0-

1-

 

                                                                    KİTAP NO: 12

 

 

 

 

                        BU KİTAP’TA

 

        1--H A C

 

        2--A R E F E

 

        3--K A B E

 

4—“ FARZAİNDEN OLAN HAC  İBADETİ  İLE,  AREFE, KURBAN  BAYRAMI,  VE AŞURE “ Detaylı olarak hazırlanmış ve sizinle paylaşılmıştır. O kadar zengin konular bilgiler var ki, hani bir söz var yaşanır anlatılmaz buda okunur anlatılamaz. Okuyup anladıktan sonra istediğin kadar anlat.

 

 

 

 

 

 

 

                                                                NAİF GÜNAŞAN

                                                HİZAN / BİTİLİS

 

                                  

2-

Efendimiz (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur.

“Zilhicce’nin ilk on gününün sevabından mahrum kalanlara yazıklar olsun.”

(Tenbihü’l Gafilin 446 )

 

 

 

         ZİLHİCCE AYININ İLK ON GÜNÜ

-------------------------------------------------------------------------------------------------------:

 

            Yüce Allah buyuruyor :

            “Fecre yemin olsun,  on geceye yemin olsun, her şeyin çiftine de, tekine de, gelip geçen geceye and olsun ki, Şüphesiz bunların her biri akıl sahibleri için birer yemine değmez mi  Şüphesiz Rabbin , ( kullarının işlemiş oldukları her şeyi görüp) gözetleyendir.” ( Fecr Süresi Ayet: 1.2.3.4.5.14 )

 

Şimdi bu ayetin özet olarak açıklamalı tefsirine geçelim.

            “ Fecre Yemin olsun”

            Murad, Sabah namazıdır.( Tan yerinin ağarması, şafak vakti,

 

            On geceye yemin olsun, Manasındaki murad, Zilhicce ayının ilk on günüdür.

 

“Çifte “ Lafzından murad, Allah-ü Teâla’nın yarattığı Adem ile Havv’dır. veya tüm mahlukatlardır.

3-

“Tek..” Lafzındaki murad,  Yüce Allah’ın zatıdır. Allahü Teâlâ’ dır. 

 

“ Geçen gece “ Tabirindeki murad. İse  Kurban Bayramı gecesidir.

 

Bütün bu yeminlerden sonra şöyle buyurdu:

“ Bütün bu anlatılanlarda, akıl sahipleri için bir yemin vardır.”

 

Ve bütün bu yeminler sonunda, Allah-ü Teâla şunu bildirmek  istemiştir.

“ Hiç şüphe edilmeye ki, Rabbin sizleri (tüm yaratıklarını) gözetleyendir.

 

 

            Ebü Derda—Allah ondan razı olsun der ki, “ Zilhicennin ilk on günü çok dua ediniz ve çokça sadaka veriniz. Çünkü ben Peygamberimizin :  “ Zilhic-cenin ilk on gününün sevabından mahrum kalanlara yazıklar olsun.” Dediğini duymuştum. Özellikle Zilhiccenin dokuzuncu günü oruç tutmayı ihmal etmeyiniz, çünkü bu günün orucunda hiç kimsenin sayamayacağı kadar çok hayır vardır.”      ( Tenbihü’l-Gafilin 446 )   

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“ Gerçekten ayların sayısı Allah yanında, Allah’ın  kitabında gökleri ve yeriyarattığından beri  on ikidir. Onlardan dördü  (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, ve Receb), hürmet gösterilmesi gereken aylardır. İşte bu en doğru hesaptır.” ( Et-Tevbe suresi Ayet 36 )

 

                             BU ON GÜNÜ  GANİMET BİLELİM

 

         Tövbe kapısı, af kapısı açık iken, bu on günleri ganimet bilelim,

         İhlaslı yakarışlarla, dua kapısı açık iken, bu on günü ganimet bilelim,

         Sağlığımız yerinde iken, ecel gelmeden bu on günü ihlasla değerlendirelim

         Bu mübarek Zilhicce’nin ilk on günleri Allah’ın bize lütfü olduğunu bilelim

 

            Zilhicce Nedir:

 

            Zilhicce, kameri takvimin (yılının ) Zilkade’den sonra gelen son aydır. Örneğin, kasım. Ayından sonra gelen Aralık, ondan sonra yılbaşı gelir, Kameri ayına göre de Zilhicce 12. Aydır ondan sonra gelen Muharrem ayı, kameri takvimin / yılının yılbaşı, / yeni bir yılın başlangıcıdır.

 

            Zilhicce’nin sekizinci günü “Terviye “ günü bitiminde yani “Arefe” gecesi bütün Hacılar Zilhiccenin dokuzuncu günü “Tekbirler’le” “Arefe’ye “ gidilir.

4-

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “Belirli günlerde, (Kurban kesme günlerinde) Allah’ın adını (çok ) ansınlar.”

 

                İbni Abbas (r.a) Yukarıdaki ayet de, Bilinen günlerde ifadesinde, Zilhiccenin ilk on günü veya teşrik günleri olarak yorumladığı nakl edilir.   

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

 “ Allah katında ibadet edilecek Salih amel işlenecek en değerli günler, Zilhiccenin ilk on gününden daha hayırlısı yoktur. ( çok Tekbir Tehlil getiriniz Hamd ve zikir ediniz.)

( Buhari, İdeyn, Tirmizi, Savm,52 )

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  Zilhiccenin ilk dokuz günü sürekli oruç tuttuğu için bun günlerde oruç tutmak çok müstehaptır.

            Hacılar yorgun düşmemek için zilhicce ayının 8 ve 9, günü özellikle Arefe’de vakfa yapılacağı günde oruç tutmak mekruh sayılmıştır. (Arefede bulunan hacılar için )

 

            Peygamberlere bu on gün içinde verilen mükafatlar.

            Zilhicce ayının ilk on günü içinde, Allahü, Teala Adem Peygambere Arefe günü o’na tövbeyi nasip eyledi. O günü Adem (a.s.) günahını itiraf edip tövbe edince  Allahü Teala onun tövbesini kabul buyurdu:

           

          Bu on günlerde, İbrahim (a.s.) Halil oldu, malını misafirlere bolca çıkardı, kendisini ateşe attılar, Hz. İbrahim oğlunu kurban etti, kalbini Rahman, olan Allah’a verdi. İbrahim aleyhiselam  dışında tam manası ile tevekkül başkasına nasip olmamıştır.

 

            Kabe-i Muazzama’yı İbrahim Peygamber yine bu günler de yapmıştır,

Onların kabe-i Muazzama’yı  inşa ettiklerini Allahü Teala bize, şu ayeti Kerime ile bildirmektedir.

           

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “İbrahim Beyti’in temelini İsmail ile yükselttiği zaman” ( Ayet: 2/127 )

                                                           

 

            Allahü Teala Musa Peygamber ile, bu on günler de münacat nasip eyledi.

            Davut aleyhi selama mağfiret bu on günler için de geldi.

            Ayrıca; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) oğlu İbrahim bu günlerde doğdu.

 

            İbni Abbas’ın yaptığı rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            Bu (on ) günler de olduğu kadar, bir kimseden gelen yararlı amel, hiçbir günde Allah’a daha sevimli gelmez. ( Şeyh Ebülberakatın Said b. cübeyden

***

 

            Ebu Said-i Hudri , Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir,

5-

Ayların efendisi, Ramazan ayıdır. Hürmet edilmesi gereken en büyükleri ise zilhicce ayıdır.”  ( Şeyh ebülberakat, Fazl b.Muhammed. Ahmetb. Ali hafızdan )

***

            Cabir (r.a.) yaptığı rivayete Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurduğunu söylemiştir.

            “ Dünyanın en faziletli günleri, zilhicce ayının ilk on günleridir.”

            Resulüllah tan sordular:

            Ya Resulüllah, onun benzeri bir gün, Allah yolun da cihat’da,  mı yoktur?              

             Şöyle buyurdu:

            Onda da yoktur. meğerki, Allah yolunda  cihat da bir kimsenin yüzü topraklara karışa.”

 

          Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Salih Amel işlemenin Allah katında en değerli olduğu günler Zilhicce ayının ilk on günüdür. Yine buyurdu: “Allah katında, Zilhicce ‘nin ilk on günü kadar makbul ve faziletli günler yoktur.” buyurunca Sahabeler.

            Ya Resulüllah! Allah yoluna (Savaşta ) harcanan o sayıdaki gün ve daha faziletli değildir? Diye sordular.

            Peygamberimiz sözlerine şöyle devam etti.

            “ Hayır, Allah yolunda savaşta geçirilen o sayıdaki gün de bu günler kadar makbul değildir. Yalnız Allah yolunda savaşırken canını ve atının canını feda eden kimsenin derecesi müstesna.”buyurdular.  (Üç Hadisde,Ebu’l Leys Semerkani, Tenbihül Gafilin)

 

            Hz. Musa Peygamber’e  verilen Beş Emir

 

Allah Teâlâ  Zilhiccenin on günlerinde Hazret-i  Musa’ile çok kelam etmiş firavun    düşmanlarından kurtarmış Hz Musa (a.s.) beş dua verildi. Hz. Cebrail bu duaları Zilhiccenin ilk on günlerinde getirdi.                              

            Bu dualar şunlardır,

 

            1- Birinci Dua :

Allah’ tan başka ilah yoktur. O birdir, Şeriki yoktur. Mülk ve Hamd ona mahsustur.

Öldürür; diriltir. Ama O ölmez; diridir. Hayır onun elindedir. O her şeye kadirdir.

           

            2- İkinci dua :  

                Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ortağı yoktur. bir olan ilahtır. Tektir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Kadını yoktur; çocuğu yoktur.

 

            3- Üçüncü dua :

 

              Şahadet ederim ki,Allah’tan başka ilah yoktur. birdir ortağı yoktur. tektir; Hiç kimseye ihtiyacı yoktur. doğurmamıştır; doğrulmamıştır. Benzeri olmayan tektir. 

6-

4- Dördüncü dua :

                Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Birdir; ortağı yoktur. Mülkün onundur. Hamd O’na mahsustur. Öldürür; diriltir. O diridir; ölmez. Hayır elindedir. O her şeye kadirdir.

 

            5-Beşinci dua :

Allah bana yeter kafidir. Dua edenin duasını işitir. Allah’dan başka sığınacak dergah yoktur.    (  Nura Doğru  C.2/ 770-771 )

 

            Anlatıldığına göre bu Cümleler “ İncil’e “de geldi, ve Havariler Hz. İsa’dan bu Dua’nın faziletini  anlatmasını, on günlerde okuyana ne gibi sevaplar olacağını bildirmesini istediler. 

 

            Hz. İsa Peygamber  şöyle Anlattı:

 

            Bir kimse birinci duayı yüz kere okur ise.. o gün yer ehlinden kimse onun gibi bir amel işlememiş olur. Kulların en çok sevap alanı o olur.

 

            Bir kimse ikinci duayı yüz kere okur ise.. Allah-u Teâlâ onun için bir milyon iyiyik sevabı yazar. Onun kadar da günahlarını siler.Cennet te de on bin kat derecesini yükseltir.

 

            Bir kimse üçüncü duayı okur ise.. Dünya semasından yetmiş bin  melek iner, onların hepsi ellerini kaldırıp, o duayı okuyan kimseye dua ederler. Günahlarının bağışlanmasını isterler.

 

            Bir kimse dördüncü duayı okur ise, Allah-u Teâlâ o duayı okuyana nazar eder, Allah-u Teâlâ bir kimseye nazar etiyse, o kişi artık şaki olamaz.

           

            Beşince duaya gelince, Hz. İsa durdu. Onun durduğunu görünce sordular,

            Beşince duanın sevabı nedir?

            Hz. İsa ( a.s. ) Şöyle buyurdu. O bana ait bir duadır. Onun sevabını açıklamam için bana izin verilmedi.  ( A.Kadir Geylani, Gunyet’üt Talibin Sayfa 697 )

           

 

              Abdullah b.  Mes’üd’ün Allah ondan razı olsun rivayet ettiğine göre;

Peygamber Efendimiz (.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

            Yüce Allah dört günü  dört ayı,  dört kadını seçkin kıldı. Bunun yanında dört kişi var ki, Cennet yolunda öncüdürler ve dört kişi de var ki, cennet kendilerini özler. 

7-

Allah’ın seçtiği dört gün şunlardır.

 

1-      Cuma günü : Bu günün öyle bir satı vardır ki, ona rastlayan Müslüman kulun gerek

dünya ve gerekse ahiret ile ilgili her türlü meşru isteği ( duası)  Allah tarafından kabul edilir.

 

          2-  Arefe günü : O gün Yüce Allah iftiharla meleklerine şöyle buyurur:

               “ Kullarıma bakın, nasıl mallarını harcayarak ve ağır bedeni yorgunluklarla katlanarak toz- toprak içinde evime geldiler. Şahit olunuz ki, onların tüm günahlarını affettim.“

 

           3-Kurban Bayramı günü : O günü kul Kurbanını keserken yere düşen ilk damla kan işlemiş olduğu tüm günahlara keffaret olur.

 

           4-Ramazan Bayramı günü: Kullar Ramazan ayı orucunu tamamlayarak

sabahleyin Bayram namazını kılmak üzere mescitlere gittikleri zaman Yüce Allah Meleklere şöyle buyurur. :

 “ Her işçi işini bitirince ücretini ister. Benim kullarım da Ramazan da

oruçlarını tutmuşlar ve Bayram namazlarını da kılıp çıkmışlar, şimdi ücretlerini istiyorlar. Şahid olunuz ki, onların günahlarını af ettim.

O gün şöyle bir ses duyulur. :

              Ey Muhammedin ümmeti huzur içinde evlerinize  dönünüz çünkü günahlarınız sevaplara dönüşmüştür. 

 

             Allah tarafından Haram,(Savaşılmayacak kameri aylara)   gelince;  bunlar

Zilkaade,

Zilhicce

Muharrem ve,

Recep, aylarıdır.

 

                Allah tarafından seçkin ilan edilen dört kadın da şunlardır.

 

            1 ) Hazret’i İsa  Peygamberin Selam üzerine olsun – Annesi Hz. İmran kızı Meryem.

            2 ) Allah’a ve Resulüne ilk iman eden kadın Huveylid kızı Hadice.

            3 ) Firavun’un karısı Muzahim kızı Asiye.

 

            4 ) Cennetlik kadınların baş hanımefendisi, Peygamberimizin kızı Hazret-i Fatıma.

8-

Cennet’e ilk girecek dört kişiye gelince milletlerine göre şunlardır.

 

1)      Cennet’e ilk girecek olan Arap, Peygamberimiz.

2)      Cennet’e ilk girecek olan Acem, Selman-ı Farisi.

3)      Cennet’e ilk girecek olan Rum Suheyb.

4)      Cennet’e ilk girecek olan Habeşi Bilal-i Habeşi,

           

            Cennetin özlemle beklediği dört kişi de şunlardır.

Hazret-i Ali, Selman-ı Farısı, Ammar b. Yasir, Mikdad b. Esved. Allah hepsinden razı olsun. ( Tenbihü’l-Gafilin

 

  Bu dörtler dışında baktığımızda.                                                                                  

 

Dört Peygambere Dört kitap,

 

Tevrat, 1- Hz. Musa’ya, 2- Zebur, Hz. Davud’a, 3- İncil, Hz. İsa’ya, 4- Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed Selallahu Aleyhi   Vesselem’e

 

Dört büyük Melekler, 1-Hz. Cibrail, 2-Hz.Mikail, 3-Hz. İsrafil ve 4-Hz. Ezrahil’dir

 

Dört Büyük Halifeler,

1-Hz. Eba Bekir,2- Hz. Ömer, 3-Hz. Osman ve 4- Hz. Ali dir.          ,

 

Dört mezhepler,

1-Hanefi, 2- Şafii, 3- Maliki ve, 4- Hambeli’dir

 

          Bu dörtlerde  bir sırrı illahi vardır ama; en iyisini Allah Teâlâ bilir.

 

   Yüce Allah buyuruyor.

            “ Fecre yemin olsun; on geceye yemin olsun..” ( Fecr Süresi Ayet:l-2 )

           

         Ravilerin rivayetleri Hz. Hafsa’ya yetişmiş oda şöyle demiştir.        

         Resulüllah (s.a.v. ) şu dört şeyi terk etmezdi:

        a) Zilhicce’nin ilk dokuz gününü oruç tutardı. (On’nuncu gün bayramdır.)

        b)  Aşure günü oruç tutardı.

        c) Her ayda üç gün oruç tutardı. Eyam-i Bild (Ak günler) her kameri ayın 13-14-15 de.

        d) Sabah namazından evel iki rekat namaz kılardı.

                                                                      ***

            Resulüllah (.s.a.v.) zamanın da bir adam vardı; çalgıyı çok severdi.

 

            Ancak Zilhicce ayının hilalı görününce sabaha oruçlu olurdu.

9-

Bu adamın durumunu Efendimize anlatıldı; adamı getirdiler.

            Resulüllah (s.a.v.) ona sordu:

            “ Bu günlerde oruç tutmana sebep nedir? ”

            Adam şöyle dedi:

            --- Ya Resulüllah! Anam—babam yoluna feda olsun, bu günlerde hacc ve ziyaret günleridir. Ola ki, Allah beni de onların (hacıların) dualarına ortak eder. diye cevap verdi.

                 Onun böyle demesi üzerine, Resulüllah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurdu:

            “Tuttuğun bu oruçlara karşı her gün için yüz köle azadı ve o kadar deve kurbanı sevabı alırsın. Yüz tane de, Allah yolunda üzerine binilip savaş edilen at sevabı alırsın.

            Tevriye (arefe den bir gün evvel) günü geldiği zaman ; senin için bin köle azadı sevabı, bin deve sadakası sevabı, bin tane Allah yolunda  üzerine binilip savaşa gidilen at sevabı verilir.     ( Tenbihü’l- Gafilin ayni benzerliği Gunyet’üt Talibin de mevcuttur.)

 

Zilhicce Ayının ilk on günün fazileti :

           

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor.

            “ Allah’ın kendine ibadet edilmekten en çok hoşlandığı günler Zilhicce’nin ilk on günüdür. Bu on günün her gününde tutulan oruç bir yıllık oruca ve her ibadetle geçirilen gecesi Kadir gecesine denktir.”(Tırmızi )

 

            Hadis de bahsi geçen on gün, Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu on günün efadiyeti / efdaliye bol sevap olduğunu belirtilmektedir. Ulema hadis ile ilgili olarak birkaç noktada ihtilaf emişlerdir.

            Zilhicce ayının ilk on günü mü efdal, yoksa Ramazan ayının son on günü mü?

            Zira, Ramazan ayının son on gününü tafdil eden Hadisler de var. bazı alimler bu hadise dayanarak,  Zilhicce’nin on günü daha hayırlı derken, diğer bazıları Ramazan ayının son on günü içinde “ Kadir gecesi ve oruç da içinde bulunması sebebiyle daha hayırlıdır. Bu ihtilaf tartışması şöyle bir  telife kavuşturulmuştur. “ Zilhicce’nin ilk on günü içinde arefe günü sebebiyle, Ramazanın son on günü oruç ve Kadir gecesi sebebiyle her ikisi de çok efdaldır.”

            Bu makul görüş ve te’life göre, mümine düşen bu her iki on günlere kavuştukça, onlarda vaad edilen sevap ve mağfiret nevinden feyiz ve bereketlere ermek için mümin, o ilk on gün ve son on günü ve geceleri ibadetlerle, istiğfarlarla, zikir, tehlil ve tekbirle göz yaşlarla ihya etmek gayretine girmesidir.  İman ve ihtisabla / ihlasla yapılan ameller makbuldur.zira Cenab-i Hak, bir Kuds-i Hadis de,  “ Kulum hakkımda nasıl bir zanla hareket ederse, ona öyle muamele ederim.”

( Kutub-i Sitte, Cilt 12 sayfa, 493-494 )

           

 

            Raviler den Hz. Aişe’ye ulaşan rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle  buyurduğunu anlatmıştır.

10-

            “ Bir kimse Zilhicce’nin on gecesinden bir geceyi ihya eder ise… sene boyu ümre edenin ve hacca gidenin sevabını alır.

            Bir kimse, o gecelerin günlerinden birinde oruç tutar ise…. Senenin sair günlerini de abid ve oruçlu geçirmiş gibi olur.” ( Gunyet’üt – Talibin )

 

 

            Resulüllah (s.a.v.) efendimiz daha sonra şöyle buyurdu:

“Kıldığı namazdan ve ettiği duadan dolayı; Allah-ü Teala’nın bu kuluna ettiği ihsanı melekler duyunca sevinirler ve birbirlerini müjdelerler.”( Gunyet’üt –Talibin

 

            Ebu’l-Les-ı  Semerkandi Zilhiccenin Fazileti Hakkında diyor ki.

Bir kimse bu on günleri değerlendirir ise.. Allah’u Teala ona on ikramda bulunur.şöyle ki:

1-      Ömrü uğurlu ve bereketli olur.

2-      Malında bereket olur; artar.

3-      Allah onun çoluk çocuğunu korur.

4-      Günahlarına kefaret olur.

5-      Yaptığı iyiliklere kat, kat sevab alır.

6-      Ölüm halini kolay eyler.

7-      Kabrindeki karanlığına aydınlık verir.

8-      Mizanında iyilik tarafını ağır bastırır.

9-       Düşük hallere girmekten kurtarır. ( Öbür Alemde)

                      10-  Cennetteki derecelerini yükseltir.(Tenbihü’l Gafilin, ve  dürettül vaizin kitaplarıdan)

 

 

A.    Kadiri Geylani Hz. de Zilhiccenin fazileti Hk. şöyle demiş.

 

         1- Bir kimse, bu on günlerde, yoksul birine bir iyilik ettiği zaman; Allah’ın Peygamberine bir iyilikte bulunmuş gibi olur.

          2-Bir kimse, bu on günlerde bir hastayı ziyaret eder ise … Allah’ın veli kullarından ve bedel kullarından birini ziyaret etmiş gibi olur.

          3-Bir kimse, bu on günlerde bir cenazeye katılır ise.. Allah yolunda şehit olanların cenazesine katılmış gibi sevap alır.

4-Bir kimse, bu on günlerde bir mümini giydirir ise.. Allah-ü Teala öbür alemde kendisine Cennet hüllelerinden giydirir.

5-Bir kimse, bu on günlerde bir yetime iyilik eder ise.. Kıyamet günü Allah-ü Teala, arşının altında ona lütfünü yağdırır.

6- Bir kimse, bu on günlerde ilim meclislerinden birinde hazır olur ise… Nebilerin ve Resullerin meclislerinde bulunmuş kadar sevap alır. ( A.Kadir Geylani’nin  Gunyet’üt- Talibin  kitabından)

 

          Ebü Hüreyre (r.a.) rivayetine göre Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

“ Bu on günlerde edilen ibadet kadar hiçbir günde edilen ibadet Allah’a daha sevimli gelmez. 

11-

Bu günlerde tutulan bir oruç başka günlerin bir senelik orucuna bedeldir.

Bunların (bu on günlerin ) gecelerinde kılınan bir namaz başka gecelerin bir senelik namazına bedeldir.” (Gunyet’üt – Talibin )

 

 

             İbni Ömer’in rivayet ettiğine göre; Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “ Allah katında içinde amel işlenen en değerli günler Zilhicce’nin ilk on günüdür. Bu günlerde çok Tekbir, Hamd ve Tehlil getiriniz. (Zikir ediniz. Göz yaşı dökünüz.)

       

      Tehlil :  Nedir

 

         Tehlil şu Mübarek kelimelerdir.

           

            “ La  ilahe illallahü vehdehü la şerike leh. Lehülmülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir.”

            Açıklaması:

            “ Allah’tan başka İlah yoktur. O, Bir’dir. O’nun eşi yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nun  hakkıdır. O, her şeye kadir’dir.” ( İslam İlmuhali Akpınar Yayın Evi )

 

            ZİLHİCCE’NİN İLK ON GÜNÜ VEYA AREFE GECESİNDE KILINACAK NAMAZ

 

Babası Ali b. Hüseyin b. Zeynelabidin. Bu rivayetler sonun da  Hz. Ali’ye (r.a.) ulaşmaktadır. oda, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlatmıştır.

“Zilhicce ayının ilk on günü geldiği zaman; taata (ibadete) daha ciddi sarılın.

Zira bu günler, Allah’ın faziletli kıldığı günlerdir.

O günlerin gecelerine gösterilen hürmet, günlerine gösterilen hürmet gibidir.

         Bir kimse o gecelerin birinde namaz kılmak isterse, şöyle etsin:

Gecenin son üçte biri geldikten sonra kalksın; ( Teheccüt Namazından sonra ) dört rikat namaz kılsın.

Kılınacak bu namazların her rikat da bir kere fatiha süresini okumalıdır.

Üçer kere Muavvezeteyn sürelerini yani. İhlas, felak ve nas sürelerini okumalıdır. Yine devamla her rikatta üç kere  ( Bakara süresinin, 255. ayet’el kürsüyü okumalıdır.

 

Hadis-i Şerif  devam ediyor:

Namaz bittikten sonra, ellerini açmalı ve şöyle dua etmelidir. 

 

İzzet ve Ceberut sahibi Allah C.C. bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

 

Kudret ve melaküt sahibi Allah C.C. bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

12-

Ölümü olmayan diri olan Allah C.C. bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

Kendisinden başka ilah yoktur; O’ öldürür ve diriltir.

Kulların, ülkelerin ve bütün kainatın Rabbi bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.    

Çokça temiz mübarek bir şekilde her hal ü karda Allah C.C. Hamd olsun .

Allah C.C. Tek büyüktür ondan başka İlâh ve büyük yoktur.

Yüce Rabbimizin şanı çok Yücedir; ilmi ve kudreti her yerde geçerlidir.

Bundan sonra ne dileği ne  var ise onu dilemelidir.

 

Böyle eden bir kimseye; Allah’ın Beyt’ini  ( Kabe-i Muazzama’yı )

Hac eden, Peygamberin kabrini ziyaret eden, Allah yolunda cihad eden kimsenin sevabı verilir.

Bu arada, Allah’ü Teala’dan ne gibi bir dilekte bulunur ise .. Allahü Teala onu kendisine ihsan eder.

 

Bir kimse, o on gecenin her birinde bu namazı tek tek kılar ise..

            Allah’ü Teala onu en yüksek Firdevs cennetine koyar. O kimsenin her kötülüğü silinir

ve kendisine şöyle denir. Yeniden iyi işler yapmaya başla.

 

 (Hadis devam ediyor.)

Arefe günü geldiği zaman, bir kimse onun gününü oruçlu geçirir de;

gecesinde de anlatılan namazı kılar ise. . bu anlatılan duayı da okur ise.. bu arada, Yüce Allah’ın huzurunda  ağlar yalvarır ise .. Allah-ü Teala meleklerine şöyle buyurur:

 

Ey meleklerim şahid olun; bu kulumu bağışladım. Beyt’i (Kabe’yi ) hac edenlerin sevabına ortak ettim.” ( Gunyet’üt –Talibin )

13-

AREFE  GÜNÜ

-----------------------------------------:

 

Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyuruyor.

“Hac Arafattır.”

 

Açıklama:

Yani sen arefe gecesi sabahı şafak sökünceye kadar Arafat’a gidemezsen Hacı olamazsın, Kabe gidip tevav etmek Peygamber Efendimizi ziyaret etmek, umre yapmak başka, Hac yapmak ise başka, Yukarıdaki hadis de de buyurduğu gibi, belirtilen zamanda Arafat’ta olamazsan haccı olamazsın Hac farziyatı boynunda kalır, kısacası istersen bin defa ümre yap, bin defa Kabe’yi ziyaret et, sevabını alırsın, ama belirtilen zaman içinde Arafat’a olmazsan Hacı olamazsın, Arafat o kadar önemlidir. Hacı olmak için en  önemli farz olan miheng taşından birisi Arafatta olmaktır. Hadis de de buyurduğu gibi,

 “ Hac Arafat’tır.”

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim. üzerinizdeki nimeti tamamladım. Size  İslam dinini vermekle razı oldum. ( Maide süresi ayet 3 )

 

            Bu ayeti kerime, Arefe günü, Mekke de, Arefe  dağında nazil oldu Resulüllah(s.a.v.) o günü veda hacındaydı. 

 

Bazı müfessirler İbn-i Abbas, Muhammed b. Kâab Kurezi, ve Cahfer-i Sadık gibi.

 

 “ Üzerinizdeki nimeti tamamladım.” 5/3

Şu manalara işarettir. “Vakte, rızaya .. bir de sonsuzluğa,  zevala.” işarettir.

 

Bu ayet nazil olduktan sonra Resulüllah (s.a.v.) seksen bir gün dünyada kaldı, sonra Allah Teâlâ kendisini Rahmetine ve rızasına aldı. Allah Teâlâ o’na sonsuz salat ve salam eylesin.

 

Ayni ayete geçen

“Sizin için dininizi kemale erdirdim.”5/3

İki şeye bağlıdır,

 

a)  Yüce Allah Teâlâ’yı bilip anlamaya emirlerine uymaya, Hükmüne razı olmaya, Şeriat yollarını, emirlerini, esaslarını öğrenip uygulamaya tebliğ etmeye.

14-

b)  Resullülah (s.a.v.)’in sünnetine tabi olmaya.

 

            Başka ayette de: Allah Teâlâ Şöyle buyurmuştur.

            “ İşte doğru ve gerçek din  budur. (Yusuf Süresi ayet: 40 )

 

            Arafat’ın anlamı :

 

        Denilmiştir ki, Arefat ve Arefe.

Kelimeleri,

Aref kelimesi kökünden gelmiştir. Bu kelime ise, güzel koku manasına gelir. Bu manaya bir ayet-i Kerime de şöyle bir işaret vardır.

 

        Yüce Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

        “ Orayı kendileri için temiz kokulu eyledi.” ( Süre 47, ayet 6 )

 

            Mina, da kurbanlar kesildiği için orada kan ve koku vardır, ama Arafat’ta Yüce Allah Teâlâ yukarıda buyurduğu gibi Temiz ve (mis ) kokuludur.

Arafat isminin verilmesi asıl sebep budur.

            Zilhiccenin dokuzuncu günü orada hacıların durduğu günün adı ise:

 

            Arefe : denilmiştir.

 

          Başka bir rivayete göre de :

 

          Ebu Salih İbn-i Abbas’ın (r.a) şöyle dediğini anlattı: Terviye ve arefe isimlerinin verilmesi şu sebebe dayanır.

             Hz.İbrahim (a.s.) bir rüya gördü ki, bu rüyasında oğlu ismail’i kurban ediyordu. Sabah olduğunda bütün gününü tefekküre verdi. Düşündü, düşündü, kendi kendine şöyle diyordu,

            Acaba bu rüya Allah ’tanmıdır, yoksa şeytan danmıdır?

Onun böyle düşünceye dalıp gitmesinden  o günün adına,

 

---- Terviye…

 

Denildi.  

            Arefe gecesi ikinci  ayni rüyayı ikinci kere yine gördü, Sabah olduğu zaman bildi ki:  Allah’tandır. Bu manadan ötürü o günün adına da:

          ---Arefe …

 

                Denildi..

 

 

Cabir b. Abdullah (r.a.) rivayetine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

15-

“Arefe gününden daha faziletli bir gün yoktur.”

 

Hz, Aişe rivayet ediyor.

Terviye günü her kim oruçlu geçirip, ikişer, ikişer on reka’at namazı aşağıdaki şekilde kılarsa, “ Her Rek’at da iki Ayetül kürsü, beş kureyş süresini (Bismillah getirerek.) okursa, Arefede ki hacıların aldığı sevap kadar sevap alır.  Cübbeli Ahmed Hocanını sohbetinden alındı.)

 

            Mukabir b. Cahş Mazini, Ebu zübeyr, Cabir (r.a) yolu ile gelen bir rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Arefe günü olduğu zaman, Allah-ü Teala dünya semasına iner.

Orada meleklerine övünerek, hacıları gösterir.

            Allah-ü Teala şöyle buyurur :

            Ey meleklerim kullarıma bir bakın. Nasıl da bana taa.. uzak illerden toz toprak içinde, saçları başları dağınık bir halde geldiler.

            Bu halleri ile onlar, rahmetimi ummakta; azabımdan dahi korkmaktadırlar.

            Ziyaret edene düşer ki:   Ziyaretçisine ikram eyleye Misafir edene düşer ki: Misafirlerine ikram eyleye….

            Şahid olunuz, onları bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.

            Melekler derler ki:

            Onların arasında biri var ki; yalancılıktan bu işi yapar. Falan kadın da öyle.

            Allah-ü Teala şöyle buyurur:

 

                  Onları da bağışladım…

            Arefe günü kadar çok, hiçbir günü cehennemden azat olan olmaz.”(Kaynak aşağıya yazıldı.)

***

Babasından naklen, Abdurrahman b. Zeyd  b. Elsem bu ravilerin rivayetine göre : Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurmuştur.

“ Bir kimse Arefe günü oruç tutar ise… Allah-ü Teala onun geçmiş günahlarını bağışlar. Geleceğinde bir senelik günahını bağışlar.”

 

***

           Hibetüllah’ın bize bize haber verdiğine göre; Ebu Katada (r.a.) Peygamber Efendimiz şöyle buyurduğunu anlatmıştır.

“Arefe günü oruç tutmak, iki senelik günaha kefarettir: Bir sene geçmişin, bir

senede geleceğin günahına.”

***

Ebu Hüreyre (r.a.) yaptığı rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

Arefe günü, öğlenle ikindi arasında (ikişer ikişer toplam ) dört rikat namaz kılınır. Bu namazın her rikatın da; Fatiha süresinden sonra elli kere  (112.) ihlas süresi okunur. ( Her okuyuşunda Besmele okunur).

 

Allah-ü Teala, bu namazı kılan kimselere şu ihsanları yapar: 

16-

Namazı kılan kişi için bir milyon sevap yazar. Kur’an’da bulunan her harf sayısı kadar onun için cennet derecesini yükseltir. (Üsteki beş hadis de. A.Kadir Geylani’nin Gunyet’üt talibin  kiabının Sayfa: 692-694 )

 

Başka hadis de Özetle:Kim yukarıda belirtilen namazı kılarsa, Bütün günahları af olunur. Duaları kabul olur.”buyrulmaktadır.  (Ahmet cübbeli dergisinden alındı) 

 

İbn-i Ömer (r.a.) Efendimiz (s. a.v.) Arefe günü bizimle vakfeye durdu.

Dönüş zamanı yaklaştığı zaman, insanlara susmaları için işaret buyurdu.

            Onlarda sustular.

            Bundan sonra Resulüllah (s.a.v. ) Peygamberimiz şöyle buyurdu:

            “ Ey İnsanlar ,

            Rabbınız, bugün sizlere büyük ihsanlarda bulundu.

            Kötülüklerinizi, iyileriniz hürmetine bağışladı. İyilerinize, ne gibi dilekleri var ise… ihsan eyledi. Günahlarınızı bağışladı. Ancak kul hakları hariç Allah’ın adını anarak arafat’tan dönebilirsiniz. “

           

            Oradan Müzdelife’ye geldik .

            Resulüllah (s.a.v.) efendimiz orada bizi durdurdu.

