bu nuskanın  gerçekleşmesi için senin, kocan çenesi altından  aldığın kıllardan haberi olmayacak, bunun sırrı budur.

24-Konuyla ilgili bir kıssa / Hikaye

Hanım bu kıl meselesinden tedirgin olur, ama kocasına sahip çıkması için, sevgilerinin perçinleşmesi için kocası yatarken çenesinin altından on onbeş kıl kesmeye razı olur.

Hanılı köleye der ki köle, ben bu akşam kılları kesecem sanada yarın izin verecem, kılları al git teyzene bize nuska yap getir. Giderken de teyzene hediyem olarak bir kuzulu koyunda beraberce götür der.  

Köle tamam der ve;

Köle hemen beyin yanına gider, beyim ben sizin yanınınızda üç aydır çalışıyorum, elimden gelinceye kadar hizmetimi yerine getiriyorum ama, içim kan ağlıyor. Bunca zamandır bu sırrı içimde tuttum ama baktım ki seni kayıp edeceğim bu nedenle konuyu sana söylemek mecbiriyetinde kaldım.

Bey’i derki; hayır ola köle, ne konusu ne sırrı.

Köle şöyle der, Benim hanımım seni başkası ile kandırıyor, senin haberin yok  sana yalandan cilveler yapıyor oysa gözü gönlü başkasında,

Ben kulağımla duydum hanımla sevgilisi konuşuyorlardı, bu akşam hanım seni boğazından kesecek ve sevgilisiyle evlenecektir haberin olsun, köle ağalaya, ağlaya şöyle der, bu gece sakın uyuma, kendini uyku daymışsın gibi yap sonucunu bekle kendin gözünle göreceksin ve her şeye şahit olacaksın, ben senin kötülüğünü istemediğim için senin gibi bir bey’in efenidiye bir daha bulamayacağım için bu sırrı sana anlattım yoksa anlatmazdım.

Efendisi, köleye teşekkür eder, evine gider, karsının sevgisiyle  cilvesiyle karşılaşır,

Efendi hanımına der ki ben bu gün çok yorgunum erken yatacağım, hanımı da der ki, sen bilirsin git uyu, kocası, uyumuş gibi horuldamaya başlar, karısı, kocasının çene altından on onbeş kıl koparmak için, usturayı elini alır yavaş ça kocasının yanına yaklaşır çok yavaşça kocasınınçenesini kaldırır tam usturayı kullanacağı sırada, yalancı uykuda olan kocası hemen hanımının elini tutar, hanımının hiç ifa desini   almadan, onu dinlemeden  hanımını oracıkta öldürür.

Köle hemen hanımın akraba tarafına koşar, damadınız/ enişteniz  işte hiç haksız yerde sizin kızınızın bacınızın boğazını keserek öldürdü. Hanımın akrabaları giderler damadı öldürürler, yine köle bu sefer Efendisinin akrabasına koşar meseleyi anlatır. O köyde olay yerine gelir her iki akraba arasında çıkan kavgada onlarca kişi hiç yere ölür veya öldürülür.

İşte kardeşlerim insi şeytani de ne kadar kötü olduğunu bu hikayeden anladık.   

 

Yukarıdaki konuyla ilgili hadisi bir daha yazıp, okuyalım mı ?

 

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ebuzer (r.a)’e

“ Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığındın mı? “ diye sordu. 0 ise : İnsanın da şeytanları varmıdır.” dedi.

Buyurdu ki:

“ Evet! Hem de onlar cin şeytanlarından daha şerlidir.” ( Ahmed bin Hanbel )     

 

 İnsanlardan olan şeytan—Bu çeşit şeytan dan uzak durmalısın. Çünkü şeytanın bu türlüsü, senin cin’den olan şeytanından daha ağır bir düşmanındır. Çünkü cin’den olan olan şeytan sana sadece vesvese yolu ile zarar  dokundurduğu halde, insandan olan şeytanın senin kötü dostundur. Ve o sana yüz yüze, doğrudan doğruya zarar dokundurmaktadır. Yüz yüze gelerek seni etkileme şansını kullanarak seni doğru yoldan çıkarabilir.  ( hangi ahlakı taşıyorsa senide o yöne teşvik edebilir.)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in bir hadisinde şöyle buyuruyor. “ Sen kiminlesin onunla haşr olacaksın. “  

 Bir adam sormuş, Ya Ali  ben nasıl bir insanım,. Hz. Ali  ( r.a.) hiç düşünmeden şöyle buyurmuştur. “Arkadaşını söyle, ben senin kim olduğunu söylüyeyim.” 

Bu nedenlerle arkadaşlarımızı çok iyi seçelim şeytanlaşmış arkadaşlardan / insanlardan uzak duralım, aksi halde o neyse bizde ona uyarız Allah kötü ve şeytanlaşmış arkadaşlardan korusun.

25-Şeytanın çoğalması

Hz. İmam-ı Gazali İhya-i Ulüm’id- Din kitabının 1. cilt 32. sayfasında şöyle demektedir.

Cin şeytanlardan emin olabilirsin. Fakat, insan şeytanlardan şiddetle korun! Çünkü insan şeytanları cin şeytanlarından iğva ve idlal vazifesini almışlar ( yani, gaflete düşürülmüş şeytandan her türlü aşırı derece de kurs ve yetkiyi almış )   ve böylece cin şeytanları ( olmasada insan şeytanları onların görevlerini başarılı ile yürütüyorlardır.)  

   Bu neye benzer, nasıl her hastalığın bir doktoru bir profesörü varsa, o profesör kendi işini görevi dışında başka bir işle uğraşmıyorsa, teşbihte hata olmasın, şeytanlar da, bir dalda, mesela, zikirde yenemediği, bir müslümanı, zikirle ilgili vesvese pnofesörü şeytan-ı gelip onu kandırır vesvese verir, oruçla, namazla, hırsla, sinirle, kibirle hacla eşler arası kavgayle verhasıl, kendi şeytanı başarısız olduğu dalda o dalın porofesörü gelip, o müslümanı kandırmaya vesvese vermeye çalışır, eğer mümin takva ise Allah’a sığınıp tevekkül ediyorsa müttaki ise, şeytanın ona hiçbir zararı olamaz, yok eğer bilgisi zayıf, takvası zayıf bir avam tabakası ise , maalesef şeytan onu kandırır kendi safına çeker, Allah korusun. 

 

                        Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                        “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’rrâf Süresi ayet 200 )

            Başka bir ayette :

“ Gerçek şu ki, İman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir hakimiyeti yoktur.”

Başka ayet de:

“ Onun (şeytan’ın) zoru, ancak, işlerini kendisine bırakanlaradır. bir de Allah’a şirk koşanlara dır.“  

            Şeytanın laf geçireceği kişiler şeytanın arkadaşlarıdır. ve şirk koşanlardır, şeytanın sözü ancak bunlara geçer bunları etkisi altına alabilir.           

            Yalnız bunu unutmayalım, nasıl duanın şartları yerine getirilmediği zaman, dua nasıl geri çevrilirse, zikrin çeşidi de yerine getirilmediği taktirde böyle bir zikir şeytanı kaçırtmaz. Bütün ibadetlerimiz ve yaşantımızı ayete ve hadislere uygun olsun, ibadetlerimizi ihlasla ve riyadan uzak yapalım.   ( Bak.bu kitabın  Zikir ve dua bölümüne )

     ŞEYTAN’IN  ÇOĞALMASI  :

            Şeytanın çoğalmasında, Adem oğulların çoğalması gibidir. Hz. Adem (a.s.) nasıl ki  adem oğulları çoğalmışsa, şeytanda öylece çoğalmıştır. Şu farkla ki, Hz. Âdem (a.s.) den Hz. Havva halk olunmuş ve onların zürrüyetleri bir kadın ile bir erkeğin cem’inden Âdem oğulları dünyaya gelmiştir. Şeytanın çoğalması ise, onun bir tarafı erkek bir tarafı kadındır. Ve kendi kendisine cem’olarak zürrüyet sahibi olmuştur. şeytanın zürrüyeti adem oğullarının zürrüyeti kadardır. Yani her Âdem oğullarına birer cin şeytanlardan bir tane insan şeytanlardan binlerce düşer. İnsanların hilkatinde, kendisiyle bir şeytan yaratılır, ki ona HANNÂS  denir. HANNÂS’ın makamı insanın göğsüdür.    ( İrşad Cilt 3, Sayfa 146-147 )

            Bu ayeti celile, işte bu  “ HANNAS ‘a işarettir. O hannas ki insanın göğsündedir. Dışarıdaki şeytan ile teşriki mesai ( Arkadaşlık ) eder.  işte bu HANNAS’ın İslâm olması mümkündür. Bazı Evliyâ’ullahın ( ben şeytanımı İslam ettim ) buyurmaları Hannas’ın İslam olmasıdır (İrşad Cilt 3, Sayfa-147 )

26-Ahiret’de şeytan ve yandaşları biribirine düşecekler

Not : (Bildiğiniz gibi “  Hannas ” ayeti,   Nâs süresinin 4. ayatin de geçiyor.)   Bazı din adamları Hannas’ın Nefis olduğunu ida edenler vardır.)

            En  doğrusunu Allah’u Teâlâ bilir.                                       

Resilüllah (sa.v.) Efendimizin emirettiği gibi yaptım: o şeytanı  Allah benden uzaklaştırdı.

Resulüllah (s.a.v) Efendimizin meşhur olan bir Hadis-i şerifinde ise şöyle buyurmuştur.

“ Sizden hemen herkesin bir şeytanı vardır.”

Sordular :

Ya Resulüllah sizin de şeytanınız var mı?

Resulüllah (s.a.v. ) Efendimiz şöyle buyurdu:

“ Evet benim de şeytanım vardır. ancak Allah bana yardım etti; Müslüman oldu. Bana ancak hayır söyler.”( Müslim ( İbni Mes’ud’dan )

                                     *

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler.”(A’raf : 30 )

             Ahirette Şeytan ve yandaşları birbirine düşecekler

            ( Şeytan / İblis  yandaşları ) dünya hayatında batıl dostluklarla  dost olanların, bir birlerini hak yolunda azdırıp ayıranların, hakka ibadete alı koyanların hepsi mahşer yerinde  birbirine düşman olacaklar ve birbirlerini karşılıklı  itham ederek bâtıl davalarınının hesabını göreceklerdir.

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ O gün Allah’tan korkanlar hariç- dostlar, birbirlerine düşmandırlar.” ( Zuhruf süresi ayet- 67 )

            Onların bu felaket ve nedametlerine sebep olan sahte murşidler, sahte hocalar / alimler, birbirlerini kötülüye teşvik edenler, sahte dostluk kuranlar, çeşitli şeyler için birbirlerini sevenler, işte bunlar ve bunlara uyanlar birbirlerin şöyle mukabele edecekler.

            ( O Sahtekarlara tabi olanlar, insanlar sehtekarlara ) bağırıp çağıracaklardır. (çok kötü suçluyacaklardır.

            ( O sahtekarlar da diyecekler ki) Bizi de şeytan kandırdı. Biz de sizin gibi nâra / cehenneme azaba mahküm olduk, bu korkunç azap bize yetiyor, sizlerde bize hücüm etmeyiniz. Asıl suçlu şeytandır, ona sövünüz, onu lânetleyiniz. 

            Bu sözleri duyan şeytan da onlara şöyle diyecektir:

            Ben size ne yaptım? İmanınızı zorla ben mi aldım? Siz iymanızı attınız ben de aldım.

            Onlarda şeytana şöyle cevap v ereceklerdir.

            Bizi cehenneme getiren sensin. daha ne yapacaksın?

Başımıza gelen azap ve felakettin sebebi sen değimlisin?

           Bizi yoldan çıkaran, zelil eden, hâkir ve perişan eden sen değimlisin?

Sen bizleri peşinden sürüklemeseydin, bu korkunç yerlere gelir ve azap ve felaketlere ma’ruz kalır mı idik?

Artık illel ebed burada kalacak, bu korkunç azabı tadarak yanacağız. Bizi sen idlal  ettin (kandırdın).Hak yolundan sen alıkoydun,ebedi saadetten sen bizi mahrum ettin, sana milyarlarca lânet olsun!

27-Hikaye / KISSA

Şeytan bu ağır ithamlara ve kendisine yağdırılan lanetlere dayanamayacak ve şöyle mukabelede bulunacaktır.

Siz çok söyleniyorsunuz. Artık size cevap vermek zamanı geldi, diyecek ve Allah Teâlâ’dan izin isteyecektir. Allah Teâlâ’ emr-ü-fermanı ile şeytan cehennem elbiselerini giyecek, onların / o insanların lânetine cevap vermek ve hakikatleri kendilerine bildirmek maksadı ile ateşten bir minber üzerine çıkacak, bütün cehennem ehli de şeytanın bu hitab ve itabını işiteceklerdir.

Şeytan diyecek ki;

Sizler dünya hayatına aldandınız. Allah’a ve Peygamberlere sırt çevirerek bana tabi oldunuz. Şimdi bu azaba düççar olanlar benimle birlikte burada kalacaklardır.öyle ise beni iyi dinleyiniz. Allah Teâlâ benim sizlere düşman olduğumu açıkça ayetlerle bildirdi, babanız Hz Adem’e karşı haset ettiğimi ve kibirlendiğimi ve bu kibir hasedimden dolayı iflas ederek Rahmet-i ilahiden kovulduğumu ve o günden sonra Âdem oğlu olan sizlere düşman olduğumu haber verdi. Bana kıyamete kadar mühlet verdiğini açık açık ayetlerle açıkladı ve bana aldanmamanızı, bana aldananların âsi olacaklarını, benimle birlikte cehenneme atılacağını, o cehennemde kâfir olanların ebediyen kalacaklarını ayet ve peygaberler vasıtasıyla sizlere ilan etti.

Bu anlattıklarımı duymayanız varmı? yok; hepiniz duydunuz, hepiniz öğrendiniz. Öyle olduğu halde, yine de Allah-u Teâlâ’ya âsi oldunuz, bana uydunuz, her dediğime itaat ettiniz ve neticede de bu elm âzaba mahküm oldunuz.. görüyorsunuz ki benimle birlikte cehennemde bulunuyorsunuz.

Sizler ne kadar ahmak ne kadar gafil, cahil imişsiniz ki; sizi yoktan yaradanı, hayat ve rızık vereni, insan kılığına getireni, o büyük kudret ve kuvveti unuttunuz, Allahu Teâlâ’nın tehdit ve ikazlarına, Peygamberlerinin korkutmalarına aldırış etmediniz de, benim gibi bir müflisin iğvâsına kapıldınız ve kandınız, benim sözlerime inandınız. Hala da gaflet ve cehâletinizi ortaya koyuyor, boş yere beni levm ediyor beni kınıyorsunuz. Ağız birliği ile bana lânet yağdırmanız bu gün ne işinize yarar? Allahu Teâlâ size vâ’detmedi mi? Peygamberler size bildirmedi mi? bu korkunç yerleri ve günleri haber vermedi mi? siz öldükten sonra tekrar dirileceğinizi, yaptıklarınızdan sorulacağınızı, her nefesinizin hesabını vermeğe mecbur olacağınızı söylemediler mi? sizler ne yaptınız?

Benim size verdim iğva hapı / telkinle ile uyuştunuz hakikatları unuttunuz: ( ve şöyle derdiniz Canım, âhirete kim geldi, gitti? Olacak şey mi? ) diye nebilerle alay ettiniz  ( İlahi  Kitaplara, Nebilere uyanları akılsız ve ahmak sandınız, (onlara gerici, dinci, şeriatçı, örümcek kafa, dediniz) inanmamakla kalmadınız da daha illeri giderek, şeytanlıkta beni ferseh, ferseh geçtiniz. İnsanları yoldan çıkarmak için ne zülümler, ne kötülükler irtikap ettiniz ve elbette bu azaba da müstehak oldunuz, ben size yalnız vesvese verir, kenara çekilirdim. Siz benim vesvesemle iyman ehlini zorla dinden, iymandan diyanetten ibadetten ve Hak’tan men ettiniz. siz benim vesveselerime o kadar kapıldınız ki kiminiz mala, kiminiz  mansaba, ( şöhrete ve şehvete ) kiminiz putlara taptınız, aranızda işi Allah’lık dâvasına kadar götürenler oldu. Hele kendi aczini ve hiçliğini unutarak Allah’lık davasına kalkışan ahmaklara, bir yandan vesvese verir bir yandan da onların bu batıl davalarına inanan ve tâbi olan ahmak ve sersemlere sinsi, sinsi gülerdim.

Bazılarınız da: ( Adam sende.. Ne merak edip duruyorsunuz? Ne âhiret var, ne azab ne de ikab.. keyfimize ve gelirimize bakalım. ) vesvesesini verir ve bu gibileri de şunu bunu çarpıp çırpmaya, haram- helal demeden ne bulursa yutmaya, Allah’a kulluk görevini unutmaya, zevk ve sefa içinde kendisini avutmaya yöneltirdim. Hemen ilave edeyim ki, kimseye zorla bir şey yaptırmaya kadir değildim. fakat sizler halkı zorla yoldan çevirmeye ruhsatlı idiniz

            Allah Teâlâ Nahl süresinin 100. ayetinde şöyle buyuruyor.

            “Onun hakimiyeti (gücü kuvveti) ancak ona (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. “

            Şeytan gerçekten hiç kimseye zorla bir şey yaptırmaya kadir değildir gücüde yetmez. O yalnız insanoğluna vesvese verir. fakat, insan şeytanları, şeytanın bu vesvesesini insanoğullarına zorla yaptırabilme kuvvetine maliktirler. ( İrşad  Fatih Yayın evi Cilt 3 Sayfa 95-96-97 )

28-Bir dakika Tefekkür edelim mi?

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ İş bitince şeytan da derki : “ Allah size gerçek olanı va’detti; ben de bir va’d yaptım, size karşı yalancı çıktım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu;  ancak sizi çağırdım, sizde bana uydunuz,; o halda beni kınamayınız, kendinizi kınayınız! Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Bundan önce de ben, sizin beni Allah’a ortak koşmanızı tanımamıştım.; muhakkak ki, zalimlerin hakkı acı bir azaptır.   ( İbrahim süresi ayat 22)

             Yüce ALLAH bir ayetinde

 >> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz. çünkü o, etrafında toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder.<<  ( Fâtır süresi ayet 6 )

Ebu Malik  el- Eş’ari (r.a.) Peygamber Efeandimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor.

“ Allah’a itaat eden, kendini kurtarır şeytan’a uyan kendini helâk eder.” (Müslim,Tirmizi İbn Mâce)

      H  İ  K  A  Y  E  :       

            Hikayeden önce, hikayenin iyi anlaşılması için iki ayet okuyalım!

            Nitekim  Yüce Allah, İblis’in ağzından onun planlarını açıklayarak şöyle buyuruyor.

            “ Yemin ederim ki, ben insanları saptırmak için doğru yolunun  üstün de pusu kuracağım.” ( A’raf süresi ayet 16  )

            Yani,  İslam yolu üzerinde oturarak insanları gözetleyecek ve onları bu yoldan saptıracağım.

            Daha sonraki ayet’te şöyle buyruluyor.

            “ Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım da sonunda onların çoğunu şükredici olarak bulamayacaksın.” ( ( A’raf Süresi ayet 17 )  

            Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu.

            Ben de, istiaze  (     Eüzü bi’llahi mineşeytani-racim” ) emrini vereceğim, onlar bana bu istiaze yolu ile sğındıkları zaman sağdan hidayetle, soldan inayetle koruyacağım. Arkadan masum kılmak, önden de yardımla hepsini koruyacağım.

            Ey mel’un bunu yaptığım taktirde, senin vesvesen onlara zarar vermeyecektir.

                                                                                                (A. Kadir Geylani  Gunyet’üt Talibin kitabından sayfa 297 )  

            Şimdi hikayeye başlayalım :

            Şeytan-i lâne bir takva Rahibi  kandırmak için çok büyük düşünür ve o takva insanı kandırmak için bütün şeytanları toplar bu rahibi kim kandırabilir onu ödülendireceğim der,  şeytanlardan adı “ifrit” olan onu ben kandıracağım yolundan saptıracağım der.

Şeytan- lane İfrit, göreve başlar. Rahibin ismi Bersisa dır.

Şeytan, Bersisa’yı : Dininden saptırmak ve saffına çekmek için, Rahip Bersisa ya çok

büyük vesvese verir.

            Ve işe şöyle başlar:

29-Bir dakika Tefekkür edelim mi?

Şeytan   : Kendisini insan kılığına sokar o takva Müslüman / mümin adamla tanışır ve kendisi o müslümandan takva imiş gibi ibadete başlar ve çok ibadet eder. o takvalı müslüman kimse şeytanın özünden haberi olmadığı için, şeytanın o şekil ibadet etmesini gerçekten kıskanır.

Adam  : Şeytana der ki sen nasıl böyle takva sahibi oldun inanın ben seni çok kıskandım. Senin gibi Allah’a ibadet etmem için benim ne yapmam lazım.

Şeytan : Bu söze çok sevinir, beni iyi dinle der. eğer sen de benim gibi evliya veli olmak istersen büyük bir günah işle ve o günahtan Allah’a tövbe et ve o zaman günahını Allah’ın bağışlaması için bol dua ve ibadet edersin, beni de geçersin der.

 Adam    :  Ben bunu nasıl yaparım. Allah tan korkarım.            

Şeytan :   O zaman sende böyle zayıf müslümanlar gibi git camiye gel eve takvadan bir adım ilerleme, benim bu sevyeye gelmem şöyle oldu, ben bir adam öldürdüm, tövbe ettim o günahımdan ve tüm günahlarımdan sıyrılmam için bu şekil bilinçli bir adam oldum der.

      Adam  : Peki ben ne günah işlesem de senin gibi olayım!

      Şeytan :Şöyle dedi, benim gibi takva  olmak istiyorsan bir adam öldür, katil ol sonrada tövbe et..

            Adam  : Bunu asla yapamam, ben Allah’tan korkarım;

            Şeytan : O zaman zina yap,

            Adam   : Bunuda asla yapamam ben Allah tan korkarım.

            Şeytan  :  Din adamına, o  zaman ufak bir iki kadeh içki iç, sonra ağlayarak tövbe edersin günahların affı için bol, bol ibadet edersin ve büyük bir takva adamı olursun.

            Adam   : Biraz düşündükten sonra, bu olabilir der.

            Şeytan :  Sevine, sevine hemen bir ufaklık alır, bir iki kadeh içirir, din adamı biraz sarhoş olunca bir ikikadeh derken şişeyi bitirir. O sarhoş haliyle bir kadınla zina eder, o sırada kadının yakınları gelir ve  kavga çıkar bir adamı da öldürür.   Bir günaha razı olmayan adam şeytanın vesvese ve tahriki ile üç günahı birden işler.          

            Adamı yakalarlar idam edilmesi için karar çıkar. İdam olması için dar ağacına götürürler,

Şeytan  : Yine din adamına  görünür. Kardeşim der, ben sana yalnız bir günah işle dedim sen üç günahı birden işledin suç bende değil sendedir. Ben sana öyle mi yap dedim her neyse seni kurtarmak için ben buradayım der.

Adam   : Sen beni nasıl kurtaracaksın?  ben on dakika sonra idam olacağım,

Şeytan  : Benim torpilim çoktur, sen önce bana güven ver ki ben de seni kurtarayım.

Adam  ; Şeytan’a sana nasıl güven vereyim der?

Şeytan :  Bana secde et seni kurtarırım der.

Adam   : Ellerim kollarım bağlı ben nasıl sana secde edeceğim.

Şeytan  : Bana secdeyi gözlerinle yap der.

Adam  : Şeytan’a secdeyi gözleriyle yapar ve beş dakika sonrada idamı uygulanır.

                        Bu adam Şeytan / İblis’e secde edip kâfir olduktan sonra şeytan ona bu şekil hitab ediyor bu konuşma ayeti kerimede  Allahu Teâlâ şöyle buyruluyor.

                        “ Tıpkı şeytanın meselesi gibi ki, İnsana “ inkar et!”  dedi de, inkar edince, “ Ben senden uzağım.. Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım”(Haşr süre ayet 16)

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Ve sakın sizi şeytan çelmesin; ( çelmelemesin ) çünkü o size açık bir düşmandır.”

                                                                                                                         ( Zuhruf süresi ayet 62-  )

            Beş dakika Tefekkür edelim mi ?

30-Bir dakika Tefekkür edelim mi?

Bir Hadis’de şöyle buyruluyor.  Bir saatlık tefekkür bir yıl ibadetten iyidir.”

             Değerli okuyucular bir ayet okuyalım ayeti okuduktan sonra önce beraber sonra ferdi olarak teffekür edelim.

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz.”

Maalesef bazılarımız şeytan-ı düşman görmeyince işte böyle yukarıdaki hikayeden öğrendiğimiz gibi küçük bir günah işliyeyim derken büyük üç günüh işliyor, sonra dan da şeytana imalı gözü ve kafası ile secde yapıyor sonuçta hem üç büyük günah işliyor hem, dünyadaki canından oluyor hem de şeytana secde edip kâfir olup ebedi cehenneme gidiyor.  

Yüce Allah  Teâlâ Kur’ân-ı Kerim de çok ayetlerle şeytandan uzak durmamızı şeytan bizim düşmanımız olduğunu, ve sakın şeytan sizi çelmelemesin.ayetlerle bizi  sık sık uyardığı halde biz bir türlü gafil uykusundan uyanamıyoruz  

Ama ne yazık ki akıllanmıyoruz. Yüce Allah Teâlâ birkaç ayette. Özetle şöyle buyuruyor, “ ne kadar da az düşünüyorsunuz, “ Hiç akıl etmezmisiniz.” “ Hiç düşünmezmisiniz! “

Mühüm olan ölmeden önce uyanmaktır. Maalesef biz ölünce uyanacığız, dizimize başımıza vuracağız ama,  o zaman da iş işten geçmiş olacak, o uyanmanın bize faydası olmayacaktır.

Görüldüğü gibi, Yüce Allah şeytanınAdem oğullarına düşman olduğunu, onları saptırıp  kendisi ile birlikte Cehenneme sürüklediğini belirtmektedir. Buna göre akıllı kimse, kendisini şeytanın şerrinden koruyabilmek için olanca gayreti ile onun tuzaklarına karşı koymalıdır. Çünkü şeytan ( kâfirlerin değil yoldan çıkmışların  taraftarmarının  değil ) müminlerin açık düşmanıdır. Bunun yanında müminlerin şeytanın dışında  başka düşmanları da vardır.

Nitekim Enes b. Malik (r.a.) rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Mü’min, her an için şu beş sıkıntı ile karşı karşıyadır.

1-  Mü’min kardeşinin kıskançlığı ,

2-  Münafık’ın nefreti çekemezliği,

3-  Düşmanı tarafından öldürülme tehlikesi,

4-  Şeytanın saptırması,

5-  Nefsinin iğva ( gaflete dalma/ düşme, aldatılma, ) ve kışkırtması.

Buna göre mü’min kendisini düşmanları karşısında desteklesin, sevdiği ve rızası uyarınca davranmaya muvafakat eylesin diye Allah’a sığınmalıdır. Çünkü;

            Allah Teâlâ Nahl süresinin 100. ayetinde şöyle buyuruyor.

            “Onun hakimiyeti (gücü kuvveti) ancak ona (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. “

 Başka ayet’de

            Yüce ALLAH  nahl süresinin 98.ayetinde, şöyle buyuruyor.

 “ Evvela kovulmuş şeytan-ın ( vesvesesinden ) ALLAH’a sığın.”

31-Bir dakika Tefekkür edelim mi?

Abdurrahman b. Ziyad b. En’am’ın anlattığına göre:

            Bir gün Hz. Musa (a.s.) bir mecliste sohbet ederken yanına başına renkli bir sarık bulunduğu halde şeytan geldi.

            Hz, Musa’nın yanına varınca başındaki renkli sarığı çıkarıp yere koyan şeytan, o’na dönüp selam verdi.

            Hz. Musa (a.s.) kendisine  “Kimsin “ diye sorunc a  “ Şeytanım “ diye cevap verdi.  “ Peki gelişinin maksadı ne dir. diye sorunca, Şeytan kendisine Allah katındaki yüksek derecenden dolayı seni selamlamak için geldim. “  diye cevap verdi.

            Hz. Musa (a.s.):  “ Peki o sarığı başına niye sarıyorsun “ diye sordu.

            Şeytan             :    Bu soruyu; “ onunla Ademoğullarının kalblerini alıyorum ! diye karşılık verdi,

            Hz. Musa (a.s.):   “ Peki insan oğlu hangi günahı işleyince onu dize getirmiş olursun?” 

            Şeytan              :    Bu soruyu şöyle cevaplandırdı. “ İnsanoğlu kendini beğendiği, işlediği iyi amelleri çok görerek günahlarını unuttuğu zaman onu dize getirmiş kesin bir yenilgiye uğratmış olurum. 

            Kısacası: şeytan kulun kalbine vesvese salar, günahları şirin gösterir. Elinde daha başka bir yetki yoktur. buna göre kul kalbinde beliren şeytan vesveselerini kovmaya ve düşmanına karşı koymaya çalışmalıdır.         

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Gerçek şu ki, iman edip de Rabbine Tevekkül edenler üzerinde onun (Şeytanın ) hiçbir hakimiyeti yoktur. <<  ( Nahl süresi ayet 99 )

 ( Hep Allah’ı zikir ediniz. ‘ Eüzübillahimineşeytanirracim’ deyiniz kalbinizde şeytana yer vermeyin onun kalbinizde hiç arsası olmasın, kalbinizde nefsinizde ona azıcık yer verirseniz o kalbinizi parseller ve parçalar yukaradıki hikayede geçen adamın durumuna düşersiniz, şeytanın şakası olmaz Allah Teâlâ   bütün canlı ve cansız varlıkların sayısınca şeyta-a lânet etsin. )

Muhterem okuyucu: bunu bilesin ki: senin gerçek üç  büyük düşmanın vardır. bunların her biri ile mücadele etmek zorundasın, bu düşmanlar şunlardır. Bunlara çok dikkat etmeliyiz.

1- Dünya  - Dünya son derece aldatıcı ve hile kar bir düşmanındır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor. “ Dünya hayatı, bir aldanma malzemesinden başka bir şey değildir.” ( A’li İmran ayet 185 )

Başka bir ayet de : O halde sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, ve sakın o mağrur ( şeytan ) sizi  Allah(ın affına)a güvendire  (rek aldatıp cehenneme sürükle) mesin. ( Lokman süresi ayet 33 ) 

2- Nefsin- senin en şirretli düşmanındır.

Şeddad b. Evsin (r.a.) rivayetine göre  Peygamber Efendimiz bir Hadisi şerif’te şöyle buyurmuştur.

“ Zeki insan, nefsini kontrol altında tutup ölümden sonrası için amel işleyen kimsedir.

Âciz insan da nefsinin arzularına uyduğu halde Aziz ve Celil olan Allah’dan mağfiret dileyen kimsedir.” ( Tenbihü’l-Gafilin 813 )

3- Şeytan -- Zaten bu bölüm başından sonuna kadar konu şeytandır. ama, bir ayet okuyup konumuz olan şeytan-ı laneyi tanımaya devam edelim.

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz.”

32-ŞEYTANIN İNSANA GİRİŞ NOKTALARI

Bu konu yukarıda Şeytanlaşmış insan bölümünde geçti önemli bir konu olduğu için onu mükkerer olarak bir daha yazdım —Bu çeşit şeytan dan uzak durmalısın. Çünkü şeytanın bu türlüsü, senin cin’den olan şeytanından daha ağır bir düşmanındır. Çünkü cin’den olan olan şeytan sana sadece vesvese yolu ile zarar  dokundurduğu halde, insandan olan şeytanın senin kötü dostundur. Ve o sana yüz yüze, doğrudan doğruya zarar dokundurmaktadır. Yüz yüze gelerek seni etkileme şansını kullanarak seni doğru yoldan çıkarabilir.  ( hangi ahlakı taşıyorsa senide o yöne teşvik edebilir.)

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Ey iman edenler! mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” ( Nisa süresi ayet 144 )

Bazı insanlar:  Yahu insan insandır, benim için fark etmez, hayır fark edecektir, eğer bir insan Allah’ın Peygamberin düşmanı ise kâfir, ataist ise şeytanlaşmış bir insan ise, sen ona dost olamasın, insan insandır ama, onunla dost olamasın, Hz. Muhammed (s.a.v.)  Büyük Peygamber ve Peygamberimiz, (s.a.v.) onun amcası ebu leheb  kâfir idi, biz buna insan, insandır ama, ikisini bir tutabilrmiyiz, Hz. Musa, (a.s.) büyük bir Peygamberdi, karşısındaki düşmanı firavun’du, şimdi biz ikisine diyebilirmiyiz, efendim insan, insandır, biz bu örneği çoğaltabiliriz,

Bir adam sormuş, Ya Ali  ben nasıl bir insanım,. Hz. Ali  ( r.a.) hiç düşünmeden şöyle buyurmuştur. “Arkadaşını söyle, ben senin kim olduğunu söylüyeyim.” 

En güzel ve kesin emri, Yüce Allah Teâlâ yukarıda, nisa süresi 144. ayetinde buyurmuştur.

     Şeytanın İnsana giriş noktaları

            Şeytanın insanlara giriş yolları ve noktalarını inceliyelim, ( Şeytan bu yolların bulunduğu kimselere daha rahat girer görevini yapar.)

            1-  Cehalet.

            2-  Öfke,

            3-  Dünya sevgisi,

            4-  Uzun amel,  ( Hiç ölmüyecekmiş gibi dünya işlerine dalmak gelecek çok uzun yıllar için plan ve poroğram yapmak, )

            5- İhtiras , ( yalancılardan ve kötülüğünden daima çekinmek )

            6-Cimrilik,

            7- Haset ,

            8- Kibir,

            9- Ucub, Yaptıkları amelden ötürü kendisini beğenme,

            10- Övülme sevgisi,

11-  Riya,

12-  Sabırsızlık ve acelecilik,

13-  Nefse uymak,

14-  Kötü zanda bulunmak,

15-  Müslümanı küçümsemek,

16- Günahları küçümsememek,

33-Şeytanın hilelerinden kurtulmuk

17- Kendini Allah’ın güvencesinde his etmek, Yani: Allah Teâlâ’nın bağışlayıcı ve çok merhametli olup kul ne yaparsa yapsın hiç kimseye azap etmeyeceğine inanmak. Bu küfürdür.

18-  Allah  ( C.C. ) Rahmetinden ümit kesmek. Yani Allah’ın küçük de olsa hiçbir günahı af etmeyeceğine inanmak.

     (  Hani hatırlarsınız, Hz. Ömer  Şöyle buyurmuştu: Allah Teâlâ bir emir gönderse bütün müslümanlar Cehenneme gidecek bir kişi dışında, ben derim ki o kişi benim,  Yine Yüce Allah Teâlâ bir emir gönderse bütün müslümanlar cennete gidecek bir kişi de cehenneme gidecek yine ben derim ki o kişi benim. ( Yani kısacası müslümanlar ümit ile korku arasında yaşayacaktır. Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz. Ve Allah’ın mekrinden de emin olmayınız. )

 

Şeytanın bu giriş noktalarının hepsi, şu iki noktaya döner.

1- Şüpheli şeyler,

2-  Nefsi şehvetler ve arzular,

Bunlara düşmemek istiyorsan bunları bilmen ve aksilerini yapman gerekir. onların bazıları bir sonraki sorunun cevabında gelecektir.

Şeytan’ın hilelerinden kurtulmak

1-  Dinini ( çok iyi ) öğrenmek,

2-  Hilim sükünetli olman,

3-  Dünyaya karşı zahidlik,

4-  Kısa emelli olmak,

5- Dünyaya ve mala karşı hırslı olmamak. Dünyadan sana yetenini al,  azdıranı bırakman.

6-  Cömertlik, yapman

7-  Gıpta ( Hased , /  Kıskançlık, yapmamak.

8 - Tevazzu, içinde olmak,

9-  Amelin kabul edileceğini ümit etmekle birlikte, edilmeyeceği korkusunu taşımak.

10- Övülmekten ve aşırı methedilmekten nefret etmek,

11- İhlaslı olmak,

12- Sabırlı olmak,

13- Nefis ve hevanın isteklerine ve şeytana muhalefet etmek,

14- Müslümanlara saygı ve ihtiram ( hürmet / edeb ) göstermek,

15- Küçük de olsa günahları kçümsememek, ( Dağlar küçük taş ve topraklarla büyümüş olduğunu bilmek )

16- Allah Teâlâ’nın rahmetini ummak, ( Hiçbir zaman  ye’se umutsuzluğa kapılmamak.az önce bu konuya deyinmiştik)

17- Şehveti terk etmek, ( Hem göz, kalb, beyin vesair şehvetleri terk etmek )

 Şeytanı yenmek ve  tuzağından kurtulmak için aşağıdaki tasfiyelere uyunuz.

Şeytanlardan cinlerden korunmak isteyen kimse için, yapılması gerekli birtakım koruyucular ve muhafızlar vardır ve onlar şunlardır.

1- İhlaslı olmak, AllahTeâlâ’ ın emirlerine ve Resulüllah’( s.a.v. )ın sünnetlerine uymak, bunlar ibadettin rüknü ve Salihliğin alametidir.

2-  Kulluğu sadece Allah C.C.’a yapmak,

3-  Cemaatten ayrılmamak ,

4-  Cemaatle namaza devam etmek,

34-Şeytan-ı yenmek için aşağıdaki tavsiyelere uyunuz

5-  Kitap ve Sünnet-i Muttahara’ya bağlı kalmak.

6-  Şeytan’a karşı Allah Teâlâ’dan yardım istemek.

7-  Çok ibadet edip kötülükleri terk etmek.

8-  Allah Teâlâ’ya sığınmak ( Bütün kötülüklerden ve zenginlikte de fakirlikte de. )

9-  Mümkün ise aile ferdlerini ve mallarını dualarla korumaya almak.

10- Evde bakara süresini okumak .

11- Uyumadan önce Bakara süresinin son iki ayetini.( Ameneresulihi) ile diğer bildiği uyku dualarını okumak.

