1-

2-

                                                           KİTAP NO : 10

 

 

 

 

  BU KİTAP’TA

 

            Nasıl ki her evin çatısı var ise Allah Teâlâ’ya sığınarak teşbihte hata olmasın bu kitap da  “ DİN’İN “  çatısıdır. Olmazsa olmazıdır.

Çünkü bu Kitap’ın konusu

 

   1--T A K V A 

 

    2--R İ Y A

 

              Konuları  tahmin edemeyeceğiniz gibi insan oğlunu titretecek bilgiler mevcuttur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                  NAİF GÜNAŞAN

3-

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

 

 

               Allah-u Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            >> Allah  için  nasıl takva sahibi olmak yaraşır  ise.. öyle  takva sahibi olunuz.<< ( Al’i İmran  Süresi  Ayet : lO2 )

 

 

T A K V A

            ---------------------------------------------------------------------:

 

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ O  Halde dini vazifelerinizi yaparken O’na hiçbir şeyi ortak etmeksizin Allah’a ibadet et. Gözünü aç; katıksız saf din, sırf Allah rızası için yapılan din ve ibadettir.” ( Zümer, ayet : 2 )

 

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e “ Ya Resulüllah, senin âlin (yani soyun ) kimlerdir?

                Diye sorulunca: Resulüllah  (s.a.v.) şöyle cevap verir.

“Benim soyum, kıyamet gününe kadar gelecek olan tüm  “ T A K V A  “

sahipleridir. Hey, benim dostlarım “ T a k v a “   sahipleridir.” (Gunyet’üt Talibin sayfa 512 )

 

Takva nedir:

           

 Takva; Allah’a  ve Peygamberine imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah’a karşı gelmekten sakınmak, saygılı olmak, dünya ve âhirette insana zarar verecek ilâhi azaba sebep olabilecek inanç söz eylem ve davranışlardan ve her türlü günahlardan sakınmaktır. Allah Teâla’nın emirlerini Peygamber 

4-

Efendimizin tavsiye ve sünnetlerini yerine getirmektir, özü sözü, içi dışı bir olandır. Kaypaklık / iki yüzlülük olmayandır, yaptığı ibadete hiçbir şekilde riya, kibir ucub  katmayan ve tüm ibadeti Yalnız Allah’ın rızası için yapmak, Helâl ve Haram-ı bilmektir.

Takva,  Kısacası Allah Teâlâ’dan layıkıyla korkmak, ona hakkıyla kulluk etmek, emirlerini gönül hoşluğu ile yerine getirmek, yasaklarından sakınmak, Peygamber Efendimizin hadislerine uyanlara  ve böyle davrananlara takva veya takvalı bir müslüman başka bir adı ise müttaki bir mümindir derler.

 

            Takva ’nın diğer bir açıklaması ise, ( Takviye ) mesela bir bina depreme dayanıksız ise o binaya yeni demirli betonlu, TAKVİYE olarak ek stün yapılır öyle sağlamlaştırılır ki 7-8 dereceli deprem bile o evi o binayı yıkamaz, işte takva tabiri caiz ise buna benzetebiliriz,   Takva ibadetlerimizi ihlasla yapmak, hiçbir şekilde ibadete riya kibir, katmayan yaptığı farz ibadetlere, sünnet ve nafile ibadetler ile süslemek, bütün ibadetlerinde yalnız ve yalnız Allah Teâlâ’nın rızasını gözetlemektir. Hayır da şerr de O’ndan beklemektir.

Konuyu biraz daha açarsak Takva, oruç tutmak, hac’a gitmek, beş vakit namazı ağır, ağır kılmak sarık bağlayıp cübbe giymek, sakalı göğse kadar bırakmak değildir. Örneğin bu farz olan ibadetleri yap, dedikodu yap, çekememezlik, yap, iftira et, içki iç, kumar oyna ibadetlerini de yap, mazluma hakaret et, yetimin malını ye, şöyle veya böyle Devlettin vergilerini kaçır elektrik veya suyu kaçak kulan helal, haram demeden karıştır bu gibi fiilleri, uygulamaları yaparsak, bu takva olmaz takvalı da olmaz

 

              Takva Sözlük anlamında da şöyle açıklanmaktadır.

               Allah’tan korkup günahlardan çekinme, Ehli takva, çok dikkatlı ve samimi özü bir sözü bir dindar, olana takva sahibi denir.

               Takva, sahibine ayrıca, müttaki denir.

 

Sayılan özellikler Takvâ binasının temel taşlarıdır. Takva binası bu temeller üzerine kurulur.

 

                     Yüce Allah Teâlâ  “Kur’ân’da cennet ve nimetlerini müttakilere vaat etmiştir.” (Rad süresi ayet: 35)

 

                Yüce  Allah Teâlâ  şöyle buyuruyor

            “ Takva sahiplerine va’dolunan cennetin misali şöyledir. Altından ırmaklar akar. Yemişleri devamlıdır. Gölgesi de… işte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin sonu ise ateştir.” (Ra’d Süresi ayet 35 )

 

 

            Kim ki dünya ve ahiret’e şerefli olmak isterse , Allah Teâlâ’dan‘  dan korksun takva sahibi olsun, zira  Aziz  ve  Celil olan  Allah şöyle buyuruyor. 

5-

>”Şüphesiz, sizin Allah katında en şerefliniz. O’na  karşı gelmekten  en  çok  sakınanızdır.< ( Hucurat süresi, ayet: l3 )

 

   Takva sahibi olmak ve Allah’ dan korkmak şerefliliktir. Allah’dan korkan ve takva sahibi olan kişi şerefli insandır. Allah’a isyan etmek  ise hakirlik ve zelilliktir. Allah’a itaat etmeyen kişi hor, hakir ve zelil insandır.

    Allah’a şirk –ortak  koşup, O’ndan başkasına  nasıl kulluk edebiliyoruz, Allah’ ın nimetlerini yiyip de O’na nasıl küfranı nimete bulunabiliyoruz. 

 

             Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor.

“ Akıllı insan, Takva sahibi insandır. isterse bu kimse dünyada itibarsız ve seviyesiz olsun. Takva sahibi demek; Allah’dan ve Allah’ın emirlerine karşı gelmekten kaçınan kimse demektir.”Guneyetü’l Talibin509)

 

Takva ve İbadetlerimiz :

 

Takva ile ibadetlerimiz bir birlerine bağlıdır, ibadet olmazsa takva olmaz takva olmazsa ibadet çok cılız kalır bu nedenle çok kısa olarak konuya değinelim.

 

İbadet Nedir ve Niçin  İbadet Yapmak Lazımdır.

 

İbâdet bizi ve bütün mevcüdatı yoktan var eden ve her an görünür görünmez kazalardan belâlardan koruyan ve her an çeşitli ni’metler, iyilikler vererek yetiştiren Allah Teâlâ’nın emri ve yasaklarını yerine getirmektir.  kul O’na ibadette / hizmette kusur etmemeye çalışmaktır.

Allahu Teâlâ’nın sevgisine kavuşmuş olan Resullere, Nebilere, âlimlere ve velilere benzemeye ve Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır.

 

“ ALLAH’IM YALNIZ SENSİN—SEN ”  Şiir kiatabın dan konuyla ilgili yalnız bir dörtlük okuyalım.

Yüce Allah İnsanları en şerefli varlık olarak yarattı,

   Allah’a kulluk görevimizi yapmazsak, şeref nerede kaldı,

   Haşa Allah bize değil, biz Allah’a muhtacız, insan olan anladı,

   Uyanalım, nasıl doğum, yaşlanmak varsa, Vallahi ölümde var.

Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurmuştur.

                 “Kim ki, insanların en şereflisi olmak isterse Allah’dan korksun. Kim ki insanların en güçlüsü olmak isterse Allah’a güvensin, Allah’a 

6-

dayansın. Kim de İnsanların en zengini olmak isterse kendi elindekinden çok, Allah’ın nezdindekine bel bağlasın.   (Geylani Sahbetler Kitabından)

                   Semüre bin cündüp (r.a.) Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurduğunu rivayet ediyorlar.

            “ Dünyada itibar mal ile, ahrette ise şeref takva iledir.”

( Tırmızı, İbni Macce ve Camiü’s-Sağir 929 )

 Enes (r. a. ) rivayet ediyor ki: Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“Her takva sahibi kimse, Muhammed’in (manevi ) Ehl-i  Beytindendir.”

 

       Bu hadisinde  de Ehl-i Beytin halkasını genişletiyor daha önceki hadislerinde de  Hz. Selman-ı Farıs’i  (r.a.)’e  gibi  sahabiye sen benim Ehl-i Beytimdensin buyurmuştur.

      Bu hadisinde de özellikle takvayı dikkat çekmiştir.

       Esas ehl-i  Beyt, bildiğiniz gibi Peygamber efendimiz (s.a.v. )ve hanımları, çocukları, özellikle  Hz.  Ali ,  Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, bu nurlu nesilden gelenlere Ehl-i  Beyt denir.

 

       E b u   H ü r e y r e  (r.a. ) Peygamber efendimiz ( s .a.v. ) şöyle buyurduğunu  rivayet etmiştir.

> İnsanların en değerlisi, en çok takva sahibi olanlardır.<<

 

     Yüce Allah buyuruyor:

            “ İnsan, başıboş bırakıldığını mı sanır.” ( Ayet: 75/36 )

                                                          *** 

  E b u  H ü r e y r e ‘den  ( r.a. )  rivayetle:

  “ Kim ki,  Allah Teâlâ onu iki çenesi ve iki bacağı arasındakilerin şerrinden korunmuşsa, Cennet’e gider.”

 

         Kur’an’i kerim de  Takva kelimesinin karşılığı - Nahl –süresinde toplanmıştır. Yüce  ALLAH şöyle buyurmaktadır.

 

>>Haberiniz olsun ki  Allah, size adaleti, iyi davranmayı yakınlara  yardımda bulunmayı emrediyor. Hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklıyor. Dinleyip  anlayıp, tutasınız diye size öğüt veriyor.(Süre l6/ Ayet: 90)

 

 

     Yüce  Allah  başka bir ayet’e şöyle buyurmuştur.

 

>>En keremliniz, en çok takva  sahibi olanınızdır.<< (Ayet: 49 /l3 )

7-

 Takva ile ilgili başka bir ayet’e Yüce Allah şöyle buyurmuştur.

>>Takva sahibi olanlara, elbette ahiret hayırlıdır.<<   ( Ayet: 6/l3 )

                                      ***

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor:

            “ Hayır öyle değil . Kim ahdini yerine getir, emanetine sadık olur ve Allah’tan korkarsa, bilsin ki, Allah’da  “ t a k v a “ sahiblerini sever.( Ali İmran süresi Ayet: 76 )        

 

Takvanın diğer bir şekli ise:  “ Daima ayrılığa hazır olmak “

 

Sen hazır olacaksın, yani nasıl bir adam, arabasını çalıştırır, halde bakanı, patronunu, eşini, annesini veya komutanını  işine gidecek şekilde şöförü  arabasıyla hazır bekliyorsa araba çalışır, hazır ve ısıtılmış vaziyette ise, mü’min de her zaman ölüme’ hazır halde bulunmalıdır, emekli olayım, namaza başlayayım,  çocuklarıma ev, araba alayım onları evlendireyim sonra hacc’a gideyim, Müslümanlığı yaşlanınca başlayayım, yok öyle bir şey her zaman ölüme hazır olacağız belki

yaşlanmadan, emekli olmadan, en tehlikesi tövbe etmeden öldük o zaman ebedi hayatımız hüsran olur, bir değil, bin düşün yaptığımızı doğru buluyormuyuz. gafil yaşantımızı onaylıyormuyuz.

Bunu unutma ki:  hazırlıksız olursan, bu uzun yolda felaketler, müsibetler, meşakkatler ve çok korkunç akibetler var bunu asla unutma. Hepsi bizi bekliyor.

 

Lokman süresinin 33. ayetinin  mealini beraber okuyup inceleiyelim mi?

 

Rabbimiz Şöyle buyuruyor.

“ Ey insanlar Rabbinizden korkun ve öyle bir gün sayın ( öyle bir günden ürperti duyun) ki, sana çocuğundan ( taraf) bir şey ödeyemez; evlat da babasından bir şey ödüyecek değildir. Muhakkak Allah’ıhn va’di gerçektir. O halde sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve sakın o mağrur ( şeytan) sizi Allah ( ’ın affın )a güvendir (rerek aldatıp cehenneme sürükle) mesin!

 

Bir yola gittiğimizde, çantamızı, elbileselirimiz, paralarımızı ver hasıl yolculuk için tüm ihtiyaçlarımızı hazırlarız, çantamızı cebimizi doldururuz,

Peki uzun ve ebedi yolculuğa da aynen öyle hazırlıklı olmalıyız? Takvanın bir dalıda budur.

Kısacası  teşbihde hata olmasın “  Hadi gidelim dedikleri zaman “  Yani ecel aniden geldiği zaman )  iş işten geçmiş olmasın. Sen de bilirsin zaten Haydi gidelim demezler,  Rabbimizden emir alan  görevli ölüm meleği gelir sorgusuz 

8-

suvalsız görevini yapar emanet olan ruhumuzu alır gider.  işte bu ani ölümlere daima hazır olmalıyız, her an her gün her şey olabilir, ben gencim sağlıklıyım demememiz lazım.

Allah Rahmet Eylesin, Babamı doktora götürdük, bütün tahliller çok güzel çıktı babam seksen yaşında idi, doktor kalbi, cieğeri, beyni böbrekleri yani her şeyi yapılan tahlil, çekilen emar ve filimlere göre tüm organları otuz yaşındaki adam gibi dört dörtlük, ama, babam iki gün sonra vefat etti. doktora koştuk, hocam sen böyle dedin ama babamız vefat etti.

Doktor dedi ki, bütün tahliller elinizde gidin istediğiniz porof.’a gösterin, benim teşhisde bir yanlışım yok. “  ama, Babanızın aceli gelmiş ise ben ne yapabilirim.” dedi. işte bu kadar.

 

Yeri gelmiş iken  şiirlerimden bir dörtlük okuyalım mı?

 

  Ey  Müslüman elbisenin en güzeli, en kalitesini beğenip alırsın,

  Hanımın en güzelini, en akıllısını, en iyisini beğenip alırsın,

  Ev’in, Arabanın, arsanın  ve her şeyin en iyisini, araştırıp alırsın,

             Peki, ebedi hayat için, Rabbi’mize neden en iyi ibadeti yapmıyoruz.

 

 

     A Ğ L A Y I N

 

     Ağlamamız lazım figan etmemiz lazım, biz takvanın neresindeyiz, biz kulluk görevimizi gerçekten yapabiliyormuyuz, bunu bilin ki, ağlamak da bir ibadettir, bir tevazudur, Rabbimize karşı tabiri caiz ise, yelkenleri yindirmektir, teslim olmaktır. Pişmanlıktır, günahlara tövbedir. Takva’lığın belirtisidir. Dua’dır.  Allah’a yalvarmaktır. içtenlikle göz yaşları dökerek (ağlamak )bir ibadettir, ağlamak  ile ilgili  bazı Hadisleri  aşağıya çıkaracağız.

 

Peygamberimiz (s.a.v ) ne kadar ağladığını da okuyacağız inşallah.

 

           Bakın Hz. Ömer o kadar ağlardı ki  göz yaşı  yüzünde iz yapmıştı. (Su arkı gibi yüzünde göz yaşı ark ( kanal ) yapmıştı )  yine Hz. Ebabekir

O kadar ağlardı ki, evlerinden  sanki  bişmiş ciğer kokusu yayılırdı, eshabeler Hz.Ebabekir’e ya Eba Bekir neden ağlıyorsun Yüce   Allah  senin  günahlarını af ettiğini  bildiğin   halde Cennetle müjdelendiğin halde neden ağlıyorsun,

 

           Hz. Ebubekir ben geçmiş günlerime ağlıyorum. Ağlamadığım günlerim için ağlıyorum derdi.   

9-

   Ali  ( r. a.) derki :

>>Bedir savaşında    M i k d a d ‘tan başka  süvari yoktu. O gece hepimiz uyumuştuk. ancak   Resulüllah  (s.a.v. )sabaha kadar ağlayarak namaz kıldı.<<

 

  Mutarrıf ,  babasının şöyle dediğini rivayet etti,

Resulüllah (s.a.v.) namaz kılarken gördüm,  göksünden sesi gibi inilti çıkıyordu  Bir rivayette  “ Kaynayan tencere sesi gibi” şeklindedir.

( Ebu Davut, Nesai, ibn. Hüzeyme, ve ibni hibban rivayet etmişlerdir, )

 

 

  E n e s  ( r. a. )  Resullüllah şöyle dediğini rivayet etti.

>>Azabını, kudret ve azametini düşünerek Allah’ı  zikrederken gözlerinden yere yaş dökülen kimseye, kıyamat günü azap edilmez.<<

 

 E b u  R e y h a n e  ( r. a. ) den şöyle rivayet olundu: Resulüllah  ( s a .v. )

>> Allah korkusundan  ağlıyan göze  cehennem ateşi haram kılındı.  Allah yolunda savaşırkın, nöbet yerinde uyumuyan göze cehennem  ateşi haram kılındı. <<buyurdu.

 

 E r k a m  o ğ l u  Z e y d  ( r .a . ) derki :    Bir adam :

            Ya  Resulüllah  !   Cehennemden ne  ile   korunurum.? Dedi: 

Hz, Peygamber :

>> Gözyaşların ile korunursun. Çünkü   Allah korkusundan ağlıyan  göze asla cehennem ateşi  dokunmaz .<< buyurdu :

                                          ***

        M a l i k   o ğ l u     H a y s a m  (r . a . ) şöyle anlattı : Resulüllah

( s . a. v.  )  hutbe okurken  karşısında biri ağladı. Bunu gören Resulüllah

( s.a .v. )  >>Bu gün her mü’min dağlar kadar dahi günahı ile meclisimizde bulunsa, bu adamın ağlaması yüzü hürmetine hepsinin günahları affolunur. Çünkü  melekler  ağlayarak bu adama dua ederler ve  Ey Yüce Allah’ım !  Ağlıyanları ağlamayanlara şefatçı kıl. derler. <<buyurdu.

 

           E b ü ‘d   D e r d a d a n  ( r.a.  ) rivayetle :

>> Siz benim bildiğimi bilseydiniz,  az güler, çok ağlardınız.Yüksek  dağlara çıkar, sızlanarak Allah’a yalvarırdınız. Çünkü, kurtulup kurtulmuyacağınızı bilemiyorsunuz.<< buyurmuştur.

                                                       

                        Yüce Allah Buyuruyor :

                        “ Ey iman edenler, kendinizi, aile fertlerinizi cehennemden koruyun. Cehennemin yakacağı insanlar ve taşlardır.” ( Ayet 23/ll5 )

 

 

             Hakem bin  Umeyr’den (  r.a. ) rivayetle :Efendimiz şöyle buyurmuştur.

10-

>>Dünyada misafir gibi olun.  Camileri  ev edinin . kalplerinizi inceliğe  ve  yumşaklığa  alıştırın, çok tefekür edin ve ağlayın, Nefsin kötü arzuları  sizi ayrılığa düşürmesin. İçinde Oturamıyacağınız binalar yapıyorsunuz. Yiyemiyeceğiniz şeyler topluyorsunuz. Ulaşamıyacağınız emeller besliyorsunuz.<< ( buyurmuştur.)

 

Konumuz takva ve ağlamak olunca şiir kitabımdan  ağlamak ile ilgili üç dörtlük okuyalım mı?

 

        Ey Müslüman kardeşim, sen ölünce eşin çocukların sana ağlayacağına,     

        Sen ölmeden günahlarına çok ağla, belki uğrarsın Allah’ın affına,

        Kendin sağ iken ihlasla tövbe’ni  yap, uğrama şeytanın gafına,

        Ey kendisinden korkarak, ağlıyanların, ağlayışını gören Rabbim bizi afet.

 

        Zikr ederken, Dua ederken, ihlasla  Allah’a tövbe  ederken,

        Ağlayın, içtenlikle ağlayın, bol göz yaşları dökün, geç kalma erken,

        Acele et elinizde senet yok, acel gelir bu gün yarın derken,

        Ey kendisinden korkarak, ağlıyanların ağlayışını gören Rabbim bizi afet.

 

 

        Bir  daha  işlememek  üzere  günahlarınızdan  tövbe  ediniz,  

        Allah huzurunda diz çökerek, göz yaşları dökerek ağlayınız.

        Hem kalp hemde göz yaşları ile ağlamak tevazudur, ibadettir biliniz.

        Ey kendisinden korkarak ağlıyanların, ağlayışını gören Rabbim bizi afet

                                                 *

        Ağlamak üzerinde fazla durduğumu düşünmeyin, ağlamanın ne kadar büyük ibadet olduğunu, yukarıda belirtilen hadislerden anlaşılmıştır. Tahmin ederim. Takvanın önemli dallarından bir tanesi de içtenlikle Allah Teâlâ için  göz yaşı dökmektir.

 

                   Ağlamak ile ilgili bir iki hadis daha bilginize sunduktan tekrar Takva konusuna  devam edeceğiz.

 

              A m i r   o ğ l u  u k b e  derki : Hz. Peygamber ( s.a.v. )e:

        Ya  Resulüllah ! kurtuluş yolu nedir ? sordum

>Dilini tut, yaramaz konuşma boş zamanını evin de (ibadetle) geçir ve günahlarına ağla.<buyurdu.

 

 

 

                      İ b n   M e s ‘u d   (r. a. ) dan Resulüllah  ( s. a . v .)’ın şöyle buyurduğunu  rivayet etti:

11-

>>Allah korkusundan ağlamaktan, gözlerinden –sinek başı kadar da olsa –yaş döken her mü’mine   Allah kesin olarak cehennem ateşini haram kılar.<<

 

           Enes (r.a. ) den  Resulüllah (s.a.v.) şöyle dediği rivayet olundu:

         “Dört şey kişinin talihsizliğindendir: Gözlerin ağlayamaması, kalbin katılaşması, hayalperest olmak ve aç gözlü olmak.” ( Bezzar. Tergib ve terhib 6/330 )

 

                                    Hz.  Âişe (r.a.ha) der ki, Resulüllah’a sordum, hesapsız cenneti girecek kimse girecekmidir. Dedim. (Efendimiz şöyle buyurdu .

 

                        “ Evet girecektir. Günahını düşünüp ağlayanlar.”

                        Yine buyurdu:

                        “Allahü Teâlâ katında, Allah korkusundan akan göz yaşındanve Allah Teâlâ yoluna akan kandan sevgili damla yoktur.”

                        Yine buyurdu.

                        “ Yedi sınıf kimse arşın gölgesinde bulunur. Bunlardan biri yalnız iken Allah’ü Teâlâ’yı hatırlayıp, gözünden yaş akan kimsedir. (  İmam-ı Gazali Kimya’yı Saadet sayfa 624 )

 

 Takva Sahibinin Bazı  Alametleri :

 

Hadis no: 7320 Hz. Ömer (r.a.) den rivayetle:

“ Her şeyin bir madeni vardır. Takva’nın madeni de Allah C.C. iyi tanıyanların kalpleridir.  ( Teberani’nin Kebirinden C. Sağir 4/1413)

 

 

İmam Malik anlatıyor: “ Bana ulaştığına göre bir adam ibnu’z-Zübeyr (r.a.)‘e şöyle yazdı.

“ Haberiniz olsun; Takva ehlinin bir kısım alametleri vardır ki, bunlar sayesinde kendileri bilinebilir. Onlarda bunları bilirler.

 

       a)  Kur’ân’nın tüm ahkamını kendine yol (rehber) yapar.

 

       b)  Nimetlere şükreder.

 

       c)  Belaya sabr eder,

 

      ç)  Dilinden doğru çıkar,

 

 

     d)  Vaadine ve ahdine vefa gösterir. 

12-

         e) (İhtilaf halinde) verilen hükme razı olur.    

 

 Takva ile ilgili yüce Rabbimizin bazı ayetlerini okuyalım.

>> Ey İman edenler , Allah’a karşı takva sahibi olun. Her kes yarın  gönderdiğ

şeye baksın Allah’tan  korkunuz;  çünkü   Allah  yaptıklarınızdan haberdardır.<< ( 59 / ayet l8 )

 

       Bir başka ayet ‘e şöyle buyurdu:

>>İnsan,  başıboş  bırakıldığını  mı  sanır.?<<    ( süre 75 / ayet 36 )

 

       Her ayet’i kerime gibi bu ayet’e çok önemli .

Bir kimse  Allah için takva sahibi olursa, onun günahlarını af eder: sevabını artırır .< ( Sure,  65  ayet /5 )

 

          Efendimiz s.a.v. bir hadisinde şöyle buyurdu :

>> İlim ibadetten üstündür. Dinin temeli direği takvadır.<<

 

 

        CANLI HİKAYE  ( DERS  ALDIĞIM  BİR  OLAY )

---------------------------------------------------------:      

 

    Başımdan geçen  Canlı bir olayı anlatmaya çalışacağım.

 

               Benim Bitlis –Hizan ‘lı olduğumu  Uzun zamandan beri Ankarada ikamet etmekteyim, bir gün Ankara metrosunda gezerken. Gördüm  ki,  iki hemşerim  yanımdan geçiyorlar. onlar beni tanımadı, ben onları tanıdım ama aradan  yıllar  geçtiği için isimlerini hatırlı yamadım. Benimde onlarında saçları ağarmış, yaşlılık çizgileri çoğalmış, hafızamız yıpranmış, onun için tam birbirimizi hatırlayamadık.

              Yanlarına yaklaştım, birisine hemşerim seni bir yerde görmüşüm

ama bir türlü hatırlıyamadım?  dedim.

          Bana dedi  ki  beni başkasına benzetmiş olabilirsin, sen Ankaralı ben ise doğulu beni nereden göreceksin ve tanıyacaksın!

               Dedimki :    Nerelisin:  Ben Bitlis’liyim dedi .                            

               Ben yanılmadığımı, teşhisimin tam olduğunu öğrendim, hala onlar beni  tanımamışlar.

 

               Ben, tekrar espirili şekilde, sordum, sen Bitlis’ lilere benzemiyorsun dedim,  Bu sözüm 

13-

hemşerimin zoruna gitmiş olacak ki, hemşerim başındaki şapkasını çıkardı, sağ  ayağındaki ayakkabısını da çıkardı. Ben, hemşerimin ne yapacağını bilmediğim için, dondum kaldım, şaşırdım ne diyeceğimi  ne yapacağımı da bilmiyorum.

              Bitlis’li hemşerim yere eğildi, sağ şahadet parmağını, daha önce çıkarmış olduğu sağ ayağının baş parmağının ucunu göstererek, şuradan şuraya  kadar yine  parmağını, kafasının en üst kısmındaki  saçlarını göstererek ben Bitlis’liyim, dedi.

              Tabiki o safhadan sonra tanıştık, kucaklaştık da, ama ben orada çok büyük  bir ders aldım. ismini açıklamak istemediğim hemşerim kendisi de  farkına varmadan, bana çok büyük ders verdi, hemde hayat’ ta unutmayacağım bir ders aldım evime gelinceye kadar yolda bütün aklım, hayalim, o anki olay da kaldı. Hep tefekkür ettim ve ağladım, ağladım.  

   Şimdi sayın okurlarım, nasıl ders aldığımı, neden etkilendiğimi kısaca değineyim. Bakın hemşerim, tam halis hiç bir katkı olmadan saf ve net olarak ayak baş parmağından, kafasındaki saçlarının en üstüne kadar iftiharla ben Bitlis’liyim diyebiliyor.  Ama:

 

   Şimdi esas konuya gelelim.

 

 

   Ben parmaklarımla,  ayak baş ucundan saçlarıma kadar gösterip,  şuradan şuraya kadar ben Müslüman’ım diyemiyorum, keşke diyebilsem eğer o kelimeyi kullanabilsem evliyalar veliler sınıfına girerim. ama maalesef, biz günahkar  insanız, esas ben müslümanım demek, ayak baş parmağından saçlarına kadar olması lazım yaşaması lazım, yoksa Müslümanlık sözde kalıyor, öyle olması gerek. Allah’ın ( 6666 ) ayetine inanması ve inanmakta yetmiyor tatbik etmesi de farzdır. Ayrıca tahminen (Allahu alem)  Diyanet Ansiklopedisinde ise yaklaşık 200 bine yakın hadis olduğunu söylüyor. Tüm  hadislere de uyulması farzdır.  Tam uyamıyorsak bile elimizden gelinceye kadar uymaya uygulamaya çalışalım, ama asla ayet ve hadislere muhalif olmayalım, küçümsemeyelim. Tek, kelime-i şahadet getirmek  namaz kılmak, oruç, tutmak hac’a gitmekle bitmiyor, dikkat edersek bir araç yürüdüğü zaman bütün aksamı ile birlikte hareket ediyor. Hani bilirsiniz, yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor, “ Siz bazı ayetlere inanıp bazılarına inanmıyor musunuz.” Yine bilirsiniz yalnız  bir ayeti bile inkar etmek veya beğenmemek/ inanmamak insanı dinden çıkarıyor. Hadisleri okurken, işimize gelince bu hadis sahihdir, işimize gelmeyince bu hadis sahih değildir, cümlesini bilinçsiz kullanmayalım benim, senin dediğimiz bu sahih değil hadisi ya sahih ise halimiz ne olacak, hiç düşündük mü?

14-

           Çünkü :                                                                                                                                                                                   

   

 

Başka bir Ayet’e ise Yüce Allah şöyle buyuruyor:

     “ O ( Peygamber ) kendiliğinden konuşmamaktadır. O nun  konuşması  ancak bildirilen bir vahiy iledir. (Necm Süresi Ayet: 3-4 )

 

Yüce Allah C.C. haşr süresinin ( 7.) ayetinde mealen şöyle buyurmuştur.

>>Bir de Peygamber size  neyi verdi se onu alın. Neyi yasak ettiyse ondan vaz geçin.” 

 

 

  Bunca Tefekkürden sonra bence iki dörtlük şiirlerimden okuma zamanı gelmiştir. Amaç  biraz daha tefekkür edelim.

 

 

EFENDİ İLE KÖLE

 

              Adamın birisi bir köle satın almış, efendisi köleyi eve götürünce aralarında şu konuşma geçiyor:

 

Efendi : Benim evimde neler yemek istersin?

Köle    : Ne verirseniz onu yerim.

Efendi : Nasıl elbise giymek istersin?

Köle    : Nasıl elbise giydirirseniz onu giyerim.

Efendi : Evimin hangi odasında kalmak istersin?

Köle    : Nerde yatmamı  emir edersen orda.
Efendi : Evimin hangi işlerini yapmak istersin?

Köle    : Hangi işlerini yapmamı istersen onları.

Efendi : Hangi saatlerde ve istersin?

Köle    : Sen nasıl uygun buluyorsan o olacak günde istirahat.

 

                 Şimdi konuyla ilgili şiir’i okuyalım!

 

                         VAH , VAH

------------------------------------------------

 

 

Vah bize, vah bize, vah, vah bize ki biz asi kullarına,

                    Kölenin efendisine sadık olduğu gibi, biz Rabbimize sadık değiliz,

 

                     Köpek, sahibine sadık olduğu gibi biz Rabbimize sadık değiliz,

15-

                     Elhamdulillah, ben müslümanım, demekle  kuru idiayla olmaz.

 

 

      Ağlamamız gerek, figan etmemiz gerek, biz  takvanın neresindeyiz,

      Kölenin kurallara uyduğu gibi, biz Rabbimizin emirlerine uymuyoruz,         

      Memurun, işçinin, emirlere uyduğu gibi, biz Rabbimizin emirlerine Uymuyoruz.,                                 

      Elhamdulillah, ben müslümanım, demekle kuru idiayla olmaz.

                                                                                                               

                                           **

   Dört,dörtlük müslümanız dememiz için, Bitlis’li hemşerimin dediği gibi ben tepe’den tırnağa  kadar  Bitlis’liyim. Diyeceğine tepeden tırnağa kadar ben müslümanım, takvayım ve müttekiyim dememiz lazım.

 

   Sakın yanlış anlaşılmasın, ben Bitlisli hemşerilerimle gurur duyarım, Bitlisteki evliyaların, velilerin sayısı o kadar çok ki Allah hep sine rahmet etsin, nasıl ki, her vilayet her memleket halkı kendi ili’le   gurur duyuyorsa, benim saygı duyduğum hemşerimde o niyetle memleketinden, gurur duyduğu için o güzel cümleyi kullandı ve o güzel cümle  de benim için bir  tefekkür  dersi oldu.                                                                                                                     

 

Bildiğiniz gibi, Peygamberler Yüce Allah’hın seçkin kullarıdırlar. Allah onlara özel ilimle donatmış nefislerini terbiye etmiş,  Bu nedenle Peygamberler kendi çabaları peygamber ile olmuş değiller

.         

            Yukarıda  belirttiğim gibi Onlar, Allah’ın seçkin kullarıdır. Allah tüm peygamberlerden razı olsun.   Ama  diğer salih kullar, olan Züht’ler, Abit’ler, Abdal’lar, Arifler Evliya’lar,Veli’ ler,

         Alim’ler  vs. salih kullar. Hepside takva sahipleri ihlasla sabır göstererek Allah’a tevvekül ederek, kadere rıza göstererek, ibadet’te hiçbir kusur etmeyerek, Allah’ın ve Peygamber’in emirlerine ve yasaklarına uyarak o mertebelere  o makamlara gelirler veya gelmişlerdir.

            Bizler de Veliler gibi veya diğer salih kullar gibi çaba sarf edersek bizde ayni makama geliriz inşallah, fakat biz avan tabakası, çoğumuz her nedense tembeliz, bildiğimizle yetiniyoruz, ilim öğrenmiyoruz, üst düzeydeki, takva’ lıktan uzağız, i tahkiki değil de takliti ibadet ediyoruz. yani araştırıp soruşturmuyoruz, kitap okumuyoruz, şu komşu şunu dedi, bu kişi böyle yaptı  diye amel ediyoruz.

            Mertebemizin yüksek olması için çaba sarf etmiyoruz, ilim öğrenmiyoruz veya öğrendiğimiz ilmi tatbik etmiyoruz/ uygulamıyoruz. ufak bir musibet gelince  isyan ediyoruz, bazımız, dünya işlerine rızık peşinden 

16-

koştuğumuz kadar maneviyet yolunda o kadar koşturmuyoruz. bizim en çok dediğimiz söz Elhemdulillah müslümanız deyip yetiniyoruz,

 

         Oysa milyar defa  Elhemdulillah, müslümanız  ama  Allah yolunda takva göstererek ,Salih kulların  arasına girsek ne güzel olur.

         Oysa çok çaba sarf edip gerçek Mü’min olmamız lazım, Salih kişi olmamız için çok, çok çaba sarf edip, ilim öğrenip, bilinçli ibadet etmemiz lazım

        Hani, teşbih te hata olmasın, Allah’a sığınıyorum bir er’ le yüzbaşı, albay  general birmidir. Evet onların hepside  asker ama birisi en alt tabaka diğerleri orta ve üst tabaka bunlar kademe, kademe rütbeli, şahıslardır.                                                                                                                  

         Müslümanlıkta en alt tabaka, avan tabakası, başarı göstermiyen salih kulların arasına girmek için çaba sarf etmiyen, tenbel üşengeç, ihlası zayıf, tevhidi.zayıf, kadere boyun eğmiyen, sabrı az olan, ibadeti az günahı çok  olan tabii ki, üst makam olan veli’lik makamları  gibi  ( Salih kullar arasına giremeyiz. )                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

  Nasıl ki asker de bir uzman çvş. Uzman çavuş olarak başlar emekli oluncaya kadar uzman kalır. Oysa o uzman  çavuş emek harcarsa askeri Okullarda sınavını verirse, çalışkan olursa  iyi ahlaklı ve başarı derecesi yüksek ise neden , teğmen, yüzbaşı, hata albay bile olmasın, okul öğretim herkese açıktır. Benim çok tanıdığım, çavuşlar başçavuşlar okuyup çok üst  rütbeye kadar yükseliyorlar. Demek ki her şey çaba ile olur .başarı ile olur.