            Dönüş zamanı geldikte. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanların durmalarını istedi. Susmalarını emretti. Onlarda durdular ve sustular.

            Peygamber Efendimiz. (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “ Ey insanlar, Allah-ü Teala bugün size pek büyük ihsanlarda bulundu.

            Kötülerinizi iyilerinize bağışladı; iyilerinize de dilediklerini verdi. Günahlarınızı bağışladı. Üzerinde kul hakkı olanları da bağışladı. O hak sahiplerine sevap vermek üzere kefil oldu. ..

            Allah adı ile buradan dönünüz…”

            Bunun üzerine Ömer b. Hattap R.a. kalkıp:

            Ya Resulullah! Bu sadece bize mi mahsus? Dedi. Resulullah (s.a.v.)

            Bu hem sizin için hem de sizden sonra kıyamete kadar gelecekler içindir. “

buyurunca: Hz. Ömer:

            “ Allah’ın hayrı çok ve güzeldir.” Dedi. (Üsteki üç hadis Gunyet’üt Talibin  ile  Tergib veTerhib’ten )

 

 

            Bu sırada bir Arap köylüsü kalktı, Resulüllah (s.a.v.) Efendimizin devesinin yularından tuttu ve şöyle dedi:

            Ya Resulüllah, seni Hak Peygamber olarak gönderen, Allah Hakkı için işlemediğim bir amel kalmadı. Kötülük üzerine yemin de ederim. bağışlanacağını anlattığın kimseler arasına bende girermiyim?

            Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “Ey Arabi, bundan sonraki amellerini iyi edersen, geçmiş günahların bağışlanır.     

 

 devenin yularını da bırak.”

17-

 

İbn-i  Ömer (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söyledi:

          “ Dikkat ediniz; en büyük günahlı kimse odur ki, Arafat dağından dönerken Allah-ü Teala’nın kendisini bağışlamadığı görüşündedir.” ( Hibetullah b. mübarek )

 

 

                   Ebü Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimiz R.A. şöyle buyurduğunu rivayet

ediyor: “ “Kim ki, Arefe günü dilini kulağını ve gözünü haramdan korursa iki arefe

arasındaki küçük günahları bağışlanır.” BeyhakininŞuabü’l İmarından. Ve C.Sağir.

         

          İbni Amr’den (r.a.) rivayetle Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır.

          Duaların en hayırlısı Arefe gününde yapılandır. Benim ve benden önceki Peygamberlerin söylediği en hayırlı söz de şudur. “ La İlahe İllellahu vehdehu lâ şerike leh. Lehü’l- mülkü ve lehü’l-Hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadir.” ( Tirmizi. Selat, l08, Hacc: 102; Daavat, 59)

 

Anlamı :

 “ Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Mülk ancak O’nundur. Hamd de O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter.”

 

          Enes ve  İbni Ömer Abdullah rivayetlerine göre Efendimiz şöyle buyurmuştur.

            “Kim Arefe günü oruç tutarsa,  o’na otuz hayır kapısı açılır, otuz şer kapısı kapanır. Arafta arefe günü hacı olmak için orada ibadet eden hacılar kadar sevap alır. Aref günü oruçlu olanın duaları kabul olur cehennemle arası 70 yıl uzaklaştırılır. ( Cübbeli Ahmed’in sohbetinden )

 

          Nafi yolu ile gelen bir rivayete, İbni Ömer (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) Efendimizden şöyle dinlediğini söylemiştir.

            “Allah Teâla Arefe günü kullarına bakar: Onlardan kalbinde zerre kadar iman bulunan kimseyi dahi bırakmadan bağışlar.

          İbni Ömer (r.a.)’den şöyle sordum:

            Bütün insanları mı yoksa yalnız Arefat’ta bulunan kimseleri mi?

            Şöyle dedi; “ Bütün insanları.“ ( A. Kadir Geyleni. Guyet’üt Talibin 688-)

 

            Bir rivayete göre; İbni Abbas şöyle anlatmıştır.

            Resulülah (s.a.v.) bize arfe günü bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu:

“ Ey İnsanlar, iyilik; ne deveyi hızlandırmaktadır. Ne de atı koşturmaktadır. Yürüyüşünüzü normal ediniz; zayıflara ulaşınız (yardım ediniz) Müslüman’a eziyet etmeyiniz.”

 

 

 

                Hibbetullah b.Abdullah yolu ile gelen rivaye göre: Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı:

18-

“Arefe gününde olduğu kadar, iblis daha küçük daha hakir, daha zelil ve daha kindar görülmez.”

            Bunun sebebi de; O gün hacılara gelen rahmet ve günahlarının bağışlanmasındandır.” (Yukarıdaki her iki Hadis  A. Kadir Geyleni. Guyet’üt Talibin 689--690)

                                                                                                                 

Hasan Basri, Hz. Ali b. Ebu Talip, ve Abdullah b. Mesud Bunlar Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu anlatmışlardır.

Arefe günü iki rekat namaz kılınır, Bu namaz her rekatında:

a) Ayrı, ayrı Besmele çekerek, Üç kere Fatiha süresi okunur.

b) Yine ayrı, ayrı besmele çekerek,  üç kere, Kafirun süresi okunur,

c) On kere de yine Besmele çekilerek, ihlas süresi okunur.

Bu namazı kılan kimse için Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Şahit olunuz, Ben bunun günahlarını bağışladım.” (Guyet’üt Talibin sayfa 691  )

 

 

                Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor.

            “Kim Arefe günü bin kere ihlas süresini okursa, ( Her ihlas okuyuşundan önce Bismillahi’r-rahmanir’r-ahim söyleyerek ihlas süresini okursa). Bütün günahı affolur ve duaları kabul olur.” ( Cübbeli Ahmed’in dua kitabından 72,  ve Osman Ünlü Hoca’nın sohbetinden )

 

                  ÇEŞME  AKIYORKEN TESTİYİ DOLDUR

 

Hey beyler, çeşme akıyorken testiyi doldur,

Dikkat edin, gençliğin havası çok boldur

İnanın Kur’an yolu en doğru tek yoldur

Çeşme akıyorken testiyi doldurun.

 

Güvenme pazuna, kasına kuvvetine

Doluyor her gün bir bak, günah defterine,

İstemesekte, gideceğiz ölüm seferine

Çeşme akıyorken testiyi doldurun.

 

Şeytani laneye sakın sakın kanmayın,

Allah’ın ve peygamberin emrinden çıkmayın,

Aman cehennemi değil cenneti yakalayın

Çeşme akıyorken testiyi doldurun.

 

Düştük dünya zenginlik ve geçim derdine,

Maneviyatını da ihmal etme hemen gel kendine,

Bak yüce Allah’ın hikmetine, yaratılan beynine,

 

Çeşme akıyorken testiyi doldurun.

19-

Kıl namazını, tut orucunu, ver zekatını,

Kelime-i Şahadet hep söyle, yap Hacc’ını,

Allah’ını peygamberini Kur’an’ını iyi tanı,

Sonra son pişmanlık asla, fayda vermez yani,

Çeşme akıyorken testiyi doldurun, doldurun, doldurun.

 

            Hibbetullah  b. Mübarek..

            Hasan b. Ahmed b. Abdullah Makarri ..

            Halife b. Hüseyin..

            Bu raviler. Hz. Ali’nin şöyle dediğini anlatmışlardır.

            Peygamber Efendimizin  Arefe günü akşamı daha çok şu duayı okurdu.

 

            Allah’ım bizim dediğimizden hayırlı olarak zatının buyurduğu gibi, Hamd yalnız Sana mahsustur.

            Allah’ım namazım, sair ibadetlerim, ölümüm, yaşamam Senin içindir. Kalan varlığımda Zatın içindir.

            Allah ’ım kabir azabından, kalb fitnesinden işlerin bozulmasından Sana sığınırım.

            Allah’ım esen yelin getirdiği şeyin hayırlısını Senden isterim.      

 

          Başka bir Hadis de de: bir çok Raviler Allah onlardan razı olsun rivayet ettiklerine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

Arefe günü en çok benim ve benden önceki Peygamberlerin okuduğu dua şudur.

 

            “ Allah’tan başka İlah yoktur. Birdir ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur.

            Allah’ım gözüme nur ver kalbime nur ver, kulağıma nur ver.

            Allah’ım kalbimi genişlet, işimi kolaylaştır.

            Allah’ım kalbime düşen vesveseden; kabir fitnesinden, işlerin bozulmasından sana sığınırım.

            Allah’ım gece gelen şerden, gündüz gelen şerden, rüzgarın estirdiği şerden zamanın kötü şerlerinden Sana sığınırım.

 

            Dahhak’ın (r.a.) anlattığına göre: Hacılar Arefe günü Arafat’da toplandıkları zaman veda haccında Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            “ Bu gün dua günüdür. AzizCelil ve yaratıcı Allah’tan dilek günüdür.

            Bu gün, tehlil, tekbir, telbiye günüdür.

            Bir kimse bu yerde tam olarak dururda Rabbinden dilek dilemekten geri kalırsa ise.. o kimse mahrumdur.

 

 

            Sizin dua ettiğiniz Zat: Cimrilik etmeyen cömert, cahillik etmeyen halim, unutmayan âlimdir. 

20-

            Bir kimse arefe günü, hane halkı arasında iken oruç tutar ise.. bir sene öncesinin bir sene de sonrasının oruç sevabını alır.(Üsteki üç konu dua ve hadisler. A.Kadir-i Geylani  Gunyet’üt Talibin:698 )

 

 

            Değerli Okuyucular: Beş Dakika Tefekkür edelim mi?

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ O (Peygamber )kendi arzularına göre konuşmuyor,  (Necm Süresi ayet 3)

 

            Zilhicce’nin on günün ve gecesinin içinde yapılacak ibadetlere Yüce Rabbim biz günahkar kullarına ne büyük mükafat, ihsan ve lütuf da bulunmuş daha doğrusu Cehennemden kurtuluş Cennete intikal için bizlere o  kadar müjde vermiş ki, hangi müjdeli hadisi yazayım diye şaşırıp kaldım ve en sonunda birkaç tane okuduğunuz hadisleri yazabildim.

            Kendi kendime, şöyle düşündüm. Peygamber Efendimizin bize bildirdiği müjdeli hadis ve büyük alimlerin görüşlerine rağmen Biz hala gafil  davranıyorsak, hala tembel davranıyorsak, hala dünya sevgisini, para sevgisini, eş sevgisini makam sevgisini, el üstüne tutup da bizleri Allah Teâlâ’ya yapacağımız ibadetlerden alıkoyuyorsa  / engelliyorsa bu mübarek günlerde bu akan nehir / ırmak sevabından pay alamıyorsak, yalnız bakıyorsak, gerçekten kendimize çok yazık ediyoruz.

            Baktığımızda; Bildiğimiz gibi her beş yılda bir otuz gün süreyle Olimpiyat oyunları başlar kışlık Olimpiyatlar normal olimpiyatlar. bazılarımız  hey canla, bu günleri iple çeker, bazılarımız, olimpiyat oyunlarını izlemesi için çalıştığı kurum ve iş yerlerinden izin alır, evde de televizyon komandasını eline alır ev halkından çıt çıkmaması için evde terör estirir. O olimpiyat oyunlarını sabahlara kadar izlerler onlarla kalkıp onlarla otururlar, zaman, zaman geyri ihtiyarı seslerini şöyle yükseltirler, brovooo.. yaşasınnnn.. ..veya sana yazıklar olsun… veya yuhhh… yuhhh.. yuhhhh… sana. deyip hop oturup, hop kalkarlar. Acaba bunların o sesini  duyan melekler öyle gafil kişilere onların o sözlerini  ona iade etmezler mi? inanın bende sizin gibi merak ediyorum. Keşke yalnız melekler iade etse, şeytani lâne de ayni sözleri iade eder ben seni kandırdım der.

           

 Kendilerini uykusuz bırakırlar, ne yediklerini ne içtiklerinin bile farkında değiller o günlerde gözler televizyonda, eller komanda da, akılları / gönülleri yarınki oyunda kulaklar ailede kimseden çıt çıkmasın dikkati dağılmasın diye..

 

            Ama ebedi gideceğimiz ahret’e (öbür dünya ya) Rabbimiz elçisi vasıtasıyla bizlere, zilhicce’nin on günlerini, namazla, oruçla, duayla, zikirle kısacası ibadetle geçirin bu günleri ihya edin, Allah Teâlâ tarafından günahlarınızı bağışlayacağını, size şehitler sevabını, evliyalar, veliler  sevabını verileceği, hatta bizlere açık açık Cennet müjde verildiği halde maalesef bazılarımız hiç umursamıyor, vurdum duymazlıktan geliyor, rahatını bozmuyor, keyfinden, zevkinden, uykusundan  fedakarlık yapmıyor, söze gelince de, benim kalbim temizdir diyor.

21-

Bir ay süreyle olimpiyatları A’dan Z’ye kadar  en ince ayrıntısına kadar izliyor, ve bu izlemenin ne dünyaya ve nede ahrete faydası var.

            Tabi ki, biz  izlenmesin demiyoruz, izlensin ama, Allah Teâlâ’nın emirleri ihmal edilmesin, biz kuluz, kulluk görevimiz olan ibadeti Rabbimizin emir buyurduğu, Peygamberimizin tasfiye ettiği şekilde ibadetimizi yapacağız, meşru olan her eğlenceyi de sporuda izleyeceğiz. Bunda sıkıntı yok, sıkıntı o mübarek Cuma geceleri geçiyor, o mübarek zilhicceler, kandiller geçiyor biz bunu değerlendirmiyoruz bende onlardan biriyim, nefsimize yenik düşüyoruz sahip olamıyoruz, şeytanı yenemiyoruz ve ibadetlerimizi de böylece yaşlanınca yapacağız diyiyoruz, yaşlanınca da tembelleşiyoruz, yorgunlaşıyoruz, sık, sık  lavaboya gidiyoruz, abdestimizi tutamıyoruz  gafilleşiyoruz.ve böylece defterimiz kapanıyor. belki de yaşlanmadan gidiyoruz.

            Bu nedenle fırsat elimizde iken, Peygamber Efendimizin bize tasfiye ettiği şekilde bu mübarek günleri en azından daha sık ibadet  yapalım. Yüce Rabbimizin huzuruna eli boş gitmeyelim.

 

            Şiir kitabımdan üç dörtlük okuyalım mı?

           

                  İYİ DÜŞÜN

 

Uyan kardeşim, uyan artık günler, aylar, yıllar geçiyor,

Her gün, biraz daha ecel kapımızı çalmak için yaklaşıyor,

Sevaplarımız az, günahlarımız istif istif çoğalıyor,

Uyan kardeşim, uyan artık günler, aylar, yıllar geçiyor.

 

 

Uzun yolculuk olan, ölüme hazırlıklı mıyız, çantaya ne koydun,

Çanta var ama içinde uzun yolculuğa yetecek ne koydun,

Yanındaki çanta boş, cebin boş olursa o zaman halini iyi düşün,

Uyan kardeşim, uyan artık günler, aylar, yıllar geçiyor.

 

 

Bu nedenle ey kardeşim tedbirini al, çantan boş olmasın,

Allah’ın emirlerini yerine getir, nefsin şeytana kanmasın,

Ahireti dünyaya feda edip ebedi yolculuk hüsran olmasın,

 

Uyan kardeşim, uyan günler, aylar, yıllar geçiyor.

22-

  H  A  C

         ---------------------------------------------------:

       

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “ Orada açık ayetler ve Makam’ı İbrahim vardır. oraya giren, güvenlik içinde olur. Yoluna gücü yeten kimsenin o evi Kabe’yi haccetmesi insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa, kesinlikle Allah’ın ( Onun bu ibadetine)  ihtiyacı yoktur. O bütün alemlerden müsteğnidir.” ( Al-i İmran Süresi Ayet 97 )

 

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor,

        “İnsanlara Haccı ilan et ( Onları Hacca davet et) gerek yaya olarak gerek uzak yoldan binek üzerinde gelsinler.”   (El Hac suresi Ayet: 27 )

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

        “ Bir kimse yiyecek ve kendisini Kabe-i Muazzama’ya kadar ulaştıracak bir binek bulurda haccetmez ise, İster Müslüman olarak, ister Yahudi olarak, ister hırıstıyan olarak ölsün bir şey lazım gelmez.           ( İhya Ulumi-Din )

                                                                

         Başka bir ayette ise Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

        “Hac ve Umre’yi de Allah yolunda eda edin” ( El bakara Suresi Ayet: l97)

                                                                    

         Bu Ayet ve Hadis açıklamalarından sonra, Hac anlamı terimi nedir, bu bilgiye öncelik verelim.

            Hac kutsal kabul edilen mekanları dini maksatla ziyaret etme İslami beş şartlardan biridir.

            Arapça da  HAC, gitmek, yönelmek, ziyaret etmek anlamına gelen Hac kelimesi fıkıh terimi olarakta imkanı olan her Müslüman belirlenmiş zaman içinde “ Kabe’yi  Arafat’ı, Müzdelife ve Mina’yı “ ziyaret etmek beli dini görevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti  ifade eder. bu ibadeti yerine getirenlere Arapçada hac çoğulu huccac denilir. Türkçede ise Hac denilir.

            İslamda Hac, İslam kaynaklarına göre hac’ın Hz. Adem dönemine kadar uzanan bir geçmiş vardır bir kısım israilliyata devam eden bazı rivayetlere göre Kabe’yi önce 

23-

melekler tevaf etmiş daha sonra da Hz. Adem Allah’ın emri ile mekke’ye giderek Arafat’ta  Hz. Hava ile buluşup kendisine beytullahın, etrafındaki Hac’la ilgili mukaddes yerleri gösteren meleklerin rehberliğinde Haccetmiştir.

            Hz. Şit’in Peygamberliği zamanında onarıldığı kabe Nuh tufanının arkasından uzunca bir süre kumlar altında kalmış ve nihayet Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail tarafından inşa edilmiştir. 

(Türkiye Diyanet Vakfı İslamAnsiklopedisi )

 

             Bu konuda yüce Allah  Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ İbrahim ve İsmail Kabe’nin temellerini yükselttikleri zaman “ Rabbimiz bunu yaptık, bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen bilensin” dediler. ( Bakara Suresi Ayet: 127 ).

 

         Şiir kitabımdan yalnız konuyla ilgili bir kıta okumaya ne dersiniz.  

           

Ey Müslüman kardeşim, bunu iyi bilin ki, ölmeden önce ölmelisin,

Bütün kötü iş ve amellerini bırakıp, Haca gitmeden önce, haccı olmalısın,

Sen tok iken, açların ve fakirlerin halinden çok iyi anlayıp” infak” etmelisin,

Uyan ey Müslüman kardeşim, uyan gafil uykundan uyan, uyan artık yeter.

 

            İbni Ömer (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

            “ İslam beş temel esase dayanır:”

 

            1- Allah’dan başka İlah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resulü olduğuna şahadet edmek,

            2- Namaz kılmak,

            3- Zekat vermek,

            4- Ramazan ayında oruç tutmak ,

            5- Beytullah’ı ziyaret etmek,        ( Buhari )

                                                                                ***

            Ebu Derda’dan (r.a.) rivayetle, 300 nolu hadis.

            “Allah’a ihlasla ibadet ediniz. beş vakit namazınızı kılın gönül hoşluğu ile malınızın zekatını verin. Ramazan orucunuzu tutun. Haccınızı yapın ki, Rabbinizin cennetine giresiniz.  ( Teberani’nin  Kebir’inden )

 

            Dikkat edersek, Hadiste ihlasla yapılan ibadettin önemi üzerinde durulmaktadır. Bilindiği gibi ibadet Yüce Rabbimizin emirlerini tutmak yasaklarından kaçınmaktır.

 

            Beş vakit namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler ise ibadettin ilk sıralarında yer alırlar hadiste özellikle bunları zikr etmiş olması, bunların ibadetler arasında ne kadar büyük bir yer tutuğunu göstermektedir. 

24-

            Kıldığı namaz, tuttuğu oruç, verdiği zekatı, yaptığı haccı sırf Allah emir ettiği için yapan, başka hiçbir menfaat gözetmeyen insan, “ İhlasla ibadet yapmış demektir. ki, bunun mükafatı cennettir.”  Aksi halde menfaat kaygısı ve gösteriş düşüncesiyle yapılan ibadetler, ne kadar çok olursa olsun makbul değildir. Ve insanı cehenneme gitmekten kurtaramaz. ( Cami’ü’s-Sağir 1/110 )

 

 

            ALLAH TEÂLÂ, Hz  İBRAHİME EMİR VERİYOR İNSALARI  HAC’CI  İLAN ET

 

            Hacla ilgili Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor.

            “ İnsanlara haccı ilan et ( onları hacca davet et ) gerek yaya olarak, gerek uzak yoldan binek üzerinde senin huzuruna gelsinler.” ( Hac Süresi Ayet: 27 )

 

***

            Allah-ü Taala bu emri İbrahim Aleyihisselama vermektedir. Daha açık manası ile şöyle buyurmaktadır.

            Ey İbrahim, kendi zürriyetinden ve diğerlerinden mümin olanları hacca davet et.   

            Allah-ü Taala’nın yukarıda ki  emri İbrahim (a.s.) vermesi: onun Kabe’yi yapıp bitirdiği zamana rastlar. 

            Allah’ım kim buraya gelebilir ki?

            Bunun üzerine Allah-ü Taala  ona üstteki emri verdi; insanları hacca çağırmasını bildirdi.

            Bu emri alan İbrahim (a.s.)  Ebu Kubeys  dağına çıktı. Bu dağın eteğinde safa tepesi vardır.

            Orada en yüksek  sesi ile şöyle seslendi.

            Ey insanlar Rabbinizin emrini kabul edin. Allah size, beytini hac etmeyi emrediyor.

            İbrahim (a.s,) bu sesini mümin olan kadınlar ve erkekler duydular. Hatta erkeklerin belinde kadınların rahminde olanlar dahi duydular.

            Bugün, hac esnasında yapılan telbiye, İbrahim (a.s.) çağrısına cevaptır. 

            Onların hemen hepsi de;

            -- L e b e y k .. ( Emrine geldik )

            Diye cevap vermişlerdir.

            O gün İbrahim (a.s.) olumlu cevap verenlerin hemen hepsi burada iken Kabe’-  Muazzama’ya  gidip haccetmeden ölmezler.         

                                                                   *

Yüce Allah Hacca gelmenin hikmetini ise şöyle beyan etmektedir.

            (Gelsinler) ki kendileri için bir takım faydaları görsünler. (HacSuresi Ayet:28)

                                                               

 

            Bazı Alimler bu ayetten, ibareden hac mevsimindeki ticaret ile ahi rette ki, ecrin kastedildiğini söylemişlerdir. 

25-

         Seleften bir alim, bu Ayeti ( yorumu) işittiğinde, şöyle demiştir:  Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki, haccedenler affolunmuşlardır. 

                                                           

          Hac, İslam’ın rükün ve esaslarından biri, ömrün, ibadeti, ( yani Hayatta bir defa farz olan bir ibadettir.)  İslam’ın tamamı, dinin kemalidir.

 

            Yüce Allah buyuruyor.

            “ Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak islam’ı seçtim.” ( Maide Süresi Ayet: 3 )

                                                           ***

         Zühri Said b. Müseyyeb Ömer b. Seleme (r.a.) yolu ile gelen rivayette Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurduğu anlatıldı.

 

            “ Allah-ü Taala şöyle buyurdu:

            Bir kulun bedenine sağlık, ömrüne rahatlık verirsem; üzerinden bu durumu ile üç sene geçer de, bu Beyt’e  (Kabe’ye )  gelmez ise.. o kimse mahrumdur, mahrumdur.”( Gunyet’üt- Talibin )

 

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “ Haccı ve Umre’yi de Allah yolunda eda edin.”( El bekara Suresi Ayet: 196 )

           

         Hac Hakında Hz. Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurmaktadır.         

“ İmkanı olduğu halde hac etmeyerek ölen bir kimse ister yahudi, isterse hıristiyan olarak ölsün!”      ( İbni Adiy, ( Ebu Hüreyreden) ve İhya-i Ulüm’id-din )

***

            Başka bir hadiste ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  şöyle buyurmuştur.

            “ Bir kimse yiyecek ve kendisini Kabe’i Muazama’ya kadar ulaştıracak bir binek bulur da Hacca gitmez ise.. ister Müslüman  olarak, iseter Yahudi olarak, ister Hıristiyan olarak ölsün, bir şey lazım gelmez. ( İhyau Ulumi’d Din )

                                                                                      ***

            İki Dakka  tefekküre ne dersiniz.

            Ne büyüktür o ibadet ki, onun olmamasıyla din kemalini kaybeder ve imkanı olduğu halde onu terk eden bir kimse mahrumdur. Delalet yönünden    Hıristiyan ve Yahudilerle eşit olur. 

           

            Yüce Allah Teâlâ Buyuruyor.

            “ Ey İman edenler, gerek Allah’a ve gerekse insanlara verdiğiniz sözleri ve yaptığınız bağlantıları yerine getirin.

 

            Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” Maide, Ayet: 1-2 )

26-

Ebu Bekri  Sıdık  (r.a.) anlatıyor) Resulullah (s.a.v.) “ Hangi Hacc daha efdaldır”? diye sorulmuştu.

            “ Yüksek sesle telbiye getirip, kurban kesilerek yapılan Hacc” diye cevap verdi.   ( Kütus-i Sitte (4. 209 ) , Tırmızi, Hac 14. 827. Tefsir Ali İmran (3001)

 

            İbni Abbas (r.a.) rivayet edildiğine göreEkra b. Habis (r.a.) Peygamber Efendimize (s.a.v.)  şöyle sordu:

            Ya Resulüllah! Hac her sene midir. Yoksa bir defa mı?

            “ Peygamber (s.a.v.) “ Yalnız bir defadır. Fazla yapan için o, nafiledir.”

Buyurdu. (Nura doğru  Ebu Davud, İbnu Mace nesai)

 

            Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan (r.a.) şöyle rivayet etti. Bir adam Hz. Peygambere (s.a.v.) gelerek:

 

            “ Silahsız cihada yani Hacca gel. ( haccedersen cihad sevabını alırsın) buyurdu.                                                                                                                      ( Teberani “ Kebir” ve Evsatında rivayet etmiştir. Tergib ve Terhib )

***

            Hz. Aişe (r.a.)  der ki:

            Ya Resulallah! Cihadı amellerin en faziletlisi olarak görüyoruz. Biz de cihad edelim mi ? dedim.  Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)

            “ Fakat cihadın en faziletlisi de makbul hacdır.” buyurdu.

            Ya Resulullah kadınlara hiç cihad varmıdır? dedim.

            “ Onlara dövüşsüz cihad vardır.  o da hac ve umredir.”buyurdu. ( Buhari ve diğerleri rivayet etmiştir. )

 

             Başka bir Hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Yaşlının, zayıfın ve kadının cihadı hac ve umredir.” ( Nesai  hasen isnadla rivayet etmiştir.

                                                                   

            Ebu Musa (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet ediyor.

            “ Haccı hane halkından – veya hanesi halkından---dörtyüz kişiye şefaat eder ve anasından doğduğu gibi günahlarından kurtulur.( Bezzar. Tergib  ve Terhib )

                    

            İbni Amr’dan rivayetle 1840 nolu Hadis

            “ Allah Arafe gününün akşamında Arafat’a çıkan hacılarla meleklerine karşı iftihar eder ve şöyle buyurur. “ Kullarıma bakın. Bana saçı başı dağınık, toz toprak içinde gelmişler.” (Nesei, Abdu’l Kudat:37 Hacc:194Müslim, Hac:436 İbni Macce, Mesacit 19. Menasik56. Müsned2,186,187)

 

            Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır.

            “Üç kişi Allah’ın kesin himayesi altındadırlar. Allah’ın camilerinden birine gitmek için çıkan kişi, Allah yolunda savaşa çıkan kişi, Hac yapmak üzere çıkan kişi,   ( Ebu Nayim Hilyesinden)

 

                                                                  ***

27-

Abbas (r.a.) Resulullah (s.a.v.) şu sözünü rivayet etmiştir.

            “ Hacc yapmak isteyen acele davransın.” ( Ebu David, Kutüb-i Sitte 218 )

 

             Bu Hadisin Beyhaki’deki ziyadesi meseleye daha açıklık getirir.

“ Zira sizden kimse, başına ne gelecek bilmez; hastalanacak mı fakir duruma mı düşecek?”

 

  “Allah’ım Yalnız Sensin- Sen “ Şiir kitabımdan konuyla ilgili yalnız iki dörtlük okuyalım mı ?

 

            Yeter artık, yeter şu nefsin köleliğinden çık kendine gel,

            Yüce Allah, ile senin aranda bulunmasın artık hiçbir engel,

            Vallahi öleceksin, tövbe et,  ağla, göz yaşların olsun sel,

            Sen dünya içinde ol ama, dünya senin içinde olmasın.

 

            Hak’ka kulukta, gevşekliğe ve tenbelliğe sakın bir daha dönme,

            Dünya başına yıkılırsa maneviyatın’dan asla, asla taviz verme,

            Gerekir ise canından vaz geç, asla din’inden vaz geçme,

            Sen dünya içinde ol, ama dünya senin içinde asla olmasın.

           

Hac’a İlk Adım :

                       

Hacc yolculuğuna çıkan kimse” mikat mahaline varınca” ihrama girmeden önce yapılması gereken temizlikleri yapıp boy abdesti aldıktan sonra hazırladığı izar ve ridaya  bürünür. Ardından iki rek’at namaz kılar Namazı müttakip. Dua eder ve ,

 

 

            ( HACC’A NİYET EDER : )

 

            “Allahümme inni üriddülhacce feyesirhü li ve tekabbelhü mini. “

            Manası :

            Allah’ım senin rızanla Haccetmek istiyorum, onu bana kolay kıl ve benden kabul eyle diye dua eder.    ( İslam Akaidi ve İlmuhali Akpınar Yayın Evi)

 

            Rivayette göre  Hz. Ali şöyle buyurmuştur.

            “ Ya Rab! Sana iman ederek, senin kitabına inanarak ve senin sözünü yerine getirmek için bunu yapıyorum.”

            Duayı kalben yapması yeterli ise de dil ile de söylemesi daha güzeldir.

 

            Dua’dan sonra da Yüksek sesle hemen telbiye eder. 

28-

Hacc’a ve Umre, Niyeti ise şöyledir.

            “ Allah’ım Senin rızanla Ben Hacc ve Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve onu  benden kabul et. ( Kıran haccı yapmak isterse. )  ( İslam Fıkıh Ansiklopedisi Zaman  )

 

            Enes b.Mâlik naklettiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle dua etmiştir.

            “Allah’ım! Riyasız ve gösterişsiz bir Hacc  eyle!”

( İM 2890 ibn, Mâce, Menâsik-4 ) Diyanettin Hadislerle İslam 3/ 591)

           

            T e l b i y e :

           

            “ Lebeyk Allahümme  lebeyk, La şerike leke lebeyk. İnnelhamde venni’mete leke velmülk. La şerike lek.

 

            Anlamı :

           

            Buyur Allah’ım buyur! Davetine bütün samimiyetimle icabet ettim! Buyur Allahım buyur! Senin eşin, ortağın yoktur. Buyur Allah’ım buyur! Hamd senin, nimet senin, mülk senin. Bunların hiç birinde eşin ortağın yoktur. “( Kütüb-i Sitte Zaman )

           

 

Bu sözleri ihramlı olarak yüksek sesle söylemesi gerekir.  Kadınlar seslerini yükseltmezler. Yukarıdaki telbiyenin eksik söylenmesi uygun düşmez.      

          Telbiye’nin bir kere okunması şart bundan fazlası sünnettir.

 

            Niyet ve Telbiye ile Hacc’ı namzedi ihrama girmiş olur.

            İhramdan çıkıncaya kadar hanımıyla cinsi münasebette bulunamaz onu öpüp  okşayamaz dikişli elbise giyemez. ( giyerse ceza olarak keçi veya koyun keser)  kötü lakırdılar etmez, kimseye ağız münakaşası yapmaz. her namazın ardından ve yolda kafilelere rastladıkça, yokuşlara çıkıp, inişleri indikçe, seher vakitlerinde yüksek sesle telbiyede bulunur.

 

  Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Bir gün Resulullah (s.a.v.) bize şöyle hitab etti:

  “ Ey insanlar, size hac farz kılınmıştır. Şu halde Haccı eda edin.” Kütüb-i  Sitte 4/  211 )

                                               

         Bu manada Resullüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “Bir kimse, yiyecek ve kendisini Kabe-i  Muazzama’ya kadar ulaştıracak bir binek bulur da hacca gitmez ise.. ister Yahudi olarak isterse Nasrani olarak ölsün bir şey lazım gelmez.” ( Gunyet’üt Talibin )        

 

 

29-

Bir müslümana Hac’ın farz olmasının şartları:

 

         1- Müslüman olması,

 

          2- Baliğ olması,

           

          3- Akıllı olması,

           

          4-Köle olmaması , (Zaten zamanımızda köle asla yoktur )

 

         5—Hac’a Gidip gelinceye kadar binek ve masraf parasının olması ve Hac’dan dönünceye kadar  aile fertleri aç kalmaması için erzak temin etmesi,

      

         6— Haccetmeye gücü yetmek, (sağlığı yerinde olması, Yol güvenliği olması Borcu olmaması. 

 

        Haccetmeye gücü yetmek meselesine gelince

           

         A)  Kişinin sağlıklı olması gerekir.

 

            Yolun kolay ve emin olması gerekir, tehlikeli deniz ve saldırgan  bir düşmanın bulunmaması lazımdır.

 

            B ) Hacca gidecek kimse, çoluk çocuğunun geçimini temin etmelidir. Onlara temin edeceği geçim, dönünceye kadar onlara yeterli olmalıdır. Ayrıca onlara oturacak yer de temin etmelidir.

            Hacca giderken üzerinde borç var ise, onları ödemelidir.

            Hacca giderken dönüşünü de düşünmelidir. Döndükten sonra, kendisine yetecek mal, kira geliri veya sermaye bulunmalıdır.

            Hacca gidecek kimse: anlatılan imkanlar dan yoksun bulunuyorsa, çoluk çocuğuna bıraktığı yeterli değilse borçlarını da ödememiş ise, bu durumda hacca çıkması ( gitmesi)  günah olur;  dargınlığa uğrar. Bu manada,  ( İhya-i Ulüm’id-Din 2/187 )         

                                                                 *                  

         Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “ Bir kimseye günah olarak, geçimini temin etmekte olduğu kimseleri hiçe sayması yeter.” ( Gunyet’üt Talibin )

 

 

            Hacca gidecek kimse, sadece mal yokluğu durumda ise, halktan, zekatlarını kendisine verilmesini ister. Hatta sadakalarını da, 

30-

Bize göre hacca giden yolcudur. Yolcu ise, kendisine zekat veya sadaka verilmesi gereken sekiz sınıftan biridir.

            Bu manada tövbe süresinin 60. ayetini de siz inceleyin.        

 

            Haccını yapmadan önce ölen kimse, asi ve günahkar olarak ölür. Zira  hac vazifesini yerine getirmekte ağır davranmıştır. Halbuki hac vazifesi imkanı (Şartlar )  oluşunca  derhal yerine getirmesi gereken bir vazifedir.