12- Uyumadan önce ayetl- kürsi’yi okumak.

13- ( Abdestli değilse) Abdest almak ve sağ yana yatmak.

14- Gözü kasten yabancı kadına bakmaktan korumak,

15- Dili kendini ilgilendirmeyen şeyleri konuşmaktan korumak.

16- Dili lüzümsüz şeylerden konuşmaktan korumak.

17- Dili batıl şeylere dalıp konuşmaktan korumak.

18- Dili gösteriş ve tartışmadan korumak.

19- Dili düşmanlık ve nemimeden korumak. ( Nemime zarar vermek ve insanların arasını açmak maksadıyla laf taşımak.

20 – Dili sözde derinlere dalmaktan korumak.

21- Dili sövmeden, hayasız ve seviyesiz sözlerden korumak.

22- Dili- Hakaretten korumak.

23- Dili laneten korumak.

24-Dili ölülere lanet etmekten korumak.

25- Dili mümine kafirlik damgası vurmaktan korumak.

26- Dili çok mizah ve şarkıdan korumak.

27- Dili alay ve maskaralıktan korumak.

28- Dili sırrı ifşa etmekten korumak.

29- Dili yalandan korumak. Anc ak yalan; savaşta, insanların arasını bulurken ve eşlerin birbirlerine sevgilerini ifadelerinde caizdir. ( onları barıştırmakta )

30-  Dili gıybetten korumak. Ancak gıybet şu durumlarda caizdir. Zülme uğrayan hakkını araken, vukua gelen bir olayın fetvasını sorarken, belli bir lakapla bilinen kimseyi kastettiğinde insanların anlaması için kişiyi o lakapla anmak, Müslümanları bir kötülüğe karşı uyarırken, kötülüğü değiştirmek için yardım isterken ve de günahı açıktan yapan kimse hakında. 

31- Dili cima esnasında seninle eşin arasın da olanları başkalarına anlatmaktan korumak.

32- Dili birilerine şu yüzüyle, diğerine başka yüzüyle giden iki yüzlü iki dilli kimsenin bu özelliğinden korumak . ( riya dan, gıybetten, dedikodu dan)

33- Dili Allah Teâlâ’dan başka sı için yemin etmekten korumak.

34- Dili islamdan başka bir din adına yeminden korumak.

35- Dili horoza sövmekten korumak.

36- Dili zamana sövmekten korumak.

37- Dili rüzgara sövmekten korumak.

38- Dili baş ağrısına ve ateşe sövmekten korumak.

39- Dili yalan şahitlikten korumak.

40- Dili yaptığı iyilik için minnet etmekten korumak.

41- Dili nefse sövmekten korumak.

42- Dili yalan olduğu bildiği şeye yemin etmekten korumak.

43- Dili fasık, bid’atçı ve münafığa “  Efendim “ demekten korumak.

44- Dili şirke götüren “ ve “ baplacının yanlış telefuzundan korumak. Yani “Allah’a ve sana dayandım.”  ( Veya  “önce  Allah sonra sen,“  veya, şu işim önce Allah’ın sonra  bu kişi  olmasaydı benim

35-Şeytan-ı yenmek için aşağıdaki tavsiyelere uyunuz

işim olmazdı gibi şirk laflar edinmek. ( çünkü işleri yapan düzenleyen Allah’tır insan oğlu ancak vesiledir / aracıdır.)

45-  Dili yemeğe kusur bulmaktan korumak.

46 - Her türlü şirk sözlerden korumak.

47-  Dili nevcadan korumak. ( Necvâ ; iki kişinin, yanlarında üçüncü kişi var iken birbirleri ile fısıldaşmalarıdır.

48- Dili kayıp ettiği bir şeyi camide arayıp sormaktan korumak.

49- Dili Allah Teâlâ dan sonra  başkasından  dua ve medet dilemekten korumak.

50 Dili Allah Teâlâ’dan başkasından yardım, destek, medet ve kuvvet aramaktan korumak.

51- Mideyi faiz yemekten korumak, Mideyi Rüşvet yemekten korumak, Mideyi Yetim malı yemekten korumak, Mideyi. Şüpheli şeyleri yemekten korumak. Mideyi insanların mallarını haksız yere yemekten korumak. Mideyi tıka basa doldurmakta, köpek satıp parasını yemekten zina parası yemekten korumak.

52- Mideyi leş, kan domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan (taş, ağaç, vb, ile ) öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş ( hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanları yemekten korumak.

53- Ferci ( cinsel oranı ) zinadan korumak) Ferci kadınla arka yoldan yaklaşmaktan korumak. Ferci sevicilikten- kadını kadınla cinsel ilişkiden korumak. Ferce istimnadan ( musturbasyon)dan korumak. Ferci Hayvanlarla cinsi ilişkiden korumak.Ferci erkeğin erkekle ilişkilerinden korumuk.

54- Eli şeytanın hile ve aldatmalarından korumak.Eli Müslümanları haksız yere öldürmekten korumak. Eli haksız yerde bir canlı varlığı öldürmekten korumak Eli yabancı kadınlarla tokalaşmaktan ve sol elle yiyip içmekten korumak. Eli her türlü kumar oynamaktan korumak. Eli hırsızlık gasp ve yağmadan korumak.

55- Kulağı gıybet, nemime, haram söz ve birbirlerini dinlemek, iftira etmekten müstehcen şarkı dinlemekten korumak.

 56- Bedene ipek, avreti tam örtmeyen ince, bedeni belli edecek kadar dar ve kafirlere benzeten giysileri giymemek.

57- Evi iblis’in sesinden ( haram şarkılardan) korumak. Evde haç işareti bulundurmamak, evde çıplak tesetürsüz resimler bulundurmamak.Evde heykeller ve fotoğraflar bulundurmamak) Ev de köpek bulundurmamak ( evin dışında bulundurmakta bir beis yoktur.

58-  Evine girerken Allah C.c.) zikr edip ev halkına selam vermek, hoş güler yüzle konuşmak, etrafa gülücükler saçmak duayla evi ve halkını koruma altına almak.

59- Sağ elle yemek içmek vermek ve almak.

60- Abdest almak nafile ve gece namazlarını kılmak şeytana benzememek. Sakin ve mütevazi olmak. İsraf etmemek, saçıp savurmamak, güneş ile gölge arasında oturmamak.

61-  Esnemeyi elle veya dudakları kapatarak engellemek.

62-  Sabah akşam bildiğimizle Allah-u Teâlâ’yı zikr edelim, bilmiyorsak zikir kitap veya kitapçık ları alıp zikir edelim vaktimizi öldürmüyelim. İnanın çok yatacağız hemde kül oluncaya kadar yatacağız, bu nedenle fazla zamanı israf etmeyelim, uyanalım uyanık olalım Yüc Allah Teâlâ bir ayetinde  “Allah israf edenleri sevmez.” buyurmaktadır. bu nedenle her nefesimizin kiymetini çok bilelim boşuna vaktimizi harcamayalım / zayi  etmeyelim,, zikir ve tefekkür edelim.

63- Kalbini kibirden korumak. Kalbini gururdan korumak. Kalbini riyadan korumak. Kalbini Ucup’tan korumak. Kalbi Allah (c.c.) Peygamberleri veya dini hususunda şüpheye düşmekten korumak. Kalbi kinden korumak. Kalbi. Dünya hırsından korumak. Kalbi insanların ellerindekine tamahkarlıktan korumak. Kalbi şöhret ve ben bilirim şöhretinden korumak. Kalbi makam ve kevki sevgisinden korumak. Kalbi boş şeylerle övülmekten, hoşlanmaktan korumak. Kalbi sultan sevgisinden korumak. Kalbi dünyaya dalmaktan ve ona balanmaktan korumak. Kalbi münafıklıktan korumak. Kalbi mal-mülk sevdasından, sadece onu düşünüp kalbini sadece ona bağlamaktan korumak. Kalbi Yahudi, Hırıstıyan ve müşrik gibi

36-Şeytanın, verdiği en çok ON sinsi vesveseleri(ÇOK ÇOK, DİKKATLE OKUYALIM)

Allah düşmanlarına sevgi beslemekten korumak. Kalbi hasedden her türlü vesveseden korumak. Kalbi rızıklamanın, zarar ve fayda vermenin yaratıklarının elinde olduğunu inancından kesinlikle korumak.

64 – Ev den çıkarken, Allah Teâlâ’ya tevekkül etmek, lâ havle velâ kuvvette illâ billâh ile Ayetül kürsi , ve Muavizat  ( İhlas, Nas ve Felak ) sürelerini okumak.

65 – Salihlerle arkadaş olmak, onlarla oturup kalkmak.

66-  Kabirleri ziyaret etmek,

67- Zikir meclisinde bulunmaya büyük gayret göstermek.

68-  Resulüllah (s.a.v,.) şu hadisindeki şu zikir ve duayı söylemek. “ Her kim akşamladığında üç defa: “ Bismillahillezi la yedurru measmihi şeyun fil ardı ve lâ fissemâi ve huvessemiul alîm” ( ismiyle birlikte yerdeki ve gökteki hiçbir şeyin zarar vermediği Allah’ın adıyla her şeyi işiten ve her şeyi bilen O’dur.) derse sabaha kadar ani bir bela gelmez . her kim bunu sabahladığında üç defa okursa akşama kadar başına ani bir bela gelmez.( ( Sahihtir Ebu Davud. İbni Hıbban ve Hakim rivayet etmişxlerdir. )                                                                                                                         

69- Allah emirlerine uymak onun yolunda devam etmek ömür tüketmek.

70- Şeytanı lanetinin vesveselerine çok dikkat etmek ve şeytandan ve bütün kötülüklerden Allah (c.c.) ya sığınmak. (  Sorular İslam Akâidi Sayfa 284-den 292 kadar)

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Ey Adem oğulları ben size şeytana kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır, diye and

(haber ) vermedim mi? “ ( Yasin süresi ayet 60 )

 Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

Allah onu lanetlemiş, o da şöyle demişti: “ Celalin hakkı için kullarından belirli bir kısmını alacağım.” ( Nisa süresi ayet: 118)

Şeytanın, Müslümanlara verdiği  en çok sinsi vesveseleri :

İsterseniz şeytanın bazı haince, düşmanca, sinsi vesveselerine uyanık olalım, o melun lanetlinin kuyusuna ağına düşmüyelim ve ondan asla ve as la korkmayalım, yalnız o melundan Allah’a sığınalım şeytanın Müslümanlara verdiği bazı vesveselerini hatırlamaya çalışalım,

1- Bir defa ile bir şey olmaz bu işi yap der :

 İleride tövbe edersin Allah seni af eder, diye vesvese verir, bir sefer yaparsın, bir kadehte içersin, bir kalp de kırarsın bir haksızlık ta yaparsın, bir faizde yersin, bir anne baba kalbini de kırarsın, vesaire,  iki olur, üç olur, derken ipin ucunu kaçırırsın,  küçük günahlarına önem vermezsen büyük günahlar seni yutar unutma ki, dağlar küçük tanecik kumlarla topraklarla büyüyüp dağ olmuştur. şeytan-a karşı uyanık olalım! Sonumuz cehennem olmasın.

2-  Daha gençsin şimdi ne diye Tövbe edeceksin:

  Şeytan insana vesvese verir, şimdi gençsin ne diye tövbe edeceksin sen tövbe etsende tövbende duramazsın, sanki bir daha mı dünyaya geleceksin,

  Genç müslüman eğer şeytana uyarsa, tövbesini geciktirir emekli olayım sonra tövbe ederim, der camiye de gitmez namazını da kılmaz olur, haccada gitmez olur, her haltı yapmaya başlar nasılsa ben daha gencim der, oysa mezarlığa gittiniz mi? her yaştan insanların yattığını görürsünüz, senin emekli olacağına dair sana kim sened vermiştir. Ani ölüm gelir ecelin  gelir  ise ahiretin viran olur akibettin uçurum olur.hiç düşündün mü? sen  (cehennemi.) şeytanın gayesi de cehennemde kendisine arkadaş bulmaktır başka çıkarı ve menfaatı yok ki,   

37-Şeytanın, verdiği en çok ON sinsi vesveseleri(ÇOK ÇOK, DİKKATLE OKUYALIM)

3- Yüce Allah kalp temizliğine bakar. Şeytan bu kanaldan da Müslümanları çok aldatır, şeytan şöyle vesvese verir. senin kalbin temiz, sen ibadet etmesende olur, Allah kalbe bakar, nice namaz kılanlar hacca gidenler ben müslümanım takvayım diyenler neler, neler yapıyor oysa senin kalbin temiz ibadet etmeye gerek yok zaten senin kalbin temizdir diye vesvese verir.

Oysa; insan oğlu ibadet etmezse kendisini her türlü günah işlerinden korumazsa, Allah’ın emirlerini Peygamberin sünnetlerini yerine getirmez ise kalp nasıl temiz olur, söylemekle benim kalbim temizdir demekle olmaz, kalb temizliği ibadetle güzel ahlak ile takva ile  kısacası Allah Teâlâ’nın Peygamberin emirlerine bağlı olmakla olur

4-  Yüce Allah ile kul arasına girilmez, diye kandırdığı kişiye vesvese verir.

Şeytan müslümanı kandırması için her kanalı dener ve vesvese verir.

Örneğin : o kişiye sen oruçlumusun, veya vakit namazını kıldın mı, veya hacca gittinmi, sorulduğu zaman o müslüman kardeşim parlar yahu nediye böyle şeyler soruyorsun, başka konu konuşalım ibadet kul ile Allah arasında olan bir şeydir. Başka şeyler konuşalım.

 İşte bu kişi belli ki şeytan ona çok büyük vesvese vermiş, hani derler ya şu kişi  çok uyuşturucu almış komaya girmiş misali gibi, o da şeytanın tuzağına düşmüş komalık olmuş kendisinden haberi yok inşallah öldükten sonra uyanacağına, ölmeden önce uyanmasını dilerim. Evet ibadet kul ile Allah arasındadır, ama, iki müslüman konuşunca dinden, imandan konuşmayacakta, belden aşağı lakırdılar mı konuşacak,  ibadet riya yapılmadıktan sonra , istediğin kadar konuşun,  Emrü bil-maruf yapın yani, bildiğiniz ilmi ayeti, hadisi başkasınada söyleyin,  Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde özetle şöyle buyuruyor. “ İbadette Birsinin hatasını bulursanız o kardeşinizi uyarmasanız, sizde kıyamete kadar o hatanın / günahın ortağısınız. “ Başka hadiste yine özetle: “ Bildiği ilmi başkasından esirgeyen söylemeyene Yüce Allah kıyamette ona ateşten bir gem takacaktır. “ niçin bildiğin ilmi kardeşinden esirgedin emrül bil-maruf yapmadın, çünkü Emrül bil maruf farzdır.ilim yayma farzdır bu  kitapta “ ilim, ve emril bil’maruf “  var mutlaka bir daha konuyu okuyun ve gözden geçirin.

5- Sen bu  kadar yaşadın  her türlü günahı / haltı işledin, tövbe etsen de faydası yok.  gibi kalbe gelen sinsi vesveseler.

 Şimdi kendi, kendine böyle kandıran, umutsuz olan günah üstüne günah işleyen bu kişi şeytanın vesvesesinden önce onun oyuncağı olmuş, bineği olmuş, piyonu olmuş, daha da uyanmamıştır.

 Böyle düşünen kişinin en kısa zaman da Nesuh tövbesi edip ibadetine başlaması gerekir iken, hala şeytana uymakta, umutsuz, nursuz, olarak, şeytanın vesvesesine uymakta ve kendisini helak etmektedir. Bu gibi kişiler şeytanın kucağında yetiştikleri için ayırlmaları zor olacaktır. Bu kişilere çok kısa bir telkin edecem, Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyuruyor. “ Ancak kafirler Allah’tan umutlarını keserler.” Allah rahmandır af edicidir, tövbeleri kabul edicidir. Yeterki nesuh tövbesini yap tövben de dur, kulluk görevini / ibadetlerini yap, ayrıca bu kitaptaki Tövbe bölümünü mutlaka bir daha oku.

Konuyla ilgili Bir hadis okuyalım. bir gün bir anne çocuğunu kayıp etmiş, mekkenin her tarafında fıldır, fıldır o çucuğu arıyorlar nihayet bir kayanın altında çocuğun uyuduğunu görüyorlar çocuğu alıp annesine getiriyorlar. Annesi ağıtlar söyleyip ağlamakla ortalığı sanki yıkıyor. Çucuğu annesine götürüyorlar annesi çocuğunu bağrına basıp, basıp Allah Teâlâ’ya şükür ederek ağlıyor.

O sırada Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yanındaki eshablarına şöyle buyuruyor.

Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı? bütün eshablar hayır ya Resulüllah, nasıl atar elinden gelinceye kadar atmaz tam o sırada Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor,

“ Bir anne çocuğunu ne kadar severse merhamet gösterirse göstersin. Yüce Allah Teâlâ kullarına o anadan daha çok merhamet gösterir daha çok sever.”

38-HİKAYE / KISSA

Ama, yeterki kul, kulluğunu bilsin,

6- Fazla düşünme kafayı yersin?

Şeytan’ın bir tuzağıda budur. boş ver ne düşünüyorsun, istediğini yap şu helaldır şu haramdır, şu günahtır, şu sevaptır deme, kardeşim kafanı çalıştır.çalışmakla zengin olunmaz, kul, hakkı devlet hakkı demeden zengin olacaksın her kes de öyle zengin oluyur kim ahirete gidip gelmiş, evet  giden çok ama gelen yok. 

Şeytan bu kanaldan da kendi taraflarına bol bol vesvese ve telkinler verer.

Oysa giden çok gelen yok ama, gelecekten Yüce Allah  Teâlâ ve Peygamberi yüz lerce ayet’te ve yüzlerce hadislerde  bize haber veriyorlar  bizleri uyarıyorlar, ama  konuya girer isem bu kouyla ilgili bir kitap daha yazmam gerekir. bu nedenle yalnız bu gibi fikir sahiplerine fazla lafı uzatacağıma bir gerçek hikaye anlatacağım. 

H i k a y e :

Eskiden bilirsiniz kasabalarda gece bekçileri vardı. ve o zaman böyle elektirik enerjisi, sokak lanbaları yoktu  bizler evde bile gaz idaresi ile veya durumu iyi olanlar gaz lambasını yakarlardı.

Kasaba bekçisi bir sokakı tarama yaparken bakar ki, bir dükkan gaz idaresi ışığı  ile boşaltılıyor.

Bekçi, adama  sen ne yapıyorsun diye soruyor.

Adam ben karışıda yeni bir dükkan  kiraladım bu dükkanımı at arabası ile oraya taşıyorum.

Bekçi baba bu adamın sözüne inanır birazda kendisine yardım eder. ve bekçi adama der ki başım çok ağırıyor varsa biraz kolanya ver de elime yüzüme süreyim de içim açılsın.

Adam  idarenin ışığında  ( yüzde doksan karanlıkta ) Bekçinin eline mürekkep şişesinden bir miktar mürekkep döker bekçi baba, eline yüzüne sürer burnuna çeker ,

 Bekçi, adama  şöyle der. be adam senin kolanyada hiçbir koku  filan yok.

Adam bekçiye şöyle cevap verir, benim kolanyam şimdi koku vermez ama yarın kokusu çıkar.

Tabi bekçi gecelik görevini tamamlar. İmsaktan sonra gidip karakolun istirhat bölümünde uykuya dalar, sabah olunca dükkan sahibi gelir bakar ki dükkanı çalınmış soyulmuş bütün eşyaları alınmıştır.

İş yeri sahibi hemen karakola koşar durumu anlatır, ve mürekkeb dökülmüş, o mürekkep tek kanıt odur kimin eline ayağına dökülmüş ise belki bu yönden hırsızı buluruz der.

Yetkili amir ise, çağırın o Bekçiyi  onun sorumlu mıntıkasında nasıl iş yeri soyulur, onun haberi olmaz. Bekçiyi çağırırlar bakarlar ki her tarafı yüzü gözü, eli elbisesi  her tarafı mürekkep, izenci gibi olmuş, iş yeri sahibi amirim işte hırsız bu bekçidir. Mürekkep izi onda, mürekkep her şeyi ispat ediyor.

Bekçi konuyu yeni anlıyor, akşamdaki adam iş yeri sahibi değilde bir hırsızmış, iyi niyetle ona inanmış en acısıda   Hırsız o Bekçi ye şöyle demişti. “ Bu kolanyanın kokusu bu gece değil yarın kokusu çıkar.” Bekçi uyanmıştı ama hırsız kaçmıştı.

   Kardeşlerim inanın bu yaptığımız hiçbir şey bize kar kalmaz. kolanyanın  (mürekkebin ) kokusu burada çıkmaz ise mutlaka ve mütlaka öbür dünyada kokusu çıkacaktır, kokusu çıkacaktır.

7- Şeytanın en sinsi vesvesesinden birisi de şöyledir.

Şeytan şöyle bir sinsi vesvese  verir, nasılsa Peygamber Efendimiz (s .a.v.) bir hadisinde, “ Kim lâ ilahe illallah demiş ise o cenne gidecektir.” Buyurmuştur.  Evet buu hadise sadaka Resulullah deriz. Ama dikkat edin Peygamber Efendimiz “ Kim la ilahe illallah demiş ise o cennete  gidecektir.” buyuruyor . cehenneme gitmeyecektir demiyor. Bir insan kafir de olsa kelime-i şahadet getirse o insan

39-HİKAYE / KISSA

müslümandır. Kelimei şahadet getiren bir insan bütün günahını çektikten sonra cennete gidecektir inşallah, ama cehennemde kaç bin yıl kalıp cezasını çekecek günahı ne kadardır. Onu Allah Teâlâ bilir,  Ölünce inkarcımı oldu yokse kelime-i şahadet getirdi mi? Bunlar çok ince işler çok tefekkür edin, cennet öyle ucuz cehennemde öyle kolay değil. Mühim olan cehenneme girmemektir. Dilerim Rabbimden hiçbir müslümanı cehenneme düşürmesin yakmasın Allah’ın affına rahmetine sığınıyoruz. Ama hiçbir şey hiçbir ibadet yapmadan cenneti beklemek, Allah’ı Peygamberi bilmeden cenneti beklemek, kur’ân emirlerine uymadan cenneti beklemek, hep şeytani işlerle uğraşmak, İslami konular gelince Müslümanları kötülemek, onlar gericidir, örümcek kafalıdır, bütün kötülükler müslümandan çıkar gibi sözler sarf etmek ve buna nisbet olarak ben cennetliğim demek ne kadar doğru ise bilmiyorum taktirini siz yapın. Bir asker 6 gün firar ederse askerliği yanar, bir işçi üç beş gün işe gitmezse veya işe geç giderse işten atılır. Bir memur bir iki gün gecikir ise hemen savunması alınır kendisine idari ceza verilir bir iki daha bu suç tekrarlanırsa işten atılır.veya bu dünyada bir suç işlersen devlet sana ceza verir hapis müebbet veya para cezası verir , hiçbir şey cezasız kalmaz. ahirette öyledir Allah’a sığınıyorum Yüce Allah’ın kanunu belli bu kanun Kur’ân ve Peygamberin sünnet ve tasfiyeleridir. Bunlara uymasak, küçümsersek, kaale almasak, kötülersek çöl kanunu dersek elbette cezayı hak etmiş oluruz. Yüce Allah şöyle buyuruyor.”Sakın o mağrur ( şeytan ) sizi Allah(ın affın )a güvendir( erek aldatıp cenenme sürük )   lemesin.”

 (Lokman süresi ayet 33 ) kardeşim bir kibrit çöpünün ateşine dayanamıyoruz hem kısa bir zaman ve ince bir çöp ateşine dayanamıyoruz, iyi düşünelim. ne kadar ateşe dayanabiliyorsak ona göre günah işlemeliyiz.

                   Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Onu ve zürriyetini benden ayrı dost mu biliyorsunuz? Halbuki, onlar sizin düşmanınız-dır. Zalimler için ne kötü bir değiştirme .” (kehf Süresi  Ayet 50 )

            8-  Başka bir saflık içinde verilen vesvese türü de “Biz büyüklerimizden böyle gördük 

şeytan boş durmuyor, her türlü vesveseyi veriyor gece gündüz demeden, sağuk, sıcak demeden her fırsatta bizleri aldatmaya vesvese vermeye hazırdır.

            Bakıyorsun ki müslüman kardeşimiz bir ibadet yapıyor, bu eksikliklerin var dediğinde, o kardeşim şöyle diyor. Biz büyüklerimizden böyle gördük.

            Kardeşlerim din büyüklerden böyle gördük dini değil, din Allah’ın bize emir ettiği ve Peygamberin bize tafsiye ettiği farz ve sünnetlere uymaktır. Ben büyüklerimden böyle gördüm vesvesesini şeytan ona telkin ediyor.

Baban veya atan yanlış yapmış olabilir bari sen dinini öğren dini kurallara göre yaşa şeytan seni aldatıyor. Dine göre hareket etmiyorsun örf ve adete göre ibadet ediyorsun bu onlarca örnekleri var ama  yaptığın ibadet de o zaman hurafa dır “ Bid’at-tır “  bid’at delalet üstüne delalat, delalet te  cehenneme götürür hadisi şerif vardır.

            Unutmayalım ki din evrenseldir, din bize uymaz, kayıtsız ve şartsız olarak biz dine uyacağız,

             iki kıta şiir okumaya ne dersiniz.

Bazılarımız kendi nefsine ve çocuklarına terbiye vermiyor,

Ama köpeklerini, kedilerini ve kuşlarını terbiye ediyor,

Yüce Allah ona büyük musibet ve bela vermiş hala uyanmıyor,

Uyan ey Müslüman, uyan gaflet uykusundan artık yeter.

 

Ey Müslüman bunu iyi bilin ki ölmeden önce ölmelisin,

Bütün kötü amelleri bırakıp, Hac’a gitmeden önce hacı olmalısın,

40-HİKAYE / KISSA

Sen tok isen, açların halinden çok iyi anlamalısın,

Uyan ey Müslüman, uyan gaflet uykusundan artık yeter.

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar. “( A’râf süresi ayet 2001)

        9- Şeytan-i lâne  “ Abdestte Namazda da çok büyük vesvese veriyor.”

Şeytan, bütün hayatımzadki ibadetlerde ve ahlakta vesvese verir ama en çok vesvese verdiği  abdeste, ve namazda dır,  

Peygamber Efendimizin bir hadisini okuyup konumuza devam edelim.

“Muhakkak ki abdestin “Velhan”  adlı bir şeytanı vardır. onun şerrinden Cenâb-ı Hakka sığınınız.” ( Tirmizi  )

Abdest ile ilgili bir konuyu ele alalım :    Bir müslüman taharet ve  abdest alırken, şeytan sürekli ona vesvese verir, abdest alırken kendisinden bir şeyler aktığını vücut ona his ettiriyor, nasıl burnumuzdan akıntı olunca his ediyorsak taharettende aynen his ediyoruz, ama şeytan ona hemen vesvese ile düzeltmeye çalışıyor, yahu sen taharet aldın, temizlendin abdest alıyorsun , senden günah gitti bir damla veya biraz akıntı olmuşsada ne olur. adamda canına minnet, ikinci bir kez tenbellik, üşengeçlik yapıyor sonucunu da ne olacağını bilmiyor ve ikinci kez  WC. ye gitmiyor tahretten temizlenmiyor akıntı olduğu halde umursamıyor, ve abdestini tazelemiyor. Oysa; Efendimiz bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur. “Tahreti olmayanın abdesti yoktur. abdesti olmayanın namazı yoktur, Namazı olmayanın da iman-ı yoktur.” bakın sonuca bakın adamcağız o kadar zahmet çekiyor sözde temizlik yapıyor sözde abdest alıyor, namaz kılıyor belkide o abdestsiz hali ile kendisini abdestli zan eden müslüman ben abdestliyim diyor. belki de bir iki veya üç vakit namazını da kılıyor, belki kur’ân’da okuyor abdestsiz okuduğu için bir sevap alayım derken belki bir günah da oradan alıyor, oysa yukarıdaki hadisi beraberce okuduk. taharet bu kadar önemlidir. hadis de dediği gibi tahareti, olmayınca abdesti yok, namazı yok, ve namazı kaale / almadığı / önemsemediği için ayrıca günahkar oluyor, ayrıca namazın farzı boynunda kalıyor  buna benzer onlarca konu ve şeytan-ı lanetinin vesvesesi orada hazır bizi kandırmaya vesvese vermeye yetiyor..bu konuları taharet bölümünde incele.

Abdest konusunda şeytan on larca vesvese veriyorsa, Namaz konusunda yüzlerce vesvese veriyor. Bazı vesvese türünü açıklamaya çalışalım.

 

            Anlatıldığına göre namaz vakti gelince, şeytan askerlerine sağa sola dağılmalarını ve insanlara sokularak onları namaz kılmaktan alıkoymalarını emreder.

 

 

            Bu emri alan şeytan, namaz kılmak isteyen bir kula sokularak önce onu oyalamak sureti ile namazı vakti içinde kılmamaya sağlamaya çalışır.

            Eğer bunu başaramlaz ise adamın, namazın rükularını, secdelerini, kıraâtlarını, tesbihlerini, eksik yapmasını sağlamaya çalışır. Eğer bunu da başaramaz ise adamın kalbini dünya meseleri ile oyalamaya çalışır.

Bunu da başaramaz ise bu şeytan, başkanları iblis’in emri ile bağlanıp denize atılır. Fakat eğer şeytan bu tuzakların herhangi birinde başarılı olabilirse iblis tarafından taltif edilir ve derecesi yükseltilir.

 

Osman b. Ebilasi’nin şöyle dediği anlatıldı.

Kıldığım Namazla okuduğum Kur’ânla şeytanın durumu nasıl olacak Ya Resulüllah?

41-Hikaye / KISSA

Diyerek, Resulüllah (s.a.v.) Efendimize  durumumu sorduğum zaman bana şöyle buyurdu:

 “ Bu şeytanın adı  H a n z e b ‘tir onun sana geldiğini duyarsan ( his edersen) ondan Allah’a  Teâlâ’ya sığın sol yanına da üç kere tükür.” ( Müslim)

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ De ki: Sığınırım ben, İnsanların Rabbine. İnsanların hükümdarına, insanların ilâhına. İnsanlara kötü şeyler fısıldayan o sinsi vesvescinin şerrinden. o ki, insanların kalblerine kötü düşünceler fısıldar. Gerek cin’lerden ve gerekse insanlardan olan bütün vesvescilerin şerrinden Allah’a sığınırım.” ( Nâs Süresi  )

                İbni Abbas bu süreyi tefsir ederken diyor ki: “ Şeytan insanların olduğu gibi cin’lerin de kalblerine girer ve buralara vesvese salar. Fakat Allah’ın adı anılınca önce siner, arkasından da kalblerinden çıkı verir.  bir müslüman abdestini güzelce aldıktan sonra camiye gitmek isterse, şeytan hemen yetişir, yahu evinde namazını kıl, camiye bu sağukta veya bu sıcakta senin ne işin var camide, camiden alı koyarsa, yahu birazda televizyon izle veya eşinle veya sevdiklerinle sohbet et, daha erkendir, biraz daha zaman geçer, nihayet geç de olsa namaza başlar şeytan yine vesvese verir, kalbine dünya hırsını salar, onuda atlatırsa, rükü  kısa kestirir, secdeyi kısa kestirir. Kaç rek’at kıldığını zamu sürede neler okuduğunu kendisine unutturur. Esneme verdir, aklına her türlü menaatlık kötülük / vesvese verir   evde yalnız iken hızlı , hızlı namaz kılması için vesvese verir , camide veya başka kişilerin yanında ağır ağır namaz kıldırtır, yani ben işte böyle güzel namaz kılıyorum diye riya yaparsa, kısacası bir müslüman tek başına evde veya başka yerde namaz kıldığı gibi camide veya başkasının yanında ayni şekil namazı kılmazsa bu namaz riyakarların namazıdır. Sevap alalım diye namaz kılıyoruz Allah Teâlâ korusun bilgisizlik yüzünden dinden çıkar. Yüce Allah Teâlâ bir ayette buyuyuryor ki “ Vayl o namaz kılanlara ki,  namazlarında, yanılmaktadırlar/ gafildirler. Onlar ki gösteriş yaparlar.”

( gösteriş, riyadır.) ( Mâun süresi ayet 4-5-6.                                                                                                         

Peygamber Efendimizin bir Hadisinde şöyle buyuruyor.

 “ İnsanların gördüğü yerde namazı güzelce kılan, tek başına iken onu baştan savma kılan kimse, Rabbini hafife almıştır.” ( C. Sağir cilt 4 sayfa 1529 )  

başka bir hadis de

 “ Allah şüphesiz cenneti gösteriş yapan her kese haram kıldı.”( C. Sağir Cild üç sayfa 470)

 Başka bir hadisde özetle,  riya yapan kafirdir. buyurmaktadır.(bak.bu kitabın riya bölümüne) 

Şiir kitabımdan yalnız bir dörtlük şiir okuyalım mı?

Ey Kardeşim, Yüce Allah’ın şeriat’ın ahkamı ve ilmi ile amel et,

O’nun emrinden dışarı çıkma,  Allah Teâlâ ile arandaki ahdi unutma,

Sakın nefsin hava-i arzularına ve  şeytan-ı lâneye hiçbir zaman uyma,

Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar hepsi Allah-ı  tesbih ederler.

            10- Şeytan-ı lâne insanların en zayıf tarafını yakalar o da hastalık anıdır.

Şeytan burada da boş durmaz, hasta olana veya yakınlarına ağır vesveseler verir. hasta zaten canından bezmiş yatıyor,  şeytan, hastaya  şöyle vesvese verir, sen daha geçsin bu hastalık bula, bula seni mi buldu milyarlarca insanlar ve hastalık seni nasıl buldu, bak sen okadar namaz kıldın kulluk görevini yaptın yine Allah sana dert verdi dermanı da yok, sakın namaz filan da kılma zaten sen hastasın kıpırdamayı bile zor yapıyorsun bir de namazmı kılacaksın gibi bol bol vesvese verir.

42-Hikaye / KISSA

Oysa hasta şuurlu ise bu dertlerin ona mükafat olduğunu bilir, günahlarına kefarettir,  Allah’a Hamd ve şükür ettikçe hasta için bir mükafattır günahları hazan yaprakları gibi dökülür inşallah, hastanın duası kabul olacağına dair hadisler vardır. yok eğer yukarıdaki şeytani lane’nin vesvesesine uyup da, ah vah derse ben Allah’a ne yapmıştım ki bu derdi bana verdi gibi  lafları ederse, bu hastalık onun için mükafat değil, bir müsibettir bir beladır. Onun için her halimizde Allah’a Hamd ve şükür edeceğiz. 

11-  Şeytanın bu vesvesesi de çok ilginç ve korkunç’dur:

Bu bölümü İhyâ-i Ulüm’id-Din kitabının 6. cilt 85. ci sayfadan alındı.

Şeytan bazılarına şu hayali vermektedir: Her hangi bir kimse, Ebu Bekir ve Ömer’i (r.a.) sevdiği halde ölürse, ateş ona yaklaşmaz(!) şeytan başka birisine de şu hayali vermektedir: Hazret-i  Ali’yi sevdiği halde ölen bir kimse için, korku mevzu bahis değildir(!)

Halbuki Allah’ın Resulü (s.a.v.) mi görüyoruz ki, kendisinden bir parça olan kerimesi / kızı, Hazret-i Fâtıma’ya (r.a.) şöyle buyurmaktadır.

“ Ey Fâtıma! Çalış ve amel et! Muhakkak ki ben Allah’ın azâbından zerre kadar sana fayda ve menfaat verici değilim.” ( Müslim, Buhâri, )

            Başka bir vesvese türü de:

            Hasan-ı  Basri (r.a.) der ki:  kulağımıza geldiğine göre iblis laneti şöyle demiştir.

            Ben günahları ümmet-i Muhammed’in gözünde süslü püslü gösterdim. Fakat onlar benim belimi tövbe istiğfar etmek suretiyle kırdılar.

 Böylece ben onlara, bir takım günahları cilveli bir şekilde gösterdim. Ki, onlar onun günah olduğunu bilmediklerdinden dolayı onun için istiğfar etmiyorlar.

            ( İşte ) bu günahlar havâ-i nefistir. 

            Melun doğru söylemiştir. Çünkü ümmeti Muhammed, nefsin havâlarının insanı günahlara çeken sebeplerden olduğunu bilmektedirler. (İhyâ-i Ulum’id-Din 6 / 86 )

Tabi ki bu saydıklarım binlerce vesveseden bazı  konulara değindim yoksa şeytani lane, her yerde her evde, her pazarda her arabada, her odada hatta yatak odasında vardır. kısacası aklınıza gelen her yerde var kendimizi koruyalım ama nasıl koruyalım zaten konumuz bu şeytandan korunmamız için bu yazılan tüm konuya dikkat etmek lazım, ileriki sayfalarda ayni konuyu detaylı olarak değinecağız neler yapılması gerektiğini tafsiye edeceğiz inşallah.

            Yüce Allah Teâlâ Nahl süresinin 99ve 100. ayette  )şöyle buyurmaktadır: <(

>> Gerçek şu ki, iman edip de Rabbin Tevekkül edenler üzerinde onun Şeytanın ) hiçbir

(hakimiyeti yoktur .”

                                                      ***

        Yani : (inananları) şirke düşürüp hidayetten saptıramaz.   ( Yani :  ALLAH’a sığınanlara Tevvekül edenlere şeytan’nın hiçbir hükmü geçmez.

              Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter..

        Onlar : işlerini şeytan’a bırakırlar; şeytan da onları (istediği yöne çevirir) Dinlerinden döndürür: kötü yola saptırır.

        Yüce ALLAH bütün müslümanları şeytanın her türlü kötülüklerinden  vesvesesinden  ve hilesinden korusun. Amin.

43-Şeytanın müminin imanına yönelik çok korkunç vesveseleri

H İ K A Y E  :

            Hazreti Yahya Peygamber (a.s.)  şeytan’a der ki, sen hiç beni kandırdığın oldu mu?