              Benim çok bildiğim kişiler var, Devlet memurluğuna katip olarak, veya odacı olarak işe başlamış, oranın en üst müdürü olmuş.

              Peki  bunların nedeni başarı ve çalışmaktır. başka izahı yoktur,

             Demek istediğim, eğer bizde avan tabakasında iken takva ve başarı gösterir ilmi yönden kendimizi geliştirirsek nesuh tövbesi  yaparsak tövbemizde sabit kalırsak Allah’ın ve Peygamberin emirlerine uyarsak tabi ki, avan tabaka sından, Havas, tabakasına (Salih kullar arasına ) geçeriz inşaallah.

          Neden olmasın, yeterki iste, hanı bir söz vardır.Allah Teâlâ ilmi isteyene, malı istediğine verir.

 

        İlim kapısı her kese açıktır. Hele dinimiz ilme çok teşvik etmektedir,

 

          Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır.

         “  Hiç bilenle bilmiyen bir olurmu. ”   (Zümer  süresi .ayet 9 )

 

          Emri ile bilgi ile bilgisizliğin arasındaki derin farka dikkat çekmektedir.            

 

        Yüce Allah başka bir ayetinde de şöyle buyuruyor:

 

            “ Onlar hayır olarak ne yaparlarsa, karşılığını muhakkak görürler. Allah takva sahiblerini çok iyi bilendir.”     ( Ali İmran Süresi Ayet ll5 ) 

17-

                                                             ***     

         Peygamberimiz  ( s.a.v. ) bir hadisinde ( İlim çin’de de olsa gidin bulun) buyurmaktadır.

 

                 Peygamberimiz ( s.a.v. ) başka bir hadiste,

.> Alim’in uykusu cahilin İbadettinden iyidir.<<( Cami’ü-Sağir )

 

   Yine başka bir hadisinde . efendimiz ( s.a.v. ) şöyle buyurmuştur.

>> Alim’in kıldığı iki rekat namaz, cahilin kıldığı bin rekat  gibidir.<<

 

     Biraz tefekkür, etmemiz için yine iki dörtlük şiirimden okuyalım mı?

 

 

            Ey siz! Sağlıklı hastalar, zengin fakirler, yaşayan ölüler,

            Yüce Allah ‘tan kaçışınız ne zamana kadar sürecek ,

            Hep dünyayı tahmir, Ahireti tahrip işiniz devam ‘mı edecek,

            Rabbinizi, çok iyi tanıyın, onun huzurunda saygılı olun.

 

              İbadetlerini  insanlara gösteriş için değil, Allah için yap,     

              Bütün ibadetlerini, riya’dan şirk’tan, ücüp’ten çok uzak yap,

              Hem ibadetlerini Allah’tan kabulünü iste, hemde gösteriş yap,

              Olmaz, Rabbine  bu saygısızlığı yapıp d a kendini  kandırma ,

 

  Bunu içtenlikle bilmeliyiz ve biliyoruz ki, öleceğız, o nun için hazırlıklı olmalıyız. Nasıl ki bir adamın Askerlik vakti gelmiş, heran her saat askerliğe çağrılabilir kaçak ise yakalanabilir, bizide her an her zaman ölüm meleği kapımızı çalabilir. ( askerlikte kaçaklık, firar veya ketüm, olabilir ama acelde bunun hiç birisi yoktur  zamanın geldimi gideceksin kaçışı, firarı yoktur. .

 

          Kısa bir hikaye,

 

Bir adam, bir Allah dostuna (alime ) gitmiş bana nasihat et demiş.

             Allah’ın salih kulu, o adama şöyle bir soru sormuş,                                       

Annen baban yaşıyorlar mı ?

Adam, hayır efendim ikisi de öldü:

   Allah’ın salih kulu, şöyle cevap vermiş: Annen baban ölmüş, sen hala ders almamış isen sana diyecek tek sözüm yok, kalk git demiş !.                        

 

Bir Dakika Tefekküre ne dersiniz?

 Sıradan baktığımızda,  yaşadığımız süreler içerisinde, Devlet babaları olan Cumhur Başkanları Başbakanlar Kuvvet komutanları Bakanlar , 

18-

bürokratlar ölüyorlar veya bildiğimiz işittiğimiz çok insanlarda ölmüşler. Yine baktığımızda Para Babaları da onlarda  ölmüş, yine  baktığımızda dedelerimiz ninelerimiz babalarımızda ölmüş, vallahi bizde  öleceğiz. Hala düşünmüyor muyuz ve halen ders almıyor muyuz.

        Yüce Allah Kur’ân- Kerim de sık, sık şöyle buyuruyor, hiç akıl etmez misiniz, hiç düşünmez misiniz, ne kadar da az düşünüyorsunuz

 

 

                  Yüce Allah buyuruyor ki :

                   Ey Muhammed ! senden önce dünyada ebedi olarak yaşıyacak hiçbir insan yaşatmadık. Şimdi sen ölürsen onlar ebedimi kalacaklar ?

                   Her canlı ölümü tadacaktır. sizi  iyilik ve kötülükle çetin bir imtihana tabi tutarız. sonunda huzurumuza gelerek hesaba çekileceksiniz. Enbiye süresi Ayet: 34,35

 

           Ben  bazen  Ankara –kızılay’daki üst geçitlerden geçerke aman Allah’hım Kızılay meydanları ana baba günü, o kacaman meydan dolup taşıyor  binlerce sayısız insanlar yaşlılar, gençler çocuklar ve çocuk bekliyenler (hamileler ) bu insanlar gezenler veya ana karnında olup gezmiyenler ,dünyadan haberleri bile olmuyanlar dahil, Allah’ualem en çok yüz yıl sonra hiç birimiz yokuz, bir 99 luk tesbih boyu kadar hiç birimiz yaşamıyorsak, bu ne asilik,  bu ne hırs bu ne mal mülk para hırsı,  bütün dikkatımızı madiyata ve şehvete vermişiz,

 

                    Efendimiz ( s.a,v. ) bir hadisinde

>>  Benim ümetim, bundan böyle, putlara  ve insanlara tapmıyacak           

 fakat bir zaman gelecek  ki, benim ümetim paraya ve şehvete tapacaktır.<<buyurmuştur:

 

Ne dersiniz bu devir, Efendimizin dediği o devir değilmi !

 

                     Konuyla ilgili iki  dörtlük şiirlerimden yazıp, tekrar devam edecağız.                       

 

            Sanki toprak olmuyacaksın, sanki bir damla sudan yaratılmadın,                             

            Sanki yağmurları, karları, doluları gökten sen yağdırmaktasın,

            Sanki, güneşi, ayı, geceyi, gündüzü  idare  eden  senmişsin,               

             Bu ne hırstır, bu ne kibirdir, bu ne malmülk dünya sevgisidir.  

 

            Ey  müslümanlar kendimize gelelim, kul olduğumuzu unutmuyalım,

            Nefsi, kibirliği, kalbimizden yok edelim, sakın asi olmuyalım, 

             İblis (şeytan) bir defa Allah’ın emrine uymadı, lanetli oldu bilelim.                                 

 

             Bune hırstır, bu ne kibirdir, bu ne mal mülk dünya sevgisidir.

19-

Bir Hikaye

               -------------------------:

               Sa’dün adında bir mü’min bütün varı ve yokuyla kendisini, Yüce Allah’a adamış, ve bütün gücü ile Allah’ı anmak ve ona  ibadet etmektir. Hata o kadar  bu yola kendisini adamış ki, o yüzden kendisine deli sa’dün diyiyorlar.        

               Bir gün işte bu Allah aşığı avuçlarına ,” ALLAH” kelimesi yazarken oradan geçen sırri sakati’nin şu sorusuna muhatap olur.

              Sakat’i Hz. Der ki :

               Ey sa’dün, sen ne yapıyorsun öyle ?

               Sa’dün de şöyle cevap verir:

               Ben Allah Teâlâ’yı çok ama çok seviyorum. Rabbimin ismini kalbime kazdırdım. başkası mekan tutmasın diye, dilime kazdırdım dilim başka birini anmasın diye. Beynime nakş ettim, beynim başka bir şey düşünmesin diye, Şimdi de avuçlarıma yazıyorum ki baktığımda göreyim ve gözlerim bir başkasına görmesin diye.

 

           Sa’dün’ün bu konuşmasını dinleyen, sakat’i donup kalır. Sakati 

çok takva ve yüksek derecelerede ihlaslı  ibadet ettiği halde kendisini sa’dün’ün karşısında eziklik his eder ve şöyle düşünür ( esas deli benim veli sen ) yine kendi  kendine sorar ve mırıldanır ben takvanın neresindeyim.?

 

              Esasında bu soruyu her kes kendisinden sorması gerekmez mi?  Biz takvanın neresindeyiz!

 

                  Yüce Allah  şöyle buyuruyor:

                “ Şayet bilmiyorsanız ehline sorunuz.”Enbiya süresi ayet 7 ve Nahl Süresi Ayet: 43  

 

                   İfadeleriyle  de kişilerin kesin ve sağlam bilgiye dayanarak hareket etmesini, bilmediğini öğrenmek için gereken çabayı sarf etmesini emretmektedir.” 

 

Takvalı olmak istiyorsan Bunları  tatbik et ki, farkı, fark edeceksin:

 

Önce bir Hadis okuyalım!

Dahhak (r.a.) der ki: Bir adam Resul-i Ekrem (s.a.v.) gelerek:

“İnsanların en kanaatkarı kimdir? diye sordu. O da şöyle cevap verdi:

 

“ Kabri ve kabirde çürümeyi unutmayan, aşırı dünya ziynetini terk eden, ahreti dünya ya tercih eden, ölümü düşünerek ibadetinde kusur etmeyen, kendisini ölülerden  sayan kimsedir. “( İbni Ebi’d- Tergib ve terhib 6 / 211 ) 

20-

 Eğer felah –kurtuluş  istersen,  salihler sınıfına sıdıklar sınıfına girmek istersen? Ahireti dünya ile  değişmek istersen!   Allah’ın emirlerini yerine getir, yasaklarından da uzak dur.

             Kötü arkadaşlarını sil, Kadere gönül rızasıyla boyun eğ. Zahirinde batını da dinimize ters düşen konuşma ve sohbetlerden, kendini koru, komşu hakkına, kul hakına dikkat et, maneviyatından hiçbir zaman ödün verme.

Kısacası, Yüce Allah’ın Nisa Süresinde bir ayetinde buyurduğu gibi, “Allah’a, Peygambere, ve sizden olan idarecilere itaat edin.” buyurmaktadır. ileri ki, sayfalarımızda bu Ayete genişçe değinilecektir. 

 

             Kula, kul olma, ister sağ, ister ölü insanlardan hiçbir şey bekleme ve isteme, Her iki dünyan içinde her şeyi Allah’tan iste ölümü çok hatırlaman kalbini temizler ve seni dünya dan ve insan lara bağlanma  felaketinden kurtarır. Ayetleri ve Hadisleri aynen tatbik et, gece ibadetlerini ihmal etme, rızkından korkma, Yüce  Allah’ı kalbinle dilinle, beyninle zikr et.

             Nefsine sahip ol, kendini sabra alıştır. Haram yeme ve harama bakma, bütün ibadetlerini, ihlasla

ve samimiyetle yap, hased, dedikodu, fitnecilik,  yapma, kibirden, riyadan, ücüp’ten şirkten uzak dur. Vesvese geldimi, Allah’a sığın. İlmini geliştir, farzları hasasiyetle yap, tüm kötü ahlaklarını yok et, tüm işlerini Allah’a bırak ve daima  Allah’a tevekül et. Boş laflar ve şakaları bırak, boş soru kimseden sorma. o zaman takva sahibi olursun. sonuç, senin yaptığın amellerin seninle RABBİN  arasında  kalır.

            Esasında her müslümanın, bu şartlara uyması gerekir, bunların hiç birisi tartışılacak bir konu değildir, dinimizin gereğidir, yani Allah’ın ve peygamberin emirleridir, ayrıca her müslümana takvalık yolu açıktır ve her müslümanın bunları yapması ve uyması gerekir.          

          Ama ne yazık ki bazılarımız bunlara uymakta tenbellik veya gafil davrandığı  görülmekte, hata bunlara uymadığı gibi, bazı mezhebe  göre vacip bazı mezhebe görede sünnet olan Bayram namazlarını     

kesinlikle kaçırmayız büyük bir titizlikle  yerine getiririz, keşke bütün İslami farzlara, vaciplere ve sünnetlere  hepimizce aynen titizliği göstersek ,

 

                       Takva budur.

                       Artık bırak günahların küçüğünü, büyüğünü

                       Az görme küçük günahlarını, gör dağın küçük şeylerle büyüdüğünü,

 

 

            Allah Rahmet eylesin; Ömer b. Abdulaziz şöyle dedi. 

21-

             Geceleri  namaz kılıp gündüzleri oruç tutmak ve ikisi arasında bazı karışık işler yapmak değildir. asıl takva Allah Teâlâ’nın haram ettiğini yapmamak ve farz ettiği şeyleride eda etmektir.

              Bundan sonra Allah ne nasip eder ise.. o şey hayır üstüne hayırdır. 

 

Talk b. Habib’e şöyle denildi:  Takvayı bize bir cümle halinde anlat..

               Şöyle anlattı:

               Takva:  Allah’tan gelen bir nurla Allah Teâlâ’ya taatla / ihlaslı ibadetle amel etmektir. Bu arada , Allah Teâlâ’dan sevap ummak ve ona karşı haya sahibi olmak gerekir.

 

Cüneyd b. Muhammed şöyle anlattı: Muttaki kendisi için sevdiğini insanlar içinde seven kimse değildir. asıl muttaki / takva odur ki,  Kendisi için sevdiğinden çok çok fazlasını müslüman kardeşi için sever. 

           

Kasım, b. Kasım da şöyle derdi: Takva şeriat edeblerini korumaktır.

 

Beyazid-i Bestami şöyle der : Mütteki Takvalı o kimsedir ki, konuştuğu zaman Allah için konuşur, sustuğu zaman dahi Allah için susar. Bir şeyde anlattığı zaman yine Allah için anlatır. 

 

Allah rahmet etsin Şibli  Hz. şöyle derdi:  Takvalı/ Mütteki o kimsedir ki, Allah’dan başka hiç kimseden korkmaz.

 

Tabii ki:  Allah Teâlâ’dan korkmalıyız.

 

                Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                “ Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun işine bir kolaylık verir.  Kim Allah’tan korkarsa Allah onun günahlarını örter ve sevabını artırır.” ( Talak süresi ayet: 4-5 )

 

             ÇünküYüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Benim ayetlerimi değersiz şeyler karşılığında değişmeyin ve Ancak benden korkun“  (Bakara süresi ayet 41)

 

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“  Azık hazırlayın, Azığın en iyisi takva ( Allah korkusudur ) Ey idrak sahipleri benden korkunuz.”( Bakara 197 )

 

 

İsterseniz bu konuyu bir din adamının görüşünü yazalım, sonra Allah korkusu ile ilgili bir kaç teşbih / örnek vererek açıklamaya çalışalım. 

22-

İslam büyüklerinden Yahya bin. Muaz diyor ki:

“ Adem oğlu ne miskin bir yarattıktır? Fakirlikten  korktuğu gibi cehennem ateşinden korksaydı, mutlaka cennete girmeye hak kazanırdı.

 

1. Örnek :  Allah’dan korkmak ne anlamdadır.Her nefesimizde, her saniyemizde her anımızda Allah’tan korkmalıyız, Allah’tan korkmak, haşa sümme haşa bir öcü’den korkmak gibi değil bir aslan’dan, bir zalimden korktuğumuz gibi değil, teşbihte hata olmasın bir evladın babasından annesinden bir büyüğünden kortuğuna benzer bir şekilde korkmalıyız.

Örneğin; Yüce Allah bizlere sonsuz nimetler bahş ederken, sağlık afiyet eş, evlad makam para, her şey vermişken  bizlerde.

Yüce Rabbimize Kulluk görevimizi tam manasıyla yapamazken ve bir müslümana yaraşır şekilde hareket edemezken, İslami yaşantısı olmazken, onun  için Allah’tan korkarız, Allah’ın dostuna dost, düşmanına düşman olmadığımız için korkarız.  Allah sevgisi üzerinde her hangi bir şeyi daha çok seversek tabi ki Allah’tan korkarız,  çünkü hiçbir sevgi Allah sevgisi üzerinde olmaz, olursa şirke yakındır.

 

Efendimiz  (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“ Mü’minin kalbi Allah korkusu ile ürperince rüzgara tutulan ağacın yaprakları nasıl dökülürse günahları öyle dökülür. “ ( Tenbihü’l gafilin Sayfa 511 )

 

İslam büyüklerinden Ebu Süleyman Derani diyor ki:

“Allah’tan korkmayan kalp  viran olur. “

 

2. Örnek  : kendi kenidimize düşünürsek  nefsimizin işlediği günahlardan ve yapamadığımız kulluğumuzdan ötürü Allah’a karşı sayısız kusurlar ve suçlar işlediğimiz için yaptığımız günahlardan, hatalardan dolayı hem mahçup olmalıyız, hemde korkmalıyız.

Allah’dan korkmak,  Cennete gitmemek, o büyük ödülü mükafatı olan cenneti kaçırmak ve cehenneme gitmek o ağır cezaya çarıpılabiliriz diye, korkmalıyız. Nasıl bu dünyada bir suç işlersen karşılıksız kalmazsa, suça göre para cezası, yıllarca ceza evinde kalma cezası, müebbet  ceza idam gibi, suç işlemekten ve o suçlardan korkuyorsak,  teşbihte hata olmasın onu da öyle düşünmek lazım hata yapmamak veya hatayı en asgariye indirmek lazımdır. Günah ı bile, bile işlersek, günah işlemeye ısrar edersek, cezayı da bile, bile kabul etmiş oluyoruz. Bu nedenle de Allah’tan korkmalıyız.

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

 

“ Ey insanlar Rabbinizden korkunuz! Çünkü kıyamet sıkıntısı büyük bir şeydir.(olaydır). Hac süresi ayet 1 ) 

23-

            Allah-u Teâlâ Şöyle buyuruyor.

>> Allah  için  nasıl takva sahibi olmak yaraşır  ise.. öyle  takva sahibi olunuz.<<

 

3. Örnek : Yukarıdaki ayete uygun davranamadığımız için Allah’tan korkarız, ve buna benzer yüzlerce ayete ve hadislere uygun davranamadğımız için Allah’tan korkarız.

Tamam Allah af edicidir, af etmeyi sever inşallah bizleride af eder.” ya bizi af etmezse işte onun için korkarız ve korkuyoruz,

            Çünkü biz bazılarımız kendimizi af ettirmek için bir çaba sarf etmekte tenbeliz, vurdum duymayız, ihmalcıyız, hep genciz tövbeyi erteliyoruz, gerekli ibadeti yapmıyoruz, gerekli kulluk görevimizi yapmıyoruz, aniden veya tövbe etmeden o günahkar isyankar halimizle ölürsek işte bunlar için Allah Teâlâ’dan korkarız ve korkuyoruz. Hangi yüzle Yüce Allah’ın huzuruna gidecağız, işte bunun için korkarız.     .                   

             Suç bütünü biz günahkar kulda dır. biz bazılarımız sevap amalleri işlemiyoruz, üstelik  günah üstüne günah işliyoruz. Tabi ki Allah’tan korkacağız.

Yoksa Haşa sümme haşa Allah Teâlâ kuluna zülüm etmez bu hususta ayet vardır ama biz ne

eker sek onu biçeriz,

 

Bu ayeti okursak neden Allah’tan korkmamız lazımdır konusunu daha iyi anlarız.            

 

Yüce Allah Teâlâ Lokman suresinin 33 ayetinde bizi şöyle uyarıyor.

Muhakkak Allah’ın va’di gerçektir. O halda sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve sakın o mağrur ( şeytan ) sizi  Allah (ın affına ) güvendir(rerek aldatıp cehenneme sürükle)mesin.!”

 

 

Bunu da unutmayalım; bazılarımız şöyle deriz,  ben, Allah’ı çok severim diyoruz. Ama; hiçbir emrini yerine getirmiyor, hiçbir ibadeti yapmıyor öyle sevgide olmaz, Allah’ı sevmek Allah’ın emirlerine uymakla olur. ibadetleri yerine getirmekle olur. kendimizi kandırmayalım!

 

 

                      4. Örnek  :  Teşbihte hata olmasın, biz, devlete karşı bir suç işleyince, ister istemez devletten korkarız. Peki, devlet bizim devlet, niçin Devletimizden korkuyoruz.  insan devletinden niçin korksun. Bir örnek verelim!

24-

Mesela: Vergi ödememe  kaçamaklığı veya usulsüzlük suçu,   elektirik, su, doğalgaz kaçak kullanma, suçu, Bankalardan aldığın krediyi, geri ödememe veya kötü niyetle kullanma suçu, hırsızlık yapma adam öldürme,  veya yasalara uymama suçu işlediğimiz zaman. Devleten ister istemez korkarız. hem de çok korkarız, çünkü suçluyuz devlete karşı görevimizi yapamıyoruz veya devletin belirli hüküm ve yasalarına uymuyoruz  mevcut yasaları aşarsak / suç işlersek  kim olursa olalım, polis’i Jandarması bizi alır mahkemeye götürür suçumuza göre cezalandırılırız..

                       Bildiğiniz gibi hem para cezası hemde hapis cezası verilir, onun için devletten korkuyoruz.

 

                      Eğer devletimize karşı dört dörtlük dürüst vatandaş isek neden devletimizden korkacağız, devlet vatandaşlarına karşı çok hizmet veren sağlığı ile ilgilenen can güvenliğini koruyan, adaleti sağlayan çocukların eğitim ve öğretimi yaptıran,  kısacası toprağını savunan koruyan ve halkının bütün dertlerine çözüm arayan ve idare eden bir üst kuruluştur. Niçin dev letimizden korkacağız.

                    .   Ama suç işleyince de mutlaka cezasız kalmayacağımızı da bileceğiz. Bu neden le Devletten de korkacağız.  Kısacası suçlu isen korkacağız, suçsuz isek devletin bütün nimetlerinden de yararlanacağız.

 

 

                         Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                         “Gerçekten inanmış kimseler iseniz, Allah’tan korkun.” ( El-Maide Süresi Ayet 57 )

 

5. Örnek : İnsan oğlu; Her türlü kazadan beladan korktuğu gibi,  Eşinden, Çocuklarından, Anne Babasından, tüm akrabalarından tüm tanıdıklarından, ve tüm komşulardan da korkar.

                       İnanın sesinizi duyar gibiyim, nasıl olur da en yakınlarımızdan veya en güvenilir kişilerden korkarız. bu abartılı olmadı mı diyeceksiniz.

                       Hayır abartılı olmadı.

Bir örnek verelim: Allah korusun, size bir yüz kızartıcı suç isnad ederlerse,  yani kötü bir iftira atarlarsa, veya Allah Teâlâ hiç bir kulunu şeytanın tuzağına düşürmesin, bir yanlışlık yapıp kendimize hakim olamadık kendimize söz geçiremedik de . “Her hangi  Yüz kızartıcı bir suç işledik ise..” kendimizi bir gözden geçirelim, eşimiz, çocuklarımız yakınlarımız dahil bizleri terk edecekleri gibi mahallede veya o şehirde gezemezsin yaşayamazsın. Yüz kızartıcı suç veya atılan iftira büyükse zaten insanı linç ederler.

                     Biraz düşünürsek, yaptığımız veya iftiraya uğradığımız yüz kızartıcı tabla  utangaçlık dışında  ne kadar “  Korkunç bir  tablo “   ortaya çıkacağını, her bilinçli ve akıllı kişi bunu tahmin eder ve böyle “  Korkunç  “ durumlara 

25-

düşmekten de Allah’a sığınır. Başına gelebilec ek her türlü felaketlerden korkarız

 

6. Örnek : Halk arasında şöyle bir meşhur söz var.“Kork ondan korkmuyorsa Yüce Allah’dan” demek ki,  Bir insan Allah’dan korkmuyorsa, her türlü kötülük, her ahlaksızlık, kısacası her şey o kişiden beklenir. Çünkü Allah korkusu olmayınca, akla gelen veya gelmeyen her şey yapabilir, sözünde durmaz, kaypak olur, vijdan yok, merhamet yok, acıma duygusu o kişide olamaz, her şeye müsaittir, çünkü o kişi de Allah korkusu yoktur.  

            En doğrusunu Allah-u  Teâlâ bilir.

 

İslam Büyüklerinden Sehl diyor ki:

“ Helal lokma yemedikçe korku bulunmaz.”

 

           

              Yüce Allah buyuruyor:

            “ Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İnsanlara iyilik emrederler, kötülükten alıkoyarlar, hayır (sevap ) işlerinde de yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardır.” Ali İmran Süresi Ayet ll4 )

 

                       

              H i k a y e

              ------------------------------------:

 

            Bildiğiniz gibi Hz. Muhammed’ (s.a.v.)in torunu, Hz. Ali’ (r.a.) nin ve Hz. Fatma (r.a.) nın  oğlu Hz. Hüseyin (r.a.) ’i kerbelada,  yezid kabilesi, aylarca susuz bırakarak,ve sonuçta,  Hz. Hüseyin-in Mübarek  kafasını keserek şehit ettiler, ( detayına girmeyecem inanıyorum her kes az çok konuyu biliyor)

             Hz. Hüseyin (r.a.)’i katl eden yezid kafilesinden biri  “Hicaza “giderken iç çamaşırında bir pire görüp öldürürler. çok mahsun olurlar o pireyi öldürdükleri için, çünkü hac süresince hiç kimse bir canlının canını alamaz  yani bir kişi her hengi bir hayvanı öldürürse kefaret ödenmesi vacip olur.

              Yezid tayfası hemen fetva almak için, o zamanın din yetkilisi büyük adalet sahibi Hz. Ömer’in oğlu Hz. Abdullah’a giderler dertlerine anlatırlar, pireyi  öldüren ben bilmiyerek bir pire öldürdüm cazası varmıdır,  Panik içinde derdini anlatır ve biz günahkar olup olmadığımızı, kefaret ödeyip ödemiyecağımıza dair bize fetva ver der.

 

            Hz. Abdullah bu olaya hem güler hem de kızar, behey, münkerler siz  Hz. Peygamberin torununu , Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın  çocukları olan  Mubarek  Hz. 

26-

Hüseyin’i şehit ettiniz. Onu sormuyorsunuz  da, buraya gelip bir pire’nin hesabını mı soruyorsunuz?           

                   Bazı müslüman kardeşlerimiz, Bayram namazlarına, veya kurban kesimine verdiği önemi, maalesef farz olan ibadetlere vermiyor.

                  Oysa, gerek bayram namazları, gerekse kurban kesme, bazı mezheplere göre vacip, bazı mezheplere göre de sünettir,

                  Öyle olduğu halde, farzlara önem vermemek, sünnet ve vaciplere son derece önem vermek beni hayretlere düşürüyor, çünkü önce farzlar eda edilir, farz olan ibadetler tartışılmaz konulardır. Haşa ben sünnet ve vacipleri küçümsemek gibi bir tutum içinde olamam bu hususta Allah’a sığınırım, zaten öyle bir şey düşünülemez, fakat farz  ibadetleri yapmasak tutup sünnetleri vacipleri harfiyen uygularsak, bu hiçte sağlıklı bir müslümanlık değildir, müslüman dediğin farz ibadetleride, vacipve sünnet ibadetleride harfiyen uyguluyan kişidir. İşimize gelen bazı ayetleri ve hadisleri  uygulayıp, bazısını da bilerek hafifa almak, uygulamamak din dışıdır.

            Demek istediğim biz genel olarak bazı konulara çok dikkat ediyoruz bazı konularda hiç görmezlikten duyma mazlıktan geliyoruz.  Belki bu çoğmuz da vardır.       

             Hz, Hüseyin ile  pire konsu üzerine biraz tefekkür edin, konu daha da iyi anlaşılır,

 

Ne dersiniz buna bağlayıcı olarak bir beşlik şiir okuyalım’mı,

 

Kalplerimiz ölü, ruhlarımız ölü, aklımız ölü, asla böyle olmaması gerekir, 

 Bazı ayetlere ve hadislere uymak, bazısına uymamak yanlıştır. Bilmemiz gerekir             

 A’dan , Z’  ye, kadar kusursuz veya az kusurlu, müslümanlığı yaşamamız gerekir,      

Ne böyle gelmiş, ve nede böyle gider, hepimizin bunu iyi bilmesi gerekir.

Kısacası, Allah’hın tüm emirlerine, Peygamberin sünetlerine uymamız gerekir.

 

 

Şimdi Ben Allah’tan çok korkarım diyen kardeşlerimi duyar gibiyim. Tabii ki, Allah Teâlâ’dan  çok korkacağız, ama;

 

Kulun Allah Teâlâ’dan korkusu şu yedi şey de belli olur.

 

 

1- Dil’de  : Allah’dan korkan kimse dilini yalancılıktan dedikoduculuktan ve gevezelikten alıkoyarak, zikirle, Kur’ân okumakla, ve ilmi konuşmalarla meşgul eder. 

27-

2- Mide’de : Allah’dan korkan kimse midesine sadece helâl ve tertemiz lokma indirmeli ve helal yiyeceklerden de ihtiyacı kadar yemeli,  “ Yeyin için israf etmeyin” ayetine uygun davranmalıdır.

 

3-Göz’de- Allah’dan korkan kimse ne harama ve nede arzulu bakışlarla bakmalıdır. Dünya ya bakışı ibret almak amacı taşımalıdır ( çok tefekkür etmelidir.)

 

4- El’de : Allah’dan korkan kimse harama el uzatmamalı, elini uzattığı her şeyden Allah Teâlâ’ya ibadet etme gayesi gütmelidir.

 

5- Ayaklar’da : Allah’dan korkan kimse Allah’ın emrine aykırı hiçbir adım atmamalıdır.

 

6- Kalp’de  : Allah’dan korkan kimse,kalbinde müslüman kardeşlerine karşı kin, çekememezlik, duygusu veya kıskançlık barındırmamalı, bunlara karşılık kalbi Müslümanlara karşı şevkat ve iyilik severlik duyguları ile dolu olmalıdır.

 

 

7-İbadette : Allah’dan korkan kimse sırf Allah Teâlâ rızası için ibâdet ederek riyadan münafıklıktan, riyakarlıktan, fasıklıktan, uzak durmalıdır. ( kısacası: Allah Teâlâ’nın emirlerine Peygamberin sünnetlerine, uymalıdır ve tatbik etmelidr. İşte bu maddelere uyan Allah Teâlâ’dan korkuyor demektir. Allah korkusu budur..)  (Tenbihül Gafilin 512-513 )

 

 

Hadis no: 128  Ebü Ülâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

“ Allah’tan korkun, beş vakit namazınızı kılın. Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını gönül hoşluğu ile verin, idarecilerinize itaat edin ki, Rabbinizin cennetine giresiniz. “   (Tirmizi , Cuma: 80; Müsned,5:251,262)

 

 

Peygamberimiz (s.a.v.) bu hadislerinde, Müslümanlara Allah’tan korkmalarını emrediyor. Ve emrin devamında gerçek takvanın nasıl olması gerektiğine de dikkat çekiyor.

 

Kişi Allah’dan lâyıkıyla korkarsa, O’nun  “ Yap “ dediğini yapar, “ Yapma “ dediğinden de sakınır. “ Dinin direği “ ve kıyamet gününde hesabı verilecek ilk şey olan namazını dosdoğru kılar. İnsanı melekleştiren, Allah’ın rızasını kazanmaya,  Cennete girmeye sebep olan, Ramazan orucunu hakkıyla tutar, Mali kirden tekizleyen bereketlendiren musibetlere karşı koruyacak olan zekâtı da gönül hoşluğu ile verir İdarecilerin Allah’ın dinine aykırı olmayan emirlerine itaat eder. 

28-

Peygamberimiz Hadisin son kısmında da bunların neticesinde kazanılacak mükafatın cennet olduğunu müjdeliyor.

Sayılan özellikler takva sahibi kimsenin belli başlı vasıflarıdır. Yoksa takva sahibinin vasıfları sadece bunlârdan ibaret değildir. fakat bunlar takvâ binâsının temel taşlarıdır.Takva binası bu temeller üzerine kurulur.

 

Kul,  Allah’dan korktuğunu ortaya koyunca                 

 

 Yüce Allah Teâlâ haklarında.

“ Rabbinin katında Âhiret saâdeti sadece tâkva sahipleri içindir.”

( Zuhruf süresi ayet 35 )

 

“ Kurtuluş ve saâdet takvâ sahiplerine mahsustur.” (Nebe süresi ayet 31 )       ve yine

 

“Hiç şüphesiz, Takva sahipleri emin bir makamdadır.”  Duhan süresi ayet 51 )

 

Korku ile ümid arasında bulunmak

 

 Ümit ve korku içinde olmalıyız. Mâlik b. Dinar’ın Allah’ın rahmeti üzerine olsun. belirtildiğine göre,: İnsan kendi üzerinde“ “Korku ve Ümit alâmetini görünce.”

sağlam bir ölçüye tutunmuş olur.

 

            Anlatıldığına göre : ümid ile korkunun iki alameti vardır.

 

            1- Korkunun alameti : Allah’ın yasaklarından kaçınmak;

 

            2- Ümidin alameti de:   Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmektir” Buna da Hayf ve Reca denir. ( korku ve ümid arasında. )

 

            Hani:

            Hz. Ebubekir (r.a.) şöyle demişti : Yüce Allah Teâlâ tarafından bir emir gelirse bütün

alem cennete gidecek bir kişi cehenneme gidecek o kişi benim diyeceğım.veya:

            Bütün alem cehenneme gidecek bir kişi cennete gidecek buyurursa o kişi yine benim diyeceğim. İnsanlar hem korkacak, belki Allah af etmedi, hem de Ümit var olacağız Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmayacağız.

 

             Çünkü: 

 

            Yüce Allah Teâlâ  şöyle buyuruyor.

29-

“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” ( Yusuf süresi ayet 87 )

 

            Ne kadar ibadet edersek edelim. “ Hayf ve Reca “ yani korku ve ümid arasında olacağız.  kendimizi ne cehennemlik göreceğiz, nede cennetlik göreceğiz.  Ucub yapmayacağız  asla ve asla Allah Teâlâ’dan af ümidimizi kesmeyeceğiz. Tövbe süresi 87. Ayeti inceleyiniz.

Bunu unutmayalım. Allah Teâlâ’yı sevmek, ne kadar güzel ise korkmak da ondan daha güzeldir, çünkü, Allah Teâlâ’yı seven ve Allah Teâlâ’dan korkan hiçbir uygunsuz ve akla gelen hiçbir kötü  şey yapmaz.