 

            Yüce Allah buyuruyor.
            “Yol masrafına gücü yetenlerden Beytullah’ı ( Kabeyi ) ziyaret etmesi Mü’minlerin  Allah’a karşı borcudur.  Hac ibadetini inkar eden olursa ( bilmesi gerekir ki) Yüce Allah bütün alemlerden müsteğnidir. (onların hiçbirine muhtaç değildir.) “ 
( Ali İmran Süresi Ayet: 97 )

 

            Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Bir gün Resulullah (s.a.v.) bize şöyle hitab etti:

  “ Ey insanlar, size hac farz kılınmıştır. Şu halde Haccı eda edin.” Kütüb-i  Sitte 4/  211 )

                                               

         Bu manada Resullüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “Bir kimse, yiyecek ve kendisini Kabe-i  Muazzama’ya kadar ulaştıracak bir binek bulur da hacca gitmez ise.. ister Yahudi olarak isterse Nasrani olarak ölsün bir şey lazım gelmez.” ( Gunyet’üt Talibin )          

             

            Ömer  b. El- Hattab (r.a.) da bu konuda  şöyle demiştir.

            “Hacc’a gidecek güç ve kuvveti olduğu halde hacca gitmeyen kimselerin olduğunu öğrenince evlerini başlarına yıkmayı içimden geçirdim. Vallahi ben onları Müslüman görmüyorum! Vallahi ben onları Müslüman görmüyorum! Vallahi ben onları müslümün görmüyorum!   

                                                 

      İ h r a m :

 

            İhram, kişinin Hacc yahud umre niyetiyle Hacc ile alakalı vazifeleri yapmaya başlaması ve diğer zamanlarda helal olan bir takım işleri belirli bir süre kendisine haram kılmasıdır.

            Avam halkının sandığı gibi ihram, dikişsiz örtülere ( Havlulara ) bürünmek değildir. Nitekim bir haccı namzedi,  dikişli elbiselerini çıkarmadan Hacc vazifelerini yapsa Haccı sahih olur. Fakat haccın dikişli elbise ile eda ettiğinden günahkar olur ve ceza olarak bir koyun yahud keçi kesmesi gerekir.

 

            Kadınların İhrama girmeleri:

 

            İhrama giren kadınlar elbiselerini çıkarmazlar, başlarını açmazlar ayaklarını açık bırakmazlar. Telbiye ederken seslerini yükseltmezler. 

31-

            İhramın diğer bir ismi de “ Rida ve İzar dır.

 

            Belden yukarı örtülen havlu ve benzeri örtülere rida; belden aşağı dolanan peştamal gibi örtülere de izar denilir.  ( İslam İmuhali Akpınar Yayın Evi)

 

            İhramlı bir kimse bir mazeretten, örneği her hangi bir hastalıktan dolayı bir an için bile olsa, gündüzün dikişli elbise giyip geceleyin çıkarırsa. Bir koyun kurban etmesi gerekir. ( Nura Doğru 2/837 )

 

           Hac, için ihram giyenin Hacca niyet edenin ve Hacca gidenin fazileti,

 

            Dahhak’tan gelen rivayete göre; Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Bir kimse hacca gitmek niyeti ile yola çıkar da hac vazifesine gelmeden ölür ise.. Allah-ü Taala onun için cenneti gerekli kılar.”( Gunyet’üt Talibin)

                                                       

Süfyanb.  Uyeyne, Zenad, Araç yolu ile gelen rivayette : Ebu Hüreyre (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) Şöyle buyurduğunu anlatmıştır.

            “ Bir kimse Beyt’i (Kabe’yi ) hacceder de, kötü söz etmez, fıska dalmaz, cahillik etmez ise .. anasından doğduğu günkü kadar günahtan yana temiz olur.” ( Gunyet’üt Talibin )

 

            İbnui Ömer (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı.

            Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz, arafe günü bizimle vakfeye durdu. Dönüş zamanı yaklaştığı zaman insanlara susmaları için işaret buyurdu.

            Onlarda sustular

            Bundan sonra, Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu.

           

 --“ Ey İnsanlar,

            Rabbınız, bugün sizlere büyük ihsanlarda bulundu .

            Kötülerinizi iyileriniz hürmetine bağışladı..

            İyilerinize, ne gibi dilekleri var ise.. ihsan eyledi.

            Günahlarınızı bağışladı. Ancak kul hakları hariç..

          Allah’ın adını anarak  Arafat’tan dönebilirsiniz. “

           

            Oradan müzdelife’ye geldik.

            Resulüllah (s.a.v.) orada bizi durdurdu,

            Dönüş zamanı geldikte, Resulüllah  (s.a.v.) Efendimiz insanların durmalarını istedi; susmalarını emretti. Onlar da durdular. Ve sustular.

 

            Sonra Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 

32-

“Ey insanlar, Allah-ü Taala bu gün size pek büyük ihsanlarda bulundu.

            Kötülerinizi  iyilerinize bağışladı; üzerinde kul hakkı olanları da bağışladı..O hak sahiplerine sevap vermek üzere kefil oldu..

            Allah adı ile buradan dönünüz.

 

            Bu arada bir Arap köylüsü kalktı; Resulüllah (s.a.v.) Efendimizin devesinin yularından tuttu ve şöyle dedi.

            --Ya Resulüllah, seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah hakkı için, işlemediğim bir (kötü ) amel kalmadı.. kötülük üzerine yemin de ederim. Bağışlanacağını anlattığın kimseler arasında ben de girer miyim?

            Resulüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu.

            --“Ey Arabi, bundan sonraki amellerini iyi edersen, geçmiş günahların bağışlanır. Devenin yularını bırak.”^

                                              ***

            Allah Rahmet eyşlesin Said b. Cübeyr şöyle anlattı:

            Resulüllah (s.a.v.) arefe günü Arafat  dağında;  kulların ellerini Yüce Allah’a açtığı, dua ederek yakardıkları yerde idi.

            Bu arada Resulüllah (s.a.v.) efendimize Cebrail geldi. Şöyle dedi:

            Ya Muhammed, Yüceler Yücesi Allah’ın sana selamı var. şöyle buyuruyor.

            --Bu hacılar evime gelen ziyaretçilerimdir. Ziyaret edilene düşer ki: ziyaretçilerine ikram eyleye..

            Seni şahit tutuyorum; meleklerimi şahit tutuyorum; onların hepsini bağışladım.

           

          Daha sonra, Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            “Artık bu durağınızdan, günahlarınız bağışlanmış olarak gidebilirsiniz.”

( Üsteki dört hadis ve yazılar A.Kadir Geylani  Gunyet’üt Talibin kitabından Sağlam yayın evi sayfa: 691 ) 

 

 

         Hz. Ali şöyle anlattı:

            Resulüllah (s.a.v.) arefe günü, Araf’ta vakfede iken akşam üzeri halka yüzünü döndürüp buyurdu:

            --“ Merhaba Allah’ın misafirleri.”

            Bu cümleyi üç kere tekrar ettikten sonra şöyle devam etti:

            “ Bu misafirler Allah-ü Taala’dan bir dilekte bulundukları zaman verir.”

            Bir şey harcadıkları zaman, Allah-ü Taala onlara yenisini verir; yerini doldurur. Dünyada sarf ettikleri bir dirhem yerine, ahirette bin dirhemlik sevap verir.”

            Daha sonra Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

            --Size bir müjde vereyim mi? “

            Evet, müjdeni bekliyoruz Ya Resulüllah.

 

            Dedikleri zaman, Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

33-

        --“Bu akşamüzeri Allah-ü Taala dünya semasına iner. Meleklere dahi, yeryüzüne inmeleri için dua eder ( izin verir.)

            O kadar melekler iner ki:  İğne atsan yere düşmez; bir meleğin başına düşer.

            Bundan sonra Allah-ü Taala şöyle buyurur:

            “ Ey meleklerim, kullarımı görün bütün çevre illerden ( Ülkelerden) saç baş dağınık toz toprak içinde bana geldiler.

            Onların benden ne istediklerini duyuyor musunuz?

            Melekler şöyle derler :

            --Ey Rabbimiz senden mağfiret diliyorlar.

            Allah-ü Taala üç kere şöyle buyurur:                                                                          

         “Sizi şahit tutuyorum onları bağışladım ..”

           

            Daha sonra Resulüllüh (s.a.v. ) şöyle buyurdu.

            Artık bu durağınızdan, günahlarınız bağışlanmış olarak gidebilirsiniz.( Gunyet’üt Talibin )

*

            Abdullah b. Abbas’ın Allah ondan razı olsun belirtiğine göre ; Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün mina’dayken yanına Yemenli bir ziyaretçi gurubu gelerek; “ Ana babalar yoluna feda olsun! Bize Haccın faziletini anlat” dediler.

            Peygamber Efendimiz “ peki anlatayım “ diyerek şöyle buyurdu.

            “Her hangi bir kimse Hacc veya Umre amacı ile evinden ayrılıp yola çıkınca adım atmak üzere ayağını her kaldırıp indirişinde güzün (sonbahar) ağaç yaprakları nasıl dökülürse günahlar öyle dökülür.

            Medine’ye gelerek selam yolu ile benimle musafaha edince melekler de selam yolu ile onunla musafaha ederler. Zülhuleyfe’ye varıp yıkanıca Allah onu günahlarından arındırır. İki parça halindeki yeni elbisesini giyince Allah onun amel defterine yeni iyilikler yazar.

            Hacı adayları “ Lebeyk, Allahümme lebeyk. (“ Emret Allah’ım, emret.)”

Deyince Aziz ve Celil olan Allah ona “ Lebeyke ve saadeyke. (dediklerini duyuyor ve sana bakıyorum.) diye cevap verir.

            Haccı adayı  Mekke’de Beytullah’ı tavaf edince ve Safa ile Merve arasında gidip gelince Allah ona devamlı şekilde hayırlar bağışlar. Haccı adayları Arafat dağında vakfeye durarak yüksek sesle dileklerini Allah’a yöneltince Yüce Allah onlarla yedi kat göğün meleklerine karşı övünerek ; “Ey meleklerim, ey göklerimin sakinleri! Kullarıma baksanıza! Dünyanın her tarafından toz—toprak içinde, paralarını harcayarak ve vücudlarını yorgunluğa sokarak bana geldiler. İzzetim,Celalim ve Keremim Hakkı için, aralarındaki iyiler sayesinde  günahkarlarını affederek ve hepsini analarından doğdukları gün gibi günahlarından arındıracağım.

 

            Haccı adayları şeytan taşlayıp traş oldukları ve Beytullah’ı ziyaret ettikleri zaman Arş’ın içinden “ Günahlarınız affedilmiş olarak geri dönünüz ve yeni baştan iyi ameller işlemeye koyulunuz” diyen bir ses duyulur. Buyurmuştur.    ( Tenbihü’l—Gafilin ve Gunyet’üt Talibin 666 )

34-

           Hacca giderken en çok dikkat edeceğimiz birkaç konuya deyinmek istiyorum.

              Hacca gitmeden önce evinde memleketinde Haccı olacaksın, şöyle ki, Yüce Allah’ın emir ettiği ibadetlere harfiyen uymak, helalından kazanmak, tüm haram işlerden kaçınmak,

            Eş, Evlat, komşu ve tüm Müslümanların kul hakkını  almamaya çalışmak onlara zülüm etmemek, kafirin dahi hakkına saygı göstermek ona haksızlık etmemek, kul hakkı deyince onlarda kapsama girdiğini unutmamak,

            O kutsal mekan ve topraklarda mümkün olduğu kadar sabır etmek. Hacc farziyatını bilinçli çok özveri ile tamamlamak,

            Bana kalırsa bir Müslüman hacca giderse yanında “ on adet valiz” götürmesi gerekir bu valizlerin  dokuzu sabır dolu valiz olacak bir valizi de tüm ihtiyaçları için eşlik edecek.

            Bir Hadis de Efendimiz (s.a.v) Sabır imanın yarısıdır buyurmuştur. Bunu unutmayın ki, Hacc da sabra çok, çok ihtiyaç vardır. 

            Hacca gidip geldikten sonra kısa bir süre için değil ölünceye kadar tövbesinde duracak Yüce Allah Teâlâ’ya verdiği tövbe sözünü hep hatırlayacak hiç yanlış yapmamaya çalışacaktır.

            Haccı olmak asla çalışmaya manilik değildir, istediğin kadar çalış, yalnız çalışırken ibadetini aksatma, helalinden kazan ve helalinde ye.

 

            Konumuzla ilgili aşağıdaki hadis ne güzel buyrulmuştur.

 

        Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz( s.a.v.)

Şöyle buyurmuştur.

            “ Kim ki, kötü söz söylemeden ve çirkin bir hareket yapmadan Beytullah’ı ziyaret ederse, anasından doğduğu gün gibi günahsız olarak evine döner.” ( Müslim)

*         

 

           Hz. Ömer Allah ondan razı olsun diyor ki.

            “ Kim sırf ziyaret maksadı ile bu Beytullah’ı görmeye gelir de burayı tavaf ederse anasından doğduğu ilk günkü gibi tüm günahlarından sıyrılır.”

                                                             *

            Rivayete göre; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Şeyten hiçbir zaman Arefe günü olduğu gibi zavallı hakir ve öfkeli görülmemiştir. Bunun sebebi,  o gün inen rahmeti ve günahların bağışlanmasını görmüş olmasıdır. Şeytan daha önce Bedir savaşı günü bu şekilde görülmüştür.”    ( Tenbihü’l- Gafilin )

 

 

            Cabir bin Abdullah (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor,

35-

            “Allah bir tek hac sebebiyle üç gurup insanı Cennette koyar: yerine Hac edilen, ölüyü, bedel olarak hacca gideni, bunu gerçekleştirmesine sebep olanı”

(İbni Aiyy’in el Kamil’i ve Beyhaki’nin şibu’l- İmar’ından) 

                                                                ***

            Dahhak (r.a.) rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Her hangi bir Müslüman Beytullah’ı ziyaret etmek maksadı ile yola çıkar da Kabe’ye varmadan ölürse Allah onu kesinlikle Cennet’e koyar.”  ( Tırmızi)

               

 

Ömer b. Abdulaziz—(r.a.) diyor ki,

            “ Allah Hz. Musa’ya  indirdiği bir vahiyde  Beytullah’dan ve oranın faziletinden bahsedince  Hz. Musa: Allah’ım , Hacc nedir?” diye sordu.

            Yüce Allah O’na ;

            “ Bu ev, diğer tüm evlerden üstün kıldığım kendi evim ve dostum İbrahim tarafından inşa edilen haremimdir. Mü’minler dünyanın her tarafından  buraya gelerek tehlil ve telbiye getirirler. Tıpkı bir kölenin efendisinin emrine amade olduğunu belirtmesi gibi” buyurdu.

            Hz. Musa: “ Ya Rabbi burayı ziyaret edenlere vereceğin sevap nedir?”

Diye sorunca,

            Yüce Allah:

            “ Onların kendi günahlarını affedeceğimden başka, kendilerine komşu ve akrabalarına şefaat etme yetkisi veririm.” Buyurdu.

            Hz. Musa: “ Bu ziyaretçiler arasında kazancı helal ve kalbi temiz olmayanlar vardır.” deyince

            Yüce Allah,

            “ Ben onların aralarındaki günahkarları iyilere bağışlarım.” Buyurdu.

                                                              *

            Aişe  (r.a.) demiştir ki:

            Ya Resulüllah! Cihadın en faziletli iş olduğunu görüyoruz. Biz kadınlar da cihada katılmayalım mı?

            “Peygamber (s.a.v.): hayır, cihad en faziletli iştir. Fakat siz kadınlar için en faziletli cihad, mebrur ( makbul ) Hacdır. buyurdular.”(Buhari. Nesei )

           

Hadiste geçen Haccı “ Mebrur” Emir ve tasfiyelere uygun olarak yapılan ve hiçbir günahın karışmadığı yapılan hacc farziyatını yerine getirmek demektir.

 

 

          “Hacc’ı  Meabrur,” Hacc’ı Makbul olarakta anlaşılmaktadır. Özet olarak  hiç bir eksiğin ve hiçbir günahın karışmadığı yapılan hacc ibadeti Mebrur’dur. Makbul’dur.” İnşallah.

36-

            Kısa bir Hikaye :

 

             Bir Rivayete göre :

 

            İbrahim Ethem Hz. Kendi memleketinden hazırlık yapar. Hacc’a gitmek ister. Onun memleketiyle Mekke arasında o zamanın binekleri ile iki aylık yoldur. Fakat Hz. İbrahim Ethem, binekli olarak Hacca gitmek istemez, yaya olarak her iki adımda iki Re’kat namaz kılarak artı olarak günlük ibadetlerini yaparak karşısına gelen her köy’e bir gece cami da misafir, kalır. Bir aylık hac yolculuğunu tam on dört yılda bitirir ve Hac’a gider.( O mübarek zak ben Allah’ın beytine gidiyorum, Peygamber Efendimizin manevi huzuruna gidiyorum ellerimi kollarımı sallaya sallaya gidemem utanırım, ancak o kutsal beldeye evimden başlayarak her iki adımda iki rekat namaz kılarak gidmeye karar verdim.) ( Hac Kalbin İlacı kitab yazarı M.R. Bawa Muhaiyaddeen. Özet alınmış.)  

 

 

            Bir Dakika Tefekkür edelim mi ?

 

            Bizler ise uçak ile yolculuk yapıyoruz. akşam yemeğimizi evimiz de yiyoruz, gece çayını ise Mekke de içiyoruz veya meyvelerimizi yiyoruz üç saatlık yol. O zatların yaptıkları hac’a bakıyoruz birde bizim uçak ile gidiş geliş haccımıza bakıyorum. Aradaki zahmetli farkı, takvalı, farkı, mütevazilik farkını tahmin edersiniz. Bizler uçak ile gidip geldiğimiz halde  evimize gelince bir hafta kapıya çıkmıyoruz, belki misafir bile kabul etmiyoruz, veya gelecek misafirler, aman efendim yeni hac’dan geldiler çok yorgundurlar onları rahatsız etmek çok ayıp olur derler, peki o altı ay deve ile gidip gelene ne demeli, veya yukarıda okuduğumuz Hz. İbrahim edhem’e ne demeli iki aylık yol’u on dört yılda gidiyor her adım başı bir rekat namaz kılıyor, yani her iki adımda iki rekmat namız kılıyor. Yüce Allah Teâlâ Kendisinden milyon defa razı olsun. Aman Allah’ım bu ne iman büyüklüğü bu ne takva, bu ne saygı, bu ne sabır, bu ne sevgi. dil ile yazı ile anlatamadığımız gibi aklımız bile almıyor. Allah’a sığınıyorum Allah-u âlem, onlar Cennet’e gitmesinde kim gitsin.

 

Kıssa Bir Hikaye

 

Bir karınca Hacc’a gitmek üzere yola çıkar, bunu gören diğer hayvanlar kendisine sorarlar sen nereye gidiyorsun, nefes, nefese kalmışsın, ter kan içinde kalmışsın,

Karınca şöyle cevap verir, ben hacca gidiyorum,

Diğer varlıklar bu yürüyüşle sen nasıl hac’a gidebilirsin.

Karınca’nın verdiği cevap düşündürücüdür ve hepimiz için de bir örnektir. Karınca der ki: Hac’a

 

gidemezsem de bari o yolda Allah yolunda ölürüm der.

37-

Hac’ın edeblerinden maksad, Hacc’ın kabulüne müessir olacak hasletlerdir. Hacc’ın vacib ve sünnetlerin yanında aşağıdaki sayacağımız hasletlere riayet ederekyapılacak bir Hacc’ı mebrur  ( Kabul edilmiş bir hacc) olması kuvvetle ümid edilebilir. Bu hasletler şunlardır.

 

            1- Hacc farizasını helal kazanç ile yapmak.

            2- Vadesi gelmiş borçları ödemek. Vadesi gelmemiş borçlar için de tedbir almak.

            3- Hacc yolculuğu hakında bilgili ve tecrübeli kimselerle istişare etmek bu hususta bol güvenilir yazarların kitablarını okuyup incelemek.

            4-  Yalnız Allah için niyet etmek. Riya ve gösterişlerden sakınmak.

            5- Samimiyetle günahlarından Nesuh tövbesi yapıp Yüce Allah’a söz vermek ve sözünde durmak.

            6- Kazaya kalmış namazlarını kılmak, oruçlarını tutmak, verilmemiş zekatı varsa vermek.

            7- Akraba ve dostlarla vedalaşıp dualarını istemek, helalık almak.

            8- Emanetleri sahiblerine vermek, kırdığı küstüğü insanlar var ise onlarla barışmak ve onlarla helalaşmak.

            9- iyi arkadaşlar edinmek onlarla ve yol arkadaşları ile iyi geçinmek çok çok, sabırlı olmak.

            10- Fakirlere bol sadaka vermek, zekatın varsa zekat vermek.

            11- Hacc yoluna çıkarken ve dönüşte, ikişer rek’at şükür ve nafile namazı kılmak.

            12- Devamlı abdestli olmaya çalışmak, boş söz ve lakırdılardan sakınmak. Dua ve zikir ile meşgul olmak, kalb kırmamak, bol, bol kur’an okumak ve Hatmetmek.

           

“ Haccın rükün ve şartlarını tam olarak yerine getiren ve Müslümanların da elinden ve dilinden selamette kaldığı kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Abd Bin Humeyd’den )

                                                                       

          “ Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor. Hadis no: 5735

“Umre diğer bir umreye kadar yapılan kefarettir. Makbul bir Haccın mükafatı Cennetten başka bir şey değildir. Hacı her bir “ Süphanellah, La ilahe illallah ve Allahu ü ekber dediğinde mutlaka bir şeylerle müjdelenir.” ( Beyhaki’nin Şubü’l-İman’ından.)

 

            “ Kik Anne ve babası yerine hac yapar veya onların yerine bir borcunu öderse, Allah kıyamet günü onu anne ve babasını razı eden Salih kimseler arasında haşreder.”  Teberani’nin Evsafı ve Darekutni’nin Sümeni’den).                       

 

       İbni Ömer’den (r.a.) Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır.

“ Kim hacca gider benim kabrimi ziyaret ederse, beni hayatta iken ziyaret eden gibi olur.”  Teberani’nin Kebirinden. Ve Beyhaki’nin Sümeni’nden.)

 

                     

38-

                 HACERÜ’L ESVED

------------------------------------------------------:

           

            Hacer, kelime olarak Arapç’ da “ taş “ demektir. El-Haceru’l Esved siyah taş demektir. Istılah olarak, Ka’be’de yer alan muayen bir taşa denir. Hac ibadetinde ( Haceru’l Esved’in ) mühüm bir yeri vardır.  ( Kütüb-i Sitte4/373 ).

                                                             *

           Hz. Ali (r.a.)  diyor ki:  bir defasında Peygamberimiz – (s.a.v.) ile birlikte Beytullah’ı tavaf ederken kendisine; “ Anam Babam yoluna feda olsun, bu evin aslı nedir? “ diye sordum. Bana;

            “ Ya Ali, Allah bu evi ümmetimin günahlarına kefaret sebebi olsun diye yeryüzünde tesis etti.”  buyurdu. 

            Kendisine; “Anam babam yoluna feda olsun, peki bu “ Haccerü’l- Esved nedir?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi;

            “ Ya Ali, o daha önce Cennette bulunan bir cevher idi, Allah onu daha sonra dünya ya indirdi. Önceleri güneş gibi ışık saçarken bilahare üzerine değen müşriklerin ellerinin etkisi ile rengi değişip kara oldu.” (Tenbihü’l-Gafilin)

 

            Peygamber efendimiz (s.a.v.) Haccerü’l Esved’i çokça öperdi, ( Müslim ve Buhari Hz. Ömer’den)

Yine, rivayet edildiğine göre, Hz Peygamber (s.a.v.) Haccerü’l Esved’in üzerine  Secde etmiştir. ( Bezzar ve Hakim ( Hz. Ömer’den İhyau Ulum’id-Din 2/l77)

 

            Enes’den rivayetle Hadis No: 3805

            “ Hacer’ül Esved yer yüzünde Allah’ın eli yerindedir. Ona dokunan yolundan ayrılmayacağına dair Allah’a söz vermiş olur.” ( Deylemi’nin Müsnedüü’l Firdevsi’nden )

 

 

         İbni Ömer (r.a.) Resul-ü Ekrem Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor.

            “Hacerü’l Esved ve kabenin Rükn-ü Yemani köşesine el sürmek günahları bol bol döker.”   ( Nesai, Hacc: 134Müsned2,11  )

                                  

        “Rivayete göre  Hz. Peygamber devesinin sırtına binerek Kabe’yi ziyaret ederdi. Haccerü’l Esved  hizasına gelince elindeki asasının bir ucunu taşın üstüne bırakır diğer ucunu öperdi. ( Müslim ve Buhari , İhyau Ulum’id-Din )

                                                               

            Ebu Said Hudri. Allah ondan razı olsun diyor ki:

 

            “ Bir defasında, hilafetinin başlarında, Hazret-i Ömer Allah ondan razı olsun, onunla birlikte Beytullah’ı ziyaret ederken, Hz. Ömer Mescide girip Hacerü’l- Esved’in  yanında durdu ve: “ Sen ne fayda ne de zarar vermeyen bir taşsın. Eğer Peygamberimizin  --  Selat ve Selam üzerine olsun – seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim!” dedi.

39-

Bunun üzerine Hz. Ali  O’na : “ Ya Emire’l Mü’minin, öyle deme! Çünkü bu taş Allah’ın izni ile hem fayda hem de zarar verebilir.  Eğer sen Kur’an okuyan ve onun ne demek istediğini bilen biri olmasaydın bu sözü sana çok görmezdim.” Dedi.

            Hz. Ömer. “ Ya Ebe’l Hasan,  ( Ya Hasan’nın babası ) Kur’an da bununla ilgili nasıl bir açıklama var ki. diye sorunca.

            Hz. Ali şunları söyledi:

         Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Hani Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahid tutarak;” Ben sizin Rabbiniz değimliyim ?” demişti. Onlar da; “ Evet, buna şahidiz!” dedile. Kıyamet günü” biz bundan habersizdik!” diyemezsiniz.” A’raf Süresi  Ayet: 172 )(

 

            “Ademoğulları o sırada Allah’ın kulları olduklarını kabul edince, Yüce Allah onlardan aldığı bu sözü ince bir deriye yazdı. Arkasından bu Hacerü’l- Esved’i çağırarak o yazılı deriyi ona içirdi. O yüzden bu taş Allah’ın bu söz verme sırasındaki sırdaşıdır. Kıyamet günü verdikleri sözü yerine getirenler lehine şahidlik edecektir.”

            Hazret-i Ali’nin bu açıklamasını dinleyen Hazret-i Ömer, O’na  “ Ya Ebel- Hasan, ( Ya Hasan’ın babası)  Yüce Allah senin göğsüne ne kadar çok ilim bağışlamıştır.” Dedi.    ( Tenbihü’l-Gafilin 649 )

 

            Ebu Hüreyre (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söyledi.

            “ R ü k n – i   Y e m a n i’ de yetmiş melek vazifelendirilmiştir. Kim  “ Ya Rabbi! Senden dünyada  ve ahirette kurtuluş ve afiyet istiyorum. Ey Rabbimiz!  Bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.” Derse o melekler “amin.” derler.

           

            Başka bir hadiste ise, yine Ebu Hüreyre’den rivayetle.

            “ “ Kim tavaf ederken  H a c e r ‘ i    E s v e d ‘ e  yüzü ile yönelirse, Allah’ın rahmetine yönelmiş olur.”

 

Hz. Aişe (r.a.) der ki, Resulüllah (s.a.v.) :

            Bu taşı  ( H a c e r –i  E s v e d ) iyi şahit tutunuz. Çünkü o kıyamet gününde iki dilli ve iki dudağı olduğu halde şeffat edecek ve kendisini istilam edene şahitlik edecektir.” Buyurdu.

 

            Kabe’yi tavaf etmek          

 

            İbni Abbas (r.a.) der ki, Resulüllah (s.a.v.)

 

            “ K a b e ‘ye giren nimete girmiş ve bağışlanarak kötülükten çıkmış olur.” Buyurdu.                                                     

40-

Yine Ebu Hüreyre’den başka bir rivayet Efendimiz (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu işittiğini söyledi:

            “ Kim kabe’yi yedi şavt  tavaf eder, tavaf esnasında konuşmaz, ancak: Süphanellahi velhemdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahi” derse

            Allah’ı tenzih ederim. Her türlü övgü Allah’a mahsustur. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.  Allah her şeyden büyüktür. Allah iradesi dışında kuvvet ve kudret yoktur. derse onun on günahı silinir, kendisine on sevaf yazılır ve ve bu sebeple derecesi on kat yükseltilir.  Kim de tavaf esnasında konuşarak tavaf eders, ayaklarını suya batıran gibi ayaklarını rahmete batırmış olur.

            Konuşarak tavaf edenin sadece ayakları  rahmette, Allah’ı zikrederek tavaf edenin ise, vücudunun tamamı rahmet içerisindedir. ( Tergib ve Terhib: 9-10)

                                                             ***

            İbni Abbas (r.a.) (r.a.) der ki. Hz. Peygamber (s.a.v.)

            “ Kabe etrafındaki  tavaf namazdır. Şu kadar var ki tavafta konuşmak caizdir. Kim tavafta konuşursa ancak hayır konuşsun” buyurdu.( Tırmızi, ve İbni Hıbban )

 

            Ka’be :

 

        KA’BE-ye   BEYTULLAH  denilmesinin sebebi,  bu makamın kudsiyetindendir. Bütün mescitler / camiler mukaddestir  beytullah’ın (manevi şubesi gibidir).

           

            Ka’be-i Muazzamaya BEYTULLAH’IN adı verilmesinde bazılarının sandığı gibi Haşa ve haşa Allah-u Teâlâ’nın orada oturduğu manası gibi hiç değildir.  Bilindiği gibi, yerler / mal-mülk  gökler ve içerisinde bulunanlar, bilinen ve bilinmeyen bütün alemler kısacası bütün kainat, Allah-u Teâlâ’nındır.

            Allah-u Teâlâ’nın haşa ve haşa mekana ihtiyacı yoktur.

            Bunu unu  utmayalım ki, öyle mukaddes yerler ve Hak Teâlâ’ya itlica etmiş vadiler vardır ki, oradalarda Hak’a dua edilirse redolunmaz. Özelikle ka’be-nin şeref ve itibarını belirtmek bakımından tamamiyle izafi olarak Kabe-i Muazzamaya Beytullah denilmiştir. Örnek olarak nasıl Hz. İbrahim Peygamber’e Halillullah, Hz. Musa’ya Kelimullah Nasıl İsa Peygamber’e Ruhullah, Nasıl Hz. Muhammed’e Habibullah denilmiş ise, teşbihde Allah’a sığınıyorum Ka’be-ye de Beytullah denilmiştir. ( Muzaffer Ozak’ın İrşad  kitabının 3. Cild, 149. Sayfadan yaralanmıştır

            .

 

 

            Ka’be Müslümanların kıble’sidir. Mekke’de Mescid’i Haram’ın ortasında yaklaşık 13 metre yüksekliğinde, 12 metre boyunda11 metre genişliğinde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Doğu köşesine “ Rükn-i Hacer-i Esved” yahut   “ Rükn-i Şarki “, Güney köşesine, “ Rükn-i Yemani” batı köşesine   “Rükn-i Şami” Kuzey köşesine de “ Rükn-i İraki” denir. ( İslam Akaidi ve İlmuhali Akpınar Yayın evi 

41-

Kabe’yi Mauzzama’nın ziyareti namaz gibidir. Bu bakımından ziyaret esnasında kalbinde tazim, korku, ümüt ve muhabbet bulunmalıdır.

            Tavaf etmekle kendini Allah’ın arşının etrafında durmadan dönen meleklere benzetmelidir. Zanetmemelidir ki Kabe’yi ziyaret etmekteki gaye; bedeninin ziyaretidir. Ziyaret Ka’be’den başlayıp yine ka’be ile sonuçlandığı gibi zikrin de Allah’la başlayıp, O’nunla sonuçlandığını kalbinden çıkarmamalıdır.

            Şerefli ziyaret kalbin ruhubiyet huzurundaki ziyaretidir. Ka’be ise mülk aleminde bunun zahiri bir misalidir. Çünkü o huzur melakut alemi olduğu için göz ile görülemez. Nitekim beden de bulunan ve şahadet aleminde göz ile görülmeyen ve gayb aleminde olan kalb gibi … yine bilmiş ol ki, mülk ve şahadet alemi, Allah Teala tarafından basiret verilen ve kendisine kapı açılan bir kimse için gayb ve melakut aleminin merdivenidir. Bu denge ve bağa şu sözle işaret edilmiştir. “ Göklerdeki Beyt’ul – Mamur, tam Kabe Muazzama’nın hizasındadır. İnsanlar Kabe’yi tavaf ettikleri gibi meleklerde onu tavaf ederler.

           

            İnsanların çoğu melekler gibi- böyle kamil bir tavaftan aciz oldukları için imkan nisbetinde bu tavafı yapanlara kendilerini benzetmekle emrolundular.

           

            Bir hadisi şerifte Efendimiz şöyle buyurmuştur.

            “Bir kavme kendisini benzeten o kavimdendir.” ( Ebu Davud ( İbni Ömer’den sahih bir senedle)

 

            Böyle denilmekle de kendilerine onlardan sayılacakları va’dedilmiş oldu.   

            Böyle bir tavafı yapmaya gücü yeten bir kimse için denilmektedir ki, “ Ka’be de onu tavaf eder”  nitekim bu hakikati keşf ve keramet ehlinden bazıları Allah Taala’nın bazı veli kulları için müşahade etmişlerdir.       

           

                        Bunu unutmayalım: Kâbe hedef değil, biz Kâbe’nin Rabb-i ve bizim ve bütün kainatın tek olan “ Rabb-i ne itaat ve ibadet ederiz, biat ederiz.”

 

                                                                                                                       

            Hacer’ul Esved’e Yüz Sürmek

           

            Hacer’ul Esved’e dokunurken veya öperken kesinlikle inanmalısın ki Allah’a taat ve ibadet etmek hususunda biat etmektesin.  Bu bakımdan biatını harfiyen tatbik etmeye hazır ol. Çünkü biat’ta Hile yapan bir kimse şiddetli azaba müstahak olur. ( İhya-i Ulum’ıd-Din 2/248 )

 

          Ka’ben’nin örtülerine sarılmak

 

            Mültezim de niyet şu olmalıdır:  sevgi ve iştiyak ile hem kabe’ye ve hem de O’nun Rabbine yaklaşmak istediğini ilan ediyorsun. Örtüye yapışmak veya duvarı kucaklamakla bereketini istemeli, bedeninin bütün zerrelerinin daimi ateşten korunmasını ummalısın. 