            Şeytan şöyle der:       Bir akşam yemeğin de iken yemeği sana güzel gösterip, sana çok yedirttim ve yemekten sonra üstüne ağırlık çöktü oturduğun yerde sızıp kaldın ve çok zar zor vakit namazına  yetiştin.

            Hz. Yahya (a.s.) şöyle cevap verir : Allah’a yemin olsun ki bundan böyle hiçbir zaman doyasıya yemek yemiyeceğim.

            Şeytan da şöyle cevap verir    :   Allah’a yemin olsun ki, ben de bundan sonra çalışmalarım faaliyetlerim hakında hiç kimseye bilgi vermeyeceğim. 

            Müslüman kardeşim uyanık olalım, şeytan-ı lanet bizi yemek yerken bile kandırıyor, yani kısacası çok uyanık olmamız lazım her yerde her şeyde şeytanın vesvesesinden kötülüğünden Allah’a sığınacağız. Başka da sığınacağımız yerimiz yok ama tedbiri de elden bırakmayacağız.

          Şeytanın Müminin imanına yönelik, bazı çok korkunç vesveseleri

            Allah-u  Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’râf Süresi ayet 200 )

         Hadis no: 132--  Ebu Hüreyre (r.a.) dan şöyle demiştir. “ Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in ashabından bir takım kimseler geldiler ve kendisine şöyle sordular.”

            “İçlerimizde dile getirmeyi birimizin ağır bulacağı şeyler hissetmekteyiz?”

                Hz.  Peygamber. Gerçekten böyle şeyler hisettiniz mi?” buyurdu. “ Evet “ dediler O’ da “İşte bu apaçık imandır.” Buyurdu”

( Söylenmesi ağır olacak düşüncelerden maksadın, insanın içerisine gelen vesvese olduğu ve bu vesvesenin de hemen aşağıda 134 -136  nolu hadisde belirtilen, Yüce Allah hakındaki hususlar olduğu belirtilmiştir.

Şeytan imanı olan kimselere vesvese verir. yoldan çıkaramadığı kimselere bu defa vesvese yoluyla bir şeyler yapmaya çalışır. Onun uğraştığı kimseler imanı bulunan ve doğru yoldaki kimselerdir. yolunu sapıtmış imanını kayıp etmiş kimseler zaten şeytanın güdümündedir. Şeytanın onlarla uğraşmasına gerek kalmamıştır.

“ Meyvesi olan ağaç taşlanır.” Ata sözünde de işaret edildiği gibi şeytan da imanlı kimselerle uğraşır. Bir arap ata sözünde der ki,   “Boş eve hırsız girmez.“  denilmiştir. Dolaysıyla şeytan kime vesvese verirse, onda iman bulunduğuna işarettir. Bu tür vesveselerin imana delalet etmesi bu şekilde açıklanmaktadır.

Diğer taraftan bu tür duyguları dert edinen ve duyarlı olan kimselerin imanı koruma endişesi olması nedeniyle bu duyarlıkları imanlarına delalet eder.

Hadisi tekrar edelim, Efendimiz (s.a.v.) “ Gerçekten böyle şeyler hissetiniz mi ? “ diye çevirdiğimiz ifadesini, “Gerçekten böyle şeylerin ağır bir şey olduğunu hissettinz mi? şeklinde anlayanlar olmuştur. buna göre, içinizde böyle şeylerin kötü bir şey olduğunu anlamanız, içerinizde iman bulunduğuna işarettir. Eğer imanınız olmasaydı bu tür vesvese duygularını kötü saymayacaktınız. demek ki, bunları kötü sayıyorsunuz. O halde sizin içerinizde iman vardır. ( Sahih-i Müslim cilt 1,  sayfa 115 )

44-İKİ DAKİKA TEFEKKÜR EDELİM Mİ

 Hadis No 134 --  Ebü Hüreyre (r.a.) Resulüllah (s.a.v.)

İnsanlar sürekli birbirlerine soru sorarlar hatta: “ Bu Allah, yaratılmışları yaratmıştır, peki Allah’ı kim yaratmıştır. “ denilecektir. Dolaysıyla kim böyle vesvese his ederse: 

“ Ben Allah’a iman ettim “ desin. buyurdu. demiştir.

Diğer bir rivayette ise : Şeytan birinize gelip ; “ Şunu kim yarattı, bunu kim yarattı? der, neticede : “ Rabbini kim yarattı?” diyene kadar sorar. Bu nedenle birinize böyle vesvese gelir ise, Allah’a sığınsın. ( Eüzubillahimineşşeytanirracim, desin ) ve böyle şeylerle de uğraşmayı son versin buyurmuştur.                ( Sahih-i Müslim cilt 1, sayfa 116 )

Hadis no: 136 Enes b. Mâlik  (r.a.) ‘den Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Yüce Allah buyurdu ki: “ Senin Senin ümmetin sürekli şu nedir bu nedir diyecek hatta ‘ Bu Allah, yaratılmışları yaratmıştır, peki Allah’ı kim yaratmıştır? diyecekler.”

( Soru iki kısımdır): Biri şeyi öğrenmek ve doğruyu bulmak için iyi niyetlerle sorulan sorulardır.  Bu tür sorular yasak değildir. sakınca da değildir. Nitekim Yüce Rabbi’miz “ ( Eğer ) Bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorunuz.” ( Nahl Süresi ayet 43  ve Enbiye 7 ) buyurarak bilmediğimiz şeyleri yetkililerine sormamızı emretmektedir.

Sorunun diğer kısmı ise art niyetli sorulardır. 134- 136 nolu hadisler de dile getirilen sorular bu türdendir. 134 nolu hadiste, söz konusu soruların şeytandan olduğu bildirilerek Allah’a sığınması istenilmiştir. Kur’ân-ı Kerim de Nâs süresinde de şeytanın verdiği vesvesenin şerrinden Allah’a sığınılması istenmiştir. Bu tür sorular genellikle Allah’a inanmayan kimselerden gelmiştir. Bu kimselere onlarca mucize göstersen yine inanmazlar bu bir sihirdir derler.

Bu nedenle böyle cahilye mahsulü kimselerden yüz çevirip geçip gitmeliyiz.

Bu arada samimi olarak bir kimsenin kafasına yukarıdaki soru takılabilir, böyle durumlarda İslam âlimleri Akaid kitaplarında gayet mantıklı ve ikna edici cevaplar vermişlerdir. Bu izahları getirip konuyu uzatmak istemediğimizden, geniş bilgi AKAİD kitaplarda isteyen bulup okuyabilir.

İhyâ-i Ulüm’id-Din  İmam-ı Gazalinin 6. cilt sayfa 87. de geçen hadisi de bilginiz için aynen yazacağım.

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

“ Şeytan her hangi birinize gelip diyor  ki: Seni yaratan kimdir?  Kişi Beni  :  Yaratan Allahü Teâlâ’dır. diye cevap verince: Bu sefer şeytan şu suâli soruyor: O halde Allah-ı kim yarattı? binaenaleyh sizden her hangi bir kimse böyle bir vesveseyi his ettiği zaman şöyle desin :

“ Ben Allaha ve O’un Resulüne iman ettim.” zira böyle demek ve inanmak, o vesveseyi kişinin kalbinden söküp atıyor. ( Ahmet Bezzar, Ebu Ya’la, Müslim, Buhâri.

Allah  Teâlâ’nın Resulü (s.a.v.) bu vesvesenin tedavisi hakkında tedkiki emir buyurmamıştır. Çünkü âlimler değil, halk tabakası bu vesveseyi kalbinde bulmakta ve hissetmektedir. “ Halbuki halk tabakasının vazifesi; “ İman edip, kayıtsız şartsız Allah Teâlâ’ya ve nizamına teslim olmaktır.”   

İbâdet ve maişetiyle meşgul olup ilmi âlimlere terk etmektir.  Halk tabakasından olan âmi bir kimsenin zinâ etmesi ve hırsızlık yapması dahi ilim hakında konuşup fikir beyan etmesinden daha hayırlıdır.”

Zira ilim tam manasıyla hazmetmeden Allah Teâlâ ve din hakkında konuşan bir kimse, bilmediği bir noktadan küfre girmiş olur.

“Tıpkı yüzmeyi bilmediği halda denize atlayan bir kimse gibi “ şeytanın inançları ve mezheblerle ilgili hileleri sayılmayacak kadar çoktur.  ( İhyâ-i Ulüm’id-Din C. 6. Sayfa 87 )

45-Şeytanın bir başka KORKUNÇ HİLESİ

İki Dakika Tefekkür edelim mi ?

            Tabi ki Şeytani lane’nin işi vesvese vermektir, onun şeytanın bizim üzerimizde hiç bir etkisi yoktur,  gücü hakimiyeti yoktur,  az önce ayetleri okuduk,  şeytan ves vese verince o vesveseyi insan oğlu kaleye almazsa kalbine gelen vesveseden günahta kazanmaz vesvese olarak söner gider ama, insan oğlu şeytanın verdiği vesveseyi, tereddüte çevirirse, şüpheye düşerse, Allah Teâlâ cümlemizi korusun insan oğlu dinden de çıkar şirke de girer.

            İsterseniz bir iki tane örnek verelim, şeytan bize şöyle bir vesvese verirse, “ yahu sen üzümü yiyiorsun, üzüm sirkesini kullanıyorsun, üzümden yapılmış pekmezi yiyorsun peki üzümden / üzüm suyundan  yapılan içkiyi neden içmiyorsun niçin haram olsun, eğer içki haramsa pekmez de, sirke de  üzüm yemek de haram olması lazım.”  diye, şeytan vesvese verince sende onaylarsan veya kişi  Kur’ân’ın ayetlerine rağmen tereddüt ederse şüpheye düşerse en azından çok ağır günah işler belki de dahada ilerliye gider Kur’ân ayetlerine inanmadığı için kalbine gelen vesveseye uyduğu ve inandığı için belki de Allah Teâlâ korusun dinden çıkar..

            Başka bir örnek, Paran veya malın olduğu için zekat sana farz olduğu halde, şeytan sana şöyle bir vesvese verse verirse, sen zekatı yüzde iki biçik değilde yüzde bir versen veya bu sene hiç vermezsen, ne olacak, sen niçin binlerce liranı ona buna vereceksin malın / paran eksilir. Zekat vermek sanamı kalmış, onca zenginler zekatını vermiyorda sen niçin veriyorsun? Gibi şeytan vesvese verdiğinde kişi bunu uyarsa tereddüt ederse, şüpheye düşerse tasdik ederse tatbik ederse çok ağır günüh işler, eğer zekatın varlığını / farzını inkar ederse zekat ile ilgili ayetleri inkar ettiği için dindan çıkar.

            Sonuç  olarak: Şeytanın verdiği vesveseyi hiç kaleye almayacağız, şeytan zekatını verme dediğinde zekatımızı tam verecağız, şeytan bu soğukta abdest alınıp namaz mı kılınır? veya bu gecede bu sabahın köründe uykunu bölüp namaza mı kalkacaksın sıcak yatağından niçin ayrılacaksın, vesvese verdiğinde o vesveseleri kaleye almayacaksın bir köpeğin havladığı arabanın oradan geçtiği gibi bileceksin ve sonuçta Allah Teâlâ’nın emirlerini Peygamber Efendimizin tasfiyelerine aynen uyarsan o vesveseler sana hiçbir zararı olmaz. Ama, vesveseye uysak veya bazen uysak bazen uymazsak, ağır günah işleriz namazın farzlarını inkar edersek dinden çıkarız. Vayl o namaz kılanlara ki namazlarında gafildirler. “ diğer ayetler olduğu gibi bu ayeti de unutmayalım  bu nedenle çok dikatli olmalıyız şeytani laneye karşı uyanık olmalıyız Allah Teâlâ’ya sığınmalıyız ve  şeytanın dediğini asla yapmamalıyız, hiçbir zaman ayet ve hadislerden ötürü şüpheye veya teredüte düşmemeliyiz ödün vermemeliyiz.,

            Bütün vesveselere de yukarıdaki şekilde karşılık vermeliyiz.

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

 

İnsanlardan kimi de var ki Allah hakında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer.”  ( Hacc Süresi ayet 3 )

              Şiir kitabımdan, Yalnız bir dörtlük şiik okuyalım!

 Her insan, üç ruha meyildir : melek, hayvani ve şeytanidir,

Meleklerin gıdası Allah’ın rızasını kazanmak, cemalini görmektir,

Hayvanların gıdası ve saadeti yemek, uyumak ve çiftleşmektir,

Şeytanın gıdası kötülük, aldatmak, hile ve şerdir. Bizleri koru ya Rabbi.

Kendimize bir est yapalım acaba biz hangi nefise meyilliyiz ve uyguluyoruz.?

Şeytan’ın bir başka korkunç hilesi  daha:

46-Şeytanın yaptıkları ve çocuklarının adı

Şeytan Hiç boş durmaz her yönü ile çapraz ateşe tutmak için fırsat kollar ve Müslümanlara su’i zan da bulunmak için, ( Müslümanları yoldan çıkarmak ve günahkar etmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.) 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. 

 “ Ey iman edenler! Zanın bir çoğundan sakınınız! Muhakkak ki, zannın bir kısmı günahtır.” ( El- Hücurat suresi ayet 12 )

Binanaleyh zanna dayanarak başkası hakında şer ile hükmeden bir kimseyi, şeytan gıybeti yapılan adamın aleyhinde kışkırtmaktadır.  Tâ ki, helak olsun veya her hangi bir müslümanın hak ve hukukuhu yerine getirmekte kusur göstersin veya gereken ikramında gevşeklik gösterip hakaret gözüyle baksın. Nefsini ondan daha hayırlı görsün! ( o su’i zan’ı fitneye çevirir, yuvalar yıkmaya çevrilir, sonu beli olmayan mecralara çevrilir.) İşte bütün bunlar helak edici âmil ve sebeplerdendir.

Allah Teâlâ cümlemizi Şeytanın her türle fitnesinden vesvesesinden korusun.

Şeytanın yaptıkları  :

Mukatil Zühri ve Urve yolu ile, Hazret-i Âişe’nin (r.a.) şöyle dedi.

Bir akşam üzeri Resulüllah (s.a.v.) efendimizin ziyaretine ashabtan bazı ları geldi

Bu gelen ashabeler arasında şunlar vardı; Hz. Ebu Bekir, Hazret-i Ömer , Hz.Osman, Hz. .Ali, Hz.Selman-ı Farısi ve Hz.Ammr b, Yasir.. Allah onların hepsinden razı olsun.

Resulüllah (.s.a.v.) Efendimiz onların yanına geldi. bu halinde kendisini sıtma tutmuştu. İnci misali  terler alnındaydı.

Terini alnından sildikten sonra, şöyle buyurdu:

 “ Allah, mel’una lânet etsin .”

Bu cümleyi üç kez tekrarladıktan sonra başını eğdi

Hz, Ali (r,a.) kendisine şöyle dedi.

Anam babam sana feda, Ya Resulüllah az önce kime lânet ettin?.

Resulüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“ Habis iblis idi..

Kuyruğunu gerisine soktu; yedi yumurta çıkardı. İşte âdemoğullarına saldığı çocukları bunlardandır.”

Birinci oğlunun adı   : Müdhişti. Bunu ilim sahiplerinin peşine salmıştır. Onları çeşitli arzuların peşinde koşturur, durur.

İkinci oğlunun adı     : Hadis’tir, Bunu namaz kılanlara salar. Gider namazkılanlara unutkanlık verir, namazda sağa sola baktırır. Kendisine esneme verir Tapikletir ve uyutur.

Hata içinizden biri namazda uyur; kendisine

Sen uyudun..

Dedikleri zaman, der ki,

Uyumadım.

Böylece namaza abdestsiz olarak girer.

Muhammed’in canı elinde bulunan zat hakkı için; anlatılan türden kimselerden biri namazdan çıkar. Amma onun namazın ne yarısı ne dörtte biri, ne onda biri vardır.

Onun için, bu namazdan gelen günah, aldığı sevaptan daha çoktur.

47-Şeytanla mücadele, / Mücahade

Üçüncü çocuğunun adı    : Zelbenun’dur. ( veya (zelniyon)

Bu çarşı Pazardakilere musalat olmuştur, onlara; eksik tartmayı, yalan söylemeyi emreder. Yani; alışta ve satışta, malını sattığ zaman. (malını )güzel göstermeye çalışmasını, onu övmesini emreder.

Dördüncü çucuğunun adı  : Beterdir.    Buda yaka yırtmak yüz tırmalamak, işine bakmaktadır. Bilhassa, musibet ( ölüm ve benzeri ) hallerde, ah vah etmeyi emreder.   böylece o kimsenin uğradığı musibetten alacağı ecir, hiç olur.  

Beşinci çocuğunun adı  : Menşut’tur.     bunun işi de, yalan haber dedikodu çekiştirmek, gammazlamak/ söz gezdirmek, bunları yaptırmak suretiyle kulları günaha sokar.

Altıncı çocuğunun adı: Vasim’dir.  bunun görevi de bir başkadır. İşi için:  Sahib-i dübür

 Tabiri kullanılır.

Erkeklerin bir yerine geriden üfler şişirir; kadınların başka yerlerine üfler durur. Sonunda kadını zor durumda bırakır; onları biribiri ile zina ettirmeye kadar vardırır.

Yedinci çocuğunun adı   :  Aver’dir.  bunun işi de hırsızlıktır, hırsızlara şöyle der. çalda borcunu öde; ihtiyaçlarını gider. hiç olmazsa, edep yerini kapatacak kadar giyimin olur. sonra tövbe edersin .( gibi vesveseler verir. )  (A. Kadir Geylani’nin Gunyet’üt Talibin. kitabından sayfa 305-306 )  

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz.”

            Resulüllah (s.a.v.) bu hadisi şerifini, Tebük seferinden dönüşünde buyurmuştur.

            Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz :

            “ Büyük cihad..”

            Buyururken şu manaları kasd etmiştir. Nefisle, şeytanla, yersiz arzularla, cihad.. Zira, bunlar devamlıdır. Hiç bırakılmazlar. Bırakılması tehlikelidir. Allah korusun son nefeste kötü kapanışından korkulur. (Günyet’üt Talibin  sayfa 316 )

Her mümine yakışan odur ku bir dakika bile gaflete düşmesin, hep uyanık olsun şeytanın vesveseleri o nu kandırıp helak ettirmesin.

Allah yolunun yolcuları büyük korku ve endişe içindedirler,

Allah’ı tam tanıyanın korkusu çok artar, bir hadisi şerifte,

“Allah’ı en çok bileniniz, ondan en çok korkanınızdır.” buyurmaktadır.

Uyan ey Müslüman, uyan gaflet uykusundan artık yeter.

                                                                             *   

Şeytanla Mücahede / Mücadele :

Anlamı :   (Şeytan-ı yenmek için Çalışma, uğraşma, nefsi yenme, şeytanla cihad etme, mücadele etme, vesveseyi önleme ):

 Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar. “( A’râf süresi ayet 201 )

48-Kıssa

Şeytanla yapılacak mücahede içten olacak ki: bu: kalble gönülle ve imanla olur.

(Gerçekten ) şeytanla mücahedeye girdiğimiz zaman, yardımcın, dayanağın Rahman olur; ama mücahede de yalnız Allah rızası için olacak ki Allah’da o kuluna yardımcı olsun.

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Yakin gelinceye kadar, Rabbına ibadet et.” ( Süre 15 ayet 99 )

Yani : Ölünceye kadar, Yüce Allah’a kavuşuncaya kadar. ( ibadet et )

İbadet:  İlahi emre ve Peygamber’in sünnetine uymak,  Şeytana ve arzulara muhalefettir,  

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“Kalbde inen iki hâdise vardır. Birisi melekten gelen hadisedir ki hayrı va’d edip hakkı tasdik eder. binanaley kim ki kalbinde bunu görürse, bilsin ki bu Allah’tan gelen bir lütuftur ve Cenab-i Hakka bundan (dolayı da ) Hamd etsin.

Düşmandan gelen ikinci bir hadise vardır oda şerri va’d edip hakkı tekzip eder. (yalanlar) ve hayrı yasaklar. Kim ki kalbinde öyle bir şeye rastlarsa kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın. “ ( Tirmizi,   Nesâi. )  

Resulüllah bunu söyledikten sonra El Bakara süresinin 268. ayet-i celilesini okudu:

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Şeytan sizi” fakir olacaksınız “ diye korkutur. Size cimrilik ve sadaka vermemekle emreder. Allah ile lütfundan bir mağfiret ve bir fazl va’d ediyor. Allah’ın kudreti geniştir. Her şeyi kemali ile bilendir.

Hasan Basri diyor ki: Kalbdeki bu iki hadise kalbte durmadan cevalan eden iki himmettir.  Birisi Allah’tan gelen birisi de şeytandan gelen himmettir.

O halde Allah o kuldan razı olsun ki, Allah’tan gelen himmetin hududunda durur.  Binanaleyh Allah’tan geleni yapar.  Allah’ın düşmanından gelenle mücadele edip reddeder.

Başka ayet’te:

“Sonra onlar ve azgınlar, iblisin orduları ile toplu halde yüzüstü cehenneme atılacaklar-dır.“ ( Şuara süresi Ayet : 94, 95 )

       Evet insanoğlu bâzen şeytana itaat etmeyecek derecede kuvvet kazanır. Cihad sayesinde şeytanın şerrini nefsinden uzuklaştırır. Fakat kan beden de dolaştıkça bu kişi cihad etmek ve şeytana karşı müdafa da bulunmaktan kurtulamaz. Çünkü kişi sağ oldukça şeytanın kapıları onun kalbinde açık bulunuyor. Ve kilitlenmiyor. O kapılar  Şehvet,  öfke, hased, tamahkarlık/ cimrilik, oburluk ve benzerleridir. 

            Kapı açık bulundukça, düşman da gafil olmadıkça, düşmanın şerri ancak, nöbet beklemek ve mücahede etmek suretiyle def edilebilir. ( insan oğlu çok uyanık olması gerekir, en ufak bir vesvese ile yıkılmaması gerekir. şeytani laneyi def etmesini bilmesi gerekir, zaten hep konumuzda budur ya.)

            K I S S A

            Bir kişi  Hz. Hasan-ı Basri Hazretlerine, şöyle bir soru sordu:

            Ey Ebâ Said ! ( Said’in oğlu) Şeytan uyur mu? . Hasan Basri Hz . tebessüm ederek şöyle buyurdu: “ Eğer Şeytan uyusaydı biz istirhat ederdik.”           

            Madem ki şeytan uyumuyor bizde bir an dahi olsun gafil olmayalım, biz uyuyorsak bile kalbimiz,  nefsimiz, uyumasın gafil olmasın.

49-DİNİN TEMELİNİ SAĞLAM AT ŞİİR

Hani bir ata sözü var, su uyur ama düşman uyumaz. Bizde ona göre tedbirimizi alalım Allah’ın koruması altına girmeyi bilelim! Yoksa alttaki şiir de yazıldığı gibi küçük/ ufak bir depremde yıkılırız. 

            Allah’ım Yalnız Sensin—Sen   Şiir kitabından konuyla ilgili üç kıta şiir okuyalım mı ?

                           DİNİN TEMELİNİ SAĞLAM AT

İhlaslı tövbe et Allah Tâlâ’ın abid kullarından olmaya çalış, âsi olma

Dünyanın zevkleri, nefsani heves ve arzuların için şeytanın kulu olma,

Sakın mevkii, makam, koltuk, sevgisinin kulu olma, asla kula kul olma,

Dinin temelin sağlam at aksi halde küçük depremde hemen yıkılırsın.   

            

Yüce Allah için öğrenirsen Allah Teâlâ için amel edersin,

Dünya için öğrenirsen ve dünyalık için amel edersin,

Ahiret için öğrenirsen, ahiret için amel edersin,

Dinin temelini sağlam at aksi halde küçük depremde yıkılırsın.

 

Ne cinsten bir iş yaparsan, onun karşılığını görürsün,

Etme bulma dünyasıdır, ne ekersen onu biçersin,

Unutma ki, şeytan senin en büyük düşmanındır,bilesin,

Dinin temelini sağlam at, aksi halde küçük depremde yıkılırsın.

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

            “İblis (aleyhillâne  ) yer yüzüne indiği zaman şöyle dedi:

            Ya  Rabbi ! : beni yer yüzüne gönderdin. Ve beni rahmetinden uzak kıldın o halde bana bir ev ver. Cenab-i Hak ( C.C. ) ona: senin evin hamamlardır. Buyurdu. İblis : Ya Rab! Bana bir meclis ver!  Cenâb-i Hak senin meclisin çarşılar, pazarlar ve yol kavşaklarıdır. İblis : Yâ Rab! Bana bir yemek ver. Cenab-i Hak; Senin yemeğin üzerinde Allah’ın ismi anılmayan yemektir. İblis : Yâ Rab! Bana bir içki ver! Cenâb-i Hak  Senin içkin, aklı giderici her meşrubattır. İblis: Yâ Rab! Bana bir müezzin ver. Cenâb-i Hak: Senin müzzinin “ Mizmar” denilen çalgı aletleridir. İblis: Yâ Rab bana Kur’ân ver. Cenâb-i Hak . Senin Kur’ân’ın şii’ dir. İblis: Yâ Rab! Bana bir kitap ver. Cenab-ı Hak Senin kitabın derilere yapılan dövmelerdir. ( daklardır ) İblis : Ya Rab! Bana b ir hadis ver. Cenab-i Hak. S enin Hadisin yalandır. İblis: Yâ Rab! Bana âvlanma aletleri ver. Cenab-ı Hak, Senin av lanma aletlerin ( tuzakların) kadınlardır. ( Tabarani, cidden zaif bir isnadla, El-Kebir’de rivayet etmiştir. Ayrıca, İmam Gazalinin  İhyâ-i Ulüm’id-Din kitabının  6. cilt 83-84. sayfa  )  

Bizde bu duayı okuyup konumuza son verelim.

  Muhammed . Vasi Allah ondan raz ı olsun her sabah namazını mütakib  olarak şöyle dua ederdi.

            Allah’ım sen bize bir düşman musallat ettin ki o bizi ve kusurlarımızı görür, fakat biz onu görmeyiz, 

Allah’ım, onu / şeytanı,  Rahmetinden mahrum ettiğin gibi, bizden de mahrum et.

Allah’ım,  Affından ümüdini kestirdiğin gibi, bizden de ümidini kestir.

Allah’ım Rahmetinle onun/ şeytanın arasını uzaklaştırdığı gibi, bizimle onun arasını uzuklaştır.

50-DİNİN TEMELİNİ SAĞLAM AT ŞİİR

Zira muhakkak ki, Senin gücün her şeye yeter. Sen her şeye kadirsin.

Çünkü: 

Sen Rebil’âleminsin.    ( Nura doğru cilt 4 sayfa 2504 )                                                                

Bu zat bir gün mescide giderken, şeytan karşısına çıktı ve

Beni tanıdınız mı? diyo sordu.   M u h a m m e d  :

Hayır bilemedim kimsiniz dedi.?  İ b l i s  :

Ben iblisim deyince, Muhammed,

Ne istiyorsun diye sordu. İblis :

Senden ricam şu istiâze-i başkasına öğretme, ve bende bunun karşılığı olarak sana dokunmam dedi.

M u h a m m e d     V a s i :

And olsun ben bunu herkese öğretirim, sende elinden geleni yap dedi.

NOT:

Bu çok güzel İstiaze’yi ( Dua’yı  ) imkanlar içinde biz de bu duayı ezberleyip sabah ve akşam  namazlarından sonra okuyalım.

         Kur’ân’da, şeytanın gücü sınırlı olduğunu hile ve tuzaklarının zayıf olduğunu, şeytanın bütün maharetleri insanları tahrik etmek kendi yoluna çağırmadan ibaret oluduğuna dair Kur’ân bizi bilgilendirmektedir. işte ayetlenden birkaç tanesini yazalım!

                        Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                        “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’rrâf Süresi ayet 200 )

            Başka iki ayet daha :

“ Gerçek şu ki, İman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir hakimiyeti yoktur.”

“Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır”

                                                                                                                ( Nahl süresi ayet: 99 ve  100. )

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de Nisa süresi 76. ayette şöyle buyuruyor.

            “ Her zaman şeytanın hilesi çürüktür.”

            Başaka ayet’te

             Şeytan der ki :” Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu.” ( İbrahim süresi ayet 22 )              

            Şeytan’dan korunmak için: konunun başından sonuna kadar okuduğunuz ve okuyacağınız, şeytanla ilgili tüm ayetleri, hadisleri detayları dikkata almak lazım, 

            Biz Allah Teâlâ’nın emirlerini Peygamberin tafsiye ve sünnetlerini öğrenmesek ve azından öğrendiğimizi de uygulamazsak ve işte o zaman  şeytanın emrine girmişiz demektir, onun arkadaşıyız demektir. Şeytanın vesvesesine, hilesine boyun eğmişiz demektir. Sırtımıza binmiş bizi bir piyon gibi top gibi oynatıyor demektir. Kabullensek de kabullenmesek de açık durum budur.

Biz gerekli tedbirimizi almasak, yalnız benim kalbim temizdir dersek,veya elimizde ne kadar yaşayacağımıza dair hiçbir senet yok iken ben daha gencim, emekli olayım da sonra namaza ve diğer ibadetlere başlarım dersek, veya     Bazı ilahi emirlere uyar, bazısına uymasak,”  akla gelen her türlü küçük büyük günah demeden işlersek/ yaparsak  ve birde elhemdülillah ben müslümanız dersek buna biz

51-HİKAYE / KISSA

dahi kendimize inanmayız, çünkü Müslümanlığın böyle olmadığını veya bu yaptıklarımızın müslümana uymadığını hepimiz de bunun bilinci içindeyiz.  bilmeliyiz ki burada kendi kendimizi kandırıyoruz ve kendimizi şeytanın kucağına atıyoruz, daha açıkçası ona teslim olmuşuz. O bize hakimiyet kurmuştur.

Çünkü:

Yüce Allah  şöyle buyuruyor. “ Siz bazı ayetlere inanıyor bazı ayatlere inanmıyormusunz.”

            İşimize gelen veya kolay bulduğumuz ibadeti yapalım, diğer ibadetleri erteleyelim veya hiç yapmayalım, kendi kendimize soralım olacak işmidir,

            Sen bir devlet kapısında veya özel sektörde çalışırsan, bazı işleri yapar, bazısını yapmasan veya kolayına gelen işleri yapar, diğer işleri yapmasan veya hiç çalışmasan, çalıştığın yerin amir veya patronu seni hemen kapı dışarı atar, Yüce Allah Rahmet sahibidir bizi ktapı dışarıya hemen atmıyor, zaman veriyor, mühlet veriyor, belki kulum düşünür, doğru yolu bulur, belki kulum, sonun da şeytanı düşman bilir tövbe eder diye Allah zaman tanır, buna dikkat edelim o bize verilen  zamaı tanınan sabrı iyi ve iyiye kulanalım, Allah’ın sabrını haşa, zorlamayalım, yoksa Allah da bizi, yaptığımız günahlardan ötürü, yaptığımız asilikten ötürü bizi cezalandırır. “ Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor. “ Siz kendinizi başı bışmu zan ediyorsunuz.”  Yüce Allah’ın sabrı çok, rahmeti çok  ama biz kullar maalesef Allah’ın o büyük lütfuna ve nimetlerine rahmetine, Hamd ve şükür edip kulluk görevimizi yapamıyoruz. Bir türlü bazılarımız Allah’a teslim olamıyoruz, düşünmemiz lazım, hatayı nerede yapıyoruz, veya yaptığımız doğru mu?  biz nereye gidiyoruz. Çok düşünmek ve çok tefekkür edip okumak, ilim sahibi olmamız lazımdır.  Takva sahibi olmamız için mutlaka, şeytandan uzaklaşmamız lazım, mutlaka ve mutlaka yoksa?

            Konuyla ilgili bir Hikaye anlatıp tekrar konumuza devam edelim.

        H İ K A Y E :

        Küçük bir kasabada yaşayan bir adam, kim son nefesini vermek üzere olduğu zaman bazılarının yanına gidip yuh sana, yuh, sana yuh, yuh, deyip geçip, gidiyormuş.  gel zaman git zaman, bir gün yuh diyen adam çodk hastalanmış artık son nefesini vermek üzere imiş, kasaba halkından  bazıları toplanmışlar, gidelim bizde o adama  yuh diyelim o bizim amcamıza, dayımıza babamıza, annemize yuh, yuh derdi.

            Kasabadan beş on kişi birleşmişler beraberce o adamın evine gitmişler, geçmiş olsun, sağlığın nasıl, sormuşlar hasta adam hakkınızı helal edin ben çok hastayım demiş, oradakiler.

 Biz hem sana geçmiş olsun diye geldik hem de sen bizim yakınlarımızın son nefeslerin de onlara yuh çekiyordun, bizde sana yuh, yuh çekmeye geldik. Dediler.

Hasta adam çok olgun ve vakurlu bir şekilde o gelenlere şöyle der.

Gençler buraya kadar geldiniz ayağınıza sağlık, ben size hakkımı helal ediyorum sizde hakkınızı bana helal edin, kaldı ki, o yuh meselesine:

“ Eğer ben de bazınızın amcaları, gibi dayıları gibi, babaları, anneleri gibi:  “ Yüce Rabbimize  Kulluk görevini yapmamış, veya bazı kulluk görevini  yapmış bazısını yapmamış, özelikle  şeytanın arkadaşı olanlar gibi elleri boş olarak    Yüce Allah Teâlâ’nın huzuruna gidiyorsam,  onlara bir defa yuh ise bana bin defa yuh, yuh, yuh olsun,  demiş.“                                                                                  *

            İki Dakika Tefekkür edelim mi ?

 

            Kardeşlerim bu hikayeden çok ders almamız lazım, kulluk görevimizi tam manasıyla yapmamız lazım, Yüce Allah buyuruyor ki. “ Allah’a yakışır şekilde takva sahibi olun,” Allah Teâlâ’ya  yakışır

 

52-Şimdi şiir okuyalım

şekilde kulluk görevimizi yapmamız lazım, ayrıca  şeytandan uzaklaşmamız lazım, tövbe edip tövbemizde sabit durmamız lazım, biz Allah’ın mülkünde mülteciyiz, haddımızı bilmemiz lazım,

            Dikkat edersek, şeytan, hiçbir Peygamberi kandıramamış, evliya velileri kandıramamış, takva ve Muttaki kullarıda kandıramamış, kandırdığı kişiler örneğin;  ilimde zaif, takvada zaif, imanda zaif, parayı seven zefki seven, rahatlığını seven kibri seven kişileri kandırmış ve sonuçta, “ insanlar o kişilere yuh çekmeseler bile “ şeytan “ diyecek ki, ben seni kandırdım, benim bana faydam olamadığı gibi sana hiç faydam olamaz ki, Allah ve peygamber dehfalarca buyurdular, ayetlerle hadislerle sizleri uyardılar dikkat edin ki, şeytan sizin düşmanınızdır. sizde ona düşman olunuz, o yalancı ve vesvesecidir, onun sizin üzerinizdea hiçbir etkisi yetkisi hakimiyeti yoktur,   ama siz Rabbinizi, Peygamberinizi dinlemediniz siz şeytan olan, beni kendinize dost edindiniz kol, kola arkadaş olduk beraber yedik beraber içtik beraber yattık beraber kalktık, beraberce de azap çekeceğiz der. şeytanın en son sözü hak edenlere  sana da yuh, yuh, yuh olsun diyecektir.”

             Eğer kul, kulluk görevini ifa edmemiş, şeytana uyduğu için Allah korusun cehenneme düşerse inanın belki, meleklerde o kişiye, Allah’ın emirlerine, Peygamberin tavsiyelerine  uymadığın, şeytana ve şeytani nefsine uyduğun ve bu yüzden cehenneme düştüğün  için   sana yuh yuh yuh olsun  diyebileceklerdir.           

            Allah Teâlâ çok ayetlerde biz kullarını uyarıyor, şeytan sizin düşmanızdır, sizde onu düşman biliniz.işte ayet:

             Yüce ALLAH şöyle buyuruyor.

 >> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz. çünkü o, etrafında toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder.<<  ( Fâtır süresi ayet 6 )

            Bakınız bizim babalarımız, dedelerimiz, amcalarımız dayılarımız, eşimiz veya çocuklarımız bize bir kişiyi veya bir kabileyi  gösterseler / işaret etseler bu bizim düşmanımızdır. diye bize tasfiyelerde bulunsalar, biz gece gündüz o kişiye karşı tedbirimizi alır her fırsatta onu izler, alıp verdiği tefesini bile takip eder, nereye gitti, ne yapıyor, kaç oğulları var, mali gücü nedir, hep büyüklerimizle evde hesap yapar enine boyuna ölçeriz, biçeriz  ya o düşmanı yok ederiz, veya güçümüz yetmiyorsa başka bilinmeyen bir il vela ilçeye göç ederiz ama orada da tedirginiz, her alıp verdiğimiz nefeste sanki arkamızdadır, her kapı çalışında sanki düşmanımızdır, her gölge düşmanımız aklımıza gelir, düşmanlık o kadar kötü bir şeydir bütün aile hayatımız huzursuzluk, kuşku, tedirgin ve ölüm kalım içinde geçer, yaşadığınız hayattan hiçbir tad tuz alamasınız.

            Ama maalesef, maalesef, maalesef :

            Her hangi bir kul değil, “ Rabbimiz bize emir ediyor, “ Haberiniz olsun ki,  Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz biz ne yapıyoruz bizde bazılarımız veya çoğumuz şeytanla kol kola omuz, omuza, el, ele, göz, göze iş birliği içinde onunla yaşayıp gidiyoruz.

            Dikkat edersek az önce yukarıda yazdık, yakınımız bize düşmanımızı söyleyince, biz düşmanımıza nasıl davranıyoruz nasıl tedbirler alıyoruz, nasıl vaktimizi telaş içinde geçirip uyku bile uyuyamıyoruz. Düşmanımızı alt etmeye vceya ondan korunmak için akla gelen her türlü tedbiri alıyoruz.