İşte Bütün Peygamberlerin, eshabelerin, veli ve evliyaların, gerçek alimlerin hayatlarını okudunuz ise mesele yok, okumadınız ise okuyun onların  gelmiş geçmiş hayatlarında hiçbir kusur ve eleştiri yanını bulamazsınız,

 

Rivayete göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

Yüce Allah buyuruyor ki: “ Ben kuluma iki korku ile, iki güvenliği birlikte yaşatmam. Bana

göre; kim dünya’da ben’den korkarsa Âhirette onu güven içinde yaşatırım. Buna karşılık kim dünyada ben’den korku duymazsa onu ahirette korku içinde yaşatırım. (Tenbihü’l Gafilin sayfa 510 )

 

Başka bir Hadis: Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Mü’minin kalbi Allah korkusu ile ürperince rüzgara tutulan ağacın yaprakları nasıl dökü-

lürse günahları da öyle dökülür.( Tenbihü’l Gafilin sayfa 511 )

 

İslam büyüklerinden  Ebu’l Kasım  (Hakim ) diyor ki:

              “Her kes korktuğu şeyden kaçar, fakat Allah’tan korkan, Allah’tan kaçamaz,  O’na yakın olur ve (O’na sığınır. )

 

       Gerçek  Bir Hikaye

           ---------------------------------------------: 

 

              Bir hırsız gecenin belirli saatlerinde at arabasını almış ,caddede bulunan her hangi bir iş yerinin kapı kilidini kırmış eşyaları  çalmaya başlamış, tam o sırada bir gecesi tesadüfen oradan geçerken ses duymuş, yaptığı konrol sonucunda bir iş yerinin açık olduğu mum ışığında bir adamın çalıştığını görmüş, gece bekçisi iş yerine girmiş, hırsıza ne yapıyorsun demiş, hırsız hiç iş yerimin eşyalarını düzenliyorum, demiş, görevli gece bekçisinin de bir yandan uyku basmış diğer yandan ise migreni bastırmış, adamın hırsız olduğundan 

30-

şüphe etmemiş, tam o sırada gece bekçisi hırsıza kolanyanız varsa biraz alabilirmiyim demiş.

            Hırsızda. Tabiki kolanyamız var demiş, tutmuş masa üstünde bulunan mürekep şişesini gece bekçisinin avucuna boşaltmış,

            Gece bekçisi avucundaki kolanya’yı  burnuna çekmiş yüzüne gözüne sürmüş  bu ne biçim kolanyadır, hiç kokusu yoktur demiş.

              Hırsız ise hiç bozuntu yapmadan bu kolonyanın kokusu yarın çıkar demiş, tabi ki o zamanlar elektrik olmayınca çok cılız yanan   ışığında da bekçi mürekkebi fark etmemiş,

              Bekçi o sırada karakola gidip istirhate çekilmiş, sabah olunca iş yeri sahibi iş yerinde hırsızlık olduğunu görünce  karakola gidip tüm eşyalarının çalındığı mürekkep şişesinin yerlere döküldüğünü belki mürekkebin dökülmesiyde hırsızın elbisesi üzerinde bir iz bırakabileceğine  dair  karakol yetkilisine şikayette bulunmuş,

             Tam  o sırada, iş yeri sahibi karkoldan dışarıya çıkmak isterken bir  

de ne baksın üstü başı mürekeple kaplı gece bekçisi içeride uyuyor.

              İş sahibi bağırmaya başlar işte hırsız der, yetkililer koşar, bekçiyi yakalarlar. Bekçi olan biteni anlatır.

               Bekçi. ben konuyu şimdi daha iyi anladım der. çünkü ben mürekebi görmeden kolanya yerinde kulandığım zaman, bunun kokusu yok demiştim.

               Hırsız ise, bana  bunun kokusu yarın çıkar, demişti: gerçekten de çıktı.

 

       İşlediğimiz  günahların kokusu ahirette, çıkmaması için orada rezil rüsva olmamamız için uyanık olmamız lazım müslümanlığı yaşamamız lazım. Vallahi  bu dünya da ne yaparsak ister iyilik ister kötülük, ahiret’te mutlaka kokusu çıkacaktır. hiçbir şey bize kar kalmayacaktır. Yaptım, ettim aldım oldu gitti, bitti, gibi laflarla kendimizi avutmayalım / kandırmayalım. Yaptığımız her şeyin kokusu ve korkusu kıyamette mutlaka ve mutlaka çıkacaktır. 

 

            Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ İki günü ayni geçen kimse aldanmıştır. Yarını bu gününden kötü olan mel’undur. kim gelişme yolunda değilse eksilme yolundadır. Kim eksilme yolunda ise onun için ölmek daha hayırlıdır. ( Tenbihü’l Gafilin 516 )

 

 

            Takvanın, Kulluğun  gereği olarak Allah’tan korkmak nedenini açıklamaya devam ediyoruz                                                                    *

 

            Yaptıklarımız ibadetler kabul olup olmadığı korkusu :

 

            Hazret-i Âişe  Allah ondan razı olsun diyor ki. bir gün:

 

                               Mü’minün süresinin 60. ayeti olan. 

31-

 “ Rablerinin huzuruna döneceklerinden kalbleri ürpererek?”

            Bu ayetin meali hakında Peygamberimiz (s .a.v.) den şöyle bir soru yöneltim.

 

            “Bunlar işledikleri günahlardan dolayı korkanlarmıdır.”  Diye sordum

            Bana şu cevabı verdi.

                        “ Hayır onlar yaptıkları ibadetlerin kabul edilip edilmediğini, düşünerek endişeye kapılanlardır.”

           

            Aziz kardeşim! İyi amel işleyen kimsenin şu dört korkuyu taşıması gerekir. buna göre;

kötülük işleyenin taşıyacağı korkular var.

                       

            1-  İşledikleri amellerin kabul edilip edilmediği korkusu,

           

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Allah sadece takva sahiplerinin amellerini kabul eder. “( Mâide süresi ayet 27 )

 

             Kul acaba ben takvalı olanlardanmıyım değimliyim diye korkar.veya yaptığımız ameller ihlaslımıdır,değilmidir Allah yanında geçerlimidir değilmidir, kabul odlumu, olmadımı, insan oğlu korkar ve korkması lazımdır.

            Not::

                (  İleride nasip olursa Akibetimiz ne olacak konusuna tekrar değinilecektir inşallah.)

           

            Hz. Âişe (r.a.ha ) diyor ki bir gün  “ Rablerinin huzuruna döneceklerinden

Kalpleri ürpererekMümin süresi ayet 60)       Mealindeki ayetle ilgili olarak  Peygamberimize:

            “ Bunlar işledikleri günahlarlardan dolayımı korkanlar mıdır? diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

                        “ Hayır, onlar yaptıkları ibadetlerin kabul edilip edilmediğini düşünerek endişeye kapılanlardır.” ( Ebu’l-Leys Semerkandi’nin Tenbihü’l-Gafilin  sayfa 517)

 

            2 –Riya  ( veya gizli riya ) Endişesi . Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

 

            “ Oysa onlara, dini yalnız Allah’a halıs kılarak Allah’ı tek bilerek O’na kulluk etmeleri,

 

namaz kılmaları ve zekat verkmeleri emir edilmiştir. İşte doğru din budur.” ( Beyine süresi ayet 5 ) 

32-

 

 

                        3- Yapılan iyiliği ( Yalnız Allah için yapılıp yapılmadığı ve emaneti yüz akı korumuş ise. )

           

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                        “ Kim bir iyilikle birlikte gelirse kendisine on katı kadar ecir vardır.” ( En’âm büresi ayet 160)

 

 

                        Yukarıdaki ayet de Görüldüğü gibi Yüce Allah Teâlâ  ecir / sevap kazanabilmek için, yaptığın

İyiliğin Allah Teâlâ’nın huzuruna götürülmesini şart koşuyor.

                 Zaten zerre kadar sevap işlersek yazılıyor zerre kadar günah da işlersek yazılıyor bu 

Zilzala süresinin son ayetinde zikr edilmektedir. Yeterki biz günah değil de sevap işleyelim. Zerre

kadar sevap da günah da kayıp olmaz.

 

                        4- Yaptığı ibadette başarılı olup olmadığı endişesi / korkusu  (Allah Teâlâ ve Resulü, tarafından bize verilen emir ve tavsiyeleri / görevi Allah rızasına tam uygun  yapabildik mi? ( muhtaçlara sadaka ve yardımı tam yapabildim mi? devlet hakkı, kul hakkı, komşu hakkı, bilakis anne baba hakkına riayet edebildik mi? korkusu) tabi ki olacak.

 

                Kısacası: bu korku konusu ile ilgili cev abı yine Yüce Allah C.C.  veriyor.

“ Şükür edip iman ederseniz ( Kulluk görevinizi yaparsanız;)  Allah size ne diye azap etsin? Oysa Allah C.C. bilen bir bilendir.” ( Nisa süresi ayet: 147 )

 

 

            Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. 

            “ Başarım Yalnız Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnız O’na güveniyorum. Dönüşümüz de yalnız O’nadır.”      (Hüd süresi ayet 88 )

 

 

                  Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor.

 

“ Akıllı insan, Takva sahibi insandır. isterse bu kimse dünyada itibarsız ve seviyesiz olsun. Takva sahibi demek; Allah’dan ve Allah’ın emirlerine karşı gelmekten kaçınan kimse demektir.” Guneyetü’l Talibin509)

33-

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

            Allah korkusundan ağlayan, memeden çıkan süt memeye gitmeyince, cehenneme gitmez.”

            Yine buyurdu:

            Allah Teâlâ’dan korkan her şey korkar. Allah’dan korkmayanı, her şeyle korkutulur.”

            Yine buyurdu.

            “Sizin en akıllınız, Allah’dan çok korkanınızdır.”   ( İmam-ı Gazali Kimya’yı Saadet sayfa 624)

           

            NOT:

Allah korkusu ile ilgili  çok geniş bilgi Bu kitabın “Âmentübillahi” ( Allah korkusu ) bölümüne, Bak.

 

             Ebu’l-Leys Semerkandi’nin Tenbihü’l Gafilin kitabının 19, ve 20 sayfalarındaki yazı ilgimi çektiği için sizinle paylaşmak istedim, yazı aynen şöyledir..

 

            Kim şu yedi şeyi gözü önünde tutmaksızın aşağıdaki yedi şeyi işlerse yaptıklarından hiç fayda göremez.

           

            1- İşlediği amelleri korkarak yapar, fakat sakınmazsa, yani “ Ben Allah’ın azâbından korkuyorum” der de günah işlemekten sakınmaz ise, bu sözün kendisine hiçbir faydası yoktur.

 

            2- Sevâp peşinde korkmaksızın onu sadece istemekle yetinirse, yani “ Ben Allah’ın sevâbını istiyorum”  demekle yetinip sâlih amel işleyerek sevâp peşine koşmazsa, söylemiş olduğu söz kendisine hiçbir fayda sağlamaz.

            3- Sadece niyet etmekle yetinir de iyilik işlemeye girişmezse, kalbinden ibâdet ve iyilik yapmaya niyet eder de bilgiil niyetini gereçekleştirmeye girişmez ise, kuru niyetinin kendisine hiçbir faydası yoktur.

            4- hiçbir gayret göstermeksizin sadece dua etmekle yetinirse, yani sadece Allah’ın kendisini hayır işlemeye muvaffak dua etmekle yetinerek hayır işlemek için hiçbir gayret göstermezse, duasının kendisine hiçbir faydası olmaz. İnsan dua ettiği hayır uğrunda gayret göstermelidir ki, Allah kendisini o hayrı işlemeye muvaffak eylesin.

 

            Nitekim Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Bizim uğrumuzda cihad edenlere, bize ulaştıracak yollarımızı mutlaka gösteririz. Hiç şüphesiz Allah iyilik edenlerle beraberdir.” ( Ankebüt Süresi ayet 69 )

 

                        

34-

                        Yani “ Gerek bize ibadet uğrunda ve gerekse dinimiz uğrunda mücadele verenleri kesinlikle bu yolda başarıya uluştırırız.”

            5- İnsan pişmanlık duymaksızın sadece günahlarının bağışlanmasını istemekle ( istiğfarla yetinirse, pişmanlık duygusuna dayanmayan böyle bir af dilemek kendisine hiçbir fayda sağlamaz.

            6- İnsan sadece dış görüntüsüne önem verir de iç yüzü düzeltmeyi ihmal ederse, yani dış görünüşünü islah ettiği halde iç yüzünü / niyetini  bozuk tutarsa, dış görüntüsünün düzgünlüğü kendisine hiçbir fayda sağlamaz.

            7- İnsan gerekli ihlâsa sahip olmaksızın kuru kuruya emek verir ise, yani ibadet etmek için gayret göstermesine rağmen, amelleri sadece Allah Teâlâ rızasını gözeten, halis ameller olmazsa işlemiş olduğu bu ihlâzsız amellerin kendisine hiçbir faydası olmaz. Sadece kendi kendini aldatmış olur.

 

            Ebu Nedre diyor ki: Şu üç ameli işlediği halde kendisinde bir iyilik (takva ) yönünden bir gelişme görmez ise o amelin Allah Teâlâ tarafından kabul edilmediğinin alâmetidir,

 

            1—Kim Ramazan ayında oruç tutar da daha sonra ki aylarda kendinde iyilik / takva yönünden gelişme görmezse bu durum tuttuğu ramazan orucunun Allah Tâlâ tarafından kabul edilmidiğini gösterir.

            2---Kim ki üzerine farz olan hac ibadetini yapar da dönüşünde kendisinde iyilik / takva yönünde gelişme görmez ise bu durum, Hacc ibadetinin Allah Teâlâ tarafından kabul edilmediğine gösterir.

            3---Kim ki bir hastalık çeker de iyileştikten sonra kendisinde iyilik / takva yönünden bir gelişme görmezse bu durum çektiği hastalığın günahlarına keffaret olmadığının alametidir.

 

             4—(Kim sürekli beş vakit namaz kılıyor da o kıldığı namaz onu kötülüklerden alıkoymuyorsa onun kıldığı namaz kakbul olmadığına / kabul olmadına işarettir.

Çünkü:

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.                                   

            Gündüzün iki tarafından ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! çünkü

iyilikler kötülükleri giderir. Bu algılanması olanlara bir öğüttür. ( Hûd Süresi ayet 114 )

 

            5- Kim ki, Kur’ân okur dini kitaplarla haşir neşir oluyorsa, dili bir âlim gibi konuşuyor da yaşayışı İslami kurallardan uzak ise, onun okuduğu Ku’ân ile ilmi çalışmaları ona bir fayda sağlanmadığı belirgin bir somut bir alametidir.)

 

                       En doğrusunu Allah bilir.

35-

             

            Ehli Hikmetten bir zata göre ; İstikamet  ( Takva ) sahibi kimse Dağ gibi olmalıdır. Çünkü dağın dört alameti vardır.

           

            1—Onu sıcak eritemez,

            2--- Onu soğuk donduramaz,

            3---Onu rüzgar kımıldatamaz,

            4---O, sel tarafından sürüklenemez.

 

            İşte tıpkı bunun  gibi istikamet sahibi / takva  sahibi kimsenin şu dört alameti vardır.

            1—Biri kendisine iyilik edince bu iyilik ona iyilik sahibine haksız yere meyil etmeye sevk etmez.

            2—Biri kendisine kötülük edince bu yüzden kötülük edene haksız haksız bir söz söylemez.

            3---Nefsinin arzusu kendisini Allah Teâlâ’nın emrinden saptırmaz.

            4---Dünyanın tüm olayları, onu Allah Teâlâ’ya ibadet etmekten alıkoyamaz.

 

            Şu üç şey Allah Teâlâ’ya yönelişin alâmetleridir.

 

            1—Kalbi Tefekküre adamak / alıştırmak

            2—Dili zikre adamak / alıştırmak,

            3—Bedeni ibadete dini hizmete, adamak alıştırmak.

,

            Şu üç şey insanın kendi kendini aldatmasının alametleridir.

 

            1—Günah enidişesini duymaksızın nefsinin arzularının peşinde koçmak,

            2---Uzun vadeli emellere kapılarak tövbe etmeyi ertelemek,

            3---İyi amel işlemeksizin Âhirit saadetini temeni etmek.

 

            Şu üç şey aldanmışlığın alametidir.

 

            1—Yok olmaya mahküm olan şeyleri biriktirmek,

            2---Mahvolmaya sebep olacak günahları çoğaltmak,

            3—Kurtuluşa erdirici amelleri terk etmek.

           

 

            Kim ki üç şeye rağmen, üç şeye sahip olmayı idda ederse bilesin ki şeyten kendisi iledir / beraberdir.

36-

            1—Dünyayı sevmesine rağmen Allah Teâlâ’yı zikretmekten haz duyduğunu idda eden kimse,

            2---Nefsinin nefretine muhatap olmaksızın Rabbinin rızasını kazandığını illeri süren kimse.

            3---İnsanların taktirinden hoşlanmasına rağmen ihlaslı olduğunu idda eden kimse. ( Tenbihü’l-Gafilin  Sayfa: ( 788,89,90 )

 

 

                        Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor.

            “Hiç şüphesiz, Allah Teâlâ iyi almel işleyenlerin ecrini ( iyiliklerini /hayırlı işlerini) zayi etmez.”” Tövbe süresi ayet: 120 )

 

            Ebu Hüreyre (r.a.) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

            “Âhir zamanda öyle kavimler / toplumlar ortaya çıkacak ki, bunlar dünyayı koyun sağar gibi sağacaklar.  Başka bir nüshaya göre “Dinlerini karşılığında dünyayı yiyecekler.” Başka bir nüshaya görede , “Dünyaya sım sıkı sarılacaklar sağmal koyun postu gibi yumşak kılıklara bürünecekler. Dilleri şekerden tatlı olmasına rağmen kalpleri kurtlarınki kadar yırtıcı olacaktır. Yüce Allah böylelerine “ Benim rahmetime aldanarak güveniyormusunuz, yoksa bana kafamı tutuyorsunuz? Yemin ederim ki böylelerinin üzerine öyle bir fitne salacağım ki, aralarındaki aklı başında hakim kimseler şaşırıp kalacaklardır.” (Ebu’l-Leys Semerkandi Tenbihü’l – Gâfilin sayfa; 21 )

                       

 

ALLAH MİSAFİRİNİN ÖĞÜTLERİ  :

 

                    İbrahim Edhem anlatıyor:  Allah Teâlâ ondan bin defa razı olsun:

Bana beş altı tane takva/ müttaki misafirler geldiler, onları ağırladım ve bilgilerinden ilimlerinden faydalanmak istiyordum, sohbet “ Allah Teâlâ korkusu ile devam ediyordu,”  gerçekten onlar büyük zatlardı, kendilerine şöyle bir soru sordum:

                    Benimde sizler gibi Allah korkusu iyice gönlümde kökleştirebilmem için neleri yapmam gerekiyor? Diye sordum

;                    Bana şu yedi öğüdü sıraladılar.

 

                    1-  Çok konuşarak gevezelik eden kimselerin kalbi uyanık değildir.

 

 

                    2-  Midesini tıkabasa dolduranlar, sır ve hikmetleri asla anlayamazlar.

37-

 

                    3-  Halk yığınları ile çok münasebette bulunanlar ibadettin gerçek tadını tadamazlar.

 

                    4-  Geçici ve aldıtacı dünya nimetlerine sevgi besleyenlerin âkibetleri kötüdür.

                    5-  Cahillerin kalbleri ölüdür.

                    6-  Başkalarına zülüm ve haksızlık edenlerle düşüp kalkanlarda aydınlık Allah Teâlâ yolunda gösterdiği doğruluk ve adalet duygusu yoktur.    

           

                     7-  Ötekinin berikinin hoşnutluğunu kazanmak isteyenler. “ Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanamazlar.”                      

 

         Bütün yaşantımız, uykumuz bile Allah’ın rızasına uygun olmalıdır.

 

                    Hz. Ayşe ( Allah ondan razı olsun )anlatıyor.

               Hz. Peygaümber (s.a.v. ) bir gece bana şunu tasfiye etti:

              “Ey Ayşe ! geceleri şu dört şeyi yapmadan  yatıp uyuma :

Kur’an’ı Kerim’i hatim etmeden , Kıyamet günü Peygamberlerin şefaatlerine erişmeden, Mü’minleri kendinden hoşnut etmeden, Haccetmeden.

 

                    Bunları söyledikten sonra  Hz. Peygamber  ( s.a.v. )namaza durdu. bende namazını bitirinceye kadar yatağımda O’nu bekledim .namazı bitirip yanıma geldiğinde .”Ey Allah’ın resulü “dedim. Anam ,Babam,sana fede olsun .bana bu dört şeyi  yapmayı emrediyorsun.yalnız onları ben ,o kadarcık kısa bir zamanda nasıl yapabilirim.

                     Peygamber ( s.a.v. ) gülümsüyerek şu cevabı verdi.

                    “Üç defa kulhüvallahü ehad’ı  okursan baştan sona bütün kur’an’ı Kerimi hatmetmiş sayılırsın. Bana ve Peygamberlere selavat getirirsen kıyamet günü şefaatımıza erişirsin. Allah’tan müminlerin affını dilersen, hepsinin hoşnutluğunu kazanmış olursun.” Süphanellah vel hemdü lillah,la ilahe illallah, Allahü  ekber”. dersen hacc etmiş sayılırsın. buyurdu.

 

                  Yukarıda yazdığım hadis-i şerifi burada tekrarlamak istiyorum.

                   Peygamber efendimiz  (s.a.v. ) bir Hadisinde şöyle buyurdu:

 

 

                 “Alim’in uykusu cahilin ibadeti gibidir, “

38-

Bizler yatarken, en azından şöyle dua etmeliyiz, Ya Rabbi,Sen bilirsin ki, ben yatmazsam vücudum dinlenmese yorgun ve bitap düşer sana gereği gibi  kulluk edemiyeceğimden korkuyorum, bu nedenle senin ltfunla bize uykuyu bahş ettiğin için yorgunluğumu gidermek için uyuyacağım, tövbe istiğfarımısı yapıp bildiğimiz ezberimizde olan bazı ayetleri okuyup, uyur isek işte yukarıdaki hadis olan “ Âlimin uykusu cahilin ibadeti gibidir.” Yukarıdaki tavsiyeye “uyarsak inşalah bizim de uykumuz ibadet gibi olur.”

 

            Bazı  takva kişilerin birkaç  örnek ibadetlerini yazalım ve kendimizide onlara nazaren mukayese edersek, acaba yüzde biri kadar biz  takvamıyız veya değilmiyiz, kendimizi eliştirme hakkı doğacaktır.

 

               Hz. Aiyşe  (Allah ondan razı olsun  )anlatıyor .

 

         1-   Biz peygamber ailesi yiyeceksiz, içeceksiz ve yakacaksız, sadece hurma ve suyla aylarca kaldığımız olurdu.     

          2-  Hz.Muhammed  (s.a.v. )hiçbir zaman karnı doyasıyla yemek yememiştir. Bu durumundan da hiç kimseye de en ufak bir şikayette bulunmamıştır. O zenginlikten  çok  fakirliği severdi. hatta uzun gecelerde açlıktan kıvranırdı da yine  de gündüzleri oruç tutmaktan geri durmazdı .         

          3-    Hz. Peygamber ( s.a.v. ) vefat ettiklerinde arkalarında miras olarak ne bir altın, ne bir gümüş, ne bir koyun , ne de bir deve bırakmıştır.  yiyecek olarakta evde yalnız yarım ölçek  arpadan başka bir şey yoktu.

 

               Biz avan tabak ası nın atı ise  çeşit, çeşit yemekleri beğenmiyoruz, yatlarımız katlarımız yazlıklarımızı arabalarımızı aldık çocuklarımızada aldık şimdi de torunları düşünüyoruz.

                     İşte bizler ve onlar. 

Örnek olarak :  Birkaç zatın takvalarından örnek verelim.

 

 

  HZ. Yusuf Peygamber ile Hz. Züleyha ile ilgili Takvaya bakalım.

 

            Hz Züleyha ile Hz. Yusuf’ Peygamberin konusunu tahminen bilmeyenimiz yoktur onun için bu tanıtım konusuna olaylara girmeden başka pencereden konu ile ilgili bir hikaye okuyalım

             Hz. Züleyha – Yusuf peygamberi yoldan çıkarmaya çalışınca, züleyha; evlerinde bulunan taş bir putun / heykelin gözlerini bez bağlayarak kapattır.

            Hz. Yusuf (a.s. ) Bu putun gözlerini neden kapattığını Züleyha ya sorar.

 

            Züleyha şöyle cevap verir. o bizim tanrımızdır, ben ondan utanırım der.

39-

             Hz. Yusuf (a.s) ( o tanrı olmadığı ve hiçbir vasfı olmadığı halde sen bir taş parçasından utanıyorsun da; Ben ise gerçek ve bütün kainattın “ RABB-i  olan, yeri yedi kat göğü yaratan senin de Benim de RABBİM’iz  olandan nasıl utanmam.

 

 

 

Hz. Ebu Bekir’in takvasından söz etmesek eksiğimiz çok olur,

 

                  Hz. Ebu Bekir’in altı aydır dişi çekilmez bir şekilde ağrı yapıyor ve Hz. ebu Bekir ne bu dişi çekiyor ve nede kimseye söylüyor.

                  Nihayet Cebrail Emin gelip konuyu Hz. Peygamberimize anlatır, <Peygamber Efendimiz. (s.a.v.)  Hz. Ebu Bekir’i çağırır bunca aylardır senin dişin ağrı yapıyor sen niçin söylemedin veya o dişini çekmedin.

                    Hz. Ebu Bekir şöyle der. Yüce Allah’ın bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Dişimin ağrısı nı Yüce Allah vermiş, ben bu ağrıyı anlatırsam Allah’tan şikayetçi olmuş  gibi kendimi his ederim. Bu nedenle sabr ettim.       

 

        Büyük Eshabe Hz. Ali (r.a.) den de bir Örnek Verelim.     

 

           Hz. Fatma (r.a.) amansız hastadır, inim, inim inliyor o sırada Hz.Ali ( r.a. ) Hz.Fatma’dan sorar canın ne istiyorsa gidip pazardan (çarşıdan) alayım der.

Hz. Fatma  ,Hz. Ali (r . a .) dan bir nar ister.     

               Hz,Ali çarşıya gider  ama nar alacak parası yok, bir arkadaşına

konuyu anlatır ve sıkılarak büzülerek, nar almak  için borç para ister.

               Arkadaşı hiç tereddüt etmeden çıkarır nar almak için istediği parayı verir .

               Hz. Ali ( r. a. ) aldığı borç para ile  büyük  bir nar alıp,sevine ,sevine evin yolunu tutar,sevincinden sanki havada uçuyormuş gibi  neşeli keyifli yoluna devam ediyor. Tam o sırada bir yaşlı adam , Hz. Ali’nin yolunu keser ve şöyle der .

              Ya  ali ben çok hastayım canım nar istiyor param yok alayım ne olur Allah rızası için bana bir nar al der.                          

      H.z. Ali ( r.a. ) hiç tereddüt etmeden borç para ile biricik eşine koskoca Peygamber kızı Resul kızı hasta olan hemde çok hasta olan  Hz. fatma’ ya almış olduğu nar’ı  çıkarıp o hastaya ikram  eder ve eli  boş eve gider.

 

Bir dakika  tefekkür edelim.

 

    Evet beyler biraz tefekkür edelim takvaya bakın, kendimizi onun yerine bırakalım acaba biz olsaydık o nar’ı verir miydik? Eşimiz çok hasta, bizde para 

40-

yok, başkasından borç edinmişiz, ve başka nar alacak  hiçbir umudumuz da yok, eşimizde çok hasta ve evde nar bekliyor, buna rağmen başkası gelip o narı istiyor ve Hz. Ali’de o narı veriyor acaba biz olsaydık o narı verir miydik

 

 

İmamı Nevivi’nin Takvasına bakalım:

 

                 İmam-ı Nevevi kendisine bir öğünlük yemek getirdikleri zaman o öğünlük bir tabak yemeği dörde bölüyor, her günde bir bölümünü yiyor, yani bir öğünlük yemeğini dört günde yemeye çalışıyor.

                Talebeliri hocam sen ne yapıyorsun, sen öleceksin zaten tabak küçük, sen onu dört günlük yiyecek olarak dörde bölüyorsun, hiç olmaz sa dört öğüne böl yoksa sen alcıktan öleceksin derler.

                O büyük zat onlara şöyle der. Ben doldur boşalt için bu dünyaya gelmedim, ben Tuvalete her giriş ve çıkışta, Allah’tan unatıyorum benim görevim bu değildir. Derim beni bırakın kendi isteğimle kendi halimle yaşayayım. der.

 

             Bir o zatlara birde  Kendi Yaşantımıza, yememize, içmemize, sodamıza, kolamıza, meyvemize bakalım ve:

 

Ferdi / kişisel olarak iki dakikka Tefekkür edelim mi?

 

 

İmam’ı Hanefi’ nin  takvasına bakalım

                  ----------------------------------------------------------------:

                  İmamı Hanefi bir rivayete göre tam kırk yıl yatsı namazı abdesti ile sabah namazını kılmıştır.

                 Dikkatınızı çekmek için konuyu tekrar etmemde fayda vardır, bu süre kırk gün değil kırk ay değil, tam kırk yıl, ve kendisi evli çoluk çocuğu olduğu halde yukarıdaki sözü edilen ibadeti  gerçekleştiriyor, tek amaç Allah’ın rızasını kazanmak, zaten bütün ibadetlerin amacı da budur. 

 

              Biz kendimizi bir yoklasak her kes yaşına göre mukayese ederse acaba kaçımız kaç gece yatsı namazı abdesti ile sabah namazını kılmıştır.

 

 

              Yine imamı hanefi   iki rekaat namazda bir hatim okuduğu rivayet edilmektedir. İki rekaat yatsı namazı sünetini kılarken her rkat’a  onbeş cüz İki  rkat’ta bir hatim yani otuz cüz okuyup kur’an’ı kerim’i hatım etmiştir. Bu İbadeti bir defa yapmıştır. Rivayet böyledir. 

41-

            Bir de kendimize bakalım.

                  ------------------------------------------------:

             Şimdiki imamlar, cemat’le  namaz kılarken kur’an dan uzun namaz sürelerini seçip okursa hemen birisi namazdan sonra yakasına yapışıyor, hocam sen bilirsin, ama uzun bir süre okudun, kimimizin işi acele, kimimizin abdesti dar kimimizin dizleri rıhatsız hasta, kimisi yaşlı ayakta duramıyor ve sen üstelik uzun süre okuyorsun hemen hocaya sitem ederler.

 

               Ben çok ça şahit olmuşum Ramazan ayında bazı insanlar araştırıp soruşturup hangi imam çok çabuk teravih namazını kıldırıyorsa o camiye yani o imamın arkasında namazlarını kılmaya gidiyorlar. yani kim çabuk namaz kıldırıyorsa o imam’ı  tercih ediyorlar. Hatta dakikaları hesaplıyorlar şu cami imamı yirmi beş dakika şu yirmi iki dakika  şu yirmi dakika gibi hesap yapıyorlar. Oysa imamı hanefi iki rkat’a bir hatim okuyor işte biz ve onlar.

 

                Biraz ferdi olarak tefekkür edelim’ mi ne dersiniz?

                 Biz hala üç beş dakikanın hesabını yapıyoruz, Allah’ın huzurundan bir an önce çıkıp evimize eşimize kavuşmak istiyoruz, zayıflığımıza bakın, Peygamber Efendimiz ayakları şişinceye kadar namaz kılardı, bizler ise yirmi rekat teravih namazını yirmi dakikada kılan hocayı azarlıyoruz sen geç namaz kılıyorsun işimiz gücümüz var, istirhat etmememiz gerikiyor diyiyoruz.  böyle takva olmaz.   

 

            İmam’ı Gazal’i den de bir Örnek Verelim.

                       --------------------------------------------------------------------:

                  İmamı gazaliye baktığımz zaman kendisini bir odaya haps etmiş tam onsekiz yıl dışarı çıkmadan gün yüzünü görmeden, ibadet edip kitap yazmıştır. günde ortalama on sekiz sayfa kitap yazdığı ve toplam yüz seksen kitab yazdığı  rivayet edilir.

                  Düşünebiliyormusun, imamı gazali her hangi bir mahkemeden veya kadı dan ceza yememiş, ama o kendisine ceza değil Allah rızası için Allah’ın dinine faydalı olabilmesi için ,insanlara fayda ve hizmet verebilmesi için .şimdi ki, terimle konsatresi  bozulmaması için, Allah’ona verdiği ilmi bilgiyi halka arz etmesi ve  konsatresi bozulmaması için kendisini onsekiz yıl kitap yazması  vesilesiyle haps ediyor, 

 

            Acaba biz kendimizi kendi rızamızla kaç gün haps edebiliriz, eşimizi çoluk çocuğumuzu görmeden?

42-

Mevlâna Hazretlerinden de takvayla ilgili bir iki örnek yazalım.

                        Hz. Mevlana, her gün akşam eve geldiğinde, hanımına sorar hanım bu gün ne pişirdin,

                        Hanımı: bu gün fasulye yemeği, dediği zaman Mevlana Hz.leri boynunu büker.

                        Başka gün sorar, yumurta, yine Hz. Mevlana boynunu büker. yine başka gün sorar pilev yoğur, yine Hz. Mevlana boynunu büker aylar yıllar böyle devam eder.

                        Yine Hz. Mevlana bir gün eşine sorar. Bu gün ne pişirdin. 

                    Eşi, şu cevabı verir. Hoca efendi vallahi evde hiçbir şey yoktur, ve hiçbir şey pişiremedim, deyince;

                      Hz. Mevlana Allah’a Hamd ve şükürler olsun bu gün evimiz Peygamberler evine benzedi. deyip güler.             

                       

                        Kendimizi onun yerine bırakalım eşimiz bize öyle bir şey derse bizimde alım gücümüz hiç yoksa o zaman ne hallara düşeriz panik yaparız, kendimizden geçeriz, elimizden gelen her türlü yolsuzluğa başvurmamk için düşünürüz, akıl almaz işler yapmaya veya düşünmeye başlarız. Allah korusun belki isyan  ederiz,

           

                        Mevlana Hz. leri bir sohbetinde şöyle buyurur,

 

                        Benim müslüman kardeşim soğukta kalırsa ben sıcakta oturamam, benim Müslüman kardeşim aç ise ben tok yatamam. İşte bizler ve işte o zatlar.

 

                        Bir din adamının Takva ile ilgili görüşü: Birisi efkarlanınca yani dert ve kederlere düşünce kadeh / içki içmeye, sigara içmeye değil de, öf, püf çekmek değil de, Allah’a tevekkül edendir  O’na teslim olandır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor.

                                 De ki: “ Allah’ın yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim Mevla mızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a güvenip dayanmalıdır.” ( Tevbe süresi ayet 51 )

           

                         İsterseniz bir hikaye yazıp konumuza devam edelim. Bir gün ak baba ile kartal kimin gözü daha keskin uzağı görür diye bahse girdiler.

 Bir avcı da iki yüz metre ileride kartallara, akbabalara tuzak kurmuş, ak baba diyor ki ben iki metre ilerlide bir kertenkele gördüm gidip yakalayacağım, kartal da diyor ki bende iki yüz  metre uzaklıkta bir buğday danesi gördüm gidip onu yiyeceğim. ikisi birlikte uçuyorlar, ak baba avcının kurduğu tuzağı fark ediyor ama kartal 

43-

balıklama dalıyor ve tuzağa kapanıyor.Ak baba ona bağırıyor. Hey kardeş iki yüz metre uzaklıktaki, bir buğday tanesini gören, kocaman tuzağı görmeyen gözü ben ne yapayım.