42-

Örtüye asıldığın zaman, Allah Teaala’nın mağfiretini, azabından emin olmayı, tıpkı günahkarın, hakaret ve zülme uğrayandan günahının affı için özür dilemesi ve Senden başka beni affedici her hangi bir sığınak ve melce yoktur. demesi gibi ısrarla  Allah Teaala’dan affını istemeyi niyet etmelisin. Çünkü günahkar insan için Allah’Teaala’nın kerem ve affından başka sığınak ve makam yoktur ve Ya Rabbi beni affedip istikbalimi teminat altına almayınca senin dergahından ayrılmayacağım zihniyetiyle hareket edip yalvarmalısın. ( İhya-i Ulüm’id-Din 2/ 248-249 )  

 

İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor.  Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki,

            “Beyt’i  ( Kabe-i Muazzama’yı) kim elli defa tavaf ederse, günahlarından çıkar ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur.” ( Kütüb-i Sitte, 204. Tırmızi, Hacc 41,(866)

                                               

            Buradaki tavaftan maksad, şavtlar olmayıp, elli tam tavaftır.

                                                             ***

 

            S A ‘ Y :

 

            Safa ve Merve Arasında gidip gelmektir. Safa’dan Merve’ye dört giriş; Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere yedi Şavt’tan ibarettir.

 

         ŞAVT:

       

           Şavt iki şekilde olur:

            a) Tavaf’a göre şavt,

            b) Sa’y’e göre Şavt, 

            Tavaf ‘ta Hacer’i Esved’den başlayıp tekrar ayni yere gelinceye kadar Ka’be’nin çevresini bir kere dolaşmaktır. Bir tavaf yedi şavtan oluşur.

            Safa ile Merve arasındaki Sa’y’dan yapılan şavt’a gelince, Safa’dan Merve’ye giden gidiş ve Merve’den Safaya dönüş bir şavt sayılırve bir Sa’y yedi şavt’tan oluşur.                                   ( İslam İlmuhali Akpınar Yayın Evi )

                                                             *

Bu tıpkı Padişahın sarayına zaman, zaman gelip hizmetkarlığının gereğini yapmak ve padişahın kendisine merhametle muamelede bulunmasını

İsteyen bir kulun hareketine benzer. Durum tıpkı padişahın huzuruna girip padişahın kendisine, ne gibi muamele yapacağını, kendisini kabul mü yoksa red mi edeceğini bilmediği halde o huzurdan çıkan bir kimsenin durumuna benzemektedir. Böyle bir kimse zaman, zaman sarayın kapısına gelir, birisinden olmasa belki ikincisinden padişah kendisine rahmet edecektir. Ümüdinde bulunur.  Senin de bu ruh ve ümidi taşıman gerekmektedir.

            Safa ve Merve arasında sa’y yaparken kıyamette hayır ve günahları tartan terazinin iki kefesi arasında gidip gelmeyi hatırlamalısın. Safa’yı hasenat tartan kefeye, Merve’yi 

43-

seyyiat tartan kefeye benzetmelisin. İki kefe arasında gidip gelirken hangi tarafın daha ağır olduğunu ve hangi tarafın daha hafif kıldığını gözetlemelisin.  Böylece azab ile af arasında koşup geldiğini hatırdan çıkarmamalısın.

 

            İstilam: ( Hacer ’i Esved ’i Selamlamak:)

           

            Gerek tavaf’a başlanırken gerekse tavaf esnasında Hacer’i Esved’in  önüne gelindikçe ve Safa ile Merve arasında Sa’y başlanacağı zaman Hazer-i Esved’i  selamlamak sünnettir. Bu selamlama şöyle yapılır. Hacer’i Esved’e dönülerek namaza durulur gibi tekbir ve tehlil getirilerek eller kulaklar hizasına kadar kaldırıldıktan sonra “ Bismillah Allahü Ekber “ denilerek eller üzerine konulur. Ve eller arasından Hacer’i Esved öpülür.

            İzdiham kalabalık sebebiyle  bu şekilde selamlamak mümkün olmazsa, Hacer’i Esved’in hizasına gelindikçe eller kaldırılarak, avuçların içi kendisine doğru çevrilerek üzerine konuluyormuş gibi bir işaretle selamlanır ve sağ elin içi öpülür.

 

            Tekbir :

            Tekbir denilince bildiğiniz gibi şu cümleler kasdedilir.

           

            “Allahü Ekber Allahü Ekber. La ilahe illallah vallahü Ekber. Allahü Ekber ve lillahilhamd.”

            Açıklanması:  “ Allah tek Büyüktür, Allah tek Büyüktür, Allahtan başka ilah yoktur. Allah tek Büyüktür. Allah tek Büyüktür. Hamd Allah’a mahsustur ”

 

          Tehlil : 

 

         Tehlilde şu Mübarek kelimelerdir.

           

            “ La  ilahe illallahü vehdehü la şerike leh. Lehülmülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir.”

            Açıklaması:

            “ Allah’tan başka İlah yoktur. O, Bir’dir. O’nun eşi yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nun  hakkıdır. O, her şeye kadir’dir.” ( İslam İlmuhali Akpınar Yayın Evi )

                                                                       

Arafat’ta Vakfe :

 

            Oradakiinsanların izdihamı, seslerinin yükselmesi, çeşitli dillerin bulunması ve her gurubun Meş’arlara ( ibadet yeri)   gidip gelirken imamlarına ve delillerine tabi olması ve onlara uyması ile kıyamet arasatını  ve oradaki Peygamber ve imamlarıyla toplanan ümmetleri ve her ümmetin Peygamberi nin arkasında gidişini ve her ümmetin Peygamberlerinin şefaatini ummasını ve oradaki red ve kabul arasında müttehayir  ( 

44-

çaresiz) ve şaşkın bulunduklarını hatırlamalıdır.  Bunları hatırladığın zaman, Allah Taala’dan ısrarla rahmete mazhar olmuş ve zafer kazanmış kimselerle beraber seni haşr etmesini talep eyle. Şerefli bir makamda bulunduğun için bu talebinin kabulüne kesin gözüyle bakmalısın. zira Allah Taala Rahmet-i İlahisi yer yüzünün mesabesinde bulunan Aziz kalpler vasıtasıyla bütün insanlara ulaşır. Arafat vakfesi, abdal ve eftad denilen Allah’ın sevgili kullarından Salihler ve iyi kalp sahiplerinden boş kalmaz. Bu bakımdan bütün bu halis kullarının himmetlerinin birleştiği kalplerinin Allah Taala’ya yöneldiği bir zaman da elleri Allah Tala’nın rahmetine boyunları azamet-i İlahisi önünde eğildiği bir zamanda gözleri göklerde, kalpleri kalpleri ayni anda çarparak rahmet istemeye yöneldiği anda yapılan dualar kabul olunur. bu bakımından Allah Taala’nın bu kullarının emeğini boşa çıkaracağını, sa’y ve gayretlerini hiçe indireceğini isteklerini vermeyeceğini ve kendilerini Rahmetine daldırmayacağını zan etmemelidir. İşte bu sırra binaen şöyle denilmiştir.

            Günahların en büyüklerindendir ki, kişi Arafat’ta hazır bulunsun ve AllahTeala’nın kendisini affetmediğini  zan etsin.

 

            Sanki kalplerin hep birden vurması çeşitli memleketlerden gelerek abdal ve eftadlarla Arafat’ta komşu olarak haccın sırrı gaye ve hedefidir. Bu bakımından Allah Teala’nın Rahmet-i ilahisini oluk halinde temin etmek için sünnetlerin birleşmesi ve kalplerin ayni anda yardımlaşmasından daha güçlü bir sebep yoktur     ( İhya-i Ulum’id-Din, 2/ 249 )

 

         Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “Arafat’tan inerken, Cenab-i  Haktan korkunuz. Güzelce yürüyünüz. Zaifleri çiğnemeyiniz. Her hangi bir müslümana da eziyet etmeyiniz.”(Nesai ve Hakim,Üsame bin Zeyd’den)      

 

            Şeytan Taşlamak: (Cemreler)

           

Şeytan taşlama denilen “ remy-i cimar “ üç aşamada yapılır. Mina’da biribirinden birer ok atımı uzaklıkta üç cemre ( ufak taş yığını) kümesi vardır.

Kurban kesme günlerinde üçgün buralar taşlanır. Ve hergün, her birine yedişer taş atılır.  taş atılırken “ Allahü Ekber” denilir.

            Bu cemreler şunlardır.

            1- Akabe Cemresi : Halk arasında buraya büyük şeytan’ın taşlandığı yer denilir.

            2- Orta Cemre : Halk arasında orta şeytan’nın taşlandığı yer diye anılır.

            3- Küçük Cemre : Burasıda halk arasında,küçük şeytanın taşlandığı yer olarak bilinir.                                                ( İslam İlmuhalli, Akpınar Yayın Evi )

 

            İbni  A b b a s (.a.) Resulullah (s.a.v.) ‘a  isnat ederek şöyle demiştir.

            “İbrahim Halilullah  (a.s.) Hac yapmaya gelince şeytan ona c e m r e-i    A k a b e’ d e  gözüktü. Bunun üzerine şeytana yedi taş attı. Şeytan yere battı. Sonra ikinci cemrenin yanında gözüktü. Yine, İbrahim (a.s.) ona yere batıncaya kadoar yedi taş 

45-

attı.  Sonra üçüncü cemrenin yanında gözüktü. İbrahim (a.s.)’de yine ona yere batıncaya kadar yedi taş attı.

            İbni  Abbas  (r.a.)rivayetinde ise, “ Siz şeytanı taşlayarak atanız İ b r a h i m i n ‘ in dinine uyuyorsunuz.” demiştir.

                ( İbni Huzeyme Sahihinde rivayet edilmiştir. Hakim’de rivayet etmiştir. Buhari ve Müslim’in şartına göre sahih demiştir. Lafız Hakimdir,

           

            O’nunla kulluğunu ilan etmek suretiyle Allah Taala’ya itaat ettiğini kastetmelisin. Akıl ve nefsin payı olmaksızın sadece Allah Taala’nın emrine mücerred olarak uyduğun için, bunu yaptığına niyet etmelisin. Sonra bu taşları atmak suretiyle, Hz. İbrahim (a.s.) benzediğini düşünmelisin. Çünkü iblis o yerde İbrahim (a.s.) kalbine vesvese vermek  haccını şüpheye düşürmek ve masiyet hususunda fitnelendirmek gayesiyle görünmüştür. Bunun üzerine Allah Taal, iblis’i kovmak ve ümitlerini kesmek için İbrahim kuluna onu taşlamasını emretmiştir.

            Eğer kalbine şeytan, Hz. İbrahim’e göründüğü için Hz. İbrahim ona taş attı.  Bana ise şeytan görünmüyor ki ona taş atayım şeklinde bir vesvese gelirse bilmiş ol ki, bu vesvese şeytandan gelmektedir. Ve senin kalbine, taş atmak azmini kırmak için bu vesveseyi ilka eden de şeytandır. Şeytan sana bu fiilin faydasız ve manasız olduğunu düşündürür. Bu işin oyun gibi bir şey olduğunu bununla meşgul olmamasını telkin eder. bu nedenle sen onun burnunu kırmak için taş atışında gayet ciddi ve samimi ol. Bu suretle de onu kov ve bil ki, zahirde taşları o çukurlara atmaktasın. Hakikatte ise attığın taşlar şeytanın yüzüne çarpmaktadır. ve o taşları atmak suretiyle şeytanın belini kırmış oluyorsun, çünkü şeytanın beli ancak Allah Taala’nın emrini onun emri olduğu için, yerine getirmek, nefsin ve aklın o emri yerine getirmekte payı var mıdır diyedüşünmemek suretiyle kırılabilir. (İhya-iUlüm’id-Din 2/250 )

           

            İbni Ömer (r.a.) der ki: Bir Adam peygamber (s.a.v.)’e

            “ Cemreleri ( taşları ) atmada bize ne mükafat vardır.^ sorduğunda.

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim.

            “ Bunun mükafatını Rabbin katında ona en çok muhtaç olduğun zaman bulursun.”  (Teberani Haccac b. Ertab’tan “ Evsat” Kebir’inde rivayet edilmiştir.)

                           

            Bu konuda Yüce Allah şöyle buyuruyor:

            “ Artık onlar için yaptıklarına karşılık, bir mükafat olarak, göz aydınlığından ne hazırlanıp saklandığını kimse bilmez.” ( Secde Suresi Ayet 17 )

 

            Taşların atılış keyfiyeti şöyledir.

           

 

            Yüzünü kıbleye çevirerek duracaktır. Eğer yüzünü cemreye  çevirmese de behis yoktur. Elini kaldırıp  lebeyke yerine tekbir getirerek yedi taşı birer birer atacaktır. Her attığı taşla beraber şunları söylüyecektir.

46-

Allah her şeyden Yücedir. Rahmanın taatı ve şeytanın burnunun yere sürmesi için bu taşları atıyorum.  Ey Allah’ım! Senin kitabına inanarak ve Peygamberin sünnetine tabi olarak bu taşları atıyorum.

 

            İbni Abbas der ki: Resulullah (s.a.v.)

            “Cemreleri attığında kıyamet gününde senin için bir nur olur.” Buyurdu.                                                          

     ( Bezer Tevame’nin azatlı kölesi, Salih’ten rivayet etmiştir.

           

         Mekke’ ye giriş  :

           

Mekke’ye girinci emniyet içerisinde Allah’ın haremine ulaştığını hatırlamalı, Allah’ın azabından emin olacağını Allah’tan ummalıdır.

            Allah’ın yakınlığına ehil olmayıp, Allah’ın haremine mahrum olarak girmekten ve azaba müstehak olmaktan kormalıdır. Fakat ümidi, korkusundan daha galip ve üstün olmalıdır. Çünkü Allah’ın keremi ilahisi umumidir ve büyük merhamet sahibidir.. beytin şerefide büyüktür. Ziyaretçinin hakkı da gözetilir. Sığınanların sığınma hakkı gözetilir zayi edilmez. ( İhya-i Ulüm’id-Din )

 

            Mekke’ye girişinden tavafa kadar olan adabı ise altıdır.

            Bu adeb’lere rehberiniz mutlaka uyacak ve size bu hususta yardımcı olacaktır.    

                                                           

      Medine’yi ziyaret :

           

Mekke’den sonra Medine’den daha üstün bir belde yoktur. Medine de yapılan ibadetler kat, kat olarak kabul olunur. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Benim bu mescidimde bir namaz, mescid-i Haram hariç diğer mescid lerde kılınan bin namazdan daha efdaldır.” ( Müslim ve Buhari ( Ebu Hüreyreden)

                                                              ***   

         Medine’nin evlerini gördüğün zaman, derhal şunu hatırlamalısınki, Allah Taala bu beldeyi  Peygamber-i zişanı  Hz. Muhammed (s,a.v.) için seçmiştir.

Ve Resulünün hicretini de oraya münasip görmüştür. Mekke,  Medine öyle bir yerdir ki, Hz. Muhammed Peygamber orada Rabbinin farz olan emirlerini ve kendisinin de sünnetlerini, ilan etmiş ve oradan düşmanlarına savaş ilan etmiştir. Ve yine orada dinini ölünceye kadar öğretmeye devam etmiştir. Sonra gerek kendisinin ve gerek kendisinden sonra hakkı ilan eden iki halifesinin de mezarları da oradadır. Bütün bunları hatırladıktan sonra, Hz. Peygamberin Medine,  Mekke’de gezerken yere bastığı mübarek ayağını ve onların yerlerini görüyor gibi düşünerek ve edebe bürünerek gezmelisin,  belki de her attığın adım Rasülüllah’ın mübarek adımlarının yerleridir. Ve her attığın adım, mutlaka onun çiğnediği toprak üzerinde olmaktadır. Bu bakımından sükünetle, vekar ve edeble gezmelisin. Hz. Peygamberin Mekke’nin Medine’nin çarşısı çarşılarında gezdiğini ve o topraklara bastığını hiçbir zaman kalbinden çıkarmamalısın. Gezerken Allah’a karşı nasıl bir tavır takındığını, ne gibi huşu ve sükünetle riayet ettiğini de düşünmelisin. Allah’ın 

47-

adıyla birlikte anılan O büyük şanın da kalbinden hiçbir zaman çıkarmamalısın, unutma ki Allah Teala (c.c.)  O Rasul-ü zişana karşı, senin onun sesinden daha yükseltmek suretiyle de olsa, edebe muhalif hakaret edenin amelini boşa çıkarır. Sonra Resulullah’ın sohbeti sayesinde yüce mertebelere vardırmak suretiyle Allah’ın minnet ettiği  o mübarek sahabileri, Resulullah’ı görmekle saadetin zirvesine eren ve onun kelamını dinlemek suretiyle derecelerin en yücesine varan o mutlu topluluğu da hatırlamalısın. Dünya da Resulullah’ı görmek fırsatı elin den kaçtığı gibi, ahirette de onu görmemek şeklinde senin için büyük tehlike söz konusudur.  belki de sen onu ancak büyük bir teesür ve hasrete kapılarak göreceksin ki, senin kötü amellerin seninle onun arasında büyük bir perde olmuştur. Nitekim hadiseye işaret eder.  ( İhya-i Ulüm’id-Din ) 251 )

 

Hz Peygamber şöyle buyurmuştur.

            Allah Azimüşşan, beni görmek için bir kavmi karşıma çıkarır. Onlar beni görüp “ Ya Muhammed Ya Muhammed” diye bağırırlar o zaman ben de Ey Rabbim! İşte bunlar eshabımdır. Diyecağım. Bunun üzerine Allah Teala bana şu cevabı  verecektir. Sen onların senden sonra neler ihdas ettiklerini bilemezsin. Bunun üzerine ben onlara uzaklık ve azap olsun diyecağım.”

( Müslim, Buhari  İbn Mesud ve Enes’ten )

                                                                 *

            Eğer Hz. Muhammedin şeriatının hürmetini bir an bile de olsa terk edersen seninle onun arasında uzaklık gireceğinden onun muhabbetin den sıyrıldığın için ondan kalacağından korkmalısın. Bununla beraber ümidin büyük olmalıdır. Çünkü Allah Teala sana iman ihsan ettikten sonra seni her hangi bir ticari dünyevi maksatla değil, sadece onun ziyareti için vatanından çıkarıp göndermiştir. Senin burayı ziyaret etmen sadece ona karşı olan sevgin ve onun eserlerine, onun kabrinin duvarına olan aşkının bir neticesidir.  Zira elinden kaçan o mübarek yüzün cemaline bakmayı telafi etmek için nefsine  hakim olarak, memleketinden çıkarak bunca zahmetlere katlanma müsamahasında bulunmuşsun. Bu nedenle bu niyetinden ötürü Allah Teaala’nın sana rahmet gözüyle nazar etmesi haline en uygun düşen bir lütuf olsa gerektir.

            Mescid-i Şerif’e vardığın zaman hatırla ki, orası Allah’ın Peygamberine seçtiği ve Müslümanların en şerefli nesline ithaf ettiği bir meydandır ve yine bunu bil ki, Allah Talanın farz ibadetleri ilk önce o meydanda yerine getirilmiştir. O meydan gerek diri gerekse ölü olsun Allah Taala’nın en faziletli kullarını sinesinde barındırmıştır. Oraya girdiğinden ötürü sana rahmet edeceği hususunda çok ümitli olmalısın. Bu bakımdan oraya Allah’tan korkarak ve oranın  hürmetini kalbinde yücelterek girmelisin. Her müminin kalbinde en fazla huşu ve huzur isteyen bir mekandır. Orası nitekim Ebu Süleyman ed-Derani  şöyle anlatır.

                                                           

 

            Veysel Karani hacc edip Medine’ye geldiği zaman, mescidin kapısında durur. Kendisine şurası Resulullah’ın kabr-i şerifidir. Denildiği zaman, düşüp bayılır. Gözünü açtığında beni dışarı çıkarın der.  Hz. Muhammed’in defn olduğu bir beldede benim için lezzet duymak ne mümkün!. 

48-

Hepimiz Leyla ile mecnunun hikayesini az çok onların  dillere destan aşklarını az çok duymuşuz, veya okumuşuzdur, ben yine Leyla ile mecnuna has bir hikaye anlatacağım okuyunda sevgiye bakın, sevgi işte öyle olur. kuru, kuru sevmek bilmek başka gerçek sevmekte başka işte hikaye:

 

             HİKAYE  KISSA :                                                                 

           

            Mecnun, leylanın aşkı ile dağları taşları gezerek, nihayet yıllardır kayıp ettiği leylanın son yaşadığı kasabaya gelir. Orada leylanın yaşadığını kesin olarak bilmekte ve leylanın kokusunu almaktadır.

            Mecnun o kasabanın köpekleri, yakalayıp, o köpeklerin gözlerini ve el ayaklarını öpmektedir. O kasabanın topraklarını öpmektedir. Halk ey, Mecnun,

neden, köpeklerin gözlerini ellerini ve ayaklarını öpüyorsun karış, karış toprkakları öpüyorsun, neden?

            Mecnun hepimizi örnek olacak, ders olacak ibret verecek sözleri şöyle sıralar. Bu köpeklerin gözleri leylâ’yı gördüğü için köpeklerin gözlerini öpüyorum, leylâ’nın bastığı topraklara bu köpekler de bastığı için ben bu köpeklerin ellerini ayaklarını öpüyorum, leylâm bu yerlere bastığı için bu toprakları öpüyorum ve kokluyorum. Bunlarda leylamın kokusunu görüyorum, his ediyorum ve kokluyorum. onların gördüklerini ben görüyormuşum gibi oluyorum.

            Nihayet oradaki halk leylâ’nın vefat ettiğini mezarırında şurada olduğunu yanlış ve uzak bir mezar-ı kendisine tarif ettiler.

            Mecnun, şahitler huzurunda o tarif edilen mezara gider, orada ağlar, ağlar bu mezar leylâm’ın mezarı değil, siz bana yanlış tarif ettiniz, leylanın mezarınıda bana çok gördünüz der ve leylâ’nın ölü bedeninin kokusunu ala, ala tam Leylâ Hanımın gerçek mezarına kavuşur ve arada ağlaya, ağlaya o mezar üzerinde vefat eder.

           

            Allah’a sığınıyorum, tabiri caiz ise Peygamber Efendimiz ((s.a.v.) en çok Mekke ve Medine de ikamet etmiştir, bizler bu Mükkerem-e ve münevver şehirlere giderken nasıl davranıyoruz, mecnunun Leyla için yaptıklarını biz daha illeri bir sevgi ve saygıyla o kutsal topraklara saygı göstermeliyiz. Çünkü o topraklarda Hz Muhammed’in  ve hemen, hemen bütün Peygamberlerin ayak izleri var, Ehli beytin ve tüm eshabların ayak izleri ve kan izleri var. atlarının kılıçlarının Allah yoluna yaptıkları cihad izleri var.

Bir Mecnunun leyla’ya yaptığı sevgi ve saygıyı biz o mübareklere gösterebiliyormuyuz. 

Bu nedenle derinden derine  iki dakika teffekür edelim mi?

 

            Rasuüullah’ı Ziyaret

 

            Daha önce dediğimiz gibi onu huzur-u saadetinde durman ve onu sağlığında ziyaret ettiğin gibi, ziyaret etmen en uygun bir harekettir. Eğer sağ olsaydı onun şahsına 

49-

ne kadar yaklaşabiliyorsan, kabrine de o kadar yaklaşmalısın. Nasıl ki onun şahsına temas etmek ve onun bedenini öpmek hürmetsizlik olduğu için, onun huzurunda biraz uzakta durup onun emrini yerine getirmeye hazır bir vaziyette durmak gerektiği gibi, şu anda da öyle yapman lazımdır.  Zira mezarı kucaklamak ve öpmek Hıristiyanların ve Yahudilerin âdetidir. Resulullah senin orada hazır bulunduğunu, orada ziyaretçi  olduğunu bilmektedir. Ona verdiğin selam ve getirdiğin selavat-ı Şerifeler kendisine ayni anda yetişir. Bu bakımdan onun mübarek suretini hayalini canlandır. Mezarında oturduğunu ve senin hareketlerini seyrettiğini hayaline getir. Onun büyük rütbesini kalbinde yaşat.

 

         Çünkü Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur.

            “ Allah Teala benim kabrimde bir meleği vekil kılıp orada vazifelendirmiştir. Ümmetimden bana selam verenlerin selamını o melek bana tebliğ eder

                                                                                                                                Nesai, İbni Hıbbanve Hakim İbni Mes’ud’dan ).                                       

           

            Hadiste selam’ı Resulullah’a tebliğ edilen kimseler, kabr-i  şerife varıp ziyarette bulunmayan kimselerdir. Acaba vatanından ayrılıp o uçsuz bucaksız çölleri aşarak aşk ve şefk ile Resulullah’ın manevi huzuruna varmak isteyen ve onun meşhedini görmekle yetinen, onun mübarek yüzünü bilfiil görmediğinden ötürü hasretler çeken bir kimsenin vermiş olduğu selam ve getirmiş olduğu salat-ü selamlar nasıl olur?                                                                  

 

         Yüce Allah şöyle buyuruyor .

            “Şüphesiz ki, Allahu Taala  ve melekleri O peygamber’e çok salat ederler. Ey iman edenler! Sizde siz de O’na salat ve selam edin, tam bir teslimiyet içinde selam verin”    ( Ahzap Suresi Ayet: 56 )

                                                          ***                       

         Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.

            Kim bana bir defa salat ve selam getirirse, Allah’ü Taala o’na on salat eder, o’nun on günahını bağışlar, derecesinin on kat yükseltir. ( Duaların esrarı :59 )

                                               

 

            Bütün bunlar diliyle Resulullah’a salat ve selam getirenin mükafatıdır. Acaba bedeniyle Resulullah’ın ziyaretinde hazır bulunanların mükafatı ne olur.

 

 

            Resulullah’a selam okuyup, salat ve selam getirdikten sonra minberine gitmeli, orada Resulullah (s.a.v.) hutbe okumak ve va’z-u irşada bulunmak için o minbere vekar ve tanzim ile çıkışını tasavvur etmelisin.. minber üzerinde durduktan sonra yüzünü ashab-ı kirama nasıl çevirdiğini ve o yüzün nasıl pırıl, pırıl parladığını da hayal etmelisin. Yine orada onun Allah Taala’ ya hutbesiyle ashab’ı kiramı itaat etmeye teşvik ettiğini ve muhacirler ile ensarın (r.a.) onun etrafını nasıl çevirdiklerini hatırlamalısın. Orada Allah Taala ‘dan şu istekte bulunmalısın. Kıyamette seninle onun arasına  her hangi bir mani girip seni ondan uzaklaştırmasın. 

50-

İşte bunlar hacc amellerinde  kalbin vazifeleridir. Ziyarete gelen kişi bütün bu vazifeleri yaptıktan sonra kalben mahzun olması ve korkması gerekir. Çünkü kişi acaba haccı kabul olunup mahbuplar zümresine kayıt edildi mi, yoksa haccı reddolunup kendisi rahmet kapısından kovulanlara mı ilhak edildi. Bunun keyfiyetini bilmemektedir. Bu keyfiyeti kalbinden ve amellerinden öğrenmeye çalışmalıdır. Eğer kalbinin dünyadan uzaklaştırmasının daha fazla olduğunu, Allah’a ve ünsiyet evine daha yakınlaştığını görür ve amellerini de şeriat mizanıyla tartıldığını müşahede  ederse  o zaman haccının kabul olunduğuna can-ü gönülden inanmalıdır. Çünkü Allah Taala ancak kendisini sevenin amelini kabul eder ve Allah Taala kimi severse onun yardımcısı olur. Sevgisinin alametlerini onda belirtir. Ve gösterir melun iblis’in ona tasallut etmesini önler. Bu bakımdan o kimsede böyle bir durum bulunursa, muhakkak bilmelidir ki, bu haccının kabul olunmasına delalet eder. eğer tam bunun aksini görürse, o vakit belki seferinde ancak meşakkat  ve yorgunluk kalmıştır. Böyle bir durumda Allah Teala’ya sığınırız. Bizleri ve tüm Müslümanları korusun ve tüm ibadetlerimizi kabul etsin.                                                     (İhya-i Ulüm’id-Din 252 )

 

      HİKAYE  :

 

Rivayete göre, Hazreti İmam-ı Hanefi otuz dokuz kez Hac’a gitmiş ama medineye gidip Peygamber Efendimizin mübarek ve kutsal makamını ziyaret etmemiştir.

Bunun nedeni, şöyle izah edilir. İmam-ı Hanefi der ki ben günahkar bir kulum, elim boş defterim günah dolu, dini vecibelerimi yerine getiremedim, Emri’l Bil’mahruf yapamadım, dine gerektiği gibi hizmet edeledim, Kur’ân ve sünnetler bize emanet bırakılmış, emaneti yerine getirip gerektiği gibi uygulayamadım, hizmet edemediğim gibi tebliğ de yapamadım, Neh’yi mün’ker- tam layıkıyla  yapamadım, Yüce Allah’a layık kul Hz. Peygambere layık bir ümmet olamadım bunca hatam artı günahlarım var iken ben ne cesaretle ve ne yüzle, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in huzuruna elimi kolumu salaya salaya onun Kutsal makamına gidecem ve ben ne diyecem, bunca hatalarım varken, nasıl o büyük makama gidebilirim, utanıyorum, yüzüm yoktur. kahr oluyorum, ve bu nedenle gidemiyorum.

Nihayet kırkıncı kez Hacca giden İmam-ı Hanefi hazretleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) rüyasına gelir,  Ey Ebu Hanife, artık gel, gel makama kabul edilenlerdensin ve ziyaret et kırk yıllık hasretini gider buyurur.

Hz. Hanife, bu rüya üzerine cesaretini toplayıp, ağlaya, ağlaya medineye gidip Mübarek kutsal makamı ziyaret eder yüzünü gözünü  o mübarek kutsal topraklara sürer Allah’ın affını varması ve Peygamberin hoşnutluğunu kazanması için, dua eder, yalvarır ve ağlar, ağlar, ağlar.

 

İki dakika Tefekkür’e ne dersiniz?

 

Birde kendimize bakalım, bazılarımız veya çoğumuz emekli olduktan sonra ibadete başlıyoruz, normal farz ibadetlerimiz dışında hiç bir dini hizmet yapmıyoruz,  

51-

Hac’a veya ümreye gittiğimizde Medineye giderken Peygamber Efendimizin (s.a.v.)’in    Mübarek makamını ziyaret etmek için sanki biribirimizi iteler veya biribirimizi basar şeklinde tabiri caiz ise sanki yağlı güreşe gider gibi günahkar halimizle, eli boş halimizle  ziyaret ediyoruz, elimiz boş, defterimiz günah dolu, işte biz avam tabakası ( en alt tabaka ) ve işte onlar Havas tabakası ( Evliyalar veliler, âlimler.)  aradaki farkı biraz da ferdi olarak tefekkür edelim mi?        

Biz Müslümanlığın neresindeyiz, kendimizi onlara göre nasıl görüyoruz.

 

 

Yüce Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

            “ Beni vefatımdan sonra ziyaret eden sanki beni hal-i hayatımda ziyaret etmiştir.”

            “Kim ki, imkan bulur, eli geniş olduğu halde beni ziyarete gelmezse, muhakkak beni ta’ciz etmiş ve bana cefa vermiş olur.” ( İbni Adyy ve Dare Kutni, “Garaib-i Mülk “te  İbni Hıbban ve Hatib yine Mülk’den.)

                                   

            “Kim ki, sadece beni, beni ziyaret etmeyi düşünerek ziyaretime gelirse, beni ona şefaatçı kılmak Cenab-ı Hakka ( Lütfi İlahisi olarak) hak olur.” ( Teberani, İbni Ömer’den)

 

            Mescidi Haram’da kılınan Namaz

 

            İbn-i Ömer’in Allah ondan nazı olsun – rivayet ettiğine göre; Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

            “ Benim Mescididimde kılınan bir vakit namaz, Mescid-i Haram dışında kalan diğer mescitler de kılınacak bin vakit namaza denktir. “

           

            Ayni konu ile ilgili diğer bir hadis de şöyledir.

            “Benim Mescidimde kılınan bir vakit namaz, Mescid’i Haram dışında kılınan kalan diğer diğer Mescit’lerde  kılınacak bin vakit namazdan daha üstündür. Mescid’i Haram da kılınan bir vakit namaz diğer mescidlerde kılınacak yüz bin vakit namazdan daha faziletlidir. Allah yolunda savaşırken kılınan bir vakit namaz ise diğer zamanlarda kılınacak iki yüz bin vakit namazdan daha hayırlıdır.

            Dikkat ediniz!  Size bundan da daha faziletlisini söyleyeyim. Bu da her hangi bir kimsenin karanlık bir gecede sırf Allah’ın vereceği sevabı kazanmak amacı ile yatağından kalkarak güzel bir abdest aldıktan sonra kılacağı iki rekat  namazdır.” ( Tenbihü’l-Gafilin )

 

            Enes b. Malik  (r.a.) Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor.

 

            “ Benim mescidimde aralıksız kırk namaz kılan kimse için Cenennemin kurtuluş beratı, azaptan kurtuluş beratı yazılır ve nifaktan kurtulmuş olur.”( İmam Ahmat, Teberanni Evsat’ında rivayet etmişlerdir.)

52-

***

            Yine Enes b. Malik  (r.a.) Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

            “ Kişinin evinde kıldığı namaz bir namazdır. Mahalle mescidinde kıldığı namaz yirmibeş namazdır. içerisinde Cuma kılınan mescide  kıldığı namaz beşyüz namazdır. Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz ise yüzbin namazdır.” ( o kadar namaz sevabı alır. )  ( İbni Mace, )

 

 

     HACCIN RÜKÜNLARI

 

Şu rükünlar olmadan Hac sahih olmaz. Bu rükünler  İhya-i Ulum’id-Din kitabında  rükün beş tanedir der.

           

            1- İhrama girmek,

            2- Bayram gününden itibaren Kabe’yi  ziyaret etmek,

            3- Bu ziyaretten sonra Sefa ve Merve arasında arasında yedi defa Sa’y yapmak, ( yedi defa şaft yapmak bir sa’y dır. )

            4- Arafat’ta vakfeye durmak,

            5- Arafat vakfesinden sonra traş olmak.                                                                        

            Ümre yapanlar için Arafat vakfeye durmak dışında diğer dört rükün aynen ümre için de geçerlidir.                           

            Vacibleri terk edildiğinde kurban kesimini gerektiren vacibler araya girer,  ( İmam-ı Gazali İhya-i Ulum’id-Din 2/ Sayfa 188

           

            Şeyh Abdulkadır Geylani Hz, lerinin Gunyet’üt Taülibin kitabını incele diğimizde  (Tetkik ettiğimizde. Haccın Rüknünü dört olarak yazmıştır.

 

            1- İhrama girmek,

            2- Arafatta vakfeye durmak,

            3- Ziyaret tavafı,

            4- Safa ile Merve arasındaki sa’y..

           

Şeyhten gelen rivayete göre, Haccın rüknü ikidir:

            a) Arafat’ta vakfe..

            b) Kabe-i Muazamma’yı tavaf.

                       

            Ancak sağlam birinci rivayettir.

 

 

            Her kim anlatılan rükünlerden birini terk ederse, onun haccı noksan olur ki, tamamlanması gerekir. Ya ayni sene yerine getirilir; yahut gelecek sene. ama ihramlı olaraktan. Böyle bir noksan kurban kesmekle giderilmez.( Gunyet’üt – Talibin S. 47 )

53-

            Ayrıca, İslami Ansiklopediye baktığımızda, oda şöyle yazmıştır.