  Ama;  Rabbimiz bize düşmanınız şeytandır, sizde ona düşman olunuz, bu emri işaret buyurunca bazılarımız nasıl aksini yapıyoruz. iş böyle olunca tabi ki biz şeytandan uzaklaşamıyoruz, biz uzaklaşsak bile o bizden uzaklaşmıyor, çünkü bizim zayıf tarafımızı yakalamış bildiğiniz gibi bizim zayıf tarafımız maddiyat şehvet ve şöhret, şeytanın hiçbir yetkisi olmadığı halde bunları bize va’d edince biz de ona

53-Örneklerle belirtelim

kanıyoruz, vesvesesine, yalanına inanıyoruz, gerçek düşmanımızı dost gibi görüyoruz.  şeytan ise.. dost edindiği  kişinin  sırtına binmiş oyuncak haline getirmiş, şeytanın her istediği her verdiği vesvese yüzde yüz yalan olduğunu bildiğimiz halde maalesef çoğumuzda uyuyoruz. ama;

            Rabbimiz bize  A—dan —Z  ye. kadar her şeyi açıklamış iyiyi kötüyü bildirmiş nasıl yaşayacağımızı nasıl ibadet edeceğimizi, nasıl şeytan-ı laneden uzak kalacağımızı emir buyurmuş ama biz maalesef , kulluk görevi yapamıyoruz dünyanın en kötü ve tek lanetli, yalancı, hileci, nifakçı, vesveseci, bize helak’e götüren her yönü ile kötü olan şeytanın arkasından çoğumuz takip ediyoruz.

            “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O,şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’rrâf Süresi ayet 200 )

               Şimdi şiir’i okuyalım !

  

Vah, vah bize, vah, vah bize vah, vah, vah  bize ki, biz asi kullara,

Kölenin efendisine, sadık olduğu gibi biz Rabbimize sadık değiliz,

Köpek sahibine sadık olduğu gibi biz Rabbimize sadık kul değiliz,

Elhamdülillah ben müslümanım, demekle böyle kuru iddia olmaz.

 

Ağlamamız gerek figan etmemiz lazım biz, Müslümanlığın neresindeyiz,

Kölenin emirlere, uyduğu  gibi bazımız Rabbimizin emrine uymuyoruz,

 Memur ve işçilerin  amirlere, yasalar uyduğu gibi biz Rabbimizin emirlerine uymuyoruz,

Elhamdülillah ben müslümanım,  demekle kuru iddia olmaz.

 

Bazılarımız, amirimizin, patronlarımızın rızasını kazanmakla meşguluz,

Bazılarımız, ibadeti ikinci plan’a yani, ömrümüzün sonuna erteliyoruz,

Bazılarımız maalesef hep aile dertleri ve lüks geçimleri ile meşgulüz,

Elhemdülillah ben müslümanım, demekle böyle kuru idda olmaz,     

           

İsterseniz Şeytanla mücadele etmemizin İlahi bir emir olduğu halde bizler, şeytan’ın, şeytan da bizim düşmanımız olduğu halde  Şeytanla mücadele etmiyoruz  ama başka şeylerle nasıl mücadele ediyoruz. “

Örneklerle belirtelim.

            Örnek bir :     Köye veya her hangi bir yere gittiğimizde bir havlayan köpek yolumuzu kesip etrafımızda havlamakla bizi  rahatsız ederse,

            Biz de o havlayan köpekten korunmamız için o köpeğin bize zarar vermemesi için, elimizde, ne varsa baston ile, çantayla, şemsiye ile veya  elimize geçen taşlarla, ağaçlarla, köpeğe saldırıyoruz, yerde çevrede hiçbir şey bulamasak, ceketimizi, kazağımızı, hata kemerimizi  çıkarıp kendimizi o havlayan köpekten korumaya çalışırız. Değilmi hepimiz için geçerli bir olaydır.

            Bir dakika Tefekkür edelim mi?

54-Örneklerle belirtelim

Oysa herkesin bildiği bir şey var havlayan köpek insanı ısırmaz,

Havlayan köpek insanı ısırmadığı halde elimizden gelen her türlü tedbiri alırız ki, köpeyin bize bir zararı olmasın diye,

“Burada biraz tefekkürü derinleştirelim.” o havlayan köpek, bir de şeytan gibi havlanmayan bir azgın köpek olsaydı o zaman halimiz nice olurdu, aniden üzerimize çullanır, ve bizi akşam yemeyi yapardı.

İşte şeytan havlanmayan sinsi olan bir azgın köpektir, onu iyi tanıyıp bilmemiz lazımdır. keşke havlayan bir köpek olsaydı da  kendimizi o havlama sesi ile korurduk,  o şeytan havlanmayan köpek’e kurban olsun o şeytan-ı İblis-i  belki, bizim bu dünyada canımızı etimizi yemiyor ama, gizli havlamakla bizim canımızdan daha kiymetli, imanımızı yiyor, dinimizi yutuyor, canımızı da, yer altı dünyasında ateşe yedirtiyor, kendisine arkadaş edip ebedi hayatımızı, azap içinde bırakıyor ve üstelik bizimle alay ediyor,    

 Şetan şöyle der:  Ben mi seni zorladım, sen imanını attın ben de aldım sen ne saf adammışsın, Allah Teâlâ size demedi mi  Şeytan size düşmandır, sizde ona düşman olunuz.” sen geldin bana dost oldun, şimdi cezanı çek sen  niçin bana uydun suç benim mi senin mi?

Şimdi şeytan bu son dediklerinde haklı mı haksız mı ? . 

Bir dakika da ferdi / yani kişisel tefekkür yapalım!

            Örnek iki  : Benim eşimin akrabalar tarafı bir kan davası düşmanlığından ötürü taraflar birbirlerine daha da fazla zarar vermemeleri için, bütün mallarını arazilerini terk edip, bir kabilenin tüm tarafları  evlerini alıp, Bitlis’ten  ismini yazmayacağım bir il’e  göç ettiler.

            Aradan yıllar geçtikten sonra ben o il’e  gittim orada eşimden dolayı, tanımadığım çok akrabalar var ama, tanıdğım bazı akrabalar ayni zaman da o kabileden arkadaşım da vardı.

            Memlekette iken samimi olduğum eşimin akrabasına  telefon açtım, ben ………. ilinizdeyim seni özledim az bir zaman da olsa seni görmek ve özlemimi gidermek istiyorum ve seni şu meydan da heykelin yanında bekliyorum dedim. 

 Aradan yaklaşık bir saat geçti akrabam geldi, biraz ayak üstü sohbet ettik, bir de baktım birisi otuz metre uzaklıktan gözlerini bize dikmiş, elinde biraz büyük bir sefer tası bize doğru rüzgar gibi eserek geliyor. Ben onu,  o da beni, hiç  tanımıyor bu nedenle o adamın bize taraf bir hışımla gelmesi beni tedirgin etti.     

Doğrusu ben o gelen kişinin arkadaşın/ hasmı düşmanı zan ettim ve bu adam o gelişini hayırlı görmedim, burada patlayacak mermilerin her ne kadar adres belli ise de adres saptırması da olabilir bu nedenle ikimizin leşini yere sereceğini düşündüm.

Bir yandan arkadaşımla konuşuyorum ama bütün gözüm o bize taraf gelen adamda ve onun çirkin gelişinde,

Benim tedirgin olduğumu fark eden akrabam bana sordu, sende bir değişiklik oldu, ne oldu ki, arkanda bir adam elinde sefer tası  bize doğru sinsi, sinsi geliyor dedim.

 Arkadaşım, anında arkasına döndü,  ve güldü o gelen amcam, dedi.

 O bize biz ona yaklaştık, biraz ayak üstü sohbet ettik, ve o başka tarafa  gideceğini söyledi,  ve amca yeğenine şu tasfiyede bulundu en geç saat sekizde evde ol dedi.

Amucam   belki seni takip edip, gelen düşmanımız/ hasmımız olabilir, tedbir olarak amcam da bana zarar gelmesin diye beni takip edip buralara kadar geldi.

  Biz  arkadaşla biraz daha sohbet ederken, benim düşük çenem durmadı ve arkadaşıma  sordum,  amucan o sefer tasını neden taşıyordu?  Bu ilde  yemekler ucuz, ta sizin evlerden buraya kadar iki belki üç  araç değştiryorsunuz,  neden sefer tasında yemek getiriyorsunuz?

55-Burada tefekkürü derinleştirelim

Arkadaşım güldü, işte; Düşmanlık böyle kötü bir şey, bizim ne yediğimiz ne içtiğimiz, ne gezdiğimizin hiçbir şeyin  tadı ve anlamı yoktur. hep ölme veya öldürme korkusu içinde yaşıyoruz. En kötüsü de biz yeni nesil ne onlar bizi tanır ne de biz onları tanırız.  Büyüklerimiz bize demişler ki, şu kabile bizim düşmanımızdır, işte bu kadar dünya bize de onlara da zindan olmuştur.

.  

Bizler biribirimizi oto kontrol gibi takip ediyoruz, hep bir birimiziden sorumluyuz, biri birimizi gözetliyor kontrol ediyoruz bir birimizdeh habersiz hiçbir yere gidemeyiz ve sonuçta biz cehennem hayatı yaşıyoruz.

Asker ocağında nasıl nöbet tutuluyorsa bizde öyle evimizde nöbet tutuyoruz, bazımız uyur, bazımız nöbet tutuyor, evin etrafında bir hışıltı veya ses gelince, evlerimizin içinde “  alarm “ çalıyor her kes eli tetikte mevziye / pusuya yatıyor. Tehlikenin olmadığını ikna ve emin oluncaya kadar, ama her alarm her ses ve hışıltı bir işaret kabul ediyoruz bir ölme veya öldürme olacak şekilde bir tehlike kabul ediyoruz, ve ona göre dört dörtlük tedbirimizi alıyoruz, ben sözünü yine kestim, arkadaşım, her şey tamam, Allah yardımcınız olsun.

Peki  o sefer tasında ki,  yemek taşımanın ne anlamı var?

Arkadaşım gülerek o sefer tası içinde senin tahmin ettiğin yemek değil, patlatmaya hazır ölüm makinesıdır  yani tabancadır, yaz mevsimi olduğu için ceket palto giyilmediğinden, amcam tabancayı beline  takması  belli ediyor en kolayı ve kimsenin anlamayacağı bir şekilde, amcam sefer tasında ölüm makinesini taşıyor,

Ve arkadaşım gülerek bana dedi ki buraya bak.. o zaman meşhur olan İspanyol paça pontolunun paçasını yavaşça yukarı çekince lastikle bacağına bağlamış çorap altında tabancayı taşıdığını gösterdi bak bir ölüm makinası da burada dedi.

Yüce Allah kimseyi düşman sahibi etmesin, ama biz ne kadar da düşmanımız yok desek te bu olacak şey değil, çünkü Yüce Allah düşmanımızı şeytanı-ı laneyi bize işaret etmiştir. Bizde her nefesimizde ona karşı her türlü tedbiri elden bırakmamamız lazımdır.

 Biraz tefekkür edelim mi !.

 Biz ne yapıyoruz, Düşmanımız olan şeytanla iç içe,kol, kola arkadaş olup yaşayıp gidiyoruz,  hangimiz bu memleket te İslami kurallar yok, ilahi emirlere karşı her türlü itaatsızlık var, ben bu memleketi terk edip, başka islami yaşayan bilen bir yere gideceğim, diyen birini ben tanımıyorum. 

Biraz konuyu düşünelim mi?

Arkadaşımın amcaları akrabaları, tedbir alarak yeğeni ni her ihtimale karşı koruma altına alıyor. Biz ne yapıyoruz şeytan en azılı düşmanımız olduğu halde, bazılarımız ona karşı, en ufak bir tedbir almadığı gibi çoluk çocuklarımıza da sahip çıkamıyoruz, En büyük düşmanımız olan şeytan-ı  biz tanımadığımız gibi çocuklarımıza da tanıtamıyoruz.

Tefekküre devam edelim!

 Onlar  bir birlerini oto kontrol ediyorlar, biz ne yapıyoruz şeytanı kontrol altına alacağımıza şeytan bizi kontrolu ve gözlem alıtna alıyor.

Adam der ki, bir hışıltı ses geldi mi, biz mevzilere yatıp el’i tetikte bekleriz, esasında nasıl bir düşmana karşı eli tetikte bekliyorsak şeytana karşı da aynen uyanıklığı yapmamız ve uygulamamız lazımdır. Üstelik şeytanın her an her nefeste kalbimizde hışıltı, ve ses yapmaktadır.

56-Burada tefekkürü derinleştirelim

Arkadaş diyor ki, en önemliside biz yeni nesiller, düşmanımızı tanımıyoruz, düşmanda biz, yeni nesilleri  tanımadıkları halde yalnız aile büyükleri  “ bu kabile “  şu, şu olaylardan dolayı bizim düşmanımızdır demiş ve her iki kabile halkı birbirlerine düşman olmuş,

Burada tefekürü derinleştirelim.

Yüce Allah bize düşmanımızı işaret etmiş, şeytan sizin düşmanınızdır, siz de ona düşman olunuz, dikkat edin şeytan sizi cehenneme sürüklemesin, buyurduğu halde, biz düşmanımızı tanıdığımız halde  düşmanımızla içli dışlı oluyoruz, can ciğer oluyoruz,  kendimizi ona teslim ediyoruz, kabiledeki bir adamın büyüğünün sözünün dinlediği ve uyguladığı gibi biz Rabbimizin emir ve tasfiyelerine uymuyoruz. Vallahi Müslümanlık böyle değildir.  Allah Teâlâ bizi af etsin rahmetiyle bağışlasın yaptıklarımız günahlarla bizi yargılamasın 

  Adamlar tedbirini elden bırakmıyorlar, çeşitli hile ve kamu flaşla silahlarını yanlarına alıyorlar. Biz düşmanlarımız olan şeytana karşı o kadar tedbir alıyormuyuz, abdestli gezip, Allah’ın korumasına girmek için Allah’a Tevekül edip bazı ayetler okuyormuyuz, Allah’ın korumasına girmek için Allah Teâlâ’nın emirlerini uyguluyormuyuz.

Çünkü; 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Sana şeytandan ( şeytâni ) bir dürtü olacak olursa, hemen Allah’a sığın”( Fusilet süresi Ayet 36)

Not: Konuya ileriki sayfamızda tekrar değinecağiz.

Örnek üç  : Bizim doğu yöresinde belki de Türkiyenin başka yöresin de, de avcılar,  keklik avına ördek ve kaz avına giden vatandaşlar onları şöyle avlar’lar. Yukarıda adı geçen hayvanlar ilk bahar ve son bahar göç mevsimi başladığı vakıt, avcılar o hayvanların dinlenme yerlerini tesbit ediyorlar, kardan, ağaçlardan veya taşlardan kendilerine iki metre karelik küçük bir sığınak yapıp sığınak içinde her taraftan  küçük, küçük pencereler açıp avlarını saatlerce beklerler, avları  hangi cepheden gelirse gelsin avcı o cepheye doğru pencereleri mevcut hemen o tarafa yönelip, avlarını tüfekle veya yaptıkları tuzakla avlarlar

Sığınağın üstü açık olduğu için,  avları olan keklik kaz, veya ördek o bölgeye kondumu veya o bölgeden havadan uçsa bile avcı onları aff etmeden avlar,

Çünkü avlar avcının menziline girmişler, onların kurtuluşları yoktur, ya o menzilden geçmeyecekler veya ölecekler, başka seçenek yoktur.

 Tefekküre devam edelim mi ?

 Nasıl avcılar küçük pencereli sığınakta avlarını bekliyorlarsa, şeytan da ayni şekilde teşbihte hata olmasın biz Müslümanları öyle sinsi  olarak bekliyor ve her türlü vesvese veriyor.,

Peki ne yapmamız lazım? Hiçbir zaman şeytanın menziline girmememiz lazım şeytanın menziline girince yapacak bir şey kalmıyor, artık, o avcı nasıl avlarını avlıyorsa, şeytan da sığınakta bekliyor, her taraftan bizi gözlüyor ve vesvese veriyor. Ona uyanı bin bir çeşit tuzaklarla, vesveselerle, hilelerle onu avlar o kişi şeytanın eline düşmüş onun esiri olmuş, onun yandaşı olmuş, onun oyuncağı olmuş çünkü şeytanın menziline girmiş bir kere,

Menzil, konusunu biraz açalım mı?  bir kişi bir kötü yere giderse o şeytanın menziline girmiş demektir, bir kişi eğer meyhaneye giderse o şeytanın menziline girmiş demektir. Ezan okuyorsa, insan oğlu ezanı duymamazlıktan geliyorsa namaza gitmiyorsa, ezana saygı göstermiyorsa, şeytanın menziline girmiş demektir,  kahvehanelerde, parklarda, oturup boş vakit öldürüyorsa, köpeğe bakıyorum, toruna

57-Burada tefekkürü derinleştirelim

bakıyorum deyip ibadetini ihmal ediyorsa, o kişi şeytanın menziline girmiş, kısacası Allahu Taâlâ’nın  emirlerine uymasak, şeytanın menziline girmiş oluruz, Peygamber Efendimizin tasfiyelerine uymazsak, şeytanın menziline girmiş oluruz mühim olan hiçbir şekilde şeytanın menziline girmemektir şeytana fırsat vermemektir. Şeytanın menziline girdik ise artık söz hakkı şeytana vermiş oluyoruz, o istediği şekilde avlama yapar ve bizi avlar.

Eğer büyük küçük hangi günahı işlersek işleyelim, şeytanın menziline girmişiz demektir

Bu nedenle çok çok dikkatlı olmalıyız, şeytanın en küçük vesvesesine, en küçük yalan ve dolanına, hilesine göz yummayacağız  vesveseleri küçümsemeyeceğiz, küçük günahları küçük görmüyeceğiz, çünkü dağlar küçük taşlar ve topraklarla büyüyüp dağ olmuştur. şeytanın oyununa asla gelmeyeceğiz, şeytanı-ı laneyi yeneceğiz, onun hiçbir şekilde menziline girmeyecağız inşallah.

   Yüce Allah Teâla şöyle buyuruyor. 

>> Gerçek şu ki, iman edip de Rabbin Tevekkül edenler üzerinde onun(Şeytanın ) hiçbir

hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. << ( Nahl süresi ayet 99-100 )

Örnek dört :

1- Bizim evlerimize bir fare, bir kertenkele, hamam böceği, tahta kurusu  veya karıncalar girerse eczanelerden veya ilgili yerlerden zehirli ilaç, zehirli buğday, yapışkan tuzak, kurar . o hayvanlarla  bir an önce imha edemesek, Belediyeden yardım talep ederiz ve sonuçta mutlaka o canlıları evimizden temizleyip, kurtulmak isteriz.

2- Biz, veya her hengi bir aile ferdimiz, her hangi bir mikrap bulaşmış ise, örneğin Aids, Kolera, Tifo, Hepatit B. C.  Kanser,  siroz / sarılık, Zaturiye  vesair bunlardan  bir mikrop bulaşmış ise doktorlara, hastanelere, eczanelere, ilaçlara müraccat edip kendimizi o mikroplardan kurtarmak isteriz.

3- Evimize, iş yerimize, komşularımıza veya arabamıza bir hırsız girdimi, hemen komşulara, gelene gidene bağırırız bakın hırsız var hırsız kaçıyor, onu yakalayın ve hemen polis ararız her türlü reaksiyonu / tepkiyi gösteririz, hırsızı kameradan keşf etmeye çalışırız, kamera yok ise eşkalini anlatır resamlara polislere çizdirmeye çalışırız ki o hırsızı yakalattırmak için elimizden gelen her şeyi yaparız!

            Bir dakika Tefekkür edelim mi ?

             Bakın evimize, bir canlı varlık fare, vesair yukarıda isimleri geçen  hayvan girince nasıl tuzaklara, yapışkanlara, zehirlere,  baş vuryoruz o canlıyı evimizden öldürüp atalım huzurlu olalım, rahatça oturup kalkıp, uyuyalım, diye.

            Veya gözle gözükmeyen yukarıda isimlerini saydığımız mikroplar, bize bulaşınca nasıl doktor, doktor, hastane, hastane, eczane, eczane gezip derdimize çare arayıp o pis mikroplardan kurtulmak için her ç areye baş vururuz.

            Peki, o canlı varlıkları tuzaklarla, zehirlerle yok ediyorsun, ayrıca nasıl o gözle gözükmeyen mikroplarla doktor ve ilaçlarla o mikropları yok ediyorsak, ayni hasasiyeti şeytana göstermiyorsak,. şeytan-ın tuzaklarından Allah Teâlâ’ya sığınmiyorsak,  O’ndan yardım dilemiyorsak, şeytanla beraber hop oturup, hop kalkarsak, onun her dediğine evet dersek, şeytan, yaptığı vesvese ve tuzaklarla bizi yok edecektir. Nasıl o eve giren bir haşere tüm ev halkını huzursuz ediyorsa, nasıl gözle gözükmeyen mikrop o hastayı perişan edip, zayıflatıp sonu kötü bir sürümcemede bırakıyorsa, hırsız malını çalmak için geliyorsa Şeytan-ı lane de onlardan yüz milyon kat daha kötüdür. Ne hazindir ki, şeytan gece gündüz bizimle tepki göstermiyoruz onu kovacak tedbirleri almıyoruz arkadaş gibi geçiniyoruz, ama bir haşere bir hırsız eve yaklaştımı kıyametleri koparıyoruz, hırsız senin malını alıyor ama, şeytan senin imanını alıyor, dinini alıyor, senin maneviyatını sana yutturuyor.

58-Burada tefekkürü derinleştirelim

Yalnız bir kıta şiir okuyup, konumuza devam edelim!

            Bir Hadisi şerifte, “ Gülerek günah işleyenler ağlayarak Cehenneme giderler,

            Esas kahraman o kimsedir ki, Allah’tan başka her şeyden kalbini temizlerler,

Allah’a ulaşma yolunda yine O’nun ve Peygamberinin emir ve fiillerini delil ederler,

            Artık, uyanalım, gafil olmayalım, her şeyin bir sonu, mutlaka bir sonu vardır.

            Konumuza devam ediyoruz;

            Belki bazılarınız diyecek ki, yahu şeytan gözle gözükmüyor elle tutulmuyor ona nasıl tedbir alacağım,

Ben de bu soruya derim ki, mikropta gözle gözükmüyor elle tutulmuyor, mikropların bize yaklaşmaması için nasıl tedbirler alıyoruz. Mesele, sabun kullanma, diş fırçası kullanma, banyo yapma, temiz giyinme, temiz su içme, faydalı yemekler yemek ilaçlar kullanmak gibi tedbirler bizleri o mikroptan korumaya vesile oluyor.

Şeytandan korunman için ne yapabilirim dersen ;

Tafsiye ederim ki Yüce Allah Teâlâ’nın tüm emirlerini, Peygamber Efendimizin sünnetlerini tatbik et uygula ve bu kitapta yazılan tafsiyeleride uygula bakın bakalım şeytan sizin yanınıza uğramayı bırakta Allah’ın izni ve yardımı ile evinizin yanından bile geçemez,

Sizleri tenzih ederim. şeytanı cahiller büyütür bilgisizler büyütür, zayıflar büyütür ona uyanlar büyütür oysa şeytan, şeytandır onun bizim üzerimizde her hangi bir yetkisi ve hakimiyeti yoktur ki.işte üç ayet:

Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”  ( A’râf Süresi ayet 200 )

            Çünkü o haşareler, veya mikroplar, hırsızlar seni Allah’ından etmiyor, seni imanından, etmiyor, seni dininden etmiyor, seni cehennemlik etmiyor, insanlar arasında kötülük tohumu ekip, gıybet, laf gezdiricilik, fitne, iftira, çekememezlik, etmiyor, içkiye, zinaya davet etmiyor vesvese vermiyor.

            Bu saydıklarımın hiç birisini o haşereler ve o mikroplar yapmıyor ama, şeytan-ı lane bu saydıklarımın hepsinden daha fazlası kötülükleri insanlara dokunuyor, maalesef o şeytanları evimizden kovamıyoruz, bazılarımız onları dinleyip ibadetlerimizi kısıtlı yapıyoruz veya hiç yapmıyoruz bu bütün kötülüklerin ele başlısı şeytan-ı lanedir.bunu ben söylemiyorum  “ Yüce Allah buyuruyor şeytan sizin düşmanınızdır sizde ona düşman olunuz.” Buna rağmen bazılarımız, şeytan la iç içe, omuz, omuza, el,ele, kol, kola, göz, göze, dir. dilerim Yüce Allah Teâlâ onları da hidayet etsin, tüm Müslümanları  şeytanın bütün kötülüklerinden korusun.

        >>Onun hakimiyeti  ( gücü kuvveti) ancak ona  (şeytan’a) dost olup Allah’a şirk koşanlara yeter. << Nahl süresi 100 . ayet )

            Örnek Beş  :

Ben bir gün Ankara da bir semt camisinde öğle namazını kıldım, dışarı çıktım baktım ki ayakabım çalınmış, camide benden başka üç kişi daha vardı, bana kalan ayakabı hangisi olduğunu bilmediğim için o üç kişinin camiden çıkmasını bekledim nihayet iki kişi daha çıktı, üçüncü kişi bir türlü çıkmıyor, o

59-Burada tefekkürü derinleştirelim

çıkacak ki bana kalan ayakabıyı giyip gidecem. Ben ayakabı bölümünden tam beş  defa camiye girdim adam beni görünce hemen Ayağa kalkıyor Allahu ekber deyip kamet getirip namaz kılıyor, bende bu adam geçmiş kaza / namazını kılıyor, yaklaşık kırk beş dakika bekledim, baktım ki bu adamın namazı bitmiyor en sonun o namazdayken zesli olarak şöyle dedim., kardeşim benim ayakabım çalındı, sen namazını bitir gel hangi ayakabı senin ise ayakabına sahip çık bana  kalan ayakabıyı alıp gideyim, yanlış ayakabı alıp da ben mağdur oldum bari sen mağdur olma, sonra gel akşama kadar namazını kıl dedim.

            Adamcağız soluk, soluğa rengi kaçmış titrek sesle yanıma geldi, yaşı benden hayli küçüktü, abi  seni beklettirdiğim için özür diliyorum, ama ben öldüm, öldüm dirildim, benim ömrümün yarısı bu gün gitti, niçin önceden konuyu anlatmadın, hem sen boşuna çok bekledin, hem de ben korkudan ve heycandan ölüp, ölüp dirildim dedi.

            Ne oldu ki, ben ne yaptım diye sordum?

            Adam dedi ki, üç dört gün önce babam bana memleketten telefonla uyardı, hasmımızın birisi Ankara taraf geldiğini duydum, dikkatli ol dedi. ben de onu tanımıyorum, sen camiye dört- beş defa girip çıktıkça ben  a’ha işte hasmım budur, namaz kılmamı bekliyor. Beni vuracak, namazı bitiriyorum sen içeri gelince bu adam nasılsa namazda beni vuramaz, hemen namaza kalkıp Allahu ekber deyip tekrar tekrar namaz kılıyordum sen ayakabı konusunu açmasaydın inanın sen çok, çok beklerdin. Zaten dizimde hal ve dermen kalmamıştı ki, dışarı çıkabileyim,  sen ayakabı müjdesini verince kendime geldim yoksa ben namaz kılan bir ölü gibiydim.  

Neyse o ayakabısını aldı kalan ayakabıyı da bir ayakabıcı dükkanına gidinceye kadar ben giydim ve adamla helalaşıp ayrıldık. Ama adam gerçekten yıkılmıştı, ve çok korkmuştu.

            Bir dakika tefekkür edelim mi?

            Tefükkürü kısa kesecem, bakın babası telefonda diyor ki, hasmımız Ankara doğru geldiğini duydum uyanık ol, babanın çocuğunu uyarması, ne kadar etkili olmuş saatlerce namazını uzatıyor düşmanından korunmak için,

            Biz de düşmanımız olan şeytan dan daha hassas ve daha dikkatlı korunmalıyız, çünkü bizim düşmanımız olan şeytan, bırak, babamızın uyarması, Rabbimiz bizi uyarıyor, Şeytan sizin düşmanınız sizde ona düşman olunuz, bırak ankaraya gelmesi her zaman yanımızda, çok sinsi, çok yalancı, çok vesveseci ve çok, çok tehlikeli, inananları helak edici, yalancı kötülüğün anası şeytan-ı lanedir.

İnsan düşmanının silahından çıkar kurşunla ölür veya kurtulur. Allahu alem belki de şehit olur .

Ama şeytan insanı, kandırırsa küfre teşvik etse  büyük, büyük günahlara sokarsa, o adam ölsede yine kurtulmaz, çünkü şeytana uyduğumuz için yer altı dünyasında yeni cezalar başlıyor, Allahu âlem cehennem azabı başlıyor. kalsanda şeytanın yeni hileleri vesveseleri, yalanları devam edecek  yine kurtulamaz yine sonu kötü akibeti kötüdür. .

            Bu nedenle gerçek düşmanımız o olan şeytan-ı / iblis-i çok tanımamız lazım ve çok iyi de ondan korunmamız lazımdır onun sözüne safına asla ve asla uymamamız ve hiç biir itibar etmememiz lazım Allah bütün Müslümanları şeytanın her türlü vesvese ve kötülüklerinden korusun.  

 Kısacası : Bütün kötülüklerin ana sebebi, ve ana kaynağı  şeytan’dır. nice yuvaları yıkan, nice adamları öldürten, nice Müslümanları kandırıp delalete düşüren, Şeytan’a uyanlara; yazıklar olsun.

            Kıyamet gününde onlara taraf-ı ilâhi’den şöyle buyrulur:

            “ İkinizde zalim olduğunuz için, bu gün ( nedamet) size bir fayda sağlamaz. Şüphesiz ki azapta da ortaksınız.” ( Zuhruf 39 )

Ebu Hüreyra (r.a.) Hazretleri anlatıyor.

                Bir gün bir mü’minin şeytanı ile bir kâfirin şeytanı karşılaşırlar.

            Kâfirin, şeytanı yağlı, semiz, ( parlak üstü başı düzgün) ve temizdir.

60-Hz. Yahya ile şeytan arasında geçen bir Hikaye

            Mümin’nin şeytanı ise, zayıf,  pis, kirli, ( hasta ) aç ve çıplaktır.

            Kafirin şeytanı mü’minin şeytanına ; Bu ne hal diye sorar.

Müminin şeytanı ise ne yapayım, öyle bir adama düştüm ki, adam yiyeceği zaman,  Besmele’yi okur, ben aç kalırım. İçeceği zaman Besmele’yi okur ben susuz kalırım. Giyindiği zaman Besmele ile, elbiselerini giyer ben çıplak kalıyorum. Temizlendiği zaman Besmele ile temizleniyor, ben pis kalıyorum, evine girdiği zaman Besmele ile giriyor, Besmele ile çıkıyor. Ben dışarıda kalıyorum, der.

            Kâfirin şeytanı da der ki, Ben öyle bir adam ile arkadaşım ki, bu dediklerinden hiç  birine Besmele getirmez. Ben bu adamın her şeyine ortağım ama her şeyine, benim işim neşem yerinde, (ondan çok memnunum, onun hem kardeşi Hem arkadaşı, hem oğlu hemde ortağıyım her yönü ile der .)  

Biz ne yapıyoruz uyanalım artık?

            Konuyla ilgili tefekkür edelim mi? 

            Bir haşere bir mikrop evimize veya bize bulaşınca biz ne tedbirler alıyoruz, şeytan; canımıza malımıza imanımıza zarar veriyor, Bizi Allah’ımızdan Peygamberimizden, Kur’ân’ı mızdan kısacası dinimizden olmamız için uğraşıyor o şeytanın yaptığı keyfe bak, birde içeriye alınmayan şeytanın haline bak, esasında her kesin şeytanı,  o “  Bismillah “ diyen müslümanın şeytanı  gibi öyle zelil, kirli hastalıklı ve aç olması ve dışarıda kalması lazımdır. bazılarımız  bilinçsiz veya tedbir almadığımız gibi şeytanımızı sanki özel olarak onları besi hayvanı gibi besliyoruz  sanki ona, en yakın dost oluyoruz.

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Kendilerine yazık eden zalimlere gelince, işte onlar cehenneme odun oldular.”Cin,S, Ayet 15)

         Allah-u Teâlâ ayet-i Kerime’sinde  şöyle buyuruyor.

        “ Şeytan kendilerini istila etmiş ve kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdırlar. Uyanık ol ki, şeytanın yandaşları hep hüsrana düşenlerdir.” (Mücadele 19)

                    Hazreti Yahya ile Şeytan arasında geçen bir hikaye:

            Hz. Zekeriye Peygamber’in oğlu Hz. Yahya Peygamber Allah’ın selamı her ikisinin üzerinde olsun.   Lanetli İblis  bir ara, ona gözüktü ve dedi ki, ben sana nasihat etmek istiyorum.

Hz. Yahya peygamber senin nasihatına ihtiyacım yoktur. dedi.

Fakat Adem oğullarından bana haber ver. 

Lanetli iblis şöyle söyledi;

Âdem oğulları bizim nezdimizde üç sınıftır.

Birinci Sınıf : Onlar senin gibi masum kimselerdir biz onlardan her hangi  bir şey koparmaya muktedir değiliz. ( onlara yaklaşamayız bile.)

İkinci Sınıf  :  Bizim için yenilmesi en çetin olan sınıftır ki, biz onların her hangi birisini fitneye kaydırmak ve kalbine hakim olmak için yöneldiğimizde o derhal istiğfar tevbeye iltica eder. binaenaleyh ondan elde etmiş olduğumuz her şey’i alt üst eder. biz tekrar onu şüphelendirmeye uğraşırız. O tekrar tövbeye müracaat eder. yani biz ondan ne ümidimizi keseriz. ne de ihtiyacımızı koparabiliriz. Binaenaleyh onun elinden zahmet çekmekteyiz.

61-Şeytandan korunma ve ön tedbir alma

Üçüncü  Sınıf  : Bu sınıfa gelince, ( onlar arkadaşımızdır )  onlar elimizde, çocukların elindeki top gibidirler biz dilediğimiz şekilde onları evirip çeviririz, nefislerini aldatmak hususunda onlar (zaten) bizim vazifemizi yapmaktadırlar. (İhyâ-i Ulüm’id-Din Cilt 6 sayfa 98 )     

             Şeytandan korunma  ve ( Ön tedbir alınması ve korunması )

         Yukarıdaki başlıkta ön tedbir deyince hemen akla şu gelir, peki şeytan’nın kötülük ve vesveselerinden kesin olarak korunmak, o bizden biz de ondan uzak olmamız ve ona karşı tedbirli olmamız  için ne yapmalıyız.

            Hemen cevaplayalım, Allah Teâlâ’nın tüm emirlerine ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetlerini / tavsiyelerine uymak, uyar’ken de hiçbir “ Riya, Kibir, Ucub, gafil olmamak, tüm ibadet-leri yalnız ve yalnız Allah Teâlâ için yapmak, Şeytan-ı lane’den Allah Teâlâ’ya sığınmak, aşağıdaki ayet, hadis ve duaları okuyup uygulamak, kalbimizi, beynimizi ve  dilimizi daima tövbe, istiğfara ve zikirle meşgul etmek, ve şeytanla ilgili yazılan bu bölüm çok iyi okuyup, düşmanımız olan şeytan-ı küçümsememek ne kadar kötü , hain ve sinsi olduğunu bilip o’na karşı uyanık olup, şeytanın tuzağına düşmemek şeytanlaşmış insanlardan uzak durmak, şeytanı sevindirecek, memnun edecek hiçbir faaliyette bulunmamak ona hiçbir zaman fırsat vermeyeceğiz ki bizlerden ümidini kessin,

            Yukarıdaki Hz. Yahya ile şeytan arasındaki konuşmayı okuduk bizler de birici sınıf olamiyorsakta, ikinci sınıf olalım, asla ve asla üçüncü sınıf olmayalım.

Yok, eğer o şeytan’a uyarsak, o da  her şeyimizi ama, her şeyimizi bizimle paylaşır ve sonumuzda hüsran olur hem dünyamız hem ahiretimiz zehir olur. bunu da asla  unutmayalım ki bu dünya da da, mezarda da, ahrette de rahat olamayız azap içinde oluruz, ebedi hayatımız hüsran olur, pişmanlık olur, cehennemlik olur, göz yaşı olur ah’la vah’la geçer son pişmanlık da asla fayda vermez.

Artık uyanalım gerçek düşmanımızı tanıyalım. Çünkü Rabbimiz bize düşmanımızı tanıtmıştır.

Bir müslüman şeytan benim düşmanım değildir, asla ve asla  diyemez., çünkü Yüce Allah C.C. bizi uyarıyor, şeytan size düşman sizde ona düşman olunuz. Bir müslüman hareketiyle şeytana dost olursa ozaman da o şeytanın arkadaşıdır / kardeşidir.

            “Allah buyurdu ki : “ Haydi defol! Onlardan her kim sana uyarsa, biliniz ki cehennemde sizin cezanızdır. Hem de mükemmel bir ceza!” ( İsrâ süresi ayet 63)  

            Şeytana uyanların cezası en büyük ve tek kaynak olan Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde çok net ve açık şekilde yukarıdaki şekilde açıklamıştır. Kimsenin itiraz edecek tek kelimesi asla olamaz.

         Allah-u Teâlâ başka bir ayet-i Kerime’sinde  şöyle buyuruyor.

        “ Şeytan kendilerini istila etmiş ve kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdırlar. Uyanık ol ki, şeytanın yandaşları hep hüsrana düşenlerdir.” (Mücadele 19)

Yüce Allah bizim uyanık olmamızı istiyor. Aksi halda şeytanın arkadaşı oluruz, maazallah, Allah Teâlâ bizi ve tüm Müslümanları şeytan’a karşı uyanık olanlardan eylesin ve onun şerrinden, kötülüklerinden ve vesveselerinden korusun.

 

            Evelâ Allah (c.c.)’a sığınma O’na dehâlet etme ve Allah’ın himayesine girme, bu konu da ve her konuda  en önemli olan bir husstur. Allahü Teâlâ Kur’ân’ı Kerim’de kullarına emrettiği de bu  şeytan’a

 

62-Şeytandan korunma ve ön tedbir alma

hiç bir şekilde uymamak, Allah Teâlâ’nın emirlerine ve Peygamber sünnet ve tavsiyelerine bağlı kalmak, ve ilim öğrenip uygulamak, öğrendiği ilmi başkasına da öğretmektir.