 

 

 

            İki dakika tefekkür edelim,

 Ben her şeyi bilirim, evdeki ve iş yerindeki bütün işlerini  başarı ile yapar yakıştırırsın ama Rabbinin emirlerini yerine getirmedikten sonra o yaptığın işler neye yarar sen kulluk görevini yapmadıktan sonra Rabbinin sana verdiği nimetleri görmedikten sonra farkına varmadıktan sonra o çalışma o başarın o makamın, o zenginliğin, o bülbül gibi ötmen neye yarar….!

 

                 İlleri Takva  /  Vera

 

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Namaz kılmaktan veya oruç tutmaktan kirişe dönseniz, takvâ olmadıkça bunlardan fayda göremezsiniz…”( Tenbihü’l Gafilin  ) Sayfa 621 )

 

             İlleri takva sahibi olmak için aşağıdaki bazı ayetleri okuyup illeri takvalı olup olmadığımızı az çok tahmin ederiz. En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

               

            1- Dili gıybetten korumak.  Çünkü;

 

    Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “..Birbirinizi çekiştirmeyiniz…” ( Hucürat süresi ayet: 12 )

                       

                        2 – “  Sü-i zandan kaçınmak “  çünkü:

           

            Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “..Zanndan çok kaçınız. Çünkü  bazı zanlar günahtır…” Hucürat 12 )

           

Efendimizde (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

            “ Zanndan sakınınz. Çünkü zann sözlerin en yalanıdır.” (Müslim )

 

                        3-  İnsanları alaya almlaktan sakınmak. Çünkü:

 Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “.. Hiçbir cemâat başka bir cemaati alaya almasın. Çünkü alaya alanlar, alay edenlerden daha hayırlı olabilirler..” Hucürat ayet 11 )

 

                        4- Harama bakmamak.  Çünkü:

 

 Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

44-

“.. Mü’min erkeklere gözlerini harâma yummalarını söyle..” ( Nür süresi ayet 30 )

            5- Doğru sözlü olmak. Çünkü

Yüce Allah şöyle buyuroyor.

“ Konuştuğunuz zaman doğru söyleyiniz…” (En’âm süresi ayet 52 )

 

             6- İnsanın Allah’ın kendisine vermiş olduğu ni’metleri bilmesi dolayısı ile kendini beğenmişliğe kapılmaması.  Çünkü :

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“.. Eğer doğrulardan iseniz, Allah size imân nasip ettiği için O’na karşı minnet borcu altındasınız…” Hucürat süresi ayet 17 )

           

            7- Malı, eğri yollardan değil hakka uygun yollardan harcamak, Çünkü:

 Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. 

“..Onlar mallarını harcarlarken ne israf ederler ve ne de aşırı kısıntıya kaçarlar. İkisi arasında bir yol tutarlar…” ( Furkan süresi ayet 67 ) 

 

              8- Üstünlük ve büyüklük düşkünü olmamak.  Çünkü :

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“ ..İşte Âhiret yurdu! Orayı yer yüzünde üstünlük ve fesâd peşinde koşmayanlara veririz…”( Kasas süresi ayet: 83 )

 

             9- Beş vakit namazı vakitlerinde, rükü ve secdelerini titizlikle yerine getirerek kılmak. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“.. Namazalara ve orta namaza dev am ediniz. tam bir huşü içinde Allah’ın huzurunda durunuz…” ( Bakara süresi ayet 238 )

 

             10- Ehl-i Sünnet ve-l cemât yolundan ayrılmamak. Çüankü:

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ …Hiç şüphesiz bu yol benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyunuz. Ve başka yollara saparak Allah’ın yolundan ayrı düşmeyiniz. Allah bunları size, takva sahibi olasınız diye tavsiye ediyor…”  ( En’âm Süresi ayet 153 )

           

            11- Onlar ölüme hazırlıklı olurlar. Nitekim, Yüce  Allah Teâla Şöyle buyuruyor.

“… Her canlı ölümü tadacaktır… “ ( Âl-i İmran süresi ayet 185 )

 

 

 

            12- Onlar Allah-u Teâlâ için severler ve Allah Teâlâ için darılırlar, NitekimYüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. 

45-

“ Allah’a ve Âhiret gününe inanan ve milletin babaları, oğulları, kardeşleri, yahud akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dost olduklarını göremezsin. Onlar Allah’ın kalblerine imân yazmış olduğu kimselerdir.” ( Mücadele süresi ayet 22 )

 

 

               13- Onlar iyiliği emir edip kötülüğü men ederler.” Çünkü :

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“İyiliği emret kötülüğü sakındır. Bu yüzden başına gelebilecek sıkıntılar katlan. Bu tutum, en önemli işlerdendir.” (Lokman  süresi ayet : 17 )

 

 

              14- Onlar gördükleri şeylerden ibret alırlar ve Allah Teâlâ’nın yaptıkları üzerinde düşünürler.

Çünkü:

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Onlar göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında düşünürler”( Âl-i İmran, ayet: 191 )

“Ey basiret sahibi ibret alınız.” …(Haşr süresi  ayet 2 )

 

 

 

             15- Onlar kalblerini Allah’ın rızasına uygun olmayan şeyleri düşünmekten korurlar.

Çünkü Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü, kulak, göz ve kalb bunların hepsi o yapacağın yanlış işten sorumludur.” ( İsrâ Süresi ayet: 36 )

 

 

            16- Onlar Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler. Nitekim :
 Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ “ Sakın Allah’ın Rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah tüm günahları affeder. Hiç şüphesiz, O affedici ve merhametlidir.. ..”  ( Zümer süresi ayet 53 )

 

 

 

              17 ) Onlar Allah Teâlâ’nın tokatından emin olamazlar. Çünkü :

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

 “ “ Oysa hüsrana uğrayanların dışında hiç kimse Allah’ın mekrinden  (tokatından ) emin olamaz…” A’raf süresi ayet 99 )

 

 

             18- Onlar ne Allah’ın kendilerine verdiği dünyalığa üzülürler ve ne de kaçırdıkları fırsatlara hayıflanırlar. Çünkü yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

46-

“ Allah bunu elinizden çıkana hayıf layanmayasınız ve size verdiği ile sevinip şımarmayasınız diye yazmıştır. ..” ( Hadid süresi ayet 33 )

 

Muhammed b. Kaab Kurezi diyor ki : Şu üç hasleti elinden gelirse, hiç birini ihmal etmeksizin devamlı şahsında bulundur.

 

                   1- Hiç kimsenin hakkına tecavüz etme. Çünkü:

 Yüce Allah şöyle buyuruyor..

“ Yaptığınız haksızlık kendi aleyhinezidir.”( Yünus süresi ayet 23 )

 

                  2 – Hiç kimseye tuzak kurma: Çünkü :

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“ ..Kötü tuzak ancak sahibine dolanır...” ( Fâtır süresi ayet 43 )

 

                 3- Hiçbir zaman verdiğin sözden cayma : Çünkü Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“..Kim sözünden cayarsa kendi aleyhine sözünden caymış olur…” (Fatih süresi ayet 10 )

 

 

           Hikaye

 

       Allah’ın Velisi  iftiraya uğramış, Hakimin karşısında Örnek bir Davranışı

 

Hakim onun ifadesini almış, hakim karşısındaki şüpheli müştekiye, şöyle demiş. Sen kendini savunamıyorsun.  Kendine bir vekil avukat tut o senin yerine o seni savunsun. yoksa mevcut dosyaya göre sen çok ceza yersin.

Veli adam şöyle söyler. Hakim Bey,  ben vekil tutmam çünkü benim vekilim Allah’tır O’nun üzerine nasıl vekil tutarım. Ben Allah Teâlâ’ya nasıl cevap verebilirim

Ben her gün   “Hasbün Allah Neğmel vekil diyorum .” yani benim vekilim Allah’dır.”  Allah Teâlâ bana demeyecek mi sen yalancısın, her gün benim vekilim Allah dır derdin beni vekil olarak kabul etmedin gidip bir avukat tuttun o da seni savunsun demeyecek mi? ben nasıl Allah Teala’ya cevap veririm. 

Hakim bey ben vekil Avukat tutmam, Allah’ın cezası olmasın da senin vereceğin ceza razıyım. ben bu dünyada haksızlığa uğradığım için ceza çekeceksem ahrette de sen de benim cezamı çekeceksin sen de orada eğer geçerli ise bir vekil mi avukat mı tutarsın onu da sen bilirsin o senin sorunun 

 

Bunu duyan Hakim şaşkına döner bu adamın gerçekten iftiraya uğradığına kanaat eder ve dosyayı Savcılığa tekrar incelemesi için geri gönderir, savcılık emniyet işbirliği ile yeni bir fezleke hazırlanır ve gerçekten adamın hiçbir suçu yokmuş, ceza evinde yattığı süre ise boşuna gitmiş,

47-

Ve adımı çağırırlar hakim kendisine müjdeyi verir sen suçsuzmuşsun, gerçek suçlu tespit edildi  sen artık suçsuz olarak serbestsin der . 

Veli adam şöyle der   Hakim bey Benim vekilim hiçbir zaman haksızlığı kabul etmez bakın kısa zaman da  beni tahliye ettin  “Gerçek vekil benim Rabbim”dir.  O, Haksızlığı asla kabul etmez. yeter ki sen doğru ol riyasız ol  O’nu gerçek vekil olarak bil kalbin,  beynin ve dilin ile tasdik et / tevekkül et  O’nun işine de  karışma  der ve aşağıdaki ayeti okur..

 

 

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Allah’a bel bağlayıp güvenen kimseye  ( tevekkül edene) O’ yeter.”

( Talak süresi ayet 3 )

 

Anlatıldığına göre: Bir defasında İbrahim b. Edhem:

 

Allah’ın Rahmeti üzerine olsun. Umman’a gitmek üzere bir binek hayvanı kiralayarak yola çıkmıştı.  Yolda bir ara kamçısı düştü. Sonra durumu fark edince aşağı inerek hayvanı bir yere bağladı ve yaya olarak geri dönüp kamçıyı aramaya gitti, saatler sonra kamçıyı bulup getirdi. Bu durumu görenler kendisine: “ Hayvan sırtından inmeden geri dönerek kamçıyı arayıp bulsaydın ya!” Mübarek zat, şöyle cevap verir. “ Ben o hayvanı sadece Umman’a gitmek üzere kiraladım, geri dönüp kamçıyı  aramak için kiralamadım.” diye cevap verir

 

Yaşlı adam ile Hz. Hızır.

 

Hz. Hızır bir gün Hamama gider bakar ki,, gençler orada birbirlerinin  bellerini keseliyorlar, yaşlının yüzüne beline bakan bile yok.

Hz. Hızır yaşlının yanına gider, der ki, dede sen zamanında kimsenin belini keselemediğin için, şimdi de bu gençler senin belini keselemiyorlar.

Dede, şöyle der. ben zamanımda çok yaşlı kişilerin bellerini keseledim ama, zamanın gençleri yaşlıların belini keselemiyorlar, olsun ne yapalım, zamanın gençleri kese yapmazlarsa da, İnşaallah Hz. Hızır bir gayret gösterip de belimi keseler der.

Hz. Hızır, çok şaşkındır,  sen benim Hızır olduğumu nereden bildin,

Dede derki, insan gerçek ihlaslı müttaki olursa, Yüce Allah  Teâlâ o kuluna bazı sezgiler / hisler verir.

Büyük zatların / Salih kişilerin hayatlarından binlerce örnek verebilirim, ama bir kaç örnek, yazmakla yetindim.

 

 

             Allah’ım sen tüm Salih kullarından razı ol. Onların hatırına bizleride affet Ya Rabbi  

48-

 

        Tabi ki biz onlarla bir olamayız işte biz ve işte onlar, ile ilgili bir şiirimi okuyalım.

 

 

TABİİ Kİ BİR OLAMAYIZ

 

Hani! Tövbesinde sebat edenler, Rabbinden haya edenler,

Hani! Gizli hallerde de, aşikar hallerde de günahlardan korunanlar,

Hani kalp gözünü, hem de kafa gözünü haram şeylere yumanlar,

Tüm günahlardan sen bizleri koru ve muhafaza et ya Rabbi.

 

Allah şöyle buyuruyor : “Müminlere söyle gözlerini harama kapasınlar”,

Acaba bu ayeti kerim üzerine kaçımız gözümüzü haramdan kapıyoruz,

Haram olan kadınlara bakmakla, bilinçsiz zina yaptı birçok gözler,

Allah’ım şeytanın şerrinden ve bütün günahlardan sana sığınıyoruz.

 

Sadece birkaç yasakları terk etmekle, kendini evliya zannetme,

Zühdlük, ahitlik, ariflik, evliyalık, velilik öyle kolay olduğunu zannetme,

Bütün günahlardan kesin tövbe et ihlasla Kur’an ve hadis sınırından çıkma,

Allah’ım bizleri Kur’an ve Resulün sünnetlerine uyanlardan eyle.

 

 

        BİR  Hikaye / Kıssa

  ------------------------------------------------:

 

        Bir fakir Peygamberim  ( s.a.v. ) gidip ya Resulüllah ben fakirim bana bir sadaka verin.

                   Resulüllah ( s.a.v. ) sadaka istiyene derki    Eba Bekir ( r.a. )  git  benden selam söyle sana sadaka versin.

    Adam gider  bakar ki, Eba bekir ( r.a. ) yaklaşık yüz tane develerini önüne almış evine gelmektedir.adam Eba  Bekir ( r.a. )  yanına yaklaşır selam verir.  Kendisine derki, Peygamber efendimiz  (s.a.v. ) sana selam eder bana sadaka vermenizi ister.

 

    Hz. Eba Bekir. ( r.a. ) Hz. Peygamberimizin selamını alır ve sadaka istiyene, git en önde  giden deveyi kendine al , adam, Allah razı olsun der . git ikincisinide al. Adam yine Allah senden razı olsun, yine  Hz. Eba Bekir ( r.a. ) git üçüncüsünü de al, adam yine Allah senden razı olsun der. git dördüncüsünüde al 

49-

Adam Allah senden razı olsun dedikçe Hz.Eba Bekir ( r.a. )  bir deve verir tam elli deve’yi  bulunca O fakir  Hz. Eba Bekir’e    Allah malını çoğaltsın deyince seninki tamam  al bu öndeki elli devey’i  alda git der ,

     Hz. Eba Bekir ( r.a. ) O fakire şöyle hitap eder, sana yemin edeyimki, benim yüz devem vardı, sen Allah razı olsun dedikçe tümünü sana sadaka verecektim. Ama sen elli deveyi alıp,Allah malını çoğaltsın deyince ,orada durdum, çünkü ben mal  istemiyorum Allah benden razı olsun  bana yeterdir .sen  duanı değiştirince ,bende artık yeter dedim.  

 

       Evet sayın okuyucular çok yönlü takvaya bakın, birincisi Peygamberimizin

(s a.v. ) min bir selamı hatırına  en öndeki deveyi hemen verir.

         Hz. Eba Bekir (r.a.)  ikinci güzel takvası ,adam her Allah razı olsun duasına bir deve daha veriyor. Ve her dua’ya bir deve  sonuçta elli deve veriyor. Üçüncü güzel haraketi ,en iyi develer önde gider cılız, yaşlı, yavru ve hasta develer arkadan yürürler, Hz. Eba Bekir ( r.a. ) hep öndeki yani en iyi develerini sadaka veriyor.dördüncü güzel haraketi, adama şöyle hitap ediyor. Sen bana sonuna kadar, Allah razı olsun deseydin sonuna kadar bütün develerimi  Allah rızası için sana sadaka verecektim demesidir. 

 

         Birde kendimize bakalım, bir fakir iş yerimze geliyor Allah rızası

için bir sadaka verin diyiyor, biz yüzüne bakmadan, Allah versin,Allah versin diyiyoruz,  Fakiri adeta kovuyoruz, oysa verecağımız bir deve elli deve değil, ya on kuruş, ya elli kuruş, yada bir lira. onuda vermiyoruz. Oysa  bakın yüce Allah  Teâlâ ne buyuruyor:

 

                “ Sevdiğiniz (Mallardan ) Allah yolunda harcamadıkça hayır ve sevaba nail olamasınız. Allah yolunda harcadıklarınızı ,O hakıyla bilendir.” Al-i  İmran süresi .ayet .92—

 

 

            Takva ilgili iki dörtlük şiirlerimden okuyalım mı ?

 

 

           Önce islam’ı olduğu gibi öğrenmek, anlamak ve tatbik etmektir.

           İslam kayıtsız ve şartsız Allah’a teslimiyet ve itaat demektir,

           Dünya başına yıkılırsa, maneviyattan asla taviz vermemektir,

           İhlası bulunmayan bir amel içi boş kurtlu bir cevizdir.                

 

           Allah’a olan vazifelerin hususunda tembelliği artık bırak ,

           Riya, kibirlik, gevşeklik, ucüp, kendini beğenmiş huyunu bırak,

           Sana yapılacak tevecühü, alkışı, övgüyü,ve hediyeleri artık bırak,                                                    

 

           Allah’a koş, gerçek ihlasla Allah’a koş, ona dön, onu sev, ona sığın. 

50-

                                           *

                Efendimiz ( s.a.v. ) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

               “ İki gününüz bir olursa zarardasınız”

 

                 Efendimiz(s.a.v.) başka bir hadis-inde

               > Müslümünlar hayra doymaz,<   buyurmuştur,                                                                                          

 

 

             Bu Hadis-i   -Enes bin Malik  ( r. a. ) rivayet ediyor.

Allahu  Taala  şöyle buyuruyor:” İnsanoğlu bana bir adım yaklaşırsa ben  ona  bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.”

 

Hubeyb bin Hiraş’dan (r.a.) rivayetle:

“ Müslümanlar kardeştir. Takva hariç hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. “ buyurmuştur.     Teberani’nin kebirinden. Ve Camiü’s-Sağir l616 )

 

Bir gün Peygamberimize (s.a.v.)’e şöyle bir soru soruldu:

“Ya Resulullah senin alin yani soyun kimlerdir?” diye sorulunca.

Resulullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi.

Benim soyum. Kıyamet gününe kadar gelecek olan tüm takva sahipleridir. Hey benim dostlarım takva sahipleridir. Hiç biriniz Allah korkusu dışında bir üstünlük gerekçesine sahip değildir” ( Tenbihü’l-Gafilin 512)

 

Ebu Hüreyre’den divayetle.

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“İnsanların en değerlisi en çok takva sahibi olanlarıdır.

 

Olmaması gereken; Bilinçsiz  üç  Takva Örneği :

 

CANLI  VE  GERÇEK HİKAYE

--------------------------------------------------:

 

Benim canlı  olarak şahit olduğum Bilinçsiz yapılan takvaya bakalım.                                        

         Bir gün Hastaneden gelirken Akşam namazının cemaatini kaçırdım, bir mahalle camisine akşam namazını kılmaya gittim.

 

        Caminin tasarruf amacı ile kısık bir ampul’ü yanıyordu orada bir hırıltı, bir ağlama, bir çırpıntı sesi duydum. Baktım ki, caminin bir köşesinde Yeşil beyaz sarıklı çok iri yaratılışlı bir vatandaş gördüm. bir şeyler söylüyor, salladıkça sallanıyor, bir yandan da hıçkırık sesleri gelip ağlıyor.

51-

         Ben namazımı  kıldım, o adamı gıptayla, sevgi ve saygı ile seyir ediyorum. o kadar güzel ve içtenlikle sallanıyor ve çırpınıyor ki onu gıpta ile seyir etmemek, o takvayı kıskanmamak  elde değil. İnanın tüylerim diken, diken olmuş.

        Bu adam ya büyük bir zattır. Ya Hz. Hızır dır veya bir melektir.başka kimse olamaz diye düşünüyorum.

         Kendimi toparladım adama yaklaştım, adamın elinde bir kağıt vardı. Adam kendisinden geçmişti, edeple diz çöktüm, adamın omzuna dokundum.

         Adam okuduklarını kesti sallamayı durdurdu, göz yaşlarını sildi. Bana döndü buyurun, seni dinliyorum, dedi:

        Kardeşim, kusura bakma, ben yaklaşık on beş dakikadır seni izliyorum. Senin yaptığın zikir beni çok derinden etkiledi, lütfen ne okuyorsun bana anlat bende okuyayım ve o ağlamayı çırpınmayı sallamayı bende yapayım  ve yaptıklarını  gerçekten öğrenmek istiyorum. Dedim.

        Adam, Elindeki kağıdı bana gösterdi. Ve şöyle dedi. Ben Şeyhimin (Mürşidimin )  Zürriyetini /  Neslini, / sülalesini / dedeleri’ nin isimlerini ezberliyorum dedi.

        Tabi ki, bu sözler bende soğuk duş etkisi yaptı. Dağ fare değil sinek doğurdu misalı Ben bu kadar içtenlikle yapılan hareketleri mutlaka Allah’ı  zkir ettiğini düşünüyordum, zaten başka bir şey düşünülemezdi, oysa elinde bir uzun kağıt şeyhinin Baba ve dedelerinin zürriyetinin isimlerini ezberliyormuş. Bu kadar sızlama, çırpınma, ağlama buymuş.  

       Kendisine sordum. Sen Yüce Allah’ın Esma-i Hüsna da geçen doksan dokuz adını ezberledin mi?  onu biliyor musun?

     Adam  Hayır dedi:

      Dedim ki. Peygamber Efendimizin kaç adı olduğunu ve Şeyhinin dedelerini saydığın ve bildiğin gibi Peygamberimizin de isimlerini ve dedelerini zürriyetini bilip ezberledin mi?

     Adam  Hayır dedi:

      Peki, sen kendi zürriyetini biliyor musun?.

      Adam bana şöyle söyledi. Peki şeyhimin dedelerinin isimlerini ezberlemek suçmudur?.

       Dedim ki. suçtur veya  değildir, ama sen benim sorularım olan Allah’ın Esma-i Hünsada geçen Mübarek, isimlerini, bilmiyorsan, Peygamber’imizin isimlerini ve dedelerinin isimlerini  bilmiyorsan, kendi zürriyetini bilmiyorsan, kendini bütün şeyhine adamışsan sana diyeceğim bir şey yok, yalnız sen boşuna kürek çekiyorsun veya havan da su dövüyorsun. Yazık… yazık…yazık..

         Senin yaptığın ne Ayette, nede hadiste böyle bir şey yok, yaptığın  ne farz’dır.  ne vacib’tır,  ne de sünnettir. Peki sen ne yapıyorsun bana cevap veremedi belki de kızdı. Beklide beni bu hususta bilinçsiz gördü: ama kardeşimizin yaptığı dini yönden hiçbir tutulacak tarafı yok ama şeyhi ona 

52-

özel bir görev vermiş ise onun da ne kadar doğru olduğunu taktirini size bırakıyorum.

          Ayrıca gerçek bir mürşidin müritlerine böyle bir görev vereceğini de hiç ama hiç zan  etmiyorum. 

 

 

Şiirlerimden bir dörtlük daha okuyalımmı?

 

Takva sahibi ve ilim sahibi olanlarla arkadaş ol, cahillerden kaç,

Onlar senin yanına gelirlerse, çok iyi muamelede bulun kalbini aç,

Önce islamı olduğu  gibi doğru olarak dinle ve içtenlikle anla,

Dinin temelini sağlam at,aksi halde küçük depremde yıkılabilirsin.

                                                               *

Yine şahit olduğum başka bilinçsiz bir takva olayını anlatacam

 

BİR CANLI HİKAYE DAHA

 

           Bin  dokuz yüz seksenli yıllarda yakın bir akrabamın ziyareti için ailece İzmir’e gittik.

            Bir gün balkonda oturmuşuz, akrabamın yakın komşusunun iki çocuğunun sünnet düğünü varmış, bende merak ettim uzaktan balkondan hep beraber seyr ediyoruz.

            Düğün başladı, çocuklarına sünnet aksasuarlarını giydirip, arabayla gezdirdiler. Evin önüne gelince bir koç adakmı kurbanmı bilmiyorum onuda kestiler. Bir mevlut okuyan ekib geldi kapının önünde bir ses düzeni kurup, kapının önündeki bahçede güzel bir sesle Kur’an, illahiler ve mevlut okuttular bir yandan Kur’an Mevlüt okunurken diğer köşede  evin yan tarafında da mangallar getirildi kömürler atıldı. Kesilen koç parçalar haline kuş başı, büftek, pirzola olarak hazırlandı mangallara dizildi.

Bu arada  Çocukları da  sünnet ettiler.

Buraya kadar her şey normal ve bu güzel sünnet düğününü kıskandım. Bende çocuklarımı bu şekilde sünnet edeceğim. Bana da örnek teşkil etti ve buraya kadar gerçekten her müslümanın enazında imkanları olursa bu adet’e değilde Yüce Allah’a hamd ve şükür niyetiyle  yapılmak üzere, çocukların sünnetinde, güzel

giydirmek, gezdirmek kurban (adak ) kesmek, ehil kişilere ( Sesi güzel hafızlara ) Kur’an, illahi ve Mevlüt okutmak, çok güzel, her müslümanın çocuklarına yapması için bir arzusu ve hayalidir.

Buraya kadar normal, hikayeye devam ediyorum, kebaplar hazırlanınca birde baktım ki, kebab pişirilen yere bir araba yaklaştı, o arabanın içinde hep içki şişeleri, artık kim ne içki isterse onu da içebilir, bir yandan Kur’an mevlüt 

53-

okunurken ayni sünnet düğününün ayni evin hemen yanı köşesinden kesilen kurban ve adak eti kebap yapıp içkilerle tüketilmeye başlandı.

Mevlut  bitince ayni o evden Kur’an, mevlüt ve illahi sesleri yerine şişeler sesleri, serhoşlar sesleri küfürler sesleri gelmeye başlandı. 

Orada şöyle bir tefekküre daldım.

Ama, şaştım kaldım ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim, bu kadarına da pes doğrusu önceki halleri ne güzeldi ama sonunda ne takva sınıfına girdi, ne Müslüman sınıfına girdi ne de insanlık sınıfına girdi. Bizde bir ata sözü var bu ne turşu bu ne lahana,

mademki, kurban kestin, Kur’an, mevlüt, ilahi okutturdun niye içki içiriyorsun.

mademki, içki içiriyordun, Allah’a asilik yapıyordun, niçin Kur’an, illahi ve mevlit okutturdun, kurban kestirdin.

Kısacası bir çuval değil bin çuval inciri berbat ettiler.

         Kısacası tek kelimeyle, tutulacak tarafı yok. sahte Takva bu ve buna benzere derler.

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Ey Muhammed! Doğrusu sen, her sevdiğini doğru yola eriştiremezsin. Ama Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O’ bilir.” ( Kasas süresi ayet 56 )

 

Yine, bilinçsiz bir takva olayına  şahit olduğum bir olayı yazacağım; önce kıta şiir okuyalım.

 

Tabiî ki benle bir Salih kul olan veli-evliya hiç bir zaman olamayız,

Ben horul horul uyurken, o harıl harıl ibadet ediyordu, bir olamayız,

Ben vaktimi aileme harcarken, o geceli gündüzlü ibadat ediyordu, bir olamayız,

Çocuğumun velisiydim onlara, ise, Allah veli’lik görevi vermiş tabiî ki bir olamayız.

 Salih kullarını hidayet ettiğin gibi, bizi de hidayet et ya Rabbi.

 

Ben paramı aileme harcarken, salih kul malını Allah için harcıyordu,

Ben helal, haram demeden karıştırırken, o cımbız seçer gibi helal seçiyordu,

 Ben halay çekip titrerken, onlar Allah korkusundan ağlar ve titrerlerdi,

Tabii ki bir olamayız, tabiî ki bir olamayız, tabiî ki bir olamayız,

Allah’ım, tüm Salih kullarından razı ol, onların hatırına bizleri de affet ya Rabbi.

 

YİNE CANLI  HİKAYE

----------------------------------:

Ankara da oturduğum mahalle camisinde öğle namazını cemaatle kıldık, o gün resmi imam izinliydi yerine bir emekli arkadaşımız imamlık yaptı Namaz kıldıktan sonra tam cami den çıkacağımız sırada bir vatandaş Caminin fahri 

54-

imamına yaklaştı, bir şeyler konuştular vekil imam beni işaret etti. Adam bana geldi imama bir konuyu hocayla danıştım, o hiç cevap vermiyerek, beni sana gönderdi dedi.

Sakin konuşalım diye, Adamı bir köşeye aldım buyurun dedim,

Adam. Bana dedi ki, ben beş altı ay önce bir rüya gördüm, o rüyanın etkisinden bir türlü kurtulamadım imkanlarım nisbetinde şehir, şehir, gezerim her gördüğüm vatandaştan sorarım bir türlü cevap alamadım. 

Buyurun bana rüyanı anlat dedim.

Dedi ki : Hocam, beş altı ay önce biri rüyama geldi ben Kadayıfçı babayım bana gel dedi. beni yanına çağırıyordu.

         Rüyan bittimi dedim .

Evet dedi:

Peki benden sormak istediğn nedir. Dedim.

Hocam Kadayıfçı babayı duydunmu ve mezarı nerededir.dedi

Dedim ki, farza ki, Duydum ne olacak,

Dedi ki, Kadayıfçı baba rüyama geldi bana  gel dediği için ona gidecem onun mezarını bilmek öğrenmek istiyorum. Ben onu ziyaret etmedikçe nerede olduğunu öğrenmedikçe sabahlara kadar uyuyamıyorum rahat edemiyorum. Dünya bana zindan olmuş bana yardım et neolursun beni güzel haberlerle sevindir dedi. 

        Kendisine dedim ki, bak kardeşim, Babalar o kadar çok ki, Yüce Allah hepsinden razı olsun, senin dediğin kadayıfçı babamıdır börekçi veya baklavacı babamıdır. Bilmiyorum mezarınıda zaten hiç bilmiyorum. Ama farz edelim ki vefat etmiş ise  mezarı buradadır, vefat etmemiş ise, farza ki kadayıfçı baba benim ne yapacaksın.

       Tekrar sordum, sen düzenli farz namazlarını kılıyormusun, düzenli olmasa da bazen kılıyorum dedi.

       Bak, kardeşim günde beş defa Yüce Allah’ın emri ile Ezan okunuyor ve müezzin vesilesiyle Rabbim  bizi ibadete çağırıyor, bu ilahi emre uymuyoruz ama bir rüya görünce Kadayıfçı Babaya gitmek için uykumuzu kaçırıyor ve onun mezarına gitmek için can atıyoruz. Ne kadar da dini yönden zayıfız bilinçsiz, ne kadar da tahkiki takvalı  değil de  boş işlerle uğraşıyoruz.

         Bak kardeşim, dedim, Bütün Vefat eden babalar sana ne faydası nede zararı dokunur. Onlar senden benden fatiha beklerler Rahmet okumamızı beklerler. Onlara bol Rahmet oku Kur’an Oku, ama senin yapacağın tek şey Yüce Allah’ın emirlerine, Peygamberimizin sünnetine gücün yettiğince  uy o zaman hiçbir babaya  da ihtiyacın yoktur. Onlara yani vefat eden bütün Allah’ın Salih kullarına da  bol,  bol rahmet oku.

 

           Bu kadayıfçı baba yı arama sevdasından da vaz geç sen yaklaşık kırk yaşına geldin o sana yalnız bir defa bana gel dedi Yüce Allah günde beş defa  

55-

ibadete, gel kurtuluşa gel, sen bu büyük çağrıyı, nimeti görme mezilkten geliyorsun umursamıyorsun vefat eden bir babadan da medet umuyorsun, bu hareketin şirk tir. bu olacak şey değildir. Aklın alacağı bir şey de değildir.    

            Bilmem ama inşallah adamı ikna etmişimdir.

 

Bir dakika tefekkür edelim mi?

 

Bu her üç olay da Havan’da su dövmeye benzer. Yüce Allah bütün Müslümanları hidayet etsin şaşırtmasın,

 

Yüce Allah buyuruyor :

“Bir kimse, Allah için takva sahibi olursa .. onun  günahlarını kapatır; sevabını da artırır Ayet 65/5 ).”                                                             

 

 İbni Abbas (r.a.) rivayetle 5707 nolu hadisde Resulüllah şöyle buyurmuştur.

“ İlim ibadetten üstündür. Dinin temel direği takvadır.”

(Hatib’in Tarihinden. Camiü’s-Sağir 1219 )

 

Bir dörtlük şiirlerimden okumaya ne dersiniz?

 

Ey uyuyanlar bunu biliniz ki, Yüce Allah hiç uyumuyor,

Ey Haktan yüz çevirenler, biliniz ki, sizden yüz çevrilmiyor,

Ey Allah’ı unutanlar biliniz ki siz unutulmuyorsunuz,

Ey Allah’ın yolunu terk edenler, biliniz ki siz terk edilmiyorsunuz.

 

 

            Bizler, dünyalık için ileriyi gören insanlarız, örneği, en büyük yatırım eğitime yapılan yatırımdır deriz. Çocuklarımız üç dört yaşına girince kıreşlere, ana sınıfına ve ilk öğretime, yaşına göre bütün okullara gönderiyoruz, başarılı olması içinde özel öğretmen veya özel dersane o, da yetmez maddi durumumuz biraz iyi ise kolejlere, daha çok iyi ise, yabancı ülkelere çocuklarımızı okutuyoruz ki ileride bir ekmek sahibi mevki sahibi olsun, yaşadıkça huzurlu ve mutlu olsun tüm anne babanın çabası bu, ne olursunuz Allah aşkına söyleyin birazda imanı olsun, bunu düşünen ve ahirete yatırım yapan parmakla gösterecek kadar azdır,

            Kız istemeye giderler, kız babası veya yakını, yeni dönürlerinden sorarlar, damadın evi var mı? var! Damadın işi var mı? var! damadın arabası da v ar mı? var!    

 

            Hemen, gelin babasından şu cevap gelir, onlar birbirlerini sevmişler bizde verdik gitti, veya bir kız değilmi kurban ederim size sizden iyisini mi bulacağız. 

56-

            Parmakla gösterilecek kadar azdır. şöyle diyenler. Damat veya gelin müslümanmıdır. Ataistmidir, ibadetini yapıyor mu, namazını kılıp Kur’ân okuyor mu kazandıkları helal mı haram mı? böyle sorular inanın artık belki demode oldu belki bazı okuyucu kardeşlerim ya.. ya bu zaman da böyle sorular sorulur mu bana diyen de olacak tabi.

            Ama; biz Müslüman isek öncelikle bunlar sorulacak, bunlar sorulmadığı için cicim aylar safhası bitmeden, boşanmak için  mahkeme koridorları cefası başlıyor. Ayılmalar bayılmalar, kavgalar  başlıyor. Allah korkusu yok, İslami temel ve bilgi yok, sonuç zaten belli idi. 

            İki dörtlük şiir kitabımdan konuyla ilgili şiir okunması lazım yoksa konuyu çok uzatacağım, ama iki kıta şiirle inşallah ne demek istediğimi anlatabileceğim.

 

             Benim aile hayatım çok mutlu ve çok huzurluyum dersin,

            Ben örnek aile reisiyim herkesten sorup öğrenebilirsin,

            Çocuklarımı hep okutturdum, deyip hava atarsın,

            Sen bunca yıldır daha kendi nefsini yetiştirememişsin.

 

           Çocukların, Allah’ın Peygamberin emrine uymuyorlarsa,

           Allah’ın peygamberin emirlerine muhalif yaşantıları varsa,

           Bu nasıl okutmaktır, bu nasıl adam etmektir sorarlarsa,

           Cevabını düşün, uyan sen daha kendi nefsini bile yetiştirememişsin.