 

            Hacc’ın  Rükünleri.

 

Rükün yapılmak istenen işin temel unsurudur. Yapılmak istenen fiilin onsuz olmayacağı şeydir. Hacc’ın iki rüknü vardır.

            1- Arafat’ta Vakfa.

            2- Ziyaret tavafı.

            Bu ikisinden biri yerine getirilmezse Hacc sahih olmaz. Vakfe tavaftan daha kuvvetlidir. Nitekim Arafat’ta Vakfe’den önce yapılan cinsi münasebetle, Hac bozulduğu halde, ziyaret tavafından önce yapılan böyle bir muamele ile Hacc bozulmaz. ( El –Fetava’l  Hindiye . ( İslami İlmuhali Akpınar yayını S.569 )

                                                 

          Arafatta Vakfe

           

Arafat, Mekke-i Mükkereme’nin 25 Km, güneydoğusunda yaya beş altı saatlik bir mesafede bulunan bir bölgenin adıdır.

            Hacc’ın ilk rüknü olan vakfe burada yapılır. Urane vadisi dışında her yerinde vakfe yapılabilir. Yalnız, Cebel-i Rahmet denilen tepelerin eteklerinde yapılması sünnettir.

 

 

            Vakfe Nedir ?

           

Vakfe, belirli bir yerde kısa bir süre kalmaktır. Hac da iki yerde vakfe yapılır: Arafat’ta ve Müzdelife de . Arafat vakfesi Hacc’ın rüknü dür. Onsuz Hacc sahih olmaz. Müzdelife  vakfesi ise vacibtir. Terkinden dolayı sadece ceza gerekir.

           

Arafat Vakfesinin Sahih olmasının şartları :

           

Arafat vakfesinin sahiuh olması için üç şart vardır.

            1- Hacca niyet edip telbiye getirmiş olmak, ( Yani İhram’a girmek.)

            2- Vakfe’yi belirli yerde yapmak.

            3- Vakfe’ye belirli zaman içinde yapmak.

           

Arafat Vakfesi’nin zamanı:

 

 

            Arafat günü zeval vaktinden Güneş’in tam tepe noktasına geldiği  anda başlar. Bayramın birinci günü tanyerinin ağırmaya başladığı  ana kadar sürer. Bu süre zarfında Arafat’ta bir dakika durmakla vakfe farzı yerine getirilmiş olur. Ancak vakfe’nin ilk anıyla Güneş’in batışına kadarki müddet içinde yapılması vacib olduğundan mazeretsiz olarak geceye bırakılması caiz değildir.                                           **

54-

Vakfesinin ayakta yapılması şart değil ise de ayakta kıble’ye karşı durularak yerine getirilmesi daha faziletlidir. Şuurlu, şuursuz uyanık veya uyku halinde veya baygın olarak Arafat’ta bulunan kimse vakfesini yapmış sayılır.

 

            Arafat Vakfesinin Vacibleri

 

            Arefe günü gündüz arafat’ta çıkmış olmaların zeval vaktinden gün batımına kadar Arafat’ta durmaları vacibtir. Her hangi bir nedenle gündüz vakfe’den sonra Arafat’tan ayrılıp güneş batmadan tekrar Arafat’ta dönmeyenlerin  koyun veya keçi kesmeleri icab eder Arafat’ta güneş battıktan sonra çıkanlara gecikmeleri sebebiyle bir şey lazım gelmez.

 

            Ziyaret Tavafı

           

            Hacc’ın ikinci rüknü ziyaret tavafıdır. Bu da Ka’be’nin çevresinde yedi defa dolaşmaktır. Hacer’i  Esved’in bulunduğu köşe veya bu köşenin hizası tavaf’ın başlangıç noktasıdır. Tavafa buradan başlanır. Ka’be sola alınarak sağa  ( Rükn’-i İraki yönüne)  doğru ilerlenir. Ve bu ilerleyiş Hacer-i Esved köşesinde veya hizasında son bulur. Bu şekilde Beytullah’ın etrafında yedi defa dolaşılır. Her bir devre bin “ şavt” denir. Ve bu tavaf, yedi yedi şavt’tan oluşur.

 

            Tavaf ‘ın sahih olmasının şartları:

 

            1- Tavaf’ın Ka’be’nin çevresinde  ve Harem’i Şerif’in içinde yapılması. Mescid’in dışında dolaşması tavaf sayılmaz. ( el-Fıkh ala Mezahibi’l-Erbaa. Ve İslam Akaidi ve ilmuhali 572 )

 

            2- Şavtların (devirlerin ) çoğunun – en az dördünün yapılmış olması gerekir.

            3- Hacla ilgili tavafların belirlenen zamanlarda yapılması.

           

            Tavafın Vacibleri :

           

            1-Tavaf’a Hacer-i Esved’den veya hizasından başlamak.

            2- Teyamün, yani Ka’be’yi sola alarak rükn-i iraki yönüne doğru ilerlemek. Çünkü Ka’be imam mesabesindedir. Namazada imama uyan bir kişi olduğunda imamın sağ tarafında durur.

            3- Hadesten taharet. Cünüb veya abdestsiz olmamak.

 

            4- Avret mahallerinin örtülü olması. Gerek erkek gerekse kadınlar adar yüksek 1,5 metre kalınlığında ve yarım daire şeklindeki duvardır namaz kılarken kapanmakla yükümlü bulundukları organlarını tevaf esnasında örtmeleri vacibtir. Binanaleyh tavaf esnasında bu uzuvlardan birinin dörtte biri veya daha fazlası açılırve şaft bu şekilde yapılırsa şavt yeniden yapılması gerekir. Yapılmazsa tavaf sahih olur. Fakat ceza gerekir.

55-

5- Tavaf’ın hatim’in dışında dolaşılarak yapılması. Çünkü hatim’in  bir kısmı da Ka’be’dendir.

              Bu hususta el-fıkh ala Mezahibi ‘l – Erbaa. Şöyle yazmaktadır. Rükn’i İraki ile Rükn-i şami arasında zeminden 1 metrekadar yüksek 1,5 metre kalılığında ve yarım daire şeklindeki duvardır.

 

            6- Yürebilecek güçte olanların tavaf’ı yürüyerek yapmaları.

            7- Tavaf’tan sonra iki rek’at namaz kılmak. Yapılan tavaf ister farz ister vacib, ister sünnet olsun her taraf her tavaf’ın ardından iki rek’at namaz kılınması gerekir.  Kerahat vakti değilse, bu namazın tavaf’ın hemen ardından Makam-ı  İbrahim’in arkasında kılınması efdaldır.

            8 –Ziyaret tavafı’ın Bayramın üçüncü gününün akşamına kadar yapılması.

                                                                                                                                        ( İslami Ansiklopedi Akpınar Yayın evi )

 

            HAC VE UMRENİN EDA ŞEKİLLERİ

 

            Hac ve Umrenin eda şekilleri üç tanedir. Bunlar, Haccı İfrad, Haccı Kıran, ve Haccı Temettu’dur. Bu kısaca açıklamaya çalışalım.

           

           1- Haccı İfrad,

             Umresiz olarak yapılan hacc’a Hacc’ ifrad denir. Hacc’ı ifrad yapmak isteyen kimse ihrama girerken sadece Hacc yapmak üzere niyet eder. Hacc menasiki sona erinceye kadar ihram da kalır. Bu Hacca niyet eden afakiler şükür kurbanı kesmeyebilirler, vacib değildir.          

            2- Haccı kıran,

            Kıran, anlamı iki şeyi birleştirmek, bağlamak demektir. Hacı Kıran ıstılahta Hacc ve Umre’yi birleştirmek, ayni ihramla ikisini de ifa etmek demektir. İmam’ı Azam’a göre en efdal Hacc budur.

 

            3- Haccı Temettu

Umre ve Hacc’a beraber niyet edip, önce umre yapıldıktan sonra ihram’dan çıtıp, ihram yasaklarından istifade ettikten sonra Hacc için yeniden ihrama girmek suretiyle yapılah Hacc çeşididir.(  Kütüb-i- Sitte 4/ 311-323 İmamı Gazalli İhya-i Ulum’id-Din 2/189

                       

 

            Bu konuya fazla girmek istemem çünkü hacca giden kardeşlerim, yanlarında din adamları ( Diyanettin rehberleri ) haccıları aydınlatıp gerekli izah ve dersleri verdikleri gibi ayrıca her Hac’ca giden haccıya daha bilinçli Hacc farziyatlarını yerine getirmeleri için HACC ve UMRE ile ilgili birer veya ikişer rehberde dağıtılmaktadır. bu nedenle konunun tam detayına girmiyorum, fakat okuyucumun ön bilgi sahibi olması bilinçli Hacc farziyatını  Umre ibadetini  yerine getirmesi için gerekli bazı bilgiyi araştırıp yazmaya çalıştım.  

56-

 

 

          U M R E  Y A P M A K

           

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Haccı ve Umre’yi de Allah için tam yapın.” ( El Bakara Suresi Ayet: 196 )

 

***

            Ziyaret manasına gelen “Umre”, Ka’be-i  Muazzama’ yı özel şekilde ziyaret etmektir.

            ( Şeriat dilinde ise, Harem-i Şerif’i belli şekilde ziyaret etmektir. ) 

 

            Hanefi ve Maliki Mezheblerine göre, Umre ömürde bir defa sünnettir. Ve sünnetlerin müekked  kısmındandır. Şafi ve Hanbeli mezheblerine göre ise Umre farz olan Hacc gibi ömürde bir defa farzdır.

    ( İslam Akaidi ve İlmuhali Akpınar Yayın Evi )

           

Ebu Bekr ibnu Abdurrahman anlatıyor. Bir kadın Resulüllah (s.a.v.) gelerek:

            “ Ben Hacc için hazırlık yapmıştım. Bana ( bir mani ) arız oldu ne yapayım.”

            “ Ramazan’da Umre yap, zira o ayda Umre tıpkı Hacc gibidir.” Buyurdu.

( Kütüb-i Sitte 4/207, Muvatta, Hacc, 66 1/347 . Ebu Davud Hacc, 79 Tırmızi, Hacc 9 Nesai, Siyam,5.(4.1300) nesai, ibni mace, Hacc 45. ( 2991 , 2995 )

           

AÇIKLAMA

            Burada ismi belirtilmeyen bir kadının, Ebü Davud’un rivayetinde Ümmü Mak’kıl olduğu anlaşılmaktadır. Arız olan mani , bir rivayette kocasına ve kendisine gelen hastalıktır. Kocası ölmüş, kendisi sıhhata kavuşmuştur.  Tek develeri de kocası Ebu Ma’kıl tarafından Allah yolunda vakfedilmiştir.

            Abdurrazak rivayetinde kadın, hacc hazırlığı yaptığını ancak devesini kayıp ettiğini söyler,

            Zürkani: “ Deveyi bulmuş, sonra da hastalanmış veya hastalıktan kurtulmuş, bu  seferde deveyi kayıp etmiş olabilir.” Diyerek iki rivayet te’lif eder.

            Hülasa, Resulullah kadına: “ Ramazan da umre yap, bu (sevapça nafile olan) Hacca eşittir.” Diyerek cevap verir.        ( Kütüb-i Sitte 4/ 207 )

                                                              

            İbni Abbas  (r.a.) anlatıyor. Resulullah (s.a.v.) buyurdular kı.

            “ Haccla  Umre’nin arasını birleştirin. Zira bunlar günahı, tıpkı körüğün Demirdeki  pislikleri temizlediği gibi temizler.” ( Kütüb-i Sitte , Nesai. Menasik 6,(5,115 İbnu Mace, Menasik, 3,2886)  

 

 

Burada, Resulullah (s.a.v.) Hacla Umreyi ard, arda yapmayı tavsiye etmektedir.  Yani Hacc yapılınca peşinde Umre de yapılmalıdır. Umre yapıldı mı, ardından hacc yapılmalıdır. ( Kütüb-i Sitte )

57-

(1169 )- İbnu  Abbas  (r.a.) anlatıyor. Resulullah (s.a.v) Ensardan Ümmü Sinan adındaki bir kadına;

            “Bizimle hacc etmekten seni ne alıkoydu.” Kadın:

            “ Ebü Fülanın (kocasını) kastedersadece iki sulama devesi var. biriyle o ve oğlu hacca gitti, öbürü  (ile de ben kaldım ) arazimizi suluyor (um) “ dedi.” bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)

            “Öyleyse Ramazan da, ( yapacağın) Umre, (kaçırdığın) bir haccın veya benimle ( yapmış olacağın) bir haccın kazasıdır. Ramazan gelince umre yap. Zira Ramazan’daki bir umre hacca muadil olur.”  ( Kütüb-i Sitte. Buhari, Umre. 4. Cezau’s-Seyid 26, Müslim, Hac 222.Nisai,siyam6,(4,130)

 

***

            İbnu Hacer, İbnu Huzeyme’nin görüşü hususunda İbnu Battal’ın yaptığı tarzda bir tahlile gerek olmadığını belirtir. Ve şöyle neticeye varır. Ramazan da yapılacak umre sevap itibariyle hacca muadil olur, bu yönüyle hacla müştereklik arz eder. ancak farz olan haccı n borçtan düşmesi hususunda umre, haccın yerine geçmez. Bu husus icma ile sabittir.

            Tırmızi’nin bir kaydına göre, sadedinde olduğumuz hadiste umre ile hacc arasındaki kurulmuş olan irtibatı İshak İbnu Rahuye, İhlas süresinin Kur’an-ı Kerim’in üçte birine muadil olduğunu beyan eden hadisteki ihlasla, Kur’an arasındaki irtibata benzetmiştir.  ( Kütüb-i Sitte )

 

            İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor. Hadis No: 1362

            “namazını dostdoğru kıl, zekatını ver, Ramazan orucunu tut, hac ve umre’yi yap, anne babana iyilik et, akrabalarınla iyi ilişkiler içinde bulun, misafirlerine ikram et, iyiliği emret kötülükten sakındır. Hak, nerede ise sen de orada ol.  ( Buhari’nin Tarihi, Hakim’in Müstedrek’inden )

                                                           

 

            Umre İbadeti, Arefe günü, Kurban Bayramının birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günü hariç, senin bütün günleri yapılabilir.

            Yukarıda saydığımız beş günde umre yapmak keraheti tahrimi ile mekruhtur. (Harama yakın bir mekruhtur. ) Nura Doğru 2/829)

 

                                              *

            İbni Ömer (r.a)  rivayet ediyor. Hadis No: 5787

            Aziz ve celil olan Allah yolunda  cihada çıkan kişi ile hacca ve umreye giden kişi Allah’ın elçileridir. Allah onları çağırmış, onlar da çağrısına uymuşlardır. Onlar Allah’tan ister. Allah’da kendilerine verir.” ( İbni Mace, Menasik: 5

 

                                                   

58-

 

        Semure bin. Cündeb (r.a.) rivayet ediyor. 1373 nolu Hadis:

            “ Namaz kılınız zekat veriniz, hac ve umreyi yapınız. İstikamet üzere olunuz ki, Allah’da işlerinizi istikamet üzere devam etsin.”

           

         Mina’da Başı Tıraş olmanın Fazileti

 

            R a b i a  o ğ l u  M a l i k  (r.a.) Resulullah (s.a.v.)’ in şöyle dua ettiğini, işittiğini rivayet etmiştir:

            “Ya Rab! Saçlarını tıraş edenleri, bağışla! Ya Rab! Saçlarını traş edenleri bağışla.” Topluluktan biri :

            “ Saçlarını kısaltanları da  bağışla” deyince , Resulullah (s.a.v.) üçüncü veya dördüncü defa da:

“Saçlarını kısaltanları da bağışla “ diye dua etti (Ahmet ve Teberani“ Efsat’ında” hasen isnad’la rivayet etmişlerdir.)

 

 

            Ü m m ü ‘l  H u s a y n  (r.a.)  veda haccında Resulullah (s.a.v.)’in

            “ Başlarını tıraş edenlere üç defa, saçlarını kısaltanlara ise bir defa dua ettiğini” işittiğini rivayet etmiştir.( Müslim Rivayet etmiştir. )

           

           Dikkat etmemiz gereken konular

 

            İbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor,

            “Dört şeyde yapılan dört ameli Allah kabul etmez. Bunlar: Hıyanetten, hırsızlıktan, zimmete geçirilen umuma ait maldan ve yetim malından elde edilen para ile yapılan, Hac. Umre, Cihat ve Sadaka.”( Said bin Mansur’un sünen’i ve İbni Adiyye’nin el- Kamilin’den )

 

            Hz. Ali’ ye Sordular:

            Ey Müminler emiri: Teşrik günlerinde neden oruç tutmak haram kılındı.

            Hz. Ali şöyle cevab verdi: Çünkü Haccılar Allah’ın ziyaretçileridirler. Allah’ın misafiridirler. Misafire kendisi ağırlayanın izni olmaksızın oruç tutması caiz diğildir. “ buyurdu.                                                       

            Zeyd bin Erkam’dan rivayetle 560 nolu Hadis.

            “kişi sevabı ölmüş anne ve babasına olmak üzere hac yaparsa, bu hem kendisinden, hem de onlardan kabul edilir ve onların ruhları göklerde bununla sevinir. ( Derekuthi’nin sünen’inden, C.Sağir)

 

            Erkekler bellerine para kemeri bağlayabilirler. Omuzlarına çanta asabilirler. Kollarını giymeden sırtlarına dikişli elbise alabilirler.   Şemsiye kullanabilirler. Gölgeliklerde oturabilirler. Yalnız rida’nın ( ihramın ) uçlarını biribirine bağlamak veya 

59-

ine ile tutuşturmak ceza gerektirmezsede mekruhtur. Bunun için izar ve rida geniş olmalıdır. 

            Telbiye ederken verilen selamı almak caiz ise de başkalarına selam vermek mekruhtur. ( Kuduri, Dürr-i  Muhtar Bahr-i Raik, ve İslami Ansiklopedi. )   

                                   

            Ehl-i Beyt tarikiyle gelen bir haberde şöyle rivayet edilmektedir.

            “ Ahir zamanda insanlar, Hacc’a dört sınıf olarak gidecektir.

            a) Saltanat sahibleri seyahat için, (Turist )

            b) Zenginler Ticaret için,

            c) Fakirler dilencilik için,

            d) Kur’an okuyucuları da riya ve gösteriş için gideceklerdir.”

( Hatib Enes’ten Meçhul bir senedle ve İhyau Ulumi-d-Din )

                                                       

            Kadınlar’la  ilgili :

 

            1- İhramlı iken normal elbise çorap ve ayakabılarını giyebilirler. Başlarını örter yüzlerini açarlar.

            2- Telbiye, tekbir ve dua yaparken seslerini yükseltemezler.

            3- Sa’y’da yeşil sütünler arasında “ Hervele” yapamazlar.

            4- Tavafta “ Iztiba ve remel yapamazlar.”

            5- İhramdan çıkmak için saçlarını dipten traş etmezler. Saçlarının uçlarını biraz keserler.  ( Diyanet İlmuhalli )

               

          Hz. Aişe’den Mekke’ye geldiğimde hayızlı idim. Onun için ne tavaf nede Sa’y ettim. Durumdan Hz. Peygambere şikayette bulundum. Bana : “Temizleninceye kadar tavaf ve Sa’y’ın dışında Haccı adaylarının yaptıkları her şeyi yap” buyurdu.

            Umre için ihrama girip sonra da Mekke de Hac zamanını bekleyen hayızlı bir kadın Beyt’i tavaf edemez.  Şayet Haccı kaçıracağından korkarsa hac için ihrama girer. Fakat bir kurban keser. Böyle yapan haccı kıran yapan kimse gibi olur. Onun için tek bir tavaf yapar.

            Hayızlı kadın şayet tavaf yapmış namazını kılmışsa Sa’y’ını yapar. Arafat ve müzdelife’de  vakfesini yapar. Cemreleride taşlar. Ancak hayızdan temizleninceye kadar veda tavafını yapamaz. ( Muvata İmam’ı Malik  1/539 )               

                                                           

                                          

            İhramda bulunan bir kadının, eline kına yakması halinde, bir koyun veya keçi kestirmeyi gerektirir.  ( Nura Doğru2/837 )

           

Zemzem Suyunu içmenin ve Zemzemin Fazileti

 

            İbni Abbas  (r.a.)  der ki  Rusulullah (s.a.v.)

 

            “Yeryüzünde en hayırlı su Zemzem suyudur. Açın gıdası ve hastanın şifası ondadır.” 

60-

( Teberani “ Kebir’inde rivayet edilmiştir. Raviler sikadır. İbni Hıbban da sahihinden rivayet etmiştir.)

***

            Said oğlu  Süveyd (r.a.) şöyle anlattı.

            “ Zemzem suyu içildiği niyete göre faydalı olur.” Buyurduğunu haber verdi. “İşte ben zemzemi kıyamet gününün susuzluğu için içiyorum.” dedi sonra içti.   (İmam Ahmet sahih isnad’la rivayet etmiştir. Beyhaki de rivayet etmiştir.)        

 

 

     

         Hac dönüşü

 

İbni Ömer (.r.a.)  rivayet ediyor 8471 Nolu  hadis.

            Hacdan gelen birisi ile karşılaştığında selam ver. Onunla musafaha et ve evine girmeden önce senin için Allah’tan mağfiret dilemesini iste. Çünkü onun günahları bağışlanmıştır.   ( Müsned,2.69. 128 )

                                                           

            Ebu Umame’den (r.a.) rivayetle Resulüllah Efendimiz (sa.v.) şöyle buyurmuşlardır.

            “ Hacı giderken de, dönerken de Allah’ın koruması altındadır.“(Deylemi’in Müsnedü’l Firdevsi’den)

 

Öyle günahlar vardır ki  onları ancak hac esnasında yapılan bazı fiiller affetirir. Hadiselerde bu konu üzerinde özellikle durulmuştur. Bu hadislerden bir kaçını buraya alalım:

           

“Her kim Kabe’ye gelir, kötü söz söylemez, büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte ısrar etmezse, günahlarından arınarak anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olarak döner.” ( Buhari, Hac: 4. Müslim Hac :438)

 

            Başka bir hadis :

            İslam, kendinden önceki günahları yok eder. hicret kendinden önceki günahları yok eder. hac’ da kendinden önceki günahları yok eder.”  (Müslim,  İman: l92 )

 

            Başka bir Hadis: Umre, diğer Umreye kadar yapılan günahların kefaretidir. Makbul bir Hacc’ın karşılığı da Cennetten başka bir şey değildir,

( Müslim, Hac, 437,1,983 )

 

           Başka bir Hadis de:     

 

                 Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Hangi amelin daha faziletli olduğunu sordu.

 

            “Allah ve Resulüne imandır.” Buyurdu. Sonra nedir? diye sorulunca. Allah yolunda cihattır.” Dedi.Bundan sonra nedir? denilince, “ Makbul bir Hac’dır.” karşılığını verdi.( Buhâri, Hac, 4,11,141,)

61-

 

            HİKAYE  :

 

            Bir hayırsever adam yıllarca hacca gitmek için  para biriktirip eşiyle birlikte hacca gitmek ister, Hacca gitme zamanı yaklaşır hazırlıklarına başlarlar, yirmi, yirmi beş gün sonra hac yolculuğu başlayacaktır. o sırada eşi hastalanır, birkaç gün yatakta yatar. Hasta olan eşi karşı komşudan bir et’li yemek  kokusunu alır ve   kocasına şöyle der, Bey ben hasta olduğum için halsiz düştüm, yemek pişirecek durumda değilim karşıdaki komşunun evinden et kokusu geliyor, git onlardan Allah rızası için biraz et ve et suyun dan getir canım çok çekti.

            Adam  evin den bir boş tabak alır, karşı komşuya gider, biliyorsunuz eşim hasta yemek pişirme gücü yok, bende yemek pişirmek bilmiyorum. Bu nedenle, eşim, sizde pişen et kokusunu almış, ne olursun komşum, Allah rızası için, o pişirilen etli yemekten, hasta eşim için bir tabak yemek vermenizi istiyorum.

Bu sözleri duyan komşusu, yavaş ça yere çöker ve ağlar, ağlar da ağlar, komşum keşke şimdi ben ölü olsaydım, keşke o tencerede kayanayan eti ve etin kokusunu gizleyebilseydim. Ağlayarak sözüne şöyle devam eder. üzülerek belirteyim ki, o yemekten sana vermiyeceğim, çünkü o tencerede pişen et bize helal size haramdır, bu nedenle seni eli boş olarak evine göndereceğim, der.

Komşusu, konuyu bilmediği için, tabiri caiz ise donup kalmış şaşırıp, kalmış nasıl olurda bizler bunca yıldır komşuyuz da, eşim hasta pişirilen yemekten bir tabak yemek esirgeniyor. Yemek isteyen komşu tam anlamıyla şoktadır;

Karşı komşu hala yerde oturmuş ağlıyor ve dudaklarından şu cümleler dökülüyor. Senin yüzüne bakamıyorum, yengemin istediği yemeyi veremediğim için kahır oluyorum, ayda yılda bir kez  bana muhtaç oldunuz, istediğinizi yerine getiremediğim için kendimi bir hiç görüyorum, çünkü o yemek bize helal size ise haramdır bu nedenle sizlerden özür diliyorum deyip dövünüyor ve ağlıyor, ağlıyor ve o yemekten veremeyeceğini söylüyor.

Eşi hasta olan komşu; şöyle cevap veriyor, komşum sen iyimisin, sana helal ise bize de helaldır. Sana haram ise bize de haramdır. Senin dediklerinden bir şey anlayamadım, der.

Evinde yemek pişen komşu şöyle der. benim aile ferdlerim bir haftadır bir lokma ekmek veya yemek ağızlarına girmemiş, evde hiçbir şey yoktu, hepimiz açlıktan ölüp helak olacak duruma geldik, ben dışarı çıkıp yemek için bir şeyler  aradım, tam o sırada sokakta yeni ölmüş bir köpek leşini gördüm, o köpek leşini eve getirip derisini yüzdüm, etini parçaladım ve tencerede pişen et o köpeğin etidir, der ağlar ağlar.

Bu nedenle; o yemek bize helal çünkü biz açız yoksuluz, açlıktan neredeyse helak oluyorduk ve ölüyorduk, ama  size ise haramdır, çünkü siz muhtaç ve aç değilsiniz, der.

Şimdi : Eşi hasta olan komşu yine tabiri caiz ise beyninden vurulmuşa dönmüş, ağlama sırası ona gelmişti, kendi, kendini sorguya çekmiş, ben nasıl bir kötü komşuyum da yanımdaki komşular aç susuz olurda, bu hallere düşmüşler de benim haberim olamaz, Vallahi Allah bunların ahını, hesabını benden soracak çok veya az,  deyip, deyip ağlayıp, ağlayıp sızlıyor ve nihayet yemek almadan ağlaya, ağlaya evine geliyor. Yıllardır 

62-

biriktirdiği hac yolculuk parasının tümünü alır o komşusuna götürüp verir ve hacca gitmeyi iptal eder.

Tabi hac zamanı gelir geçer, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  Ömer ibni, Abdullah’ın rüyasına gelerek, git yıllardır hacca gelmek için para biriktiren ve en sonunda ihlasla tüm hac için ayırdığı parasını fakir komşusuna veren kişiyi tebrik et, çünkü onun yaptığı o güzel sevap hatırına bu yıl bütün haccıların hacc farziyatını o kişinin hatırına Allah Teâlâ’nın hacılarını kabul ettiğini bildirmiştir. Ve ona müjdeler olsun, buyurmuştur.  

 

            Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) dualarından biri şöyledir.

            “ Allah’ım haccıyı ve haccının affedilmesi için dua edenleri affeyle.” ( Tenbihü’l – Gafilin 650)

 

            Hacca ve umreye gidenler. Müslümanları temsilen Allah’ın huzuruna giden heyetlerdir. Allah’a dua ederlerse kabul eder günahlarının bağışlanmasını isterlerse, bağışlar” İbni Mace, Menasik: 5)

 

            Bu hadislere yer verdikten sonra bir hacıyı yolda karşılamanın, ona selam vermenin, onunla müsafaha etmenin ve hayırlı duasını istemenin önemi her halde daha iyi anlaşılır.  Günahlardan arınmış bir ağızla yapılan dua makbul olur.

            Sonra günahlarından arınmış haccının o andaki hali halistir. Dünyaya pek girmemiş daha gönlünü dünya meşgalleri ile doldurmamıştır. Böyle bir anda yapılacak duanın büyük fazileti vardır.

            Öte yandan böyle bir durum, hac gibi bir şeairi ( ibadeti ) canlı tutma açısından büyük önem taşır. Hacıları karşılamak, onların hayırlı dualarını almak güzel bir alışkanlık olarak sürdürmelidir.   Camiü’s-Sağir 1/245-246 )

 

Bunu unutmayalım ki, her hacca gidip gelenin değil, haccı kabul olanın günahları affolur,

Bir Hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

“ Kabul olan ( Mebrur )  bir Hac geçmiş günahyarı yok eder( Beyhaki  )

 

            Başka bir Hadiste:

            “ Hac zenginliğe, zina fakirliğe sebep olur.” ( Taberâni )

 

Bir Hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

 

“Her kim Kabe’ye gelir, kötü söz söylemez, büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte ısrar etmezse, günahlarından arınarak anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olarak döner.”        ( Buhari, Hac: 4. Müslim Hac :438)

63-

             D U A :

 

Dikkat ederseniz dualar bölümüne hiç girmedim, Hayırlısı ile Hacc veya Umre yolculuğuna çıktığınızda o kutsal topraklarda hemen, hemen her adımda her farz, vacib ve sünnet ibadetlerin sonunda okunacak dualar vardır. önemli İbadetlerden biriside dualardır. Çünkü.

 Yüce Allah, Bakara Süresinin 186. Ayetinde şöyle buyuruyor                                                                            

          “ Şayet kullarım sana beni sorarlarsa, Bana dua edince, dua edenin duasına karşılık veririm. “ayrıca, A’raf Süresinin 55. ayetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor. “ Rabbinize yalvara, yalvara ve için, için dua edin. Şüphesiz O  haddi aşanları sevmez.”  Başka Birayette ise, “ Bana yalvarıp dua edin, ben de ( İstediklerinizin) karşılığını size vereyim. ( bu gün ) bana ibadette yüksünenler, yarın hor ve hakir olarak cehanneme gireceklerdir.” buyurdu.Mümin süresi  Ayet: 60.                                      Başka bir ayette ise. “Yanları yataklarından uzaklaşır. Korku ve Ümitle Rablerine dua ederler.”Secde suresi Ayeti: 16

 

          Yine başka bir ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor: O’na korkarak ve ümit ederek dua ediniz. şüphesiz Allah’ın Rahmeti, iyilik edenlere yakındır.” A’raf süresi Ayet 56: 

         Dualarla ilgili bazı ayetleri yazdık, başka söze gerek yok, kutsal topraklarda bol, bol her ibadette her adımda her yatıp kalkmakta hatta mümkün ise her nefes alıp vermemizde dua edelim ayrıca unutmayın dua’da bir ibadettir. Onun için fırsatı kaçırmayın bol bol dua edin. 

Ben dualar bölümüne girmediğimin nedeni yani hangi dua nerede yapılır detayına girmedim çünkü; diyanettin size vereceği kitabçıklarda hangi dua nerede okunur. her Kutsal topraklara ibadet için giden yolculara verilmektedir. Benim araştırdığım ve size tafsiye edecğim dua ile Diyanetin vereceği dua biribirini tutmasa kafanız ( aklınız  )  karışmaması nedenile  dualar bölümüne girmedim Allah’a sığınırım. 

Dua nedir, duanın sırları duanın ehemiyeti gibi bilgiyi çok geniş şekilde araştırıp ileriki sayfalarımızda bilgileneceğiz inşallah.

 

Fakat sakın  Kutsal mekanlara giderken bir dakika dahi zamanınızı boşa harcamayın zikir ve dualarınızı dilinizden kalbinizden beyninizden düşürmeyin diğer ibadetlerinizi sakın ihmal etmeyin.

 

BUNU UNUTMAYALIM:

Manevi yönden, sen dolu gitmezsen orada taşamasın, boş gidersen inşallah boş dönmezsin!

                                                                    .

 

           Hac’a gitmeden önce yazdığım şiir  

64-

 

Hac’a Giderken, dolu gidin ki, Boş dönmeyesiniz.

 

Unutma ki, su uyur ama Düşmanın olan şeytan asla uyumaz, biliniz,

   Şuurlu, sabırlı, haccı olunuz. Şeytan-a asla ve asla taviz vermeyiniz,

   İbadetinizde itidal olunuz, riya yapmayınız, bütün ayet ve hadislere uyunuz.

Hac’a Giderken, dolu gidin ki, inşallah eli boş dönmezsiniz.

 

   Nasıl kalp vücudun merkezi ise, Beyt’de dünyanın merkezi ve kalbidir,

   Salihler hep Allah’a sabır ederler. Kadere isyan değil boyun eğerler,

   Arkadaş, Hac’a giderken dolu gitmezseniz, inşallah boş’da dönmezsiniz,

   Sadece Hacc’ı ünvanını kazanayım diye asla ve asla, Hac’a gitmeyiniz.

 

    Biliyorsun, İslamın beş farzından birisi de Hac’a gitmektir.

    Hac’a gitmeden her konuda evinde hac’ı olması gerekir.         

    Hac’ın hali ölüm halidir. Bu bilinçte hac görevi yapılması gerekir,

Hac’a Giderken, dolu gidin ki, inşallah eli boş dönmezsiniz.

 

    Sakın, sakın karanlıkta yolculuk yapan kimseler gibi olmayın,

    Karanlıkta, odun toplayayım derken, akrep yılan toplamaya kalkmayın,

    Nereye gittiğinizi  bilemesin, Hak’a gideyim derken, Halka gidersin, 

    Bilakis karanlıkta ışık yak, çevreni aydınlat sende halk ta faydalansın,

    Sadece Hac’ı ünvanını  kazanayım diye asla ve asla Hac’a gitmeyin.

 

     Acele etmeden ihtiyatlı hareket etmek Yüce Allah’tandır,

     Sen acelecisin, acele edenin eline istediği şey geçmeyebilir,

     Bir “Hadiste: Sabır imanın yarısıdır.” buyrulmaktadır.

     Sabırsızlık yapmak şeytandandır, sabretmek en iyisidir,

 

     Hac’a Giderken, dolu gidin ki, inşallah eli boş dönmezsiniz.

65-

 

Mekke’deyken bu şiir’i yazdım sizinle paylaşmak istedim.

 

Oturdum Ağladım Kâbe’nin Karşısında

 

Kâbe’ye bakarak, gözyaşları ile aldım kalemi elime,

Çok İbretle baktım o tavaf eden büyük insan seline,

Tüm dünya tefekkürle baksın, şu büyük iman ehline, 

          Oturdum diz çöktüm, çok ağladım, o büyük Kâbe’nin karşısında.

 

Yaklaşık beş milyon Hacı adayların kalbi tek parça,

Yüce Allah-u Teâlâ’yı anıyor gözlerden yaş aktıkça,

İbret almamak mümkün mü? kutsal Kâbe’ye baktıkça,

          Oturdum diz çöktüm, çok ağladım, büyük Kâbe’nin karşısında.