Aşağıdaki ayet ve hadisleri ezberleyin ve uygulayın   uyarsanız Allah’ın izniyle, Sabah ve akşam aşağıdaki ayet ve duaları okursanız Şeytan’ın size hiçbir zarar veremeyecektir.

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Her ne zaman şeytandan bir gıdık seni gıdıklayacak olursa= şeytan sana bir fit verirse, hemen Allah’a sığın! O, şüphesiz işiten ve bilendir.”( A’rrâf Süresi ayet 200 )

            Başka bir ayette ise,

            “ Sana şeytandan ( şeytâni ) bir dürtü olacak olursa, hemen Allah’a sığın”  (Yâni “ Eüzü billahi mine’ş-şeytâni’r-racim ” de.”   Fusilet süresi Ayet 36)

            Başka ayette ise, Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ De ki: Rabbim, şeytanların kışkırtmalarından ( vesveselerinden ) sana sığınırım.”

            “ Rabbim onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.” ( El-Mü’minün süresi Ayet 97-98 )                                                                    

        Muhakkak ki, söylenenlerin en iyisi Allah Teâlâ’nın bizi kendisiyle edeblendirdiği ve söylemesini emrettiği şeydir( Ayetlerdir )  (İmam-ı Nevevi Dualar, edepler, zikirler, sayfa 186 )

            Hz. Enes’ten (r.a.) den rivayetle, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Şöyle buyurdu.

            “Muhakkak ki, şeytan hortumunu Âdem oğlunun kalbi üzerine bırakıyor. Eğer Âdem oğlu Allah’ı zikrederse, şeytan gerisin geriye çekiliyor. Eğer Allah’ı unutursa şeytan onun kalbini yutar.” ( İbni Ebi Dünya, Ebu Ya’lâ, İbni Adiyy. )

            Hasan-ı Basri (r.a.) der ki; Bana şöyle haber verildi: Cebrail Aleyhisselâm, Allah’ın Resulüne geldi ve dedi ki:

            Cinlerden bir ifrit sana hile yapmak istiyor! Binaenaleyh sen yatağına vardığın zaman Âyet-el Kürsi’yi oku!” ( İbni Ebi Dünya, Mürsel olarak rivayet etmiştir)

            Ebü Müsa El-Eş’ari (r.a.) rivayetine göre,Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Sana cennet hazinelerinden bir hazine haber vereyim mi?

            “ Evet ya Resulüllah dedim “

“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil,” ( Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır. ) ( Buhari ve Müslim )  

Yesar oğlu Ma’kil (r.a.) Resu-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti.    

        “ Kim sabahları  ( Namazdan sonra ) üç defa >  Eüzü billâhi’s-Semîi’l-Alim mine’şşeytâni’racim. Bismi’llâhi’r-Rahmâi’r-Rahim.< der.  Haşır süresinin son üç ayetini okursa; Allaü Teâlâ Hazretleri, ona dua edecek yetmiş bin melek görevlendirir,( o melekler ertesi gün o saate kadar şeytanları o kulun yanından uzaklaştırır.)

Kul o gün vefat ederse, şehid olur ve cennet’e gider. (Tergib ve Terhib cilt 2, sayfa 68 ve Duâların Esrarı sayfa 432)

                                                      *

Not : Bazı kitaplarda 70 melek olarak geçiyor. En doğrusunu Allah Teâlâ biliyor.                                         

Her kim Bakara süresinin 255. ayeti ( Âyetü’l- Kürsî’yi

63-Şeytandan korunma ve ön tedbir alma

Namaza başlamadan önce onu okuyan, namazını huzur içinde kılar, şeytanın vesvesesinden korunur.( Duâların Esrarı sayfa 426 )

                                                                 *

Muaz b. Abdullah babasının şöyle dediğini rivayet etti:

Bize namaz kıldırması için yağmurlu ve çok karanlık bir gecede Resulüllah  (s.a.v.)’ı aramaya çıktık, onu bulduğumuzda:  

“ Oku    dedi.  hiçbir şey okumadım, sonra tekrar:

“ Oku “  buyurdu, yine okumadım. Sonra tekrar “Oku “ buyurunca:

“ Ya Resulüllah ne okuyayım? “ dedim.

“ Akşam ve sabah üçer defa, “ Nas,  Felâk  ve Nâs  sürelerini oku. Seni bütün kötülüklere karşı korur. Buyurdu.

                                                                *

                Hadis No: 8954 Âişe’den (r.a.) rivayetle:

            “Kim ki Cuma namazından sonra ihlâs, Felâk ve Nâs sürelerini ye-dişer defa okursa, Allah onu bir sonraki Cumaya kadar kötülüklerden korur.” ( İbnüssünni’den )

            Nas Süresinin Meâli ;

        “ De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların malikine, insanların ma’buduna, o sinsi şeytanın şerrinden, kio, insanların göğüslerinde daima vesvese verendir. O (şeytan) gerek cinden gerek insandan( olsun)..”

            Yüce ALLAH  nahl süresinin 98.ayetinde, şöyle buyuruyor.

 Kur ân’i Kerim-i okumak istediğin   zaman, evvela kovulmuş şeytan-ın ( vesvesesinden ) ALLAH’a sığın.”  (Eüzü bi llahi mineşeytani-r- racim  de. )  

                                                                            *

            Ebü Derda (r.a.’den rivayetine göre, Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Kim sabahladığı ve akşamladığı vakit yedi defa;

            Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ hüve aleyhi tevekkeltü vehüve rabbül arşil azim;

            ( Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. O’na dayandım. O, büyük arşın sahibidir.) derse, kendisini üzen dünya ve âhiret işleri için Allah ona yetişir.   ( İbn-i Sünni, )

                                                                             *

Osman İbn-i Affân (r.a.) ‘den rivayetine göre. Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“ Kim her gündüzün sabahında ve her gecenin akşamında üç defa:

‘Bismillâhhillezi lâ yedurru measmihi şey’ün fi’l-ardı ve lâ fi’s-Semâi-ve hüve’s-Semi-ul-Alim.

(İsminin beraberinde ne yerde ne de gökte hiçbir şeyin zarar vermeyeceği  Allah’ın ismiyle, ve O, duyan ve bilendir.) derse ona bir şey zarar vermez.”    ( Tirmizi )

Ebü Dâvüd’un rivayetine göre  “ Başına füc’eten ( Birden habersiz .)  bela gelmez .                                                               

Hz. Âişe (r.a.) rivayetine göre: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“ Kim bu vesveseden bir şey duyarsa üç defa; ‘ Âmennâ billahi ve bi resulihi’ desin. Vesvesesi bununla geçer.” ( İbn-i Sünni.   

                                                              *                   

64-HİKAYE / KISSA

Sahih bir isnad ile, Elsem kabilesinden olan bir sahabiden şöyle dediğinini rivayet ettik:

Resulüllah (s.a.v.)in yanında oturmaktaydım,. Ashabından bir adam geldi ve:  

Ya Resulüllah! bu gece ısırıldım ve sabaha kadar uyuyamadım,dedi.

Resulüllah (s.a.v.) neydi ?

Adam: Akrep, dedi.

Resulüllah (s.a.v.) , fakat sen akşamladığın zaman:

“ Eüzü bikelimâtillâhittaâmettâti min şerri mâ halag.”

                    

“Yarattıkların şerrinden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.) deseydin inşaalla-u Teâlâ bir şey sana zarar vermezdi” buyurdu. ( Ebu Davud , Müslim ibn-i Sünni ,  İmam Nevevi dualar zikirler sayfa 141)

                                                                                             *

Hz. Ali (r.a.)‘den rivayetine göre, Resulüllah (s.a.v.) kendisine:

“Yâ Ali ! sana, bir çıkmaza girdiğin zaman okuyacağın birkaç kelime öğreteyim mi? buyurdu.

Evet, Allah beni sana feda etsin, dedim.

“ Bir vartaya ( Sıkıntıya ) girdiğin zaman şöyle söyle buyurdu:

“Bismillâhirrahmânirrahim. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim,,”

( Güç ve kuvvet ancak yüce ve büyük olan Allah’tandır. ) Çünkü Allah Teâlâ bununla istediği kadar belâ çeşitlerini defeder.” ( İbn-i Sünni İmam Nevevi Dualar ve zikirler sayfa 180)  

                                                                                                   *

Abdullah ibn-i Ca’fer’den rivayetine göre Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:

Resulüllah (s.a.v.) şu kelimeleri bana öğretti. Ve bana bir keder veya şiddet / üzüntü indiği zaman (bunu) okumamı emretti.

“Lâ ilâhe illallâhul kerimül aziym, sübhanehü tebârekallâhu rabbül arşil aziym, el hamdü lillahi rabbil alemin.”

( Kerem sâhibi ve büyük olan Allah’dan başka ilâh yoktur. onu tenzih ederim.  Büyük arş’ın Rabbı olan Allah, yüce ve çok bereket sâhibidir. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.)

                                                                          ( Nesâi ve İbn-i Sünni.ve İmam Nevevi dualar ve zikirler sayfa 176 )

Amr İbn-i Şuayb dedesinden rivayetine göre, Resulüllah (s.a.v.) korku içinde olanlara şu kelimeleri

öğretirdi.

“Eüzü bikelimâtillâhittâmmenti min ğazabihi ve şerri ıbaddihi ve min hemezâtişşeyâtıyni ve en yahzurün.”

( Kendi gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve bana uğramalarından Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.” ( Ebü Dâvüd ve Tirmizi, )

Yüce Allah Teâlê Kur’ân- Kerim’de buyurduğu şeytan / iblis ile ilgili bir kaç ayet okumadan

“ Şeytan insanlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.” ( İsra süresi ayet 64 )

“ Benim hâlis kullarım üzerinde senin bir nüfusun/ yetkin olmaz” ( Hicr ayet 42 )

       “ Kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musalat ederiz.”

                                                                                                                                                (Zuhruf, ayet 36 )

        Konuyla ilgili son bir hikaye ile bir Hadis-i Şerif-i yazıp Besmele konusuna geçelim.

            H İ K A Y E

65-HİKAYE / KISSA

Namazlı niyazlı Adamın biri her gün dua ediyor Ya Rabbi bana şeytanı göster şeytanı çok merak ediyorum ve onu canlı olark görmek istiyorum. Bir iki dua derken. Bir gün şeytan onun karşısına dikiliyor şeytan benim  beni neden görmek istiyorsun.

            Adam emin olmak için tekrar  şeytan’a soruyor şeytan senmisin

 Şeytan  teyid ediyor evet şeytan benim ne diyeceğin varsa bana söyle:

Adam bütün gücü ile şeytan’a bir tokat yapıştırır.

Şeytan iki adım tokat yediği adamdan uzaklaşır ve şöyle der. Ahh.. ahhh senin ömrün uzundur sen yüz sene yaşayacaksın onun için ben sana bir şey yapamayacağım, keşke ömrün kısa olsaydı da ben sana ne yapacağımı bilirdim, deyip gidiyor.

Adamda  40--45 yaşlarında ki, adam aniden afalanıyor. Yahu ben yüz sene yaşayacağım ne mutlu bana, benim daha ölmeme 55- 60 yıl var ben ne diye şimdiden camilere medreselere kapanıyorum. Ömrüm çok uzun ben dünyanın her nimetinden tadayım istediğim gibi yaşıyayım, doksan yaşına gelincede Allah’a tövbe edip ibadetime o zaman başlarım, şeytan bana güzel bir müjde verdi keşke iki tokat atsaydım da belki bana başka müjdelerde verirdi der. Adam düşündüğü gibi de yaşamaya başlar meyhaneler, birahaneler, akla gelen bütün hanelerin her türlü kötülükleri sanki abonesi olur.

Adamın yaşı artık yetmiş’e dayınmıştır bir gün masa başında içki ve başka alemler yaparken Azrail kendisine gözükür.

Azrail der ki, ben Yüce Rabimizin sana verdiği emaneti almaya geldim,

Adam olur mu? Senin yanlışın var. benim yüz yıl yaşamam gerekir daha benim 30—35 sene daha ömrüm var sen yanlışlıkla geldin.

Azrail der ki, Allah Teâlâ katında yanlışlık olmaz senin ismin bana geldi ruhun olan emaneti almaya geldim,

Adamın itiraz hakkı olmamakla beraber yine itiraz etti ben 100 sene yaşamam  gerekir daha ben 60-65 yaşınmdayım.

Azrail adama şöyle sorar sana kim dedi 100 yıl yaşayacaksın, o ömrü o haberi sana kim verdi.

Adam şeytan dedi.

Azrail  adama şu ayetleri hatırlatır:

Yüce ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Şeytan onlara vaadte bulunur, kuruntu ve ümitlere düşürür. Fakat şeytan kuru ve

aldatmadan başka ne va’deder.” ( Nisa 112 )

 

              başka bir ayet te de:

“Ey İnsanlar, haberiniz olsun ki,  Allah’ın va’di muhakkak gerçektir. Sakın ha o dünya hayatı sizi aldatmasın ve sakın o aldatıcı şeytan, sizi Allah’a karşı aldatmasın!”

 >> Haberiniz olsun ki, Şeytan sizin düşmanınızdır. Sizde onu düşman biliniz. çünkü o, etrafında toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder.”      

                                                                                                                                                                                                ( Fâtır süresi ayet,5- 6 )

Adam kafasına vurur vallahi şeytan beni aldattı, 100 sene ömrün var dedi ben de kandım, halbuki yüz sene değil bin sene olsa ne yazar  sonuç ölüm değimlidir. Nasıl şeytana kandım ah vah eder ama her şey boşuna Azrail (a.s.) emaneti alır gider.

İki dakika tefekkür edelim mi?

Adamın saflığına bakın şeytanı görmek için can atıyor şeytan gelince bir tokat atıyor. Be adam şeytan tokattan veya tükürükle utanacak cisimmidir. Bak o şeytana bir tokat attı, şeytan ise ona sen yüz sene yaşayacaksın deyip kandırdı, tabiri caiz ise,  bir tokata karşılık bir şamar vurdu ki ebedi hayatını karartı,

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şeytanı ezmek için şöyle buyurdu.

66-DİKKAT

>> Şeytanlarınızı –La ilahe illallah , Muhammeddün Resülüllah = Allah’dan başka ilah yoktur. Muhammed O’nun Resülüdür sözü ile eziniz. Zira hiç şüphe yok ki, şeytan onunla ezilir. Tıpkı birinizin sırtına çok ağır yük yükleyerek  ezmesi ve halsız düşmesi gibi.(Abdulkadır Geylanı Sohbetleri kitabından )

Aziz Kardeşlerim,  Hani hepiniz bilirsiniz ve okumuşsunuzdur. Ramazan ayında bazı lokantaların kapılarında şöyle yazılır.  “Bizim iş yerimiz ramazan ayı boyunca hizmete kapalıdır.”

            Gelin bu günden itibaren  kalbimizi / gönlümüzü şeytan’a kapatalım, gelin  yüzde yüz kapımızı şeytana kapatalım,  gelin, şeytanı sevindirecek hiçbir şey günah / işlemeyelim. Gelin  hiçbir zaman şeytanın yüzüne gülmeyelim, gelin,  hayatımız boyunca, kapımızı gönlümüzü ona açmayalım. Onun sevinmesine hiçbir zaman fırsat vermeyelim. Gelin Yüce Allah’ın buyurduğu gibi , Şeytan Sizin düşmanınızdır sizde onu düşman biliniz.” Emrini hiç aklımızdan gönlümüzden çıkarmayalım, biz ona dost olamayız, zaten o bizim ebedi düşmanımızdır.

             Allah Teâlâ bizleri  dini emir ve tavsiyelere uyanlardan  eylesin, Anne –baba, eş,  çocuklarının komşu, ve kul haklarına riayet edenlerden, eylesin.  dinimizce farz, vacip, sünnet ve nafile ibadetine  zerre kadar  “Riya karıştırmayan, İhlas sahibi Salih kulları ile birlikte bizleri af etsin ve haşr etsin. “

D i k k a t  :

“ Şeytan konusu çok ağır bir konu olduğunu ve sizde konunun önemini bildiğiniz için, konuları yazınca, en büyük dayanak ve kaynak,  ayetlerle, hadislerdir,

Bu nedenle konuları yazarken ister istemez bazen mükkerer yani ikinci veya üçüncü defa bazı ayetler bilinçli olarak  yazılmakta ve bilginize sunulmaktadır.

 Bunun nedeni ise, konun ehemiyyetini dile getirmek ilginizi çekmek, konuyu unutmamak, beynimizde nakş etmektir. Bazen de bir konun yazılışı sırasında  öyle yazı akışı geliyor ki, insan o ayeti yazmaya mecbur kalıyor.  Çünkü sen o sırada bir dayanak  yani kaynak yazmazsan yazdığın veya ida ettiğin bir “ nası “  ( kaynağı ) olmayınca o yazının önemi ve ehemiyeti de olmaz, en büyük kaynakta Kur’ân ve hadis olunca bu nedenle bazı ayetler veya hadisler mükkerer yazılmıştır.”

         Hoş görüşünüzü diliyorum,

67-BESMELE

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِي         

         B E S M E L E

               ----------------------------------------------------------:

             “Bismi’llahi’r-Rahmani’r-Rahim”

              Özet anlamı:

        1-  “Rahman ve Rahim olan Allahu Teala  Hazretleri’nin mubarek adıyla “     

            2- Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlarım. Demektir. Müslüman yapacağı bütün meşru işlere bu cümleyle başlamalıdır.

            Besmele Allah’a güvenmenin O’na teslim olmanın O’ndan yardım dilemenin O’na sığınmanın ifadesidir.

            Mümin her hayırlı işinde sadece Allah’ın yardımına güvenir, O’nun rahmetini umar. Çünkü her şeye hayat veren Allah’tır. Her şey O’nun iradesiyle başlar. Ve yine O’nun iradesiyle son bulur. Bu sebeple her meşru işe O’nun adını anarak başlama, müslümanın temel hedefi olmalıdır.  

           Kur’an’ı  kerim’in ilk ayet-i;  “Bismi’llahi’r-Rahmani’r-Rahim” 

           Ata.Cabir b.Abdullah’ın r.a.şöyle dediğini anlattı.  

           Bu ayet  nazıl olduğu zaman ,bulut doğu tarafına çekildi; rüzgarın sertliği durdu.

           Denizler coştu.

           Hayvanat kulak verip o sesi dinlemeye başladı.

           Şeytan dahi semadan atılarak kovuldu.

           Aziz celil ALLAH  dahi, şu manalarda izzeti üzerine yemin etti;

           Adı hangi hastaya okunacak olsa ona şifa verecek,

           Adı ne üzerine okunursa, o şeyde uğur bereket olacak.

68-Bislillahir-rahmanır-rahim

Bir kimse ;

                         “Bismi’llahi’r-Rahmani’r-Rahim”

           Okursa  o cennet  girecek.                    

          Tavus,İbn-i abbas’tan r.a. anlatığına göre , Hazreti Osman ,r.a.

Resulüllah S.A.V.  efendimize :

      “Bismi’llahi’r-Rahmani’r-Rahim”  (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile)

            Ayetinin durumunu sormuş: Rasulüllah (S.A.V)efendimiz bunun üzerine şöyle buyurmuş:

            “O, Aziz Celil Allah’ın isimlerinden bir isimdir. İsmi Azam ile yakınlığı gözün karası ile beyazının yakınlığı kadardır.”

                                                                    *

             Esmaü’l-Hüsna’daki üç mubarek isim ( ALLAH, RAHMAN, RAHİM ).

Besmelede toplanmıştır. Bu sebeple; İsm-i A’zam olduğunu söyleyen ulema vardır. 

            Yukarıda söz konusu olan  üç mubarek ismin bilgimiz nisbetinde

            Açıklamaya çalışalım:

ALLAH  C. C.:

-Anlamı; hakiki ve mutlak kayıtsız ve şartsız var ve bir olan,bir eşi ve benzeri olmayan, Vacibül-vücud ve emsalsız olan zaval bulmayan,daima baki olan, her varlığın haliki, ezeli ve ebedi  olan, her şey yok olduktan sonra var olan, şeriki (ortağı) olmayan doğmayan ve doğurmayan,

              Daha doğrusu Yüce Allah’ın isminin açıklanması kelimeler aciz kalır yinede üstte özet açıklamasından sonra  biraz da ilmi yönünden açıklamaya bakalım.

             Allah’ın adı ile, bedenler necat bulur :

             Allah’ın adı ile, ruhlar rahata kavuşur:

             Allah adı ile, gönüllere nur olur,

             Allah adı ile, tüm işler düzene girer,

             Allah adı,  Allah’a güvenenlerin başına bir taçtır,

             Allah adı,  Allah’a ulaşanların kandilidir,

             Allah adı   (Bismillah) öyle bir zatın adıdır ki: dilediği kulu aziz eder;  dilediği kulu da zelil eder;

             Allah’ın adı ile dediğin zaman, Allah’ın affını orada bulursun,

             Allah’ın adı ile : O, zıtları olmaktan  yana şanı yücedir.

             Allah’ın adı ile;  O,  dengi olmaktan yana münezzehtir.

             Allah’ın adıyla : O, nurları nur eden zattır.

             Allah’ın adıyla : O, çocuk sahibi olmaktan yana mukadesttir.

             Allah’ın adıyla : O, iyilere ikram eden,yüce zattır.

             Allah’ın adıyla : O, kaderi taktir eden ,kalbleri ve basiretleri nurlandırandır

 Bir kimse dili ile  “ Besmele “ okur ise.. dünya onun için şahid olur.

             Bir kimse kalbi ile  “ Besmele “ okur ise.. âhiret onun için şahid olur.

             Bir kimse sır dili ile “ Besmele “ okur ise .. onun şahidi Yüce Mevlâ olur.      

             .

             Allah’ın adı, “ Bismillah “ öyle bir kelimedir ki : Dililerle onun tadı gelir.

             Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :  Onun olduğu yerde gam olmaz. ..

69-BESMELE

 Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :   Onunla nimetler tamam olur.

 Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :   Onunla sıkıntılar açılır..

 Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :   Bereket olur.. işin gücün rast gelir.

 Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :   Yalnız bu ümmete mahsustur.

             Allah’ın adı öyle bir kelimedir ki :   Onda celâl ve Cemal bir olmuştur.

            Besmele :  

                  Kul her hangi bir davranışta bulunurken, önemli ibadete veya önemli bir işe teşebbüs ederken, önce “Eüzü “ çekerek olumsuz etkileri def ettikten sonra, “ Besmele “ okurken, yani kendinin tek başına yeterli olmadığını, başarı ve tüm gücün ancak,  Allah Teâlâ’dan gelebileceğini, kendisi Allah-u Teâlâ’nın mülkünde mülteci olduğunu hatta  avam bir kul olduğunu bilir ve   “ Rabbimiz Hakiki, (gerçek ) ve mutlak kayıtsız şartsız var ve bir olduğunu  O’ndan başka hiçbir ilah olmadığını ve ibadete layık yalnız tek bir ilâh olduğunu   Malikü’l-Mülk olduğunu, Âlim ve Melik olduğunu,  O’nun izni olmadan hiçbir işin başarılı olamayacağını ve O’nun izni olmadan başına hiçbir musibetin gelmeyeceğini kesin olarak bilir ve düşünür,   (Tövbe süresinin 51. Ayetinin mealini inceleyelim.),

            Dikkat edersek: Burada tevhid cümlesinin manasıda üstü kapalı olarak mevcuttur.

            Zira nasıl ki, tevhid cümlesinde  “ Lâilâhe “ denilerek önce bütün sahte tanrıları zihninden siliyor sonrada Allah’tan başka hiçbir ilâh’ın olmadığını kesin, kalbiyle ,dil’iyle  ve aklı’ile biliyor ve onaylıyor / kabulediyor, ve sonrada  “ İllâllâh “ ifadesiyle hakiki tek eşi ve benzeri bulunmayan

“Ahed      tek ve samed olan, yarattığı ve yaratacağı hiç ber şeye benzemeyen, hiçbir varlığa muhtac olmayan yarattığı bütün varlıklar ona muhtaçdır.

            Bir müslüman, bu bilgiler ışığında, Rabbimiz olan Allah-u Teâlâ’yı kalbe ve zihne yerleştiriyorsa dil’i ile ikrar ediyorsa; o zaman Eüzü – Beesmele çektiğinde, önce kulluk ilişkisine engel olan kirli çevre lanetliler temizleniyor. Sonra da en uygun anahtarı kullanmış, doğru yol ve kapılar açılmış, sağlıklı bağ-kurulmuş oluyor.              

            Besmele :

Okuyan başlayacağı işe işe göre niyetinde de bulunması gerekir.

                       Örneğin, Okuyorum, başlıyorum, yapıyorum, gidiyorum, yiyorum. gibi bir “Yüklem “ vardır.

            Allah adıyla okumak, başlamak, yapmak, giymek, gitmek ve yemek ifadesinde, Özet olarak,

 “ Allah’ın adını, andığı için,  Allah’ın adıyla birlikte yediği yemeyi , bir işe başlandığı, veya okuduğu, yattığ, kalktığı  vesair, bu niyet ve düşünce kast edilmelidir, bu niyet kast edilmediği taktirde maksadı doğru olması için o zaman “ Bismillahi’r-Rahmanı’r-Rahim” teredütlerinin gitmesi ve niyetinin halis olması için, Allah adına, yine Allah’tan yardım diliyerek yani “ Rahman ve Rahim olan Allah’ın “ adını tam telefuz edimesi / okunması  sığınması yardım dilemesi daha uygun olur.”       

  BUNU DA UNUTMAYALIM!

Allah “ yerine “ Tanrı “    Rahman    yerine  “ Esirgeyen,”  Rahim yerine de “ Bağışlayan” kelimeleri kullanılması bu isimlerin anlamını tam olarak karşılamaz.

Çünkü ;  “ALLAH  Celle Celalühü.     ismi bu isme hakkıyla layık olan “ Tek “ eşsiz benzersiz bütün kemal sıftlarına sahip tüm eksikliklerden uzak yokluğu asla düşünülemeyen “ ALLAH  Celle Celalühü.’ya  mahsustur.

70-RAHMAN, RAHİM, Hikaye / Kıssa

Daima

 “ Besmele “   ( ALLAH C.C. adı ile.. )

                 O öyle bir isimdir ki : Irmaklar onunla akar: ağaçlar, bitkiler onunla biter. Denizler onunla islah olup /durulur.  ( İnşallah Bismillah her hayırlı kapıyı açar. Bir ayet de “ Allah’ın bilgisi dışında yaprak dahi terpenmez / düşmez.”  buyrulmaktadır.  )

                       Yüce Allah şöyle buyuruyor.

                        “ De ki: “ Allah’ın yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır.”( Et-Tövbe süresi ayet 51 )

              Bird e ( Bismilahirahmanirahim )de geçen  Rahman ve Rahim mübarek İsimlerin  anlamına

ve açıklamalarına bakalım:

            RAHMAN  :

   ---------------------------

                          Anlamı : Dünya’ mü’min ile kafir ayırdetmeksizin herkese merhamet eden, şefkat gösteren, acıyan, rızkını veren Allahü Teala  Hazretleri.

  Bu manada Yüce Allah-ü taala şöyle buyurdu:

               “Rahmetim, her şeyi  kuşatmıştır”.(Ayet : 7/ l56 )

           RAHMAN   RAHİM  :    

------ ------------------ --- 

            : Anlamı: Merhametli ,esirgeyen , koruyan, acıyan, Ahiret’de yalnız  mü’min kullarına keremiyle muamelede bulunan Allahü Teala hazretleri

            Bismillah ta geçen  ( Rahman , Rahim ) lafızları üzerine biraz duralım.

            Rahman,odur ki , kendisinden bir  şey istendiği zaman verir

           Rahim de  odur ki kendisinden bir şey istenmez ise öfkelenir, kızar,           

           Rahman, dünya ehline mahsustur:

           Rahim ise..ahiret ehline göredir.

            Rahman,sıkıntıları açar,  Rahim günahları bağışlar.

            Rahman, yol gösterir, Rahim ,korur ve başarı ihsan eder.

            Rahman, kullarının geçimini temin eder, Rahim ,kulların ahiret hayatını temin eder.

            Rahman o zattır ki :merhamet eder: zararı gidermeye ve şerri def etmeye güçlüdür,

            Rahim o zattır ki: Rızık ihsan eder: kendi yemez kullarına yedirir.

            Rahman,küfür edene ceza keser. Rahim, şükredene sevap yazar.

            Rahim öyle bir zattır ki: Sizi bağışlar. Zira O : bağışlayanların hayırlısıdır.  

                                                                       ( A.K.Geylani Hz. Gunyet’üt- Talibin hakkı arayanlar kitabından faydalanılmıştır.)

                Yüce Allah başka bir ayetinde. “Müminlere Rahim’dir”( 33/43 )

 

71-Said-i Nursi Hazretlerinin Besmele’nin açıklaması

Bir hikaye :

            Bir Alimin, ( hocanın )  medrese talebesi bir rüya görmüş, bütün arkadaşlarına. tanıdıklarına anlatmış, kimse onu tabirini yapamamış.

            Sonuçta, Alim olan ve Allahu alem Salihlerden olan, hocasına rüyasını 

Anlatmak ister, hocası, ona önce sakin ol, rüyanı hiç abartmadan, gördüğün rüyanın aynisini bana anlat ben dinliyorum.

            Talebe: Hocam rüyamda gördüm ki, yüz yüz elli güvercin uçuşuyorlardı, birisinin başı vardı, diğer güvercinler hepsi başsızdı, başsız olanlar havada sürekli tur atıyorlardı, nereye gideceklerini bilmiyorlardı yerlere de konmuyorlardı, Bu rüyüm çok acaib bir hal verdi bana.

            Hocası hiç düşünmeden, sen dün ihlas süresini kaç defa okudun,

            Talebe, tahminen yüz yüzeli kere okudum,

            Hocası, sen önceden bir defa Bismillahirahmanırahim demişsin diğer yüz, yüzeli ihlas sürelerini Bismillah’sız okumuşsun. Onun için bir güvercinin başı var, diğer yüz yüz elli güvercini başsız görmüşsün. 

            Talebe, hocam vallahi doğrudur. Bir Bismillahirahmanırahim ile yüz yüzeli ihlas okuouğumu hatırlıyorum. Rüya tabirin yüzde yüz doğrudur.

            Hocası sakın bir daha öyle yapma her süre okunurken ne kadar okursan oku, önce Bismillahirahmanirahim demen farzdır.

                Bediüzzaman  Said Nursi Hazretleri; 

Sözler kitabında, Birinci sözde “Bismillah” ile ilgili yazmış olduğu yazının bazı alıntılarını bu kitaba aldım beraberce okuyalım.

            “ Bismillah “ her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime , İslam nişanı olduğu gibi, bütün mevcüadatın lisân-ı hâl ile vird-i zebanıdır.

            “Bismillah” ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen şu temsili hikayeciliğe bak, dinle…

            Şöyle ki :

            ( Bilindiği gibi ) Her şey Cenâb-ı Hakk’ın namına hareket eder ki ; zerre cikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç  “ Bismillah “ der; hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.her bir bostan  “Bismillah “ der; matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit, çeşit pek muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek , deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “ Bismillah “ der; Rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur. bize Rezzak namına en lâtif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, “ Bismillah” der; sert taş ve toprağı deler geçer.  “ Allah  namına  Rahmân  namına “ der, her şey ona musahhar olur.

            Madem her şey mânen  “ Bismillah “ der. Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah “ demeliyiz. Allah namına vermeliyiz. Allah namına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.

            Sual: Tablacı hükmünde olan lara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?

            Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakiki bizden o kiymetdâr nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise ; üç şeydir.

            Biri, zikir, biri  şükür, biri fikirdir.  başta “ Bismillah “ zikirdir.  Âhirde  “Elhemdülillâh “  şükürdür. Ortada, “Bu kiymetdâr hârika-i sanat olan nimetler;  Ehad, Samed ‘ in mu’cize-i kudret-i ve hediye-i rahmati olduğunu düşünmek ve derketmek” fikirdir.

72-Bir Hikaye / Kıssa

            Bir padişahın kıymetdâr bir hediyesini sana gekiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhiri mün’imleri medih ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakiki’yi unutmak ondan bin derece daha belahettir.

            Ey Nefis ! böyle eblah olmamak istersen; Allah namına ver.. Allah  namına al…Allah namına başla..  Allah namına işle.. vesselâm. ( Risalei Nur Külliyatından SÖZLER sayfa 4-5-6 )

            Hadis no : 3869 Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Sizden kim, bir şey yerse “ Bismillah ( Allah’ın adıyla) “ desin. Bidayette , söylemeyi unutmuşsa, sonunda  ( veya hatırladığı zaman ) şöyle söylesin: “Bismillahi fi evellihi ve âhirihi   

( Başında ve sonunda da Bismillah )    ( Ebu Davud, Et’ime 6, (3769) ; Tirmizi , Et’time 47, (1859 ) Kütüb-i Sitte cilt. 10. sayfa 398 )

             BİR HİKAYE :

               Bir bayan bütün ömrü boyunca ne iş yaparsa yapsın, elini neye atarsa atsın, hep ağzında gönlünde, kalbinde  “Bismillah”  der.

                Kocası onun bu hareketinden hiç memnun değil, hanımına bir tuzak kurar, on onbeş tane altın, bir keseye bırıkır. O keseyi hanımına verir.

            Hanımına derki bu kese altını kaldır, bana lazım olduğu zaman senden isteyeceğim der.

            Hanımı Bismillah der  kocasının elinden alır ve Bismillah der kocasının gözü önönde sandığıa bırakır,

            Kocası birkaç gün sonra o kese altını gizliden sandıktan çıkarır, götürür bir su kuyusuna atar eve gelir. Hanımını çağırır geçen gün sana verdiğim o kese altını bana getirsene, ve kadının başında bekler, nasıl sa kadın kese altını bulamayacak. Bukese altın’ı hırsızlar gelip aldığını ve o kadar  “ Bismillah “  okumanın da bir faydası olmadığını hanımına ispatlamak ister.

            Hanımı, altın kesesini içine bıraktığı sandığın yanına gider, çömelir, her zaman olduğu gibi yine “ Bismillah “ der sandığı açar ve yine “ Bismillah “ der altın keseyi bıraktığı yere elini uzatır ve Altın keseyi eliyle bıraktığı gibi görür ama, altın kese su içinde olduğunu görür kadın sular içinde olan altın keseyi kocasına uzatır, kocası olan biteni görünce, “ Bismillah’ın azameti karşısında  Allah korkusundan orada düşüp bayılır ve ayılınca da;       

      Besmele’nin bereketi hürmetine,Cenab-i Hak, kadını karşı, mahçup etmemiş, kocasıda ne kadar yanlış yaptığını anlamış tövbe istiğfarda bulunmuştur..

           Ayrıca , Bismillah ile ilgili birkaç hadis daha yazmakta fayda vardır.

   Peygamber efendimizi S.A.V. şöyle buyurmuştur.

           Besmele ile başlanmayan her mühim iş aksaktır, ( Sonuçsuz kalır.)”

                                                                                         ( İbni Hanbel II, 360) ve Duaların esrarı S. 44. Çelik Yayın evi)

            Başka bir hadiste( Bismillahirahmanirahim ) denildiğinde şeytan zerrecikler kadar ufalanır.” buyrulmuştur.

           “>>(BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM)<<in Kur’an-i kerimdeki yeri;

Kur’an-ı  Kerim’de “Tevbe süresi” hariç diğer tüm süreler besmele ile başlar,

Ayrıca ,Neml süresi’nin  3O’uncu ayetinde de

    (“BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM”)  geçmektedir. 

73-Hikaye, Kıssa BESMELENİN AZAMETİ ve bir Hikaye Kıssa daha

Resulüllah (S.A.V). Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:

“>>Bismillahirahmanirahim”<<(Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile)          

başlanan dua geri çevrilmez:

              Bir hikaye   : 

               -----------------------------------:

              Rum kayseri ,Hz,Ömer radiya’llahu anh’a bir mektup göndererek, başının çok ağırdığını bir türlü acı’yı dindiremediği için, kendisine şifa ve-

recek bir deva rica etmiş.

              Hz. Ömer de o’na  bir takke göndermiş, Rum Kayseri,bu takke’yi  giydiği zaman ağrılar diner, çıkardığı zaman tekrar ağrılar ba, şlarmış, bu

Hale, duruma çok hayret eden kayser, takke’yi  çok incelemiş, takkenin üzerinde yalnız    

           ‘BİSMİ’LLAHİ’R-RAHMANİ’R-RAHİM’  yazılı bir kağıttan başka bir şey bulamamış:                   

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır.

            “Besmele her kitabın anahtarıdır.”

            “Besemele ile başlanmayan her mühim iş aksaktır.” ( Duaların esrarı S. 44. Çelik Yayın evi)

            Besmele okunması günah olan işler.

        İçki içen, kumar oynayan, zine eden, tefecilik yapan, Allah Teâlâ’nın rızası olmayan yapılan her işe başlarken Besmele çekilmesi günahtır.                                          

               BESMELE’nin  Azameti

             ----------------------------------------------------------:

            Besmele’nin  azamet’i kadrine en güzel örnek imam’i Şafi (r.a.) gibi

Büyük Müctehitler demişler,   ”Besmele tek bir ayet olduğu halde, Kur’an da ll4 defa   ( nazil olmuştur) ”. Bunun hikmetini  tefekkür edersek, Besmele’nin ne kadar mubarek olduğunu anlarız.

Hadis no: 3870 Hz. âişe demiştir ki: Resulüllah (s.a.v) ashabından altı kişi içerisinde yemek yiyordu. Derken bir bedevi geldi. ( Besmele çekmeksizin ) iki lokmada yutuverdi. Resulullah (s.a.v)

“ Eğer bu adam besmele çekseydi yemek hepinize yeterdi! “ buyurdu.