 

            Hep dünyalık, hep dünyalık, başka bir pencereden bakarsak, yine böyle deriz, ben  emekli olursam şöyle, yatırım yapa cam veya şu şehirde güzel bir ev alıp rahat ve huzurlu bir yaşantı olması için çaba sarf ede cem, artık o kadar çalıştım biraz da istirhat edeyim, veya bir arsa alırız, o arsa değer kazanıncaya kadar. Bütün umudumuzu o arsaya bağlarız.

            Peki, dünya da en büyük yatırım eğitime yapılan yatırımdır diyorsun, bende size aynen katılıyorum, peki ahrete hiç yatırım gerekmiyormu ebedi bir hayatı hiç kaleye almayacakmıyız, her gün imam kayığına binip ebedi yolculuğa gidenleri görmesek bile hatırlamak istemesek bile, bizde bir gün ayni tabutta ayni yolculuğa çıkmayacakmıyız? Artık aklımızı kulanmayacakmıyız. Tabi ki dünya hayatımızı  idame etmek için çocuklarımızı okutacağız çalışacağız, çalışmakta bir ibadettir. Hiç kimse çalışmaya karşı değildir Ama, tabii ki, ibadetini yaparsan ve helalinden çalışırsan o zaman çalışmak bir ibadettir, ibadetini yapmazsan helalinden  çalışmasan haşa  çalışmak bir ibadet değıildir. Hem çalış hem de ibadetini yap. ama bütün amaç dünya olmamalıdır.

         Bana sorarsanız en büyük yatırım ilim öğrenmektir Yok evleree yatırım yaptım şu kadar dairem var,  arsaya yatırım yaptım, altına yatırım yaptım, 

57-

eğitime yatırım yaptım. Eğer sen Helalinden bu yatırımları yapmışsan ayrıca;  Allah rızası için dini emir ve vecibelere uyarak ibadet yapmışsan işte en büyük çifte yatırım yani hem dünya için hemde ahiret için yapıyorsan ne mutlu sana.  yok yalnız dünya için yatırım yapmışsan, kafanı / kelleni iki avucun arasına alıp çok düşünmeli/ tefekkür etmeli yanlışlığımızdan dönmeliyiz. İbadete meyil  (önem )vermeliyiz, tek taraflı ( yalnız dünya için ) yatırım sonu çok acı olur. çok, çok dikkat etmeliyiz.

            Tabi ki dünya için yeteri kadar kimseye muhtaç olmadan yaşamak için mal mülk biriktireceksin, senden sonrakini de düşüneceksin, çalışıp, çalışıp zengin olacaksın, bu dinimizde engel değildir, engel olan hep dünyalık, hep dünyalık,için helal haram demeden çalışmak mal biriktirmek ve en önemlisi Allah’ın emrine ve Peygamberin sünnetine uymayıp’ta gafil yaşamak ve davranmaktır en büyük gafillik ve tehlike buradadır.

Her an her saniye ecel kapımızı çalabilir, mal, mülk para, makam, saltanat burada kalır. Eğer ahirete yatırım yapmamışsak, ebedi bir hayat için eli boş olarak Rabbimizin huzuruna nasıl çıkacağımızı, ve ahirete yatırım yapmadığımız için oradaki halimizi çok, çok iyi düşünmeliyiz.  Ve bu Hadise de sürekli göz önönde bulundurmalıyız. 

 

            Peygamber Efendimiz. (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuşur.

            “ Öyle çalış ki hiç ölmeyecekmişsin gibi, öyle ibadet et ki, yarın ölecekmişsin gibi.”

           

        Ama biz ne yapıyoruz, bazılarımız  yüzde doksan sekiz dünyalık yüzde iki veya yüzde sıfır ahretlik için çalışıyoruz. Yukarıdaki polis ile hırsızın hikayesinde sözü edilen koku orada  ahiret te  çıkacak onun için bilinçli davranalım, hem dünyalık hem de ahretlik için çalışalım, ihmal etmeyelim, orada hüsrana uğramayalım. 

        Emekli olunca rahat bir hayat yaşayalım plan porejesini düşünmesini yapıyoruz da öbür dünya ya niçin vurdum duymazlıktan geliyoruz, yoksa öleceğimizi inanmıyormuyuz, Yüce Allah’ın şu ayetini hiç hatırlamıyormusun    

“Bütün canlılar ölümü tadacaktır.”  Ayrıca şu ayeti okumadınız mı Yüce Allah şöyle buyuruyor.

            “ Kadınlara karşı şehvet, evlat biriktirilmiş ( para ) Altın ve gümüş, cins atlar, hayvanlar  ( arabalar ) Ekinlere karşı düşkünlük insanların hırsını tahrik eder. bunlar dünya hayatının geçici menfaatlarıdır. Asıl varılacak yer Allah katındadır.” Ali İmran süresi Ayet l4 )

 

            Hz. Ali (r.a.)  Şöyle buyurmuştur,

 

            Size ne oluyor da dünyada kazandığınız az bir şeye seviniyor, ahret için kaybettiğiniz birçok şeye üzülmüyorsunuz.

58-

 

          Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur.

            “Takvada üstünüze bakın, maddiyatta ( zenginlikte ) ise altınızdakilere bakın.”

 

            Peki bizler ne yapıyoruz?

            Tam tersine kum saati gibi saati ters çevirip, madiyatı / zenginlik de en üstlere bakıyoruz, şunun şu arabası var, şunun şu yatı, katı, atı var fabrikası var, makamı var her neyse, hep madiyat açıdan şöhret açıdan üstümüze bakıp aynisini almak veya ayni yerlere gelmek için bütün ğücümüz ve kuvvetimizle çalışırız didiniriz, her türlü çaba sarf edip faaliyet gösteririz.

 

          Bir İnsan Takvalı ise:

 

            İnsanın, Allah katındaki değeri Tâkvasına göredir.

            Kur’ân’a göre takvâ, kişinin Allah katındaki değer ölçüsüdür.

 

            “Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı en çok sakınan nızdır.( Hucurat 13 ) anlamında ki  ayet bunun açık delilidir.

 

            Peygamberimiz (s.a.v.) veda hutbesinde, bir hadisinde şöyle buyurmaktadır.

“Ey insanlar! Rabb’iniz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Adem den siniz. Âdem de topraktandır. Allah yanında en üstün olanınız O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Araplarla arap olmayanların bir ibirne karşı üstünlüğü ancak takva iledir.(Müslim Hac, 19, 1,889 )

 

            En alt kısımlara bakıyoruz, gerekli ibadetimizi yapamadığımız gibi, daha üstün ve bilinçli bir Müslüman, / mü’min olalım, evliya / veli olalım çaba sarf etmediğimiz gibi, ben Elhemdülillah müslümanım, yılda ya bir ya iki defa içki içerim,  “ ama, çok şükür Cuma namazlarımı kaçırmamaya çalışırım, hele hele bayram namazlarını elimden gelinceye kadar hiç kaçırmam.” benim yaptıklarımı hiç yapmayanlar da var buna ne dersiniz.

          Benim de bu arkadaşa şu cevabım olacak:  Örnek olarak : O zaman sen de cumadan cumaya veya bayramdan bayrama nefes al, su iç, yemek ye, vesaire.

            Rabbimiz bize her türlü nimetleri veriyor, bize şu şu ibadetleri yapmamızı emir ediyor, biz onları yapmadığımız gibi işimize gelen ibadeti 

59-

cınbızla çeker gibi çekiyoruz. diğer ibadetleri de nazara bile almıyoruz yaptığımızıda çok büyük bir ibadet yapıyormuşuz gibi de lanse ediyoruz, hani ben bunu, bunu yapıyorum bu ibadetleri yapmayan da var, malesef hep takvada altakilerimize bakıyoruz, zenginlikte üsttekilerimize bakıyoruz.

            Tek cümleyle Yüce Rabbimiz bizleri hidayet etsin. deveye demişler ki neden boynun eğiri, deve demiş ki nerem doğru ki boynum eğri olmasın.

          Biz bazılarımız ibadette çok tenbeliz, gerçekten madiyata önem verdiğimiz gibi, maneviyatta o kadar önem vermiyoruz. tekrararen “ Allah Teâlâ bizleri hidayet etsin kendisine layık  müttaki ve bilinçli kullarından, habibine de layık ümmetlerden eylesin”

 

 

          BİR CANLI HİKAYE DAHA

---------------------------------------------------------------:

            Ben emekli olduktan sonra Ankara yerleştim, boş kalınca çok zor durumlar geçirdim, bir hemşerim B.H. gel bir market açalım ortak çalışalım dedi. bu teklifi uygun buldum, marketi açtık bir sene beraber ortak çalıştık biz anlaşamayınca marketi satlığa çıkardık.

            Gece  saat yirmi civarında iş yerinde yalnızım. baktım ki bir fötörlü, karvatlı çok temiz giyimli gözlüklü bir bey efendi içeri girdi, marketi süzdü, bir iki defa U dönüşü yaptı. Bende bu arad çok sevindim bu bey efendi hem paralı hemde dört dörtlük marketi devir alacak bir müşteri  olduğunu tahmin ediyorum ve seviniyorum, marketin müşterisi çıktı biz satıp kurtulacağız diye düşünüyorum. Tam o sırda adam bana şöyle hitap etti.

            Ben başka semtten geliyorum, kızım’a misafir geldim onlarda üst’te oturuyorlar, dört  yaşında torunum var eli boşta gidilmiyor ayıp oluyor, hem damadıma, hem kızıma hemde torunuma karşı çok ayıp olur, bu nedenle bir şeyler alıp götürmem gerekir dedi.            

            Tabi ki benim hayalım kırıldı, ben ne bekliyorken ne karşıma ne geldi, tabiri caiz ise dağ fare değil karınca doğurdu. 

            Neyse dedim, kendi kendime bari bu adam elli atmış liralık alışveriş yapacak oda iyi ne yapalım kısmet bu kadarmış gibi düşünüyorum.

            Adam, iş yerini tüm süzdükten sonra bir tane eti puf eline alıp bana geldi yanlış yazmadım, ve sizde yanlış okumadınız, yalnız bir adet ETİ PUF tezgahtan aldı, bu poşete bırakılmaz, bunu bir anbalaj yaparmısın dedi,

            Ben bir daha hayal kırıklığına uğradım, marketti satıyordum, olmadı elli atmış liralık alış veriş düşünüyordum olmadı ve yalnız bir eti puf, alış verişi ile sonuçlandı.

          Bende o eti pufu Altın kutusu gibi bir cilatin kağıtla anbalajını yaptım ve bir de kurdele taktım sanki altıncıdan bir bilezik almış gibi ETİ  PUFU süsledim kendisine verdim. Parayı da almadım, yirmibeş kuruş oda benden olsum 

60-

dedim. O kadar zahmete ve emeğe karşı alacağım yirmi beş kuruş, ondan da vaz geçtim.

 

            Şimdi esas konuya gelelim:  adamın dediğine dikkat edersek, yukarıdaki konuşmasını bir daha tekrarlarsak, adam şöyle söylüyor. Ben misafirim damadıma, kızıma, dört yaşındaki torunuma ayıp olmasın diye eli boş evlerine gidemiyorum ve ben utanıyorum.

diyor ve sonuçta densizlik, yüz süzlük yaparak bir eti puf la işi bitiriyor.

 

            Ama kardeşim, bunu iyi bilin ki öbür dünya da hiçbir eti pufla işi bitiremezsiniz. O adam ben utanıyorum eli boş gidemiyorum diyor.

            Peki yarın ecelimiz  gelip gidersek Allah’tan Peygamberden utanmıyormuyuz  eli boş nasıl gideceğiz Allah’ın huzuruna, burada bir  eti pufla işi bitirdin çocuğu kandırırsın ama orada bu olmaz, sen kimseyi haşa kandıramazsın bu nedenle çok düşünmek lazım, hatta çok tefekkür edip halimize çok ağlamak lazım, figan etmek lazım biz takvanın, Müslümanlığın hangi seviyesindeyiz, sevyemizi durumumuzu enazında bilmemiz lazım ve kendimizi düzeltmemiz lazım. 

           

         Bu konuda “Allah’ım Yalnız Sensin—Sen şiir kitabımdan iki  dörtlük daha okuyalım.

           

            Kısa bir yolculuğa çıktığımızda bile çantamızı hazırlarız,

            Yolculuk sırasında, ihtiyacımız olan malzeleleri çantaya koyarız,

            Hepimiz bunun biliriz, cebimize para koymadan dışarıya bile çıkamayız,

            Uyan kardeşim, uyan günler, haftalar, aylar, yıllar geçiyor, o gün ğeliyor.

 

             Uzun yolculuk olan, ölüme hazırlıklımıyız, sen o çantaya ne koydun,

             Çanta var ama, içinde uzun  ve ebedi yola yetecek azık ne koydun,

             Yanındaki çanta boş, cebin boş, elin boş ise o zaman halini iyi düşün,

            Uyan kardeşim, uyan, artık günler, haftalar, aylar, yıllar geçiyor, o gün geliyor.

 

   Bunun yorumunu size bırakıyorum biraz tefekkür edelim. 

 

 

              Yüce Allah buyuruyor.

61-

            “ O Takva sahipleri, Ey Rabbimiz, biz iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem ateşinden koru derler.”( Ali İmran Süresi Ayet: l6)

 

Ve yine o takva sahipleri; sabreden ( söz ve işlerinde) doğru hareket eden, Allah’a itaat eden Allah yolunda malını harcayan, seherlerde Allah’tan mağfiret dileyen kimselerdir.(Ali İmran Süresi Ayet, l7 )

 

 

Ravilerden Enes (r.a.) şöyle demiştir. Peygamber Efendimiz (.s.a.v.) buyuruyor.

Allah’ın resulünün zevcelerinden evine üç kişi geldi ve Resül-i Erkemin ibadetini sordular. Onlara Allah’ın Resulünün ibadeti bilidirilince, onu kendileri için az buldular ve şöyle dediler. “ Resül-i Erkemin yanında biz bir şey değiliz” onlardan birisi

 “ Ben yaşadığım sürece bütün gece namaz kılacağım.” dedi.

  İkincisi:

“Ben yaşadığım sürece iftar etmeyip oruç tutacağım” dedi.

   Üçüncüsü de     “Kadınlara yaklaşmayacağım ve hiçbir zaman evlenmeyeceğim.” dedi.

            Az sonra Allah’ın Resül-i onların yanına geldi ve;  “ şöyle, şöyledi söyleyenler sizlermisiniz.? ( söylediklerinize) dikkat ediniz! Allah’a yemin ederim ki, içinizde Allah’tan en çok karkanınız ve O’na karşı gelmekten en çok çekineniz benim. Buna rağmen ben bazen oruç tutuyorum bazen tutmuyorum. Namazımı kılıyorum, uyuyorum kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetim den ayrılırsa, o kimse benden değildir.” Buyurdu.              ( Buhari ve Müslim )

 

            Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

            İbni Mesüd (r.a.) rivayet etmiştir.

            “ Dini mevzularda aşırıya kaçanlar helak oldu. Allah’ın Resulü bunu üç kez tekrarladı.”

 

 

 BİR DERS VERİCİ HİKAYE DAHA

 

             Belki çoğumuz, yaşlanınca, veya hastalanınca çocuklarımıza eşimize şu vesiyeti yapıyoruz.

 

             Oğlum, ben ölünce şu tarlayı veya arsayı, şu camiye veya hayır kuruluşuna, şu kadar param var o paradan şu kadarınıda şu kuruma, şu kadar keçi ve koyunlardan da şu fakire verin ayrıca;  haccada

62-

 gidemedim benim hac bedelini de bir adam tutup benim adıma hacca gönderin gibi veya benzeri vasiyetnameler sözlü veya yazılı karşımıza çok çıkıyor duyuyor ve görüyoruz.  

             Bir gün yine bir yaşlı müslüman kardeşim, eş ve çocuklarına ayni veya benzeri vasiyeti yapıyor. Bu vasiyeti yaparken geceleyin oğlu gil’lere  misafirliğe gitmiş vasiyetini oğlu gil de yapmış.

            Vasiyettin sonunda kalkıp evine gitmek istemiş, tabi ki o zaman elektrik ceryan gibi şeyler yoktu halkın olmazsa olmazı pille ç alışan el fenerleri idi.

Yaşlı adam  el fenerini eline alıyor. Evine gitmek istiyor. Oğlu da baba el fenerini bana ver ben sana ışık yapayım der.

            Babası bu teklifi seve, seve kabul eder ve el fenerini oğluna verir.

            Oğlu karanlık gecede el fenerinin ışığını babasının arkasına (sırtına) vermiş,

            Babası oğlum çok karanlık önümü hiç göremiyorum lütfen ışığı önüme ver demiş.

            Oğlu yine ışığı babasının arkasına (sırtına vermiş) tam o sırada babası tökezlemiş yere düşüp yuvarlanmış, iki yerden ayağını kırmış kaburgasını kırmış yüzü gözü parçalanmış vesair.

            Baba kendisine gelince oğlum sen niçin önümü aydınlık etmedin ışık tutmadın da ben düştüm bunca hasarlara uğradım perişan oldum.

 

            Oğlunun verdiği cevap çok ilginç ve manidardır.

 

            Oğlu, Baba der sen bir saat’tır vasiyet ediyorsun. Benim veya bizim senin arkanda yapacağımız hayır hasenat (sevap ) bu kadar olur arkadan gelen ışık gibi o sevaplarında sana bu kadar faydası olur.

            Baba, oğluna teşekkür eder, sen gerçekten bana büyük ders verdin.

Bundan sonra kendi sevaplarımı kendi elimle yapacağım hacca da gidecağim bütün sevap, sadaka  ve hayır işlerini de kendim yapacağım inşallah der,                          

 

 

                        Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ Onlar boş lafı işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. “ Bizim işlediğimiz bize, sizin işledikleriniz ise sizedir. Size selam olsun, bilgisizlerle ilgilenmeyiz” derler.” ( Kassas süresi ayet 55 )

 

 

                        Hadis No: 5707 İbni Abbas (r.a.) rivayetle :

                        “ İlim ibadetten üstündür. Dinin temel direği takvadır.” ( Hatib’in Tarihinden C. Sağir 3 / 1219                    

 

 

63-

 

BAŞIMDAN GEÇEN CANLI BİR HİKAYE :

 

Ben 13-14 yaşlarında bir çocuğum,  abim terzi idi bende abimin yanın da terzi kalfalığı yapıyordum terzilik  sanatını epeyce öğrenmiştim. Babam da berberdi babamın dükkanına gittim, babam, bana dedi ki sen dükkanda otur ben bahçeye gidip, çalışacağım bir saat sonra dükkanı kapat eve git, babam gitti bahçeye on on beş dakika sonra bir amca geldi ben sakal tıraşı olacağım, dedi ve berber koltuğuna oturdu, ben de hayatta kimseyi traş etmemişim. Berberlik sanatının çok, çok çok acemisiyim,

  Adamın koltukta oturduğunu görünce hiç bozğuntuya vermeden, adamın boynuna traş havlusunu attım, fırçayı köpükle doldurdum, adamın yüzünü güzelce fırçaladım sakallar da cildide güzel ce yumuşadığını fark ettim. usturayı elime aldım nasıl tutacağımı da bilmiyorum, ne yapacağımı da bilmiyorum! nihayet ellerim titriyerek usturayı adamın faul’un altına vurdum bir santim derisini kestim, yukarıdan şarıl, şarıl kan

akıyor, sakalın bir yüzünün köpüğü silindi kan aka, aka, ben usturayı dudak ile çene arasındaki sakalı traş etmek istedim, o rası da çok çukur usturayı vurdum inanın bir parça et koptu adam anladı ki ben  traş yapamayacağım, adam boynundaki havluyu yüzüne dolandırdı her taraftan kan akıyor ben adamı o halde bıraktım koşa koşa bahçeye gittim, babama dedim ki telefonda acele senin ile konuşmak isteyen bir amca var dedim, babam koşarak dükkana gitti.  ben bahçede kaldım korkudan dükkana gidemedim, babam akşam eve gelince bana çok kızdı, çağırıp bağırdı belki rahmetli annem engel olmasaydı belki benim yüzüm amca gibi kan ve yara içinde kalacaktı.

 

 

Ben bu hikaye yi neden anlattım!

 

Bir adamın sanatı olmazsa, kendi kendine bir şeylere karar verirse sonuç böyle olur.

 

Bu nedenle ilimsiz takva olmaz, kendi kendimize bir şeyler uyduralım, ilimsiz adamlardan ilim öğrenelim, tatbik edelim bunun adını da takva  bırakalım olmaz, ilmi, ehlinden öğreneceksin  Kur’ân ve hadis kitaplarından sonra ilmihal, olur, Akâid olur, fıkıh kitapları olur. teffekür kitapları olur,  bütün veli, evliyalar, âlimler ilim öğrenerek, öğrendikleri ilmi tatbik ederek, tatbik ettikleri ilminide yayarak Salihler sınıfına havaslar sınıfına girmişler, takva bilinçli olur, bilinçsiz yapılan takva, takva değildir, yani en azından sana yetecek kadar ilim öğren, öğrendiğin ilimi uygula, bilmediğini de kapasitene göre öğrenmeye çalış çünkü Peygamber Efendimizin bir Hadisi şerif’te Şöyle buyurmaktadır. “ İlim öğrenmek her kese farzdır.”

64-

Yoksa yalnız   “Bilinçsiz “  bir namaz kılmakla, oruç tutmakla, hac’a gitmekle, üç beş dini konuyu öğrenmekle ben alimim,  takva bir adamım  veli, evliya bir adamım, dersek bu neye benzer bilirmisiniz,  benim gibi ustura tutmasını bilmeyen, sakal keseyim derken, insanı kesmeye benzer.      

 

Ebü Zer’den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır.

            “ Tedbir gibi akıllılık yoktur, günahlardan sakınmak gibi takva yoktur, güzel ahlak gibi bir asalet yoktur.”( İbni Mâce, Zühd: 24  )

 

            Hadis No: 5581 Ebü Musa’dan (r.a.) rivayetle: Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Şu beş şeyi dilinizden düşürmeyin: “ Süphannellah “ > Allah’ı Her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim.< “Elhemdülillah” > Hamd Allah-u Teâlâ’ya mahsustur. <  “ Lâ ilâhe illallah” >Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.<  “ Velâ havle velâ kuvvete illâ billâh.” > Güç ve kuvvet ancak Allah’tandır.<(Teberani’nin Kebir’inden C. Sağir C. 3. sayfa 1202 )

 

                  Konuyla ilgili bir şiir daha okuyalım mı?

 

                               ALLAH DOSTLARI

 

Yüce Allah’ın dostları, adeta dilsizdirler, sağırdırlar,

Kalpleri Allah’a yaklaştıkça, artık ondan başkasını işitmezler,

Onları manevi bir heybet kaplar, Allah’tan başkasını görmezler,

Onlar eline, beline, diline tüm hareketlerine dikkat ederler.

 

Artık onlar, cemal sıfatı ile celal sıfatı, arasındadırlar,

Sağa sola meyil etmezler, önlerinde sadece tek istikamet var,

Allah’ın emirlerine, Hz. Peygamberin hadislerine, aynen uyarlar,

Onlar eline, beline, diline, tüm hareketlerine dikkat ederler.

 

Canlı bir hikaye

                   ------------------------------------:

                    Önce başımdan geçen bir konuyu anlatacam, sonradan, buna    bağlantılı gerçek ve ilginç bir hikaye anlatacam, her ne kadar bu kitap-ta hikaye olarak yazıyor isem de, isim i hikaye ama hepsi gerçek olaylardır.

 

          Bir gün iki yakın arkadaşım ile Hizan ‘dan  Van’a gittik, van’da ben  birkaç çeşit meyve aldım mevsim kış olunca aldığım meyveleri  tahmin edersiniz.  

65-

Meyvelerin parasını ödemeye kalkınca,  arkadaşım ısrarla ben ödüyecağım dedi ve Allah ondan razı olsun o ödedi.

        Van’dan yola çıktık, Bitlis’ilçesi olan Hizan’a doğru gidiyoruz yolda meyve parasını ödüyen arkadaşım, aldığımız meyve’ dan bir  tanesini eline almış, Naif bey sen eğer helal edersen ben bu elmayı yemek  istiyorum.dedi.

        Elmayı alan ben, parayı veren o, helalıkta isteyen yine, o   Keşke, bütün gelir ve giderimizde, keşke bütün yediğimiz içtiğimizde  İslami konularda bu kadar titiz olsak. Ama ne yazık ki belki küçük  günah bile sayılamayacak şeylere çok dikkat ediyoruz ama çok çok önemli konulara ise maalesef maalesef hiçte nazara almıyoruz tabiki bu fedakar arkadaşım ve kardeşim, yanlış anlamasın, bu bir örnek olarak misal veriyorum, yoksa o meyve alan kardeşime saygı duyduğum çok temiz bir insan ve müslüman onu saygı ile yad ediyorum. o insan her konuda örnek bir insandır. Allah Teâlâ ondan bin defa razı olsun.

 

            Hadis N= 309 İbni Mes’ud (r.a.) rivayetle:

            “Allah’ın sana emrettiği farzları işle ki, insanların en çok ibadet edenlerinden olasın. Sana yasakladığı haramlardan sakın ki, insanların en takvalılardan olasın. Senin için takdir ettiği kısmetine râzı ol ki, insanların en zengininden olasın.”( İbni Aiyy’in el- Kamilin’den C. Sağir, cilt 1, sayfa 113 )

           

                          Hadis No: 5581 : Ebu Musa’dan (r.a.) rivayetle Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“ Şu dört şeyi dilinizden düşürmeyin, “ Sübhanellah “  > Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim.<“ Elhemdülillah  “ > Hamd Allah’a mahsustur. <   “ Lâ ilahe illallah “ >Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur.<   “Lâ hevle velâ kuvvete illâ billâh” > Güç ve kuvvet ancakAllah’tandır.<( Tabarani’nin Kebir’inden C. Sağir C.3.  S.1202 )

 

Sonuç olarak: iki ayetle  bir hadis yazıp başka konuya geçelim. 

           

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“ Allah’a bel bağlayıp güvenen kimseye  ( tevekkül edene) O’ yeter.”

( Talak süresi ayet 3 )

 

                 Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

                “ Şüphesiz ki, Allah kullarının gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.”(Hüd süresi ayet:5

 

Hadis No: 2491:  Huzeyfe (r.a.) rivayetle:

            “Utanmadıktan sonra dilediğini yap.”

 

(Buhâri, Enbiye, 54; Edeb, 78; Ebu Davud, Edeb ,8 İbni Mâce, Zühd, 17, Tabarani, Sefer 46, Müsned 4. 121, 273 )

66-

        Akibetimiz ne olacak :

           

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

            “ Ameller, ancak âkibetlere göre değerlendirilebilir. Namazın ve orucun çokluğuna itibar edilmez. İnsanın akibetine bakılır.” ( Tenbihü’l Gafilin sayfa 823-824 )

 

            Buna göre her müslüman Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ’ya akibetinin hayırlı olması için çok dua etmelidir. Çünkü en korkunç ihtimal, can verirken imansız gitmektir.

 

            Nitekim Yahya b. Muaz Razi:  Allah Teâlâ’ya şöyle dua ediyordu . “Allah’ım! En çok sevdiğim şey bana imân bağışlamış olmandır. Fakat onu benden geri alırsın diye korku içindeyim. Fakat ben bu korkuyu taşıdıkça umarım ki onu benden geri almazsın.”

           

            Ebu Kasım Hakim’e Semerkand’da: “ Herhangi bir günah yüzünden İmân kayıp olur mu?” diye sordular. Oda şöyle cevaplandırdı.

            Evet, “ Şu üç günah kulun imânının yok olmasına yol açar:”

            1- Kulun Allah’ın kendisini bağışladığı (çok büyük nimet olan ) imân’a karşı Hamd ve şükür etmemesi,

            2- Kulun imanının kayıp olabileceğinden korkmaması,

            3- Müslümanlara zulüm etmesi,     

 

          Ebu Habib’ (r.a.)den alınan rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

           “Melekler, Allah’ın kulları arasından bir kulun amelini önemli göstererek, överek yücelere çıkarırlar. Nihayet o ameliYüce Allah’ın dilediği noktaya ulaştırdıkları zaman Yüce Allah vahiy yolu ile kendilerine;  Ey meleklerim! Siz o kulun sadece işledikleri ameli gözetlemekle görevli iken Ben onun kalbini ve iç alemini murâkabe ediyordum. O kulumun sırf Benim rızamı gözeten hâlis bir amel olmadığı için cehennemlik arasında yazınız!” buyurur.

 

            Buna karşılık, Allah’ın başka bir kulunun amelini yücelere çıkarırken onu küçümsüyerek ve azımsayarak götürürler. Nihayet ı  o ameli Yüce Allah Teâlâ’nın dilediği noktaya ulaştırdıkları zaman, Yüce Allah Teâlâ vahiy yolu ile kendilerine;  “ Ey meleklerim! Siz o kulumun sadece işlediği ameli gözetlemekle görevli iken Ben onun kalbini ve iç alemini murâkabe ediyordum. O kulum söz konusu ameli sadece benim rızamı gözeterek ihlaslı bir şekilde işlediği için adını cennetlikler arasına yazınız.” buyurur.   ( Ebu’l- Leys Semerkandi’nin(Tenbihü’l- Gafilin Sayfa 23 ) 

67-

            BİR HİKAYE

 

            Bildiğiniz gibi Harun Raşit zamanın hükümdarı idi, kardeşi Behlül de onun küçük kardeşi ve çok takva müttaki bir zattır.

            Bir gün Harun Raşit’in hanımı günlük yiyecek ihtiyaçları için bir liste yapar  Harun Raşit’e verir.

            Harun Raşit’de ayni lesteyi güvenir kişi olan kardeşine verir, al bu listeyi bu parayı, listede ne yazılmış ise al eve götür der.

            Behlül,  çarşıya gider listede istenilen şeyleri alır. Götürüp mezara gömer gelir.

            Behlül abisine gider, Abisine şöyle der:   Listedeki istenilen şeyleri aldım eve götürdüm kalan paranın üstünü buyur der.

            Akşam olur, Harun Raşit eve gider, bakar ki hanımının suratı beş karış asılmış, hanım ne oldu,

            Hanım : Sinirli, sinirli, şöyle der; Bey Allah senden razı olsun ben sana bir liste verdim bazı yiyecek maddeleri istedim sen gittin unuttun, göndermedin sende bizde misafirlerde çalışanlarda aç kaldık.

            Harun Raşit şaşkındır. Kardeşinin hiç yalanını görmemiş ve duymamış, bu nasıl olur. Behlül bana buyanlışı yapar der.

            Harun Raşit sorar sen eminmisin ben istediklerini, Kardeşim Behlül ile gönderdim, behlül unutmaz, hata istenilen şeyleri aldığını ve paranın üstünü de getirip vediğini söyler.

            Hanımı; hani bey, eve hiçbir şey gelmemiş hep aç kaldık der.

            Harun Raşit çağırın bana Behlül’ü , hemen Behlül huzura çağrılır.

            Harun Raşit şöyle der. Kardeşim yengen bana bir liste verdi bu listede yazılanı al eve götür dedim, sende o istenilen şeyleri aldığını eve götürdüğünü söyledin hata paranın üstünü bile getirdin, oysa yengen der ki, eve bir şey gelmemiş hepimiz aç kaldık. Yengen mi  yanlış senmi unutup eve  bir şey getirmedin?

            Behlül, Allah kendisinden razı olsun, şöyle der. Abi sen bana para verdin şu istenilen şeyleri al eve götür dedin. Ben de eve götürdüm der.

            Harun Raşit der ki : Bak ama yengen,  Behlül eve bir şey getirmemiş der.

            Harun Raşit: Şöyle cevap verir: Sen bana bu listeyi verirken al misafirhaneye götür deseydin bende alıp buraya getirirdim burası bizim misafirhanemiz. Sen al eve götür deyince ben de aldım Mezarlığa götürüp toprağa gömdüm bizim evimiz orasıdır der.

 

            Harun Raşit’ten çıt yok bir ders daha almış, ve büyük tefekküre dalar,  Son sözü  Behlül’esen haklısın kardeşim der. 

68-

 

             İki Dakika Tefekkür edelim mi ?

            Biz, mezarlığı ebedi evimiz saymadıkça, benim evim, benim arabam, benim villam, benim fabrikam benim işyerim, apartmanım, benim çiftliğim, dedikçe, takvalı zor oluruz. Bizler kazanınca şöyle deriz, ben kafamı çalıştırdım, şunu, şöyle yaptım bunun böyle yaptım elimle tırnağımla bu seviyelere geldim,

            Ama, iflas edince,  Allah  Teâlâ benden aldı der.

            Kazanınca Allah  Teâlâ bana verdi O’na Hamd ve şükür etmiyoruz, ama iflas edince haşa suçu Allah Teâlâ’ya atıyoruz. İşte bu zaaflıktır, takvasızlıktır, bilgisizliktir. cahilliktir.

 

            Çünkü :

             Yüce Allah Teâlâ  şöyle buyuruyor.

            “Sana gelen her iyilik ( bir lütuf olarak Allah’tan, her kötülük ise bir hatanın neticesi olarak kendindendir.” ( Nisa süresi ayet 79

 

 

               Arif müminler

 

Sevdiklerine Allah için severler, sevmediklerini onun için sevmezler,

Hiç kimsenin hakkını yemezler, nefisleri için bolluk istemezler,

Öyle insanları cinler, melekler, yer ve gök hepsi onları anarlar,

Onlar eline, beline, diline, her hareketine dikkat ederler.

 

Arif Müminler Allah’tan ne dünyalık ne de ahiretlik isterler,

O zatlar mevlasından yalnız ve yalnız Rabbinin rızasını isterler,

 Bizler ise Rabbimizden eş, para, mal, mülk isteriz. İşte biz ve onlar,

Onlar eline, diline, beline, her hareketine dikkat ederler.

 

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.  

“ İşlediğiniz hayırları Allah bilir. ( Hac için ) Azık hazırlayın, Azığın en iyisi takva ( Allah korkusudur ) Ey idrak sahipleri benden korkunuz.”( Bakara 197 )

 

            İki Dakika Tefekkür edelim mi?

 

            Eskiden bir yolculuğa azık yani yiyecek ve içecekler beraber taşınırdı, en çokta yiyecekler, Hacca gidenler, şehirler arası yolculuk yapanlar, evinden askeri birliklerine kadar giden askerler, azık hazırlayıp götürürlerdi, şimdi de 

69-

tarlada bağda bahçede hatta bazı küçük çaplı iş sahipleri evinde azık hazırlayıp beraberinde iş yerine götürür orada acıkınca yerler. 

            İş te Yüce Allah Teâlâ bileri uyarıyor, öbür dünyaya  (Ahirete ) azık hazırlayın, yani Allah’tan korkun, Allah’Teâlâ’nın emirlerine ve Peygamber Efendimizin tasfiyesine riayet edin, ibadetinizi eksiksiz yapın, helaldan vaz geçmeyin, haramdan kaçının, yardımlaşın, sadaka vermeyi ihmal etmeyin, anne baba ve kul hakkına riayet edinin, bol bol sevap işleyin, Allah Teâlâ dan korkun kötü işler yapmayın işte azık budur.

 

            Başka bir ayette:

            “ Ey  iman edenler, Allah’tan korkun ve kişi yarın önceden ne gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun;  çünkü Allah, her ne yaparsanız haberdardır.’” (Haşr süresi ayet 18)

                                                                                                                                                                                                            

Takva konusuna bir ayet,  bir hadis, bir ata sözü ve bir şiir’le ile konuya son verip

 

“  RİYA  “konusuna geçelim.