 

 

            Esas Kâbe’den önce, Kâbe’nin ve kainatın Rabbini bilmektir,

            O sır’ı  ilâhi’yi, kalbimizde, beynimizde mutlaka his etmektir,

            Kutsal Kâbe, bütün Müslümanların kalbinin attığı bir yerdir,

          Oturdum diz çöktüm, çok ağladım, o büyük Kâbe’nin karşısında.

 

 

            İbadet için Kâbe de bulunanlar Yüce Allah’ın misafirleridir,

            Burada tavaf  etme, tövbe etme, dua etme, mekan ve yeridir,

            Çok göz yaşları dökerek Harem’e neye geldiğini iyi bilmelidir,

            Oturdum diz çöktüm, çok ağladım, o büyük Kâbe’nin karşısında.

 

            Dikkat et, önce Yüce Rabbini bileceksin ki, Kâbe’yi bilesin,

            Bilinçli olmazsan Hak’a gideyim derken,  halka gidersin,

            Rabbine söz ver nesuh tövbesi yap, inşallah dolu dönersin,

          Oturdum diz çöktüm, çok ağladım, o büyük Kâbe’nin karşısında.

 

Aman llah’ım bu SANA büyük sevgi ve ne büyük saygıdır,

          Müslümanların dudaklarında, Rabbine, yalvarış / dua vardır,

          Gönülleri çok, çok hüzün, gözlerinden çok akan yaşlar vardır,

          Oturdum diz çöktüm, çok ağladım,  o büyük Kâbe’nin karşısında.

 

 

                                                Yer: Mekke, Tarih: 16.09.2014, Saat 14,45

66-

Hac’dan memlekete geldikten sonra bu şiir’i yazdım Sizlerle paylaşmak istedim..                  

 

 

          KÂBE’DE GÖZÜM İLE GÖRDÜM

 

O muhteşem Beytullahın kutsal  büyük ihtişamını gözüm ile gördüm,

Kabenin etrafında binlerce melek gibi tavaf eden insanları gördüm,

Üstü göz yaşları ile ıslanmış, Allah için  ağlayan o insanları gördüm,

Beytül mamurun dengi, o Mübarek  kâbe olan, Beytullah-ı gördüm.

Ve o müttaki ve takva sahipleri arasında kendimi bir sinek kadar küçük gördüm.

 

 

 

 

O titrek dudaklarla, çatlak eller havada olup dua eden insanları gördüm,

Rabbine ağlayarak içtenlikle yalvaran, milyonlarca insanları gördüm.

Dünyanın dört bir yanından elleri ayakları, dudakları çatlamış, ağlayarak,    

Lebbeyk Allahüme lebbeyk, buyur Allah’ım buyur diyerek ağlayan insanları gördüm.

Ve o müttaki ve takva sahipleri arasında kendimi bir sinek kadar küçük gördüm.

 

 

 

 

Kâbe’yi Mekke’i Mükkerreme’yi görmeyenlere anlatılamaz yaşanması gerekir.

Kendilerini Allah yoluna feda etmiş o muttaki insanları görmek gerekir.

Kâbe’yi anlatmak, kelimeler yetmez, tefekkür edip Allah’a sığınmak gerekir

O kutsal yerleri benim gibi kafa gözü ile değil kalp gözü ile görmek ve bilmek gerekir

 

Vallahi o müttaki ve takva sahipleri arasında kendimi bir sinekten de daha küçük gördüm.      03.11.2014                                             

67-

 

           BUNA ÇOK DİKKAT ETMELİYİZ.

 

            Ebu Nedre diyor ki: Şu  ameli işlediği halde kendisinde bir iyilik (takva ) yönünden bir gelişme görmez ise o amelin Allah Teâlâ tarafından kabul edilmediğinin alâmetidir,

 

 

            1—Kim Ramazan ayında oruç tutar da daha sonra ki aylarda kendinde iyilik / takva yönünden gelişme görmezse bu durum tuttuğu ramazan orucunun Allah Tâlâ tarafından kabul edilmidiğini gösterir.

            2---Kim ki üzerine farz olan hac ibadetini yapar da dönüşünde kendisinde iyilik / takva yönünde gelişme görmez ise bu durum, Hacc ibadetinin Allah Teâlâ tarafından kabul edilmediğine gösterir.

            3---Kim ki bir hastalık çeker de iyileştikten sonra kendisinde iyilik / takva yönünden bir gelişme görmezse bu durum çektiği hastalığın günahlarına keffaret olmadığının alametidir.

             4—(Kim sürekli beş vakit namaz kılıyor da o kıldığı namaz onu kötülüklerden alıkoymuyorsa onun kıldığı namaz kakbul olmadığına / kabul olma-dığına işarettir.)

 

Çünkü:

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.                                   

  Gündüzün iki tarafından ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz

kıl! Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu algılanması olanlara bir öğüttür. (Hûd Süresi ayet 114 )

 

5—( Kim ki, Kur’ân okur dini kitaplarla haşir neşir oluyorsa, dili bir âlim gibi konuşuyor da yaşayışı İslami kurallardan uzak ise, onun okuduğu Ku’ân ile ilmi çalışmaları ona bir fayda sağlanmadığı belirgin bir somut bir alametidir.)

            En doğrusunu Allah bilir

           

            HACC’A NELER GÖTÜRMELİYİZ.

 

            Bazı Hacca giden arkadaşlar bendoen soruyorlar, bize öz bir tasfiyede bulunurmusun, ben onlara şöyle derim.

 

            Hacca giderken yanınızda on cüzdan götürün, bir cüzdanınızda para bulunsun diğer dokuz cüzdanınızda sabır olsun.

68-

           Ayrıca; 

            Sabır imanın yarısıdır, hadisini hiç unutmayınız.

           

            Hacca giden başkalarına sıkıntı vermediği gibi onlardan gelecek sıkıntılarada katlanmalı, yumuşak davranmalıdır. Kırıcı ve sert olmaktan asla kaçınmalıdır.

 

            Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Sertlikten ve çirkin şeyden sakının. yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.” ( Müslim

 

HACC’DAN  NELER GETİRMELİYİZ.

 

            Önceki yıllarda Hacc’a gidip gelenler, hacc’d.n kaset çalar (teyp)  fotoğraf makinesı getirdim, her çocuğuma birer takım elbise, birer saat getirdim, Vs.

           Yıllar sonra Hacdan gelenler, kamera getirdim, her çocuk ve torunlarıma oyuncak  ve yakınlarıma bütçeme göre hediye aldım vesair,              

           Şimdiki zaman da ise, Medine’yi veya Mekke’yi gezdim en iyi hurma aldım. en iyi çay aldım, Zemzem suyunu manbaasınıdan aldım kargoya verdim. ben gelmeden evel onlar Türkiye’ye gelmişti hep böyle alışa gelen  sohbetler. 

            Dilerim Rabbim’den hacca giden kardeşlerimizin, Hacc’dan evine döndüklerinde aldıkları hediyeler, hurmalar ve Zemzem suyu dışında Öncelikle Allah Teâlâ’nın rızasını alsın Hz. Peygamberin Ahlakından, Hz. Ebu Bekrin Sıddıklığından yardım severliğinden, Hz Ömer’in adaletinden, Hz. Osman’nın edebinden, Hz. Ali’nin ilmin’den Hz. Eyüp’ün Sabrından, Hz. Davut’un göz yaşlarından da, pay alıp getirmemiz için Yüce Allah’a, dua ediyorum. inşallah o günleri görecağım hep dua ediyorum.

                                                       

          SONUÇ OLARAK:

 

        Hacc ‘dan ve o kutsal beldeden ne almalıyız.

 

Değerli okuyucular, o kutsal ve mukkades topraklarda tam ibadetimizi yaparak özellikle ve öncelikle Hac’dan yalnız ve yalnız Allah’ın rızasını alalım, dünya içinde ahret içinde o bize yeter.

 

Allah Teâlâ’nın rızasını almadan dönersek, demek ki biz gafiliz, biz günahkarız, bizim gidişimiz gelişimiz zahmetimiz masrafımız boşuna gitmiştir. Bizde kibir vardır, bizde riya vardır, bizde nefis vardır, bizde tam teslimiyet yoktur, bizde tam takvalı / mütekki bir ibadet yoktur ki, Allah Teâlâ’nın rızasını alamıyoruz. Böyle duruma düşmekten Yüce Allah sığınıyoruz.

69-

 Yüce Allah bütün Müslümanların Haccını, yanlışı ile doğrusu ile hatası ile kabul ve mebrur etsin, O’ bizim Rabb’imizdir. Biz O’na teslim olmuş kullarıyız.

 

Ayrıca  Şeytanın şerrinden vesvesesinden, Allah Teâlâ’ya sığınıyoruz. Her yönü ile  bizleri ve tüm Müslümanları Allah Teâlâ korusun.

70-

Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “ Biz her ümmet için, kendilerine rızık olarak verdiğimiz dört ayaklı davarlar üzerine yalnız Allah’ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahlınız bir tek ilahtır. O hal de yalnız O’na teslim olun  (Kulluk edin)  ( Habibim ) İtaatkar ve mütevazi olanları cennetle müjdele. ( El-Hac Suresi Ayet 34 )

 

      KURBAN  BAYRAMI

        ----------------------------------------------:

 

              Yüce Allah buyuruyor.

            “ Ey Muhammed! Şüphesiz ki biz sana kevseri verdik. öyleyse sen de

Rabbın için namaz kıl ve Kurban kes, muhakkak ki, asıl nesli kesilmiş olanlar sana karşı kin tutan kimselerdir.” ( Kevser süresi Ayet: 1,2,3 )

 

Abdullah İbnu Amr İbnu’l As (r.a.) Anlatıyor Resulüllah )s.a.v.)

            “ Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah Bayram kılmıştır” buyurmuştu.

 

            Kısa Açıklama :

Resulüllah (s.a.v.) kurban gününün, İslam ümmetine Cenab-ı Hakk tarafından bayram kıldığını haber vermektedir. Her Müslüman bu bayrama imkanı nisbettinde katılacaktır. İmkanı olan kurban kesecektir.

 

              Ebü Ümame (r.a.) Rivayet etti. Hz. Peygamber (s.a.v) buyuruyor.                                                              

            “Bu gün ilk yapacağınız iş  (Kurban Bayramı  (1) namazını kılmaktır. Sonra (Evlerimize) dönüp kurban keseceğiz. Böyle yapan kimse, sünnetimize uygun hareket etmiş olur. ( Bayram namazı kılınmadan )önce kurban kesen kişi ailesine (Çoluk çocuğuna ) et, temin etmiş olur. Böyle Kurbanın ibadetle hiçbir alakası yoktur. ( Tırmızi, ve Nura doğru )

 

            Efendimiz (s.a.v.) kurban kesmiş, Hz. Aişe annemize “Bu kurban etini fakirlere yoksullara dağıtabilirsin buyurmuş, Hz. Aişe’de Kurban etinin fakirlere yoksullara,  dağıtmış yalnız öz evine yiyecek için kurbanın bir kaburga parçasını kaldırmıştır. Efendimiz eve gelince sorar. “ Ya Aişe Kurban etini ne yaptın.”  Hz. Aişe şöyle cevap verir.” Ya Resulüllah, hepsini dağıttım yalnız bize bir kaburga parçası kaldı.” 

71-

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur. “ Haa.. hepsi bize kaldı. Yalnız bir kaburga parçası gitti.”

            Sayın okuyucular, Hal durumu iyi olanlar bu hadis-i  Şerif-i  dağıtım şeklini örnek almalarıdır. En evdalı budur. “Hepsi bize kaldı bir kaburga kemiği gitti” ne mutlu bunu uygulayana..

 

Hani ; halk arasında bir ata sözü var ne kadar ekmek o kadar köfte. Ne kaar dağıtırsan o kadar sevap alırsın.

 

            2- Kurban kesilirken sahibi başında bulunmalı ve besmele çekmelidir. Yalnız sahibinin besmele çekmesi kafi değildir. Kesenin de  “ Bismillah Allahu Ekber “ demesi lazımdır. Şayet kurban kesen besmeleyi kasten terk ederse hayvanın eti yiyilemez.  İkisinin de besmeleyi çekmeleri  icap eder. şayet bunların birisi besmeleyi terk ederse eti yenilemez. ( Dürret-ül  Vaizin) ve (Nura doğru )

           

            Enes (r.a.) rivayetle: Efendimiz (s.a.v.)

            “Hicret ederek Medine’ye geldiğimde Medinelilerin Cahilliye döneminde eğlendikleri iki günleri vardı. Allahü Teala o iki gün sizin için daha hayırlı olan şu iki gün ile değiştirdi : Ramazan ve Kurban Bayarmı günleri. buyurdu“    ( Beyhakinin Sünen’ninden,ve  C.Sağir)

 

         Bayram Namazı

 

            Bayram namazı Hanefi  İmamına (mezhebine) göre  Cuma namazı farz olanlara, senede iki defa Bayram namazı kılmak  Vaciptir. Bir hadisi şerife göre hicrettin birinci yılında meşru kılınmıştır. Cuma namazı için mevcut olan şartlar, Bayram namazı içinde mevcuttur. Yalnız bayram namazı için hutbe sünnettir ve namazdan sonra okunur. ( hutbe okunmasa da namaz sahih olur. Fakat mekruhtur ). Sonuç olarak  Cuma namazı farz bayram namazı ise vaciptir.   ( Dürret’ül Vazzin  )

 

        Şafi İmamına ( mezhebine göre ) Cuma namazı farz her iki bayram namazı ise, Erkek, kadın, hür, köle, her kes için Sünneti Müekkededir. Münferiden kılınabilirse de  cemaat halinde kılınması daha efdaldır. Yalnız Minada hacılar için münferiden kılmak daha evladır.(Büyük Şafi İlmühali Hilal yayını)   

           

         Peygamber Efendimiz buyuruyor.

 

            “ Bayram namazını kılmaya yürüyerek gitmek ve ( evden ) çıkmadan önce bir şeyler yemek, ( benim ) sünnet  (lerim) dendir. ( Tırmızi )

72-

Teşrik Tekbir’leri

 

              Yüce Allah buyuruyor.

            “(De ki ) : Çocuk edinmemiş olan ( kainat üzerindeki ) mutlak hakimiyetinde hiçbir ortağı olmayan Yüce Allah’a hamd olsun. Onun şanına yakışır şekilde büyük ( ve yüce ) bil. ( O’na tekbir getir) .  ( İsra süresi Ayet: 111 )

 

       “ Ramazn ve Kurban Bayramlarını “ La İlahe İllallah”lar ile “Allahü Ekber”lerle, “ Elhamdülillah” larla  “Süphanallah”larla süsleyiniz.” ( Ebü Niyam’ın Hilyesindenve C. Sağir )

 

Peygamber Efendimiz  (s.a.v.) buyuruyor.

            “ Bayram günlerini tekbir getirerek ( Allahu ekber, Allahu ekber, Lailahe İllellahu ve’llahu ekber. Allahu ekber, ve’lillah-il hamd- Süsleyiniz. ( Taberani )

 

         Tekbirin açıklaması.

            Allah Büyüktür, Allah Büyüktür, Allah’dan başka Allah (ilah ) yoktur ve O Allah tek büyüktür. Allah tek büyüktür ve O Hamd  sırf O’na mahsustur. ( bunun adı teşrik Tekbirleridir.

 

            Teşrik Tekbirleri ne zaman getirilir.

 

            Zilhicce ayının dokuzuncu, yani arefe günü sabah namazından başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar her farz namazın selamından sonra teşrik tekbirleri okumak vaciptir. Bu tekbir Cemaate, yalınz namaz kılana, imama, köylüye, şehirliye, mukim olana, yolcu olana; kadına ve erkeğe vaciptir.

            Bu uygulama gerek Hanefi gerekse şafi mezhebleri için olsun teşrik tekbirleri zamanı aynen geçerlidir. Her iki imamın da görüşleri aynidir. 

 

            Yalnız. Hanefi mezhebleri bir defe Allahu ekber, Allahu ekber, La illahe İllalllahü vellahü ekber… Allahu ekber ve lillahil hamd. bir kere okunur.

 

           Şafi mezhebi ise,  Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, La ilahe illallahü vellahü ekber… Allahu ekber ve lilahil hamd. üç kere tekrarlanır.

 

            Ekmemelüddin  El- Hanefi diyor ki: Bu tekbirin sebebi vürudü ( Vesilesi ) şöyledir.

            Cebrail (a.s.) kurbanı getirirken İbrahim (a.s.) İsmail aleyhisselamı kesme işini aceleye getireceğinden kortuğundan. ( uzaktan  şöyle seslendi )

 

 

         Allahu ekber, Allahu ekber,  Allahu ekber.                 

73-

            Bu sesi işiten Hz. İbrahim aleyhisselam. Oda şöyle okudu.

 

            La ilahe illalahu allahu ekber.

 

            İsmail aleyhisselam da duruma vakıf olunca.

 

          oda   Allahu ekber, Allahu ekber, diyerek mukabelede bulundu.   

 

 

              Kurban kesmek

                     ------------------------:                 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) bir hadisinde şöyle buyurdu:

            “ Varlıklı olup da Kurban kesmeyen müminler son nefeslerinde bir Yahudi veya Hıristiyan’dan farksız  derecede acı duyarak can verirler.

            Bir başka rivayete göre ise hadis şöyledir: Varlıklı olup da Kurban kesmeyen kimseler sakın camilerimize yaklaşmasınlar.”(Dürretül Vaizin 2-ll38 )

***

            Salim b. Ebu Cad’ın rivayet ettiğine göre; Peygamberimiz (s.a.v. ) bir Kurban Bayramı günü kızı Hz. Fatıma’ya  şöyle buyurdu:

            “ Ya Fatıma, kalkta kurbanınla ilgilen. Çünkü onun yere düşen ilk damla kanı ile birlikte Yüce Allah tüm günahlarını affeder.”

Bu arada İmran b Hüseyn “ Ya Resulüllah bu dediğin sırf sana ve ailene mi mahsustur. Yoksa tüm Müslümanlar için midir ? diye sorunca , Peygamberimiz : “ Verdiğim müjde tüm Müslümanlar içindir.” Buyurmuştur. ( Tenbihü’l –Gafilin 450)

 

            Ali (r.a.) rivayet ediyor Peygamber Efendimiz buyuruyor ki,

           “ Bizler gibi eksiksiz beş vakit namazını kılan ve her kurban bayramında ( eğer varlıklı ise )muntazam bir şekilde kurbanını kesenler bizdendir. – (Gerçek mü’minlerdendir.) Tersine eksiksiz beş vakit namazını kılmayan ve varlıklı olduğu halde kurbanını kesmeyenler bizden değildir. (Gerçek müminlerden değildir.) ( Dürretül Vaizin )

 

           Maddi gücü yetmeyip de  Kurban kesemeyen ne yapacak?

 

            “ Ey Allah’ın Resülü!  ben bir hayvandan başka bir şeye sahip değilsem, onu kesebilirmiyim? “  diye sordu. Resulüllah (s.a.v.)

            “ Hayır, dedi, ancak saçını tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, (koltuk ve kasık arası ) traşını olursun. Bu da sana Allah indin de bir kurban yerine geçer. “ (Ebu Davud, Edahi,1 (2789) , Nesai, Dahaya 2,(7,213 Kütüb-i-Sitte)

 

 

74-

AÇIKLAMA

Resulüllah (s.a.v) ın imkanı olmayan, elinde sütünden ve yününden istifade etmek üzere  bir dişi hayvandan başka bir şeyi bulunmayan kimsenin sorusu üzerine verdiği cevaptan anlıyoruz ki, bayram’a katılmak için imkanları zorlamaya gerek yoktur. Bayram günü saç traşı olmak, uzamış olan bıyıkları tırnakları gerekiyorsa etek traşı da olup bedenen temizlenmek, yeni, temiz elbiseler giyinmek gibi, bayram gününün hürmetine uygun bir ahvale bürünmek de, manevi kazanç yönünden kurban kesmiş kadar Allah nazarından makbul olacağını belirtiyor. ( Kütüb-i Sitte )

ivayetine göre Resulüllah (s.a.v.) efendimizi gördüm: bir cemaatın yanına gitti, onlar, kurbanlarını namazdan evvel kesmişlerdi. Bunu gören Efendimiz. (s.a.v.) şöyle buyurdu:

 

            “Namazdan evvel kurban kesenler, yeniden kessin.”

 

             Hz.Aişe (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyunrduğunu anlatmıştır.

            “ Bir kimse, kurban kesme günü kesim yerine getirdiği zaman, Allah-ü Taala onu (cennete ) yaklaştırır.

 

           Şayet bir kimse namazdan evvel kurbanını keser ise .. o et koyunudur.”                                                                        ( Y.Her iki hadis Gunyet’üt Talibin)

             Bazı rivayetler de ise şöyle buyurduğu anlatılmıştır.

            “Namaz da evvel Kurban kesen, onun yerine yenisini kessin. Hiç kesmeyen de şimdi kessin.”

 

            Bera b. Azib (r.a.) şöyle anlatmıştır.Resulüllah (s.a.v) Efendimiz Kurban günü namazdan sonra bize bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu:

            “Bir kimse kıldığımız namazı kılarda sonra kurbanını keser ise .. kestiği kurbanda isabet etmiş olur.

 

            Resulüllah (s.a.v.) Efendimize istediği gibi kurban getirildi; onu kurban etti. Yatırdı; kesti ve keserken şöyle okudu:

            Allah’ın adı ile .. Allah’ım bunu Muhammed’den, Muhammed’in alinden ve Muhammed’in ümmetinden kabul buyur.”         Y. Her iki hadis Gunye’üt-Talibin

 

            Başka bir rivayette, şöyle anlatıldı:

            Resulüllah (s.a.v.) efendimiz iki güzel , büyük boynuzlu koç istedi: geldi.

            Bunlardan birini yere yatırdı :

            “ Bismillahirehmanirrahim.. Allah’ın adı ile, Allah Tek Büyüktür. Allah’ım, bu Muhammedin ve ehl-i    beytinin kurbanıdır.”

            Diyerek kesti.

 

         Bundan sonra ikincisini yatırdı. ve :

75-

            “Allah’ın adı ile, Allah en büyüktür. Allah’ım bu muhammedin ve ümmetinin kurbanıdır.” Diyerek kesti.(Gunyet’üt-talibin )

           

            Yüce Allah Teâlâ buyuruyor.

            “Allah’ın rızık olarak kendilerine verdiği dört ayaklı davarlar  Kurbanlıklar) üzerine belirli günlerde  (kurban kesme günlerinde) Allah’ın adını ansınlar. İşte bu kurbanlıklardan yiyin, yoksulu fakiri doyurun, ( El-Hac Suresi Ayet 28 )

           

 

Kurban kesmek bazı mezheblere göre vacib bazısına göre de sünnettir.

            Kesmeye gücü yeten onu terk etmek sevimsiz bir iştir. İmamı malik. Ahmet ve İmam-ı  Şafii ‘nin görüşü budur. Bunların dışında kalan imamlara göre : Kurban kesmek vaciptir.

 

            Kurban kesmenin vacip değil de, müstehap oluşu, ibn-i Abbas’tan (r.a.)  gelen şu hadis-i şerife dayanır: Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

 

 

      1 - “ Kurban kesmek bana emirdir; sizin için de sünnet.” Buyurmuştur.

                                   

            Bir başka rivayette  ise Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğu anlatılmıştır.

       2- “ Üç şey var ki bana farzdır; ama bunlar sizin için nafiledir: Kurban kesmek, vitir namazı kılmak, sabah namazının iki rekat sünneti “(Y.İki Hadis Gunyet’üt –Talibin) 732)

           

***

            Kurbanın vacib olduğunu söylüyenleri  te’yid eden Hadis  Ebü Hüreyre (r.a) rivayet ettiği şu hadistir.

       3-  “Kurban kesecek güçte olup da, kesmeyen namazgahımıza yaklaşmasın.”                                                      ( Kütüb-i Sitte )

 

             Mezheb imamların görüşlerini kısaca yukarıda belirtilmiştir. Konuyu özetlersek:

            Şafii Mezhebi İmamı, yukarıda 1.ve 2. Hadisi şerif-e göre Kurban Bayramı günü Müslüman, zengin hür ve mukim ler için  kurban kesmek  sünnettir. hükmü  (fetvası ) vermiştir.

 

          Hanefi mezhebi imamı, ise yukarıda üç nolu hadisi şerif-e göre Kurban bayramında, Müslüman , zengin, hür ve mukim ler için   Kurban kesmeyi vacib hükmünü  ( Fetvasını ) vermiştir.

            En doğrusunu Allah bilir.

*

 

            Bu hususta Kütüb-i Sitte’ nin 4/522 -523 sayfasında konuyla ilgili bir bölümünü aktaralım.

76-

Kurbanın din deki hükmü hususnda alimler ihtilaf eder. bir kısmı vacib demiş ise de diğer bir kısmı buna karşı çıkmıştır. İbnu Hazm “ Sahabeden hiçbirisi buna vacib dememiştir.” Der. Cumhur da “ Kurban vacib değildir.” Demiştir. Ancak dinin teşriatından olduğuda kesindir. Cumhur, Kifaye bir sünnet-i müekkededir. “ der Şafii hazretleri de bu görüştedir.

           

            Ebu Hanife hazretleri “ Zengin olan mukime vacibtir.” Diye hükmeder.  İmam Malik “ Mukim “ kaydı koymadan vacib hükmüne varır. Hanifelerden Ebu Yusuf, Maliklerden Eşheb vacib hükmüne muhalefet ederek Cumhur’un görüşüne katılırlar.

            Ahmet İbnu Hanbel: “ Terkine ruhsat olmayan sünnettir .” der.

            Tahavi: Bizde bu görüşteyiz, asarda vacib olduğunu te’yid eden bir delil yok” der.

            Kurbanın vacib olduğunu söylüyenleri te’yid eden en kavi Ebü Hüreyre (r.a.)  rivayet ettiği şu hadistir.

            “Kurban kesecek güçte olup da, kesmeyen namazgahımıza yaklaşmasın.”

            Bu hadisteki vidin üslübundaki şiddet  Hanefileri Kurbanın vacib olduğu hükmüne sevk etmiştir. Hata Ebu Hanife ( rehimehullah ) nin “farz” dediği de rivayetler arasındadır. 

            El- Hidaye’de Hanefi görüş şöyle özetlenmiştir.

            Kurban hür, zengin,  mukim her müslüman’a kurban gününde kendi namına ve küçük çocuğu namına vacibtir.  Vacib hükmü Ebu Hanife ile ashabından İmam Muhammed , Züfer, Hasan ve bir rivayete göre  Ebu Yusuf’un içtihadları ile subüt bulmuştur. Ebu Yusuf’un  “ Sünnet” demiş olduğunu da belirttik.        ( Kütüb-i Sitte )

 

            Kurban kesmek için zenginlik derecesi :

 

  Dinimize göre, Yüce Allah’a yaklaşmak niyetiyle kesilen hususi bir hayvandır. Aşağıdaki şartları taşıyan her kesin “ Kurbiyet yaklaşma “  niyetiyle kurban Bayramında Kurban kesilmesi Hanefilere vaciptir. Bunun şartları Müslüman, hür, mukim ve zengin olmaktır.

            Dinimize göre zengin bir kimse şudur. Zaruri ihtiyaçları dışında en az iki yüz dirhem gümüş miktar.  ( Seksen beş Gr. Altın ) Bir mala sahip olan her kes dinimiz nazarında zengin sayılır. İşte böyle kimseler kurban kesmeleri  eğer yukarıda söylediğimiz şartları da taşıyorlarsa İmamı hanifiye göre vaciptir.

            İmam-ı Şafi ve İmam-ı Malik gibi mezhep imamlarına göre de kurban kesmek vacip değil, bir sünneti müekkededir  ( Durret-ül Vaizin )

           

            UDHİYE  VE HEDY:

 

            Bu konuyla ilgil  yine “ Kütüb-i Sitte” den faydalanarak açıklayalam.

           

 

  UDHİYE : Kurban bayramında, zengin, mukim ve her hür Müslümanlar tarafından kesilmesi gereken kurbandır. Bunun kendisine mahsus teferuatı vardır. 

77-

HEDY ( ise ) Hacc da kesilen kurbandır. Kabe-i Muazzama veya harem için hediye edilen kurbanlık hayvana HEDY  denir.  Dilimizdeki hediye kelimesi de ayni kökten gelir.

            Esasen hacılar misafir sayıldıkları ( orada mukim olmadıkları ) için

Onlara UDHİYE kesmek vacip değildir. dilerlerse nafile olarak keserler. Temettu veya kıran haccı yapanlar bir yıl içinde iki ayrı ibadeti yapmış olmanın şükrü olarak kurban keserler. Hacc da kesilmesi vacip olan bu şükür kurbanı HEDY sınıfına girer  Umre yapanlar veya haccı ifrad yapanlar nafile olarak kurban kesmek isterlerse bu da HEDY sınıfına girer. Ayrıca hacc menasikinden  vaciplerin terki veya vacip olan sıranın bozulması gibi durumlarda hacca giren “ eksikliklerin telafisi  için bazı ceza kurbanları vardır. şu halde bu ceza kurbanları da Hedy sınıfına girer.

 

                       

KURBAN , kelime ( anlamı ) olarak ( Greb  ) kökünden mastardır., yaklaşmak manasına gelir.  Dini bir ıstılah olarak Allah Tealayı razı ederek yakınlığını kazanmak için kesilen hayvana kurban denir.

            İnançtan dolayı kurbanda bulunmak, hemen, hemen bütün dinlerde vardır. tarih boyunca her millet inancına göre nazarında kıymetli olan bir şeyi, uluhiyet adına kurban etmeyi müesseseleştirmiştir. Kur’an-ı Kerim kurban müesessesinin Hz. Adem (a.s) ın çocukları ile birlikte başladığını haber verir.

 

            “ Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Hani onlar   ( Allah’a ) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi ve ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününki kabul olunmamıştı. “  (Maide suresi Ayet :27 )

 

 

             Yukarıda Maide Suresi  27. Ayette kabul edildiği belirtilen kurban habil’e aitti ve bir koçtu. Kabul edilmeyen de Kabil’e aitti ve ekindi. (zayıf, cılız, çelimsiz, hasta gibi )   ( Kütüb-i Sitte. 4/521 )

 

            Böylece ayet, ulühiyete yaklaşmak maksadıyla kurban sunma ibadetinin insanlıkla birlikte başladığını gösterir.

           

             Abdullah b. Kırt Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı.

            “ Allah katında günlerin en büyüğü Kurban günüdür.” (Gunyet’üt- Talibin )

           

 

-----      Bayram günlerinde, Müslümanların birbirini tebrik edip müsafaha etmeleri ( tokalaşmaları )  birbirinden uzaksalar telefonla, internet, mesaj, vasıtasıyla ve birbirlerine bayramı kutlamaları iyi dileklerde bulunup dua etmeleri, sünnettir. müstehaptır / sevaptır.

78-

           

          BAYRAM TAHTİL BİR EĞLENCE GÜNLERİ DİĞİLDİR.

           

            Yukarıdaki Hadis de buyrulduğu gibi, “ Allah katında günlerin en büyüğü Kurban günüdür.” buyrulmaktadır. Bazılarımız ise bu büyük günü önemsemeyerek üç beş yıldızlı otellerde yer ayırıp tatil yapmanın sözde keyfini yaşıyor. Bu büyük günden manevi olarak ne kadar faydalanacağımızı ne kadar haz alacağımızı neslimizi nasıl yetiştirdiğimizi taktirlerinize bırakıyorum.

            Dini bayramlar güzel gezmek, güzel tatil yapmak güzel eğlenmek  veya güzel uyumak, değildir. Denizlerde plajlarda yüzmek değildir,  Şuurlu her Müslüman bunu mutlaka bilinci içerisindedir.

            Tabiî ki: bu eğlencelerin meşru olanları hepsini yapacağız ama asla gafil olmayacağız ibadetimizi ihmal etmeyeceğiz, dini Bayramımızı Allah Teâlâ’nın Peygamberimiz (s.a.v.)’min buyurduğu şekilde kutlayacağız  tabiri caiz ise ahret için hurcumuzu / çuvalımızı sevaplarla dolduracağız o zaman eğlencemizi de yapacağız

            Bu nedenle, bu güzel müjdeli Hadisi şerif olan, “Allah katında günlerin en büyüğü Kurban günüdür.” Bu günlerde taat ve ibadetlerimizi dualarımızı  çokça yapmalıyız ki, günah ve hatalarımızın affv olunması günahların sevaba     dönüşmesi  derecelerimizin yükselmesi için Bayram günleri diğer günlerden farklı olarak Yüce Allah’a kulluk görevimizi daha çok yapmalıyız, ki, Bayramımız Bayram olsun. Yoksa bayram ecrinden sevabından Allah Teâlâ’nın  rızasını peygamber Efendimizin şefkatini kazanmaya mahrum kalırız.

            Kiminle küs isek bayramlaşarak barışmalıyız, büyüklerimizi ziyaret edip, mutlaka hayır dualarını almalıyız, komşularımızı ziyaret etmeyi ihmal etmemeliyiz.

 

            Kurban Bayramında milyonlarca mümin  İslam dünyasının muhteşem bir kongre hükmünde olan Hac ibadetini yerine getirmek için Kabe’ye akın etmiş Arafat’ta el açıp Rablerine duada bulunurlar, bizde burada onlarla birlikte Allah Teâlâ’ya dua edelim,  “ Ya Rabbi Arafat’ ta, Kabe de bütün kutsal mescitler de el açıp sana dua edenlerin duasını kabul buyur bizleri de onların dualarına ilhak eyle ve eğer hac görevimizi yapmamışsak hac ibadetini de bize de nasib eyle”  bu duaları da dualarımıza ekleyelim. Allah Teâlâ’dan tan ümut kesilmez, Yüce Allah bir Ayetinde şöyle buyuruyor. “ Kafirler ancak Allah’dan umudunu keserler.” (Yusuf süresi ayet 87 ) bizler haşa umutsuz değiliz. Fakat hiçbir çaba harcamamak ta din dışıdır. Bizler kulluk görevimizde kusur  yapmamalıyız, yine Yüce Allah başka bir Ayet’te şöyle buyurmaktadır. “ Şükür edip iman ederseniz Allah size ne diye azap etsin ? oysa Allah bilen bir bilendir.” ( Nisa Süresi Ayet l47 ) Başka bir Ayet te, “ Nefsini ve ruhunu azdırıp küfür ve sapıklık kirleriyle paslatan kimselerde hüsrana düşmüşlerdir.” ( Şems süresi Ayet: 10 ) buyurmaktadır. Yüce Allah bizleri ve hiçbir müslümanı hüsrana düşürmesin.

79-

            Yine bu bayramda dünyanın her yanından mü’minler tüm nimetlere Hamd ve şükür ifadesi olarak Kurbanlarını keserek Allah’a yaklaşma ve rızasını kazanmaya çalışırlar. Ayrıca, Allah’ı çok zikrederler.

                       

             Şu iki ayet-i Kerime zikir üzerine olup, oldukça önem taşımaktadır.

                       

“ Ey iman edenler Allah’ı çok zikrediniz.”Ayet 33/41

           

            Başka bir ayet’te yüce Allah şöyle buyuruyor.