                                                                                                                                        ( Tirmizi, Et,ime 47, (1859) ve Küi Sitte 10 cilt sayfa 399 ) 

               Bir hikaye daha

              ------------------------------------------------:                                                                                                                                                        

        *Birkaç Mecüsi, Hz. Halid b.Velid radiya’llahu anh’a gelerek,

“Bizi islam’a  da’vet ediyorsun o halde bize inanabileceğimiz bir ayet ,bir alamet göster ki inanalım

 da, Müslü’man olalım !.demişler.    

          Bunun üzerine  Hz, Halid bir miktar kuvvetli zehir istemiş, hemen bir tas dolusu zehir getirmişler,  o, da “ Bismillahirahmanirahim “deyip içmiş zehir, Allahu Teala’nın izniyle te’sir etmemiş..

Bunu gören mecusiler de ;

74-Bir hikaye daha

           Bu gerçekten hak din’dir. diyerek toplu halde müslüman olmuşlar.

            Bir Hadisle konuyu bitirip başka bir konuya geçelim.           

            Hadis No: 3873 Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Kişi  evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemek yerken, Allah’ın adını zikrederse şeytan ( avanelerine) : “ Size size burada gecelemek de yok, akşam yemeği de yok!” der. Ama kişi eve girerken Allah’ı zikreder fakat akşam yemeği yerken zikretmezse, şeytan ( avanelerine): “ Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün değil! “  der. Adam eve girerkenve yemeye başlarken ” Bismillah” diyerek Allah’ı zikretmezse, şeytan ( avanelerine ): “ Yemeğe de yetiştiniz. Yatmayada! der. ( Müslim, Eşribe 103, ( 2018) ; Ebu Dâvud, Et’ime 16,(3765) ve Kütüi Sitte cilt 10, sayfa 400 )     

                                                     ***

75-MÜSLÜMAN

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِي         

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

             Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Allah müminlerin yardımcısıdır.” ( Bakara 257 )

     MÜSLÜMAN :

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Müminler ancak kardeştirler.” ( Hucurat süresi ayet: 10 )  

  Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.    

“ Mü’min, Allah katında bir kısım meleklerden daha kıymetlidir.” ( Kütüb-i Sitte 17/541)

Yüce Allah şöyle buyuruyor,

            Allah katında hak din islamdır. “  ( Al’i İmran süresi ayet: 19 )

Bir gayri Müslim, Hiristiyan olsun,  Musevi  olsun veya başka bir görüşten  dahi Allah-u Teâlâ’nın birliğine, Hz. Muhammed (s.a.v.)’min Allah’ın kulu ve Resulu olduğuna kalben inanarak Kelime-i Şahadet getirirse Müslüman olmuştur.

     Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

76-Müslümanın anlamı

  “…Bütün müminler ( Müslümanlar) de Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inanmışlardır. Ve (Allah’ın ) peygamberleri arasında fark gütmeyiz. Duyduk ve itaat ettik Rabbimizin mağfiretini dileriz. Sana döneceğiz derler.”( Bakara 285 )

            Müslüman adını kim verdi:       

            Yüce Allah Teâla şöyle buyuruyor.

            “…… Babanız İbrahim’in tevhid dinine olduğu gibi, Kur’ân ’da, da Size Müslüman adını O Allah verdi ki Peygamber size şahit olsun sizde bütün insanlara şahitler olasınız….”( Hac süresi ayet 78 )

                Bir Dakika kısa bir Tefekkür edelim.

            Gelin Allah Teâlâ’nın ismini verdiği Müslümanlığa canla başla sahip çıkalım. Önce biz Müslümanlığı yaşayalım başkalarına örnek olalım ve ondan sonra her yerde Emrülbil Maaruf edelim bildiklerimizi tebliğ edelim, veya tebliğ edenlere de yadım edelim nasıl bir kuş bir damla su içer gücü o kadar, bir fil ise  200 kğ, su içer, teşbihte hata olmasın her kes gücüne göre ilmi öğrenmeye, öğrendiği ilmi uygulamaya ve uyguladığı ilmi de yaymaya / tebliğ etmeye çalışması gerekir.

            Müslüman’nın anlamı :

            Müslüman olmak isteyen bir kimseye, en önce, dil ile söylediği veya söyleyeceği  “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH MUHAMMEDÜN RESÜLULLAH ” sözünü ve  manasını diliyle ikrar etmesi kalbi ve aklı ile bilmesi ve inanması / tastik etmesi (onaylaması ) farzdır. Bundan kesinlikle hiç şüphe etmemelidir.

            Müslümanlığın sözlükte geçen başka anlamı: İslam dinine mensup,1-Müslim, 2- müslüman adam, 3- Müslüman sözü, 4- dindar müslüman adamdır. 5- çok güvenilir çünkü o takva bir müslümandır.

            Mümine gereken : Allah Teâlâ’ nın emirlerine, Resulünün sünnetlerine kesinlikle uyması, bid’at yoluna sapmaması için çok dikkat etmesi gerekmektedir.

Biri kelime-i Şahadet getirmiş ise o kişi müslümandır. Allah’ın emirlerini ve Peygamberimizin  sünnetlerini uyguluyorsa, Allahualem o kişi  takva sahibi olmuş  mümindir/ müttekidir. 

Peygamberimiz (s.a.v.) kumandan ve yöneticilerin kalbe karışmalarını yasaklamıştır. Nitekim kelime-i şahadeti söyleyen biri öldürene,

“ Kelime-i Şahadet getirdiği halde onu niçin öldürdün ? ”  diye sorduğun da  adam: (şöyle cevap verir. )

“ Ya Resulüllah, korktuğu için sadece dili ile söyledi. Yoksa kalben inanmış değildi. “  diye cevap verince, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“ Kalbini yarıp da baktın mı? “

Yani, kalb senin vazifen değil. Sen diline bak, diyerek diline göre hüküm vermek gerektiğini belirtti.     ( Nura doğru cilt 1, Sayfa 212 )

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Ey Muhammed! Bedeviler “ İman ettik “ dediler. De ki siz iman etmediniz. Ama, biz müslüman gözüktük, deyin. İnanç henüz gönüllerinize yerleşmemiştir.”

                                                                                                            ( Hucurat süresi  ayet: 14 )                                                                             

Bir dakika Tefekkür edelim mi?

77-Müslümanlığın dört şartı vardır

Dikkat edersek Peygamberimiz (s.a.v.) dile bakıyor, bir kimse dilli ile

kelime-i şahadet getirince o kişi mal ve canlarını benden korunmuş olur yani o kişi müslümandır. Ve Peygamberimiz dile hüküm vermektedir. Dikkat edersek Efendimiz yukarıdaki hadiste, “ Kalbini yarıp da baktın mı?” buyurmaktadır. çünkü  Kalbi Yalnız Allah Teâlâ bilir.

            Yukarıdaki hucurat süresinin on dördüncü ayetinde buyurduğu gibi Yüce Allah Teâlâ da dile değil kalbe bakıyor, kalbi yalnız, Allah Teâlâ bilir.

            Onun için kalbimize çok dikkat edelim, iki lem arası veya vesveseli tutmayalım, Yüce Allah’a ve Allah’ın bütün ayetlerine ve imanın altı şartına kayıtsız ve şartsız, vesvesesiz, pürüzsüz aynen inanalım ve uygulayalım.

            Yüce Allah Teâlâ bakara süresinde bir ayetinde, “Allah Temizdir. Temizlenenleri sever.” buyurmak tadır. Onun için, elimizden, yüzümüzden, vücudumuzdan, elbiselerimizin temizliğinden önce kalbimizi, beynimizi  temizleyelim ki Yüce Allah’ın sevgisine mazhar olalım. Kalbimiz temizlenmedikçe, tövbe edip günahlardan temizlenmedikçe  diğer temizliklerin hiçbir önemi yoktur, bunu çok iyi anlamalıyız ve bilmeliyiz.   

Müslümanlığın dört şartı vardır.

1  İbâdetler rüknü :

2-  Muâmelât  Rüknü: 

3-  Mühlikât Rüknü :

4-  Münciyât Rüknü :

Bu rükünleri kısaca bir araştıralım. 

1-      İbadetler rüknü :

 He r müslüman kalbini ibadetlerle güzel sıfatlarla  süslemesidir Müslümanlığın aslı için        

  yani müslüman olmak için inanması ve bu imanda şüphenin bulunmadığına kalbin karar vermesi kâfidir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “ Arapların delil ile bilmesini, ilm-i kelâm okumasını, şüphelerini araştırıp bunların çözülmelerini  emir buyurmadı.”

            Belki tasdik ve inanmayı kâfi gördü. “Avam’ın  derecesi bundan fazla olamaz.”

            Havas takımının derecesi başkadır. Onların dereceleri yüksektir ve daha da sorumluluk altındadırlar.

            İbadetler rüknünü çok yönlü yazmak isterdim ama, zaten kitabın yüzde doksanı ibadetler rüknünü kapsıyor bu nedenle konuya fazla girmeden özetledim.

                2-  Muâmelât Rüknü : ( İlim öğrenmek )

      Kişinin hayatını, hareket ve sekenâtını (durumunu ) İslam ahlakına uydurmasıdır. Kişinin

kendisini kötü huylardan tümünden temizlenmesidir (ve ilim öğrenmesidir. )

              Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

            “İlim aramak (öğrenmek) bütün Müslümanlara farzdır.” ( Mukadime. 17 Kimyayı saadet 99 )

            Âlimler buradaki ilim hangi ilimdir diye ihtilaf eylediler.

            Kelâm âlimleri,  Bu ilm-i kelâmdır. Çünkü Allahü Teâlâ’yı tanımak bununla olur, diyorlar. 

            Fıkıh âlimleri, Bu fıkıh ilmidir. Haram ve helal bununla ayrılır, diyorlar.

78-Müslümanlığın dört şartı vardır

Hadis Âlimleri, bu Kur’ân-ı Kerim ve hadis ilmidir. Çünkü şeriatın esâs ilmi budur, diyorlar

            Mutasavvıflar, bu kalb hallerinin ilmidir. Çünkü kulun Allahü Teâlâ’ya yolu budur, diyorlar.

            Bu guruplardan her kes kendi ilmini büyük tutuyor.

             Bize göre bu, bir ilme mahsus değildir. Bu ilimlerin hepsini öğrenmekte farz değildir. Fakat şüphelerin giderilmesi için bunu açıklamak gerekmektedir.

            Mesela, bir kimse kuşluk vakti müslüman olsa veya bülüğe erse, bütün bu ilimleri öğrenmesi farz olmaz. Fakat bu anda ona farz olan, LÂ İLÂHE İLLALLAH, MUHAMMEDÜN RESÜLULLAH kelimesinin mânâsını bilmesidir. Buda birinci asılda anlattığımız Ehl-i sünnet itikadını, bilmektir. Delileri ile bilmeye gerek yoktur. zaten bu farz değildir. Fakat kısaca Allahü Teâlâ’nın sıfatlarına, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sıfatlarına; âhiretin, cennetin, cehennem’in, haşrın, neşrin sıfatlarına inanmakla olur. bilir ki onun, bu sıfatlarında  olan bir Rabbi vardır. O’nun tarafından Peygamberin dili ile söylenen emirler ve yasaklar vardır. itaat ederse, öldükten sonra saadete kavuşur; dinlemez isyan ederse şaki olup, güç bir vaziyete düşer.

            Bunu öğrendikten sonra, ilmin iki çeşidini öğrenmek insanlara farzdır. Biri kalple alakalı, diğeri bedenin âzâları ile alâkalıdır.

            Bedenin âzâları ile alâkalı ilim de iki kısımdır :  Biri yapılacak olanlar, yani emirler diğeri yapılmayacak olanlar yâni yasaklardır. 

            Emirler bölümü,( Her müslüman zaten bilir yine biz bir bölümünü hatırlatalım. Farz-ı ayn olan kelime-i Şahadet, namaz, zekat, oruç, ve hac gibi ibadetler islamın müslümanlığın şartıdır  bunlar farzı ayındır.  Zamanı gelince namaz kılacaksın, zamanı gelince oruç tutacaksın, paran, altının malın varsa, zekatını vereceksin, şartlar haiz olunca hac’a gideceksin. Bazı farz olan ibadetler ise;  Namazda olanları öğrenme farzdır  abdest alma, taharet alma, niyet etme farzdır, nasıl oruç tutulur, nasıl, ve ne gibi mallara zekat verilir. Hac görevi yaparken hangi görevler yapılır bunları öğrenmek farzdır. )

            Yasaklar bölümü ( ise özet olarak, haramlardan kaçınılması, haksızlıklardan kaçınılması Allah’ın emirlerine, Peygamberin sünnetine uyulması gerektiğini kesin olarak bilinmesi ve  tatbik edilmesi gerekmektedir  ve farzdır.)

            Kalbe ait olanda iki kısımdır:  Biri kalb halleri ile alakalı diğeri inanılacak şeylerle alakalıdır.

          Kalb halleri ile alakalı : Kalb halleri ile alakalı olanların misâli şöyledir           Kibir, haset, sü-ızan, kıskanma, gıybet, dedikodu ve buna benzer şey’lerin haram olduğunu öğrenmek farzdır. Bu bütün insanlara farz-ı ayındır. Çünkü hiç kimse bu m3anâların dışında kalamaz. O halde bunları öğrenme ve bunlardan kurtuluş çarelerini bilmek farzdır. Zira bu umumi bir hastalıktır. Bunlardan kurtulmak ise ilimsiz doğru olmaz.

            Farz-ı kifaye ise ( örneği, selem ile satış, kira, fıkıhta geçen bunun gibi ilimleri öğrenmek farz-ı kifayedir. Muamelâtta bu ilimlere muhtaç olana bu ilimler farz-ı ayın olur. bir çok insanlar bunları bilmeyebilir ama kalbe ait bu halleri bilemezlik edemez.

3-  Mühlikât Rüknü  de :  

1-Taharet almak,

2- Abdest, 

3- Gusul (boy abdesti almak,

4- Teyemmüm etmek, bu konular kitabın ilk sayfalarında genişçe deyindiğinden tekrarında fayda görmediğim için konulara değinmedim bak. abdest bölümüne.

4-  Münciyât Rüknü  :

         Bu konu da Namaz ile ilgilidir. Yine bak. namaz bölümüne. Namaz ile ilgili her konuyu bulabilirsin. yalnız başka konuya geçmeden namaz ile ilgili iki hadis yazmakta fayda vardır.

79-Müslümanlar Allah c.c.’dan başka hiçbir ilâhe tapmazlar

  Efendimiz (s,a.v.( şöyle buyurdu:

            “Namaz dinin direğidir. Namaz kılmayan dinini yıkmış olur.” (Kimyayı saadet 119)                                                      

“Cennetin Anahtarı Namazdır. “ (  Kimya’yı Saadet 119 )       

Müslümanlar Allah’tan  başka hiçbir ilah’â tapmazlar

Onlar ki Allah’ın yanında başka bir ilah ’e tapmazlar.   ( Furkan ayet 68 )

Yüce Allah’u Teâlâ buyuruyor.

“ Ey iman edenler. Allah’a Peygamberine (Allah’ın ) Peygamberine indirdiği kur’an’a daha önce indirdiği kitaplara olan inancınız da sabit edin / kalın. Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki doğru yoldan uzak bir sapıklığa düşmüştür.) (Nisa, ayet:136)

Ebu Derda rivayet ediyor :  Hadis no: 4320

“İmanın zirvesi şu dört haslettir. Allah’ın hükmüne karşı sabr etmek, kadere rıza göstermek, tevekkül de samimi olmak, Allah’a teslim olmak.” ( Ebu Nuaymi’nin Hilye’sinden ve C. Sağir .3/1019                                

Başka bir hadiste ise, Abbas (r.a.) rivayet ediyor. Hadis No: 4309

“Allah’ı Rab, islamı din, Muhammed’i Resul olarak kabul eden, imanın tadını

almıştır,”    ( Deylemi’nin  Müsned’ül  Firdevsinden. C. Sağir C.3. S.1018)

Übade bin Samit’ (r.a.) den rivayetle:

“ İmanın en üstünü nerede olursan ol, Allah’ın senin yanında olduğunu bilmendir.”   ( Teberani’nin Kebiri, Ebu Nuaym’in Hiulyesinden ve C. Sağir C.1. S. 346 )

Müslüman nasıl olmalıdır :

Bu konu çok derin ve kapsamlı olduğu bilinmektedir.  Eğer biz çok geniş olarak konuyu yazarsak, bu konu esasında başlı başına bir kitap olur. zaten bu kitabın tüm konusu her müslüman da olması ve tatbik etmesi gerekir.

Bu nedenle, müslüman nasıl olmalıdır . Önce bir Ayet okuyup konuya devam edelim.

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “( Namazda) yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz hayır / sevap değildir. Hayır / sevap, sahipleri Allah’ a ahirete, meleklerine, ( Allah’ın indirdiği) kitaplara Peygamberlere inanan; Allah sevgisiyle mala olan sevgisine rağmen onu ( fakir) akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, esirlere harcayan namaz kılan, Zekât (sadaka ) veren, verdiği sözü yerine getiren, sıkıntılı ve zorlu zamanlarda, sabreden kişilerdir. İşte sözünde duranlar ve Allah’tan korkanlar onlardır.” (Bakara ayet 177 )                                                                                     

             Hadis’e de bakalım. Efendimiz (.s.a.v.) ne buyuruyor.

            Müminler / Müslümanlar, birbirlerine olan bağlılığı, birbirine yaslanarak inşa edilmiş bir binanın duvarları gibidir.” ( Cami-ü Sağir )

80-Müslüman haksız yere cana kıymaz,/ kıyamaz

Allah Teâlâ buyuruyor ki,

            “Onlar anlamsız bir söz işittiklerinde ondan yüz çevirirler ve bizim işlerimiz bize sizin işleriniz size olsun. Selam olsun size. Cahillik edenlerle işimiz yok derler. (Kasas ayet:55 )

            Onlar yalana şahitlik etmezler. Faydasız bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile çekip giderler.”  (Furkan süresi ayet 72 )

            Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Faydasız söz ve lüzumsuz işleri terk etmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.” (Tirmizi zühd 11 )

            Örnek takva, müttaki, mümin / Müslümanlarla ilgili  Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir, onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden uzak dururlar. Onlar ki, zekatını verirler. Ve onlar ki iffetlerini korurlar.” ( Mümin süresi ayet: 1- 10 )

            Başka bir ayet’te de Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Hepiniz Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılın parçalanmayın, ..”Aliimran süresi ayet 103)

            Müslüman haksız yere cana kıymaz / kıyamaz.

            Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “ Onlar ki Allah’ın yanında başka bir ilah ’e tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler…” Furkan süresi ayet 68 )

                Başka Bir ayet de:

            “Bir mümin-i kasden öldürenin cezası, içinde ebedi olarak kalmak üzere cehenneme atılmaktır. Allah ona azap etmiş, lanet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa süresi ayet:  93 )

            Başka ayet de:
            “ .. Yer yüzünde bir fesat çıkarmasını önlemek gayesiyle olmayarak
( bir insan-ı) öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa bütün insanları diriltmiş gibi olur…”
( Maide süresi ayet 32 )

            Şiirlerimden bir dörtlük okuyalım mı?

Hep yalan atıp üstelik ALLAH adına vallah, billah yemin ederiz.

Pazarlığa, her türlü, türlü hile yapıp bunu da marifet sayarız.

ALLAH ,ım malda mülkte senindir yeriz, içeriz ama şükür etmeyiz,

ALLAH ,ım, yaptıklarımdan utanıyorum Vallahi, Vallahi Müslümanlık bu değil.

Müslüman merhametli olur :

Onun kalbi, insanlara ve  diğer canlılara karşı sevgi ve şefkat duyguları ile doludur. Kimseyi incitmez. İhtiyaç sahiplerine yardımda bulunur.

Böyle olan kimseye Allah da merhamet eder.

Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor :

81-Müslüman doğru sözlüdür.

“ Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler.” ( Ebü David, Edep,66; Tirmizi Birrr. 16 )

Başka bir Hadiste;

“ Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz.”  ( Buhari, Edep, 18 )

Müslüman sadece insanlara değil, diğer canlılara da merhametle davranır. Hayvanlara şefkatle muamele eder.

Allah yarattığı canlılara acıyanları bağışlar günahlarını af eder.

            Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor.

            “ Bir adam yolda yürürken çok susadı, nihayet bir kuyu buldu, oraya inerek su içip çıktı. o sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Bunun üzerine o adam : “ Bu köpek benim gibi susamıştır.” Dedi ve kuyuya inerek mestine su doldurdu, onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı ve köpeğe su içirdi. Onun bu davranışından  Allah razı oldu ve onu af etti. “

            Ashap: Ya Resulüllah Hayvanlarda da bizim için sevap varmıdır? dediler.

            Her canlıda bizim için sevap vardır.”  buyurdu. ( Buhari, edep 27; Müslim, Selâm 41) 

            Hayvanları güçleri yetmeyen koşarak yormak dövmek, yüzlerine vurmak, işkence etmek ve aç susuz bırakmak merhamet ölçüleri ile bağdaşmaz. Böyle bir davranış derdini anlatamayan canlılara bir zülümdür.

            Allah’tan başka koruyucusu olmayan bu canlılara karşı merhametsiz ve acımasız davranmanın cezası çok ağırdır.

            Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma (r.a.)’dan rivayet edilmiştir. Diyor ki :

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) güneş tutulduğu bir gün küsüf namazı kıldıktan sonra şöyle buyurdu:

            “Bana namazda cehennem gösterildi. Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki ben: Allah’ım! Ben de cehennemdekilerle ( ateşe atılanlarla) beraber miyim? Diye telaşlandım. Orada bir kadın gördüm. bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu.

            Bu kadının günahı nedir? diye azap meleklerine sorduğumda.

            Bu kadın dünyada bir kediyi aç olarak ölünceye kadar hapsetti.” diye cevap verdiler.      ( Buhâri Müsakat ,9  ve Diyanet İslam İlmuhali s.493.)

            Abdullah b. Ömer (r.a.) bir kere tavuğu nişan almak için hedef olarak diken ve ona ok atan birkaç gencin yanından geçiyordu. Bu gençler Abdullah’ı görünce dağılmışlardı. Bunun üzerine Abdullah:

            Bu tavuğu hedef olarak kim dikti? İyi bilin ki Peygamberimiz (s.a.v.) tavuk veya her hangi bir hayvanı hedef yaparak öldüren kimseye lânet etti.” demiştir. ( Buhâri, Zebâih, 25 )                                                                      

            Tavuk gibi hayvanların kanatlarından, bazı hayvanlarında bacaklarından tutarak taşımak suretiyle onlara eziyet etmekten sakınmalıdır.

            Hayvanlara karşı çok merhametli olan Peygamberimiz (s.a.v.) su kabını eğerek kedilere içirirdi.       ( Câmi’s-Sağir. “Kane” maddesi )                                                                                           

            Müslüman canlılara karşı merhametli davranırsa Allah C.C. da ona merhametle muamele eder.

            Peygamberimiz  ( s.a.v.) ‘in şu sözlerine kulak verelim

“ Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler.” ( Ebü David, Edep,66; Tirmizi Birrr. 16 )

82-Müslüman verdiği sözden ve doğruluktan ayrılmaz

Müslüman doğru sözlüdür:

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Çünkü böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.” ( Ahzap süresi 70-71 )

            Doğru konuşan özü sözüne uygun olan, toplumda itibar görür, kendisine itimat edilir. Doğruluk toplumda kişilerin birbirine güven duymasını sağlayan çok güzel bir huydur. Ahlâkın temeli doğruluktur. Müslüman da bulunması gereken güzel huyların başı da budur.

            Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor.

            “ Doğruluktan ayrılmayın zira doğruluk iyilikle beraberdir.  Doğru ve iyi olanlar cennettedirler.  Yalandan sakının çünkü yalan kötülükle beraberdir. Yalancılarla kötüler cehennemdedir.” ( Et-Tergib ve’t-Terhib.,3/591 )

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Ey iman edenler,Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tövbe ayet : 119 )

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “Ey İman edenler!  Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”   ( Hucurat süresi ayet: 6 )

            Müslüman verdiği sözden ve doğruluktan ayrılmaz.

            Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “Karşılıklı özleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin. Allah’ı kefil göstererek pekiştirdiğiniz yeminleri bozmayın. Şüphe yok ki. Allah yaptıklarınızı bilir. 

                                                                                                                             ( Nahlsüresi ayet: 91 )

            Doğru ve kendisine güvenilen müslüman tacir,  ( ticaretle uğraşan) kıyamet gününde şehitlerle beraberdir.”  ( İbni Mâce, Ticâret, 1 )   

            Müslüman cömerttir :

            Müslüman,  Allah kendisine nasıl servet verdiyse o da, bunun bir bölümünü fakirlere, yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine vererek onların sıkıntılarını giderir, gönüllerini kazanır. En kötü huylardan biri olan cimrilikten kalbinin arındırmış olur. kardeşlik bağlarının güçlenmesine, toplumsal barışın sağlanmasına yardımcı olur.

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça gerçek iyiliğe elbette erişemezsiniz.”    (Al-iİmrân  süresi ayet 92 )

            Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor.

            “ Cömert insan, Allah, yakındır., cennete yakındır, insanlara da yakındır, cehennemden uzaktır. cimri ise, Allah’tan uzaktır, cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır, cehenneme yakındır.

83-Müslüman alçak gönüllüdür / Kibirli olmaz

            Cömert olan cahil, Allah katında, ibadete düşkün olan cimriden daha sevimlidir.”   ( Tirmizi irr, 40  )      

            Müslüman ölçülü davranır:

            Kur’ân-ı Kerim’de, olgun mü’minlerin vasıfları sayılırken onların daima ölçülü oldukları vurgulamakta ve şöyle buyrulmaktadır.

            “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arasında dengeli bir harcamadır.” ( Furkan süresi ayet: 67 )

            Müslüman alçak gönüllüdür. Kibirli olamaz.

            Müslüman, diğer insanları küçük görmez, onlara büyüklük taslamaz. Kendini yüksek gören, başkalarını küçümseyen kimse, toplumda nefretle karşılanır ve sevilmez. Böylelerini Allah ’da sevmez. Allah’ın sevmediği, insanların hoşlanmadığı kişi olmaktan sakınmalıyız.

            Müslümana yakışan, alçak gönüllü olmak, başkaları ile iyi ilişkiler içinde bulunarak nefreti gerektirecek davranışlardan sakınmaktır.

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yer yüzün de böbürlenerek yürüme; şüphesiz Allah kendini beğenip övünen kimseyi sevmez.” ( Lokman süresi Ayet: 18 )

            Peygamber Efendimizde şöyle buyuruyor.

            “ Bir kimse müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa Allah, o kimsenin şerefini yükseltir. Kim müslüman kardeşine kibreder, büyüklük taslarsa, Allah onu alçaltır.” ( Et-Tergib Ve’t-Terhib, 5/561 ( Hadisi teberâni rivayet etmiştir. )

            Başka bir hadis de:

            Şüphesiz Allah Teâlâ bana alçak gönüllü olmanızı vahy etti. hiçbir kimse, diğerlerine karşı öğünmesin ve hiç kimse diğerine zulüm ve tecavüz etmesin.” 

                                                                                                  ( İbn Mâce, Zühd 23;Ebü Davûd, Edep, 48)

            Müslüman bağışlayıcıdır:

            Kendisine yapılan bir kötülüğü bağışlamak, kusur işleyeni affetmek, olgun mü’minin niteliklerindendir. Gerçi aşırı gitmemek kaydıyla haksızlığa karşılık caiz ise de, bundan vazgeçmek şüphesiz ki daha iyidir.

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız.”   ( Nûr Süresi Ayet: 24 )                                                                             

            Peygamberimiz (s.a.v.) de:

            “ Allah Teâlâ suç bağışlayanın ancak şerefini artırır.” ( Müslim Birr, 19 )

84-Müslüman yalan söylemez

            Müslüman, din kardeşlerinin meşru ihtiyaçlarını karşılar.            

            Müslüman, ihtiyaç sahiplerine elinden geldiğince hiçbir karşılık beklemeden sadece Allah rızası için yardım eder, onların sıkıntılarını gidermeye çalışır.

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Müslüman, müslümanın kardeşidir.  O’na zulmetmez, onu zalimin eline bırakmaz. Bir kimse müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder bir kimse müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da ondan kıyamet gününün kederlerinden birini giderir. Bir kimse din kardeşinin kusurunu örterse, Allah da kıyamette onun kusurunu örter. (Buharî Mezalim,3; Müslim, Birr 15 )

                Kıssa bir hikaye  :

               Hz. Ebu Bekur’in halifelik döneminde, halk açlıktan kırılıyordu, Hz. Ebu Bekir de onlar gibiydi, bir gün mescid de otururken Hz. Ebu Bekir’in karnı çok sesli kuruldar. Hz. Ebu Bekir karnına hitaben şöyle der.

            Vallahi bütün Mekke halkının karnı doymadıkça sana bir şey vermeyeceğim der.

            İşte gerçek  müslüman böyle olur, benim gibi değil.

            Müslüman yalan söylemez.              

            Yalan, bir kimsenin bildiğinin aksini söylemesi demektir. Yalancının içi başka, dışı başkadır, iki yüzlüdür. Yalancıların bulunduğu toplumda insanlar birbirine güvenemez. Güven ve itimat bulunmayan yerde huzur ve ahenk olmaz. Yalancılık müslümana yakışmayan çok kötü bir huydur. Ruhi bir hastalıktır. Yalancı, hem dünyada hem de ahirette rezil olur. Ayrıca münafıklığın bir alameti de yalan konuşmasıdır.

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Ey iman edenler, yapamayacağınız işleri niye söylüyorsunuz.? Allah katında en büyük günah yapamayacağınız şeyleri söylemenizdir. ( Saff süresi ayet 2-3)  

            Peygamberimiz (s.a.v) yalancının sonunun cehennem olduğunu şöyle bildiriyor.

            “ Yalandan kaçının, çünkü yalan kötülüğe, kötülükte insanı cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye, söyleye Allah katında yalancılardan yazılır.” ( Buhâri, Mezalim,3 Müaslim Birr, 15

            Müslüman gıybet etmez başkasının aleyhinde konuşmaz.

            Kur’ân-ı Kerim’de Müslümanların birbirlerini çekiştirmesi yasaklanmış ve bunun ölü insan eti yemek gibi çok çirkin bir iş ve iğrenç bir davranış  olduğu bildirilmiştir. ( Hücurat süresi ayet 12 ) 

            Hayatta olanları çekiştirmek günah olduğu gibi, ölen insanları çekiştirmek de doğru değildir.

            Dinimiz, ölen insanın kötülüklerini aldatmaktan sakınmamızı ve iyiliklerini anlatmamızı tavsiye etmiştir.

85-Müslüman kiseyi aldatmaz

            Peygamberimiz (s.a.v.) bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

            “ Ölülerinizin güzel hallerini zikrediniz, kötülüklerini söylemekten çekininiz.”

                                                                                                                      (  Ebu Davüd, edep, 50 )

            Başka bir Hadis de :

             “ Bu dünyada Müslümanların hallerini örtenlerin, günahlarını Allah-u Teâlâ da kıyamette örter.”  Buyurdu.

            Yine başka bir Hadis de:

              “ Ey dil ile iman edip kalplarine imân yerleşmeyenler! İnsanları giybet etmeyin. Gizli şeylerini araştırmayın, çünkü, bir müslümanın sır perdesini yırtıp, gizli şelerini açığa vuranın, Allahü Teâlâ da sır perdesini yırtar.” ( Nerede olursa olsun. kötülüklerini meydana çıkarır).” Buyurdu.  (  Yukarıdaki iki hadis  İmam-ı Gazali, Kimya’yı saadet sayfa 289 )

            Sadi Şirazi Hz. : derki, El âlemin kötülüğünden bahsettiğin zaman sözün doğru olsa bile özün kötü sayılır.  

            Müslüman kimseyi aldatmaz.

            Müslüman, sözünde doğru olduğu gibi işlerinde de dürüst hareket eder, kimseyi aldatmaz. Bu doğru olmanın gereğidir. Gerçekleri olduğundan başka göstererek müslümanı aldatmak kötü bir huy çirkin bir davranıştır.

            KISSA BİR HİKAYE :

            Adamın biri ineğini satmak için hayvan pazarına götürür. Müşteriler ineği sorunca sahibi şöyle der iki yıldır kısırdır. Doğduğu zamanda iki- üç kilo gibi süt verir inek on yaşındadır başkada bir özelliği yoktur diyormuş,

             İneğe bir vatandaş alıcı olmuş çok cüzi bir fiyat’a satın almış, inek el değiştirince yeni sahibi hey beyler, bayanlar bu inek yılda çift, çift doğuruyor  sabah yirmi beş kilo, akşam otuz kilo süt veriyor, b u inek altı yaşındadır genç bir inektir. Maddi yönden çok sıkıştığım için mecbur oldum bu ineği satmaya yoksa bir  evin süt fabrikası,  yılda iki dana ikiz doğurma  fabrikası, gübre fabrikası bu ineği çok sıkışmasam satar mıyım. Bu inek fabrikadır fabrika hiç   satılır mı! diye bağırmış. Tabi ki çok yüksek fiyatla ineği satmış, satmış ama en ağır cezayı Peygamber efendimiz (s.a.v.) aşağıdaki hadiste cevabını vermiştir.

            Peygamberimiz (s.a.v.) Pazar yerinde bir tahıl yığınının yanından geçerken elini bu ( buğday ) yığının içine soktu  ve parmakları ıslandı.

            “ Ey tahıl sahibi bu ne haldir? diye sordu, Adam:

            Yağmurdan ıslandı ey Allah’ın Resûlü diye cevap verince, Peygamberimiz (s.a.v.)

            “ Islak kısmını tahılın üzerine koysan da insanlar görse olmaz mı? Bize hile yapan, bizi aldatan bizden değildir.”  Buyurdu.      ( Müslim, İman, 43 )

            Bir dakika tefekkür edelim mi?

            İneğin ilk sahibi ne kadar doğru ve dürüst davranmış, ikinci sahibi ne kadar da yalancı, abartıcı, hileci ve kandırmacı davranmıştır. Dilerim her kes malını satınca çok dürüst davranır. 

86-Münafıklığın alameti üçtür

  Dürüst davranmazsa o paranın hayrını da görmez bereketini de, öbür dünya da çekeceğinden başka. 

            Müslüman koğuculuk ( Söz gezdirme / taşıma / aktarma ) yapmaz.

            Birinden duyduğu bir sözü diğerine götürmek demek olan koğuculuk, insan ların açılmasına ve toplum huzuru bozulmasına sebep olan kötü ve zararlı bir huydur ve dinimizce yasaklanmıştır. her müslümanın bundan sakınması lazımdır.         

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “Ey İman edenler!  Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”   ( Hucurat süresi ayet: 6 )

            Yüce Allah Teâlâ burada da Müslümanları her an için fitne tehlikesine karşı uyanık olmaya çağırmaktadır. Zire fitne çıkarmanın en kolay yollarından biri de yalan haber yaymak, insanların kusurunu araştırmak ve söz taşımaktır. ( Koğuculuk yapmaktır.)

            Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Çekememezlik, koğuculuk ve,, kahinlik yapanlar benden değildir. Ben de onlardan değilim.”     

            Başka bir Hadiste :

            “ Koğuculuk yapan Cennete giremez.”  Buyurmuştur.   

                (Her iki Hadiste Et-Tergib ve’t-Terhib 3/499 ( bu her iki Hadisi Teberani rivâyet etmiştir. )

            Müslüman emanete riayet eder.

            Müslüman kendisine muhafaza edilmek üzere teslim edilen şeyi korur. Emanete hıyanet etmez. Bu emanet kişilere veya devlete ait bir mal olabildiği gibi yapılması gereken bir vazifede olabilir.

            Emanet edilen malı korumak, verilen vazifeyi yapmak, ahlaki bir görevdir. Ve dinimizin emridir. Emanete hıyanetlik edenler olgun müslüman /  mü’min olamazlar. Emanete hıyanetlik etmek münafıklık alâmetidir.

            Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadisi şerifine dikkat edelim, buyuruyor ki:  

            “ Münafıklığın alameti (belirtisi )  üçtür:

            Konuştuğu zaman yalan söyler.

            Söz verdiği zaman sözünden cayar,

            Kendisine bir şey emanet edilence ona hıyanet eder.” ( Buhâri İman,24,Müslim İman 25)

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Gerçekten Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, ayet58)

            Konuyla ilgili kısa bir şiir okuyalım mı?

87-Müslüman fitne çıkarmaz ayrıca emanet emanettir bir ŞİİR

            EMANET—EMANETTİR:

            Allah bize emanet verdiği ruhu ebedi olduğunu sanmayalım,

Allah hayatı bize emanet vermiştir, ona kulluk ve itaat edelim,

            Hayatın, geçici olduğunu bizde ebedi kalmayacağını iyi bilelim.

             Münafıklığın bir alameti de emanete hainlik, kötülük yapmaktır.

 

             Sıhhat ve afiyette böyledir, o da bizim yanımızda emanettir,

            Varlık – zenginlikte böyledir, oda bizim yanımızda emanettir,

             Mevki- makam, diğer nimetlerde böyledir, onlarda birer emanettir,

             Münafıklığın bir alameti de emanete hainlik ve kötülük yapmaktır,

 

             Eğer biz emanetlere özen göstermiyorsak, halimiz haraptır,

             Maneviyattan mahrumuz, içinde kuş bulunmayan kafes gibiyiz,

             Boş ve harap ev veya yaprakları dökülmüş kuru ağaç gibiyiz,

             Münafıklığın bir alameti de emanete hainlik ve kötülük yapmaktır.

 

             Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’i de bize emanet bırakmıştır,

              Hz. Muhammed Peygamberimizin Hadisleri de, emanet bırakılmıştır.

              Bize emanet deyince, yalnız komşu eşyaları aklımıza gelir,

              Oysa gerçek emanetleri tefekkür edelim, emanete hainlik etmeyelim,

              Münafıklığın bir alameti de emanete hainlik ve kötülük yapmaktır.

 

            İşi ehil olmayan kişiye bırakılmasının kötü sonucu hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ İş ehil olmayan kişiye verildiği zaman kıyameti gözle.” Buhâri rıkak,35 )

            Millettin işlerini yürüten yetkili ve sorumlular için bu önemli bir uyarıdır. 