 

Hadis No: 7569 Abdullah bin Cerad Resul-ü Ekrem Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir. “ Gerçek âmâ gözü görmeyen değil, asıl âmâ kalb gözü görmeyendir.) (Beyhaki’nin Şuabü’l-İman’nından. Camiü’s Sağir cild.4 sayfa 1442 )

 

Yüce Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Size verdiğimiz kitaba sıkı sarılın ve içindekilerini iyi belleyin ki kötülüklerden çekinenlerden olasınız.”(Bakara süresi ayet :63 )

 

Bir dakika tefekkür edelim mi?

Zaten biz bu ayete uyar agularsak tatbik edersek mesele bitmiştir. Yani gerçek Müslümanlar dan / müminlerden, belkide evliyalardan velilerden oluruz. Takvaya göre.

  Kur’an okuyanlar her yıl bir iki veya daha,  daha fazla Kur’ân-ı okuyup hatım ederiz ama Kur’ânın emirlerini uygulamaya, Kur’ân-a sarılmaya düşünüp incelemeye gelince  maalesef çok hem de çok zayıfız.

Birde Kur’ân’nın orijinal halini okumasını öğrenip bilmeyenler, şöyle derler keşke bende sizin gibi Kur’ân okusaydım dinimi öğrenseydim, bazen böyle kişilerin sorularına muhatap oluyorum ve onlara şöyle soruyorum! Türkçe okumayı biliyorsunuz değil mi? evet diyorlar, peki Kur’ân’nın mealini hiç okudun mu? Tefsirini hiç okudun mu?

Adam diyor ki  Vallahi, zaman bulamadım ve hiç okumadım.

İşte sözün bittiği yer.  

 Ne olursunuz hiç olmazsa yılda bir kez Kur’ân mealini okuyalım, hiç olmazsa hayatımızda bir kez Kur’ân tefsirini okuyalım ki,  Yüce Rabbimizin bize 

70-

ne emirler verdiğini/ne buyurduğunu azda olsa, dinimizi öğrenelim anlayalım bilelim ve uygulayalım.

 

Bizler bunu başarırsak. Kur’ân-ı Kerim’in yalnız cenazemiz olduğu zaman Yasinler, Fatihalar, ihlaslar okunması veya mezarlıkta okunması için gelmediğini öğreniriz. Şimdi hemen zihninizden bunları okursak sevap olmaz mı? tabiî ki Kur’ân okumakta sevap çoktur. Hata Kur’ân-ı açıp sayfalarına harflerine bakmak sevaptır, dinlemesi sevaptır, Kur’an dan ayet okuyup başkasını bilgilendirmek sevaptır.  Kur’ân-a sevgi ve saygı gösterip evimizin en güzide yerinde okuyup, korumamız sevaptır. Bunda bir behis yoktur, anlatmaya çalıştığım Kur’ân-ı iyi tanıyalım ki, Allah Teâlâ’yı tanıyalım, Peygamberimizi tanıyalım ki dinimizi tanıyalım.

Zaten Yüce Allah Teâlâ yukarıdaki ayette apaçık belirtmiş isterseniz yukarıdaki bakara 63.ayeti bir kez daha okuyalım..

Yüce Allah Teâlâ : “ Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”  buyuruyor.

Peygamber Efendimiz ise: Alimin uykusu cahilin ibadetinden üstündür, başka bir Hadis te de “Alimin kıldığı iki rekat namaz cahilin bin rekat namazından üstündür.” Peki bizim elimizden tutan mı var, biz niye bilinçli olmuyoruz veli, evliya hatta alim olmuyoruz çünkü biz bu hususta gayret sarf etmiyoruz, doğru yanlış, ilim ehlinden veya ehli olmayandan, veya kulaktan dolma çok asgari bir ilmi öğrendiklerimizle yetiniyoruz. Oysa Yüce Allah buyuruyor ki: malı istediğime,  ilmi isteyene veririm. Biz ne yapıyoruz. Bizde gece gündüz mal istiyoruz ilme/ rağbet ilim istemeye öğrenmeye çaba sarf etmiyoruz kısacası bazılarımız veya  ilim öğrenmek istemiyoruz. Ve kendimize çok çok yazık ediyoruz,

Öldükten sonra uyanacağız, ama o zaman da çok geç kalmış olacağız, onun için ölmeden önce uyanalım ki, dinimizi bilinçli tatbik edip yaşayalım.

En doğrusunu Allah-u Teâlâ bilir.

 

 

SAAT, 24 SAAT ÇALIŞIYOR BİZE NE MESAJ VERİYOR.

 

Saat  bize diyor ki, Tik tak, tik tak, tik tak,

Allah’tan utan miyomusun, ibadetsiz yaşamak,

 

        Saat der ki, benden örnek al, tik tak, tik tak, tik tak,

       Ayıp değil mi, boş boş oturup hiç çalışmamak?

 

Ömrün geçiyor, hep Allah-ı zikir et, de ki, Lâ ilahe illallah,

Ömrünü boşuna geçirme, sonra dersin vah, vah, vah, 

 

 

Ben her tik tak dediğim de, senin ömründen bir parça alıyorum,

71-

Uyan sen ne yapıyorsun,  hala Allah Teâlâ’dan utanmıyor musun,

 

Sirkin, kendine gel, bu dünya, geçicidir bunu da biliyorsun,

Ben her tik, tak, değişimde sen mezara bir adım daha yaklaşıyorsun.

 

Uyan ibadette, kullukta kusur etme, artık yap bir hamle bir atak,

Derim tik tak, tak Vallahi  bir gün mutlaka” ECEL “ kapını çalacak.

 

  TİK TAK TİK TAK, TAKK  TAKKK  TAKKKK….

 

 

            İslami bir Söz

Bir adamın amacı, ahire tini kazanmak ise, o kişi çok mutlu ve huzurludur.

        Bir adamın derdi dünya ise, o kişinin dünya kadar derdi vardır.

 

Sakın ha, köprüden geçinceye kadar ayı’ya dayı deme, olur ya köprünün ortasında köprü yıkılır, öbür tarafa ayının yeğeni olarak gidersin.Necip Fazil Kısa kürek )

 

 

Binlerce top tüfek yapamaz asla,

Göz yaşının seher vaktinde yaptığını

 

 

Ne Hz. Salih peygamberin devesi, nede, Hz. Musa’nın asası,

Toz gibi yapar gerçek bir Müminin içten yapılan duası,

 

KISSA        

 

Bay ile  Bayan evlenmeye karar verirler, her hazırlıklarını tamlarlar, artık dini nikah yapmanın zamanı geldiğini söylerler,

            O Semtteki dini görevliyi evlerine çağırırlar hocam biz evlenmeye karar verdik, resmi nikahlarımızı da yaptık şimdi ise dini nikah yapmak istiyoruz,

            Hoca, evlerine gider  iki şahit huzura alır, evlenecek bay ile bayanı da huzura alır,

            Hoca Damada sorar, öncelikle Kelime-i Şahadeti getireceksin, ki dini nikahınızı yapabileyim,

 

            Damat der ki, Hocam Kelime-i şahadet evimizde yoktur, marketler de de aradım bulamadım, onun için şimdi getiremem. Sonra getiririm. 

72-

        Hoca bakar ki damatta iş yok.

            Hoca, Geline sorar, kızım bari sen Kelime-i şahadeti getir.

            Gelin der ki, Hocam ben bu evin daha gelini olmadım bu evin yabancısıyım bizim evde olsaydı, Kelime-i şahadetin yerini biliyordum getirirdim, ama burada, Kelime-i Şahadeti nereye bıraktıklarını bilmiyorum, bu nedenle şimdi kelime-i şahadeti getiremem, evlendikten sonra kelime-i şahadeti alıp size getirsem olur mu?

 

Tek kelimeyle Allah Teâlâ akıl ve fikir versin Allah Teâlâ ıslah etsin.

           

            Sayın okuyucular son bir kıssa hikaye yazıp Riya bölümünü araştırıp yazmaya başlayalım inşallah.

 

 

 Hikaye

 

Bir gün ak baba ile kartal kimin gözü daha keskin uzağı görür diye bahse girdiler.

 Bir avcı da iki yüz metre ileride kartallara, akbabalara tuzak kurmuş, ak baba diyor ki ben iki yüz metre ilerlide bir kertenkele gördüm gidip yakalayacağım, kartal da diyor ki bende iki yüz  metre uzaklıkta bir buğday danesi gördüm gidip onu yiyeceğim. ikisi birlikte uçuyorlar, ak baba avcının kurduğu tuzağı fark ediyor ama kartal balıklama dalıyor ve tuzağa kapanıyor.Ak baba ona bağırıyor. Hey kardeş iki yüz metre uzaklıktaki, bir buğday tanesini gören, kocaman tuzağı görmeyen gözü ben ne yapayım.

            İki dakika tefekkür edelim, ben her şeyi bilirim, evdeki ve iş yerindeki bütün işlerini de başarı ile yapar yakıştırır ama Rabbinin emirlerini yerine getirmedikten sonra o iş neye yarar sen kulluk görevini yapmadıktan sonra Rabbnin sana verdiği nimetleri görmedikten sonra farkına varmadıktan sonra o çalışma o başarın o makamın, o zenginliğin, o bülbül gibi ötmen neye yarar….!

 

                YÂ RABBİM; 

 

 

SEN  BENİM  RABBİMSİN,  BEN SENİN KULUNUM, CENNET’TE  SENİN CEHENNEM DE  SENİN  TAKTİR  DE SENİNDİR. 

73-

  

74-

 

 

 

 

 

               Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

            “ O Halde dini vazifelerinizi yaparken O’na hiçbir şeyi ortak ( riya gösteriş, kibir.) etmeksizin Allah’a ibadet et. Gözünü aç; katıksız saf din, sırf Allah rızası için yapılan din ve ibadettir.”( Zümer, ayet : 2 )

 

R İ Y A

                  

 

                   Yüce Allah Teâlâ bir ayetinde şöyle buyuruyor :

                   >>Allah’ da iki ilah edinmeyin, O ancak tek bir ilahtır. <<( Ayet: l6/ 51 )

 

                   Başka ayetinde ise:

                   “… Allah’ın huzuruna açık alınla varmak isteyen kimseler iyi amel işlesinler. Ve ibadetlerinde hiç kimseyi, Rab’lerine  eş- ortak koşmasınlar.”( Kehf süresi ayet 110 )

 

 

                   Öncelikle  Riya “nedir:

 

                   Riya,   Allah Teâlâ için yapılması gereken amel ve ibadeti kullara gösteriş olarak yapanlara.

                   Riya,   Allah-u Teâlâ’ya itaat eder görünerek, kulların taktirini kazanma.

                   Riya,   Allah-u Teâlâ’dan başkasının hoşnutluğunu kazanma düşüncesiyle ihlası terk etme.

                   Riya,   Allah Teâlâ’dan başkası için ibadet yapma, ibadetleri kullanarak dünyevi çıkar peşinde olma.

                   Riya,   Allah’ın emirlerini yerine getirmek maksadı ile değil de, insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapanlara.

 

                   Riya, İnsanların görmesi taktir etmesi ve ibadeti gösteriş için yapmak,  (Halktan teveccüh  aferin ve alkış bekleyenlere .)  ( Türkiye Diyanet Başkanlığı İslam Ansiklopedisi Cilt 35, Sayfa 157 ) 

75-

                   Hayat Büyük Türk Sözlüğünde :

 

                   Riya,  İki yüzlülük, yalandan gösteriş, mürailik.  

 

Riya : Özü –sözü  bir olmamak, dini emirlere göre hareket etmeyerek, iki yüzlülük etmek, halkın taktirini kazanmak halka gösteriş olarak yapılan her hareket / ibadet riyadır.                 

 

           Ayrıca her  ibadette yapılan riyakarlık Peygamber Efendimizin Hadisine göre; “ Şirktir. “ ileriki sayfalarda konuya değinilecektir.

 

                   Peygamber  Efehndimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

               “ Ameller ancak niyetlere bağlıdır. İnsan neyi niyet ederse onu elde edebilir. ( Tenbihü’l- Gafilin)

 

                        Peygamber Efendimiz buyuruyor.

                        “ Sizin için en çok korktuğum küçük şirktir.” Buyurdu. Küçük  şirk nedir ? sualine cevaben de : “ Riyadır. Allah-u Teâlâ  her kesi ameline göre mükafatlandıracağı kıyamet günü. “ Dünya da kime gösteriş yapmış idiyseniz gidin bakın onların yanında sizin için bir mükafat var mı ? buyuracaktır.    ( Nura Doğru  Cilt 1, 117)

                       

                   Müslümanlardan (sahabelerden )biri bir gün Peygamberimize :

                    “ Ya Resulüllah yarının kurtuluşu nerededir ?” (Yani nasıl davranırsak ahiret’te kurtuluşa erebiliriz. ) diye sordu:

                    Peygamber Efendimiz O sahabenin bu sorusuna :

                   “Yarın kurtuluşa erebilmek istiyorsan Allah’ı aldatmamalısın “şeklinde cevaplandırdı.

Soruyu soran sahabi : “ Ya Resulüllah ! Allah’ı nasıl aldatırız ? “  diye sorunca . Peygamber Efendimiz sözlerine şöyle devam etti :

>> Allah’ın size emrettiği amelleri işler ve fakat bu amellerle Allah’dan başkasının teveccühünü  beklerseniz, Allah’ı aldatmış olursunuz. Riyadan korkunuz. çünkü riya, Allah’a ortak koşmak demektir. Kıyamet günü her kesin önünde riyakara şöyle seslenilir :  “ Ey kafir, ey facir, ey gaddar ey müflis, Amelin yok olmuş ve ecrin iptal  edilmiştir. Bu gün eline geçecek hiçbir nasip yoktur. Ey aldatıcı, şimdi  ecrini (sevaplarını ) uğrunda amel işlediğin kişilerden iste ! <( Tenbihü’l- Gafilin .Ebu’l-leys Semerkandi S.33 )

 

 

                Yüce Allah c.c.  Buyuruyor .

 

                “ Hiç şüphesiz münafıklar, Allah’ı aldatmaya kalkışırlar. Halbuki, Allah onları aldatır.”        ( Nisa suresi Ayet : 142 )

76-

E v s   o ğ l u   Ş e d d a d  (r.a. ) Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurduğunu işittim dedi :

>>Gösteriş yaparak namaz kılan, gösteriş yaparak oruç tutan ve gösteriş yaparak sadaka  veren. Allah’a şirk koşmuş olur.<<(Tergib ve Terhib )

 

  İ b n  M e s ‘ u d , (r.a. ) Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurduğunu söyledi :

>>Bir kimse insanların gördüğü yerde namazı güzel kılar da yalnızken namazı önemsemezse, Rabbini de önemsememiş olur.<<(Tergib ve Terhib )

 

İbn Mes’ud diyor ki,

                      “Bunlar Allah ile adeta alay eden kimselerdir.”   Yalnız kılarken Allah’ın kendini devamlı olarak görüp kontrol ettiğine kulak asmayıp alel acele namaz kılar ancak insanların göreceği zaman yavaş, yavaş düzenli olarak ( çok takvalı çok sofuymuş veya bir evliye gibi namaz )  kılar. 

 

 E b u  S a i d  e l  . H u d r i   ( r. a . ) Şöyle dedi :

 Biz mesih ve deccal hakında konuşuyorken ,Resulüllah (s.a.v. ) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu :

>>Bence  M e s i h    ve  D e c c a l ‘ dan daha korkunç bir şeyi size haber vereyim mi  ? bizler.

“ Evet ver. Ya Resulüllah “ dedik.Resulüllah  ( s.a. v. ) da :

“ Gizli şirktir, o da kişinin namazı kılmaya kalktığında başka bir şahsın nazarında iyi görünmesi için namazına özenmesidir. “ buyurdu .(Tergib ve Terhib)

 

 Ahmet Hanbel,ve Hakim  Zeyd oğlu Abdulvahid  tarikiye ubade b.Nesiyi’in

Hadisi şöyle anlattığını rivayet ettiler:

“  E v s   o ğ l u  Ş e d d a d  ( r. a. ) nın yanına girdim Namaz kıldığı yerde  ağlıyordu “ :

“Y a  E b a   A b d u r a h m a n  !  seni ağlatan şey nedir ? “ dedim. O da :

Resulüllah (s.a.v ) dan duyduğum bir hadisi şerif “diye cevap verdi.

“O hangi hadisi şeriftir ? “ diye sordum.

  Resulüllah (s.a.v ) :

>>Ümmetimin yapmasından korktuğum şirk ve gizli şehvettir.<<buyurdu:

  “Senden sonra ümmetin şirk koşacakla rmı?  diye sordum:

  “Y a   Ş e d d a d  !   Onlar güneşe, puta ve taşa tapmazlar. Fakat amelleri ile insanlara gösteriş yaparlar. “ Cevabını verdi .

Ya Resulüllah ! Riya da mı şirktir ? “ dedim.

Evet “ diye cevap verdi .

 “Gizli şehvet nedir ? “  diye sordum : Resulüllah  (s.a.v . ) şöyle buyurdu

 

 

  “Onlardan biri oruçlu olarak  sabahlar ve dünya lezzetlerine kendini kaptırarak  orucunu bozar.” ( İşte bu gizli şehvettir.) buyurdu.(Tergib ve Terhib 

77-

       Daha sonra şu ayet-i Kerimeyi okudu:

 

 “Rabbına kavuşmayı kim arzuluyorsa… güzel amel işlesin, Rabbine ibadette hiç bir kimseyi ortak etmesin.(tutmasın ).” ( Kehf süresi Ayet : 110 )   

 

İki dakika  Tefekkür edelim mi?

 

            Yapacağımız bütün farz, nafile ve Sünet ibadetler ile vereceğimiz sadaka ve yardımlarında ayni derecede riyadan uzak olması gerekir. hatta Hasta başvuruları (Ziyareti ) komşu ve akraba  ilişkileri ayni hassasiyetle  riya’dan  uzak olması gerekiyor, riya’nın ne kadar tehlikeli olduğunu hep beraber öğrenmiş bulunuyoruz. Hatta kişi oruç’lu iken  dilini dudağına gezdirip ben bu gün çok susuz olmuşum, bu söz bile bazı ilim adamlarına göre riyakarlıktır. Bilakis bu tavırlar Ramazan ayının dışında nafile tutulan oruçlarda, kişi karşıya şu mesajı vermek istiyor, ben sizden takvayım. bakın ben bu gün oruçluyum, veya ticaret adamı ise müşterilerine oruçlu olduğuna dair işaret verip bu vesile ile güvenilir kişi olduğunu kanıtlamak amacını güden, kişide ayni riyakarlık yapıyor denilmektedir.   İlerlide  riya konusunu çok çok araştırıp bilgilerinize arz edeceğim inşallah.  

 

                   Allah Teâlâ’ya sığınarak, ben gizli şehvetten de şöyle anlıyorum ve anladığımı da aynen size  yazıyorum., nikah düşen bir bayana aşkla şehvetle, yani kötü gözle bakarak orucunu bozar.

                   Hani göz zinası, mesela oruçlu iken bir bayana kötü gözle bakmak orucu bozar. Burada dikkat edersek  zina yapar demiyor. Çünkü: Peygamber Efendimiz   (s.a.v.)  Yukarıdaki hadis de özetle:      “Onlardan biri oruçlu olarak  sabahlar ve dünya (şehvet ) lezzetlerine kendini kaptırarak  orucunu bozar.” ( İşte bu gizli şehvettir.)

 

                      En doğrusunu Allah-u Teâlâ bilir.

 

                      Yaptığımız ve yapacağımız tüm ibadetlerimizin, riyasız olması için Allah’ım sana sığınıyoruz. Bizi ve tüm Müslümanları sana riyasız ibadet edenlerden eyle Ya Rabbi !

 

Bu konu ile ilgili benim Kur’an ışığındaki Şiir Kitabımdan bir şiir’i size

okutmama ne dersiniz.

 

 

 

78-

                             

                        MELEKLER  BİLE   BİLMESİN

            

                  ----------------------------------------------------------

 İyi düşün senin halkla ne alacağın vereceğin vardır,

 Bilmişler veya bilmemişler sana ne faydası vardır,

 ALLAH seni biliyor ya, başkasının bilgisinin sana ne faydası vardır.

 Kimseye derdini açma, Melekler bile bilmesin. Şeytan bilip bozmasın.  

 

Tüm ibadetlerini yalnız ve yalnız Allah için yapmalısın,

 Her derdini, Allah’a aç bütün çareyi ondan beklemelisin,

 Dertlerinden başkalarına şikayet edersen, Rabbin’den hoşnut değilsin

                Kimseye derdini açma, melekler bile bilmesin, şeytan da bilip bozmasın,

 

                 Yol Mezar’da  bitmiyor, gittiğinde görürsün,

                 Burada kulluk görevini yapamazsan, orada pişman olursun,

                 Burada bir defa ölürsün, ama orada her gün ölürsün,

                 Kimseye derdini açma Melekler bile bilmesin, şeytan bilip bozmasın

 

*

 

                        Yine konu ile ilgili Ayet ve hadislerle devam edelim.

 

                        Hz. Ali bin. Ebu Talib – Allah ondan razı olsun der ki,

                        Riyakarın alameti dörttür :

 

1 -Yalnız başınayken ( ibadette) tembel, uyuşuk ve pısırık davranır.

      2 -Başkalarının yanında gayretli, hareketli ve çalışkan görünür.

3  -Övülünce daha çok amel işler.

 4-Yerilince tenkit edilince yaptığı amelleri azaltır.

 

Riya’nın haram olduğunu ve gösteriş yapan kimsenin Allah katında sevimsiz bir kimse olduğunu bilmeliyiz, çünkü Ayet ve hadisler bunu açıkça beyan etmektedir.

 

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

 

“ Dünyada iken başkaları duysun diye ibadet eden kimseleri ( kıyamet günü) ALLAH  ( Mahşer kalabalığında ) rezil edecektir. Dünyada iken başkaları görsün diye ibadet eden ( gösterişçileri ) de Yüce Allah (kıyamet günü bütün mahşer kalabalığına takdim edip)  gösterecektir.”       ( Nura Doğru ) 

79-

 

 Yüce Allah C.C. Şöyle buyuruyor.

            “ O namaz kılanların vay haline ki, kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. ( Maun süresi Ayet 1-4 )                                            

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdu:

            “ Riya’nın zere kadar karıştığı bir iyiliği (veya ibadeti ) Allah-u Taala kabul etmez.“( Nura doğru )

                                ***                                  

                        Riyanın diğer bir anlamı da kişinin iyi olmadığı halde iyi görünerek insanların hoşnutluğunu kazanmak istemesidir.

 

                        RİYANIN BAZI ÇEŞİTLERİ

 

                        Riya’nın tanımı ise : Allah’a yapılan ibadetten Allah rızasını hoşnutluğunu kazanmak değil, yanındakilerin ( çevresindekileri’nin )  hoşnutluğunu  istemek teveccühlerini metihlerini övgü dolu sözleri kazanmaktır.    

 

                        Bu bilinmektedir ki, riyanın çeşitleri, sayıları çok isede bunları kısaca beş bölüme ayırabiliriz.

           

a)      Bedeni ile,

b)     Elbiseleri ile,

c)      Sözleri ile,

d)     Amelleri ile,

e)      Hariçten olan diğer çeşitli şekilde yapılan riya.

 

          Bunu belirtmek lazım ki, ibadete yapılan riye en ağır riya dır, diğer riyalar ikinci derecededir.

 

Bedenen yapılan riya:  Böyle bir yola giren kimse görünüşte yorgun, bitkin, sararıp solmuş, gibi bir durum sergiler.

                        Ahiret konusunda kendini emin his etmediğini bu nedenle çok korktuğunu az yiyip, az içtiğini az uyuduğunu ve hep ibadetle meşkul olduğunu ve bu sebeple benzinin sararıp solduğunu, anlatmaya çalışır.

                        Kendisini ahiret işlerine öyle vermiş ki, başka bir şeyle uğraşma imkanı ve zamanı yokmuş, bu nedenle saç sakalının  birbirine karışmış, olduğunu göstermeye çalışarak riyakarlığını sürdürür.

            İnsanlar ona tam inansınlar diye sesini alçaltır, gözünü yumar, dudaklarını uçuklatır. Çok  edepli olduğunu vurgulamak ister, ayrıca oruçlu olduğunu da göstermek için de sık, sık dili ile kurumuş dudaklarını ıslatır, çok yavaş 

80-

veya kısık sesle konuşmasında vakarlı olduğunu karşıya mesaj ve rerek, çok takva ve çok oruç tutmasının sebep olduğunu vurgulamak ister.

 

                        Elbiseleri ile :  Temizliğe pek aldırmaz, elbiselerinin kollarını ve bacaklarını kısaltır. Yırtıklara bakmaz, yamalı elbise tercihidir. Alnındaki secde tozları kıldığı namaza işaret olması için silmez. Devamlı olarak Peygamber’in sünnetine uyduğunu, olgun iman sahiplerden biri olduğunu vurgulamak ister. Namaz için yeşil elbise giyer, yanında seccade taşır. Kendisi gerçekten soruların çok, çok ötesinde olduğu halde devamlı onlar gibi görünmeye tavır, giyim ve davranışları ile onları taklit etmeye çalışır. 

           Kendisi gerçekten bilgisiz kimse olduğu halde alim görünmek ister ve bunun için kaftan giyer, sarık sarar. Namazda, duada zikirde çok sallanır.

                        Eğer dünyalık için riyakarlık yapıyorsa, o zaman giydikleri elbise markalı  temiz ve ütülü olmasına ayakabı ve kravatlarına özen gösterir kendisini bir üst  makama layık olduğunu amirinin patronunun gözüne girmek için özüne, sözüne, kılık kıyafetine, hal ve hareketine çok dikkat eder. yalakacılığı en üst düzeye çıkarır, her fırsatta Amirini veya Patronunu över ki bu güzel laflar birileri tarafından onların kulaklarına yetiştirsin ki, oda amacına kavuşsun, bu nedenle ilgi çekmek ister.   

 

                        Sözle yapılan Riya : Bu konuda din ehlinin riyası  şöyledir. Ashab-ı Kiram’a ve İslam büyüklerine son derece önem verdiklerini bu konuda çok şeyler öğrendiğini ispat etmek için bazı vecizeler okur, vaaz vermeye çalışır. Devamlı olarak Allah’ı zikr ettiğini ima için dudaklarını oynatıp dururlar. Kötülüğü men, iyiliği teşvik ettiğini ispatlamaya çalışırlar.

            Kendilerini büyük bir hadis alimi olduklarını idda ederler, hadislerin sahih olanı ve olmayanı hakkında fikirler yürütürler.

                        Kısacası ifade ile, dil ile yapılan riyanın çeşitleri sayılamayacak kadar çoktur.

            Dünya ehlinin dil Riyası ise şöyledir.

            Onlar da çok şiir ve fıkralar ezberlerler, edebi ve fesih konuşmaya çalışır. Kendisini bilgiç olarak kanıtlamaya çalışır. Gönülleri kendilerine bağlamak için sevgiler saygılar sunarlar,

 

            Amel ile yapılan Riya :

            Riyakarlık yapanların takip ettikleri yolları şöyle sıralayabiliriz.

Yalnız kaldıklarında namazı hızlı kılar. başkalarının yanında büyük bir sofu veya zühd gibi namazı uzatır büyük bir titizlikle namazını kılar, yalnız kaldığında namaz kılmadığı halde insanlar arasında namaz kılar. Bazen abdestsiz namaz kıldığı bile olur.

 

                        Oruç, hac, zekat, sadaka, da da, durum aynidir. Hep gösteriştir, gösterişte riyadır. 

81-

Riyakarın yol gidişi bile riya dır. Bir defa dahi Yüce Allah’ı aklına getirip mütevazi  ( alçak gönüllü) olmaz hep içinde başkalarına gösteriş olarak riya yaparlar.

            “Allah için olmayan her ibadet  riyakarlıktır.”  

 

CANLI HİKAYE

 

Zamanında bölgesinde / mıntıkasında büyük bir saygınlığı ve namı olan İlim adamı, Hz. Şibli vardı. Hz. Şibli nedense bilinmez. Bir gün sabah erken saatlerinde bir fırıncıya gider Allah rızası için bir ekmek ister, fırıncı hiç adama bakmadan hiç ilgilenmeden Allah versin, Allah versin elinin tersi ile adamı kovar.

Hz. Şibli iş yeri olan fırından çıkınca, o semtteki iş yeri sahipleri, fırıncıya hücum ederler, onu kutlarlar. Ne mutlu sana ne mutlu bu iş yerine ki, Hz, Şibli gibi bir zat bu iş yerine geldi, senin iş yerin artık bereketle dolacak gibi bir türlü laflar ederler fırıncıyı candan kutlarlar.

Fırıncı ise şaşı ördek gibi ne olup, ne bittiğini hala farkında değil, arkadaşlarıa durun bir dakika beni dinleyin ne oldu. Ben bir şeyin farkında değilim. Der.

Arkadaşları senin iş yerine Hz. Şibli gibi bir zat geldi  ve senin iş yerinden çıkarken gördük derler., fırıncı ayılır a…ha… Vallahi bir ekmek isteyipte benim vermediğim adam demek ki, Hz. Şibliymiş der.  Konuyu arkadaşlarına anlatır, hep beraber o semte Hz. Şibliyi ararlar ve bulurlar. Fırıncı çok yalvarır beni helal et, beni af et ben seni tanımadım yoksa bir ekmek bin ekmek söz konusumu olur. der, Hz. Şibli onları dinler ve şöyle söyler . önümüzdeki Cuma günü bu caddeye bin kişilik yemek sofrasını ser gelen giden yesin, ondan sonra senin helal edecem.

Fırıncı seve, seve bu teklifi kabul eder, yalnız fırıncının tek isteği yemeye sende gel buyur yoksa olmaz der. Hz. şibli kabul eder. Cuma günü Namazdan sonra gerçekten o caddeye bin kişilik sofra atılır gelen giden her kes yemek yer. O arada her kes Hz. Şiblinin başında toplanırlar.

Bir vatandaş Hz. Şibliye böyle bir soru yöneltir.: Ya Hazret: kim cennetlik, kim cehennemliktir lütfen bize söylermisin: o sırada fırıncı de tam Hz. Şiblinin gözü önün de bekliyor. Ki Hz. Şibli den beklediği bu adam bin kişiye yemek vermiş işte cennetlik budur, fırıncı bunu bekliyor oysa bakın Hz. Şibli ne buyuruyor .

Hz. Şibli diyiyor ki : Vallahi Cennetliğin kim olduğunu ben bilmem yalnız Allah bilir. Fakat cehennemlik bir adam görmek istiyorsanız işte bu fırıncıdır. Her kes şaşa kalır, donup kalır, niçin ne oldu bu adam ki, bin kişiye yemek verdi:

Hz Şibli tekrar şöyle der. Bu fırıncı Allah rızası için istedim bana bir ekmek vermedi  ama riyakarlık olsun diye Hz. Şibli’ hatırına, yani benim 

82-

için bin kişiye yemek verdi, bu olacak şey değildir. Hala şoktayım. Sözlerini tekrar eder. Allah için bir ekmek vermeyen benim için yani Şibli için bin kişiye yemek verir. bu cehennemlik olmasında kim olsun. Yazık, yazık, yazık.

 

                        Bu hikayeden çok ders almamız, pay almamız lazımdır. tüm ibadetlerimiz, tüm sadakalarımız, tüm günahlardan kaçmamız, yardımlaşmamız Yani kısacası her şey        Allah rızası için olacak, Hz. Şibli, öz olarak kimin cennetlik, kimin cehennemlik olduğunu bize bir ip ucu vermiş oldu.

 

Hadis No: 1972   Ebu Hüreyre (r.a.) rivayetle:

“ Kişi uzun zaman cennet ehlinin amelini işler, sonra ameli cehennemliklerin işi ile noktalanır. Başka bir kişi de uzun zaman cehennem ehlinin amelini işler, sonra ameli cennet ehlinin işiyle noktalanır.”( Müslim Kader: 11 Camiü’s-Sağir 2/531 )

 

 

Hariçten olan şeylerle yapılan Riya :

 

            Bunun da en önemlisi kendisini  çok ziyaret eden arkadaşları ve ilin veya ilçenin ileri gelenleri hep kendisini ziyaret ettiğini, yüzlerce kişileri işe soktuğunu filan hoca veya prof, onu ziyaret ettiği , kendisinden bilgi ve dualar istediklerini, bandıra, bandıra anlatır. Riyakarlık çok, çok çeşitlidir hepsini dile getirmek mümkün değildir, az çok hepimizde tahmin ederiz.

 

            Yüce Allah bizleri ve bütün Müslümanları riyakarlıktan rızası olmayan her şeyden korusun.

 

 

            Yüce Allah buyuruyor.

            “ Sözünüzü ister gizleyin, isterse açıktan söyleyin, zira O sinelerin özünü hakkıyla bilendir.” ( Sure 67. Ayet: 13 )

 

***

 

            Bir kişi Ya Resulüllah kurtuluş nerededir.

         Diye sorunca :

            Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu:

 

            “ Kulun  Yüce Allah’ın ibadetini yapıp onunla halkın  ( iltifatını ) istememesidir.” 

83-

( Hiçbir riyâ, kibir, gösteriş, ucüp yapmadan Yalnız ve yalnız Yüce Allah Teâlâ için ihlaslı  ibadet etmektir.) ( İhya-i Ulüm-id-din )

 

                       

                       

 

Rivayet edilir ki :

                        Bir adam dedi ki, Akşam ben bakara süresi okudum. Bunu duyan ibni Mes’ud dedi ki, “ okuduğundan aldığın mükafat işte budur.”

           

                        Rivayet edilir ki,

 

                        Bir adam Resulüllah’a gelerek dedi ki, tam bir sene boyunca oruç tutuyorum.

                        Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:

                        “ Oruç tutmadın iftar da etmedin.”

                        Bu konuda bazıları Resulüllah böyle buyurmasını iki sebebe dayandırdılar.

                        Birincisi, bütün sene hiç bozmamak üzere oruç tuttuğu için,

           İkincisi ise, yaptığı bunca ibadeti açığa vurduğu içindir,

 

Adamın birisi  ben dün gece iki cüz yani kırk sayfa Kur’an okudum, o arada hazır olan bir ilim adamı, sen Kur’an okumadın sen uykusuz kaldın,

 

Bir başka adamda ben dün oruçlu idim bu nedenle, akşam Kur’an okuyamadım yorgundum uyudum.  Yine yanında bulunan bir din adamı sen dün oruçlu değildin, yalnız aç kaldın.

 

            Bir dakika tefekür edelim mi?

 

             Yani sen yaptığın ibadetleri anlatınca riya ya girdi, kendine bir takvalı veya ihlaslı bir Müslüman olduğuna dair kendine pay çıkarmak istedin bu nedenle bir sevap almadın uykusuz kaldın, diğerine de sen oruçlu değildin aç kaldın. Yani yaptığın ibadeti ona buna anlatınca riyakarlığa girer tuttuğun  oruçtan sevap alamadın bilakis aç kaldın  anlamında alimler kendilerini  uyarıyorlar.

 

             Maalesef bu hareketler hala da bazı kesimlerde vardır buna çok dikkat etmek lazımdır.      

84-

 

   Yukarıdaki şiir den tekrar yeri gelmişken bir dörtlük okumamız gerekir.

 

                Senin Halkla ne alacağın vereceğin vardır,

                Bilmişler veya bilmemişler sana ne faydası vardır,

                ALLAH seni biliyor ya, başkasının bilgisi sana ne faydası vardır,

                Kimseye derdini açma melekler bile bilmesin,

                Şeytan lane bilip de, senin aleyhine bozmasın.