 

            “ Beni zikrediniz ki, bende sizi anayım.” ( Bakara Ayet l52 )

            Bu ayet-i kerime üzerine ilim sahipleri değişik görüşler illeri sürdüler.

            Bu arada , İbni Abbas  (r.a.) şu manayı verdi.

--Bana itaat etmekle zikrediniz ki, bende size yardımla sizi anayım.—

          Ayrıca zikr bölümüne bakarsanız zikr ile ilgili çok geniş bilgi sunulmuştur.

 

            Bu hususta Peygamberimizin yukarıda sunulan  hadisini tekrar yazmadan duramam Efendimiz (s.a.v.) “ Ramazan ve Kurban bayramalarını

La İlahe İllallah’ lar, ile  Allahü Ekber’lerle,  Elhemdülillah’ larla  Süphenallah’ larla  süsleyiniz.” Buyurmuştur.

 

         Dini ve Kutsal Bayram günlerimiz dini hasasiyetini büyük çapta kayıp etmiş olsa bile pek çok insanın bayram namazını  kılabilmek için  camilere akın, akın ettiklerini görürüz. B günlerde camiler cemaatı almaz olur. Namazda makam, rütbe, zenginlik, yaşlılık serveti ne olursa olsun, her kes Allah’ın huzurunda saf bağlar ona kul olmanın hazzını duyar.

 

            Peygamberimiz, (s.a.v.) Allah, Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde yer yüzüne rahmetiyle tecelli eder. öyle ise namaz ve ziyaretler için evlerden dışarı çıkın ki rahmet size de dokunsun.” buyurmuştur.   

                       

            Bayram günlerinde çocukları sevindirmek neşelendirmek okşamak sünnettir. Peygamberimiz bayramlarda çocukları hediyelerle sevindirmiştir.

 

            Küs ve dargın olanlar barışsın

 

            Bayram günleri dargınlıkların barıştığı kardeşliklerin kuvvetlendiği günler olması bakımından da mühimdir, bu nedenle dargınlık ve küskünlüklerin giderilmesi gerekir. “Üç günden fazla dargın durmanın helal olmadığını,” H.Ş.’ni de  hatırlatalım.

           

 

            Bu hususta iki Hadis-i  Şerif okuyalım mı?

80-

            Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor;  Bu Hadis-i  Kuds-i dir. Efendimiz (s.a.v.)

            “ Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

Ben Rahman’ım. Sıla’yı Rahmi Ben yarattım. Ve ona kelime yapısı itibarı ile ismimden türeyen bir isim taktım.

            Kim ki, onu sürdürürse, Ben de onunla irtibatımı sürdürürüm, kim de onu koparırsa Bende onunla irtibatımı koparırım. Kim de onu keserse bende ondan Rahmet ve ihsanımı keserim.” ( Ebu Davud, Zekat, 45, Tirmizi, birr, 9, Müsned, 1-, 191, 194, 2, 498 )

 

            Konuyla ilgili Şu hadisi yazmadan  geçemeyeceğim.

 

            İbn Amr’dan rivayetle: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “Aşırı mal sevgisinden sakın! Çünkü sizden öncekiler ancak aşırı mal sevgisi yüzünden helak oldular.Bu özelliği onlara cimriliği emretti, cimrileştiler. Akrabaları ile münasebetleri kesmeyi emretti. Kestiler. Zülüm ve günahlara dalmayı emretti. Daldılar. ( Ve helak oldular)

(Müslim,Birr, 56, Müsned,2,160 )

           

        Bu Hikayeyi yazmadan geçersem bu önemli konuya haksızlık etmiş olurum.

 

         BİR KISSA

 

            Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin birbirlerinden küsmüşler.

 

            Babaları olan Hz. Ali, Hasan-ı çağırır, oğlum git küçük kardeşini kucakla bu küskünlük son bulsun, Hz. Hasan, baba ne zamandan büyükler küçüklerden af dilemişler, Hz. Ali Hasan’a hak verir hemen Hz. Hüseyin’e gider. Hüseyin git abini kucakla barışın bu küskünlük son bulsun bir daha da olmasın.

            Hz. Hüseyin hemen babasına cevap verir. Baba bin sene kalsa ben abimle ilk barışan olmam ondan özür dilemem. Deyince Hz. Ali çok üzülür, peki  Oğlum neden der. 

 

            Hz. Hüseyin şöyle cevap verir, Baba Benim Resulüllah olan Mübarek dedem şöyle buyurdu.

            “Küs olanlar kim önce gidip onunla / karşı tarafla barışırsa cennetin kapısını önce o açar. Cennete önce o girer.”

            Ben o saygısızlığı yapıp da abimden önce cennetin kapısını açamam ondan önce Cennete giremem utanırım, asla bunu benden isteme yapamam baba.

            Bunu duyan Hz. Ali çok sevinir, oğlum ben bu hadisi şu an unutmuştum sen haklısın sana da bu yakışır. Seni kutluyorum. Hz. Hüseyin-i kucaklar, çok çok duygulanır.  Bunun üzerine,      

 

            Hz. Ali Tekrar oğlu Hasan-ı  çağırır ve Hüseyin’in okuduğu hadisi okur, bunu hadisi duyar duymaz hemen koşa, koşa gider kardeşi Hüseyin-i kucaklar ve küslük biter, 

81-

Allah Teâlâ milyar defa o mübarek zatlardan razı olsun,

            Şimdiki neslimize ayet oku, hadis oku, kıssa anlat, anlamaz ben haklıyım o gelsin benden özür dilesin,  gibi laflar uzattıkça uzatırlar ve ne yazık ki küslük devam eder gider. ama yukarıdaki hadis-i Kudsi de  Yüce Allah Teâlâ sılayı rahim yapmayanlardan “ Rahmetimi ve İhsanımı keserim buyuruyor . ne yazık ki bunu ya bilmiyorlar yada bildikleri halde umursamıyorlar, AllahTeâlâ korusun.

            İkinci Hadiste de Sılayız Rahmi kesenler helak oldular buyuruyor küsmenin bir ismi de akrabalar arasında küsmek sılayı rahmi kesmektir.

 

Bilmem kimin cesareti var ki küslüğü devam ettirsin.sılayı rahmi kessin.

           

            Bayram günlerinde hediyeleşmeler ziyaretler ve biri birlerini telefonla veya mesajla bayramları  kutlamaları bayramın ruhuna çok uygun olduğu gibi Dünyadan göç edip gidenlerin kabirlerini ziyaret etmek onların ruhuna fatiha veya başka Ayetler okumak hasıl olan sevabını onların ruhuna göndermek, afları için Allah’a dua etmek vefat edenlerin  ruhlarına manevi hediyeler (sadaka )göndermek ne kadar güzel hareket ve bir vijdan rahatlanmasıdır.Bir hadis de buyruluyor ki, “Ne olursunuz, sadaka verirken annemin babamın hayrına da söyleyiniz, sizin sevabınızdan bir kayıp olmadığı gibi onlarda ayni sevabı alırlar. “

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Allah’a ve Resüle itaat ediniz: bu yolda rahmet bulacağınız umulur.”                                                                                              

( Ali İmran Süresi Ayet : 132 )

 

            İbni Abbas (r.a.) Resuli Ekrem efendimizin (s.a.v.) İn Kurban Bayram günü şöyle buyurduğunu rivayet etti.

            “ İnsan oğlu bu günde akrabasıyla ilgilenmesi hariç, kan akıtmaktan daha faziletli hiçbir amel işleyemez.”                                                                      

 

            KISSA :

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bayram namazın dan sonra evine giderken sokakta birkaç çocukların oynadıklarını görür. Bunun yanında da bir çocuk ta diz üstüne çökmüş mahsun, mahsun onlara (arkadaşlarına ) bakıyor. Tam bu sırada,  Efendimiz (s.a.v.) çocuğu çağırıyor. Neden mahsun mahsun oturuyorsun, niçin arkadaşların ile oynamıyorsun.

            Çocuk: Ya Resulullah benim annem babam yoktur ben yetimim benim içimden oynamak eylenmek gelmiyor. Deyince;

            Resulullah (s.a.v.) çocuğu alır kucaklar okşar, sever, Çocuğa şöyle der. Sen istermisin ben baban olayım. Aişe de annen olsun. Kabul edermisin?

 

            Çocuk seve seve kabul ederim der.

82-

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) çocuğu eve götürür giydirir yedirir, ve çocuk güle güle sevine sevine arkadaşları ile oynaşmaya başlar.

           

 Bir dakika tefekkür edelim mi ?

Tek kelimeyle keşke, keşke o şanslı çocuk ben olsaydım!

 

 

            KURBANLA İLGİL KISSA

 

        İBRAHİM PEYGAMBER İLE OĞLU İSMAİL

--------------------------------------------------------------------------------:

             Bunu  unutmayalım, biz Kurban kesimini Hz. İbrahimin dğlu İsmail’i kurban etmek istedi ği için değil Yüce RABBİMİZİN Kevser süresinde 2 ayetinde “ RABBİN İÇİN NAMAZ KIL KURBAN KES”   İMRUNE UYDUĞUMUZ İÇİN KURBANLAR KESİYORUZ.

 

            Hz. İbrahim, akşamları nice sabahlara bağlayan nice uykusuz geceler boyunca göz yaşları dökerek Allah’ına yalvarıyordu: tükenmez hazinesinden kendisine hayırlı bir oğul bağışlamasını diliyordu. Davanın bayraktarlığını yapacak hayırlı bir varise kavuştuğu taktirde en sevdiği dünyalık malını Allah’a kurban etmeyi adıyordu:

            Yüce Allah Şöyle buyuruyor:

            ( İbrahim) Rabbim bana salihlerden birini bağışla.”(diye dua etti) ( Saffat Süresi Ayet: 37/l00 )       ,                                                                                                   

           

            Kuyu karanlıkta Karataş üzerinde yürüyen minacık siyah karıncanın arzularını dahi bilen, Kuyu karanlıkta Karataş üzerinde yürüyen minicik siyah karıncanın arzularını dahi bilen, Yüce Allah, gözü yaşlı Hz. İbrahimin derdini bilmemesi elbette imkansızdı. Sevgili kullarının göz yaşları ile karışık yalvarışlarından hoşlandığını bize bildiren yüce Yaradan nihayet Hz. İbrahime dileğinin yerine getirileceğini kederli göz yaşlarını silmesini müjdeledi. 

           

             Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Biz de onu, uysal bir oğlan çocuğu vermekle müjdeledik.” ( Ayet: 37/ 101 )

 

Allah’ın kesin va’di  karşısında dinmez gözyaşları yerine gönlünde eşsez bir saadet duyan İbrahim artık sayılı günler beklemeye koyulur. Ve çok geçmeden ilerlisinin büyük Peygamber’i  İsmail’in (a.s,) babası olur.

 

            İbrahimin bu eşsiz Allah hediyesi karşısında sevinci hudutsuzdur, artık dünyalar onun olmuştur. Arzulu göz yaşları dökerek yalvardığı günlerdeki adağını hatırlayarak Allah’a yüz koyun kurban keser. Fakat hemen o gece rüyasında Allah’ın kendisine “ en sevdiğin şeyi bana kurban edeceğini adamıştın; sözünü yerine getirmedin.  Ey İbrahim “  seslendiğini duyarak uyanır. 

83-

            Hemen o gün bu defa sevdiği yüz devesini boğazlar. Ama geceleyin yine ayni rüyayı görerek uyanır. İbrahim en sevdiği malının ne olduğunu düşüne düşüne yine geceleyin yatağa uzanınca rüyasında Yüce Allah o’na şöyle seslenir.  “ en büyük sevgilin yeni doğan oğlun İsmail değilmidir? En çok canlıyı yolumda kurban etmeyi adadığına göre biricik oğlunu boğazlaman gerekiyor ey İbrahim.”

            Uyandıktan sonra İbrahim koyu, koyu düşünmeye başlar gerçekten İbrahim kısa zaman içinde dünyada, Allah’tan sonra en çok sevdiği biricik varlık oluvermişti,  şimdi Yüce Mevla acabagerçekten en büyük hediyesini kendisinden geri mi istiyordu? Veren O olduğuna göre eğer gerçekten istiyorsa o göz yaşları sonunda gelen değerli hediye yi O’nun yolunda kurban etmekte tereddüt etmek olmazdı elbette. Fakat onu geri istediğinden iyice emin olmak lazımdı. İşte böylesine düşüncelerle bir kurban Bayramı gecesi yatağına uzanan İbrahim bir önceki gece gördüğü rüyanın tıpkısını bir daha görerek ayni illahi emri bir dahi duyar.

           

            Artık hiç şüphesi kalmamıştır. Yüce Mevlası kendisinden biricik oğlunu yolunda kurban etmeyi istemektedir. Adağının ancak bu şekilde ödemiş olacağını bildiren Allah emrine tereddütsüzce uyacaktı. 

            Oğlunu kurban etmeye kesin karar verir.  Annesi Hacer de biricik yavrusunu en az babası kadar sevmektedir. İbrahim oğlunu Allah’a kurban edeceğini eşine söylemez. Oğlu ile birlikte bir ziyafete katılacağını söylüyerek annesinin pırıl pırıl yıkadığı saçlarını itina ile tarayarak süslü elbiseler giydirdiği İsmaili alıp Mine  kasabasına doğru yola çıkar.

            İbrahim’in eşi Hacer babasının yanında yürüyen oğluna arkadan gözlerini dikerek uzun süre sevinç içinde baka kalır. Babasının yanında yürüyen nur topu erkek evladın sahibi olmuşmesut bir annenin hudutsuz iftihar duyguları içindedir.

            Baba oğul evden ayrıldıktan bir müddet sonra koşa koşa gelen lanetlik şeytan Hacerin karşısına dikilir.  “ Eşin İbrahim biricik yavrun İsmaili ziyafete değil boğazlamaya götürüyor”  diye haykırır. Peygamber karısı, dini bütün Hacer lanetlik şeytanın bu sözlerini “ yıkıl karşımdan hiçbir baba ortada ciddi bir sebep yok iken oğlunu boğazlarmı? … diye cevaplandırır. Şeytan hemen Hacerin sözünü bölerek şöyle der. “ İbrahim’in Allah’ı öyle emrettiği için öyle edecek” söylediği bu tahrik edici sözlere karşılık lanetlik şeytan, kocası gibi Allah’ına gönülden bağlı olan Hacer’den beklemediği şu cevabı alır.  “ Madem ki Yüce Allah’hımız öyle emretmiştir; kocamın O’nun Yüce emrine uymasından daha yerinde bir hareket olabilirmi?.. çekil git burudan ey Allah’ın ebedi lanetliği.”

            Böylelikle Hacer şefkat duyguları ile biricik yavrusu üzerine titremesine rağmen Allah’ın emri söz konusu olunca hadiseyi metanetle kabul eder. anneden bir şey elde edemiyen şeytan yola koyularakİbrahim ile İsmail’e yetişir. İsmail biraz önde ilerlemekte babası onu arkadan takip etmeketdir,

Lanetlik şeytan hemen İbrahim(as) sokularak şu sözlerle onu Allah’ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmeye çalışır. Şu boylu poslu genceciktaze yavruyu, onun tatlı yürüyüşüne bir bak sen onu yıllar boyu göz yaşları içinde bekledin, şimdi de almış onu 

84-

kendi elinle boğazlamaya götürüyorsun. Onun körpe boğazına yüreğin nasıl kıyacak da bıçak çekebileceksin?. Sen ki onun doğumu üzerine kurban şenlikleri düzenlemiştin.

            Arap yarımadasında puta tapıcılığı yıkarak gönüllere tek Tek tanrıcılığın sevgisini aşılayan İbrahim, lanetlik şeytanın babalık şefkatini coşturarak Allah’a karşı gelmeye yol açmasını dileyen sözlerine verdiği cevap kesindir. “ Evet oğlum dünyada en sevgili varlığımdır. Ama Allah’ım onu yoluna kurban etmemi istemiştir.” İbrahim’den hiçbir yüz görmüyen lanetlik şeytan, İsmail’e yaklaşır. Ona şöyle der neşeli neşeli yürüyorsun, birkaç saat sonra bu şakrak neşe boğazında düğümlenecek; babanın can alıcı bıçağı gırtlağına dayanacaktır.

            Yeni açmış bir bahar çiçeği kadar taze ve alımlı olan vücudun tam serpilme imkanını bulamadan sararıp gidecektir. Baban seni Allah’ının emri öyledir. Diye boğazlayacaktır. Ömrünün taze baharında hayattan ayrılmak sana yazık değimli.? Bu ana kadar İbrahim. Oğluna hadiseyi açmamış onu boğazlamaya götürüyor olduğunu yavrusuna bildirmemişti.

            O yüzden başına gelecekleri ilk defa lanetlik şeytanın ağzından duyan gönül kuzusunun, can kavgası karşısında neler diyeceğini İbrahim (a.s.) merak ediyordu. Fakat ilerlisinin Büyük Peygamber’i olacak İsmail, şeytana son ve en kesin darbeyi indirir;  “Eğer Allah emri üzerine babam beni boğazlamaya götürüyorsa , buna seve seve boyun eğerim. Babam Yüce Allah’ın bir elçisidir. Peygamberlere Allah hiçbir zaman yanlış bir yol göstermez. Yaratanın emrine karşı koyup senin gibi lanetlik olmamı mı istiyorsun.? Defol git karşımdan; seni gözlerim görmesin.” Şeytan hala bir şeyler söylemek ister de yavru İsmail yerden avuçladığı çakıl taşlarını yüzüne fırlatır.

            Şeytanı atlattıktan sonra baba oğul, yollarına devam ederek Mineye, boğazlamanın olacağı yere varırlar. İbrahim Peygamber (a.s.) Allah’ın emrini yerine getirmeye kesin kararlıdır;

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Oğlu yetişip kendisi ile beraber dağa çıkmaya başladığı zaman; İbrahim oğluna şöyle dedi:

            --Yavrucuğum rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm.” (  Ayet 37/ 102 )

 

           Ama biricik yavrusunu kendi eliyle boğazlayacağını düşündükçe gönülden titremeler geçirir ve göz yaşlarını tutamaz diye İsmail’in yüzüne bakmaktan çekinir. Babasının içinde çalkalanan bu karışık hisleri küçük yaşına rağmen sezen İsmail babasına güç veren şu sözleri söyler. “ Allah sana ne emrettiyse yap inşallah beni sabırlı ve dayanaklı bulacaksın.”

 

 

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor:

 

            “ Ey babacığım,  ne emir aldıysan, onu yerine getir. İnşaAllah beni, bu kurban işinde sabırlılardan bulursun..”( Es-Saffa Suresi Ayet:102 ) 

85-

            

Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olduktan sonra; İbrahim (a.s.) oğlunu anlı üzerine yatınrdı.” ) Ayet : 37/103

 

            Hikaye ye devam ediyoruz.

         Bunun üzerine büyük bir sağukkanlılıkla İbrahim (a.s.) oğlunu düz bir kayaya yatırır. Ve evden getirdiği keskin bıçağı gönülkuzusunun ince boğazına dayar. Fakat hayret: bütün gücüyle bastırmasına rağmen bıçak yavrucağın yumşak gırtlağını kesmez. İbrahim (a.s.) üst üste yaptığı hamleler de netice vermeyince hem kızgınlığından ve hemde keskinlik derecesini denemek üzere bıçağı yavrusunun gırtlağından ayırarak taşa indirir. İsmail’in körpe boğazından en küçük bir iz bile açamayan bıçak, taşı boylu boyuna iki parçaya ayırır.

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “Ey İbrahim, rüyana sadakat gösterdin.” ( Ayet: 37/ 105 )

 

            Başka bir ayet’e Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Ona ( İsmail veya’ İshak’a ) Fidye olmak üzere büyük bir kurbanlık  (Koç ) verdik..” ( Es- Saffet Suresi Ayet :107 )

 

       O sırada yanında semiz bir koç ile birlikte gökten inen bir meleğin tekbir sesleri duyulur, İbrahim sese doğru başını çevirir. Gökten yere inen melek İbrahim’e şu Allah’ın emrini iletir. “Tamam Ey İbrahim!” dünyadaki en sevgili varlığını, bu varlık gönül kuzun ve biricik evladın İsmail bile olsa Allah yolunda kurban etmekten çekinmeyeceğini yeterince ispat ettin.

 

            Hem sen, hem İsmail, hem de eşin Hacer Allah’a bağlılığınızı dillere destan olmaya hak kazanan bir örneğini başarı ile verdiniz. Allah hepinizden hoşnut olmuştur. Maksat oğlunu boğazlaman değildir. Çünkü o senin yıllardan beri dileklerinde yaşattığın gibi senden sonra hak yolunun bayraktarlığını yapacak Yüce bir Peygamber namzeti  ( adayı ) dır.   Yüce Allah, sana İsmail’in yerine boğazlayasın diye şu getirdiğim koçu hediye ettiği gibi; biricik oğlunu Allah’ın emrine teslim olarak boğazlamaya koyulduğunu şu günü, hak yolu yolcularına  kurban kesme günü diye emredecek senin şerefli Allah’a bağlılığının aziz hatırasını ebedileştirmiştir.

 

            Yüce Allah buyuruyor,

            ( Bizden ) Selam İbrahim’e            ( Es- Sefa Suresi Ayet: 109 )

 

“ İşte biz, iyileri işte böyle mükafatlandırırız. “ (Es- Saffet  Ayet/:110 )

86-

                Hasan bin. Ali rivayet ediyor. Hadis no: 8825

               “ Kim ki gönül hoşluğuyla ve kestiği kurbanın sevabını Allah’tan umarak kurban keserse bu onun için cehennem ateşine perde olur.”( Teberani’nin Kebir’0inden )

 

            HANGİ HAYVANLAR KURBAN YERİNE GEÇMEZ

 

                Peygamberimiz buyuruyor ki,

           

a)      göze batacak şekilde  kör olan hayvan,

b)     İlleri derecede hasta olan hayvan,

c)      Göze batacak şekilde aksayan topal olan hayvan,

d)     Yürümeye gücü yetmeyecek derecede zayıf ve düşkün olan hayvan,

 

KURBAN KESİLMESİNDE MAHSURU OLMAYAN HAYVANLAR

 

Kurbanlık hayvanlarda aşağıda belirtilen kusurlardan birinin bulunmasında bir mahsur yoktur. (Fakat sağlıklı kurban tercih etmek tabi ki, daha iyidir. )

 

a)      – Şaşı,

b)      –Topal,

c)      –Uyuz veya deli olması,

d)     –Kulaklarının (aradan parça düşmemesi şartıyla ) delik veya her

hangi bir taraftan yarılmış bulunması,

         e) –Kulak uçlarının kesilip sarkık bir halde bulunmaması,

            f)—Dişlerinin azı düşmüş olması,

            g)- Tenasül uzvunun bulunmayıp burma olması,

 

Aşağıdaki kusurlardan birisini  taşıyan bir hayvan kurban olamaz.

 

            a) Gözlerinin ikisinin veya birisinin kör olması,

            b) Dişlerinin çoğu düşmüş veya kulağının bir kısmı kesilmiş olması,

            c) Boynuzlarından birinin veya ikisinin kökünden kırılmış olması ,

            d) Kulak ve kuyruğunun yarısından fazlası, memelerinin de uçlarının düşmüş olması,

            e) Kulak ve kuyruğunun doğuştan olmaması,

            f) Kemiklerinin içinde iliği kalmamış derecede zayıf olması,

            g) Aksak ayağını yere basıp kesileceği yere kadar gidemeyecek kadar topal olması,

 

            h) Hayvanın açık bir şekilde hasta olması,   ( Nur’a Doğru 1/ 485) 

87-

 

            KURBANIN CİNSİ

           ------------------------------:

 

        1-Kurbanlar yalnız deve, sığır, koyun ve keçi hayvanlardan kesilebilir. Mandalarda sığır gurubuna girer. Kurbanlık için bu hayvanların dişi ve erkekleri müsavidir. Fakat erkek olanları kurban etmek daha iyidir. ( keçinin erkek ve dişisi kıymetçe eşit olsalar dişisini kurban etmek; deve veya sığırın erkek ve dişisi etçe veya kıymetçe eşit olsalar bunların dişisini kurban etmek daha iyidir.

            2- Büyük baş olan hayvanlardan deve en az beş, sığırda iki yaşını bitirmiş olmaları lazımdır.

            3- Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanlar, ya birer yaşını bitirmiş bulunmalı veya koyunlar yaşı sekiz aylık olduğu halde birer yaşındakiler  gibi iri ve gösterişli olmaları gereklidir.

            4- Tavuk, kaz, hindi, horoz gibi evcil hayvanlar kurban olamaz. Bunları kurban niyetiyle kesmek tahrimen mekruhtur. Çünkü Mecusiler bu hayvanları kurbanlık seçerler.

                 Ayrıca etleri yenilen vahşi hayvanlar da kurban olamaz.

            5- Bir kişi adına yalnız bir koyun veya keçi kurban edebilir.  Büyük baş hayvanlarda deve veya bir sığır ise yedi kişi adına kurban olabilir. Yalnız ortaklardan her birinin Müslüman olması ve hayvanın yedide birine sahip olup kendi hissesini Allah rızası için kurban kesmeye razı olması lazımdır. Şayet ortaklar kesilen kurbandan hisselerini almak isterlerse tartı ile ayırırlar götürü usulu ile ayıramazlar

            Halk arasında bazı yanlış arayışlar olduğu gözlenmektedir, şöyle ki,  Kurbanlık büyük baş olup belirtilen yaşa girmişse yukarıda belirtilen her hangi bir sakatlığı yoksa, o kurbanlığı bir kişide kesebilir. Yedi kişide ortak olabilir. Yani bu kurbanlık iki kişiliktir, bu kurbanlık beş kişiliktir, şu kurbanlık büyüktür yedi kişiliktir gibi ayırım yapmak söz konusu değildir, mali durumlarına ve takvasına göre kurban alınır ve Allah rızası için kurban’ını  keser. 

 

            Ebü Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir.

             “ Allah anne ve babasına lanet okuyana lanet etsin, Allah, Allah’tan başkası için kurban kesene lanet etsin. Allah Caniyi barındırana lanet etsin. Allah sınır işaretlerini değiştirene lanet etsi     ( Müslim. Edahi.43.45.  Nesei, Dahaya 34. Müsned.1.108.118.153. ve S.Sağir.)

                                                          ***

            Başka bir Hadisde deİbni Abbas (r.a.)  rivayet ediyor: Hadis no : 8207

            “ Allah’tan başkası için kurban kesen mel’ündur.” ( Müsned:1:108. 27,309 3l7)

 

                 AÇIKLAMA

                Hani bazı bilinçsizler şöyle derler, benim şu işim olsun,  bir ev, araba alayım, veya bir çocuğum olsun, gibi   Şu mezarlık da, veya yüzlerce yıldır vefat eden şu kişiye kurban keseceğim, diye  Nezir / adakta bulunurlar. işte bu bilinçsiz ibadettir ve şirktir.  Hem, 

88-

Sevap kazanayım hem de işim gücüm rast gelsin diye bu şekilde adakta bulunanlar şirk yapmıştır,

            Tabi ki,  Bilinçsiz yapılmış bir günahtır, amacı işinin isteğinin olması Allah Teâlâ o kulunu vesile kılmasını için nezir adak söylemiştir.

            Ama: bilinçsiz de olsa onu sorumluluktan kurtarmaz çünkü Allah Teâlâ bize akıl vermiş,Yüce Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim de sık sık şöyle buyuruyor. Hiç akıl etmez misiniz. Ne kadar az düşünüyorsunuz,  hiç düşünmez misiniz gibi ayetlerle bizleri uyarıyor.

 

            Yüce Allah cümlemizi Şirk’ten, Riyakarlıktan, kibirden ücup tan ve münafıklıktan korusun. AMİN.

           

          KURBAN KESME VAKTİ

--------------------------------------------------------: 

 

Yüce Allah  buyuruyor ki.

  “ Allah’ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.( Hac Süresi Ayet 34 )

 

            Hanefi mezhebinde Kurbanın kesilme zamanı; Kurban Bayramının birinci ikinci ve üçüncü gününün gün batmadan hemen önce kesilebilir.   ( Birinci gününde kesmek daha iyidir. )

            Şafii mezhebinde Bayramın dördüncü günü güneşin batışına kadar kurban kesilebilir. ( Birinci gününde kesmek daha iyidir. )

            Kurban kesilme zamanı bayram namazı kılınan yerlerde namazdan sonra bayram namazı kılınmayan göçebeliklerde ve küçük köylerde; kurbanın ilk vakti bayram gününün fecrinden sonra başlar. ( Kurbanı geceleyin kesmek tenzihen mekruhtur.) 

 

            İbn Ömer (r.a.) şöyle dediği rivayet edildi:

            “ Hz. Peygamber (s.a.v.) bıçağı keskinleştirmeyi ve hayvandan gizlemeyi emredip, “ sizden biri hayvan  kestiğinde çabuk kessin.” Buyurdu.            

 

          Kurban kesiliş şekli :

 

       Kurbanlar kıbleye karşı yatırılır. Euzu  Besmele çekilerek “İnni veccehtü

vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma ene minel müşrikin.

           

           Manası : Şüphesiz ki, ben bütün batıl dinlere sırt çevirerek yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim. Ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim. Diyen ayeti okur. Ardından da  “Allahü ekber, Allahü ekber, la ilahe İllallah, Vellahü ekber Allahü ekber ve lillahilhamd, Bismillahi Allahü ekber.

 

 diyerek kurban kesilir.

89-

Kurbanı kestikten sonra elinizdeki bıçağı bırakın.

 

            Sonra gidip iki rek’at namaz kılın çünkü bu namazı kılan her hangi bir mü’min Allah’tan ne dilerse muhakkak ki dileğine kavuşur. iki rek’at namaz kılıp selam verdikten sonra şu dua okunur.

            Allah’ım! Kıldığın namazı kestiğim kurban, ölümüm ve dirimim hepside bütün alemlerin ortaksız sahibi olan Yüce Allah içindir. Ben bu illahı buyrukları yerine getirmekle vazifeliyim. Ve ben çok şükür gerçek Müslümanlardanım.               (Dürret-ül Vaizin )  

                                                                                                                                                                        

KURBAN İLE İLGİLİ BAZI KONULAR

 

       1-Hiçbir ibadet niyetsiz olmaz, çünkü , Peygamber Efendimiz s.a.v.  bir Hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır. Ameller niyetlere göredir. Kurban kestiğiniz de veya daha önce niyetinizi unutmayınız. ( Kesim anından daha önce de niyet yapılabilir. 

         2- Kurban kesiminde en faziletlisi; bir kimsenin kendi kurbanını kendisinin kesmesi çok eftaldır. Bilmiyorsa, bilen bir kimseyi “ tevkil “(vekil) edip kestirir.      

 

          3-Kurban derisini, Kurbanı kesen kasap’a kesim karşılığı olarak verilmesi caiz değildir.  En iyisi kurban derilerini bilinen veya güvenilen hayır kurumlarından birine vermektir.

 

KURBANIN ETİ DAĞITMA VE YEME Hz. AİŞE NASIL KURBAN ETİ DAĞITTI

 

        1- Adak olmayan kurbanın etinden sahibi ( zengin olsun olmasın ) yiyebileceği gibi fakir olmayan kimselere de yedirip dağıtabilir. Fakat hiç olmazsa kurbanın üçte birinin fakirlere dağıtması üçte birini dost arkadaş akraba ve komşularla yenmesi, kalan üçte biri de evde alıkoyası,  iyi bir harekettir. Eğer kurban sahibinin nafakasını temin etmek mecburiyetinde bulunduğu kimseler çok olursa o zaman kurban etinin hepsinin onların yemesi menduptur.

            Bu bölüm Dürret-ül vaizin 2. ciltinden. Ayrıca, konu Akpınar yayınları İslam ilmuhalinde de. Ayni konuyu uygun görmüş ancak bir ölçü getirmiştir. Ölçü şu dur.

            Kişi kan akıtmakla Allah Teâlâ için vazifesini yerine getirmiştir.: konu komşusuna ve yoksullara dağıtılacağı et mukabilinde kendisine sevap verileceğini bilmeli, ve buna göre davranmalıdır. Dağıtmadığı taktirde dağıtma sevabından mahrum kalır. Fakat dağıtmadığı için sorguya çekilmez.  (Denilmektedir. ) ama alacağı sevabı da ona göre düşünün, ne kadar fakir fukaraya dağıtırsan o kadar sevap alırsın. 

            Esasında iyi haller içinde olanlar aşağıdaki hadisi-i şerifi örnek almalıdırlar.

 

            Efendimiz (s.a.v.) kurban kesmiş, Hz. Aişe annemize “Bu kurban etini fakirlere yoksullara dağıtabilirsin buyurmuş, Hz. Aişe’de Kurban etinin fakirlere yoksullara,  dağıtmış yalnız öz evine yiyecek için kurbanın bir kaburga parçasını kaldırmıştır. 

90-

Efendimiz eve gelince sorar. “ Ya Aişe Kurban etini ne yaptın.”  Hz. Aişe şöyle cevap verir.” Ya Resulüllah, hepsini dağıttım yalnız bize bir kaburga parçası kaldı.” Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur. “ Haa.. hepsi bize kaldı. Yalnız bir kaburga parçası gitti.”

            Sayın okuyucular, Hal durumu iyi olanlar bu hadis-i  Şerif-i  dağıtım şeklini örnek almalarıdır. En evdalı budur. “Hepsi bize kaldı bir kaburga kemiği gitti” ne mutlu bunu uygulayana..

 

Hani ; halk arasında bir ata sözü var ne kadar ekmek o kadar köfte. Ne kaar dağıtırsan o kadar sevap alırsın.

 

            2- Kurban kesilirken sahibi başında bulunmalı ve besmele çekmelidir. Yalnız sahibinin besmele çekmesi kafi değildir. Kesenin de  “ Bismillah Allahu Ekber “ demesi lazımdır. Şayet kurban kesen besmeleyi kasten terk ederse hayvanın eti yiyilemez.  İkisinin de besmeleyi çekmeleri  icap eder. şayet bunların birisi besmeleyi terk ederse eti yenilemez. ( Dürret-ül  Vaizin) ve (Nura doğru )

                                                           

            Kurban eti uzun süre muhafaza edilip yenebilir mi ?

           

            Cabir b. Abdullah’tan: Resulüllah (s.a.v.) kurban etinin üç günden sonra yemesini yasak etmişti. Bilahare. ( Başka bir Hadisle ) “ yiyiniz, tesedduk ediniz, azık olarak alınız, muhafaza edip yiyiniz. Buyurdu. ( Muvvata, İmam Malik )

***

            Ebu Said El Hudri’den : bir seferden dönmüştüm. Ailem bana et göndermişti, > Bakın kurban eti olmasın dedim. < “ Kurban eti “ dediler.

Bunun üzerine ben:

            Resulüllah (s.a.v.) üç günden fazla onu muhafaza edilmeyeceğini söyleme miş miydi? dedim.

            Evet ama senden sonra da” Efendimiz Kurban etini muhafaza edebileceğimizi buyurdular”. dediler.

            Hemen evden çıkıp durumu soruşturdum. Bana Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu haber verdiler.