             Müslüman fitne çıkarmaz :           

             Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Kattat ( İftira eden,) laf götürüp getirerek fitne çıkaran Cennet’e giremez.”

                                                                                                                     ( Ebü Davud Edep, 38.V,190 )  

            Müslüman insanların arasını açan sözden sakınacağı gibi, toplumun huzurunu bozan, fertleri birbirine düşürerek milletin bölünmesine sebep olan söz ve davranışlardan da sakınmak zorundadır.           

            Kur’ân-ı Kerim de Müslümanların, fitne çıkarmaktan bölücülük ve ayrımcılık yapmaktan sakınması istenmiş ve fitnenin adam öldürmekten daha kötü olduğu şöyle bildirilmiştir.

            “ Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” ( Bakara süresi ayet 191)

                Ayeti özet olarak açıklayalım mı?

88-Müslüman asla ırkçılık yapmaz

  Bir kişi bir adam öldürürse bu iki kişinin arasında birisi ölmüş diğeri, katil olmuş günahkar olmuş, bu dünyada da öbür dünyada da cezasını çekecektir. Ayni şekil de de,   Zinada öyledir, iki kişi arasında olan bir olaydır, günahı fitne çıkarmak kadar ağır değildir Ama birisi bir fitne çıkarırsa belki yüzlerce kişi ölür, kimisi aç kalır evinden yuvasından olur, kiminin çoluk çocuğu perişan olur. Düşmanlık ve fitne asırlarca sürebilir.

            En doğrusunu Allah-u Teâlâ bilir.

            Peygamber Efendimizin başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur.

            “ Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, hayır söylesin veya sussun: (faydasız veya zararlı söz söylemesin.) ( İbn Mâce, Fiten, 12. ıı,1313 )

 

            Diğer bir hadisde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur

 

            “(Kamil) Müslüman, diğer diğer müslüman kardeşlerinin elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Mü’min de insanların canları ve malları konusunda kendisine güvendiği kişidir.”   ( Tirmizi, İman, 12 V,17; Nesaî İman,8,VIII.105 )                                                                           

            Müslümana düşen, birliğe zarar verecek söz ve hareketlerden mutlaka sakınmak dargınları barıştırarak toplumun huzurunu ve milletin bütünlüğüne katkıda bulunmaktır.

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Mü’minler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” ( Hucurat süresi ayet: 10 )                                                               

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “Size oruç, namaz ve sadakadan daha üstün bir şeyi haber vereyim mi? buyurdu.

            Evet dediler. Peygamberimiz (s.a.v.)

            “ İki kişinin arasını düzeltmektir. Zira iki kişinin arasının bozulması ( dini ) kökünden kazır. “  ( Ebü  Davûd Edep 58 )                                                                                    

            Yüce Allah Teâlâ burada da Müslümanları her an için fitne tehlikesine karşı uyanık olmaya çağırmaktadır. Zire fitne çıkarmanın en kolay yollarından biri de yalan haber yaymak, insanların kusurunu araştırmak ve söz taşımaktır.

            Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) bir çok hadisinde olduğu gibi Müslümanların dillerini kötüye kullanmama konusunda da şu şekil uyarmaktadır.

            “Kim, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, hayır söylesin veya sussun( faydasız veya zararlı söz söylemesin) “    İbn Mâce, Fiten,12 ıı,1313 )

            Başka bir Hadiste de: Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ ( Kamil ) Müslüman diğer müslüman kardeşlerinin elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Mü’min de insanların canları ve malları konusunda kendisine güvendiği kişidir.”   ( Tirmizi, İman,12,V,17; Nesâi, İman,8.VIII.105.)

            Müslüman emin, güvenilir kimsedir. Ondan hiç kimseye zarar gelmez, gelmemelidir. Çünkü müslümanın inancı bunun gerektirir. Aksine müslüman başkasının kusurunu, görmezden gelmeli, ayıbını örtmelidir. Müslüman her ne olursa olsun fitneye çanak tutmamalıdır.

89-Müslüman haya sahibidir

Müslüman ırkçılık yapmaz.

                Allah-u Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “ Fitne adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.”( Bakara süresi ayet 217 )

             Tefrika ve bölücülük sadece bir kişiye karşı yapılan bir fenalık değil, bütün millete karşı işlenen bir suçtur. En büyük kötülüktür

            Müslümanların birlik ve beraberliği üzerine titreyen Peygamberimiz (s.a.v.) bu birliği bozmaya çalışanların hüsrana uğrayacaklarını bildirmiştir. şöyle buyuruyor.

            “Bölücülük yapan benden  değildir. Benden ondan değilim ” (Diyanettin Cuma hutbesinden )

            Başka bir Hadis de: İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor.

            “ Kuğuculuk, sövme, ve ırkçılık Cehennemdedir. Bunlar bir müminin kalbinde yer almaz.” Tebarani’nin Kebirinden)  (  C. Sağir cilt 5 / sayfa 623 )

                Efendimiz başka bir Hadiste de şöyle buyuruyor.

            “ Mü’min Mü’minin kardeşidir. Ne ona zulüm eder, nede onu zalimlere teslim eder. Kim kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da onun ihtiyacını karşılar.”

                                                                                             ( Buhâri, el-Mezalim, ve’l Gadap, , 3,III / 98 )

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Muhakkak ki, Allah adaleti, yararlı amelleri en güzel biçimde yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emir eder. çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor .” ( Nahl süresi ayet 90 )

            Başka bir ayet’te de Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

  “ Hepiniz Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılın parçalanmayın, ..”Aliimran süresi ayet 103

        Müslüman haya sahibidir.

            Kişi sadece insanlardan değil Allah’tan da utanmalı, kimsenin görmediği bir yerde kötülük yapmaya kalkışmamalıdır. Çünkü nerede olursak olalım Allah Teâlâ bizi görür sözlerimizi işitir ve ve yaptıklarımızı bilir.

            Kötülükleri önleyen utanma duygusu, imanın gereğidir.

            Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz

            “Haya yani utanmak imandandır.” Buyurmuştur. ( Buhâri İman, 15 Müslim,İman 12 )

            Haset, başkasının sahip olduğu nimeti kıskanmak ve bu nimetin o kimsenin elinden gitmesini istemektir. Bir çok kötülüğün kaynağı olan çekememezlik çok fena bir huydur.

            Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz Müslümanların bundan vazgeçmesini isteyerek buyuruyor ki:

             “ Birbirinize haset etmeyiniz. ( kıskanmayınız ) ( Buhâri, Edep, 57 )

            Haset eden, sevaplarını kayıp ederek bunun zararını görecektir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

90-Müslüman Sabırlıdır

“ Hasetten / kıskanmadan  sakının, çünkü ateş odunu yediği  ( yaktığı ) gibi haset te ( kıskanma da )  iyilikleri yer, yani yok eder.” ( Ebû Davûd , Edep, 52 )

            Müslüman dargın durmaz.

            Bütün Müslümanlar kardeştir. Kardeşlerin birbirleri ile dargın durması uygun değildir. Dargınlık kardeşlik duygularını zayıflatır. Toplumun birliğine zarar verir.

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Bir müslümanın, din kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.”

                                                                                                             ( Buhâri, Edep, 62: Müslim Brr, 8 )

            “ Bir kimse müslümanın,  kardeşi ile bir sene küs durursa onun kanını dökmüş gibi günah işlemiş olur.” ( Ebû Davûd, Edep ,55 )

            Müslüman sabırlıdır.

            Sabır, güzel bir huy üstün bir fazilettir. Güçlüklere, zorluklara katlanarak başarıya ulaşmak sabırla mümkün olur.

            Karşılaşılan bir haksızlık ve kötülükten kurtulmak mümkün iken buna çalışmayıp sıkıntıya katlanmak ise sabır değil; zillettir, sabrı yanlış anlamaktır.

            Bazı musibet ve felaketler vardır ki, onları önlemek insanın gücü dışındadır. İşte böyle bir durum karşısında üzüntüye kapılmayarak kadere razı olup sabretmek, bu gibi olayların karşısında soğukkanlı davranmak lazımdır. Böyle hallerde isyankar bir tavır olmayıp sabredenleri Cenab-ı Hak mükafatlandıracaktır.

            Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor.

            “ Sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir.”  ( Zümer Süresi Ayet 10 )

            Müslüman çalışkandır.

            Dinimiz helâl ve meşru yollardan çalışıp kazanmayı emretmiş, tembelliği hoş görmemiştir.

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Dünyadaki  nasibini de unutma.”  ( Kasas süresi ayet: 7 )

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de

            “ Sizin hayırlınız dünyası için ahireti, ahiret içinde dünyasını terk etmeyen, her ikisi için de çalışan ve başkalarına yük olmayandır.”  ( Aclûni, Keşfu’1-Hafa,C,2 S.169 )

 buyurarak çalışmanın önemini belirtmiştir.  

            Başka bir hadis’te

            “ İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır.   ( Aclûni, Keşfu’1-Hafa,C,2 S.233)   buyurarak        

              Müslümanların daima illeri gitmelerinin gereğini bildirmiştir. ( Diyanet İşleri Başkanlığı İslami İlmihali 492---504)    

            Başka bir Hadiste; Peygamber Efendimiz. (s.a.v.) şöyle buyurdu. 

91-Müslüman nefsine hakim olur

“ Cennette istediği gibi dolaşan birini gördüm. Müslümânlara eziyet vermesin diye yol üzerindeki bir ağacı kesmişti.” ( Nura doğru sayfa 1588 )

          Müslüman büyüklere saygı gösterir, küçüklere merhamet eder,

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            “ Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen iyilikle emretmeyen ve kötülükten men etmeyen bizden değildir.” ( Buhâri Edep,76 )

            Başka bir Hadiste:   “ Saçı sakalı ağarmış olanlara tâzim ve hürmet, Allahü Teâlâ’ ya tâzim ve hürmettir.” Ve yine buyurdu: Gençliğinde, yaşlılara ihtiyarlara hürmet edenlere, Allahü Teâlâ ihtiyarladıkları  zaman gençleri hürmet ettirir.( Nura Doğru 1589 )

            Müslüman nefsine hakim olur.  

            Bir adam Peygamberimize :

            Bana bir tavsiyede bulun, dedi.

            Peygamberimiz (s.a.v):

            “ Hiddetlenme.”  buyurdu ve bunu birkaç defa tekrarladı. ( Ebu Davûd, Edep, 3 )

            Peygamberimiz (s.a.v.) sizce Pehlivan kimdir? diye sordu. Orada bulunanlar adamların yenemediği kimsedir, dediler.

            Peygamberimiz (s.a.v.)

            “ Hayır, gerçek pehlivan kızgınlık halinde nefsine hakim olandır.”  Buyurdu.

                                                                                          ( Diyanet Başkanlığı İslâm İlmihali ) ( Buhâri Edep, 76 )  

            Müslüman’ın Müslüman üzerindeki Hakları:

            Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Bir Müslümanın diğer bir müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamını almak, davete icabet, cenazeye katılmak, hasta ziyareti, “ elhamdülillah!” dediği taktirde hapşırana yarhemukallah (diyerek teşmitte bulunmak). ( Kütüb-i Sitte 17/105 )

            Buhari ve Müslim’in bir başka rivayetinde, ayni hakları söylemekte yalnız, şu altıncı söz eklenmiştir. “ Öldüğü zaman cenaze törenine katıl. buyrulmaktadır.

            Müslümanlar Allah’ın  Garantisindedir.

             Semüre ibnu Cündep (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.)  buyurdular ki:

            “ Kim Sabah namazını kılarsa, Allah’ın garantisi altındadır.”(Kütüb-i Sitte 17/541)

            Müslümanlar üç şeyde ortak :

              İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki:

92-Müminler bir kısmı bazı meleklerden daha kıymetlidir

“ Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, Otta, ateşte. Bunlardan alınacak bedel de haramdır.”    ( Kütüb-i Sitte 17/ 308 )

            Ebu Said dedi ki:   “( Sudan maksad) akarsudur.)”

         Hadis NO: 6760:

            Ebu Hureyre (r.a.)  anlatıyor. Resulüllah (.s.a.v.) buyurdular ki:

            “ Üç şey vardır ki ( istenince) verme mezlik edilemez: Su, ot, ve ateş.”

                                                                                                                   Kütüb-i Sitte: 17/308 )                                                            

             Mü’minler bir kısım bazı Meleklerden daha kıymetlidir.

            Hadis No: 7184 , Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor.

             Resulüllah ( aleyhissalâtu vesselâm )  buyurdular ki:

            “ Mü’min, Allah katında bir kısım meleklerden daha kıymetlidir.” ( Kütüb-i Sitte 17/541                                                                                 

            Müslüman, müslümanın kardeşidir,

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Mü’minler ( Müslümanlar ) ancak kardeştirler, ” ( Hucurat süresi ayet: 10)

            Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki,:

            Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.) rivayet etmiştir.:

            “ Müslüman Müslümanın kardeşidir.. Müslüman (din ) kardeşine haksız etmediği gibi onu düşman eline de veremez. Kim Müslüman kardeşine yardımda bulunur ve onun bir ihtiyacını yerine getirirse, Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslümanın sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da ahirette onun ayıbını gizler.”   ( Buhari ve Müslim ) 

            Hadis No: 233 – Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

            Râvilerden Ebû Hüreyre rivayet etmiştir.

            “ Birbirinizi kıskanmayınız. Alış verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinizle dargın durmayınız. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Allah’ın kulları kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman7ın kardeşidir, ona haksızlık etmez, onu hakir görmez ve onu yardımsız bırakmaz.”

            Allah’ın Resülü, üç defa göğsünü işaret ederek :

            “ Takva işte buradadır. Bir kimsenin kötü olması için din kardeşini hakir görmesi yeterlidir. Müslümanın müslüman’a kanı, namusu ve malı haramdır.” ( Müslim  )

            Eğer Yüce Rabbimizin emirlerine Peygamber Efendimizin sünnetlerine uymuyorsak veya bazen uyar bazen bilinçli ihmal ediyorsak  “ Okuduğumuz Müslümanlık bölümü ile Kur’ân Işığında Şiir “   kitabımdan bu şiiri ağır, ağır okumalıyız ve kendimize gerekir ise not vermeliyiz. Biz islamiyetin Müslümanlığın neresindeyiz.               

VALLAHİ  MÜSLÜMANLIK BU DEĞİL

Hep dedikodu yaptık, boş laf ettik hasetçi, kinci olduk,

93-Müslüman’a kafir demenin kötülüğü

Kendimizi hep Müslümanlığın çok gerisinde bulduk,

Boş işlerde kahvelerde parklarda, caddelerde  yorulduk,

ALLAH,ım, yaptıklarımdan utanıyorum vallahi  Müslümanlık bu değil.

            Müslümanın elinden dilinden hiçbir müslümana zarar gelmemelidir.

           Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Müslüman kime derler biliyor musunuz?

            Allah ve Resülü iyi bilir dediler. Buyurdu ki.

            “ Müslümanların elinden ve dilinden zarâr görmedikleri kimsedir.”

            Bunun üzerine Mü’min kime denir? dedi. buyurdu ki:

            “Müslümanların bedenlerinin ve mallarının, kendisinden

 emin olduğu kimsedir.”    ( 1- Nura Doğru cilt 3, sayfa 1588) (2- Kimya-yı Saadet 286 )

            Müslümana kâfir demenin kötülüğü

            İbn Ömer (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

            “ Kişinin Mü’min kardeşine, “ Ey kâfir” dediğinde, o söz mutlaka birine gider. söylediği kişi dediği gibi kâfir ise ona gider. eğer dediği gibi değilse söz kendisine döner.”        

                                                                    ( Malik, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmiştir.Tergib ve Terhib . 5. Say. 352 )

            Başka bir hadiste,

            Ebu  Said (r.a.) Resulullah (s.a.v.)  şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

            “ Birisi birini kâfirlikle nitelerse, ikisinden biri öyle olur. o dediği gibi değilse, kendisi kâfir olur.”        ( İbn. Hıbban rivayet etmiş Tergib ve Terhib C. 5 Say. 353 )              

                        Müslümanın ahlakı nasıl olmalıdır.

             Güzel Ahlak bölümünde konu detaylı olarak işlenmiştir. Bak. Güzel Ahlak bölümüne;  kısa zamanda güzel ahlak konusunu  İnşallah size mail çekeceğim. 

  Hz. Muhammed’in ümmeti olmak her kese nasip olmaz.

            Hz. Muhammed’in ümmeti olmak ne kadar büyük bir ümmet olduğunu Ebuleys Semerkandi’nin Tenbihü’l Gafilin kitabında ki 667-668 sayfalarındaki, Yüce Allah Teâlâ ile Hz. Musa (a.s.) arasında geçen konuşmayı aynen yazıyorum.

            Mukatil b. Süleyman’ın  Allah Teâlâ ondan razı olsun rivayet ettiğine  göre ;

           Hz. Musa Peygamber selam üzerine olsun, diyor ki:

             Hazreti. Musa:  “ Ya Rabbi! Okuduğum levhalarda gördüğüme göre;

            Mensupları şefaat eden ve şefaatları kabul edilecek olan bir ümmet var. bu ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle dedi.”

            Yüce Allah-u Teâlâ, Musa’ya, “ O ümmet Muhammed’in ümmetidir.” Buyurdu.

94-HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİ OLMAK her kese nasip olmaz

  Hz. Musa:  “ Ya Rabbi!  Okuduğum levhalarda günahlarının kefareti beş vakit namaz olan bir ümmet görüyorum, o ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle.”

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Hz. Musa:  “ Ya Rabbi okuduğum levhalarda, sapıkları bu arada kör deccali  öldürecek  bir ümmet görüyorum. O ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle.” dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Hz. Musa :   “Ya Rabbi!  Okuduğum levhalarda Temizlikleri su ve topraktan olan bir ümmet görüyorum, o ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle.” dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Hz. Musa : “ Ya Rabbi okuduğum levhalarda topladıkları zekatları yiyebilen bir ümmet görüyorum, oysa daha önce ümmetin zekat mallarını ateşte yakmak zorunda idiler. O ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle. dedi .

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.” Buyurdu.

            Hz. Musa : “ Ya Rabbi!  Okuduğum levhalarda mensuplarından biri bir iyilik yapmak isteyip de yapamayınca defterine bir sevap yazıldığını yapmak istediği sevabı yapınca on katından yedi yüz katına hatta fazlasına kadar sevap kazandığını, buna karşılık bir kötülük yapmak isteyince defterine hiçbir şey yazılmadığını, yapmayı düşündüğü kötülüğü yapınca

da defterine bir günah yazıldığını gördüm . bu ümmetin benim olmasını nasip eyle. dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Hz. Musa : “ Ya Rabbi!  Okuduğum levhalarda yetmiş bin mensubunun  hesapsız ve azâbsız olarak cennet’e girecek bir ümmet olduğunu gördüm. Bu ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle, dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Ma’mer’in Katade’den rivayet edildiğine göre; bu istek ve cevap şöyle devam etmektedir.

            Hazret-i Musa : “ Ya Rabbi! Okuduğum levhalarda ümmetin en hayırlısı olan iyiliği emir edip kötülüğü yasaklayan bir ümmet gördüm. Bu ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle, dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Hazret-i Musa : “ Ya Rabbi! Okuduğum levhalarda dünyada sonuncu oldukları halde kiyamet günü en önde gelecek olan bir ümmet görüyorum.bu ümmetin benim ümmetim olmasını nasip eyle, dedi.

            Yüce Allah-u Teâlâ : “O ümmet Muhammed’in ümmetidir.”  Buyurdu.

            Bunun üzerine Hazreti Musa, Muhammed ümmeti olmayı temeni eder gibi oldu.

            Fakat  Yüce Allah Teâlâ, vahiy yolu ile  kendisine şöyle seslendi: Ve Kur’ân-i Kerimde ayet şöyle geçiyor.

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Ey Musâ! Ben elçiliğim ile ve konuşmamla seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükür edenlerden ol!” “ A’raf Süresi ayet: 144 )                                                               

            İsterseniz iki dakika beraber Tefekkür edelim mi?

           

95-Bir Dakika Tefekkür edelim mi? ve Bir şiir

            Aman Allah’ım SANA ne kadar Hamd ve şükür etsek azdır, kelimelerle dile getiremiyorum veya cümleler bulamıyorum, çok cılız ve aciz kalıyorum,  tam manasıyla Hamd ve şükür edemiyorum, bizi ihlaslı olarak gerçek Sana Hamd ve şükür edenlerden eyle!.

            Biz Elhamdülillah Müslümanız ve Hz. Muhammed’in ümmetindeniz, ne mutlu o’na ki kulluk görevini, ümmetlik görevini yapana ne mutlu, ne mutlu.

            Yüce Rabbim bizleri, kendisine gerçek kulluk görevini ve Hz. Muhammed’in Ümmetlik görevini yapan kullarından ve ümmetlerinden eylesin. AMİN.

            Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:

            Ebu Hüreyye (r.a.) şöyle demiştir.

            Adamın biri Allah’ın Resulünü :

            “ Bana bir tavsiye et ”  dedi.   Allah’ın Resülü.

            “ Öfkelenme” buyurdu. Adam sözünü birkaç kere tekrarladı. Resül-i Ekrem de her defasında : “ Öfkelenme”  buyurdu.        ( Buhâri ) 

              Bir dakika beraberce Tefekkür edelim mi?

            Şöyle bir örnek verebilirmiyiz!

            Birisi askere gider ise, o asker, şöyle derse, ben askerim askerliğimden de iftihar ediyorum ama:  Ben askeri elbise giymem, ben, askeri nöbet tutmam, ben silah kuşanmam, ben eğitime gitmem, olacak savaşa hiç gitmem, ranzalarda yatmam, asker yemeğini yemem özel yemek isterim derse o kişi asker olur mu? tabi ki, olmaz, o kişi asker değildir, ne sayarsanız sayınız kişiye göre değişir.

            O kişi asker olması için, askerliğin bütün emirlerine ve tasfiyelerine aynen uyması gerekir, yoksa o kişi asker olamadığı gibi yasalara uymadığından askeri emir ve disiplini hafife aldığından hakkın da ağır cezai müeyyide uygulanır

.

            Sonuç olarak : 

             Bir insan müslüman olunca Yüce Allah’ın buyurduğu bütün emirlerine, Peygamberin sünnetine gücü ve bilgisine göre, amel etme  ve uyma mecburiyetindedir,

            Emir ve tasfiyelere Uyulmasa, cezalandırılacak, uyulursa mükafatlandırıla-cak,  

            Yüce Allah’ın emirlerine uyma, Peygamber Efendimizin sünnetine uyma, Müslümanlığın M, sini bilme veya bildiğini hiç uygulama, fakiri yoksulu tanıma, helalı haramı karıştır. Allah hakkı kul hakı hiç düşünme.  Elhamdülillah ben müslümanım demekle de kendimizi kandırıyoruz,

             Lokman süresi ayet 33, mealini beraber okuyalım mı?

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Ey insanlar, Rabbinizden korkun ve öyle bir günü sayın (öyle bir günde ürperti duyun ) ki, baba çocuğundan ( taraf )  bir şey ödeyemez; evlat da babasından taraf bir şey ödeyecek değildir. Muhakkak Allah’ın va’di gerçektir. O halde sakın dünya hali sizi aldatmasın ve sakın o mağrur ( şeytan) sizi Allah’ (ın affın )a güvendir (rerek aldatıp cehenneme sürükle)mesin!                       

           Konunun sonunda şiir kitabımdan bir şiir okuyup başka konuya geçelim!                                                                           

           MÜMİN NASIL OLMALIDIR

Mümin her hal hareketinde niyetli hasane sahibidir,

96-BİR KISSA HZ. ASAN VE HZ. HÜSEYİN

O ancak Allah’ın emirleri dahilinde yer, içer, giyinir, evlenir,

İhlas ve tevhidlidir, Allah emirlerine, Peygamberin sünnetine aynen uyarlar,

“İşte onlar cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.”       Meriç S. Ayet 35

 

Müminler, bu dünyayı süratle faniliğe doğru gittiğini görürler,

Bu nedenle haramlara, gayri meşru şeylere, şüpheli şeylere iltifat etmezler,

Zühd ve takva sahibi olur, her şeyi Yüce Allah’tan bilirler,

“Onlar ki hesap gününü tasdik ederler.”      Meriç S. Ayet 26

 

Mümin’e göre eşyanın en sevimli ibadettir, Allah’a kulluktur,

İbadetlerin en sevimlisi de namazdır, namazda huşu ile durmaktır,

Mümin, daima kalbi müezzini gözetler, kulağı ezanı beklemektir.     

“İşte onlar cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.”              

            BİR KISSA

            Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin her nedense her iki kardeşlerin arasına küskünlük veya kırgınlık girmiş, Baba ve anneleri onları barıştırmaya karar vermişler, önce Hz. Hasan’a demişler Hasan sen büyüksün o küçüktür, büyükler hoş görüşlü olur, mütevazi olur, sen git Hüseyin’le konuş, dediler. Hasan ise Baba, Anne emriniz başım üzerine ama ben abiyim, gidip Hüseyin’den özür mü dileyeyim, bu yanlış olmaz mı?  tabi ki Anne babası Hasan’a  hak verdiler,

            Hz. Hüseyin’in yanına gittiler, Hüseyin sen küçüksün, aranızda öyle büyük bir meselede yoktur. sen git abinden özür dile, hem bizi hem de abini üzme.

            Hz. Hüseyin; Anne babasına, şöyle dedi. emriniz başım gözüm üstüne ama, ben asla gidip abimle barışmam önce o gelip benimle konuşacak barışacak,

            Anne babası, bunun nedenini sordular. Hz. Hüseyin şöyle cevap verdi;

            Ben Dedem Muhammed (s.a.v.) den şöyle duydum,  küs olanlar kim önce elini uzatıp konuşursa önce o cennete gider.

            Bu nedenle ben abime saygısızlık yapıp ondan önce cennete girmek istemiyorum der.

            Bunu duyan Hz. Hasan, hemen  koşarak gider Hz Hüseyin-i kucaklar öper, öper  ve kucaklaşıp bir daha küsmemek üzere  barışırlar.

            Bir dakika ferdi olarak tefekkür edelim mi?

            Konunun : İnceliyine bakın! ve tefekkür edinin

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur.

            Sizin her hangi biriniz müslüman kardeşinizin iyi bir hareketini duyduğu zaman kendisine söylesin. Çünkü böyle hareket etmesi, müslüman kardeşini daha fazla hayra teşvik edici olur.”   ( Dârekutni, el-İlel, (İbn Müseyyeb’den, o da Ebu Hüreyyedenve ve İhya-i Ulüm’id-Din, c,2,s,137) 

            Başka bir Hadis’te şöyle buyurmaktadır.

            “İmanlı bir kimse, methedildiği zaman kalbindeki iman gelişir.”

                                                          (Tabarâni, (Usame b. Zeyd’den zayıf bir senedle ve İhya-i Ulüm’id-Din c.2,s,137)

            Süfyan es- Servi şöyle der: Kendini bilen bir kişiye, insanların meth-u senâsı zarar vermez,

             İki ayetle konuyu sonlandırıp başka konuya geçelim!

97-54 FARZ

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi ister istemez O’na boyun eğmişlerdir. ve her şey O’na döndürülüp götürülecektir.”  ( Al’i İmran süresi ayet: 83 )

            Başka bir ayet’te:

            “ Müminler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdırlar. “ ( Al’i İmran süresi ayet 122 )

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

            “ Dünya mü’minin zindanı, kabir kalesi cennet ise son durağıdır.

            Dünya kâfirin cenneti, kabir zindanı, cehennem ise son durağıdır. “ ( Dakaikul Ahbar )  

              İki kıta şiir okuyalım mı?

Mümin ezanı duyunca kalbine neşe dolar, sürür dolar,

Adeta kanatlanmışçasına en yakın camiye, mescide neşeyle gider,

Riyasız, kibirsiz, ihlaslı olarak Rabbine ibadet eder

“İşte onlar cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.”              

                                                                                        

Bir yoksul kendisine başvurup bir şey istemesinden sevinç duyarlar,

Eğer yanında verecek bir şey varsa derhal yardım yapar,

Bir hadiste; “İhtiyaç sahibi dilenci Allah’ın ona gönderdiği

Kuluna bir hediyesidir, Mümin bunu bilmektedir.”

“İşte onlar cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.”

            Tabi ki konu Müslüman olunca elli dört farzı yazmadan geçemeyiz. Çünkü bütün konu bu elli dört farzın içinde adı üstünde elli dört farzı  zaten biliyoruz ama yine bu farzları sayarak hatırlayalım.

98-MÜSLÜMAN KULLUK GÖREVİNİ YAPARSA

HER MÜSLÜMANIN BİLMESİ GEREKLİ OLAN 32 FARZ

 

İMAN’NIN ŞARTI : 6-DIR.

        1—ALLAH TEÂLÂ’NIN VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE GÖNÜLDEN İNANMAK.

         2—ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN MELEKLERİNE İNANMAK.

         3-- ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN GÖNDERDİĞİ KİTAPLARA İNANMAK.

         4--  ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN PEYGAMBERLERİNE İNANMAK.

          5—AHİRET GÜNÜNE VE ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEYE İNANMAK.

          6—HAYRIN VE ŞERRİN ALLAH TEÂLÂ’DAN OLDUĞUNA İNANMAK.

 

         İSLAMIN ŞARTI : 5

         1—KELİME-İ ŞEHADET GETİRMEK.

          2—RAMAZAN AYINDA ORUÇ TUTMAK.

          3—HER GÜN BEŞ VAKİT NAMAZ KILMAK.

          4-ŞARTLARIN HAİZ OLMASI HALİNDE. ÖMRÜNDE BİR DEFA HAC’A GİTMEK

5—ZENGİNLERİN SENEDE BİR DEFA MALININ ZEKATINI VERMEK.

 

 

    ABDESTİN FARZI: 4   

 

1—YÜZÜ BİR DEFA YIKAMAK.

2—KOLLARI DİRSEKLERE KADAR YIKAMAK.

3—BAŞIN DÖRT’E BİRİNİ MESH ETMEK.

4—AYAKLARI TOPUKLARLA BİRLİKTE YIKAMAK,

 

GUS’LÜN FARZLARI : 3

           1--BOL SU İLE AĞZINI ÇALKALAMAK, ( DİŞ POROTEZLER ÇIKARILACAK)

            2—GENZE KADAR SU ÇEKİP BURNUNU TEMİZLEYECEK.

99-Müslüman, yalnız mübarek gecelerde günlerde değil her zaman ibadetine devam eder

3—BÜTÜN VÜCUDU KURU BİR YER KALMAYACAK ŞEKİLDE YIKANACAK.     

            TEYEMMÜMÜN FARZI : 2, DİR.

            1—ÖNCE TEYEMMÜME NİYET ETMİK.

       2—İKİ ELİNİ TEMİZ TOPRAĞA VURUP ÇYÜZÜNE SÜRMEK, ELLERİNİ BİR DAHA TOPRAĞA VURUP KOLLARINI SIVALAMAK / SÜRMEK

            NAMAZ’IN FARZI: 12 DİR.

            ALTISI NAMAZDAN ÖNCE,

            ALTISI NAMAZ İÇİNDE UYGULANIR.

            NAMAZDAN ÖNCE UYGULANAN FARZLAR

            1—ABDESTSİZ İKEN ABDEST ALMAK

            2—BEDENİNİ, ELBİSESİNİ, VE NAMAZGAHINI, PİSLİKTEN ARINDIRMAK

            3—GÖRÜLMESİ ŞER’AN CAİZ OLMAYAN YERLERİNİ ÖRTMEK.

            4—NAMAZ KILARKEN YÜZÜNÜ KIBLEYE DÖNMEK

            5—HER NAMAZI VAKTİNDE KILMAK

            6—KILACAĞI HER NAMAZ İÇİN NİYET ETMEK.

 

            NAMAZ İÇERİSİNDE UYGULANACAK FARZLAR

            1—NAMAZ’A (ALLAH-Ü EKBER DİYEREK BAŞLAMAK.)

            2—NAMAZ KILARKEN ( GERÇEK ÖZDÜ YOKSA) AYAKTA DURMAK

            3—NAMAZDA KUR’ÂN OKUMAK

            4—RÜKUYA VARMAK,

            5—SECDEYE VARMAK,

            6—NAMAZIN SONUNDA ETTEHİYÂTÜ OTURARAK OKUMAK

                        MÜSLÜMAN KUL’LUK GÖREVİNİ YAPARSA:

                        “Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Kadın olsun erkek olsun, mümin olduğu halde iyi işlerde bulunana muhakkak hoş bir hayat yaşatacağız. ..

            Mükafatlarını, yaptıklarının daha güzeliyle vereceğiz.”   ( Nahl süresi ayet 97 )

            Başka bir ayet de:

            “ Öyle ya mümin olan,  hiç fasık (kafir ) olanla bir olur mu? onlar hiçbir zaman eşit olamazlar. “ ( Secde süresi ayet : 18 )

 

                Başka bir ayet te de:

100-SON İKİ HİKKAYE KISSA YAZIP BAŞKA KONUYA GEÇELİM

  “Allah müminleri bulundukları hal üzerine bırakacak değildir.  Sonunda pisi temizinden mutlaka ayıracaktır. ( Ali- Ümran süresi ayet: 179 )

            Müslüman yalnız mübarek gün ve geceler de değil her zaman ibadetine devam eder:

            Baktığımızda, Kandil gecelerinde, Ramazan ayında, Cuma günlerinde camiler tıklım, tıklım, ibadet yapılıyor, diğer zamanlarda oldukça gevşeme oluyor camiler boş birkaç tane saçı sakalı ağarmış, beli bükülmüşler dışında,  saçı siyah kişileri gözler arıyor maalesef nadiren bulunuyor. Bu çok üzücüdür.

            Müslüman, her zaman Rabbinin emir ettiği Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği farz ibadetleri sünnetleri yerine getirir, ama ramazan ayında kandil gecelerinde Cuma günlerinde de tabiri caiz ise, arabanın fitezi gibi bir ilerliye büyütür daha çok ibadet eder o gün ve geceleri bir müslümana yakışır şekilde ihya eder. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor.”Siz bazı ayetlere inanıyor bazılarına inanmıyorsunuz.” Bir müslüman nasıl, namusundan, vatanından, dininden, malından ödün vermiyorsa, ibadetlerinden de asla ve asla ödün vermemelidir her ibadetini zamanında verilen emre göre yerine getirmelidir.

            Ben daha gencim, yaşlanınca, veya emekli olunca namaza başlarım veya diğer ibadetlere de başlarım gibi sözlerle kendimizi kandırıyoruz veya şeytan bizi kandırıyor, çünkü elimizde senet yok bir saat bile yaşayacağız gibi bir sözleşme yok bunları hepimiz biliyoruz, bildiğimiz halde de yine bazılarımız ibadet de tembellik yapıyoruz.

            Hani bir söz var, her geceyi Kadir gecesi her müslümanı Hızır bil, o şekil bilinçli olup ibadet etmek lazım.

            Dilerim Rabbimizden hepimizi hidayet etsin gerçek ve devamlı ibadet edenlerden eylesin.

            Bir Ashabe,  Efendimizden sormuş, “ Ya Resullüllah en makbul ibadet nedir.”

            “Efendimiz şöyle cevap vermiş, “ Azda olsa devamlı ibadet etmektir.”

              Son iki hikaye :  yazıp başka konuya geçelim.

1.    Hikaye 

            Adamın biri  tavuk almak maksadı ile bir tavukçu dükkanına girer. fakat dükkan sahibi tavuk kalmadığını, istersen horoz verebileceğini söyler. Tavuk almak isteyen zat, latife / şaka yapmak için tavukçuya sorar;

            Pekala tavuk yoksa horoz alalım. Amma, bana vereceğin horoz suni mi yoksa başka dinden mi ?

                        Hazır cevap bir kimse olduğu anlaşılan tavukçu şöyle cevap verir.

            Ezan vakitleri öttüğüne bakılırsa suni ye benziyor. Fakat hemen arkasına dönüp fışkı yediğine bakılırsa hangi dinden olduğu kararını sen ver der.

            Ben yorum yapmayacağım.

            Sonuç :

                       Her Sayın, okuyucu konu ile ilgili kendisi yorum veya tefekkür yapsın.

101-HİKAYE

HİKAYE :

            Bir gayri Müslim Müslüman olmaya karar vermiş, hemen o semt te bulunan bir hocaya gitmiş, Hocaya şöyle demiş,  ben Müslüman olmak istiyorum ne yapmam lazım. Hoca da ona keime-i şahadeti getir Müslüman olursun, hoca kelimi şahadeti getirken oda beraber kelime-i şahadet getirmiş ve üç kez Kelime-i şahadeti tekrarlamış, adam Müslüman olmuş.

            Yeni Müslüman olan adam, hocaya ve oradaki bulunanlara şimdi ben Müslüman oldum mu demiş hoca ve cemaat ve oradaki her kes artık sen bizim kardeşimizsin sen Müslüman oldun demişler.

            Hoca o adama şöyle der daha bitmedi, daha bazı kurallar var demiş, yeni Müslüman olan adam ben kelime-i şahadeti getirdim işte sizin gibi Müslüman oldum daha yetmez mi.?

            Hoca, hayır yetmez, sen sünnet de olacaksın, adam o nedir, hoca  kendisine anlatırlar. Adam ister istemez bıçak altına yatmış ve adamı sünnet de olmuş.

            Adam iyileşmiş tekrar hocaya gelmiş, hocam şimde ben tam Müslüman oludum mu?

            Hoca, hayır, daha yeni başladık, sen taharet almayı, abdest almayı, namaz kılmayı öğreneceksin, oruç zamanı gelince ramazan da oruç tutacaksın, Hac fariziyatını durumuna göre sana farz olma şartlar yerine gelince Hac farziyatını Mekkeye, medineye gidip yapacaksın, paran olunca zekatını vereceksin, bunlar farz bir de vacipler, var birde sünnetler var, bunları hepsini yapacaksın,helal yiyip, haramdan kaçacaksın, zina, içki kumar,kavga, laf gezdirme, çekememezlik iftira atma, kötü komşu, değil iyi komşu, kötü ahlaklı değil iyi ahlaklı olacaksın, iyi koca, iyi evlat iyibir insan olacaksın tabi hoca hep dini kuralları anlatır bu gibi şeylerden kaçınacaksın der.