 

               İslam Büyüklerinden Hasan Basri diyor ki ,

           

            İki yüzlü olanları Kıyamet günü dört çeşit isimle çağrılır.

 

1-- Mürai ( İki yüzlü ),

2-  Gadir ( nefsine acımayan )

3-  Hasir ( zarara uğrayan  )

4-  Facir (Günahkar …) Bu isimlerle çağrılır ve “ Amelini kimin   için

     yaptıysan git mükafatını ondan al, Bizim katımızda sana verilecek  mükafat yoktur.” denilir.

        

         İslam Büyüklerinden İkrime  diyor ki :

 

          Yüce Allah kulun ameline vermediği bir mükafatı,  niyetine verir.

Çünkü kulun  ameline riya karışır, fakat niyetine riya karışmaz.

 

         Hz. İsa Buyuruyor ki: Oruç tutuğunuz gün oruçlu olduğunuzu belli etmeyin.

 

         İslam Büyüklerinden katade diyor ki:

         Okuyan insanlar üç kısımdır,

        

         a ) Allah için okuyanlar .+

         b) Dünyalık için okuyanlar.

         c) Hükümdarlık için okuyanlar.

 

 

  Yine Şiir Kitabımdan konu ile ilgili iki dörtlük Şiir okuyalım mı. 

85-

 

               MÜ’MİN   KARDEŞİM

 

         Ahretimizi  tamamen unutmuşuz, hep dünyalıkla meşgulüz,

         Yüce  Rabbimizden. haya  etmeyi  bir kenara  atmışız,

         Maddiyatı  ne  yazık ki, maneviyatın önüne çıkarmışız,

         Bizleri, sana gerçek haya eden  kullarından eyle Ya Rabbi,

 

         Her hangi bir şeyi  Allah’tan fazla seviyorsan bu şirktir,

         Bu sevgi eş, para, evlat, makam, vesaire olursa şirke eşittir,

         Kibri, havayı kendinden defet,  kalbin mutmain olacaktır.

      Her türlü şirkten, bizleri koru, Sana sığınıyoruz Ya Rabbi .     

                               *  

 

         Bunu bilmeliyiz ki, Kulların ellerinde hiç bir salahiyet hiç bir  yetki bulunmayan

zayıf ve güçsüz varlıklardır. Onlara karşı iyi görünmek, tabiri caiz ise riyakarlık

yapmak belki dünya için   bir menfaat faydası getirebilir. ama ebedi hayat için kullara

           karşı iyi görünerek sevilmek mümine ne cennet kapılarını açar ve nede cehennem kapılarını kapatır

 

                 Hazreti Mevlana’nın dediği gibi Ya olduğun görün, ya da Göründüğün gibi ol,       

                 O halde başkalarının  hoşuna gidebilmek amacı ile bazı hoş olmayan hareketlerde

bulunmak, ne kadar anlamsız olduğunu tahmin ederiz, onun için ne yaparsanız Allah için yapın , bunun dünyada da ahi rette de mükafatını mutlaka alırsınız. Çünkü ;

 

            Yüce Allah şöyle buyuruyor:

>>Kim zerre kadar iyilik yaparsa, onun karşılığı göreceği gibi, zerre kadar kötülük yapanlarda karşılığını görür.<<(Zariyat Süresi )

 

                     Bu hususta Hz. İsa Peygamber  diyor ki :

            “Ey iyilik yapmak gayesiyle  dünyalık arayan insan, dünya’yı terk etmek senin için daha hayırlıdır.”( çünkü sen kendini dünya ya adamışsın.)

 

 

         Hz. Ömer ( r.a. ) Başını önüne eğmiş, zahitlik idea eden bir kimse gördü,  O adama , “ Ey efendi ezik boynunu düz tut: huşu, kalp de olur, boyunda değil. “ buyurdu :

86-

           Ebu  Umame : Mescidde secdede ağlayan birisini gördü .”Acaba camide yaptığın bu işi evinde de yapıyor musun.” Buyurdu .

                                                     *

          Fudeyl buyuruyor : “Bir zamanlar amelde riya ederlerdi.  şimdi ise yapmadıklarını yapmış gibi göstererek riya yapıyorlar. ( Veya yaptıklarını halka gösteriş  olarak riya  yapıyorlar. )

                                                      *

         Katede   (r.a. ) buyuruyor : “ Kul riya yapınca, Allahü Teala : bakın benim kulum benimle nasıl alay ediyor ?  der.                    

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor :

          “Mallarını insanlara gösteriş için harcayanları Allah sevmez. Şeytanla arkadaş olan, arkadaşların  kötüsüne düşmüştür.” ( Nisa Süresi Ayet 38 )

 

       Ebu Hüreyre ( r.a. ) Resulullah (s.a.v. ) şöyle buyururken işitim dedi :

.

          “ Kıyamet gününde ilk sorguya çekilip, hakkında hüküm verilen, şehit düşen kişi olacaktır. Bu kişi getirilir ve Allah  (c.c. ) ona verdiği nimetleri gösterir. o kişide bu nimetleri Allah’ın dünya hayatında  kendisine vermiş olduğunu hatırlar” Allah ona  :

         “Bu nimetlere karşılık Allah rızası için dünyada ne amel yaptın ? diye sorar :  O da :

         “Şehit düşünceye kadar senin yolunda savaştım.” diye cevap verir. Allah Taala  :

         “Yalan konuştun, sen. “ Şu adam kahramandır.” Desinler diye savaştın, sana öyle de denildi. “  buyurur. Sonra emredilir.  Bu kişi yüzüüzerine sürüklenerek cehennem ateşine atılır.

 

         Bir adam da ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an  okumuştur. O da getirilir ve Allah  (c.c. ) ona dünya hayatında vermiş olduğu nimetleri gösterir. O kişi de dünya hayatında faydalandığı bu nimetleri hatırlar.

Allah (c.c. ) :

         “Bu nimetlere karşılık Allah rızası için neler yaptın? diye sorar o da  şöyle cevap verir :

İlim tahsil ettim başkalarına da öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum. Ya Rabbi “ Allah (c.c)

         “Yalan söyledin, sen. “alim” denilmesi için ilim tahsil ettin. “Şu adam

 

Güzel Kur’an okuyor “ denilmesi için kur’an okudun. öylede denildi : “ buyurur. Sonra emredilir bu kişi de yüzüstü  sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.

87-

              Bir adamı da Allah çeşitli mallar vermek suretiyle zengin yapmıştır. Bu adam da getirilir. Allah (c.c. ) ona dünyada vermiş olduğu nimetlerini bildirir.

O kişide dünya hayatında Allah’ın verdiği bu nimetleri hatırlar. Allah (c.c. ) ona:

         “ Bu verdiğim nimetlerin karşılığında dünyada benim rızam için ne amel yaptın. “ diye sorar. Adam da :

              “Ya Rabbi!  senin rızan için harcanmasını istediğin yerlerin hiçbirini bırakmadım. Hepsine malımı harcayıp infakta bulundum. Der. Allah (c.c. ) şöyle buyurur:

         “Yalan söyledin. Bilakis sen “ şu adam cömert” desinler diye malını harcadın. Böyle de denildi. ( Yapmış olduğun amelin karşılığını istediğin şekilde almış oldun. ) Sonra emredilir bu kişi de yüz üstü sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.     ( Müslim,  Nesai ,  Tirmızi , İbn. Habban Rivayet etmişlerdir.  Tirmizi “ hasen “ olduğunu      .         .        .         (söylemiştir. Tırmızi ve ibn. Hıbban’da hadislerin lafzları aynidir.

        

         Yüce Allah buyuruyor .

         “ De ki: Bende sizler gibi bir insanım. ( şu farkla ki, )  Bana Allah’ınızın tek ve ortaksız olduğu bildirilmiştir. Allah’ınızın huzuruna açık alınla varmak isteyen kimseler iyi amel işlesinler. Ve ibadetlerinde hiç kimseyi Rab’lerine eş- ortak koşmasınlar.”   ( Kehf Suresi Ayet 110 )

                                                                   

                                Bunu hep hafızamızda canlı tutalım,

         Allah sevgisine talip olan kişi, kendi nefsinden vaz geçmelidir.

                                                                 *

         Ebü  Zer  (r.a. ) Rivayet ediyor :

         “Kim ki, kendisini insanlara, olduğundan daha fazla Allah’tan korkar gösterirse o, münafıktır. (İbnünneccar’dan Cemiü’s-eğir )

 

         İbni Mes’üd  (r.a. ) rivayet ediyor:

         İnsanların gördüğü yerde namazı güzelce kılan, tek başına iken ise onu başta savma kılan kimse Rabbini hafife almıştır.( Cemiü’s-Seğir ve Ebü Ya’l’anın Müsned ve beyhaki’nin Şüabü’l -İmarından)

 

         Şeddat  ibn  Evs  (r.a, ) diyor: Resulüllah (s.a.v. ) gördüm ağlıyordu,Ya Resulüllah, niçin ağlıyorsun ?  dedim.

 

         >>Ümmetimin şirke gideceğinden korkmuyorum. Put’a ay’a ve Güneş’e tapamazlar. fakat başkalarının görmesi için ibadet ederler.<<buyurdu.       ( Kimya’yı Saadet İmamı gazali )

88-

Allahu Taala şöyle buyuruyor :

         >> Ey iman edenler, sadakalarınızı, malını gösteriş için harcayan,  Allah’a ve kıyamete inanmayan kişiler gibi başa kalkmak suretiyle boşuna vermeyin. o çeşit adam,  üzerinde az bir toprak bulunun bir  kayaya benzer ki şiddetli bir yağmur yağmasıyla üzerindeki toprak gider,  kendisi yine katı bir taş halinde kalır. Onlar ( O  riyakarlar gösteriş için sadaka verenler )yaptıkları şeyden hiç bir sevap kazanamazlar. Allah kafirler kavmini  doğru yola iletmez.<<(El Bakara Ayet :264     ,                                                                                ***                                            

         Cündüb b.  Abdullah b.Süfyan (r.a. ) şöyle dediği rivayet etmişlerdir,

Resul-i  Ekrem (s.a.v. ) buyurdu ki :                

>>Her kim yaptığı bir hayrı  (Şöhret kazanmak için )halka duyursa, Allah onu rezil ve rüsvay eder. Her kim de  ( Halk nazarında bir mevki edinmek için ) işlediği bir hayrı halka gösterir,”riyakarlık “  ederse. Cenab-ı Hak da Kıyamet gününde onun gizli hallerini teşhir eder. <<

  ( Riyazüs-Salihin .Hadisi, Buhari ve Müslim Rivayet etmişlerdir. )

 

 

Ebü Zer (r.a. ) rivayete göre şöyle demiştir.

         Bir gün   Resul-i Ekrem  (s.a.v. )

         Ya  Resüla’llah! Bir kimse Allah rızası için bir hayır işler de bu yüzden halk onu överse ne buyurursunuz ?  diye soruldu:

         Resül-i Ekrem :>>Bu bir Mü’min için acil bir müjdedir.<< ( amelinin kabulünün işaretidir buyurmuştur,         : (Riyazüs-Salihin Hadisi Müslim Rivayet etmiştir. )

 

İki dakika tefekkür edelim mi?

 

            Acaba günümüzde Müslümanlar arasında gösterişçiliğin yaygınlık derecesi nedir? üzülerek belirteyim ki azda olsa gösterişçilik mevcuttur. Çünkü bazımız yazdığımız kitapla, veya şiir’le yaptığımız cami, Kur’an kursu, Okul, köprü  vs. hayır işlediğimizde mutlaka bir taraftan bir gösteriş yaparız, mesela, Benim kitabımı okudunuz mu, şu kitabım da şöyle, şöyle yazdım veya şu kadar sattım veya şu, şu kişiler bana teşekkür ettiler, veya internetten şu kadar kişi abartılı, abartılı hey canlı olarak anlatır sitemi tıklamışlar. Bunda ki maksat kendisine ayrıcalık tanınmasına, veya saygın kişi aydın kişi olduğunu kanıtlamak vurgulamak, istediğini, kendisini bir alim veya çok bilgili olduğuna dair karşı tarafa imalı cümlelerle  kendisini kanıtlamak istiyorsa bu çok tehlikelidir, çünkü kibir veya  gizli kibir’e girer. Gizli  riya ya girer Allah korusun. yok amacı böyle bir şey yoksa sohbetler içinde böyle konular konuşulursa veya sevindiğini yakınlarına da anlatıp ayni sevgiyi paylaşmak ise veya benim yaptığım başkasına da örnek olsun 

89-

oda aynisini veya daha iyisini yapsın amaç bu ise inşallah zararını değil ecrini görür.                             , 

                   Veya köprü, okul, cami, Hastane odaları gibi vs. sevaplı işler yapmış iseler de maalesef çoğunlukta olmasa da  üzülerek belirteyim, örnek olarak Şu minareyi , Cami’yi veya Çeşmeyi şu merhum kişinin ruhuna atfen yapılmıştır, ruhuna El fatiha. veya vefat etmemiş ise yaptığı hayır işlerinin kapı veya görülebilecek duvar üzerinde hayır sahibinin ismi yazılmaktadır. Yapılan Okullar köprüler de ayni örnek olarak şu ……… Köprüsü veya şu ………....İlk öğ.  Veya şu……. Çeşme vs. gibi  tabiî ki bu yapılan sevapları, hayırları küçümsemek asla amacım değil, olamazda                                    

            Onların amacı inşallah başkasını teşvik etmektir. hepsi güzel taktire layık millet’in hizmetine güzel şeyler yapmışlardır.  Allah onlardan milyar defa razı olsun, onları saygı ve şükranla anıyoruz yeter ki, amaca niyete çok dikkat edilsin kibre veya riya ya girmesinler Allah korusun, sevap işleri yapalım derken günaha girmesinler. amacım budur. Böyle şüpheli isimlerden de kaçınsınlar, Hayırlarını kimin adına yapıyorlarsa yapsınlar ALLAH Teâlâ bilsin yeter. Bütün mesele bu değilmidir,

 

   Konuyla ilgili  şiir’in bir dörtlüğünü tekrar hatırlamak amacı ile okuyalım.

 

          Senin halkla ne alacağın vereceğin vardır,

          Bilmişler veya bilmemişler, sana ne faydası vardır,

          Allah seni biliyor ya, başkasının bilgisinin ne faydası vardır.

          Kimseye derdini açma Melekler bile bilmesin. şeytan bilip bozmasın,

 

                Melekler bile bilmesin diyoruz ama, yine de diğer ibadetlerimiz de de bazı gösterişçilik karışıyor, iki arkadaş bir araya gelince, dün gece şu saat’e Tehecüt namazına kalktım, işte şu kadar Kur’an okudum.

                 Başka bir örnek, arkadaşlar arasında sohbet ederken bir başkası yahu akşama ne kadar kaldı, ben bu gün çok susuzum hani oruçlu olduğunu  ima eder, veya dil-i ile  dudaklarını ıslatır, oruçlu olduğunu ima eder, buna benzer onlarca örnekler verebiliriz, mutlaka sizde şahit olmuşsunuz.

         Belki, adamın art bir niyeti yoktur  ama, şeytan, nefis onu riyakarlığa sürüklemesi için böyle vesveseler verir, hepimiz biliriz ki ibadetler Yalnız ve Yalnız Allah Teâlâ için yapılır. Allah Teâla bütün günahları af eder ama şirki affetmiyor. Çok çok dikkat etmek lazım, ibadet yapalım, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanalım, sevap kazanalım derken riya yaparsak günah kazanıyoruz, şirk yapıyoruz.

            Başka bir örnek, bazıları evinde namaz kılarken beş dakikada bir vakittin tüm farz ve sünnet namazını kılar, ama Camide veya misafirlikte öyle bir ağır namaz  kılar ki sanki otuz yıllık sofu gibi namaz kılar, bu örnekler çoğaltabiliriz, belki 

90-

amacımız riya değil gösteriş değil  dikkat edersek bu  gibi önemli şeyler ortadan kalkar, kula, kul olmayalım bütün ibadetimizi

           farzı sünneti, ve nafilesi Allah için yapalım.

 

          Peygamber Efendimizin şu hadisini tekrarlayalım. “ Allah vücut ve şekillerinize bakmaz. Allah kalplerinize bakar.” Buyurmuştur.

         Öyle hayır ( sevap ) işlemeliyiz ki Melekler bilip yazmasın şeytan bilip bozmasın, Yalnız Allah bilsin yeter.                                                                                              

             Yüce Allah bir ayetinde Ben sizin şah damarınızdan da yakınım buyurmaktadır.     Bunun için, kalbimizde gezinen en gizli duygu ve düşüncelerimizi bile inceden inceye bilir, biz uyuruz, O uyumaz biz dalgın oluruz  O, dalgın olmaz, biz gafil oluruz, haşa asla O gafil olmaz, onun için her   ibadetimizi yalnız Allah Teâlâ için yapalım asla gösterişe riya ya geçit vermeyelim.

        

        Ebu Said  (r.a. )  Rivayet ediyor :

>> Allah Şüphesiz Cenneti  gösteriş  ( riya ) yapan herkese haram kıldı: 

(Ebu Nuayım’ın Hilyesi ve Deyleminin Müsnedül firdevsinden )

                                                         

         İbn.  Abbas  ( r.a. ) der ki :

         Bir zat :

         “ Ya Resulüllah  Ben Allah’ın rızasını kazanmam ve ve insanlar tarafından kahramanlığımın görülmesi için savaşıyorum. ( ne buyurursun)?”

         Dedi:

         Resulüllah (s.a.v.) şu ayet-i kerime ininceye kadar cevap vermedi:

         >>Her kim Rabbine kavuşmayı özlerse, doğru dürüst işler işlesin, ibadette Rabbine  ( Kim ne yaparsa sırf Allah için yapsın) hiçbir kimseyi ortak koşmasın.<<    ( Kehf Süresi Ayet : 111 )

(Hakim,Buhari ve Müslim )Tergib ve Terhib )

 

         Ebu ‘ d  - Derda  (r.a. ) Resulüllah ( s.a.v. )’ in şöyle buyurduğunu rivayet etti :

         >>Dünyada bulunanlardan sadece Allah’ın rızasını kazanmaya sebep olanlar. Onun rahmetine nail olurlar .<<( Tergib ve Terhib . Teberani kabul edilebilir,isnad-la rivayet etmiştir.)

 

        

              Yüce Allah  şöyle buyuruyor :

>>Allah daima tövbekar olanları bağışlar.<<( Ayet : 17/ 25 )

 

Müslim bir rivayetinde  Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu:

            >>Bir kimse iyi bir amel yapmak ister fakat yapamazsa bir iyi amel sevabı yazılır. Bir kimse iyi bir amel yapmak ister ve o ameli yaparsa ona yaptığının on mislinden yedi yüz katına kadar iyi amel sevabı yazılır. Şayet bir 

91-

kimse çirkin bir iş yapmak ister fakat yapmazsa ona günah yazılmaz. eğer yaparsa işlediği kadar günah yazılır,<<( Buhâri, Müslim, , 1/ 59 , Tergib ve Terhib ) 

 

        Yüce Allah şöyle buyuruyor :

>>Vay o namaz kılanların haline ki :  namazların dan gafildirler. onlar riyakardır. Ve zekatlarını da  vermezler.  <<(  Ayet : 107 / 4-7 )

 

 

         Resulüllah ( s.a.v. ) Efendimiz. Dualarını şöyle yapardı :

                  “Allah’ım, dilimi yalandan kalbimi nifaktan, amelimi gösterişten, gözümü hıyanetten temizle. Gözlerin hainliğini sinelerde gizli duranları sen bilirsin.” ( Vaizden )

 

         Usame b. Zeyd  ( r. a .) Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurduğunu anlattı:

         “ Bir kimse  cehenneme atılır. Barsakları dışarı sarkmış olarak . O kimse ateşin içinde, bu hali bir değirmen taşı gibi döner durur.

         Orada kendisine sorulur:

         Sen hiç iyilik etmedin mi ?. Kötülükten kimseyi çekindirmedin mi ? .

         Şu cevabı verir:

         İyiliği emrederdim        : ama kendim yapmazdım. Kötülüğü de yasak ederdim : ama onu da kendim yapardım. Hiç çekinmezdim.”(Vaizden )

 

         Resulüllah (s.a.v. ) Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurdu :

>>Nice oruç tutan vardır ki : bu orucun kendisine ancak açlık ve susuzluk kalır. Nice gece namazı vardır ki : bu kalkışından yanına ancak uykusuzluğu kalır.<<(vaizden )                                                     ,                                                                                                             

 

Biraz ayet ve hadislere ara verelim yalnız bir dörtlük şiir kitabımdan okuyalım  mı?

 

                          DİNİNİ  SATMA

            ----------------------------------------------------------------------------:

 

           Devlet Büyüklerine, Politikacılara dünyalık karşılında dinini satma,

           Zenginlere, haram yiyicilere, paraya karşı dinini satma ,

           Her ne şart olursa olsun, ahire tini, dünya karşılığında satma,

           İlmini kirletme, aziz değerli olan şeyi,zelil değersiz şeye satma,            

 

 

            Senin her konuşman Allah için olmalıdır, diğeri lak laktır,

            Konuşman Allah için değilse, sükut etmek daha hayırlıdır,

            Hayatın Allah için olsun, yani ömrünü Allah’a adadır,

 

            İlmini kirletme, aziz değerli olan şeyi, zelil dersiz şeye satma.

92-

          Hz. Ömer ( r.a. )  Resulüllah ( s.a.v. ) şöyle buyurduğunu işittim dedi:

         >>Ameller niyetlere göredir, Herkese niyet ettiği şey verilir.<<                     .                

 (Niyetine göre ecir ve sevap alır veya cezalanır.)  (Tergib ve Terhib. Buhari,Müslim.Ebu Davut.Tırmızı Nesai Rivayet etmişlerdir.)

 

              Ebu Hüreyre (r.a. ) Resulüllah şöyle buyurduğunu söylüyor :

>>Allah  vücutlarınıza   ve  şekillerinize  bakmaz. Fakat Allah kalplerinize bakar.<<(Tergib ve Terhib. Müslim Rivayet etmiştir. )

 

 

         BİR  KISSA ;

        

        Bir gün Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani Camide halka vaaz verirken, Tam o sırada cemaatten bir kişi Allah,hhhhhhhh diye bağırmış, büyük âlim ve üstad o kişiye sen bunun hesabını Yüce Allah-u Teâlâ’ya vereceksin,

         Eğer bu bağırman, Allah-u Teâlâ korkusu, rızası veya sevmesi için ise mesele yok, sevabını alırsın, yok eğer riya / gösteriş yaparak bunu söylüyorsan,

         Allah Teâlâ’ya sığınıyorum. buyurmuştur. 

 

 

         İnsanlar ve Melekler Bizi İyi Bilseler Ne Yazar Kötü Bilseler Ne Yazar

 

       Kullar elinde hiçbir salahiyet bulunmayan, güçsüz varlıklardır. Onlara karşı iyi görünerek sevilmek mü’mine ne cennetin kapılarını açar ve ne de Cehennemin kapılarını kapatır.

 

         Bunun yanında bütün insanlar söz birliği ederek kötü bildikleri bir kimse eğer o kendisini Allah-u Teâlâ’ya sevdirmesini becerebildiyse dünyada ve ahrette kurtuluşa kavuşmuş bahtiyar bir kişidir. Bunun tersine Yüce Allah-u Teâlâ’nın kötü ve günahkar olarak bildiği bir kulu,  Hz. Ademden kıyamete kadar gelip geçen insanların tümü iyi tanıyıp sabah akşam elini öpse onu Allah’ın azabından bir saniyelik kurtarabilir mi?

         İbadet sadece namaz kılmak, oruç tutmak, Allah-u Teâlâ’nın adını anmak, değildir. Gerçi bu saydıklarımız başlıca ibadet şekilleridir. Fakat ibadet bunlardan ve bunların benzerlerinden ibaret değildir.

         Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve O’nun emirlerine uymak samimi bir yürekle yapılan her hareket ibadettir.

 

         O halde başkalarının hoşuna gidebilmek, gayesiyle iyilik ederek (riyakarlık yaparak) şaşkınlıktan … …  başka nedir ki? ( Nura doğru Aydın yayın evi Cild 1, Sayfa: 155- 159 )

93-

Konuyla ilgili işte Hadis-i Şerif

 

Muaz (r.a. ) dan şöyle rivayet olunur.

“Bir adam bana gelerek Resulüllah  (s.a.v. ) den duyduğun bir hadis-i şerifi rivayet et dedi. Bunun üzerine Muaz o kadar ağlar ki, adam susmayacağını sandı.  Sonra  M u a z  şöyle anlattı Resulüllah (s.a.v. ) bana;

 

            Ya   M u a z   dedi :

         “ Muaz : Anambabam sana feda olsun buyur . Ya Resulüllah “ diye cevap verdim. Resulüllah (s.a.v. ) şöyle buyurdu :

         Sana bir Hadis söyleyeceğim. O Hadisi ezberlersen sana yararı dokunur. şayet onu zayi eder hafızanda tutmaz isen kıyamet gününde Allah katında tutanaksız kalırsın. Ya   M u a z ,” Allah ( c.c. ) gökleri ve yeri yaratmadan önce yedi tane melek yarattı. Sonra gökleri yarattı, ve bu yedi gökten her birine bir kapıcı melek tayin etti. Her melek göğün büyüklüğünü dile getirir.  Hafaza melekleri de kulun sabahtan akşama kadar yaptığı amelleri ( göğe ) çıkarırlar. Bu amelin güneş ışığı gibi nuru vardır. Dünya göğüne  o ameli çıkarınca onu zikir ederek çoğaltır. Dünya göğündeki melek Hafaza meleklerine

         -Bu ameli sahibinin yüzüne vurun, ben gıybet için tayin edilmiş bir meleğim. Rabbim bana, inananların gıybetini eden bir kişinin amelinin, benden yukarı geçmesine, müsaade etmememi emretti. “der.

         Sonra Hafaza  Melekleri, Kulun amelinden Salih ameli getirir ve onu dünya göğünden geçirir.  O ameli takviye eder zikretmek suretiyle çoğaltırlar. Böylece O ameli ta ikinci kat göğe kadar ulaştırırlar. İkinci kat göğe tayin edilen melek de onlara şöyle der.

         “Durun!  bu ameli sahibinin yüzüne çarpın, çünkü bu kişi yapmış olduğu bu amelle dünya metaını (Dünya menfa tını ) elde etmek istedi. Rabbim bana bu kişinin amelinin benden yukarıya geçmesine müsaade etmememi  emretti. Çünkü bu adam insanların meclisinde onlara öğünüyordu, büyükleniyordu. Hafaza melekleri bu sefer kulun zekat, oruç ve namaz gibi nur saçan amellerini göğe çıkarırlar bu amellerin güzelliği karşısında meleklerde şaşkına dönerler. Bunu da üçüncü kat göğe kadar çıkarırlar. Üçüncü  kat gökte görevli melek de şöyle der :

         “Durun . bu ameli sahibinin yüzüne çarpın ! ben kibir meleğiyim.Bana Rabbim. bu kişinin amelini bundan başkasına geçmemesini emretti.Çünkü bu insan , insanların oturdukları yerlerde onlara büyükleniyordu.”

            (Bu defa ) Hafaza melekleri, kulun parlak bir yıldızın saçtığı ışık gibi ışık saçan, amelini göğe çıkarırlar . Bu amel tespih, namaz hac ve umre gibi ameller olup, gök gürültüsüne benzer gürültüleri vardır. Bu amellerde 

94-

dördüncü kat göğe  kadar geçirirler, dördüncü katta görevlendirilen  melek, onlara şöyle der.

         “ Durun  ve ameli sahibinin yüzüne çarpın! Sırtına ve karnına da çarpın, bu Ucüp  ( Kendini beğenen ) meleğiyim. Rabbim bana bu kişinin amelini benden başkasına geçmesine müsaade etmememi emretti.Çünkü bu şahıs amel yaptığında ameline  “ ucüb ”  karıştırdı.

         Hafaza Melekleri ( bu kez ) kulun diğer amellerini beşinci kat göğe kadar çıkarırlar.Sanki bu amel ,  kocasının yanında zifafa girmiş gelin gibidir. Beşince kat göğe tayin edilen melek onlara der ki :

        “Durun  o  ameli sahibinin yüzüne çarpın ve omzuna yükleyin, Ben hasede bakan meleğim.  Çünkü bu kişi ilim tahsil eden ve kendisi gibi amel yapan kişileri çekemez.  haset ederdi . Hatta kendinden fazla ibadet yapan herkese haset eder ve onları ayıplayarak gıybette bulunurdu. Rabbim bana bunun amelinin benden başkasına geçmesine engel olmamı emretti.

         “Hafaza melekleri ( bu seferde ) kulun namaz, zekat, hac, umre ve oruç amellerini (göğe ) çıkarır. Ve onları altıncı kat göğe kadar çıkarırlar. Altınca katta görevli melekte onlara şöyle hitap eder:

         “Durun bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. Çünkü bu kişi başına bir bela gelmiş, Allah’ın hiçbir kuluna katiyen acımaz bilakis onun bu haline sevinirdi. Ben rahmet meleğiyim Rabbim bana bu kişinin amelinin benden daha yukarıya geçmesine engel olmamı emretti “

         Hafaza melekleri bu defa da oruç namaz, zekat içtihat ve takva gibi amellerini yedinci kat göğe çıkarırlar. Bu  amellerin gök gürültüsüne benzer gürültüsü ve güneş ışığına benzer ışığı vardır. Beraberindeki üç bin melek onu yedinci kat göğe geçirirler. Onlara yedinci katta görevli olan şöyle der:

         “Durunbu ameli sahibinin yüzüne ve diğer azalarına çarpın! Kalbine kilit vurun. Ben Rabbimin rızasını kazanmak maksadıyla yapılmayan bütün amellerden dolayı Rabbimden utanıyorum. Bu adam yaptığı amelle Allah (c.c. ) tan başkasını memnun etmeyi amaç edinmiştir. O, hukukçuların katında yükselmeyi,  alimler tarafından övülmeyi ve ülkelerde sesini duyulmasını istemiştir. Rabbim bana bu şahsın amelinin benden daha yukarı çıkmasına engel olmamı emretti..

         Allah’a içten gelerek yapılmayan her amel gösteriş için yapılmış ameldir. Allah (c.c. ) ise gösteriş yapanların amelini kabul etmez.”

         Hafaza melekleri, kulun namaz, zekat,oruç, hac,umre, güzel ahlak, sükut ve  Allah ü ( c.c. ) zikretmek gibi amellerini çıkarırlar.ve onu göklerin melekleri bütün perdeleri açarak Allah Taâlâ’ya  ulaştırırlar.ve Allah’ın huzurunda durarak o amelin Allah rızası için içten gelerek yapılmış bir amel olduğuna şahitlik ederler.  Bunun üzerine Allah (c.c. ) şöyle buyurur :

 

Siz kulumun amelini muhafaza ettiniz. bense onun kalbini gözledim. O ameli yaparken benim rızamı gözetmedi. Başka şeyleri  amaçladı. Lanetim onun üzerine olsun “

95-

         Bütün melekler de :

         “Senin ve bizim lanetimiz o kişinin üzerine olsun “ derler.

         “Allah’ın laneti, bizim lanetimiz, yedi kat göklerin laneti ve bu göklerin içerisindeki kimselerin laneti onun üzerine olsun “derler. Nura doğru Aydın Yayın evi Yazan

  (ve Tercüme eden Abdullah aydın Cilt 1 sayfa 103-104 ve Cübbeli Ahmed hocan ın vaazından alınmıştır  )        

                    

         Şimdi düşünelim, ibadet ederken başkalarının hoşuna gitmeyi, onların sevgi ve taktirini kazanmayı arzulayan bir kimse sırf Allah rızası için ibadet ediyor sayılabilir mi?  “ Elbette ki, hayır “ böyle bir kimse bir taşla iki kuş vurmak isteyen açık gözlükle hem Allah Teâlâ’ya karşı saygısını ifade etmeyi ve hem de kullarının taktirini elde edip şöhret kazanmayı istemektedir.

         Yahut da Allah’a ibadet etmeyi aldatıcı bir bahane diye seçerek kulların  hoşnutluk ve sevgisini kazanmak dileğindedir.

         Her iki halde de ibadet Allah Teâlâ için yapılmıyor. Tersine Yüce Allah’ın rızası ya ikinci derece düşürülmekte veyahut büsbütün gözden kaçırılmaktadır.

         O zaman da ya Allah-u Teâlâ’dan başkası ortak ediliyor ve yahut da Allah’ın Yüceliği bahane edilerek

İbadet tamamen başkaları uğruna yapılıyor demektir. İşte şüpheye yer kalmadan gösterişçilik (riyakarlık) sırasında  Allah Teâlâ’ya ortak koşulmuş olmaktadır.( nura doğru  cild 1, sayfa 157 )

 

         Allah Teâlâ bizleri ve bütün Müslümanları riyadan, münafıklıktan, ucüb’den kibirden, gösterişten ve her türlü günahlardan korusun.   

 

         Alkame b. Vakkas el-Leysi, Ömer b. Hattabı şöyle derken dinlemiştir.

         Resulüllah (s.a.v.) şöyle  buyurdu.

         “ Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır. Her kesin niyet ettiği şeyin karşılığını alacaktır.”

( D 2201, Ebu Dâvüd, Talak, 10,11 Bl Buhâri, Bed,1 Vahy,1Diyanet işleri Başkanlığının Hadislerle İslam kitabının cilt 3 sayfa 591 )

 

         Allah Taala  buyuruyor :

         >>Size yasak olan büyük günahları yapmaktan çekinirseniz, sizden küçük günahlarınızı da sileriz.<<(  Nisa suresi Ayet :  3l  )

 

Allah-u Taala  şöyle  Buyuruyor :

         >>Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulüm eder ise.. sonradan da yaptığı işlerden dolayı Allah’tan bağışlanmasını ister ise Allah’ı pek bağışlayıcı ve pek merhametli bulur.<<( Nisa suresi Ayet: 110)

 

         

96-

                       BİR HİKAYE

-----------------------------------------------------------:

         Vaktiyle üç tane Arkadaş yola çıkarlar, üçü de inançlı takva sahibi, yollarına devam ederken karanlık basıyor, vahşi hayvanların korkusundan onlara bir zarar gelmemesi için, çevredeki bir mağaraya giriyorlar ve orada sabahlıyorlar,

         Üçü de namazlı niyazlı olunca, biri birine diyorlar ki, bu gece ne

 uzun gecedir bir türlü sabah olmuyor ki, kalkıp sabah  namazını kılalım, birisi arkadaşına arkadaşım  dışarıya çıkalım bakalım,  imsak zamanı gelmedi mi, iki arkadaş mağaranın kapısını arıyorlar mağaranın kapısı yok üçüncü arkadaşta yanlarına geliyor gerçekten her taraf kapalı yukarıdan bir  kocaman taş  yuvarlanmış gelmiş mağaranın kapısını kapatmış, insan gücünün o taşı kaldırmaya veya yuvarlamaya imkan yok şimdi ki teknikle bile o taş haftalarca ortadan kaldırılamaz şeklinde bir büyük taştır.

         Bir arkadaş, der ki, bu taş ancak Yüce Allah’ın yardımı ile kalkar ancak

Allah bize yardım ederse biz buradan çıkarız, yoksa burada ölürüz ve Kıyamette de  burada diriliriz derler,

         Başka bir arkadaş peki ne yapalım, diğer arkadaşlar Allah’a sığınıp dua edelim, peki demişler bu duayı tek, tek yapalım demişler .