            “ Size kurban etini üç günden fazla muhafaza etmemenizi emretmiştim. Şimdi ise yiyiniz, tasadduk ediniz, ve ondan bir kısmını muhafaza ederek kullanınız,” buyurmuştur.  (Muvatta, İmam Malik )

      

 

DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

 

        1- Koyun veya keçi ne kadar büyük olursa olsun, ancak bir kişi hesabına kurban

 

edilir. Deve ile sığır ise birden yedi kişiye namına kadar kurban edilebilir.

91-

        2-  Yalnız burada dikkat edilecek husus: Bütün ortakların Müslüman olmaları ve ibadet niyetiyle tam bir hisse katılmalıdır. Eğer ( ortaklardan ) birisi et yemek niyetiyle iştirak eder veya tam hisseden az karışırsa kesilen böyle bir kurbanla  hiçbir ortak vecibesini ifa etmiş  ( yerine getirmiş) olmaz.( İslam Akaidi İlmuhali. Akpınar yayını )

 

 

             Kurban kesmenin Fazileti:

 

           Yüce Allah buyuruyor:

            “Müttekiler, Rahman’a binekli olarak gideceklerdir.” ( Ayet: 19/ 85)

 

          Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin (r.a.) den. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ kim gönül hoşnutluğu ile, mükafatını Allah’tan umarak kurban keserse, bu kendisini cehennem ateşinden korur.” ( Teberani Kebir’inde )

 

Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurduğu anlatıldı.

            “ Kurban kesiniz, kurbanınızı süsleyiniz. ..

            Bir kimse kurbanını tutuktan sonra, kıbleye doğru yatırır ise onun kanı ve tüyleri, kendisi için taa, kıyamete kadar bir kale olur. ..

            Kurban kesip de, kanı yere damladığı zaman, onu kesen ( kestiren) Yüce Allah’ın korumasına girer.  “     ( Gunyet’üt – Talibin )

 

            “ Kim Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerini, sadece Allah’tan sevap almayı umarak ibadet ve taatle geçirirse, kalplerin öleceği gün onun kalbi ölmez.”buyurdu. (İbni macce. Tergib ve Terhib.)

 

            Resulüllah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurduğu anlatılmıştır.

            Davud (a.s.) Allahü Taala’ya  şöyle sordu:

            İlahi Muhammed ümmetinin kurban kesme sevabı ne kadardır?

    Şanı Büyük Allah şöyle buyurdu:

            Onların sevabı şudur ki, kesilen kurbanın kıllarından her birinin bedeli olarak onlara on sevap yazılır. On kötülükleri silinir. On kat dereceleri artar.

            Tekrar sordu:

            İlahi kurbanın karnını yardıkları zaman ne kadar sevap alırlar. ?

    Şöyle buyurdu:

            Bunun sevabı olarak, kabirlerinden kalktıkları zaman; açlıktan susuzluktan, kıyamet dehşetinden emin olurlar.

            Ya Davud, kesilen kurbanın her lokma etinden, cennette bir kuş yaratılır ki, koca bir deve gibidir.

            Onun her budundan dahi, cennette  bir binek yaratılır.

            Onun bedeninde bulunan kılların her birinden, cennette bir köşk yaratılır.

 

            Başındaki her kıldan bir huri kızı yaratılır.

92-

            Ya Davud, kurbanların binekler olduğunu bilmez misin?

            Kurbanlar hataları siler belaları def eder.

            Ümmetine kurban kesmeleri için emir ver.; zira kurban müminin fedaisidir.  Tıpkı: İshak (a.s.) veya İsmail (a.s.) fedaisi olduğu gibi .( Gunyet’üt-Talibin A.Kadir Geylani)

 

            Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu :

            “ Kurbanlarınıza iyi davranınız; zira onlar kıyamet günü sizin binekleriniz olacaktır.”                                                      

 

           Hz.Aişe (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyunrduğunu anlatmıştır.

 

            “ Bir kimse, kurban kesme günü kesim yerine getirdiği zaman, Allah-ü Teala onu (cennete ) yaklaştırır.

            Kurbanını kesince; Allah-ü Taala akan kanın damlasından onu bağışlar.

            Allah-ü Taala  o  kurbanı kesen için mahşer yerine götüren, bir binek eyler.

             Kurban kılının ve yününün sayısınca kesen için iyilik verir.”( Her  iki hadis Gunyet’üt- Talibin)

 

 

 

N o t:

         1--.Allah Teâlâ Yaptığınız ve yapacağınız tüm ibadetlerinizi ve dualarınızı kabul ve mübarek etsin.

 

 

          2--Allah Teâlâ rızası için Bu kitapçığı da başka kişile

93-

 

 

 

 

     AŞURE  GÜNÜ

-------------------------------------------------------------------------:

 

 

            Allah’ü Teala şöyle buyurdu :

            “Allah’ a göre : Allah’ın kitabında, yeri ve semaları yarattığı günden beri ayların sayısı on ikidir. Onların dört tanesi haram olan aylardır.”  ( Et- Tevbe Süresi Ayet:36 )

 

 

                    Hatırlarsanız, daha önce Haram aylar olan Recep, Zilkaide, Zilhicce ve Muharrem ayları olduğunu  Recep ve, zilhicce ayı bölümlerinde yazmıştık bu nedenle konu ile  ilgili mükerrer açıklama yapmaya gerek olmadığına inanıyorum.,

           

          Bu aylarda Allah Teâlâ katında saygı gösterilmeye  layık görülen Muharrem ayını da unutmayalım çünkü Muharrem ayı hem İslami, Hicri yıl başı hem de on muharrem   Aşure günü vardır. o günü sevap işleyenlerin ecri  Allah katında çok büyük olduğuna dair Hadisler mevcuttur.

.

 Peygamber Efendimizin amcası  İbn-i Abbas (r.a.)

        Resulüllah (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu anlatmıştır.

             Muharrem ayının onuncu günü yani  Aşure günü oruç tutan kimseye Allah on bin melek sevabı verir.      

             Aşure günü bir yetimin başını okşayan kimsenin Yüce Allah yetimin başındaki saçlarının  sayısınca derecesini yükseltir. 

         Aşure günü  bir oruçluya  oruç iftar veren kimse Muhammed ümmetinin tümüne iftar vermiş, hepsinin karnı doyurmuş gibi olur.” (Ebu’l- Leys Semerkandi Tenbihü’l Gafilin  Sayfa. 451 )

 

Bu arada, Hz Ömer Başta olmak üzere, sahabeler, Resulüllah  S.A.V.  efendimize şöyle dedi.

            Ya Resulüllah, bu manaya göre Allah-ü Teala aşure gününü, diğer günlere nazaran daha üstün kılmıştır ( bunun sebebi vesilesi nedir.)

           

 

Bunun üzerine , Resulüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

94-

      ----- “Evet öyledir. ( Çünkü: )

 

           Allah-u Teâlâ,  Cebrail A.S. Aşure günü yarattı.

            Allah-ü Taala semaları Yıldızları aşure günü yarattı..

            Allah-u Teâlâ;

            Dağları Aşure günü yarattı.

            Denizleri Aşure günü yarattı.

            Kalemi aşure günü yarattı.

            Arşı aşure günü yarattı, Kürsiyi dahi onu bir aşure günü yarattı

            Levhü mahfuzu aşüre günü yarattı.

            Yüce Rahman Rabbin arşa istivası, aşure günü olmuştur.

            Semadan ilk yağmur aşure günü yağmıştır.

            İlk Rahmet aşure günü nazil olmuştur

            Adem  a.s . aşure günü yaratı. Adem A.S. aşure günü cennette koydu .

           Allah-ü Taala Adem  A.s. tövbesini aşure günü kabul buyurdu.

            Allah-u Tealâ Hz. Nuh Peygamberin gemisini Aşure günü Cudi dağında karaya oturttu

           İbrahim A.S.  aşure günü doğdu. Allah-ü Taala onu aşure günü ateşten kurtardı. Oğlu      İsmail’i Aşure günü oğlunu kurban etmesi emir edilmiş ve ayni gün İsmail’in yerine kurban edilsin diye koç indirilmiştir.     

           Allah-ü Taala Süleyman a.s. mülkünü aşure günü verdi.

            HZ. İdris Peygamber Aşure günü semada yüce makama çıkarılmıştır.

            Allah-u Teâlâ Hz.Yunus Peygamberi, Aşure günü balığın karnından kurtardı.

            Hz. Musa Aşure günü nehirden kurtardı, Firavunu da aşure günü suda boğuldu.

            Allah-ü Tala Eyyub A.S. hastalık belasından aşure günü kurtardı.

           

            Allah-ü Taala Davud (a.s. ) günahını aşure günü bağışladı.

             İsa (a.s.)  aşure günü doğmuştur, aşure günü dahi semaya çıkarıldı.

            Hz. Muhammed, (s.a.v.) Aşure günü doğmuştur.

            Kıyamet te Aşure günü kopacaktır.

            Bir kimse, aşure günü boy abdesti alır ise ölüm hastalığı hariç: hiç hasta olmaz.

            Bir kimse aşure günü gözlerine sürme çeker ise sene boyunca göz ağrısı görmez,

            Bir kimse aşure günü bir hastayı ziyaret eder ise, Adem’in oğlunu ziyaret etmiş gibi sevab alır.

 

            Aşure günü birisine bir içimlik su veren kimse göz açıp kapayacak kadar zaman dahi, Allah’a asi olmamış gibi olur.

95-

            Bir kimse (Aşure günü ) aşağıda anlatılacak şekilde dört rekat namaz kılar ise Allah-ü Taala elli senelik geçmiş elli senelik de gelecek günahını bağışlar. Mele-i alada onun için nurdan bir köşk yapar:

 Her rekat ta bir defa Fatiha okunur. 

            Elli bir kere (51 ) İhlas süresi okunur.  (hepsine ayrı, ayrı besmele okunması gerekir.

iki rekatte bir selam verilir.)

            Namaz bittikten (sonra oturuş hiç bozulmadan) yetmiş defa Peygamber (s.a.v.)’me Salavat okunur. ( istediği şekilde Allah Teâlâ’ya yalvarır dua eder.

 (A. Kadir Geylani’nin  Günyet’üt Talibin,  751-752  ) ( Ayrıca Ebu’l- Leys Semerkandinin Tenbih’l Gafilin, kitabının  Sayfa : 451-455

           

            Bazı Alimler Allah onlardan razı olsun. Muharrem ayının onuncu günü yani Aşure günü oruç tutmak için aşure gününün en az bir gün önce veya bir gün sonra yani iki gün üst üste, oruç tutulması gerekmektedir. denilmiştir.

 

           

NEDEN  AŞURE  GÜNÜ

         ------------------------------------:

            Aşure adının nereden verildiği neden bu gün oruç tutulduğuna dair bir kaç görüş vardır. bu görüşlere beraberce bakalım.

a)      Sahabilerden İkrime ‘nin –Allah o’ndan razı olsun belirtiğine göre Hz.

Ademin tövbesi Aşure günü kabul edildiği gibi Hazret-i Nüh gemi den o gün sağ-salim yere ayak basmış ve bu yüzden o günü Allah’a şükür orucu tutmuşlardır.

 

b)      İbn-i Abbas – Allah ondan razı olsun. Diyor ki: Peygamberimiz (s.a.v.)

Medine’ye gelince Yahudilerin aşure günü oruç tutuklarını gördü. Sebebini sorunca Yahudiler kendisine: “Çünkü bu gün Yüce Allah Hazret-i Musa ile İsrail oğullarını, firavun’nun kavmi karşısında galip getirdiği için bu güne hürmet ediyor ve bu yüzden onu oruçla geçiriyoruz.” diye cevap verdiler.

               Bunun üzerine Peygamberimiz “ Biz Musa’yı sizden daha çok sayarız” diyerek o gün oruç tutmayı emretmiştir.

 

          c)   Bilindiği gibi “ AŞURE” kelime anlamı Arapça AŞR , Türkçe ON yani muharrem ayının onuncu günü olduğu için aşure denilmektedir.

 

 

            Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmiştir.

            Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğu anlatılmıştır.

            “ Allah’ü Teala İsrailoğllarına  senede bir gün oruç tutmayı farz kıldı. O da aşure günü orucu olup muharrem ayının onuncu günüdür.

 

            O gün sizde oruçlu olunuz, O günde çoluk çocuğunuza bolluk gösteriniz. 

96-

            Her kim malından bolca harcar ise, .. Allah-ü Taala senenin diğer günlerinde ona bolluk ihsan eyler. 

            Bir kimse Aşure günü oruç tutar ise … kırk senelik günahına kefaret olur.

Bir kimse aşure gecesini ihya eder de; gündüzü dahi oruçlu geçirir ise ölüm acısını anlamadan ölür.    ( Gunyet’üt –Talibin  751- 752 )

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur.

“ Her kim Âşüra günü çoluk-çocuğuna cömert davranırsa, Allahu Teâlâ senenin tamamında ona rızık genişliği verir.” ( Taberani, el-Muc’emu’l- evsat )

 

                   Hz. Aişe’nin Allah ondan razı olsun belirtiklerine göre:  Cahilye devrinde, Kureyşlilerinde tuttuğu aşure orucunu, Hz. Musa’nın şeriatına uygun olarak, Ramazan ayı  orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer Peygamberimiz de bu orucu tutmuştur. Ve Müslümanların da bu orucu tutmalarını emir etmiştir. ( Buhari “Savm 69)

            Ancak: Allah Teâla tarafından, Ramazan orucu farz kılınınca, Peygamber Efendimiz aşure orucunu isteğe bırakmıştır.  “ Daha önce size aşure günü oruç tutmanızı emretmiştik. Fakat, şimdi o gün isteyen oruç tutsun, isteyen tutmasın.” Buyurdu. (  Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi cilt : 4, sayfa 25 ve Tenbihü’l Gafilin sayfa  453 ) 

 

            AŞURE GELENEĞİ

 

              Halkımızın çoğunun gelenek haline getirdiği Nuh Peygamberin gemisindeki torba dibi misali, dövülmüş buğday, üzüm, fındık, ceviz, incir, kaysı, şeker, nohut kuru, fasulye vesair karışımlarla yemek yapıp bu yemeyin adı da AŞURE dedikleri tatlı veya yemek türü yapıp komşular kendi aralarında ikram ederler. Bu aslında dini bir bağlantısı olmasa da çok güzel bir gelenek örf ve adettir, komşular arasında bir kaynaşmaya vesile olduğu gibi Aşure günü adına hem oruç tutmaları hem de böyle bir servis yapmanın aşure gününe verdikleri önem dolaysıyla İnşallah Allah onları mükafatlandıracaktır. Temenimiz budur. yeter ki her şey Allah Teâlâ için olsun,  Hatta Osmanlı zamanında Saray da çok bolca Aşure yemeyi pişirilip, üç gün halka servis yapılırdı,

 Çünkü: Aşüre gün olarak çok muteber ve mübarek bir gündür, yukarıdaki 2. Sayfada Aşure  gününde neler yaratıldığı ve neler zuhur edildiği genişçe Hadislerle izah edilmiştir. Allah Teâlâ ve Peygamberi bu mübarek kıldığı güne çok önem verdikleri için bizde çok önem veriyoruz, saygınlı ve mübarek bir gün olduğu için önemsiyoruz o güne has ibadet edip  kutluyoruz. Kısacası her ibadeti Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için yapıyoruz ve yapacağız,   

 

En doğrusunu Yüce ALLAH  Teâlâ bilir

97-

----------------------------------------------

            Bu arada Hz. Ali  (r.a.) dan yapılan bir rivayette,

            Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlatmıştır.

            “ Bir kimse Aşure gecesini ihya eder ise ..yani ibadetle geçirir ise Alla-u Taala onun arzusuna uygun bir şekilde kıyamet günü diriltir.”buyurmuştur.

 

          Başka bir hadisinde Ebü Hüreyre den Allah ondan razı olsun rivayetine göre Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Ramazan ayından sonra tutulan en faziletli oruç:

            Muharrem ayı olarak  bilinen (Aşure günü)  tutulan oruçtur.

            Farz namazlardan sonra,  kılınan en faziletli namaz. Aşure günü gece yarısında kılınan namazdır.” (Yukarıdaki iki hadis de Günyet’üt-Talibin sayfa 752-757)

 

            Peygamber Efendimiz Bir hadisinde şöyle buyuruyor.       

  Aşure günü on Müslüman’a selam veren bütün Müslüman-a selam verilmiş olur,

 

 

Yine Aşure günü Hz. Hüseyin (r.a)’i Kerbela da şehit ettiler,

 

            Ne yazık ki, İslam tarihinde Resulü Ekrem (s.a.v.) Efendimizin Sevgili torunu Hz. Hüseyin’i Kerbela da şehit edilmesi de bu güne tesadüf etmiştir. Hicrettin 61 yılında vuku bulan bu elim olay bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Kıyamete kadar da bu üzüntü ve tasvip edilmeyen bu olay devam edecektir. Allah Teâlâ Milyar defa o mübarek’e rahmet etsin.

(Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi 4/ 26)

 

            Hz. Hüseyin Aşure günü şehit edildiği için, gerek ” Şia,” mezhebi, gerekse “Cahferi “

Mezhebine ait olanlar, Aşure gününü “ Matem “ günü “Yas “ günü ilan etmek, Hz. Hüseyin’in öcünü almak için yemin etmek, kendilerine, çok ağır işkence edip zincir ile kendilerini bir sağa bir sola dövmek, veya bu on gün içinde matem orucunu tutmak, İslam da yeri olmadığı gibi İran’da daha doğrusu tüm Şia ve Cahferi mezhebinde gelenek halini almıştır.

            Zira, Allah Teâla, Peygamberi (s.a.v.) efendimizin torununa böyle bir mübarek ve uğurlu günde şahadet nasip eylemiştir. Ki o gün; günlerin en şereflisi en büyüğü ve en değerlisidir. O gün olan aşure günü, Allah Teâlâ katında dahi, günlerin en üstünüdür.

            Bütün bunlar o günün (mübarek) ve keremli oluşundan olacaktır. ki onun dereceleri yükselsin ve nail olacağı ikram bol ve çok olsun. Hata bu yolda şehid olarak giden Hulefa-i Raşid’inin derecesine de ulaşmış olsun. Allah Teâlâ onlardan milyar defa razı olsun. 

 

             Şayet Hz Hüseyin’in Şehadeti yıl dönümü olan AŞURE günü “ bir musibet “  kabul edersek; ondan daha büyük bir musibettin olduğu Pazartesi gününü de bir musibet günü olarak kabul etmemiz gerek.

98-

            Zira, “ Hz. Muhammed (s.a.v.) bildiğiniz gibi bir Pazartesi günü Vefat etmiştir.” O’na sonsuz Salat ve Selam olsun.( Dinimizde Yas veya matem olsaydı biz o günü yani pazartesi günü yas ve matem kabul ederdik. ) ( Abdulkadir-i Geylani Hz.lerinin Gunyet’üt Talibin kitabının Sayfa757-758)

           

            Hişam b, urve, Hz Aişe’nin (r.a.) şöyle dediğini anlattı:

            Hazreti Ebu Bekir  bana şöyle sordu:

            “ Resulüllah (s.a.v.)’in vefatı ne günü oldu ?”

            Dedim ki 

            Pazartesi günü idi.

            Ebu Bekir Şöyle dedi: “ Temenim o ki bende o günü öleyim..

            Ve sonuçta Hz. Ebu Bekir’de Pazartesi günü vefat etti. Allah Teâlâ Ondan razı olsun.

            Şu bir gerçektir ki: Hz. Resul’ün ve Hz. Ebu Bekir’in yitirilmesi / vefat etmeleri onlardan başkasının yitirilmesinden / vefat etmesinden daha önemlidir.

            Kaldı ki: Ulema Pazartesi gününü pek şerefli bir gün oluşu üzerinde fikir birliğine sahiptir. Keza o gün, oruç tutmasının fazileti üzerinde dahi ittifak etmişlerdir.

            (Çünkü pazartesi günü Peygamberimiz dünyaya teşrif buyurmuşlardır ve Kur’ân ’da Pazartesi günü nazil olmuştur.)

            Eğer Hz.. Hüseyin, Aşure günü şehit olduğu için bu günü matem tutuyorsak, ayni zaman da Babası Hz. Ali de Şehit edildi, ve Hz. Ömer ve Hz. Osman da şehit edildi, Hz. Hamza da  şehid edildi, Allah-u Teâlâ hepsinden milyarlarca defa razı olsun ve onlara rahmet etsin.  Dinimizde onların şehit edildiği günler içinde her hangi bir matem günü yas günü gibi bir gün mevcut değildir.

            Tabi ki büyük olaydır, hiçbir müslümanın tasvip etmediği olaydır, o günü üzüleceğiz, ruhuna Fatihalar Kur’ân’lar okuyacağız, ağlayacağız, üzüntüsünü kalbimizde beynimizde his edeceğiz hem de her kesten fazla, ama aşure günün bu kadar mübarek olaylar olmuş bu günü hep duayla ibadetle Kur’ânla Hz. Hüseyin-i ve ehli Beyt-i analım.

            Peygamber Efendimiz hadisinde şöyle buyuruyor. “Hüseyin benden Ben Hüseyin’denim. Beni seven Hüseyin-i sevmiştir. Hüseyin-i seven beni sevmiştir. Hüseyin Cennetin gençlerindendir, gibi çok hadisi şerifleri vardır. kimin haddi ki Hüseyin-i sevmesin, o Peygamberimizin mübarek torunudur. Her müslüman benim gibi bende her müslüman gibi Hazreti Hüseyin-i sayar ve severiz. O’nun şehit edilmesine vesile olanların tümüne de bütün canlı varlıkların laneti onların üzerine olsun.

           

            Yukarıda okuduğunuz gibi AŞURE günlerinde ne kadar önemli gün olduğuna dair bu bölümün  ikinci sayfalarında belirtilmiştir. Tekrar yazmanın zamanınızı almanın bir anlamı yoktur,    

 

            Tabi ki,  isteyen okuyucu; Aşure günlerinde neler olmuş tekrar okuyup gözden geçirebilir.

99-

            Şayet aşure günü bir musibet günü olarak kabul edilecek olsaydı: böyle bir şeyi Sahabeler ve Tabiinler kabul ederdi. Zira, o günlere onlar bizden daha yakındır,  onlar özellikle bizden daha fazla bilgi ve takva sahipleri idi.

            En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

.

            Hz. Ali dahi, Aşura günü oruç tutmak için emir vermiştir.

 

            Aşure Oruçu tutanlara, Hz. Aişe sormuş:

            Bu gün oruç tutmak emrini size kim verdi?

            Oruç tutanlar, o emri Hz. Ali bize verdi, bizde AŞURE orucunu tutuyoruz.

            Bunun üzerine Hz. Aişe şöyle buyurmuştur.

            Kalan Ashaplardan Sünnetleri en iyi bilen odur.

 

 

İbn-i Abbas’tan  (r.a.) gelen rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Bir kimse Zilhicce ayının son günü, Muharrem ayının dahi ilk günü Oruçlu geçiri ise ..geçmiş seneyi oruçla kapamış: gelecek senede oruca başlamış olur Allah Taala bu vesile ile onun elli senelik günahını siler.”  ( Günyet’üt-Talibin sayfa -757)

 

 

            AÇIKLAMA :

 

Biliyorsunuz, Hicri yılın en son ayı Zilhicce’dir.  İlk ayı’da yani yılbaşı da Muharrem ayıdır.

            Hadis bu iki günü yani Zilhiccenin son günü,  Muharrem Ayın’nın da ilk günü oruç tutun buyruluyor.

            örneğin: yılın son günü olan   31. Aralık, 2015 günü oruçlu geçirir ise geçmiş seneyi oruçlu kapanmış olur. Ayrıca yeni yılın başlangıcı olan,  01.01.2016 günü oruçlu geçirirse gelecek sene de oruca başlamış olur,

             Peygamber  Efendimiz (s.a.v.) hangi gün oruç tutacağımızı tavsiye etmiş ise o tarihler aşağıya çıkarılmıştır. 

Yukarıdaki,  hadis de Allah Teâlâ bu vesile ile elli senelik (küçük) günahlarını siler buyurmaktadır.

            Bu çok müjdeli bol mükafatlı, Allah-u Teâla kulunu af etmesi ve günahlarının bağışlaması için küçük bahaneler aradığını bilmeliyiz ve bu büyük lütuf ve ihsanı geri tepmemeli bu iki günü oruçlu geçirmek bizim büyük menfaatimizdir. 

            Hani, hepimiz biliriz, büyük annelerimiz veya annelerimiz, ellerine bir küçük altın veya para geçince hemen saklarlardı, bunu atalım bir tarafa bir gün acil lazım olursa değerlendiririz, şimdi, Efendimizin tavsiyesine aynen uyalım ibadetimizi yapalım bir tarafa bırakalım, mutlaka ve mutlaka bir gün gelir acil lazım olur, kim bilir belki bizi kurtarmaya  da vesile olur, bu ibadet  ihlasa, takvaya bakar. Bu nedenle Muharrem ayı içinde tavsiye edilen ibadetleri ne olur yerine getirelim, inanın kazanan biz oluruz, bunca 

100-

zaman yedik içtik gezdik uyuduk ne oldu, hiç olmazsa ömrümüzün bir bölümünü Allah Teâlâ’ya kulluk görevimizi  yapmakla ömrümüzü tüketelim,  Bazılarımız  hep sevaplardan kaçtık, artık inşallah bundan böyle günahlardan kaçalım. Farz, sünnet ve nafile ibadetlere sarılalım. İnanın kazanan biz oluruz.

 

 

İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ YILIN BİTİMİNDE  GÜN BATMADAN ÖNCE VEYA SONRASI

 

            Bende bu güne ait kısaca şöyle dua edeceğim, sizde isterseniz ayni şekilde ve daha teferruatlı ve güzel dua edebilirsiniz. Ben dua etmesini bilmiyorum ama, o güne kadar ölmezsem içimden geleni şöyle dua edeceğim.      

 

            Yüce Rabbim beni yılı içinde kazasız belasız tasasız yaşatıp bu yılın son güne kadar getirdiği için, ilk önce:

            İki Rekat Hamd ve şükür namazı kılacağız ve ondan sonra namazdaki oturuşumu bozmadan RABBİM ’e şöyle;  DUA edeceğiz.

 

Ya RABBİ, bildiğin gibi içinde bulunduğumuz Hicri  yılının son saatlerini yaşıyoruz, Senin sayenden kazasız belasız, hiç kimseye muhtaç olmadan, evlat ve eş acısını görmeden  bir yıl daha ömrümüzden geçti gelecek yıllarda da bize hayırlı yaşantı ver, verdiğin tüm nimetler senindir, bizler yalnız vesileyiz,  Senin verdiğin tüm nimetlere kainatı ilk yarattığın günden bu güne, bu günden kıyamete kadar, yağdırdığın ve yağdıracağın yağmurlar, karlar, dolular, tanesi, zerrecikleri sayısı ve ağırlıkları kadar Sana Hamd ve şükür ediyorum. Ve yine Senin Kainatı yaratığın bu günden bu günden kıyamete kadar yarattığın ve yaratacağın bütün canlı ve cansız varlıkların sayıları ağırlıkları, zerrecikleri, atom ve nötron sayıları kadar Sana Hamd ve şükür ediyorum. 

Ya RABBİ, Kainatı ilk günden yarattığın bu güne bu günden kıyamete kadar yıllar sayısınca, mevsimler, aylar, günler, geceler, saatler, dakikalar, saniyeler ve saliseler sayısınca Sana Hamd ve şükür ediyorum, bu bütün sayı ve ağırlıklar miktarı kadar Hz. Muhammed Peygambere (s.a.v.) selat ve selam eyle, bütün peygamberlere, eplibeyt ve eshabelere bu sayılar ve ağırlıklar kadar selat ve selam eyle. annemize babamıza ve tüm kısım akrabalarımıza ve tüm Müslümanlara bu sayılar ve ağırlıklar kadar rahmet eyle.

 

 

YA RABBİ,  Sana layık bir kul olmadığım gibi Salih kullarının veya Mümin kullarının,  Sana yaptığı ibadetleri gibi bile ibadet yapamadığımın ezikliği tembelliği ve üzüntüsü içerisindeyim, çünkü yaptığım ibadetleri her ne kadar elimden gelinceye kadar yapmaya çalıştım ise de yine çok çok az buluyorum, kalbim asla mutmain olmamıştır.  Senin Rahmettin olmazsa benim ibadetlerim bir hiçtir. Rahmetine 

101-

büyüklüğüne sığınıyorum, yaptığım ve yapacaklarım ibadetleri dergahın da kabul, aziz ve makbul eyle, afımıza kurtuluşumuza vesile olacak şekilde çok hasenatlı / sevaplı eyle.

 

YA RABBİ, Zayıfım, beni iman-ı kamillerden eyle bana iman gücü manevi güç ve kuvvet ver Sana gerçek riyasız, kibirsiz, ucup’suz ibadet eden ihlaslı  kullarından eyle. beni gerçek şükür edenlerden ve emirlerine riayet eden kullarından  eyle.

 

YA RABBİ,  Tövbe ediyorum, geçmiş yıllarda ve bu yılda  işlediğim tüm günahlarımı bağışla, bizleri rahmetinden kovma, bizleri rahmetinle bağışla, Peygamber Efendimizin ve Kur’ân-ı Kerimin şefaatinden bizleri mahrum bırakma.

 

YA RABBİ, Şeytanın  şerrinden, şeytanlaşmış insanların şerrinden, nefsimizin şerrinden sana sığınıyoruz.

 

 

YA RABBİ,  Sen af edicisin af etmeyi seversin beni ve tüm yakınlarımı ve tüm sana gerçek inananları da af eyle cennetine nail eyle, cehennem azabından ve bilmediğim tüm azaplardan bizleri koru.

 

 

 YA RABBİ, Ben dua etmesini bilmiyorum, dualarımı Kâbe’de, Arefe dağında, Mescit’i Harem, Mescit’i Nebevi’de ve Mescit’i Aksa ’da yapılan ve yapılacak tüm dualara ilhak ve müstecab eyle  

 

            ===================================================

 

            YENİ YILA GİRİNCE İLK SAAT’TE VEYA SAATLERİNDE

           

 

Hicri yıl bitince Yılbaşı yani 1 Muharrem günü sabahı sabah namazından sonra yeni yıla başlarken de ölmezsem içimden geleni şöyle dua edeceğim. Size de tavsiye ederim. aynisi de olur daha teferruatlı da olabilir yeter ki istemesini bilelim, ihlaslı isteyelim.

 

İki rekat Yeni yıla kavuştuğumuz için Hamd ve şükür namazı kılacağım ve sonra şöyle DUA edelim.

 

YA RABBİ, Yeni yılı bizlere mübarek eyle, gerçek bir ihlaslı mümin  nasıl yaşıyorsa nasıl emirlerine uyuyorsa, nasıl Sana ibadet yapıyorsa, ve nasıl Hamd ve  

102-

şükür ediyorsa bizlere de o takvayı o yaşantıyı nasip eyle, rızan olmayan hiçbir şeyi yaptırma.

 

YA RABBİMİZ, SENİN SAYENDEN  geçtiğimiz yılı kazasız belasız atlattık, bu seneki yılı da bizlere,  Vatanımıza Devletimize, Silahlı kuvvetlerimize Aile fertlerimize, tüm Türkiye’ye ve tüm Müslümanlara hayırlı eyle  fitneden iftiradan yoksulluktan bildiğimiz ve bilmediğimiz her türlü kaza bela ve musibetlerden bizleri muhafaza ve emin eyle bizler Sana sığınıyoruz. SEN bizim RABBİMİZSİN bizler yalnız SANA ibadet eder yalnız SENDEN yardım bekleriz.

 

YA RABBİ, Ailece rızkımızı bol eyle, bekar evlatlarımıza, hayırlı kaderler nasip et, okuyan evlatlarımıza zihin açıklığı ver onları şaşırttırma fırsat verme, onları hidayet et. yeni yılımızda da mutlu ve sağlıklı olmamızı, gerek iman gerek mal ve mülk bolluğu içinde olmamızı bizelere nasip eyle.

 

YA RABBİM, Geçen yıl memleketimize musallat olan her türlü terör belasından ülkemizi, milletimizi, Tüm Silahlı kuvvetlerimizi  ailemizi ve bizleri koru, Müslümanların kalesi olan ülkemiz üzerine oynanan oyunlara,  Sen fırsat verme, onlar sayılarına, paralarına, silahlarına, kalemlerine, çeşitli fitne ve oyunlarına  güveniyorlarsa  biz Müslümanlar da yalnız Sana güveniyoruz, bizleri onlara yenik düşürme, bizleri böldürtme bizlere güç ve kuvvet ver bizler yalnız Sana sığınıyoruz. RABBİMİZ  bizim vekilimiz YALNIZ SENSİN- SEN.

 

YA RABBİ, Memleketimize düşman olan iç ve dış mihraklı bütün düşmanları KAHAR adınla onları kahru perişan eyle, onları zelil ve rüsva eyle. memleketimizi vatanımızı ordumuzu ve milletimizi perişan etme, onlara sürekli zafer nasip eyle. bolluk ve bereket eyle, bayrağımızı dindirtme, ezanları susturma, mescitlerimizi kapattırma, bizi yöneten liderlerimize güç ve kuvvet ver, onlarda insandır, beşer şaşar bu nedenle, onların yanlış karar almalarını önle doğru yolu doğru karar amalarını nasip eyle

 

YA RABBİ, Önümüzdeki yılda ve yaşayabileceğim tüm yılarda, bizleri  nefsime uydurma nefsimin isteğine değil Senin istediğin şekilde yaşamamızı ve ibadet etmemizi nasip eyle.

 

YA RABBİ,  İlmimizi, artır, takvamızı, artır, zikrimizi, artır, şükrümü artır, rızkımı artır. Sağlığımı daim eyle bizleri kendinden başkasına muhtaç etme

 

 

            YA RABBİ, Biz öldüğümüz zaman, ruhumuz bizi terk ettiğinde SEN rahmetinle bizi terk etme, kabir azabından, cehennem azabından bilmediğimiz tüm azaplardan bizleri muhafaza eyle,

103-

YA RABBİ, Sen kalbimizdeki geçeni zaten biliyorsun, biz hak etmemişsek bile SEN RAHMETİNLE bizleri af eyle, Cennet-i Âlâ, Cennet-i  Firdevs, Cennet-i Naim bizlere nasip ve müyesser eyle,

 

 

Kısacası:

AŞÜRE  günü her yıl Hicri yılın, 10. Muharrem günüdür. 

 

            Ama, Peygamber Efendimizin şöyle bir hadisi mevcuttur.

İbni Abbas (r.a.) rivayet ettiğine göre: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  şöyle buyurdu.

            “Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, Muharrem ayının dokuzuncu günü(de) oruç tutarım buyurdu.”( Müslim Siyam,134, İbni Mâce. Siyam 41 )

 

Peygamber efendimizin yukarıdaki hadisine göre;  Muharrem 9, ile 10 günü oruç tutmak istediği ancak ömrü vefa etmemiştir.

           

 

 

Not: Allah Teâlâ hepinizden razı olsun, bunları okuyun ve okutun, başkaları ile de lütfen paylaşınız. Sevgi ve saygılarımla

İçerik