            Yeni Müslüman olmuş adam, hocaya, müslümanlık benim işim değil amaa da Müslümanlık zor bir işmiş, ben yine eski dinime döneceğim der.

            Hoca der ki sen gayri müslüm iken, dininden döndün elhamdulillah, Müslüman oldun, şimdi de Müslümanlıktan dönersen mürted olursun, dinimizde kafir Müslüman olursa, Müslümanlıktan tekrar kafirliğe dönerse mürted olur. Oda dinimize göre kafası kesilir der.

            Yeni Müslüman olan adam, Hocaya şöyle der.  hocam sizin dininizden bir şey anlayamadım, bir kişi Müslüman olunca, aşağıdaki kafasını kesiyorlar. Müslümanlıktan çıkıncada yukarıdaki kafasını kesiyorlar.

 

            İki dakika Tefekkür edelim mi?

 

            O yeni Müslüman olmuş ve Müslüman olmaktan da pişman olmuş, adamın korktuğu kadar veya dediği kadar Müslümanlık hiç te zor değil, zina yapmamak, haksızlık yapmamak, içki içmemek, adaletli davranmak, Allah’a kulluk görevi yapmak, güzel ahlak sahibi olmak gibi konuları zor diyorsak, bizim daha çok kömüre ihtiyacımız vardır.

            Tabi ki her şeyin bir bedeli vardır, sen çalışmasan kimse sana para verir mi ekmek verir mi? insanca yaşamak istiyorsak, ahiret de, de cennette olmak istiyorsak Allah Teâlâ’nın emirlerini uygulayıp kulluk görevimizi yapacağız, biz kuluz Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getireceğiz.

            Sen kulluk görevini tam yapacaksın, Cennet de cehennem de taktir de  Yüce Allah-u Teâlâ’nındır. Eğer Allah Teâlâ’nın emirlerini Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tasfiyelerine uymasak bizimle kafirler arasındaki fark nedir?

            Tabiki yeni Müslüman olan birine bu kadar detaylara girip ürkütmek korkutmak olmamalıdır. Hani: Peygamber Efendimiz bir Hadisinde şöyle buyuryuor.

                        “Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız.” Şiarımız bu olmalıdır. Adam müslüman olmuş, niçin korkutuyorsun, yok efendim şunu kesecekler, Müslümanlıktan dönersen boynunu kesecekler gibi zorlaştırıcı ve diksindirici  /korkutucu şeylerden kaçınmamız gerekir. “Sünnet olmuyorsa olmasın. İsmi üzerinde Sünnet’tir. Sünnet farz değil ki, “ nice bildiğim kişiler var mutlaka sizinde bildiğiniz yüzlerce kişiler var tabiri caiz ise.  bırak sünneti farzı bile yerine getirmiyor, sünnet olmuş ama,  adı müslüman, Allah’ın emirlerinden, Peygamberin tavsiyelerinden haberi yok, Müslümanlıktan haber yok, hiçbir farzdan

102-İki dakika Tefekkür edelim mi?

haberi yok, ama hasbekader küçükken ataları onu sünnet etmişler. Kelime şahadetten haberi yok, Helaldan, haramdan haberi, yok, dinden imandan haberi yok, neymiş bu adam sünnet olmuş, tek sünnet olunmakla müslüman olunmaz ki. 

 

 Kendimi üstün saydım, insanları hor gördüm,

 Bana dini nasihat yapanlara, boş verdim hep güldüm,

 Sonradan suçumu / hatamı fark edip, dizimi dövdüm,

            ALLAH,ım,  yaptıklarımdan utanıyorum vallahi  Müslümanlık bu değildi

             Sayın okuyucu:

 Birisi bize şöyle bir soru sorarsa;

            Sen Müslüman’ mısın?

            Sakın inşallah Müslüman’ım deme.

            Çünkü bu cevap da: Belirsizlik var, evet ile hayır arasın da iki lem yani tereddüt var,

            örneğin, bir söz veriyorsak şöyle söylüyoruz kesin söz vermiyeyim ama inşallah yarın geleceğim veya sana olan borcumu ödeyeceğim, gibi sözümüzü  muallakta bırakıyoruz.

            Şöyle cevap ver.

            Elhamdülillah çok şükür  “ Rabbim’e “ ben Müslüman’ım de!    Kesin söz ve dil  ile.

 

ALLAH RIZASI İÇİN BUNU OKUDUKTAN SONRA HAPS ETMEYİN!  İNTERNET ARACI İLE 

 MAİL ÇEKİN FOTOKOPİ ÇEKİP YAKINLARINIZA VE KOMŞULARINIZA GÖNDERİN BU TAFSİYEME UYARSANIZ DİLERİM ALLAH-U TEÂLÂ’DAN, İLMİNİZİ, İMANINIZI, TAKVANIZI, SABRINIZI ŞÜKRÜNÜZÜ VE MALINIZI ARTIRSIN ALLAH TÂL  SİZDEN BİZDEN BİN DEFA RAZI OLSUN SİZİN VE BİZİM SEVDİKLERİMİZİ HER TÜRLÜ KAZA VE BELALARDAN KORUSUN , DÜNYA VE ÂHİRET  GÖNLÜNÜZCE OLSUN….    AMİN..

 

                                DUALARINIZI BEKLİYORUM.     

103-SELAM

S E L A M

Yüce Allah’u  Teâlâ şöyle buyuruyor :

“Onlar için orada (cennette ) meyveler vardır. arzu edecekleri her şey onlarındır. Rahman olan Rabb’den selam da vardır.” (Yasin Süresi Ayet : 57.58 )

Bayka bir ayet de :

“Sabıretmenize karşılık size Selâm  olsun,” ( Er-Rad süresi ayet: 24)

Başka bir ayet de :

“ Kendilerine kavuşacakları gün  Allah’ın müminlere edeceği sağlık dileği selâmdır. Allah onlar için çok şerefli mükafat hazırlamıştır.” ( Ahzâp Süresi ayet : 44 )

Ebu Hüreyre (r.a.) ‘den Resulüllah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti.

“ İnsanların en beceriksizi dua yapmayanı,  en cimrisi de selâm vermeyenidir.”

                                                                                                                    ( Teberani’nin Evsatından )

Hadis No: 497 Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor.

           “ Biriniz bir meclise gittiğinde selam versin. Oturmak isterse otursun. Kalktığında yine selâm versin. Birincisi diğerinden daha üstün değildir. ( Ebü Davud, Edeb: 139; Müsned 2:230, 439 )

KISA ÖN BİLGİ                                                     

         Yüce Allah  Teâlâ . Esmaü’l- Hüsna da geçen 99 isimlerinden birisi, SELÂM  dır :,                                    

          Bu ismin anlamı   /  Açıklaması, özet olarak :  ”Selamet verici.”

            Selâm’ın, Özet anlamını biraz daha açalım mı? :   Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan ve etkilenmiyen;  kullarını her türlü tehlikelerden selamete çıkaran, bahtiyar kullarına “Selam” etmek lütf ve kereminde bulunan Allahu   Teala hazretleri.        

             Selam vermek, selam almak Müslümanlara has bir tanışma bir kaynaşma, bir güven vasıtasıdır. bir dostluk bir birlik alametidir. selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır.     

104-Kimlere selam verilmez

SELAMIN VERİLİŞ ŞEKLİ

     -------------------------------------------------------------:

                     Selamı veren kimse selamladığı zat tek de olsa >Esselamü aleyküm < demesi  sünnetir. karşı tarafta > Ve aleyküm selam < demesi farzdır.          

                            Buna göre “ “Es-Selâmü aleyküm” veya  “ Selâmün aleyküm” şeklinde selâm veren birine, ya ayni şekilde   “Ve aleyküm selâm “  diyerek veya buna “Ve rahmetullah “ eklenerek daha güzel cevap verilir. “ Es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah”  şeklindeki bir selama da ya ayni karşılık verilir veya  “veberakâtühü “ eklenir.  “ Es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve beraketühü” şeklinde verilen selam’a  ise aynen karşılık verilir. ( C. Sağir 3 / 1101- 1102 )   

         Selam Hem duadır hemde karşı tarafa mesajdır,

        Selam duadır, karşı taraf diyor ki “ Esselamu aleyküm ve Rehmetüllah.

         Anlamı :  Allah’ın selamı, rahmeti  senin üzerine olsun.”

         Selamı alan kişi de: Aleykümselam verehmetullahi ve berakatühü: Anlamı :

         “Allah’ın selamı, Rahmeti ve bereketi senin de üzerine olsun.” demektir.

 

         Selamdaki mesaj ise şöyledir,  Kişi  “Es-Selamüaleyküm selam verince” anlamı duadan sonra  bir mesajdır benden sana hiçbir zarar ve kötülük gelmez bana güven demektir.

          Selamı alan kişi : Aleykümselam ve rehmetullah,  iyi niyetle ve duyguyla selamı güzel şekilde alır, benden de sana zarar kötülük gelmez bana güven anlamını verir,

           İnsanlar birbirlerine selam vermeyince büyük telaşa, hiddete, ve tereddütlere düççar olurlar veya selam verip de karşıdaki selamı almasa yine ayni niyet ortaya çıkar. Tabi bu uygulama en çok kırsal kesiminde veya birbirlerini tanıyıpta selam verip almama hususunda çok anlamlı sayılır.

          İbni  Mes’üd ‘den ( r.a. )rivayetle: Efendimiz ( s.a.v. )şöyle buyurmuştur:           

           >>Selam Allah’ın isimlerinden bir isimdir. Allah onu yer yüzüne indirmiştir.O halde aranızda selamı yayınız. Müslüman bir kişi bir topluluğa uğrar, onlara selam verir ,onlarda selamını alırlarsa, selam başlattığı için veren kişi o topluluktan bir derece üstün olur. Eğer almazlarsa, onlardan daha hayırlı ve daha temiz melekler( selamı ) alırlar.<<

                                                                                  ( Beyhaki’nin Şi’bü’l İman’ından, Cemiü’s-Saüğir cilt. 3. sayfa 1100 )

               Oysa: Bakın  Ümame ( r.a.  ) rivayet ediyor Efendimiz (s.a.v. ) efendimiz bir hadisinde ,

şöyle buyurdu:

              “ Önce selam veren Allah  ve Resullüne daha yakındır.”( Müsned,5/254,26-,264,269, Ebu Davud Edeb133)

           SELEM VERMENİN ADABI    

            Ebu Ümmame (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti.

            Allah Teâlâ’ya en yakın kimse karşılaştığında  önce selam verendir.” (Ebu Dâvud,  Tirmizi, )

                Tirmizi’de Hadis şöyledir: Resulüllah’a :  

            “ İki kişi karşılaşınca ilkin hangisi selam verir? “ diye soruldu.

105-Selem vermenin mekruh olan yerler

Resulüllah (s.a.v.)  da:

            “ Allahu Teâlâ’ya en yakın olanı.” buyurdu.

          Halk arasında Selam vermenin kendine göre adet, usul ve adabı vardır. adaba göre: gençler ihtiyarlara: azlar çok kişilere, yürüyenler oturanlara ( İniş yoldan gelen, yokuş çıkanlara) süvariler

yayalara: arkadan gelenler önden gidenlere selam verir denilmektedir.                     

                     Başka bir hadiste: Ebü’d-Derda’dan rivayetle:

       >>Allah’a en çok itaat edeniniz, arkadaşına önce selam verendir.<<                                   

                                                    ***

                            İbni Mes’ud ‘dan rivayetle Efendimiz ( s.a.v. )

               >> Selamı önce veren kibirden uzaktır,<<buyurmuştur.

         Ebü  Musa  (r.a. )Efendimizin  (s.a.v. )şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

         >>Aranızda Selamı yaygınlaştırınki biribirinizi sevesiniz.<<                                

          Selâm ile ilgili:  üç  dörtlük şiir yazmaya ne dersiniz.

           Daima Sevgi, saygı insanlık için,

           Muhabbet ve güzellik olması için,

           Gerçek gönülleri kazanmak için,

           Daima Allah için bir selam ver.

 

             Ne yazık ki, selamı unutanlar için,

             Daima güzelliğin yansıması için,

             İnsanların gönlünü kazanmak için,

             Ne olursun, Allah için bir selam ver.

          

  Sırri-i Sakati’ Hz.lerine Allah Teâlâ Rahmet etsin.  Bir gün yolda giderken,  çok yakın arkadaşlarından birine rastladı. O arkadaşı kendisine selam verdi.  Kendisi de o arkadaşının selamını aldı, ama asık bir yüzle; ona hiç tebessüm etmedi. .

            Bu durumu kendisine sordukları zaman şöyle anlattı.

            Bana ulaşan habere göre: bir müslüman diğer müslüman kardeşine rastladığı zaman; birbirlerine selam verip alırlarsa,  aralarında yüz rahmet pay edilir. Ancak bunun doksanı, daha fazla tebessüm edenedir. Bende istedim ki, doksan rahmet o’nun olsun.

  

                       KİMLERE SELAM VERİLMEZ

       Dinimizce aşağıdaki kimselere selam vermek doğru değildir.

106-Konuyla ilgili iki Hikaye

a)      Kafire :

b)      Kumar oynuyanlara:

c)      Zina edene ;

d)     Fal bakana :

e)      İçki  içene :

f)       Din’de olmuyan şeyleri uydurana:

Bunlardan kafirin verdiği selamı alıp almama konusunda görüşler

vardır. Hanefi mezhebine göre kafire selam vermek haram, fakat verdiği selamı almak vaciptir.

              Bu konuda peygamberimiz şöyle buyuruyor.

Hıristiyan ve yahudilere selam vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaştığınızda onu yolun kıyısından geçmeye mecbur edin siz ortadan gitmeye bakın.( Dürretül vaizin kitabından alınmıştır.)                                                  

                   SELAM VERMENİN  MEKRUH OLDUĞU KİMSELER

                   Şu kimselere selam vermek mekruhtur (doğru değildir.)

            1-Hadis okuyana :

            2-Vaiz verene    ( Zikir edene ) :

            3-Ezan ve kamet okuyana ve dinlerken Ezan ile kametin sözlerini tekrar eden cemaate.

           4- Helada  ( WC ) de bulunana : Ebu Hanife’ye göre  helada bulunan kimse verilen selamı içinden alır. Fakat diliyle iade edemez. Ebu Yusuf’a  Göre ne içinden nede dışından alıp veremez.  İmam Muhammede göre heladan çıktıktan sonra verir.

          5-Namaz kılana :

         6- Mahkemede karar veren hakime : Hakime verilen selamı  iade etmek borç değildir.

          7- Dilenciliği sanat haline getirene : Bunların verdiği selamda alınmaz.

          8- Ders veren Hocaya: Hoca verilen selamı iade etmek zorunda değildir.

          9-Oyun oynayana :

          lO-Gülene :

          ll- Yalancıya :

          l2-Manasız şeylerle uğraşana :

          l3-Küfredenlere  :

          l4-Alaycılara     :

          l5-Karı-kız gözlemek için yol başlarında duranlara :

          l6-Çıplak olanlara   :

          l7-Herkesin gözü önünde yemek yiyene :

          l8-Şarkı okuyana :

          l9-Falcılara           :

          2O-Kafirlere         :

          21-Sofrada yemek yiyene :

          22-Dua edene :

          23-Cuma günü minberde hutbe okuyana:

          24-Su içene  :

          25-Hamamda yıkanmakta olana : ( Dürretül vaizin kitabından alınmıştır.)

                     SELAM VERMENİN MEKRUH OLDUĞU YERLER

          Açıktan kur’an okuyana selam vermek mekruhtur.

          İlmi sohbet yapanlara ve ilmi çalışmalarda bulunanlara selam verilmez.

107-Konuyla ilgili iki Hikaye

Kur’an dinliyenlere selam verilmez. ( Dürretül Vaizin kitabından alınmıştır.)

                Selam ile ilgili  Ayet ve  hadislerle devam edelim:             

           Ebü Ümame ‘dan rivayetle: peygamber Efendimiz ( s.a.v. )şöyle buyurmuşlardır.

            >>Evine girerken selam veren Allah’ın himayesi ve garantisi altındadır.<< ( Ebu Davud Cihad :9 )                                                 

                   Ammar bin yasir (r .a. )rivayet ediyor. Efendimiz (s .a.v. ) şöyle buyurdu:

                 >>Şu üç şey imandandır: Azdan da vermek, tanıdığı tanımadığı her Müslümana  selam vermek kendi aleyhinede olsa adil davranmak.<<

                   Hasan-i Basri ‘den rivayetle :Efendimiz (s.a.v. )şöyle buyurmuştur.                           

         >>Güler yüzle insanlara selam vermek’dır.<(iki hadis, Beyhaki’nin Şuabü’l- İman’ından C.Sağir 5/1513)        

                                                   ***

 Bu  güzel hadisler karşısında, Şiir kitabımdan bir dörtlük yazmadan geçemiyecem.

      Başka bir hadiste: Nimet içinde oldun mu çok şükür etmelisin,

      Yokluk ve zahmet içinde olduğunda, sabır etmesini bilmelisin,

       Haşr gününe daima hazır olmalı, çok hayır ve hasanat yapmalısın,

      Sana bin defa bin, salat, bin defa bin, selam olsun ey büyük Peygamber.

 Konuyla ilgili bir hikaye:        

             Hz. Ömer  (r.a. ) Halifelik görevi  sırasında, bir gece mum ışığında Makamında çalışırken, bir arkadaşı onu ziyaret etmek ister halifelik makamına gider esselamü aleyküm, ya Ömer der.

              Hz. Ömer’den çıt yok çalışmaya devam ediyor, arkadaşı  neye uğradığını şaşırır. Acaba bir kusurmu yaptım, bir hatamı yaptım, kendisini kontrol eder ama sesizlik devam ediyor. Aradan 5-6 dakika geçtikten sonra Hz. ömer, masanın üstündeki yanan mu’mu söndürür yeni bir başka mum yakar, arkadaşına “ vay aleykümselam rehmetullahi berakatühü “ der.

             Arkadaşı konuya anlamadığı için neden 5-6 dakika sonra selamımı aldın benimle ilgilenmedin der.

              Hz. Ömer,  Allah ondan razı olsun, şöyle cevap verir. Sen gelince ben devletin mum’u ışığında çalışıyordum, devletin mumu karşısında seninle ilgilenemezdim. Şimdi yaktığım mum benimdir. Artık kısa sohbetimizi yapabiliriz der.      

                 Biraz tefekkürü beraber yapalım’ı ne dersiniz?

               Dinimizde o kadar güzel birlik, beraberlik, kaynaşma için emir ve tasviyeler varki: bunlardan birkaç tanesini hatırlıyalım, Kurban ve ramazan Bayramı, Cuma günü, kandil geceleri,  hediyeleşmek, hasta ziyaretinde bulunmak, ve camide cematla namaz kılmak gibi, bunlarla  Müslümanlar

Nasıl  biribirlerini  kutluyorsa  kaynaştırıyorsa sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendiriyorsa, Selam’da bu kaynaşmanın en büyük dalıdır, mesela yanından bir dostun veya arkadaşın giderse selam vermez ise, bu adam neden niçin selam vermedi bir eleştiri yapar alınır, darılır vs. veya bir yolda tek başınıza yürüken bir adam yanınızdan geçerken selam vermeyişini veya verilen selamı almayışını kuşku ve korkuyla karşılanır.

108-Konuyla ilgili iki Hikaye

             Az önceki hikayemizde de belirttiğimiz gibi ,Hz. Ömer ( r.a. ) 5-6 dakika mazaretli olarak selamı geç alınca ,arkadaşı ister istemez kuşku duydu, kendi hal ve haraketini gözden geçirdi, nedenini özellikle merak etti,

              Sonucu öğrenmek için sabr edince konuyu anladı. Bir darılma kırılma yok konu ,devlet’tin mumu yani Hz. Ömer’in büyük adaletinin bir parçasıydı.

            Ayrıca Hz. Ömer’in o büyük adaletini tefekkür etmeden geçmemiz vebal olacağı düşüncesindeyim.

            Şöyleki: Bende yıllarca devlet memurluğunu yaptım inanın devlete çalışanların çok, çoğu israf etmektedirler bende bunlardan birisiyim, devletin çay’ını-mı içmezdik, yemeğinimi yemezdik, sularını harıl harıl mı akıtmazdık, elektiriklerini / lanbalarını nice nice israflarla  yakardık, araçlarını nice, özel işlerimizde çalıştırırdık, çocuklarımız bir boş kağıt isterse yirmi kağıt, bir kurşun kalem isterse üç kurşun kalem vererdik.Verhasil devletin bütün nimetlerinden hakımız olmayarak faydalanırdık,  Dilerim Yüce Rabbim’den bizi af etsin, o zaman çok dini bilgisizlik içindeydik. Yine Rabbimizden, dileğim biz veye bizim zamanımızdakiler hata yaptı bari yeni nesil bu hatalara düşmesin cevap vermesi ağır olur. Devlet malı deyip geçmeyelim beytülmal’dır.

Bir gün ben  resmi bir kurumda çalışan bir hemşerimin yanına gittim.  Hasbihalden sonra, yemek zamanı geldi bana dediki hadi gidelim yemeye kurumun yemekhanesine gittik, sıraya girdik yemeğimizi aldık  masada yemeğimizi yerken baktım ki bazı kişiler ekmeğin ucundan bir lokma koparmış, ve ekmeği götürüp çöpe atıyor yemeğin yarısı kalmış götürüp çöpe atıyor. Bu bizlerden sorulacak yiyebildiğin kadar al, sen o tüm ekmekten bir lokma koparmasan olmazmı?  Allah af etsin.

Bir kendimize bakalım birde Hz. Ömer’in adaletine bakalım biz kimisiz? Müslümanlığın neresindeyiz, tahlili kendimiz yapalım.

      Selamdan, israf’a daldık konuyu inşallah çarpıtmadık  beni hoş göreceğinizi eminim. 

        Yüce Allah ve Peygamberimiz (s.a.v. ) selam üzerinde çok durdukları bu konuda yer alan Ayet ve hadislerden rahatlıkla anlaşılıyor.  

             Bakın bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v. )bir hadisinde şöyle  buyuruyor:

            Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Biri birinizi sevmedikçe de hakıyla iman etmiş olamazsınız. Ben size yerine getirdiğiniz de biribirinzi seveceğiniz bir şeyi göstereyim mi? aranızda selâmı yayınız.” ( Müslim,İman: 93 , C. Sağir 3/1101 )

Peygamber Efendimizi. ( s.a.v. ) “Selam kelamdan öncedir.”buyurdu.      

Hadis No: 4848 -   Hz Ali (r.a. ) rivayet ediyor. Efendimiz (s.a.v. ) bir hadiste :

>>Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. << buyurmuştur.(Deylemi’nin Müsned’ül, firdevsinden )

             Dinimizde, cemaatle namaz kılmak, hediyeleşmek, Cuma ve bayram namazlarını kılmak, hasta ziyaret etmek, taziyede bulunmak gibi Müslümanları birbirine kaynaştıran pek çok emir ve tavsiyeler vardır. işte bunlardan birisi de Müslümanların bir biri ile selamlaşmalarıdır. Selâm Mü’minlerin biri birlerine duasıdır ve Müslümanlığın / mü’minin  alametlerindendir.

                Peygamberimiz (sa.v.)  “ İslamda en hayırlı amel hangisidir?“  şeklindeki bir soruya da  “Yemek yedirmen ve tanıdığına, tanımadığına selâm vermendir.” Buyurmuşlardır.

                                                                                                                          ( Tecrid-i Sarih Tercümesi , 1:30 )

109-EL, KOL, KAFA SALLAMAKLA SELAMLAŞMA,

            Yukarıdaki hadis de selâm vermenin sünnet, almanın ise farz olduğu bildirilmektedir. Selam almanın farz olması, hükmünü şu ayetten alır.

            “ Size bir selâm ile selâ verildiği zaman, ona ya daha güzel bir selâm ile veya aynisi ile karşılık verin. Allah her şeyin karşılığını hakkıyla verendir.” ( Nisa süresi ayet: 86 )

Selam verişin ve gönderişin çok çeşitleri vardır. Bunlardan birkaç tanesini hatırlıyalım,

a)      Canlı canlı selam : Bunlar bilinen şeyler olduğu için içerikliğini yazmaya gerek görmedim.

b)     Telefonla selam    :                                                                

c)      Mektupla            :                                                                 

d)     Elçi aracı ile “      :                                                                                                       

e)  İnternetle             :                                                                 

            f)  Uzaktan el salamayla selam : Bu selam türü iki kişi biraz uzaktan biribirlerini görünce el sallıyarak veya el kaldırarak ,dilleri ile de kendileri duyacak kadar selam verip alabilirler.biribirlerine yakın iseler el sallamayla olmaz.Efendimiz bir hadisinde el sallamak ellerini göksüne bırakarak selam almak veya vermek. bid’attır. yahudi ve hırıstiyanların işidir. buyurmuştur

   g)   Araba kornası ile selam : Bu selam türü de yoktur. maalesef dinimizde asla yoktur.

Selam dinimize göre uygulanırsa, selam alınır ve selam verilir, arabada ise ancak merhaba anlamında korna çalınır. karşıdaki de korna çalar merhaba, merhaba der.   Araba kornasıyla selam niyetiyle alınmaz ve selam verilmez.

            h)  Baş sallamayla selam : Selam değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadisde,Hırıstiyanların da

selamı baş sallamakladır, buyurmuştur,Yan yana geliyorsun iki tarafta konuşmaktan veya selam vermekten aciz, veya her neyse selam niyetiyle bir kafa sallayıp geçelim düşünürler.

         Oysa  bakın,     

 Ebü Ümame’ (r.a.) den rivayet edilmiştir.

“ İnsanlar içerisinde Allah’ın rahmet ve bağışlanmasına en yakın kişi insanlara önce selam verendir.”        ( Ebu Davud, Edeb, 133 Camiü’s-Sağir 596)

       Konuyla ilgili bir hikaye:

        Hz.Ebu Müslüm havalani Allah kendisinden bin defa razı olsun, bir gün bir topluluğun yanından geçerken,onlara selam vermez.Yanındakilerden biri kendisine bu haraketinin sebebini sorar.

         Ebu Müslüm şöyle cevap verir.

         “Selam vermeyişim nedeni, selamımı almayacaklarından bu nedenle, meleklerin laanetine uğruyacaklarından kortuğum içindir.” der.

110-Kadınlara Selam vermek

  Biraz tefekkür edelim’mi ?

                   Düşünebiliyor’musun ebu- Müslüm selam versem selamımı almazlarsa meleklerin lanetine uğrarlar diye korktum ve o topluluğa selam vermedim der.

                   Selamın ne kadar önemli olduğu zaten yukarıdaki ayet ve hadislerden öğrendik. Ama bu gerçek hikayede de bize çok şey öğretiyor.birincisi selamı hafife almamak. İkincisi verilen selamı almamak karşılığında meleklerin lanetine uğrar uyarısını yapmakta. Üçüncüsü ise selamın almıyacağı bir topluluk gördüğün veya his ettiğin zaman selam vermeyin anlamını taşımaktadır.

                  EL KOL VE KAFA SALLAMA  İLE  SELAM ‘LAŞMA

                    A m r   babası şuayp ( r.a. )yoluyla dedesinden Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu  rivayet etti :

                    >>Başka milletlere benzemeye özenen bizden değildir. Yahudi ve Hırıstiyanlara benzemeyiniz. Yahudilerin selamı el  ( kaldırmak veya sallamak)  ile, Hıristiyanların  da  selamı baş (sallamak )iledir, << (Tırmızi ve Teberanni )                                       

           SELEMLAŞMALARDA ELİNİ GÖSÜNE KOYMANIN HÜKMÜ NEDİR ?

                       (  29.ll.2002 tarih l2 sayılı Zaman ailenin üç aylar rehberi. Dergisinden aynen alınmıştır.  

              Hadisi şerife baktığımızda selam vermede sünnet olan şeklin şahsın halini hiç değiştirmeksizin, yani tabii haliyle  “es-selamü aleyküm “ demesidir.

               Bunun haricindeki ifadeler veya elini gökse koymak, baş sallamak gibi haraketlerin hepsi bid’attır.  Yalnız bazı fıkıh kitaplarındaki kayde göre selam verilecek olan şahıs ses duymuyacak kadar uzakta  ise, konuşacak durumda değilse selam manasına el ile işaret etmeye cevaz verilmiştir.

                                                            *

            Namazdan sonra imam ile, eli göğse koyarak, selamlaşmak   “Bid’atdır.”  Müslümanlıkta el ile ve vücud hareket ile selamlaşmak yoktur.

            “ İbni Nüceym Zeynel Abidin Mısri rehmetullahi teala aleyh”  böyle selamlaşmanın bid’at olduğunu bildiriyor.  ( Tam İlmuhal Saadeti Enbiye sayfa 213 )                                     *                                                               

           İbni Abidin, beşinci cilde istibra babında, buyuruyor ki, Camide her namazdan sonra birbiri ile müsafaha etmek bid’atır.  Şi’ilerin adetidir. (Bayram günleri Cami’lerde müsafaha ederek bayramlaşmak ve namazlardan sonra, adet etmeden ara sıra müsafaha etmek caizdir.)   ( Tam İlmuhal Sadet-i Ebediye s. 355                                      

           NOT :

                  Bu hadisi incelediğimizde en çok ta müslüman kardeşlerim , küçük ve orta çaplı  camilerde  imama teşekkür veya selam anlamında elleri ve başları  ile işaret edip ve ellerini göksüne bırakıyorlar. İmam da karşı taraf mahçup olmasın selamımı almadı diye bir düşünceye kapılmaması için imamda bil mukabele, olarak ellerini göksüne yapıştırmaktadır. inşallah bu yanlışlıktan dönerler. her iki taraf içinde bid’attır.

                Birileri müslümanları aydınlatması gerekir bu gibi selamlaşmanın dinimizde olmadığını, yahudi ve hırıstiyan adeti olduğundan bu tür selamlaşmanın Efendimiz (s.a.v.) min hadisi şerifi ve bazı din

111-Namaz sonrası Müsaffaha tokalaşmanın hükmü nedir

alimlerinin görüşüne göre bid’attır. Bu nedenle, gerek bu hususta yanlış yapan imamları cemaatı / halkı bu yanlışlıkta uyarılması gerekir. 

            Bazı imamlar , cemaat dağılmaya başlayınca cemaatten teşekkür, veya bir selam işareti bekler cemaatın gözünü, gözüne bakar, o kişiden, o kişiye, gözünü gezdirir,  bu çok yanlıştır. Dilerim şimdiki imamlar öyle bir şey yapmazlar, çünkü  din adamı  bid’at üstüne bid’aüt  delalete götürür hadisini çok iyi bilirler.                                                                                                                        

            Huneyf oğlu Sehl (r.A.) (Resulüllah s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti.

            “ Esselâmu aleyküm, diyene on, esselamu aleyküm ve rehmetullahi diyene, yirmi ve esselamu aleyküm ve rehmutullahi ve berekatuhu diyene de otuz sevap verilir.” ( Teberani )

                    Bir ayet’e boş bir yere girdiğimizde ;

      >Esselamü  aleyna  ve  ala ibadıllahi s-salihin<  diyerek kendi kendinize selam veriniz.                            

            Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu :

            “Yahudiler size selam verdikleri vakit,  onlar >> Es-samu aleyke derler.<< ölüm sana! der. Sende ona yalnız  “ ve eleyke “= sana da de. ( Muvata cilt 2  sayfa 630 )

             İbni Ömer’den (r.a. ) rivayetle : Efendimiz ,(s.a.v. )

>> Selamı yayınız .Çünkü  o  Allah’ı  razı eden bir ameldir.<< buyurmuştur.  

                                                                                    ( Teberani’nin Evsafı ve ibni Adiyy’inel-Kamil’inden )

            Abdullah b. Selâm (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) Medine’ye ilk gelişinde halk yanına koştular ben de onların içindeydim. Yüzüne bakıp incelediğim zaman yabancı bir kişinin yüzü olmadığını anladım, ilk duyduğum sözü şuydu.

            >>Ey insanlar selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarla ilişkiyi sürdürün.  İnsanlar uyurlarken geceleyin namaz kılınız ki, selametle cennete girersiniz. <<( Tirmizi, İbni Mâce Hakim, )

              KADINLARA SELAM VERMEK

             Erkeğin kendi hanımına, mahremi bir kadına, fitnelerinden korkulmayan yabancı hanımlara selam vermek caiz olduğu gibi ayni şekilde kadınlarında erkeklere selam vermeleri caizdir.

                                                                                                                          ( Akpınar yayınevi İslam ilmuhali)

         MÜSAFAHA

            Huzeyfe  b. Yamani  (r.a. ) Resulüllah (s.a.v. )şöyle buyurduğunu rivayet etti:

         >> İki mü’min diğer bir mü’minle karşılaşınca selam verir, ellerini alıp müsafahalaşırsa (son bahar da kurumuş ) ağacın yaprakları (rüzgarda ) döküldüğü gibi günahları dökülür.<( Teberani )

            Teberani Ebu Davud rivayetle Efendimiz (s .a.v.) şöyle buyurdu:

            Müslümanlar karşılaştıklarında  müsafahalaşır ve memnuniyetlerini gülümsüyerek belirtirler. Bunu da sırf Allah Teâlâ için yaparlarsa biribirlerinden ayrılmadan günahları affolunur.” Buyurdu. ( Ebu Davud el-A’mâ’n  Tergib ve terhi b,  cild 5 sayfa 303 ) )

               Peygamber Efendimiz ( s.a.v. )bir hadisinde bu hususta  ne Buyuruyor.

112-Namaz sonrası Müsaffaha tokalaşmanın hükmü nedir

            >>İki müslüman karşılaşır, (selam vererek )biribirlerinin ellerini tutar , musafaha yaparlarsa, Allah mutlaka dualarını kabul eder. Ellerini biribirinden ayırmadan günahlarını af eder.”.          

               Ömer  b. Hattap ( r.a. ) Resulüllah şöyle buyurduğunu rivayet etti:

      >>İki müslüman karşılaştıklarında biri öbürüne selam verince Allah katında en sevimli olanı arkadaşına daha samimiyetle davrananıdır. Musafahalaştıkları zaman Allah onlara yüz rahmet indirir. doksanı, önce selam verip müsafaha yapana, onu da diğerine verilir.

            Ata el Horasani, (r.a.) rivayet ediyor. Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu:

            “ Biribirinizle müsafahalaşın, çünkü müsafahalaşmak kini, öfkeyi yok eder. Hediyeleşin ki, biribirinizle sevişesiniz. Çünkü hediye kesinlikle düşmanlığı yok eder.”     (Bostanü’l—Arifin 224)  

               İbni Ömer (r.a.)  Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle rivayet ettiğini bildiriyor.

               Birbirinizle müsafaha yapınız ki, kalplerinizde kin duyguları yok olsun.”

                                                                                                                                 ( İbni Adiyy’in el- Kamilin’den )                 

            Başka bir hadis de:  Hadis No: 3393 Atâ el Horasani anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki :

            Müsafaha edin ki, kalblendeki kin gitsin. Hediyeleşin ki biribirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin.” ( Hüsnü’l- Hulk 16,2, 908) ve Kütubi Sitta 9/ 421-422 )

            Enes (r.a.) anlatıyor. Resulüllah’a “ Kişi kardeşine rastlayınca ona ( hürmet ve selam için) eğilmelimidir?“  diye sorulunca:  “ Hayır “ diye cevap verdi. “ Elinden tutup müsafaha da mı yapamaz?” deşyyince : “ Elbette bunu yapar! “  diye cevap verdi.        ( Kütubi Sitte. Cild 9 sayfa 422 )    

         NAMAZ SONRASI MÜSAFAHA (Tokalaşmanın hükmü nedir?

                    Kendi başına müsafaha sünettir,

      (29.ll,2002 tarih ve l2 sayılı Zaman gazetesinin / Zaman ailenin üç aylık rehber dergisinden aynen alınmıştır.)

                   Bu konuda Nebiler sultanından rivayet edilen bir çok hadisi şerif vardır. Yalnız soruda bahis edildiği üzere  namazdan sonra nede başka vesilelerle topluca tokalaşmalar hiç yapılmamıştır. Bu açıdan tokalaşmanın böyle merasim şeklinde icrası,  bid’attır. Ne yazık ki şarktan garba ülkemizde bu bid’at çok yaygındır,

                  Ayrıca:   Helâl ve Haram kitabının yazarı olan Hayreddin Karaman kitabın 182. sayfasında bu hususta şöyle yazmaktadır.

                  Bazı namazlardan sonra cemâatin toplu halde tokalaşmaları, musâfaha etmeleri ise sünnet değil, bid’attir.. Nevevi ve ibni Abdisselâm gibi bazı âlimler “ bid’at olmakla beraber mübahtır. Yapılabilir demişlerdir.

                 Ancak, Aliyyükari haklı olarak bu ifadeyi red etmiş ve “ sünnet olan müsafaha, karşılaşan iki müslümanın, ilk karşılaştıklarında yaptıkları tokalaşma olduğuna göre buna uymayan bir şekilde ve namazdan sonra toplu musafaha çirkin bir bid’attır.” Demiş, Ebu Davud şârihi Şemsülhak da ona katılmıştır.

     Hz. Peygamber ve sahâbe devrinde, namazlardan sonra toplu müsafaha edilmemiştir. Böyle bir uygulama mevcut değildir.

            ( Şemsü’lhak, Avnu’l,Ma’bud (Sünenü-Ebü Dâvüd şerhi), Medine,1969,C XVI s.118-123. el-Münavi, Feyzü’lKadir,Kahire 1938cV,s,499;el-Ayni Umdetü’l-Kari (Buhâri şerhi) el-Âmira tab’ıc.X,s,494 vd.)

113-SON

Okuyun Allah rızası için başkalarına da dağıttın, Bu tavsiyeme uyarsanız Allah Teâlâ sizlerden bin defa razı olsun.

İçerik