         Bir Arkadaş ellerini kaldırıp Allah’a şöyle dua eder, Ya Rabbi ,sen zaten bilirsin, ben amcamın kızını seviyordum,sonuç ta kızı bir tenha yerde sıkıştırdım, bana teslim olması için benden o zaman on adet sarı altın istedi bende hemen kabul ettim ve altınları verdim. Kız altınları alınca Bana dedi ki, Altınlar benim olsun ama Allah rızası için bana karışma benim namusumu kirletme Allah için beni af et dedi. Ya Rabbi Amcam kızını senin hatırın ve rızan için af ettim. Ya Rabbi sende bize bu mağaranın kapısını aç bizi bu darlıktan kurtar. Diye dua eder. Ve hemen o kocaman taş Allah’ın izniyle on santim yukarı çekilir ve mağaraya ışık girer. 

         Sıra ikinci arkadaş gelir. Ellerini kaldırır şöyle dua eder.

 

         Ya Rabbi, Annem Babam la birlikte bir evde yaşıyoruz zaten sen hepsini bilirsin, ben her gece işten gelince Anneme babama süt içirmeyinceye kadar çocuklarıma süt içirmezdim. Bir gün işten gelince yine bir tas süt doldurdum anne ve babama vermek üzere, onların odasına girdim  baktım ki annem babam yatıyorlar. ben ise süt dolu tasla anne ve babamın  uyanmalarını bekleyerek sabaha kadar ayakta bekledim ve onlara kıyıp ta tatlı uykudan uyandırmadım, oysa yan odada küçük çocuklarım süt ,süt diye ağlıyorlardı, Anne babam süt içmeyinceye kadar çocuklarıma vermedim. Bu hizmeti yalnız senin rızan için yaptım başka hiçbir neden yoktur. Ya Rabbi sende bilirsin.

 

         Bunun için sana yalvarıyorum bizleri bu mağaradan çıkar kapıya yaslanan taştan bizleri kurtar.diye dua eder. Dua’dan sonra taş on santim daha açıldı, ama insanlar aradan girecek kadar değil.

97-

         Üçüncü arkadaşları,  Ellerini kaldırdı, şöyle dua etti, Ya Rabbi sen her şeyi bizden daha iyi biliyorsun, ben evimi inşa ederken beş gün amele (işçi ) çalıştırdım, o amele uzak yerden gelmişti, evinden kötü bir  haber  alınca  beş günlük ücreti  benden almadan çıkıp gitti. Ben onun o beş günlük ücreti ile onun hesabına iki koyun aldım koyunlar öyle çoğaldı ki, dereler meralar doldu, o işçi on iki sene sonra yanıma geldi, bana dedi ki, hey arkadaş ben senin   yanında on, on iki sene önce evin inşaatında çalıştım, acil işim çıkınca ücretimi almadan gittim, şimdi geldim benim beş günlük ücretimi ver dedi, bana.      

         Kendisine beş günlük ücreti verseydim adam seve, seve kabul ederdi,

Fakat ben yalnız Yüce Allah için Rabbimin rızası için o beş günlük ücreti vereyim gitsin değil de gerçeğini anlattım, senin beş günlük yövmeyenle iki koyun aldım, o günden bu güne kadar koyunlar bu kadar hiçbir neden yoktu. Şimdi ise Ya Rabbi biz darda kaldık, bu yaptıklarımızın hatırına bizi bu mağaradan kurtar bu taşı aç, duası bitince o taş yuvarlanıp aşağıya kadar gider ve üç arkadaş mağaradan çıkıp yollarına devam ederler,

 

           İki dakika Tefekkür edelim mi ?    

            İşte riyasız kulluk olunca,  riyasız ibadet olunca, yapılan duaları, Rabbim  böyle acil olarak  kabul eder. ve kayalarla kapanan kapıları, riyasız yapılan ibadetler ve dualarla açar.

            Acaba biz öyle bir hal ile karşılanırsak hangi amelimizi veya Allah için yaptığımız iyilikleri sayıp Allah’a yalvaracağız

 

         RİYA OLMAYAN

 

         Eğer açıkça yapmakta olduğun amel, ibadet sadaka, Cami, Kur’an Kursu Köprü, hastane,

okul, çeşme yol, vesair hayır işleri başkasına numune (örnek ) olmayacaksa gizlemek daha üstündür.

         Başkasına da örnek ( numune) olsun diye bu ibadetleri, hayırları yapıyorsan 

Gizlemekten ( açıkça yapmak ) daha üstündür.     ( İmamı gazali İhya-iUlüm-id-din )

                                                                **

         Yüce Allah buyuruyor.

         “ Ey insanlar!  Sözünüz (niyetiniz ) İster gizli olsun. ister aşikar olsun. ( ikiside Allah’ın nezdinde birdir ) Çünkü O bütün kalplerin içinde olanların hepsini bilir.” ( Mülk Süresi Ayet 13 )

 

***

              Allah Rahmet eylesin; Mücahid şöyle anlattı.

         Resulüllahb (s.a.v.) efendimizin huzuruna bir adam geldi ve şöyle dedi:

 

         

98-

         Ya Resulüllah ben Allah’ın rızasını diliyerek sadaka veriyorum. Bu arada benim için iyi sözler edilmesini de istiyorum.

         Bunun üzerine, şu ayet-i kerime nazil oldu :

         “ Rabbına  kavuşmayı kim arzuluyorsa.. güzel amel işlesin. Ve ibadette Rabbına hiç kimseyi ortak etmesin. “   ( Kehf Süresi Ayet: 10 )

***

         Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) bir gün “ Hüzün kuyusundan Allah’a sığının.” Buyurdu.

         Ey Allah’ın Resulu hüzün kuyusu nedir.? diye sordular.                                       

         “ O, dedi, cehennemde bir vadidir; cehennem o vadiden her gün yüz kere Allah (c.c.) ‘a  sığınma talep eder. “ 

         Ey Allah’ın Resulü denildi, oraya kimler gidecek?

         “ Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurralar (riyakarlar şirk koşanlar) girecektir.”

( Tırmızi Zühd  48.2384  )

 

 

Ka’b İbnu Malik  (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v. ) şöyle söylediğini işittim.

“ Kim alim geçinmek sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek, gibi maksatlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar. “( Tırmızi, ilm 6 )

 

         Hüccetu’l İslam der ki, Muaz (r.a.) ‘den rivayete göre  ( İlmi Allah rızası için taleb etmeyen alimleri yedi tabakaya ayırarak) şöyle demiştir.

            1-  Ulemadan bazıları vardır, ilmini saklar bu ilmin başkasında  da olmasını sevmez. İşte böyleleri cehennemin en dibinde yer alacaktır.

            2-  Bir kısım var ilmi içinde sultan gibidir, itiraz eden olsa küplere biner. Böyleleri cehennemin ikinci tabakasındadır.

            3-  Bir kısım vardır ilmini ve  garip hadislerini şeref ve mal sahiplerinin yanında söyler. Böyleleri cehennemin üçüncü tabakasındadır.

            4-  Bir kısım vardır kendisini fetva vermeye adamıştır, doğru- yanlış fetvalar   verir. böyleleri dördüncü tabakadadır.                                                             

           5-   Bazıları vardır. Ehl-i kitap ağzıyla konuşur. Bunlar beşinci tabakadadır.

           6-   Bir kısım vardır, ilmini halk arasında asalet ve anılma vasıtası kılar. Bunlar altıncı tabakayı teşkil eder.

           7-   Bir kısım Alim vardır, onları tekebbür ve kendini beğenme helake atar, bu guruptan biri va’zu  nasihat edecek olsa şiddet gösterir. Başkasını da burunsar ( küçük görür ),  böylesi ateşin yedinci mertebesindedir.

         Rivayette gelmiştir. Öyle kul vardır ki, hakkında açılan medh ü  sena sancağı meşrikla mağrib arası da dalgalandığı halde Allah indinde bir sineğin kanadı kadar ağırlığı yoktur.   ( Kütüb-i  Sitte ) 

 

                                                                                                 **

99-

         Şiir kitabımdan konu ile ilgili üç dörtlük okuyalım mı?

 

  Allah’a tövbe et, ne dünya, ne de ahiret için ibadet et,

  Yalnız ve yalnız, Allah’ın rızasını kazanmak için ibadet et,

   Nimetler için, zengin olmak için değil, yalnız Allah rızası için ibadet et,

   İbadetlerini riya için değil, yalnız ve yalnız, Allah için yap.

 

     Eğer amellerinde ihlaslı değilsen boş yere yorulma lüzum yok,

     İbadetlerinde hiç ihlas yoksa, sen kuru bir ağaçsın, sende ruh yok,

     Senin tevhidin ihlasın yoksa, faydasız işler yapan amelesin, sende fayda yok,             

     İbadetlerini gösteriş için değil, yalnız ve yalnız Allah için yap.

                                                                                 

                Sen Allah’a değil, fanilere güveniyorsun, paraya güveniyorsun,

                Malına mülküne güveniyorsun, dünyalık toplamaya doymuyorsun,

                Ömrün hep para, para geçiyor, gün gelir para geçmez biliyorsun,

     Uyan! Para her kapıyı açmaz, ibadetini ihlaslı yap, sen nereye gidiyorsun.

 

                                                                  

         Ammar İbnu  Yasir (r.a.) anlatıyor. Resulüllah (s.a.v.) buyurdular ki.

         “ Kimin dünyada iki yüzü varsa kıyamet günü, ateşten iki dilli olacaktır.”

(  Ebu Davud. Edeb 89. (4873)  Kütüb-i Sitte )                                   

 

         Ebü Vail anlatıyor. Hz. Usame (r.a.) yi işittim. Diyordu ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki,

         “Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki barsakları dışarıya çıkar. Onları eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahalisi etrafında toplanır ve;   “Ey filan, sen dünyada iken ( bize ) marufu emredip münkerden nehyetmiyormuydun. “ derler. O, “Evet Ma’rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım. “ diye cevap verir. ( Buhari ve Müslim ( Kütüb-i Sitte )

 

***

       RİYA KORKUSUYLA SAKIN İBADETTİNİ TERK ETME

        

 

         Önce bir Hadis-i Şerif okuyalım,

 

         Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Riyadan bahis ederken, şöyle buyurur.

 

         “ En küçük riyadan sakının, Küçük riya o kadar gizlidir ki, karanlık gecede siyah karıncanın ayak sesinden  daha gizlidir.”

100-

         Peygamber Efendimiz bu Hadisi söylerken, Hz. Ebu Bekir de oradaydı. O arada hazır bulunan Ashaba ’ler, Şöyle dediler.

         Ya Resulüllah: Bir karanlık gecenin siyah karıncanın ayak sesinden gizli olan şirkten / riyadan nasıl sakınacağız.

          Biz yandık, Ya Resulüllah,

          Bunun üzerine: Peygamber Efendimiz size bir dua öğreteyim mi? kim bu duayı günde üç kez okur ise  büyük küçük tüm riyalar silinir. ( Riyasız bir ibadet yapar inşallah )

          Ashab buyur,  Ya Resulüllah:

   Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

          “ Ya RABBİ   bile, bile Sana bir şey ortak etmekten Sana sığınırım. Bilmeden bir şey karıştıysa ondan da Sana istiğfar ederim.” ( Ebu Yâla )

 

         İnsanlardan bir kısmı gösteriş ( riya ) karışık korkusu ile ameli ibadetlerini terk etmişlerdir.  Bu çok yanlış ve tehlikelidir. Çünkü zaten şeytanın da nefsinin de istediği çaba sarf ettiği zahmet bu olduğundan şeytan’a uymuş olursun.

         Bunu tüm Müslümanlar bilir. İbadete yalnız Allah rızası için yapılır.  Fakat sonra dan gösteriş ona müsalat olursa yaptığı veya niyet edip yapacağı ibadeti bırakması asla ve asla doğru olmaz.

         İbadet yalnız Allah için yapıldığı için, ibadetine devam etmeli ancak nefsi ile cihad etmeli ve amelinden gösterişi atıp ihlas la ibadet etmeye çalışmalı, sık, sık  Allah’a sığınmalı ve ihlasla ibadetini yapmalıdır. Kalbini beynini dilini ve kendisini ihlaslı ibadet etmeye riya ya asla geçit vermemeye alışmalıdır ve çalışmalıdır, bu her ihlaslı müslümanın yapması gereken nefsiyle cihad’dır. Gerekir ise o mahalle den veya o semtten başka bir münasip yere göç etmeli ve kötü niyetli arkadaşlardan geri kalmalıdır. Bu hususta arkadaşın payı az değildir. 

         Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir savaştan dönünce, Eshablarına şöyle buyurmuştur. “ Küçük savaş bitti, büyük savaş başladı.” Eshabeler; Ya Resulüllah biz daha yeni savaştan geldik bir daha mı savaşa gideceğiz diye sormuşlar. Efendimiz, “ “nefsimizle savaşacağız. “ buyurmuştur.

         Yüce Allah buyuruyor. “ Şeytan size vesvese verdiği zaman, Allah’a sığının,  Eüzü bi’llahi mineşeytani racim deyin.” Buyurmuştur.

        

         Adiy b. Hatem (r.a. )  Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı.

 

 

         Kıyamet günü, en büyük azaba uğratılan bir takım kimseler gelir.

         Allah-ü Taala onlara şöyle buyurur:

         --Sen yalnız kaldığın zaman, büyük günahları işlemek suretiyle bana karşı çıkardınız.

 

         İnsanlar arasına çıktığınız zaman dahi, süs püs olup iyi görünmeye çalışırdınız.  

101-

         İnsanlardan çekinir oldunuz, ama benden çekinmediniz. İnsanları büyük bildiniz, ama beni büyük bilmediniz.

         İzzetim hakkı için size azabı tattıracağım “  ( A. Kadir Geylâni Gunyet’üt Talibin )

 

 

             Dinle sana bir nasihat edeyim, hatırdan gönülden geçici olma,

            Yiğidin başına bir hal gelirse, bunu yad ellere açıcı olma.    Pir sultan abdal

 

             Bu şiiri mükerrer olarak  olarak ikinci kez yazıyorum.

 

     Senin Halkla ne alacağın vereceğin vardır,

                 Bilmişler veya bilmemişler sana ne faydası vardır,

                 ALLAH seni biliyor ya, başkasının bilgisi sana ne faydası vardır,

                 Kimseye derdini açma melekler bile bilmesin,

                 Şeytan –ı  lane bilip de, senin aleyhine bozmasın,

 

                      Riya konusuna bir Hadisle son verelim.

“Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz, bilakis kalplerinize ve amellerinize bakar.”( M a543, Müslim Brr, 34, ve Diyanet Başkanlığının Hadislerle İslam 3 / 591 )

                                                             

 

Bir Müslüman İhlaslı Olabilmesi için neler yapmalı

 

                   Allah Teâla Şöyle buyuruyor.

                  “ De ki: Şüphesiz Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emredildi ve ben Müslümanların ilkiyim.”     (   En’am, süresi ayet : l62-163)

        Peygamber Efendimizi (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

”Allah ancak ihlas ve samimiyetle sadece kendisi için ve rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.”( Nesâi, Cihad 24 )

 

                                                         

Bunu bilmeliyiz, kalbin ameli olan niyetlerimiz, ihlasla buluşmadan kurutuluşa eremeyiz, kalbimizi ve nefsimizi riyadan, ikiyüzlülükten, gösterişten, ucub’dan, kibirden, fırsatçılıktan, kendini beğenmişlikten, yalandan, iftiradan, kğoculuktan (laf gezdirmeden),  kötü zandan, hasetten ve bencilikten, gıybetten, kinden, öfkeden, nefretten bunlardan arındırmadıkça ihlasa eremeyiz.  

Gönlümüzü dünyaya ve dünyalıklara, makam ve mevkilere, çıkar ve menfaatlere bağladığımız müddetçe ihlâs ve samimiyete  kavuşamayız. Unutmayalım ki, 

102-

dünyevileşme hastalığı insanda ne ihlas bırakır ne samimiyet! ne de Allah rızası bırakır, ihlastan uzak amellerin dışı süslüdür ama ne yazık ki içi boştur.

                     Bizler veya bazılarımız, ancak bıçak kemiğe dayandığında, içinden çıkamadığımız zor işlere veya zor hastalıklara düştüğümüzde, kısacası ateş bacayı sardığında, “ Rabbimizi hatırlıyoruz, O’ zaman ihlas kıvamında Rabbimize, yakarıp yalvarıyoruz.

                     Kısacası biz böyle oldukça ihlasa varamayız.  

En doğrusunu Allah-u Teâlâ bilir.

 

 

Hadis no:6377—Muâz (r.a.) rivayet ediyor:

”İki söz vardır ki ihlasla söylendiklerinde birincisi hiçbir engelle karşılamaksızınArş’a kadar çıkar. Diğeri ise gök ile yerin arasını doldurur. Biri  Lâ ilâhe illallah “  diğeri  de “Allahüekber” dir.  Teberani’nin Kebirinden C. Sağir, 4/1343 )

 

 

İHLASLILAR KİMLERDİR

 

 Hadis N0: 2620 Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.) rivayet ediyor.

“ Allah bu ümmete ancak zayıfların duâları namazları ve ihlasları sayesinde yardım ediyor.” ( Tirmizi, Cihad 24; Müsned, 5:198 )

 

                 Birkaç örnek verelim:

 

                 1—Kalplerine hakiki imanı, Allah ve peygamber sevgisini yerleştirebilen gönül Kâbe’sindeki putları kırabilen, iman ve istikamet sahibi, imanlarının / İslam dini kurallarının gereği gibi yaşayabilen kullar,  “ ihlâs sahibi kullardır.”

                 2--Kazancın ve lokmasını, harama bulaşmadan helal yollardan sağlayabilen kullar  “ ihlaslı kullardır.”

Ancak, böyle kullar iman ve tüm ibadetlerinden  manevi lezzet duyabilir ve gönül huzuru yakalayabilirler.

                 3—Taharet ve abdestini adabınca alanlar, manevi kirden arınıp, namazlarını tadil-i erkân’a uygun bir şekilde huşu ve hudu içinde kılan kimseler  “ İhlas sahibi kullardır.“                    

                 4—Zekat,  fitre ve sadakasını riya ve gösterişten uzak gerçek hak ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilenler  “ ihlas sahibi kullardır.” 

5—Sadece midesine değil tüm azalarına oruç tutturabilen iradesini ve nefsini terbiye edebilenler  “ihlas sahibi kullardır. “

                6—Hacc ve umre ibadetini, turistik bir seyahate dönüştürmeden nefsini anasından doğduğu gün gibi tertemiz yapıp eda edenler,  bilinçli ibadetini yapıp, 

103-

evine döndükten sonra da bütün dini vecibelere uyanlar ve tatbik edenler  ölünceye kadar sanki hicazdaymış gibi ihlasla / riyasız ibadet yapanlar işte bunlar   “İhlas sahibi kullardır.“

7—Kurban ibadetini takvaya uygun bir şekilde ifa eden kimseler, “ İhlas sahibi kullardır.”

                 8--Zikir ve tespihatını dil ucuyla değil kalbine indirerek  kalp dil beyin ile yapabilenler . “İhlas sahibi kullardır:” 

                 9—Tövbe ve istiğfarla tüm günahlarından arınmış, ve Allah Taâlâ’ya verdiği pişmanlık sözünde durup  tövbe ve istiğfarını bozmayan, ihlasla Dua ve niyazını yapan, tehecüt namazlarını kaçırmayan seher gibi bereketli vakitlerde içten ve samimi bir şekilde göz yaşları dökerek Allah Teâlâ’dan bağışlanma dileyip sığınanlar ve bunu yalnız Allah-u Taâlâ için yapanlar “ İhlas sahibi kullardır. “

 10—Anne –baba, eş,  çocuklarının komşu, ve kul haklarını Allah Teâlâ rızasını göz önünde bulundurarak dini emir ve tavsiyelere uyanlar / riayet edenler, hiçbir dini farz, vacip ve nafile ibadetine hiçbir şekilde   “ Riya karıştırmayan, İhlas sahibi kullardır. “

( Diyanettin hazırladığı ve tüm camilerde halka sunduğu 18,04.2014 Cuma hutbesinden faydalanılmıştır. )

 

Hadis No : 298- Muâz bin Cebbel (r.a.)  rivayet ediyor:

“Dininde ihlaslı ol ki, az bir amel sana kâfi gelsin.”  ( Hakim’in, Müstedrikin’den C. Sağir 1/ 110 )

 

                     Hadis No:  300-- Ebü’d Derdâ’dan ( r.a.)’dan rivayetle :

“Allah’a ihlasla ibadet ediniz. Beş vakit namazınızı kılın, gönül hoşluğu ile malınızın zekâtını verin. Ramazan orucunuzu tutun. Haccınızı yapın ki, Rabbinizin Cennetine giresiniz.” ( Taberani’nin Kebirinden. C.Sağir cilt 1, sayfa 110 )

 

 

                    Dikkat edersek; Hadiste ihlasla yapılan ibadettin önemi üzerine durulmaktadır. Bilindiği gibi ibadet Allah’ın emirlerini tutmak, yasaklarından kaçmaktır, Beş vakit namaz, oruç, zekât hac gibi ibadetler ise ibadetin ilk sıralarında yer alırlar. Hadis de özellikle bunları zikredilmiş olması bunların ibadetler arasında ne kadar büyük bir yer tuttuğunu göstermektedir,

                   Kıldığı namazı, tuttuğu orucu, verdiği zekâtı yaptığı hac’cı sırf “Allah emrettiği için yapan başka hiçbir çıkar ve menfaat gözetmeyen insan, ihlasla ibadet yapmış demektir ki bunun mükafatı Cennettir.” Aksi halde menfaat kaygısı ve gösteriş düşüncesiyle yapılan ibadetler, ne kadar çok olursa olsun makbul / ihlaslı değildir ve insanı cehenneme gitmekten kurtarmaz.  (  Camiü’s- Sağir Cilt 1, sayfa 110-111  )

 

 

104-

Hadis No: 299  Dahhak bin Kays (r.a.) rivayet ediyor:     

                  “ Yaptığınız amelleri sırf Allah rızası için işleyiniz. Çünkü Allah sadece kendisi için yapılan amelleri kabul eder.” (  Dârekutni’nin Sümen’inden C. Sağir 1/1

                 Allah Taâlâ Rahmet eylesin Said bin Cübeyr, ihlası şöyle anlattı

İhlas odur ki:  Kul amalini ve dinini, Allah Taâlâ içir temiz tuta,.. dininde Allah’a şirk koşar olmaya hiç kimseyi karşı işlediği amelde gösteriş yoluna sapmaya.

 

Allah Teâlâ rahmet eylesin Fudeyl dahi ihlası şöyle anlattı.               

İnsanların görmesinden çekinip amali bırakmak riyadır. ( bu sözü iki defa tekrarladı.

 

              Denilmiştir ki:

                İhlâs, Yüce Hakkın murad ettiği  ameldir;  doğruluk niyetine yapılan iştir.

                Yine denilmiştir ki: İhlâs odur ki, ( hiçbir ) şaibe olmaya, yorum yolları onun için kapalı buluna,

 

               Yakup Mekfuf dahi, ihlâsı şöyle anlattı:

                Bir kimsenin kötülüklerini sakladığı agibi, iyiliklerini de saklamasıdır.                                         

Denilmiştir ki:   İhlâs taat içinde niyet yalnız Yüce Allah için olmalıdır. Böyle bir niyet ise, yaptığı ibadetten, Yüce Hakka yakınlık murad etmesidir. Mana böyle olunca, halka yapmacık işler

 (hareket) onlardan / halktan bir övgü, alkış beklememelidir. Onlardan sevgi gözetmemeli, onların ayıplamasından da korkmamalıdır.

 

                  Hani halk arasında meşhur bir söz vardır, iyilik yap denize at balık bilmezse de  “ Hâlık “ bilir. Bilinci içinde yapalım ki ihlâs’a erelim! Riya ve gösterişin her türlüsünden uzak duralım ki, kalplerimize beyinlerimize gizli şirk bulaşmasın! En ufak bir şeytani vesvesesinde, veya verdiği fit’te hemen Rabbimize sığınıp yardım dileyelim ve bütün günahlarımıza ihlasla, içtenlikle “ Estağfurullah “ diyelim. 

 

Allah Rahmet eylesin Sehl Şöyle dedi :

                Riyayı ancak ihlâs sahibi olmaya çalışan bilir.       

 

   Allah Rahmet eylesin, Ebu Said Haraz şöyle dedi:

 

İrfan sahiplerinin riyası, müridlerin ihlasından daha, faziletlidir. 

105-

                 Allah kendisine Rahmet eylesin,  Ebu Osman şöyle dedi:

                 İhlâs devamlı olarak Yüce yaratıcıyı görmek sureti ile halkı unutmaktır.

 

Allah Teâlâ Rahmet eylesin, Rüveym şöyle dedi :

                Amelde ihlâs odur ki: Sahibi onun için ne dünyada ne de ahrette hiçbir şey beklemeye .. keza dünya ve ahret mülkünden yana da bir şey ummaya / beklemeye. ( Her şey yalnız Allah rızası için olmalı ki, ihlâs olsun.)   

 

Allah Teâlâ rahmet etsin İbni Abdillah şöyle dedi :

                 Sormuşlar; Nefse en ağır gelen şey nedir. Şu cevabı verdi. “ İhlastır. “ zira ihlasta nefsin nasibi yoktur.

 

                 Bir din adamı anlatıyor. Bir  Cuma günü namazdan önce Sehl bin. Abdillah’ın yanına gittim. Allah Teâlâ rahmet eylesin kendisine .

Bana şöyle dedi: Bu gün Cuma namazına gidecek misin.  

                 Bende şöyle dedim mescit  ile bizim aramızda bir gün ile bir gece arası yol var! dedim.    

                 Bunun üzerine elimden tuttu; az sonra mescidi gördüm.  Mescitten içeri girdik; Cuma namazını kıldıktan sonra, dışarı çıktık, o büyük zat durup insanlara bakmaya başladı, onlar da mescitten çıkıyorlardı.

 

                 Şöyle dedi:  “ Lâ ilâhe illallah “  ( Allah’tan başka ilâh yoktur ). diyen çoktur ama, aralarında “ihlas “ sahibi olan azdır dedi. 

 

                   Son olarak bir hadis yazıp başka konuya geçelim.

                    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor.

“Allah’ım dilimi yalandan, kalbimi nifaktan, amelimi gösterişten, gözümü hıyanetten temizle…

Gözlerin hainliğini sinelerde gizli duranları Sen bilirsin Ya Rabbi.”  (  Gunyet’üt- Talibin sayfa 797 )

 

 

İsterseniz bir de İhlas süresinin faziletine bir göz atalım, bu hususta Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu hususta neler buyurmuşlardır .

 

Örnek olarak üç hadis yazalım.

 

Efendimiz (s. a.v.) şöyle buyurmuştur.

                   Efendimiz, Hz. Ali (r.a.) hitaben “ Ya Ali …. Bir kimse süre-i  ihlası okursa, Allah-u Teâlâ o kulunu kıyamette her kesin korku ile ağladığı o 

106-

demde korkutmaz ve ağlatmaz, memnun ve mesrur eder. Okuduğu ayetin harfleri sayısınca, o kulunu nebiler sevabı ihsan eder. buyurmuştur. 

 

 

Başka bir Hadis-i Şerif- de, Ashab-ı kiramdan Hz. Ubey (r.a.) Rivayet ettiğine göre fendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

“Kur’ân bana âyet âyet, harf harf nazil oldu. Tövbe ve ihlâs süreleri nazil olduğu vakit, yetmiş bin saf melâike beraberinde inmiştir! ( Yukarıdaki her iki hadis  Muzaffer Ozak’ın 3.cild İrşad kitabının, S. 514—515 )

 

                     Muaz bin Enes  el- cühani  (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.v.) :

“ Kim “kul huvallâhu ahad  < süresini on defa okuyup bitirse, Allah kendisine Cennette bir köşk yapar.” Bunun üzerine Hz. Ömer b. Hattab :

                       Ya Resulüllah çok okumak istersek ? diye sorunca:

                       Allah rızası için çok oku ve güzel yap.” Buyurdu.  ( Ahmed: Tergib ve Terhis cilt, 3, sayfa, 324 )

 

                                                             

Canlı bir hikaye( ve İhlas’sız yapılan sevap  )

 

Cami cemaatimizden bir din kardeşimizin eşi vefat etmişti, Allah rahmet etsin,  Ramazan ayında cemaatten bazılarını iftar yemeğine çağırmıştı, ben de çağıranlar arasındaydım ve çağrılan yere gittik, sofra sitenin müsait olan yerde hazırlanmıştı ve akşam ezanı ile birlikte iftarımızı açtık.

                   Gerçekten yaklaşık yüz kişiden fazla misafirler vardı.Cami cemaattin dışında tahminen kendi akraba ve hemşerilerini de çağırmıştı  Diyebilirim ki Ev sahibi, çorbası ile etli yemekleri ile, tatlı, ve salataları ile masraflardan kaçmamıştı. Gerçekten tam bir ramazan sofrası hazırlamıştı, onca kişilere evde yemek hazırlayıp vermek her kişinin yapacak iş değildi ve çok da düzenli yemek verdilerYemeğini yiyen sofrayı terk edip gidiyordu.  Bizde yemeğimizi yedik, Allah’a Hamd ve şükür ettikten sonra kalktık, ev sahibi sitenin çıkışında misafirlerini yolcu ediyordu. Benim önüm de ismini yazmayı gerek görmedim hemşerim,önde ben ise onun arkasında, baktım ki, eşi vefat eden ev sahibi, bize şöyle dedi. “ Siz adetimizi beğendiniz mi? Adetimiz güzel mi?” dedi.   İşte orada ben çok üzüldüm keşke gelmez olaydım bu yemekleri de yemez olaydım dedim.    

 

Behey mübarek adam,Allah Teâlâ sizlerden razı olsun, sen vefat eden eşinin hayrına ramazan ayında yüz kişilik bir kesime  hemen hemen hepsi oruçlu kimselere ağır yemek veriyorsun ve bu yemeğin adını da adetimiz budur deyip lanse edip hava atıyorsun. Bu olacak iş değil, Allah-u âlem ihlasız yapılan amellerin bir tanesi de bu olmalı

107-

                   O kardeşimiz belli ki bilinçsiz idi. İnşallah dili sürtmüştür, üzüntüsünden veya hey canından o kelimeleri söylemiştir. Biz yine hüsnü zan olarak düşünelim inşallah da öyledir. Allah kendisinden razı olsun ve eşini de Rahmet eylesin.

 

                    O kardeşimizden şöyle bekliyorduk, eşimin vefatı dolaysıyla o’nun hayrına oruçlu kimselere “Allah Tealâ’nın rızası için bir iftar yemeği verdik sizlerden de merhume için dualar bekliyoruz “  demesi gerekirken o öyle deseydi inşallah belki Allah Teâlâ o yemeklerin hatırana ve yapılan dualar hatırına belki onu af etme vesilesi olabilirdi kim bilir ki, Allah Teâlâ’nın rahmetinden umut kesilmez ki. Çünkü Allah rızası olan her şeyde sevap var, hayır var, bereket var, 

 

                    Fakat işin içinde Allah rızası olmazsa adet olursa bu yanlıştır ve bırakın yanlışı olmaz.    

                    Her şey, ama meşru olan her şey Allah Teâlâ rızası için olmalıdır ki sevap alalım, günah almayalım. Yapacağımız ibadetler ile yapacağımız sevap işleri adetimizdir diye bir şey olmaz ve olamaz. Bid’at olur. Peygamber Efendimizin bir Hadisinde şöyle buyuruyor. Bid’at üstüne bid’at delalete, delalet de cehenneme götürür. Bid’at o kadar tehlikelidir.

 

                   Örf adet konusunu biraz daha açalım mı?

 

1.Örnek : Dinde veya ibadette adet olmaz, adet, kabilelerde,olur, her yörenin bir adeti olur, mesela, her yörenin bir nişan veya düğün adeti vardır, giyinme adeti vardır, yemek çeşitleri adeti vardır.

 2.Örnek:  Mesela, benim babam her yıl kurban bayramında kurban keserdi bizde adet olmuş bende her yıl kurban keserim çocuklarıma da vasiyet ettim benden sonra da bu adeti yaşatsınlar desek olur mu?  Tabi ki olmaz, din evrenseldir din de adet olmaz.

                  Sayın okuyucu, Buna çok dikkat edelim“ Örf, adet, gelenek görenek başkadır. İbadet Başkadır.” bunları hiçbir zaman birbirlerine karıştırmayalım.

                    Dini vecibeleri veya sevap işleri  adet gibi yaparsak, Bunun ibadeti sevabı nerede kaldı,

                   Çünkü:    Peygamberimiz (s.a.v.) Bir Hadisinde şöyle buyurmuştur. “ Ameller niyete göredir.“   senin niyetin ne ise alacağın sevap veya günah da o  olur,

 

Elsem kabilesinden Ebu Firas (r.a.) der ki : Bir dam :

 

                     “ Ey Allah’ın Resulü! “ İman nedir ?” diye sordu: Allah’ın Resulü şöyle cevap verdi:

108-

“ İhlastır, Samimiyet’ le ( Rabbine  ibadet etmektir) ve iyi niyettir.“ buyurdu: Tergib ve Terhib hadis kitapları cilt 1, sayfa 47 )

              Başka Bir Canlı Olay :

 

                    Resmi kuruluşta çalışan bir hemşerimi,  bir ziyaret ettim, orada ki mescit’te öğle namazını kılıp sonra gideyim dedim.

                    Ben mescide giderken ezan okumaya üç beş dakika vardı, ben oturdum başka vatandaşlarda ezanı bekliyorlar ki, namaz kılsınlar. Tam o sırada bir adam yanıma geldi hemen niyet getirdi namaza durmak istedi. Adamı ikaz ettim,  “ Kerahet vaktidir” bu vakitte namaz kılınmaz, sen ne namazı kılıyorsun sordum adam: ben adet edinmişim her camiye gidişimde vakit ne olursa olsun, mutlaka “ iki rekat Tahiyattül mescit “ namazını kılarım dedi bu benim adetimdir yıllarcadır devam ediyorum dedi.

            Peki ibadet ne zamandan adet oldu dedim bunu  bilmiyorum  dedi. Kendisine anlattım sakın bir daha adetten bahis etme “ ibadetler ve hayır işleri adet olmaz, veya tersi ibadetler gelenekler, görenekler, ibadet olmaz.  İbadetler  Allah rızası için olur ihlasla olur.  Allah Teâlâ’nın emri ve Peygamber Efendimizin tasfiyeleri ile yapılan ibadetler ibadettir. “.

 Ve ayrıca: Hanefi mezhebine göre  şu, şu vakitlerde de kerahet vakti olduğu için hiçbir nafile namazı kılınmaz dedim. inşallah ikna olmuştur.

 

 

 

Ebu Hüreyre (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

“Allah vücutlarınıza ve şekillerinize bakmaz, Fakat Allah kalplerinize bakar.”( Müslim )

 

 

 

 

Not:

 Allah Teâlâ hepinizden razı olsun, bunları okuyun ve okutun, Çünkü: Yüce Allah buyuruyor ki, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”

 

Peygamber Efendimiz de : Alimin uykusu cahilin ibadetinden üstündür.” Başka  bir Hadisinde: “Âlimin, kıldığı iki rekat namaz, cahilin kıldığı bin rek’at namaza bedeldir.” Çünkü alim bilinçli uyuyor ve bilinçli ibadet ediyor cahil ise ……..

İçerik